3 Şubat 2013 Pazar

898/HAFIZAYI BEŞER,BİR TORBA YİYECEĞE DÜŞER!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.comÇeşmealtı;09 Ağustos 2012/03 Ocak 2013.
" HAFIZAYI BEŞER NİSYAN İLE MALÛLDÜR!"Adnan Menderes
Hafızayı Beşer; ihanetleriyle mağrurdur günümüzde.Ostüzü.
"Hafızayı beşer;bir torba kömür ve bir yiyecek paketi ile şaşar!"Ostüzü.
“MİLLETLER; GÖRÜNÜRDEKİ VARLIKLARINI YİTİRMEKLE YIKILMAZLAR. BU FELAKETE UĞRAYANLARI YOKEDEN İLLET, HAFIZALARINI
YİTİRMİŞ OLMALARIDIR. Profesör Dr.GUSTAVE le BON.
Yüksek bir mevkiye yerleşen alçak kişiden daha kötü bir şey olamaz.”Claudianus.
Savaşta yasalar susar!”
“Mutlak hak,mutlak haksızlıktır!”
Şeref ve doğruluk adaletin temelidir!”Adalet;bir kişinin iradesine bağımlı olmadığında!
“Bir ulus dış düşmanları ile baş edebilir. Fakat içersindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır. Sınırları zorlayan düşman silahlarını ve âlemlerini açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir. Fakat bir hain, hain gibi görünmez, kurbanları ile aynı aksanda konuşur, onların çehresine bürünür ve bütün kapılardan serbestçe geçer, sesi en üst düzey hükümet koridorlarında duyulur. Ulusun ruhunu çürütür. Politik yapıya her türlü hastalık bulaştırarak ulusun yaşam gücünü elinden alır. Bir katil daha az korkuludur.”
Marcus Tullius Cicero(MÖ:106/43)Romalı Hatip. Filozof,yazar ve adam gibi devlet adamı.
“Kendi ordusunu taşıyamayan bir ulus başka ulusların ordularını taşımak zorunda kalır.”P.C.Tacito,(MS.55-117)
19 Mayıs 1919:Yıkık, parçalanmış,paylaşılmış,asırların ihmaline uğramış bir ülke:Türk Vatanı. Aç,Fakir,savaşlar yorgunu,Şaşkın ve Umutsuz insan kalabalıkları,Müslüman Türkler.
Yalınız
kendi çıkarlarını düşünen kof bir iktidar!Kürt Mustafa Divan Harbi=Ölüm!
Bir İngiliz ajanı papazın—Rahip Frew-- emrine girmiş Hoca ve Molla takımı,Türklük ve Müslümanlık aleyhine dini kullanmada.
Yetenekli komutanları tutuklanmış ve Malta’ya sürülmü
ş; TÜM SİLAHLARI ELİNDEN ALINMIŞ OLAN Ordusu terhis edilmiş, tüm haberleşme araçlarına el konulmuş,azınlıkları silahlandırılmış,onuru kırılmış bir ülke!
09 AĞUSTOS 2012,GÜNÜMÜZDE: Tüm ekonomik ve sanayi kurulu
şları ve arazileri yabancılara satılmış ve satılmakta;tüm Kahramanları Hain iftirası ile esir kamplarına doldurulmuş,Ulusal Kahramanları ders kitaplarından çıkartılmış,vatan hainleri kahraman ilan edilerek heykelleri dikilmiş ve adlarına KAMU BİNALARI YAPILMIŞ,düzmece belgeler ve maskeli tanıklarla Türk Silahlı Kuvvetlerinin en Güzide Komutanları tutuklanarak emekliye sevk edilmiş, her kahramanı ve Aydını tutuklayan Özel Mahkemeler=Esaret,Türkiye Cumhuriyetinin deniz hukukunu ve kıyılarını koruyacak Donanması güçsüz ve Amiralsiz bir konuma getirilmiş;tarikatların ve dış güçlerin güdümünde bir ülke,Türkiye! Sözlü ve yazılı basını da Mütareke basının yüreğini sızlatacak bir konuma getirilmiş,parmak indirip,kaldırmayla yasamasına yön verilmiş,üç erki bir kişinin iradesine bağlanmış;Tarikat pirlerinin baştacı edilerek toplumumuza yön veren ve Ortaçağa doğru hızla yol alan bir ülke,benim ülkem,bizim ülkemiz Türkiye!
Tarikatlar,alenen, kadınlarımızı cehennem ateşi tehdidiyle kara ceset torbalarına sokarak,karafatmalara benzetme yayınlarını sürdürmede.Anayasamızın 136'ıncı maddesinde görevleri belirlenen Diyanet İşleri Başkanlığı derin bir sadakat bağının sarhoşluğu içersinde.
"İNSANLIĞA EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ DİN ADAMLARI YAPMIŞTIR!"
Filozof Yazar Jean Paul Sartre “Kapitalizmin hakim olduğu ülkelerde aksi halde din adamlığı yapamazsınız, zalimin ekmeğini yiyen zalimin kılıcını çalar
Din, asalaklaşmış toplumun itici ve uyuşturucu gücüdür. 
Bir insanın ahlaki davranışları anlayışa, eğitime ve sosyal bağlara dayanmalıdır; hiçbir dini temel gerekmez. İnsan, eğer ölümden sonra ceza korkusuyla ve ödül umuduyla kontrol altına alınmak zorundaysa, şüphesiz kötü bir yoldadır."
— Albert Einstein -
"Dünyaya en büyük kötülükleri din adamları yapmıştır! Çıkarları için utanmadan SIKILMADAN kardeşi kardeşine vurdurmusrur. Bunu en büyük ispati: Arap dünyasının unlu din adamı Yusuf al kardavwi Libya Suriye ve en son Lübnan’daki tüm o kanlı olayların tetikleyicisi kendisidir! Kimin adına? Amerika ve İsrail adına! Ya Allahın "iki Müslüman birbirlerine düştüğü zaman üçüncüsüne ayırmak düşer" buyurugunu bir kenara attı ve Amerikanın dediğini yaptı.
Bir din diğerini kabul etmez o gerçek değil der, mesela Budizmi yok sayar..
Bir ülke diğer ülkenin gerçek dindar olmadığı konusunda ısrarcıdır. (Örnek:Afganistan-Türkiye)
Bir mezhep diğerinin yanlış olduğu konusunda da ısrarcıdır, doğru olduğunu düşünse zaten tek çatı altında olurdu.Cemaatlerde keza aynı şekilde biri diğerine çamur atar
Kişilere kadar iniyorsunuz ve sürekli biri diğerine gerçek dindar değil diyebiliyorsa gerçeği nedir diye sormak gerekmez mi?
Oysa Allah Ateist, peygamber mezhepsizdir.
Din; Aydınlar için yalan, cahiller için gerçek, iktidar için kullanışlıdır, demiş Fransız filozof. 
Din; halkların uyutma aracı Afyonudur.Din ezilen halkları daha iyi sömürmenin aracı ve afyonudur;dolayısıyla egemen sınıfın tekelindedir.Çok tanrılı dinden tek tanrılı dine geçişte de bu böyle olmuştur.Din adına çıkan savaşlara bakın hep dini yayma adına halkların özgürlülerini ve ülkelerini yağmalamışlardır ve din kapitalizmin asla vazgeçmeyeceği köleleştirme aracı ve en iyi afyonudur."
 
“Bir ordunun kudreti ,subay ve komuta kademesinin kabiliyetiyle ölçülür!””Bir ülkeyi yıkmaya karar verdiler mi önce subaylarından başlarlar.”Mustafa Kemal,Afyon Orduevi konuşmasını hatırlayınız!
KURTULUŞ SAVAŞINDA TBM MECLİSİ Başkanı Mustafa kemal Paşanın SUBAYLARA HİTABI Mustafa Kemal Paşanın , 31 Temmuz 1920 tarihinde, Afyonkarahisar Kolordu Dairesi'nde subaylara hitaben yaptığı konuşmanın tam metni: 'Millet, bağımsızlığını ordudan bekler' Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil Eden subaylardan bekler. Işte subayların yüce olan vazifesi budur. Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Efendiler ! Eski silah arkadaşlarımla böyle yakından ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdani zevk hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbıhal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yok. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle İle mülahaza etmekle yetineceğim. Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları, milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir. Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atıfetine borçlu değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete, hürriyet ve bağımsızlık vermez. Milletlerin tabiatında en yaratılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvede, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur. Dünyada hayat için, insanca yaşamak için, bağımsızlık lâzımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için, kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. Kuvvet ordudur. Ordunun hayat ve saadet kaynağı, bağımsızlığı takdir Eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdanı imanıdır. İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzeti nefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de, izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla, milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar. Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz. Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düşen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar. Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna kati azim ile karar vermiştir. Zaman zaman, şurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması, hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imanına sekte vurmamıştır ve vurmayacaktır. Dolayısıyla kuvvetin, ordunun vücudu için lazım olduğunu söylediğim kaynak ki, milletin vicdanı-imanıdır, mevcuttur. Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; "ordunun ruhu subaylardadır." O halde subaylarımız, düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir edecek ve canlandıracak ve, ordu ve milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir. Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil Eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur. Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle, giriştiğimiz Bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Şahsi ve özel hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıfının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürür.
Onları aşağılar ve hor görürler. Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır. Şerefini korumak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına atmaktır. Dolayısıyla subay için "ya istiklâl, ya ölüm" vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!' Mustafa Kemal
TBMMECLİSİ BAŞKANI.
Kaynak:
* Afyon'da çıkan Ikaz Gazetesi'nden aktaran: Anadolu'da Yenigün Gazetesi, 10 Ağustos 1920. * Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.9, Kaynak Yayınlan, Istanbul. Ekim 2002, s. 112-teşekkürler.
Şimdi,neden komuta ve subay kademesi çatma suç dosyaları ile esir alınarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin hadım edildiğini anlatabildim mi?

897/DİLİME SAHİP TÜRKOĞLU TÜRKÜM!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.comÇeşmealtı;11 Temmuz 2012-02 Şubat 2013.
İleti yazım ile:Türk'e ve Türkçülüğe düşmanlık;bence Tük olarak doğamanın bir hıncıdır.
DİLİME SAHİBİM VE TÜRKOĞLU TÜRK’ÜM!
Polis Akademisine başkan seçilmiş olan bir Bilim adamı! Profff.Dr. Sayın Remzi Fındıklı,Akademi kantininde metazori satılmaya çalışılan;aklı ile müsemma bir masal kitabı yazmış!”Sözün özü!”
“Dinine sahip ol ki hangi milletten olduğun belli olsun!” Burada bir kelime oyunu var,Anlatayım:Mustafa Nihat Özön'ün Osmanlıca-Türkçe sözlük adlı erinin 9'uncu baskısının 536 ve 537'inci sahifesini açalım.MİLLET:A.İ.1-Din,mezhep,2-Bir din veya mezhepte bulunanalar grubu,3-Milletler ulus(XX.yüzyıl) Millet'i beyzâ=Müslümanların hepsi.Osmanlı sınıfı kendini "millet'i hâkime" suretinde görür,idare ettiği Türklere "MİLLET'İ MAHKÛME"nazariyle bakardı.Merhum Ziya Gökalp.
Mİlli,Milliye:A.S.Din ve Millete ait,onunla ilgili.Âdab'ımilliye=Dine uygun terbiye ve töreler.Â'yadı milliye=Kutsal bayramlar;sonraları "dini" kelimesiyle ayırt edilen sözler hep milli olarak geçerdi.
Milliyet:A.İ.Bir kavim ve cinsiyetten olanlar.
Milliyun: A.İ.Milliyetçiler,milliyet prensibi taraftarları.
Tabutunun üstüne nebati yazılı bir bez örttürerek,Türk bayrağına nefretini sergilemiş olan Sahtekârlıktan hükümlü Necmettin Erbakan ve hempaları "Milli görüşü"zavallılara Türk Ulusuna ait görüş olarak yutturmuştu.Burada önemli olan Din sahibi olmak olmuyor mu?Soylarını inkâr edenlerin bir dinleri ve mezhepleri olsa da onlar soysuz olarak anılmazlar mı?Türk Ulusu hangi dine mensup olursa olsun soyuna sahip olmuştur.
Bu bilim adamımızın! Din ile Milliyet kavramlarından da haberi olmadığı anlaşılmıştır.Din;inanca dayalı,kişinin iradesiyle,şiddet ve baskı ile her an değiştirilebilen bir “Toplum Düzeni Kuralıdır!”Toplum düzeni kurallarını toplumlar koymuş ve zaman değiştikçe içeriklerini de değiştirmiştir.Kültürleri aşan toplum düzeni kuralları da,din gibi,hukuk,moda vedavranış kuraları gibi uygarlığın ortak kullanımı olmuştur.
Milliyet ise, Kana ve soya dayalı maddi ve moral değerleri olan bir kimlik olayıdır.Ben;Ali Oğlu Yörük Kızı Alime Kadından doğma Osman Zeki Türkoğuz olarak hep Türk’üm, Türkçülüğüm ve Türklüğüm benim imanımdır.
İslam dininde Milliyetçilik küfür sayılmasına karşı Kureyşlilik ve Araplık habire övülmüştür. Ümmetçilik esastır. Bendeniz,Müslüman bir aileye mensup olmama karşın hiç ümmet olmadım.Bir Türk bireyi olarak Allah’ıma sonsuz inancım ve dahi saygım vardır.Hz.muhamme' te bile arap asabiyeti--Kana dayalılık--vardır:"Ben Arabım!""Ben konuştuğum ve cennetteki dilin de arap dili olması nedeniyle tüm müslümanlar Arapça öğrenmelidir!""Dünyadaki tüm müslümanları kureyşli müslümanlar yöneteceği gibi,tüm kâfirleri de Kureyşli kâfirler yönetecektir!"Hadis.
Ben,24 Oğuz boyu mensupları gibi,Türkoğlu Türküm!Türkçe konuşulmayan yerde de benim işim yoktur.
“Dilde başlayan çözülmenin ulusal çözülmeyle sonuçlanacağını “da bilmekteyim. Büyük İnsan ve Büyük Bilim Kadınımız Profesör Dr. Muazzez İlmiye Çığ’ın”Sümerli Lüdingirra’nın Anıları” eserini tüm hainlerimizin ve Türkçe düşmanlarımızın okumalarını öneririm. Bütün canlılar kendi dilleri ile şakırken vatan hainlerimiz ana dillerinin dışında şakımaktadırlar.Öteki âlemde,nerede Türkçe konuşulur,nerede Türkçe Türküler söylenirse ben oradayım anadilimin konuşulduğu yer benim cennetimdir.
“Savaşta ölmek, kişiyi şehit yapmaz.Şehidi şehit yapan inancı ve ölüş sebebidir!”Bu İlim Adamımızın! Cılk Yumurtalarından birisi daha! Büyük Döneklerimizden Necip fazıl Kısakürek te böylesine haince bir söz etmişti:”Bu memleket 500 senedir şehit vermemiştir.Şehit olmak için din için savaşta ölmek lâzımdır!”Demişti.Ebu Süfyan Komutasında,Şamdan Mekke’ye gelmekte olan deve kervanını soymak uğruna ölenler şehit! Vatanı ve milleti için ölenler de Niyazi mi oluyor!”Eşkıya karşısı,düşman karşısıdır!”Vatan Haini bölücülerle çarpışarak ölenlerimiz şehit sayılmıyor mu?Ulusal Kurtuluş Savaşında ve Şeyh Sait isyanında ve Dersim ihanetinde ölenlerimiz ne oluyor?Bu toplum tüm bu ihanetleri nasıl taşıyor?Hayret. Büyük Türk Şairi Nazım Hikmet’in Şehitlerimiz için yazmış olduğu alttaki şiiri ihanet içindeki aymazlarımızın , döneklerimizin , Arap uşaklarımızın ve Türklük düşmanlarımızın cibilliyetsiz suratlarına çarpıyorum:
“Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri,
Mezardan çıkmanın vaktidir!
Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri,
Sakarya'da, İnönü'nde, Afyon'dakiler
Dumlupınar'dakiler de elbet
Ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler,
Siz toprak altında ulu köklerimizsiniz,
Yatarsınız al kanlar içinde.
Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri,
Siz toprak altında derin uykudayken
Düşmanı çağırdılar, satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
kalkıp uyandırın bizi!
Uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri,
Mezardan çıkmanın vaktidir!”Vatan hainlerimizin suratlarına tükürmenin de tam vaktidir!
Kadının cihadı kocasına itaat etmektir!”Özlü Sözler!”Pırr.Dırr.R.F.
Bendeniz evlendiğim gün; eşimi kiralık evimizin odalarında gezdirerek iki yeri göstererek şöyle demiştim:
“Sizi,eş olarak kendime seçtim.Köle olarak almadım.Şu iki yer dışında benimle,zamanın gözeterek, münakaşa ve kavga edebilirsiniz.Siz bir Mustafa Kemal Kızısınız. Ben, bir Yörük Genciyim. Bizim köyde her erkek tek eşlidir. Tanrımızı tanık göstererek dört eş masalına da sakın inanma.Buğdayın ve bulgurun çöpü iki parmakla ayıklanır!”Mutlak itaat kölelere özgü bir davranış isteğidir.”Taaddüt’ü Zevcat/Taaddüd’ü Ezvaç/ Ne Mümkün? Bu yazımı da ileteceğim.Çok kadınla evlenmek masalına inanırsak Tanrımızın da doğa altı olduğuna inanmış oluruz.Tüm canlıların dişi ve erkekleri eşit sayıdadır.Koyunları,keçileri,tavukları ve inekleri bir erkek cinsine kurban etmek insanların eseridir.Allah’ımızı ve Dinimizi kullanınız bakalım!
 
 
 
 
 

2 Şubat 2013 Cumartesi

896/OSMANLI MI?TÜRKLERE SORMALISINIZ!

 
 
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;02 Şubat 2013
OSMANLI MI?TÜRK'E SORMALISINIZ!
Dönme ve Devşirme ?mi Osmanlı Tarihine sormalısınız!Ostüzü.Soyunu ve soy bilincini inkâr edenler bir dine ve bir meshebe sahip olsalar da,alt tarafı birer soysuzdurlar!Ostüzü.
"Türk Genci,tarihini,atalarının başardığı büyük işleri öğrendiklçe,daha büyük atılım gücü bulacaktır!"Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
"Ben bir Türk Hakanıyım!"Temürlenk.
"Benim için en büyük övünç Türk olarak dünyaya gelmemdir!"Ebu'L Gazi Hahadır Han,Şecereyi terakime.17'inci yüzyıl.
"TÜRK;ÖVÜN,GÜVEN,ÇALIŞ'"Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Evet;bizler Türklüğümüzle övünüyoruz.Devşirme ve Dönme dölü de değiliz. "Benim milletimden istediğim yegane şey;sinesinden çıkarıp başının üstünde taşıyacağı kimselerin kanındaki ve vicdanındaki asli cevheri araştırmaktan bir an dahi tevaki etmesinler!"Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk.PS:Asabiyet=Kan bağı;Türklük bilinci ve Türklük sevinci.
"Türkçülüğü tarihten sileceğiz!"Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasını korumak üzere ant içen Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Bay Recep Tayyip Erdoğan Beyimiz!Sayın Bayım Boşuna gayret;dedem dediğiniz Osmanlı da bu oyunu oynadı kendisi tarihten silindi.Biz Türkler;Mustafa Kemal önderliğinde,Ulusal Kurtuluş Savaşında;Dönmeliği ve Devşirmeliği temelinden sildik;sizler bunu bugün yeniden tesis edemezsiniz..Fransız,Fransızım der;Fransızlığı ile övünür;İngiliz İngilizim der,İngilizliği ile övünür.Türklüğünü inkâr ederek, Kürdüm diyerek Kürtlüğü ile övünenler de sizinle müzakere eder!Sizin MİT Başkanımız hangi ordududan emekli olmuştur ve Bölücü vatan hainlerimizle Hangi Ulus adına müzakere etmektedir.Mit çalışanlarının kimliği üzerinde hangi ulusun adı ve arması vardır?Siz hangi orduda kantin subaylığı yaptınız?Millet=Ulus demek değildir.Millet ve Milli;aynı dine ve aynı meshebe sahip olanlar demektir.Açınız Türkçe ve Osmanlıca sözlüğü,takınız gözlerinize minnet gözlüğünü!Ülkemizi ve Ulusal gururumuzu savunmak için,dağlarda,denizlerde ölenlerin tabutlarının üstüne örttüğümüz bayrağımızın adı nedir?Türk Bayrağıdır.O askerler kimin askeridir?Türk Askeridir.Siz,Sayın Bayım Kimin Başbakanısınız?Türk Ulusunun Başbakanısınız.Size; emekli bir Türk emekli jandarma subayı ve dahi Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olarak,sizlere bir önerim olacaktır:Çarlık Rus Ordusunun subaylarından Yüzbaşı Muravyev,1818 senesinde, Türk seceresinin köklerini yayımlamıştır.Daha önce de İranlı Reşid Ud-Din de aynı şemayı yayımlamıştı.Daha sonra da Osmanlı ,Türk boylarını egemenliği altına alabilmek için;İkinci Murat döneminde Yazıcıoğlu Ali'ye aynı şemayı yayımlattırarak Kayı Boyuna gelip te oturmuştu.Rahmetli Profesör Dr.Faruk Sümer'in Oğuzlar adlı eserini bir okuyunuz!
Bugün,nasıl İzmirli,Ankaralı,Adanalı dediklerimiz nasıl Türk iseler;o devirde de Kayı,Dodullu,Karaevli gibi 24 boy adında topladıklarımızın hepsi de Türk idiler.Uzaya fırlattığımız uydumuzun adını neden Gök Türk koydurttunuz! Biz;K^N emrinden beri Tüürküz.Devşirmelik ve Dönmelik Osmanlı uşaklığından başka bir şey değildir.Türkiye Cumhuriyetinde uşaklık yoktur;Türklük şuuru taşıyan Türk vatandaşlığı vardır.
           
Osmanlı vakanamelerini okuyarak, Osmanlının Türk’ü değerlendirmesine bir göz atalım!

            "
vaka İş bu nameler, Türk’ü aşağılamada söz birliği etmişlerdir. Hoca Sadettin de, Peçevi de Neşri de, Solakzade de ve Naima da, aynı ortak tutumu görmek mümkündür. Bunlar ve bunlar gibi birçok Osmanlı vakıa yazarına göre ”Türk-Türkmen”, ”kaba”, ”barbar”, kıyıcı”, ”kan dökücüdürler.” Çingene takımıyla aynı düzeydedirler- (Koçi Bey). Türkler ”nadan(cahil ve kaba) Türk. ”Etrabı bi idrak” (Akılsız Türkler). ”Türk’ü bedlika”(çirkin suratlı Türk), ”çoban köpeği biçiminde bir Türk’ü sütür (iri)idi”, ”hilekâr Türk”, ”ağaç ayaklu Kızılbaş Türk”, ”nice alay yüzleri murdar Türk”, ”imanı zayıf türe”, ”kötü zanlı Türkmen”, cibilliyetinde hıyanet toplanmış Türkler”, ”kötü yollu Türkmen”, uğursuz kavim”, “ahdi bozuk Türkmen güruhu”, “kendine uyan napaz (temiz) olmayan Türkmen”, “bir ayağı çarıklı Türk”, “hayâsız Türk”, “soysuz Etrak (Türk)”, “batıl ve gafil Türk”, “soylu olmayan Türkmen”, “hain Türkmenler”, “Türk vari”, “melun Türk”,””gizli garazlı Türkmen”, ”dili bozuk Türkmen”, “kudurmuş kurtlar gibi halkı dalayan Türkmen”, ”kafasız Türkmenler”, ”aman bilmeyen Türkmenler”, ”hırsız kılıklı Türkmen”, ”yaramaz Türk” ,”edepsiz Türkler”, ”ayağı çarıklı hırsız Anadolu Türk’ü”, ”ayıplı mezhep ve geniş meşrepli Türkler” -Aleviler için-, “Anadolu’da yaşayan kavrama gücünden yoksun Türkler”, ”duygusuz Türkler”, ”anlayıştan kıt Türkler”, ”kapkara Türkmen yığını”, ”inatçı Türkler”, kaba ve yabani anlamında Oğuz”, ve bunun gibi nitelemeleriyle dile getiriyordu.  (240a).“ Dağlara ve taşlara:”NEMUTLU TÜRKÜM DİYENE!” BASİTLİĞİNİ! YAZMIŞ OLAN BİZLER! BU SÖYLEM ÜZERİNE, DAĞLARIMIZI VE TAŞLARIMIZI KANIMIZLA BOYUYORUZ!
"Osmanlı bu süreç içersinde, tabanına karşı yabancılaşmıştır. Bu süreçte oluşan Osmanlı kozmopolitizmi, “Türklüğün üzerinde egemenlik demektir”. 
            (240a)- “Osmanlı aydınlarından! Alınmış olan bu niteleme örnekler için, Cellazade Mustafa Selim- Name, Kültür Bakanlığı yayını, Ank. 1990, s. 279, 300, 357; Neşri tarihi, 1/184, II/193, 194; Solakzade tarihi, 1/112, 149, 150, 216, 259, 364, 373, 375, 461, II/3, 385; Naima Tarihi, 1/283, II/536, 669, 850, III/1062, 1180, 1184, 1381, 1382, ;IV/1669; Koçi Bey Risalesi, s. 43; Evliya Çelebi Seyahatnamesi, I/212, 218, vd. II/99. Tarihi Gilmani, s.82, Yetkin, I/14, 66, 117 vd. 12
           
 Osmanlı toplumunu oluşturan kozmopolit yapı, toplumun başkalaşmasına yol açmıştır. Osmanlı Yönetimi de bir7, 138, 173, vd. 187, 191, 196, 200, 201, II/65; İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğunun en uzun yüzyılı, Hil. Yay. İst. 1983, s.42; Mustafa Akdağ, (1974),I/368II(1971/75).Ayrıca, bu alanda derli, toplu bir değerlendirme için şu çalışmalara bakınız: Baki Öz, Cem Dergisi, sayı4-5."
           
Osmanlı ve onu izleyerek soyunu inkar edenler,varsın Türk ve Türkmen’i aşağılıya dursun; Mustafa Kemal, O’NU yüceltmesini, O’NA gerçek değerini vermesini bilmiştir. Osmanlı, ”ETRAB’I Bİ İDRAK,” demiş! Mustafa Kemal:
            “Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır.” Diyerek, tüm iftiraları silip, atmıştır. ”TÜRK; ÖVÜN, ÇALIŞ, GÜVEN;” diyerek, Türk milletinin gerisinde övünülecek bir geçmiş. Osmanlı gizli bir emir yayımlayarak,yanlışlıkla askere alınmış Alevi kesimindeki askerlerin,çeşitli bahanelerle ordudan terhislerini istemiştir.Osmanlı,Çepnileri hemen terhis etmiştir.
Mustafa Kemal: Türk olduğunu da vurguladıktan sonra:       
            “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!” Sözünü bütün dünyaya ilan etmiştir. Bu söz benim amentüm olmuştur."Osman TÜRKOĞUZ;SOYUT'TAN SOMUT'MUSTAFA KEMAL,3'ÜNCÜ BÖLÜM.
Ekli araştırmayı da okursak;bugün Türk'e ve Türklüğümüze düşman olanların cibilliyetlerini daha iiyice anlamış oluruz.

"
TÜRK'LERİ SEVMEYEN OSMANLI "_
"Ne mutlu Türk'üm diyemeyenlerin neden Osmanlılığa sarıldıklarını iyi anlatan bir yazı..."
Soyları belli olmayan ya da soylarını inkâr edenlerin bir dinleri ve meshepleri olsa da,alt tarafı birer soysuzdurlar:Ostüzü.
Aşağıdaki satırlar çok ama çok dikkatle okunmalı, derim ENİS AKDAĞ."Bütün Türklerin okuyup öğrenmesi, bilmesi gereken bilgilerin çok ufak bir bölümü aşağıda, benim gibi merak edip araştırma yapmak isteyenler lütfen Arap - Türk ilişkileri, Türkler nasıl müslüman oldular, Arapların Türklerle savaşları ve benzeri sorularla GOOGLE dan araştırabilir ve Prof. Dr. İlhan Arsel'in yazdığı 7 kitaptan bulabilirler ve Arapların muhtelif tarih ve yerlerde takribi 700.000 Türkü nasıl öldürdüklerini de görebilirsiniz. Osmanlı benim ecdadım değildir, o sefil ve rezil padişahların yaptıkları beni bağlamaz, benim ecdadım Atatürk tür.
Ne mutlu Türküm diyene.
m.z.
TÜRK'LERİ SEVMEYEN OSMANLI _"Ne mutlu Türk'üm diyemeyenlerin neden Osmanlılığa sarıldıklarını iyi anlatan bir yazı..."_
TÜRK'LERİ SEVMEYEN OSMANLI “Ne mutlu Türk'üm diyemeyenlerin neden Osmanlılığa sarıldıklarını iyi anlatan bir yazı...”
Osmanlı padişahlarının ne denli Türk oldukları kuşkuludur. Çünkü kuruluş dönemindeki koşullarda geçerli olan; komşu ülkelere saldırma ve onlardan savaş tazminatı ve ganimeti alma siyasetine dayalı olarak güçlenip zenginleştikten sonra, yatak odalarını, “harem’ler kurarak zenginleştiren padişah-halifelerin birçoğu sayesinde, ırk ve kan birliği bozulmuş olduğu görülmektedir. “… Bütün kadın sultanlar, bütün padişah anaları, hep yabancı ırklardan alınan köle kadınlardan geldiler. Hanedanda bu kan yabancılığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son padişahına kadar devam etti”
(1) Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan… C.2, s.440. Belki bu özelliklerinden dolayı, “halife” sanlı padişahlar, bu sanın yarattığı olanaklardan yararlanarak, yönetimi altında bulunan ve özellikle “Türk” kimliği taşıyan yönetilenleri tıpkı bir sürü gibi yönetmeyi yeğlemişlerdir. Henüz kuruluş dönemi olan 1466 yılında yapılan bir derlemede, “Türk iti şehre gelince Faresice ürer” denilmektedir.
(2) Burhan Oğuz’dan aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 118. Osmanlı şairlerinden Baki’nin, “Muhteşem Süleyman” olarak bilinen padişaha sunduğu bir şiirinin Türkçeleştirilmiş dizeleri şöyle:
“Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olamaz. Ey hoca Türk toplumundan olanın başı kabadır. Türk, sultan olma yeteneğinden yoksundur.” Yine bir Osmanlı şairi olan Nef’i ise;
“Tanrı, Türk’e irfan çeşmesini yasaklamıştır” demiştir. Divan-ı Hümayun yazmanlarından Hafız Hamdi Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde, “Baban da olsa Türkü öldür” nakaratını kullanmakta, üstelik bu sözün İslam Peygamberi Hz. Muhammet’e ait olduğunu vurgulamaktadır. Sadece bir kıtasını yineleyelim: “Sakın Türkü insan sanma. Bir an bile olsa Türk’le birlikte olma. Türk eline şeker olsa o şeker zehir olur. Türkün başını keserken sakın gam yeme. Baban da olsa Türkü öldür.” (3) Aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 121. Osmanlı tarihinde çok saygın bir konumu olan Fatih bile, Otlukbeli Savaşından dönerken, elinde bıçak olan birisine ne yaptığını sorduğunda; öldürülen Türkmenlerin kulaklarını keserek küpelerini topladığını öğrenmiş ve
İşine devam et” demiştir. Hırvat kökenli, Sadrazam Kuyucu Murat döneminde (1606-1611), 155.000 insan doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. Aman dileyen insanlara Kuyucu’nun yanıtı “Vurun şu pis Türkün başını” olmuştur. Cellâtların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat, Osmanlı’nın yetkilisi, öldürülen çocuk da Anadolu’nun evladı Türk’tür. (Olayı ayrıntıları ile Osmanlı tarihçisi Naima’dan öğrenmek olasıdır.) Yavuz Sultan Selim’in, halifeliği zorla da olsa aldıktan sonra, yönetim ile Türk ulusu arasındaki anlayış ve ideoloji ayrılığı açık şekilde çelişmiştir. Yönetime dayalı şeriatçı anlayış üst yönetime egemen olur iken, Anadolu’da yaygın olan Alevilik sayesinde Türk dili kendini koruma olanağı bulmuştur. Yönetimin Anadolu’yu dil unsuru aracılığıyla Araplaştırmasına ve Acemleştirmesine karşı olan bu halk, yok edilmek istenmiştir. Bu nedenle Anadolu’da öldürülen Türk sayısı, Yavuz Sultan Selim zamanında 40.000 kadardır. Bu gerçek Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk halkından koptuğunun açık bir kanıtıdır. (4) Çetin Yetkin, Türk Halkı… s.161. Osmanlı tarihçisi Naima aynı bilinç içinde şöyle yazmaktadır:
“Türkmen çözülüp gitmesi yamandır, cem-ü iltizamına derman yok.” Yani, Türk ulusu ve unsuru öylesine eriyip çözülecektir ki, bir daha birleşmesinin ve bütünleşmesinin ilacı ve dermanı olmayacaktır. Osmanlı tarihçisi Naima “Tarihi”nde Türkler için; nadan (kaba) Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk ifadelerini kullanmaktadır. (5) Naima Mustafa Efendi, Tarih-i Naima, Türkçeleştiren: Zuhuri Danışman, İstanbul, C.1, s.168, 238, C.2 s.536. C.3, s.1180, C.4 s.169.
Aslında Türkler hakkındaki kötü yargılar Selçuklulardan beri yaygındır. Örneğin, Selçuklu yazar Aksaraylı Kerimeddin Mahmud, şunları yazmıştır: “Hunhar Türkler, köpek ve kurt gibidirler, ellerine fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirler, fakat düşman kuvvetleri gelirse kaçarlar.(6) Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.12. Osmanlı düşüncesinde, “kavmi necip” olarak görülen Araplar karşısında Türk ulusu aşağılanmıştır. 1912 yılında Sebilürreşt dergisinde çıkan bir yazıda; “Türk” deyiminin kullanılması, dinsizlik, kâfirlik sayılıyordu. “Türk hükümeti”, “Türk ordusu”, “Türk ülkesi” deyimlerinin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu. 1913 tarihli “Mecmuai Ebuzziya” dergisinin 94. sayısında; “Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir. Bizler yani Türkler Müslümanlık içinde erimişizdir. Türk falan değil, sadece Müslüman’
ız. Buhara’lı hanlar bile kendilerini Türk saymazlar. Zira onların cetleri de vaktiyle Türkistan’ı zapt etmiş olan Araplardan başka bir şey değildir,” demekle, kendisini ve Anadolu’da yaşayan bütün insanların kimliğini inkâr ediyordu. Üniversite profesörlüğü de yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı İslam’da Davai Kavmiye” adlı kitabında, Türk’e karşı savaş açmış ve “Türkün geçmişini bilmesine ve öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok…Gerekli olan şeriatı öğrenmektir,” demiştir. 1919-1920 yıllarında Şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve Padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise, Türk’e Türklük benliği vermek isteyenlere “soysuzlar” yakıştırmasında bulunmuştur. (7) Mustafa Coşturoğlu, a.g.y., s.278, 279.
Bu tutum ve koşullar içerisinde “Türk” kimliği, yönetimin merkezi olan İstanbul’dan uzak, savaştan savaşa asker toplamak için anımsanan, Anadolu köylerinde kapalı bir kültür içinde dili ve töreleri ile yaşamıştır. Zaman içinde “Türk” yöneticisine o denli yabancılaştırılmış ki, kimi kez “Osmanlı Efendisine Türk’ demek hakaret sayılmış”, “Türk” sözcüğü, Anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur. (8) Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, s.22, 23, Cahen’den aktaran, Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s.1.
İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türk’e kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır. (9) Hikmet Bayur, a.g.y., s.15.
İstanbul’un alınmasından 4. Murat’ın ölümüne dek geçen 187 yıl içinde, devşirmelerden 66, Türk kökenlilerden de 10 kişinin sadrazamlığa atandığını, aynı dönemde devşirmelerin toplam 167 yıl, Türk kökenli sadrazamların da 17 yıl görev yaptığı gerçeği, Türklere yaklaşımı gösteren ayrı bir kanıttır. Padişahlar, yakın korumalarını da hep devşirme (kul-köle) olanlardan seçmişlerdir. 10) Hikmet Bayur, a.g.y., s.17 Osmanlı yönetiminin bu tutumuna karşın halk da kendi arasında birlik ve beraberlik içinde değildi. 12. yüzyıl ortalarında Ahmet Yesevi’nin kurduğu; Türk geleneğini, dilini ve kültürünü Şamanlık ile bütünleştiren (Bektaşilik gibi) tarikatlar Anadolu’da yayılmaya başladı. Bir taraftan Yesevi yanlısı ve Türk kimliğini taşıyan tarikatlar yayılır iken, öte yandan da, Sünni İran kültürünü benimseyen Nakşibendî Tarikatı, yeniliklere karşı koyma alışkanlığını güden Zeyni Tarikatları ve Fars diline önem verdiği için daha çok aydınlar (!) arasında yayılan Mevlevilik, yaygınlık gösteriyordu. Bu tarikatlar içinde, Türk kökenli olanları, doğal olarak Arap kültürü görmüş olan medreselilerce aşağılanmaya çalışıldı. Bu koşullar altında Türk halkı kendi yurdunda aşağılanmış oldu. “Kaba Türk”, “Anlayışsız Türkler”, “Pis Türkler” gibi önyargılar dönemin özelliklerinden oldu.
(11) Özer Ozankaya, Türkiye’de Laiklik, İstanbul, 1990, s. 253.
Osmanlı yönetiminde Türk’e yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir: “Türk değil mi, Merzifon’un eşeği, Eşek değil, köpekten de aşağı.” Osmanlı’nın bu yaklaşımına Türkün verdiği yanıt, bir şiirin dizelerinde şu şekilde yer almıştır:
Şalvarı şaltak Osmanlı Eğeri kaltak Osmanlı Ekmede yok biçmede yok Yemede ortak Osmanlı” (12) Özer Ozankaya, a.g.y., s.121. Kendi yöneticilerinin bu tutumu karşısında, yabancılardan da olumlu yorum beklenemezdi. Yabancılar, Türkleri “yaklaşık 1000 yılına kadar Arapların esiri olan Türkler dağ insanı niteliğinde bir kavimdir”
(13) Warshew’den aktaran, Bozkurt Güvenç, a.g.y., s. 311. şeklinde yorumluyorlardı.
Ulusçuluğun etkisi ile etnik kökenlilerin, Osmanlı yönetiminden birer birer ayrılmaya başladığı 19. yüzyılın ilk yarısında hatta sonlarında bile, Osmanlı yönetiminin Türk’e olan yaklaşımı değişmemişti. 1874 yılında “Dünya Tarihi” kitabının yazarı, Askeri Okullar Bakanı Süleyman Paşa, “Osmanlı devletin adıdır, milletimizin adı Türk’tür” görüşünü savunmasına karşın, bu düşüncesini kendi kitabında bile kullanmaya cesaret edememişti. (14) Bozkurt Güvenç, a.g.y., s.26.
Koçu Bey, 4. Murat’a sunduğu risalesinde (küçük kitap) Türkler hakkında şunları yazıyordu: “…mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, Türk, Çingene, tatar, kurt, ecnebi, Laz, Yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, yol kesen, yankesici ve diğer çeşitli kimseler…” “Harem-i Hümayuna kanuna aykırı olarak Türk ve Yörük, Çingene, Yahudi, dinsiz, mezhepsiz, nice kalleş ve ayyaş şehir oğlanları girer oldu.” Bu sözler yazılıp Türk olduğu söylenen Padişaha veriliyordu. (15) Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.145. Abdülhamit
’in Araplara ve İslamiyet’e dayanan siyaseti, Türkü, Türkçüleri baş düşman olarak görmekteydi. Onun zamanında “Türküm demek, Türk’ten söz etmek büyük suçtu”. (16) Esat Kamil Erkut, a.g.y., s. 63.
Devletin dayandığı kendi halkına bu denli yabancılaşmasından olsa gerek, Osmanlı Devletinde kamu ile ilgili belgelerde, Türkçe sözcüğe 1876 Anayasasına değin rastlanmadı. (17) M.Rauf İnan, Atatürk’ün Evrenselliği, Önder Kişiliği, Eğitimci Kişiliği ve Amaçları, Ankara, 1983, s.198.
Zaten, dini ile dilini de değiştiren bir ulusa Osmanlı Devletinden başka yeryüzünde rastlanmamıştır. Osmanlı yönetimi, kendilerini Türk olarak görmedikleri için, Türk kökenliler “azınlık” konumunda kaldı. 1897 tarihinde, bir İngiliz gezgini şunları söylüyordu: “Türk adı nadiren kullanılır, onun iki yolda kullanıldığını işittim; ya bir ırkı ayırt eden deyim olarak, örneğin bir köyün ‘Türk’ veya Türkmen’ olup olmadığını sorarsın, ya da bir hakaret deyimi olarak, örneğin İngilizce söyleyeceğin ‘eşek kafalı’ anlamında, ‘Türk kafa’ diye homurdanırsın.” (18) Ramsay’dan aktaran, Bernard Lewis, a.g.y., s.331.
Aynı yıllarda, Türk-Yunan Savaşı ortamında Şair Mehmet Emin‘in yayımladığı kitapta, “Ben bir Türküm dinim cinsim uludur” dizeleri yer alıyordu. Ancak, üstünlüğü kanıtlamak için şiirler yeterli değildi. Kendi yöneticisi tarafından aşağılanan, üst üste gelen yenilgiler sonucunda benliğini, kişiliğini yitiren ve varlığını yitirmek üzere olan Türk halkı tarihin en zor dönemini yaşıyordu. Yabancıların Türk imgesi ise Osmanlı’nın, Türk’e yaklaşımından farklı değildi. Türkologlara göre Türkler; insanlar arasında anlayış bakımından sonuncudur. İnançtan ötesini kavrayamazlar; anlamaya da çalışmazlar… İslam dininin Türkler üzerindeki etkisi iyi sonuç vermemiştir. Türkler, Müslüman Asya’nın Avrupa’ya karşı savaşan askeri oldu. Müslümanlık, Türk dehasına ters düştü. İslam, bu “Yarı Çinliler”den “Acımasız İranlılar” yarattı. (19) Türkoloji uzmanı Cahun’dan aktaran, Bozkurt Güvenç, a.g.y., s.308.
Türk aydınının durumuna gelince; çok az sayıda olsa da uyanma belirtileri başlamıştı. Bunlar arasında en önemlisi Ziya Gökalp adını taşıyor. “Sorma bana oymağımı boyumu, Beş bin yıldır millet gibi yaşarım… Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı, Türküm, bu ad her unvandan üstündür,” diye haykırıyordu. Öte yandan, özgür düşüncenin olmadığı bir ortamda, kendi ulusal çıkarlarını savunma olanağından yoksun olan bir avuç kişi yurt dışında özgürlük arıyorlardı. Bu aydınlar, yurt özlemi ile ülkelerinden aldıkları yüz kızartıcı haberlerin ve kötü gelişmelerin ezikliği içindedirler. Onlardan birisi, o günlerin koşullarını, şu duygusal satırlarla günümüze aktarmaktadır:
“Bir mayıs sonu ya da bir haziran başı idi. Bağımsız fakat bütün kalbiyle İttifak Devletlerinin zaferini kutlayan bir Avrupa şehrinde, başım eğik, gözlerim yaşlı dolaşıyorum. Yüreğim bir derin uçurum, kafam bir cehennemdir…. Gün geçmiyor ki, bir mağazada bir lokantada Türk olduğum anlaşılınca acı bir alay edilme veya ağır bir hakaretle karşılaşmayayım.
Lakabımız ‘makak’tı. (bir çeşit şempanze maymun türü) Gönül verdiğimiz genç kızlar Türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu. İşte, o şehrin bu cehennem atmosferi içinde, bir gün yılgın ve çekingen dolaşırken, gözlerim, ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi: ‘Bir Türk generali İtilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor.’ Titreyerek gazeteyi aldım. Yürürken okuyorum; ‘Mustafa Kemal Paşa isminde bir Türk generali.’ “ (20) İşte o Mustafa Kemal önce bölgesel sonra ulusal toplantılarla Türk’e Türklüğünü, dünyaya insanlığını anımsatacak uğraşısını başlatmadan önce geldiği İstanbul’dadır.
Ancak biz başa dönerek, Osmanlı yönetiminin birinci derecede yöneticisi konumunda olan padişahların kökenlerine bir kez göz atalım. Böylece, 3
'üncü padişah olan 1'inci Murat’tan başlayarak padişah analarının kökeni öğrenilecek, Türk Ulusunun kanı ve canı üzerine kurulan saltanata karşın, Türk’e düşman oluş nedeni daha iyi anlaşılacak, “ecdat” özlemi çekenlerin “ecdatları” daha iyi tanınmış olunacaktır.
 

26 Ocak 2013 Cumartesi

895/W.CHURCHİLL'İN YENİCEDE SABAH RÜYASI!

 
 
OSMAN TÜRKOĞUZosmanturkoguz@gmail.com
İzmir;25 Ocak 2013
W.CHURCHİLL'İN Yenice'de SABAH RÜYASI
VE
SAYIN RECEPTAYYİP'İMİZİN MALİ HÜLYASI!"Her memleketin hak ettiği bir hükümet vardır!"Joseph Domaistre"Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim.Türkiye dinsiz,laik bir memleket haline gelmiştir.Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma,Türkiye'yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime,Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime,kısa zamanda ümmet esasına dayanan,şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma;dinim,Allah'ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem erderim!"Bay Recep Tayyip Erdoğan.
Davos dönüşü;"Son Osmanlı Padişahı!"Pankartı ile karşılanan,ulusalcılığa düşmanlığını vurgulayan Ümmetçi kişi.
Ulusal asabiyetlerini kazanan toplumlar uluslaşarak; Ümmetçilik batağında debeleyen Osmanlıyı yenerek kepaze etmişlerdir.150,000nüfuslu Yunan halkı Osmanlıya kök söktürtmüştür.Arkasına tüm hıristiyanlık âlemini ve Ümmetçi Osmanlıyı alan Yunan Ordusu da,Türklük asabiyetini kazanmış olan yalınayak Türk'e yenilmiştir.Fransız Devriminin getirmiş olduğu aydınlık onura yetişememek çok acınacak bir haldir.Uluslaşamamış,ümmet düzeyinde bırakılmış toplumların uluslararası arenada hiç bir saygınlıkları ve itibarları yoktur.Sürü muamelesine tabi tutulurlar,başlarındaki çoban onlar adına hüküm verir.Şeriat hukuku uygulayan müslüman ülkelerde hırsızların ellerini en büyük hırsızlar kestirmektedir.Ümmetçi dindarın ne vatanı vardır,ne milleti vardır ne de milliyeti vardır.Yalınızca,kulaktan dolma Arap meselleri vardır.Bir sınavı kazanarak,Birleşmiş Milletlerin İsviçrenin Cenevre kentindeki binasında açılmış olan Barbitürük/Keyif veren maddeler/kursuna katılmıştım.Tüm uzmanlar,bu maddeleri kulklanmanın sefalet ve fakirlikle doğrudan bağıntılı olduğunu anlatırken;Amerikadan gelen bir Zenci Profesör tam aksini anlatmıştı:Türkiye'de haşhaş ekimi ile uğraşan ve Afyon adını da alan 5000 yıllık bir şehirleri de vardır.Afyon ekimi ile uğraşan dünyanın en yoksul ve en sefil Türk köylüsü Afyon kullanmaz.Bizi taklit eden,Türk asabiyetini kaybederek yozlaşan bazı kimselerle sanatkarlar arasında kullanan vardır."Deyince Afrikalılar itiraz etmişlerdi.Asya'da ve Afrika'da sefalet ile haşhaş kullanımının denkleştiğini söylemişlerdi.Amerikalı Zenci Profesör:"Söyledikleriniz,Türk köylüsü dışındakiler için geçerlidir.Aranızda bir Türk Jandarma Albayı var.Hükümetine durumu aksettirsin, sizin Türkiye'ye ziyaretinize izin alsın da gidip gözlerinizle görünüz.Amerika'da ve Avrupa'da afyon kullanımı zenginler ve çok para kazananlar arasında çok yaygındır!"Demişti.
Bizler,ulusal çıkarlarımızın ve ulusal onurumuuzun söz konusu edildiği durumlarda hem çok asabiyiz,hem de Asabiyet sahibiyiz.Osmanlı da Arap asabiyetini başı üstünde tutardı:Kavm'i Necibi Arap!"Derdi.General Necip te öldü,Arap kavmi de sipsivri Kavm'i Arap olarak sömürüye açıldı.İkinci ve Kinci Abdülhamit;Eyinli Said Paşa'ya:"Elimden gelse bu milletin dilini Arapça yapardım!" Dediğinde; yanıtını da hemen almıştı:"O zaman da Haşmetlü Padişahım,küçük bir Arap kavminin reisi olurdunuz!"Hz.Muhammed'in ;"ben Arabım!"Dediğini bilmeyen yoktur."Bütün dünya müslümanlarını Kureyşli müslümanlar yönetecektir.Bütün kafirleri de Kureyşli kafirler yönetecektir.""Ben Arapça konuştuğum ve cennette konuşulan dil de Arapça olduğu için ,büütün müslümanlar Arapça öğrenmek zorundadır!"Bütün hadis kitaplarında bu hadislere ulaşmak mümkündür.Tüm bunlar,Hz.Muhammed'in Arap asabiyetinde olduğunu göstermez mi?Benim için cennet,Türkçe konuşulan,Türkçe şarkılar söylenen ve Türkçe sövülen yerlerdir. Şimdi burada,Sayın Recep Beyimize yalınız Osmanlı Padişahlığı makamı verilmiş olsa bile bu asla mümkün olamaz.Halifelik makamı Son Osmanlı Padişahından esirgenmiş!Onun sahibi USA'DA,Amerikalıların gözetimi altında tutulmaktadır.Neden Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyimiz Son Osmanlı Padişahı olamaz!Anlatayım:Türk Milleti;Kayı boyuna mensup olmayan ya da Cengiz Han ile bağlantısı olmayan yöneticiyi asla kabul edemez.Osmanlılar;Anadolu beylikleri üzerinde egemenliklerini kazabilmek için;İkinci Murat döneminde;Yazıcıoğlu Ali'ye KAYI BOYUNDAN indiklerini yazdırtmışlardı.AsılKAYI Boyu,Hindistan'da ve Mısır'da "Devletit Türkiyye'yi kuranlardır. Bay Erdoğan'ı ümmetçiliğe iten nedeni kendisi açıklamıştı:On yaşındayken,O'NU bir telaş almıştı:Öteki Dünya'da melekler Milliyetini sordukların da nasıl yanıt vermeliydi.Yahudi asıllı Gürcü dese olmazdı;baba tarafından da Yunanlılıkla bağlantısı vardı.Bu durumu;Ulusal Kurtuluş Savaşında;Mustafa Kemal'e karşı çete kuran dedesine sorduğunda,şu yanıtı almıştı:"Müslümanım der geçersin!"
" Cumhurbaşkanı İsmet İnönü: ”Ben, Enver Paşa değilim, beni savaşa sürükleyemezler.” Diyerek kararını önceden bildirmişti.
Cumhurba
şkanı İsmet İnönü, ilk defa İngiltere Başbakanı W. Churchill ile Adana’da karşılaşmıştır.
Tarih 30 Ocak, 1 Şubattır. W.Churchill, Türkiye’nin hemen savaşa girmesini istemektedir.
İtalya’ya karşı açılacak bir sefer, Almanların Balkanlardaki durumlarını kötüleştirecektir.
Türkiye sava
şa girince, Romanya petrol kuyuları bombalanacak, petrolsüz kalan Almanya’nın erken çöküşü sağlanacaktır.
W.Churchill’in tezi böyledir. İki taraf arasındaki görüşmeler, Yenice tren İstasyonu’na çekilen bir vagon içersinde yapılmaktadır. Mareşal Fevzi Çakmak ve Başbakan Şükrü Saraçoğlu’da görüşmelere katılmışlardır. Bu nedenle, Türkiye’nin 1943 yılı sona ermeden savaşa girmesi istenir. W. Churchill, bunu ister.
İsmet İnönü, Türkiye’nin savaşa hazır olmadığını, Türk silâhlı kuvvetlerinin, yeni silâhlarla ve yeni araç gereçlerle donatılması gerektiğini savunur. Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak uzun bir ihtiyaç listesi hazırlayarak İsmet İnönü’ye sunar. Listedeki istekler hemen kar
şılandığı takdirde; Türkiye, Almanya’ya karşı savaşa girecektir. Listedeki ana istekler şunlardır:
1-(2.500.000)ki
şilik bir orduyu, son model teçhizatla donatmak,
2-(2.500) Tank,
3-Sayısız lokomotif, vagon, uçak, top, her türlü yaç malzemeleri,
4-Asker ayakkabısı,matara,yemek levazımatı,
5-Askerin giyim,kuşamı,iğneden ipliğineher türlü ihtiyacını,
6- ( 250.000) ki
şilik, mavi gözlü İngiliz askeri ister.
W. Churchill’in (1.000.000) ki
şilik müstemleke askeri teklifi kabul görmemiştir.
İstek listemizdeki malzemeler temin edildiğinde ve SSC Birliğinin gerçek niyeti açığa çıktığında Türkiye Cumhuriyeti savaşa girecektir. Bu malzemeler, çok uzun sürede temin edilirse, Türkiye Cumhuriyeti Şubat, 1945 tarihinde, savaşa girecektir.
Gerçekten; İsmet İnönü sözünü tutup, 23
Şubat 1945 tarihinde Nazi Almanyası’na savaş ilan etmiştir.
Cumhurba
şkanı İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne geldiğinde etrafını sararan milletvekillerine:
“Sava
şa sürüklenmek söz konusu değildir. Saldırıya uğrama durumu başka, yükümlülüklerimizde geçerlidir. Başka türlü savaşa girmek için kırk kere düşünürüz, sonra yine kırk kere düşünürüz, ondan sonra yine düşünürüz.” der. İsmet Paşa’nın bu sözünü dinleyen bir milletvekili: ”En büyüğümüzün ölçülülüğü, en büyük güvencemiz.”Der.
W. Churchill, sava
şa girmesi için İsmet İnönü’nü ikna edemez.
Yenice görü
şmelerinde bulunan bir Fransız diplomatının anıları yayımlandı. Fransız Diplomat :” Churchill kızdı, tehdit etti, yalvardı ve hatta ağladı. İsmet Paşa’yı istediği noktaya getiremedi. İsmet Paşa hep, ilk tavrını değiştirmedi.” diye yazmaktadır.W.Churchill;Yenice İstasyonunda bir hayal kurar:"Bu topraklara egemen olan Osmanlı İmparatorluğunu dağıtmakla en büyük hatayı yaptık.Acaba,bu topraklara egemen olan bir Türk İmparatorluğu kuramazmıyız!"Buna;"W.Churchill'in Sabah Rüyası," denilmiştir.Bu rüya,Barak Obama'dan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a intikal etmiştir.Neden mi?Osmanlı devleti devlet olma onurunu yitirmiş,Batılı devletlerin ve kendisinden kopan devletlerin oyuncağı olmuştu.Gözü kapalı Sevr anlaşmasını onaylamıştı.İngiliz Casusu Mustafa Sagir'in Ankara'da yargılanarak asılması İngilizlerin gözünü açmıştı.Oysa,istanbul'da yalancı tanıklar ve çatma belgelerle Mehmet Nusret Bey,Dıramalı Rıza,Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey,İngilizlerin emri üzerine idam edilmişler,kuvvayı milliciler de gıyaplarında idam cezasına çarptırılmışlardı.Yalta Konferansında;Türkiye'nin müttefikler tarafında savaşa girmesi konuşulurken Jozef Stalin hiddetlenerek,Türkiyenin savaşa girmesi için keyfini bekleyemeyelim;kulağından tutup savaşa sokalım!"Demişti.Türkiye Cumhuriyeti Devleti Ulusal onuruna ve çıkarına sahip bir devletti.Kahire konferansında İsmet İnönü'nün üç maddelik dayatması bir onurlu devlet başkanının harcıydı:"1*Eşit söz hakkı olacaktır.
2*Müzakereler hazırlanacak gündeme göre olacaktır.Önceden verilmiş kararlar tebliğ edilmiyecektir.
3*İstenilecek hususlar uygulanabilir ve Türkiye Cumhuriyetine yük getirmemiş olacaktır!"Osman Türkoğuz;Babasız ve Şekersiz Bırakmak.
Osmanlı Devleti canlandırılırsa;suriye'de ona bağlanır,Amerikanın ve batılıların kuklası bir devlet yaratılmış olur.İsmet İnönü'nün Türk asabiyetine dayanan inadı;Türkiye Cumhuriyeti Askerlerinin ve Aydınlarının Emperyalist ülkelerin jandarması olmama inadı,Osmanlılığı politika malzemesi yaptırtmıştır.İsviçre--Davos dönüşü;Bay Recep Tayyib Erdoğan'ı karşılamada, İstanbul'da asılan "Son Osmanlı Padişahı" pankartı,Emperyalizmin köhnemiş Ümmetçi Osmanlı devleti özleminin ifadesidir.Emperyalizm için iki büyük tehlike vardır:Türklük bilinci ve Atatürk devrimi
İsmet Paşa İktidardan düştüğünde; bir zamanlar o’nu göklere çıkaranlar, o’nu yerden yere vururken, Churchill şu İngilizce mektubu yazmıştır:
“AZİZ GENERALİM,”
“Her ne kadar benim Türkiye politika ili
şkilerine karışmaklığım doğru olmayabilirse de; Türkiye’nin mukadderatına riyaset ettiğiniz uzun devrenin kapanmış olduğunu şahsen büyük teessür duyarak öğrenmiş bulunuyorum. Bana öyle geliyor ki, tarih general olarak kazandığınız zaferlerden başka, Türkiye Cumhuriyeti’ni, İkinci Dünya Savaşı’nın vahim tehlikeleri içinde nasıl sıyırıp geçirdiğinizi ve aynı zamanda, Mustafa Kemal tarafından sert mücadelelerle kurulmuş olan hürriyetçi ve ilerici hükümet şeklini nasıl koruduğunuzu kaydedecektir. Dostça ve zevkli olan mülakatımızı daima hatırlarım ve politika sahnesinden şimdiki çekilmenizde, size en iyi dileklerimi yollarım.” Pek samimiyetle sizin Winston S. Churchill.Osman Türkoğuz;Türkiye Cumhuriyeti'nin iç ve dış politikaları.

23 Ocak 2013 Çarşamba

894/FRANÇOİS HOLLAND'IN BAY RECEP BEYİMİZE CEVABÎ NOTASI!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;22 Ocak 2013.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN'IN NOTASINA,FRANÇOİS HOLLAND'IN CEVABİ NOTASIDIR!"Fransız Cumhurbaşkanı,Terörist Sakine Cansız ile her hafta konuştuğunu söylemiş.Biz,Adama sorarız;bir terörist ile nasıl konuşursunuz!"Bu konuda bizi aydınlatması için Fransa'ya nota verdik!"Kendisini Türkiye'nin tek adamı sanan Bay Recep Tayyip Erdoğan.Türkiye Cumhuriyetinin ulusal ve toprak bütünlüğünü bozmak isteyen dış güçlerin oyuncağı ,Üç Bölücü Terörist;Paris'in göbeğinde;Rue Lafayette 147 numaralı apartımanın bir dairesinde,güpegündüz tabanca ile vurularak öldürülmüştü.Bizim Öfkeli Mustafamız Bay Recep Tayyip Erdoğan da;Fransız Cumhurbaşkanı François Holland'dın bir açıklamasına ateş püskürterek,Hariciye Nazırı Bay Davutoğlu Ahmet'e emir vererek Fransa'ya bir nota çektirtmişti.O notanın cevabi notası elimize geçmiştir,okuyalım:
"Majeste Recep Tayyip Erdoğan!
"4/4 Oktavlık notanızın,her sözünüzü candan dinleyen Seçmenlerinize yönelik olduğunu anlamış bulunmaktayız.Ben;Fransız Cumhurbaşkanı olarak ne Obaman'ın Büyük Ortadoğu As Başkanıyım ne de başkalarının emirleriyle hareket edenim.Sakine Cansız;ne İf adasında,ne Monte Karlo adasında,ne de Culenkurt adasındaki özel korumalı Fransız devletine ait sarayda oturmaktaydı.Rue Lafayette'deki, kirasını kendisinin ödediği , kiralık dairede oturmaktaydı.Onunla gizlice konuşması için Deuxieme Buoreau Komutanını, gizlice ne Oslo'ya ne de konuk ettiğimiz adaya!Göndermemekteyim. PKK'NIN idam hükümlüsü Sayın! Abdoullah Öcalan ile ile Ekselanslarının görüşmesi yasal ve dahi meşru olduğuna göre,Fransanın evrensel hukuka uygun yasalarına göre de;önceden randevu alan bir bayanını benimle konuşmasında hiçbir sakınca yoktur.Bendeniz;Sakine Cansız'a kamu oyumdan gizli olarak,helikopter ve gemi ile müzakereci de göndermemkteyim.Unutmayınız ki;Irak adaletinin iki kere ölüm cezası verdiği ve İnterpolce de aranılan bir katile ev sahipliği yapmaktasınız.Size,daha önceleri bir Rus diplomatının söylemiş olduğu bir sözü tekrar ederek,notanızı reddediyorum.Fransız Cumhurbaşkanlığı her çatma idianameyi kabul eden özel görevli ağır ceza mahkemeniz değildir.Sırça köşkte oturanlar,başkalarının saraylarına taş atmamalıdır.Bon voyage au moyen ağe;a Dieu! Saygılarımla.

19 Ocak 2013 Cumartesi

893/BİR ÖLÜMÜN HATIRLATTIKLARI!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;19 Ocak 2013
BİR ÖLÜMÜN HATIRLATTIKLARI!
Ölüm acısının alternatifi bir başka yerdeki doğumun sevincidir!Ostüzü.
Ölüm;insanların sevapları ve günahları ile başbaşa kalacağı bir sonsuz yalınızlıktır.Ostüzü.
Her patron,kullanma niyetine göre insanlar ve araçlar seçer.Ostüzü.
MAB(Mehmet Ali Birand) ölmüş;bir insan olarak üzüldüm.Yalınız,bu ölüm olayı bana bazı şeyleri anımsattı.Anlatayım.
Amerika Birleşik Devletlerinde;polise başvuran bir adam,eşinin evin garajında intihar ettiğini bildirmişti.Arabasının içersinde,Karbon dioksit gazından zehirlenerek ölen kadının yanında,intihar ettiğine dair de bir yazı vardı.İntihar kararına varan polisin kapatmış olduğu dosyayı yeniden açan bir dedektif;cinayeti çözmüştü.İngilizca İ harfine yalınız ölen kadının kocası nokta koyuyordu.kadın ise İ'yi noktasız kullanıyordu. Kadının kocası,sigorta parasına tamahen karısını öldürmek suçundan tutuklanmıştır.
Mehmet Ali Birand,TRT'YE 32'inci Gün Proğramı yaparken bol sıfırlı faturalarla emeğinin karşılığını almaktaydı.İngilizce bilen bir müfettiş,faturalardaki büyük İ harfinin noktalı olarak yazılmış olduğunu görerek sahtekârlığı meydana çıkartarak Mehmet Alinin sahtekârlıktan hüküm giymesini sağlamıştır.Belçika vatandaşlığına kapağı atan mehmet Ali,almış olduğu paraları da faizi ile birlikte TRT'YE ödemişti.Oğlu da bu fırsattan yararlanarak,Belçikalı bir kızla evlenmişti.
02 Eylül 1986 günü;İzmir-Alsancak semtinde konferans veren Mehmet Ali Birand;terör sorununa değinerek:"Güney doğu,taşlık,değersiz bir arazi.Onu PKK'NIN isteğine uygun olarak Kürtlere verelim de bu kan dursun!"Dediğinde;dinleycilerden birisi ayağa kalkarak:
"Ulan Rospi çocuğu,kimin arazisini kime veriyorsun!"Diyerek protesto ettiğini gazetelerimiz yazmıştı da!
Karen Fox denilenAvrupa Temsilcisi bir kadının 5000 adet iletsini İşçi Partisi çözerek yayımlamıştı.Bu kadının para dağıttıkları arasında,Mehmet Ali Birand'ın adı da geçmekteymiş.Onurlu Türk insanları,lişu yanıtı almıştı:
"iyi ya Sayın Birandstede adı geçenlere:"karen foks'un çocukları" adını takmıştı.Mehmet Ali Birand;Rahmetli Rauf Denktaş ile konuşurken şöyle yakınmıştı: "Bize Karen Foks'un çocukları diyorlar.Bu bizi Orospu çocukları denmiş kadar üzmektedir!"Ve ;biz de onu demek istiyoruz!"

16 Ocak 2013 Çarşamba

892/YENİ SEMERCİ SEÇİMİ!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;15 Ocak 2013.
SATILIK HAYVANLARIN
VE
KÖLELERİN FİKRİ SORULMAZ!
"Vatan hainliğinin armağanı olarak İmralı adasındaki sarayında yaşayan Çocuk Katili Sayın!Abdo Öcalan,yeni anayasanın yazılımı için,MİT Başkanımız Emekli Astsubayımıza fikrini dikte ettirmiş:
"Yeni anayasanın çetrefilli maddelerini Doçent Osman Can ile,partisini batırarak Atatürk'ten Korkanlar Partisine kapağı atan Numan Kurtulmuş yazsın!"Diyesiymiş!Bay Numan Kurtulmuş; baktı ki,kendi partisinden Karun olmak mümkün değil,"Karun" olduklarını haykırdığı kimselerin partisinin üst mevkisine tüneyiverdi.Bay Numan Kurtulmuş;Mehtilik sıfatını da takınarak Süleymancıların başına geçen Kemal Kaçar'ın cenaze törenine Refah Partisi İstanbul il başkanı olarak iştirak etmişti,Bay Recep Tayyip Erdoğan ile ülfeti bu günlere dayanmaktadır.(Hürriyet gazetesi,27 Haziran 2000).Osman Can'ın da profesör olacağı yok,bari anayasayı yazarak profesör olması sağlanmış olur,denmiştir.
"SEMER SEÇİLİRKEN EŞEKLERİN FİKRİ DEĞİL,ÖLÇÜLERİ ALINIR!"Selahattin Duman.
14 Mayıs 1950 Genel seçimlerinde;Demokrat Parti iktidara gelmişti.Bizim hatundere köyünde de İsmet İnönü düşmanları meydana çıkmıştı.Bunların Başını Taş Ahmet ve benim öz amcam olan Kırmızı Mehmet çekmekteydi.24 sene Hatundere köyü muhtarlığını yapmış olan Babam Ali Osman tipik bir halk filozofuydu.Bana bir gün bir öykü anlatmıştı:
"Baharın gelmesiyle,kıştan beri damda bulunan sıpalar dışarı çıkartılmış.Yaşlı iki eşek te damda kalmış.Biraz sonra;sıpaların zıplayıp,sıçrayarak ve dahi anırarak dans ettiklerini ,ahırın penceresinden gören yaşlı eşeklerden birisi,sıpalara,sevinçlerinin nedenini sorduğunda,sıpalar hep bir ağızdan:"Bugün bayram günümüzdür.Çünkü semerci ölmüş'!"Demişler.İki yaşlı eşek,kendilerini yere atarak var güçleri ile anırarak ağlamaya başlamışlar,Sıpalar,merak içersinde:"Semercinin ölümüne sevineceğinizden neden ağlıyorsunuz?"Dediklerin de yaşlı erkek eşek:
"Ah sıpalarımız;bizim gençliğimide de yaşlı semerci öldüğünde bir hafta sevincimizden anırmıştık.Sırtımızda taşıdığımız bu onmaz yaralar,acemi semercilerin semerlerinin açtığı yaralardır.Sizin sırtınızda acemi semercilerin açacağı yaraları düşünerek ve anırarak ağlamaktayız!"Demiştir.Rahmetli babam:
"Bak oğlum Osman;bu acemi semerciler, şimdi sevinenlerimiz dahil,hepimizin sırtına ne acemi işi semerler vuracaktır;bekleyelim ve görelim!"Demişti.Halkın sırtına vurulmak istenilen semerler için halkın fikrini soran da yok.Döneklerden,Hainlerden ve Yalakalardan tarif almak moda olmuş,kölelerin söz hakkı yok ki?Partide ve Atatürk düşmanları içinde,profesör unvanlılar dururken,acemilere semer siparişine ne buyurulur!

15 Ocak 2013 Salı

891/SUÇLULAR,SANIK VE NEDEN PEŞİNDE!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;15 Ocak 2013
SUÇLULAR SANIK VE NEDEN PEŞİNDE!
"
Sayın Süleyman Demirel:"Ülkemizi dolaşarak,bugünlere gelişimizi nedenlerini gençlerimize anlatacağım!"dedi.Sözcü Gazetesindeki söyleşisi!Aşağıdaki yazıyı okumadan ben söylemek istiyorum:
Sayın Demirel;hiç zahmet etmeyiniz,bugüne gelişimizin en büyük nedenlerini bendeniz sayıvereyim:
1*Celal Bayer,
2-Adnan Menderes,
3-Süleyman Demirel,
4-Necmettin Erbakan,
5-Beşibir aradalarımız,
6-Turgut Özal.
Köprü dergisinde;1986 yılında yayımlanmış olan aşağıdaki beyanlarınızı bir daha okuyabilir misiniz?Bir önerim daha var:Konferans vermek için oturacağınız masanın önüne,yüzü size dönük bir ayna korsanız sanıklardan birisi ile yüzleşmiş olursunuz.Nurcuların en büyük yayın organı olan Yeni Asya,Yalvaçlı Sayın Mehmrt Kutlulara aittir.Çankaya'da o sizi ziyaret ederek beyanatlar verirdi:"Nurculuğa alişacaksınız!"Deyu!Bendeniz;ihanete ve bölücülüğe alışaık değilimdir.Saygılarımla.
NURCULUK
"Köprü Dergisi'nin Mart 1986, Bediüzzaman Said Nursi özel sayısında, ilginç açıklamalar yayımlanmıştır.
Süleyman Demirel'in çok ilginç açıklamaları, Nurcuların göğüslerini kabartmış; (92 Sanıklı Nurculuk Davası) olayının üstüne ılık sular serpmiştir. Nurculuk olayına can ve gönülden bağlı bulunan ve bu yüzden, 1981 yılında, ağır bir trafik kazası geçirerek, Nurculuk lisanıyla, hafif bir şefkat tokadı yiyen Necmettin Şahiner sormuş, Demirel de yanıtlamıştır.
Sual: "Bediüzzaman Said Nursi hakkında kanaat ve düşünceleriniz nelerdir?"
Elcevap: "Merhum Bediüzzaman Said Nursi, üzerinde çok tartışma yapılmış bir zattır. Birçok kimse, kendisi hakkında peşin hükümlere sahip olmuşlardır."
"...Nur Talebeleri, yüzlerce defa mahkemeye çıkarılmıştır. Türk Ceza Kanunlarına göre -aynen böyle diyor- bunların hiç birinde suç bulunmamıştır... Kimsenin önünde eğilmemiştir. Devirlerle hoş geçirmek gibi bir yola sapmamıştır."
"Gerek eserlerinde, gerek bu nasihatlerinde, hep iyiliği tavsiye etmiştir. İnsanların kötülükten uzak durmalarını tavsiye etmiştir."S. 7–8
"...930'lu yıllarda -ki bu yıllar çok kötü yıllardı-. İktisaden perişan yıllardı. Laikliğin hemen, hemen dinsizlik şeklinde anlaşılıp, tatbik edildiği yıllardı-."
"Tabii merhum Bediüzzaman'ın lisanı fevkalade kudretlidir. Üslubu çok tesirlidir" S.9
Sual: "ismet İnönü, Süleyman Demirel, Said Nursi'nin halifesidir" sözünü neden söyledi? Siz, bu sözü, dün ve bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?"
Elcevap: "Merhum ismet İnönü, bu sözü 1966 yazında söylemişti. Konuşmasını Uşak civarında, yolda öğrenmiştim. Maksadı, beni irtica ile malül göstermekti. Merhum Bediüzzaman, babamı ve kayınpederimi severdi, onların duacısıydı; onlar da kendisine hürmet gösterirlerdi. Anlaşılan, birisi bunları kendisine söylemiştir. Beni, bilhassa entelektüelin gözünden düşürmek istiyordu. Ben, 1965 yılında "Herkes göğsünü gere, gere" Ben Müslümanım diyecektir!"Diyen kişiyim. Söyleşi bu minval üzere sürer ve köprü "İslam köyünden bir insan çıkacak" başlığı altında; sohbet sahifesinin üst köşesinde, çerçeve içerisinde, şu "gaybı ışaratı" yayımlar:
"Son şahitlerin ilk cildi; 1978'de yayımlandı. Kitap, neşrinden önce, Yeni Asya gazetesinde de tefrika edilmişti. Görüşülen "son şahitlerden birisinin gönderdiği bir mektup, o günlerde, büyük akisler uyandırmıştı. Mektup, Bediüzzaman’a aitti. "Nur Postacısı" İslam köylü Abdullah Çavuş, elli yıl sakladığı mektubu, nihayet gösteriyordu.
Bediüzzaman, mektubunda; "İslam köyünden bir insan çıkacak" demekteydi, "Bu milletin başına geçecek. Eğer Kur'an'a dayanırsa muvaffak olacak. Eğer Kur'an'a dayanmazsa, sonu vahimdir" ve aynı sahifenin alt köşesinde, çerçeve içersinde: "Üç ayrı yılda Demirel ve Risalei Nur" başlığı altında:
Sual: ismet İnönü, bir beyanatında AP. İktidarının tehlikeli bir silahla oynadığını söylemiştir!"Partisinin Nurcularla hem fikir olduğu, bir kısım yöneticilerinin de Nurcuları himaye ettiklerine dair bir söylenti var. Bendeniz 15günIsparta'da inceleme yaptım, müftü ile konuştum, elimde beyanları ve yazılı vesikalar var; bunları neşredeceğim. Sayın Demirel ailesinden bir veya iki kişinin Nurculuğu himaye ettiğini öğrendim. Ailenizde Nurculuğu himaye eden kimse var mı?"
Elcevap: "Neşriyatınızı yapınız, alacağınız cevabı da hesaba katınız.
Türkiye'de mahkemelerin bulunduğunu, hukukun bulunduğunu da hesaba katınız. Ayraca, burada şunu söylemek istiyorum ki, sizin yaptığınız tetkikatın sadece sizin gözünüzle ve neticelerinin de size ait olduğunu unutmayınız; bunu umuma teşmil gibi yetkinin bulunduğunu da iddia edemezsiniz. Yapacağınız neşriyatı burada açıklamış olmanızın maksadını da anlamış değilim. Bu itibarla, size vereceğim cevap budur."
15 Ekim 1966 da; Demirel, Nurculara karşı bayağı sert!
Şimdi: geçmişteki, Demirel ve Nurcular arasında geçen olayları bilmeyenler, Demirel'in Nurcuların Piri ve Nurculuk hakkındaki yorumlarında bayağı etkilenir. "Vay anasını" der; 1965'e kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde hiç bir kimse "ben Müslümanım" diyemiyormuş. iyi ki Türkiye’mizde doğmuşsun Demirel!
Biraz gerilere dönelim. Mühendis olan oğlunun Televizyonda güzel mi güzel taklitler
yaptığını keyifle izlediğimiz, bir Jandarma Albayının Isparta İL Jandarma Alay Komutanı olduğu 1971 yılına; irfan Özaydınlı isimli ATATÜRKÇÜ bir Hv. Korgeneralinin Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı olduğu, 1971 ve 1972'li yıllara dönelim. Ve Politik yatırım için Nurcularla oynamanızın sizin gibi bir kurt politikacıya yakışmadığını da söyleyelim. Sayın Demirel.
8. Ocak. 1971; 21. Ocak. 1971 ve 25. Mayıs. 1971 tarihlerinde, Jandarma, Isparta'nın Say ve Kuleönü köylerine bir dizi baskınlar düzenleyerek "Nur Mekteplerini" kapatmış ve Nur Talebelerini de, ellerindeki Nur Risaleleriyle birlikte, yakalamıştır.
5 Temmuz 1971 günü de; Hüsrev Altınbaşak adlı Nur lideri; yeşil cübbeler ve Nur Risaleleriyle, Isparta'daki şehir merkezindeki evinde, yakalanmıştır. Hem de 14 arkadaşıyla birlikte.
Jandarmaca düzenlenen hazırlık soruşturması evrakı, Isparta Sorgu Yargıçlığına gön
derilerek 92 sanığın sorguları Isparta Sorgu Yargıçlığınca yapılmıştır.
Isparta ili; Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı sorumluluk alanı sınırları içerisindedir ve Hv. Korgeneral irfan Özaydınlı; (92) Nurcu sanığın işlemiş olduğu suçlar nedeniyle, 1402 sayılı Sıkıyönetim yasasının 13/2’inci maddesi uyarınca, davalarının Eskişehir sıkıyönetim Mahkemesi bakılmasına karar vermiştir."
Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi; 25 Mart 1972 gün ve 1972/3 esas; 1972/24 karar sayılı kararıyla 92 Nurcuyu çeşitli cezalara çarptırmıştır. Bu karar, Askeri Yargıtay’ca da onaylanmıştır. Bu, Sav ve Kuleönü Nur Mektepleri olayı, Sayın Turgut Etingü tarafından incelenerek, 24.25.26. Ocak. 1972 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır.
Tüm bunların, Süleyman 'Demirel'le ne ilgisi var; demeyin, var. Öykünün altını okuyunuz; ondan sonra kararınızı veriniz:
20. Mart. 1977 günü; Milli gazetenin 1503 sayılı nüshasının 3’üncü sayfasında; namlı ve anlı, şanlı Nurculardan Zübeyir Yetik imzalı ve de Pazarlık başlığı altında, ilginç bir siyasi pazarlık sergilenmiştir. Bu pazarlığı okuduktan sonra; 15. Ekim. 1966 tarihinde, ismet Paşa’nın çıkışının, AP'nin tehlikeli bir silahla oynadığını; Süleyman Demirel'in Norslu Sait’in halifesi olduğunu söylemesinin nedenin, sağlam gerçeklere dayandığını da anlamış olacağız.
"Müslümanlar üzerindeki baskının hafiflemesine vesile olur ümidi ile bizim, AP'nin sayılıları ile yaptığımız sohbetlerde uçurduğumuz balonlar, bir yerde, netice verdi. O günlerde "irtica" tehlikesinin azametini ortaya koymak için "Nurcu"ların aleyhinde yapılan yayınlarda zikredilen rakamlar da, bu konuda epeyce faydalı oldu. Bu aralık, eski bir partiye verilen yeni bir kan sebebiyle bu partinin canlanma ihtimali de belirmişti. Bütün bunlar bir araya gelince, AP, "şu kadar oyları var ve bizim kendilerine karşı olduğumuz kanaatindeler!"
Osman Türkoğuz,Nurculuk,s.48 ve sonrası .

Sayın Demirel;Süleymancılığın kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan öldüğünde;Tarikatın başına mehtiliğini de ilan eden Kemal Kaçar geçmişti.Siz,Adalet Partisi Genel Başkanı olarak Kemal Kaçar'ı Kütayya milletvekili olarak TBMMECLİSİ'NE sokmuştunuz.Daha sonra da Süleyman Hilmi Tunahan'ın kızın oğlunu, Ahmet Denizolgun'u Türkiye Cumhuriyetinin Ulaştırma Bakanı yaptınız.Bitmedi;Süleyman Hilmi Tunahan;Adnan Menderes'in izni ile,Alanya'nın bir köyünde açtığı Süleymancılık Kuran Kur'an kursunda 7.000 öğrenci yetiştirmişti.Gazi Paşa hava meydanının adını Alanya-Gazipaşa hava meydanına çevirtmiştiniz.Bugünlere Türkiye'yi getirenleri tanımak isterseniz,aynaya bakınız.Saygılarımla.

13 Ocak 2013 Pazar

890/AŞK,SEVGİ VE SEVİŞMEK ÜZERİNE!

"Sevişmek ibadet aynı şeydir!Hatta namaz kılmak ta aynı şeydir!"Ali Rıza Demircan,Ünlü İlahiyatçı, Hoca.Basın,13Ocak 2013"Aşk'ı Memnu/Yasak Aşk/dizisinde;Bihter ile Behlül'ün BEŞ Dakika,Otuz saniye süren sevişme sahnesini çok uzun bularak Kanal D'YE uyarı veren RTÜK'ÜN bu cezasını Danışyay13'üncü Dairesi onaylamıştır!"
Öpüşmenin yalınız sevişen insanlara mahsus olmadığını Muhabet kuşu ve Papağan besleyenler de bilirler.Peki;bu öpüşme mucizesinin kimin eseri olduğunu merak edenlerimiz var mıdır?
Milattan çok ve çok önceleri;Roma'da eski ayakkabı tamircisi bir fakirin çok çaçaron ve o denli de güzel bir karısı varmış.En küçük bir kaprisi tatmin edilmediğinde,avazeleriyle ortalığı biribirine katarmış.O zaman tabanca keşfedilmediği için de Ol Fakir avradını vurup öldüremiş.Birgün;bağıran karısının ağzını ağzı ile kapatmış!Birden bire,ol Çaçaron kadın sustuğu gibi,gözleri çelererek eskicinin boynuna sarılmış,öylece kalakalmış!.Bu dudaktan öpüş olayı her ikisinin de çok hoşuna gittiğinden,her yerde öpüşür ve koklaşır olmuşlar.Dini bütün Putperestler,ahlaka aykırı kabul ettikleri bu davranışı mahkemeye taşımışlar.Derhal o zamanın Recepkoları tarafından mahkeme huzuruna getirilen çift,bu işin çok zevk verici olduğunu ve Mahkeme kurulunun denemesini istemişler.Mahkeme başkanı;denemek için,dişleri dökülmüş ve dahi ağzı kokan karısını dudaktan öptüğünde tiksintiden bayılayazmış.Ve mahkemeye bu karı kocanın katmerlenmiş müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarını istemiş.Rivayet odur ki bu çift;öpüşe,öpüşe zindanda ölmüşler.Bu öpüşme işi tüm insanları sarmış ve günümüze kadar da gelmiş.Öpüşmek ve sevişmek bir sanattır.Ben;Teğmenliğimden beri tüm astlarıma öpüşme ve sevişme sanatını anlatmışımdır.Roma İmparatoru Ogüst'ün öz kızı ile seviştiğini gören Ovid Köstence'ye sürülerek orada ölmüştür.Ölmeden önce de "Aşk Sanatı" adlı ölümsüz eserini insanlığa armağan etmiştir.Emerson:"Buğdaylar başak verdiği sürece Ovid'in aşk Sanatı okunacaktır!"Diye,aşk hayatına not düşmüştür.
Bir Topçu Albayımız;Topçuluğu Aşka benzetmişti.1956 senesinde;Urfa'nın eyyübiye türbesi cıvarında,sabah eğitiminde bu konuyu işlemiştirm.Dersin konusu Orman Muharebesiydi.Derse şöylece başlamıştım.
“Arkadaşlar; ORMAN MUHAREBESİ, TOPÇULUKLA ve AŞK aynıdır, üçünde de üç safha vardır: 1-Ormanın içine girmek,2-Ormanın içinde tertiplenmek,3-Ormandan çıkarken
yeniden tertiplenmek. Ötekilerde de: 1-Hazırlık safhası,2-Dolduruş safhası,3-Ateşleme safhası. Hazırlık ve Ateşleme safhası ne kadar uzun ve başarılı olursa, sonuç ta o kadar başarılı olur. Her iki olayda da yalınız ateşleme safhası kullanılırsa, mermiler boşa gider. Bugüne kadar gördüğünüz sinirli kadınlar ve sinirli topçu subayları, kısa süren bir dolduruşun ve ateşlemenin başarısızlığa mahkûm ettiği kimselerdir. Yeni gelinlerin ve acemi topçu subaylarının sinirliliklerinin nedenini anladınız mı?”Dediğimde;”ANLADIK KOMUTANIMMM!”Bağırması Urfa’yı bile inletmişti. Bir de ne göreyim, tabur komutanımız, bize doğru gelmiyor mu!”Osman, yeni eğitim metotları kullanarak, ders anlatıyor!”Anlatımın doğruluğunu denetlemeye geldiğini hemen anlamıştım. Şimşek gibi fırlayıp, çok sert bir esas duruş göstererek tekmilimi verdim:
“Üçüncü Jandarma er eğitim bölüğü, bir subay, üç astsubay, 24 çavuş,24 onbaşı ve ikiiyüzelli erle emir ve görüşlerinize hazırdır komutanımım’.Benim yönüm, 30,000 Liğin evine dönüktü. Pencereden, beyaz güvercin gibi bir elin aceleyle bana el salladığını görmemle birlikte:”VAY ANASINI!” Demem bir oldu. Komutanım geriye dönerek:
“Bu da tekmile dâhil mi, TÜRKOĞUZ!” Dedi.
“ Hayır, Sayın Komutanım, bu, akşamki bir teklifin yanıtına dâhildir!” Dedim ve dersin konusunu anlattım. Komutanımız, ellerini arka altta kilitleyerek, bölüğümü şöyle bir gözden geçirdikten sonra:
“Bu dersi kim anlatacak? Diye sormasıyla, üçsüz el birden havaya fırladı. Gök kubbe çökse askerimin parmakları üstünde kalacaktı. Komutanımızın parmağı, havada dolaştı ve dola
ştı. Sonunda, elini en yukarıya kaldıran Bayram Ali Şip’in gözüne saplandı. İçimden bir eyvah, dedim.”Sen anlat, dedi. Emrinin akabinde; bu tekmil de, 30,000’likin evinin pencere tüllerini yeniden havalandırdı
“Bayram Ali
Şip,1938 Çine; emredin komutanım. Dersimiz Orman Muharebesi. Orman muharebesi, topçuluk ve aşk, birbirlerine benzer. İçine girmeye hazırlanmak, içinde ilerlemek ve dışarıya çıkmak. Topçuluk ta aşka benzer, her üçünün de üç safhası vardır. HAZIRLIK, DOLDURUŞ VE ATEŞLEME SAFHASI. Ateşleme safhası, uzun bir hazırlık ve dolduruş safhasını izlemezse, YENİ GELİNLER DE, ACEMİ TOPÇU SUBAYLARI DA SİNİR KÜPÜ OLURLAR, SAYIN KOMUTANIMMM!”Komutan bir bana döndü, bir de yana döndü, sonra da 30,000’likten yana döndü ve bağırarak.
“Doğru mu arkadaşlarrr! Diye sorduğunda; üç yüz ses yeri ve dahi göğü inletti.
“DOĞRUDUR KOMUTANIMMM!”Komutanımız, gülen bir yüzle bana dönerek:
“-Aferin Teğmenim, bölük böyle yetiştirilir. Yarın öğle yemeğinde; 3’üncü bölüğe, kantinden üç kilogram Tahin helvası verilecektir, size de Sayın Teğmenim, eğitime getirmiş olduğunuz yeni eğitim metotları nedeniyle bir taktirname verilecektir. Asker arkadaşlarımız, bugünkü derslerini mükemmelen öğrenmişler. Karşı fıstık bahçesi sahibine ben rica edeceğim, asker arkadaşlarımız, öğle yemeğine kadar orada istirahat etsinler!”Emrini verdi
."Osman Türkoğuz,Boyacı Ahmet'in Sevdalı Yavuklusu.Beş dakika Otuz saniyelik sevişmeyi çok uzun ve ahlaka aykırı bulanlar;size sesleniyorum:Televizyonlarda ceneti genelevine çevirerek her müslüman erkeğin;Yetmiş iki Kadın,Yüz Huri ve Yüz Gılmanla aşk öykülerini anlatmak Ahlaka ve Müslüman dinine aykırı değil midir?Beş yaşındaki Kız ve Oğlan çocuğunuz bu masalları dinledikten sonra size sorsalar:"Babacığım,bir Müslüman erkeiği bu kadar Kadın,Huri ve Gılmanla ne yapıyor?Onların çocukları olmuyor mu?Ey!Retük,Ey Danıştay'ın 13 numaralı dairesi,Cennetteki fuhuşu önleyiniz.Burada sevişme falan da yok:Aşk ve sevişme iki farklı cinsin kendi iradeleri ile ötekisinin hayatını yaşamaları ve iki iken bir olmalarıdır.Soytarılığı bırakalım.Lyon Garına indiğimde,görmüş olduğum manzarayı hâlâ unutamam:Bir Fransız orgeneralinin çevresindeki askerler,sevgilileri ile dudak,dudağaydılar;dönüp te bakan da yoktu.Acaba,bunlar sevişmeyi hiç yaşamadılar mı!Bir şiirle bitirmek istiyorum bu kutsal konuyu:Sevişmek Tanrımıza ibadettir.

SENİNLE BİZ!BİR,BİR DAHA İKİ;
İKİ KERE İKİ,DÖRT EDERMİŞ.
TOPLASALAR,
BÖLSELER,
ÇARPSALAR DA;
SEN VE BEN YİNE BİR EDERİZ.OSTÜZÜ

11 Ocak 2013 Cuma

889/ARZUHALİMDİR!

OSMAN TÜRKOĞUZ İZMİR;11 OCAK 2013E.J.Kd.Alb-Hukukçu
Oyak sitesi A/2 Blok,No=68/13
Fahrettin altay/Karabağlar/İzmir
121'inci J.Er Eğitim Alay Komutanlığına,
Serinyol/Antakya/Hatay
"Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin;hiç kimseyi aldatmayacaksın;ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek,o hedefe yürüyeceksin.Herkes senin aleyhinde bulunacaktır;herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır;fakat sen buna dayanıklı olacaksın,önüne sonsuz engeller yığacaklardır.Kendini büyük değil;küçük,zayıf,araçsız,hiç sayarak,kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın.Bundan sonra da sana büyük derlerse,bunu söyleyenlere güleceksin."Mareşal Gazi Mustafa Kemal,(Yücel,1939,sayı 57) 23'üncü Bağımsız j.Er Eğitim Tabur Komutanı iken,"Kırmızıdan Kızıla, Yeşilin Her Tonuna Hayır!"Serisinin ilk kitabı olan HALİFELİK adlı kitabımı kişisel olarak yayımlatmış ve ilk sahifesine de yukardaki ulusal emri koymuştum.Kitabım büyüklerimizce de çok beğenilmişti;Jandarma Genel Komutanlığı da birliklere tarafımdan dağıtılmak üzere kitabımı satın almıştı,parasını da ödememişlerdi!
Geceni,gündüzