10 Mart 2010 Çarşamba

9. İSTANBUL'U ANKARA'YA TAŞIMIŞLAR 2. BÖLÜM

OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir

11 Şubat 2010


İSTANBUL’U ANKARA’YA TAŞIMIŞLAR!
(İKİNCİ BÖLÜM)

İlgi:
1- 07 Ocak 2010 tarihli Birinci Bölüm.
2- Vatan Hainliği Suçları,
3- Bir Dini ve Bir Ulusu Bölen fetvalar.


BİR ŞEYE DİKKATİNİZİ ÇEKMEK DURUMUNDAYIM: Sayın RTE’NİN beyanları bir feveran değildir. Kendisine inanlara, ”Bu şekilde davranınız; korkmayınız!” Demektir.

-“Elimden gelseydi; bu milletini dilini Arapça yapardım!”
Abdülhamit’i Sani.
-“O zamanda, bir Arap aşiret Reisi olurdunuz, Hakanım!”
Eğinli Küçük Said Paşa.
“Kavmi Necibi Arap!” Osmanlı Meclis tutanakları. Ve Arapların sıfatları.
“Osmanlı da SÜBYAN MEKTEPLERİ!”
“DEMOKRATİK, LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE, Tarikat okulları, her yaştaki çocuklara Kur’an kursları VE TARİKATLAR YÖNETİMİ.
“Osmanlı Ümmetçiliğin potasında eritilmişti!”
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!” MAREŞAL Gazi Mustafa Kemal.
“Dağlara ve taşlara, ”NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!” Basitliğini yazdılar. Abdullah Gül; RP, Kayseri Milletvekili Şimdi de akp’nin 864 rakımlı tepedeki Noteri!”
“Sen ’NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE DERSEN!” Onun da da”ne mutlu kürdüm deme hakkı vardır!”! RTE.*ÖYLE DEYİN DEMEKTİR!*Ostüzü.
“Yahu bu milletin bütünlüğü ‘NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’ ifadesiyle sağlanır mı? 600 sene Osmanlı 30’u aşkın etnik gurubu! Ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu. Biz de öyle yapacağız! 600sene. Buyurun! Şu anda 70 senedir tutabildiler mi?” RTE:
”Yalınız Anadolu’da ve Balkanlarda 135 ayaklanma çıkmıştır! Diğer ulusçu ayaklanmalar hariçtir. Ayni dine ve aynı peygambere inanmış olduğumuz Kürtler (29) ayaklanma çıkarmışlardır Sayın RTE?” Ostüzü.
“ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINI YAPAN TÜRKİYE HALKINA TÜRK MİLLETİ DENİLİR!” Mareşal Gazi Mustafa Kemal.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ, ATATÜRK DEVRİMLERİNE VE ÇAĞDAŞ, DEMOKRATİK, LAİK VE EVRENSEL HUKUK KURALLARINA BAĞLI BİR HUKUK DEVLETİDİR!” Anayasamız.
“Referansımız İslam’dır, tek hedefimiz İslam devletidir!” RTE-
“Cumhuriyet ve laiklik karın doyurmaz!”RTE.
“Sadece imamlar resmi nikâh kıysın!” Ben, Millet Meclisinin dua ile açılmasından yanayım!” RTE.*öylece eylem yapınız! Demektir*Ostüzü.
“EGEMENLİK, KAYITSIZ KOŞULSUZ MİLLETİNDİR!” Mustafa Kemal ATATÜRK.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koskoca bir yalan, Egemenlik kayıtsız, şartsız Allah’ındır!” RTE.” KİM kullanacaktır?” Ostüzü.
“İstanbul’u ikinci bir MEKKE, Eyüp Sultan camisini de ikinci bir KÂBE yapacağız!” 1957; Ödemiş’te Adnan Menderes’in seçim konuşması!
“İstanbul’u MEDİNE yapacağız! Bütün okullar, İmam-Hatip yapılacak!” RTE.

Bendeniz böylece yazımın özünü özetlerken; omzuma Sayın Hamret Hanımın eli dokundu:
“Sen ne yapıyorsun Komutanım!” Diyerek bendenizi uyardı. Ne diyebilirdim; kem ve küm:
“Efendim, İstanbul yine de yerli yerindedir. Türkiye Cumhuriyetinden önceki pislikleri ve utanılacak durumları, özet olarak, anlatmak istiyordum!” Diyebildim.
“Uzun boylu yazmana gerek var mı? Temelin öyküsünden ders almalısın: Temel’e; pirinçten 191 türlü yemek yapılıyor. Patlıcandan da ha keza. Hamsiden kaç türlü yemek yapılıyor? Diye sormuşlar. Temel bu; hiç düşünmeden ve dahi kafasını kaşımadan:
“33 çeşit yemek yapayruk!” Demiş ve saymaya başlamış:
“Hamsi tatlısı!”
Soranlar:
“Yeter anladık, gerisini saymana gerek te kalmadı!” Demişler.
“Bu gericilerin, Atatürk ve çağ düşmanlarının her sözleri ve her davranışları suç.
Bereket versin ki, Müddei umumiler Ergenekon masallarından darbe planları çıkarmakla meşgûller. BİR TEK ÖRNEK VERSEN YETERDİ!” Dediler!
Hiç düşünmeden kararımı hemen verdim: Bu yazımın sonunda; Türk halkının karakteristik yapısını oluşturan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bunlar hakkında vermiş olduğu tarihi kararlarını örnek olarak vereceğim.
İstanbul’da bulunan islam dinin en büyük makamı, Kuvayı Milliye ve Mustafa kemal hakkında vermiş olduğu fetvaya karşı; Ankara Müftüsü Cennetmekân Rahmetli Uşaklı Rifat Börekçi ve 153 Müftü de, karşı fetvalarını vermişlerdi.
Şimdi de; işin en iğrenç ve utanılacak tarafı da Mutafa Kemal ve kahramanlarımız hakkında en ağır iftiralar ve hakaretler pervasızca ve uluorta yapılabilinmektedir!
Bunlara; sözlü ve yazılı basınları da, casusluğa varan davranışları ile destek çıkmaktadırlar.
Arap'tan ”Kavmi Necibi Arap” diye söz eden Osmanlının İstanbul’u, 375 yıl SÜRRE ALAYI ile Mekke ve Medine’ye:
*200,000Düka altını,
*100,000 Kat elbise, cepken, camadan,
*20,000 ton buğday,
*100,000 çift ayakkabı gönderiyordu.
Mustafa Kemal’in, Türkiye Büyük Millet Meclisinin vermiş olduğu yetkiye dayanarak çıkarmış olduğu “TEKÂLİFİ MİLLİYE” kanununa uyan Anadolu Türk Halkı da, Türk Ordusu için varını ve yoğunu Tekâlifi Milliye Komisyonlarına veriyordu.
Saraylarda oturan Padişahı Ruyu zeminin, toplamış olduğu meclisinin adları: Ayan Meclisi ve Mebusan Meclisi iken; Ankara’da İttihat ve Terakki’nin parti binasında, ülkemizi ve TÜRKLÜK onurunu kurtarmak için toplanmış olan Meslisin adı da: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ OLUYORDU. Okul sıralarında toplanıyorlar, öğrenci koğuşlarında yatıp, kalkıyorlar, Taşhan’da kiralık odalarda ya da öğrenci yatakhanelerinde geceliyorlardı. Yemekleri en çok iki türlü olmak üzere asker karavanalarında veriliyordu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları Başkomutanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümet Başkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal, Çankaya’da basit bir bağ evinde, bazen da Ankara İstasyonunda banyosu benzin bidonlu bir yerde kalıyordu. En lüks yemeği de iki kaptan ibaretti. Ekseriya pirinç pilavı ve kuru fasulyeydi. Odun sobası ile ısınarak, öğrenci nizamında yaşıyorlardı!
Sonra; Milletvekillerinin maaşları, kendileri tarafından, sürekli olarak yükseltildi. Milletvekilleri kooperatifleri kuruldu; yazlık ve dahi kışlık lüks binalara taşındılar. Bir sarayı çok görüp te kovduğumuz bir tek padişah yerine, önce 450, sonra da 550 padişah gelip te oturdu. İstanbul aynen Ankara’ya taşınmış oldu. Voltair’in bir demokrasi tanımı vardı; bilmem hatırlayanınız var mıdır?”Bir aslanın yediğini dört yüz fareye mundar ettirmek!”
İstanbul’da; vurgun, soygun, rüşvet ve talanlarla elde edilen servetlerle Boğazda saraylar yaptırılmıştı. Yıldız sarayının haftalık masrafını galata gümrüğü zor karşılıyordu ve 17,000 altındı.
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinde de, örtülü ödenekten sarf edilen 2000 TL. İçin kavgalar oluyordu Şimdi de; Ankara’da vurgundan pay kapma savaşlarının verilmekte olduğunu duyuyor ve kahroluyoruz.
Ankara’da da 550.000.000,000 TL. Bir gece içinde sırra kadem basıyordu!
İstanbul’daki Fransız elçisi 75,000 kişiye himaye kartı dağıtmıştı.
1881 Muharrem kararnamesiyle Osmanlı devleti iflasını ilan etmişti.
Fransız, İngiliz ve İtalyanlardan oluşan Duyunu umumiye Komisyonu kurulmuştu. Gümrük, tuz, tütün gibi önemli gelirlerimize el konulmuş; DUYUNU UMUMİYE İDARESİ ÖZEL KOLCU TEŞKİLATI KURMUŞTU.
1901 SENESİNDE; TÜTÜN KAÇAKÇILIĞINDAN DA (20,000) Osmanlı vatandaşı öldürülmüştü.
Duyunu umumiye idaresi emrinde çalışan, Hüseyin Cahit (Yalçın)'in aylık maaşı (2000) TL. İdi.
Türkiye Cumhuriyeti,1954 senesine kadar, Osmanlının Duyunu umumiye borçlarını ödemek zorunda kalmıştı.
Başbakan Süleyman Demirel: ”Devlet 70 sente muhtaçtır!” Demişti.
Duyunu umumiye yerine, AY EM EF, DÜNYA BANKASI VE KONSERSİYUM gelmişti.
İkinci Dünya Savaşı sonunda; savaş alanlarında kalan savaş araç ve gereçlerinin sorunu tartışılırken; Rokefeller’in bir önerisi oybirliği ile kabul edilmiştir:
“Savaş alanlarındaki kullanılmış olan savaş araç ve gereçlerimizi, bizim gemilerimizle taşımaları koşulu ile Türkiye gibi azgelişmiş ülkelere hibe edelim. OLTAYA TAKILAN BALIĞA YEM GEREKMEZ!”
Sevr antlaşmasının 231’inci maddesinden sonrasını okuyalım:
“Osmanlı devletinin parlamentoya sunacakları bütçe kanun tasarıları, İngiliz, Fransız ve İtalyan delegelerinin onayından geçecektir. Parlamento tarafından yapılacak değişikliklerle onaylanacak bütçe kanununu adı geçen komisyon uygulamaya bilecek
Türkiye Cumhuriyeti Maliyesi AY EM EF ve DÜNYA BANKASINA teslim edilmiştir.
İSTANBUL, ANKARA’YA GETİRİLMİŞTİR!
İttihat ve Terakki’nin devamı olduğunu savlayan bir sağ partinin; Tavşanlı Sosyal Sigorta Hastanesi Başhekimliğinden gelen, Meclis Başkanı da; İstanbul’a özeniyordu: TBMM’ inin koltukları İtalyan yapımı, yüz kızartıcı ceylan derisi koltuklara kavuşurken, ol Doçent Dr. Meclis Başkanı da bir “etik hata“ yaparak, kendisine ve dahi Kızına yüklenici firmadan, tanesi 260,000 Dolara birer daire ve Çeşme’de bir yazlık alabiliyordu!
İstanbul’un devri saltanatı döneminde; Merhum Mahmut Şevket Paşa taa! Solingen’e giderek, 550,000 Mavzer piyade tüfeğini, tek, tek kontrol ederek satın alıyordu.
Şimdi mezarında ”Sevr’i imzalamayan Harbiye Nazırı Topçu Ferik”i de, her Mavzer başına üç altın rüşvet alıyordu!
İstanbul’da vatansever subaylar, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Dramalı Rıza ve BİR DEFA BERAAT EDEN, BİR DEFA DA-AYNI SUÇTAN-ÜÇ SENE HAPİS CEZASI ALMIŞ OLAN, YEDİ YAŞINDAKİ BİR ERMENİ ÇOCUĞUNUN, TANIK SIFATI İLE DİNLENMİŞ OLDUĞU KÜRT MUSTAFA DİVAN HARBİNDE, HERKESİN NUSRET BEY OLARAK BİLMİŞ OLDUĞU ADININ BAŞINA NÜFUSTA YAZILI MEHMET ADINI DA EKLEMESİ ÜZERİNE URFA Mutasarrıfı Mehmet Nusret Bey Vatan haini olarak asıyorlardı.
Nemrut Mustafa Divanı Harbi Örfisi, dış devletlerin istekleri ve Sevr antlaşmasının hükümlerine göre kurulmuştu.
Ergenekon’un, kimlerin istek ve emirleri doğrultusunda kurulmuş olduğunu bilmeyen varsa, sağır sultana sorsunlar derim ve onların gözlemelerinden de öperim!
Günümüze bir bakalım: Adları ve sanları saklı, yüzleri ve kişilikleri gizli, bol ikramiyeli ve teminatlı tanıkların ifadeleri ile kahramanlarımız ve vatanseverlerimiz, yargılamalar sona ermeden, mahkûm edilmektedirler.
Ankara’da da İngiliz Casusu Mustafa Sagir’in foyası meydana çıkartılarak yargılanıp, asılıyordu.
Şişli randevu evlerinde; bazı asaletli Türk kadınları, işgalci subaylarla buluşurken; Anadolu’daki Türk Kadınları da ölümlerle randevulaşarak cephelere mermi taşıyorlar, bebeleri ve kağnı arabaları öküzleri ile donuyordu.
İstanbul’da medrese talebeleri askere gitmeyerek Medreselerinde, vakıf malları ile ense yaparlarken, Anadolu Gençleri yalınayak, süngüsüz düşmana süngü hücumu yapıyordu.
İstanbul; tüm silah ve araç gereç depolarını düşmana teslim etmişken, Ankara o depoları boşaltarak Anadoluya taşıyordu.
İstanbul’da savaşın kör böğründe, bedel verenler askere gitmezken; Gazi Mustafa Kemal’in bir emri üzerine Medrese talebeleri askere alınıyordu. Daha sonra da bedelli askerlik ve kısa dönem askerlik te Ankara’ya İstanbul gibi inmiş oldu.
Ve unutulan bir türkü de yeniden söylenir oldu:
“YEMEN YOLU ÇUKURDANDIR;
KARAVANAMIZ BAKIRDANDIR,
ZENGİNLER BEDEL ÖDER;
ŞEHİDİMİZ FAKIRDANDIR!”

Ankara’ya bedelini ödeyenler, iki ay Burdur kampı ile kısa dönem askerlikten yararlananlar, televizyon kameraları önünde, 28 günlük hizmetleri onurlu vatan hizmeti sayılıyor! Güneydoğu’da, Bosna-Hersek’te, Somali’de Lübnan’da ve Afganistan’da ve Somali açıklarında hizmet yapanlarla da bir sayılıyor.
Anayasamız da:” Askerlik hizmeti, her Türkün hakkı ve görevidir!” Yazıyor.
Hani işlemde eşitlik?
Alman Ordusunda; süvari sınıfında en büyük general rütbesi TÜM GENERAL İKEN; Emekli Süvari Tüm Generali LİMAN VON SANDERS, Mareşal rütbesi ile Çanakkaleyi savunacak 5’inci Osmanlı ordusunun başkomutanlığına getiriliyordu.
İşin daha da vahim ve utanç verici tarafı; Osmanlı ordusunda görev yapacak Alman subayları bir üst rütbede olacaklardı.
Bir de Ankara’ya, Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal olan, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ORDULARINA BİR GÖZ ATALIM.
Afganistan ile yapılan bir anlaşmaya göre: “AFGAN ORDUSUNU EĞİTMEK İÇİN, AFGANİSTAN’DA GÖREV YAPACAK TÜRK SUBAYLARI BİR ÜST RÜTBE İLE GÖREV YAPACAKLARDIR!”
1950’DEN SONRA TANIK OLDUĞUM OLAYLARI YAZMAYA ONURUM ELVERMİYOR!
“At, Avrat, Vatan ve Silah!” Diyenlerin Oğuz Kaan’dan bir örnek verdiklerini çok dinlemişsinizdir.
1870’li yıllarda; Sultan Abdülaziz tarafından; İzmir limanını kapatan UZUNADA’NIN tapısının bir İngiliz’e verilmiş olduğunu hiç duydunuz mu?
Gizliliği nedeni ile bu UZUNADA’NIN yeteneklerini yazamayacağım. Ama ve lâkin bir durumu yazmadan da edemeyeceğim: Bu İngiliz’in mirasçıları, ellerindeki evraklarla, İzmir’de açmış oldukları, UZUNADA’NIN KENDİLERİNE VERİLMESİ DAVASI HALEN DERDESTİR!
Fransız Başbakanlarından Henry Balladur’un, Çandarlı’da 1500 dönüm çiftliği ortaya çıkmıştır.
Bugüne dönersek: Alanya’dan Karaburun’a kadar, binlerce dönüm arsa ve arazi yabancılara satıldığı gibi, bazı belediyelerin elektrik ve su faturaları da; İngilizce yazılmaktadır.
Mütekabiliyet! Masalı çok revaçtadır. Mütekabiliyet; eşitler arasında olursa savunulur!
51 kiloda güreşen güreşçi ile 130 kiloda güreşen güreşçi arasında mütekabiliyet olur mu Sayın Seyircilerimiz!
“Türkiye kendine din olarak Kemalizmi almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak, kitlelere zorla dikte ettirmiştir. Türkiye’nin yarınında artık Kemalizme ve Kemalizm benzeri rejimlere yer yoktur.” RTE.”Sakın ola ki uymayasınız demektir!”Ostüzü.
Başkentimiz İstanbul’a taşındığı takdirde: ”Anıtkabir’de sap gibi durmaktan kurtulacaklar!’ RTE
Eyübiye Camisinde kılıç kuşanarak, Cuma selamlıklarına çıkacaklar.
İMAMLAR, ÖĞRETMENLERİ YENMİŞTİR. AĞIZLARINI SULANDIRARAK SAFLARINA ÇEKMEK GEREKLİDİR!
Konuyu uzatmakta yarar yoktur.
Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e ve onun eserlerine karşı açıkça yürütülen ihanetler de ortadadır:
Ben; derim ki: ”İSTANBUL’U 19’UNCU ASIR İLE VE “URABİ” İLE ANKARA’YA GETİRMİŞLER.

PS: Birinci bölümün sonundaki duruma bir çözüm bulunabilindi miydi?
YANIT: 23 Nisan 1920’de kurulmuş olan TBM MECLİSİ, 29 Nisan 1920 tarihinde, 2 numara İLE HIYANETİ VATANİYE KANUNUNU ÇIKARMIŞ VE 07 Nisan 1920 Tarihli ve (1) sayılı Resmi gazete ile de yürürlüğe koymuştur.
“Madde- DİNİ KULLANARAK DEVLETİN ŞEKLİN DEĞİŞTİRMEK VE BOZMAK İSTEYENLER VATAN HAİNİ SAYILIR!” hareket teşebbüs halinde kalmış olsa bile, cezası idamdır!

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi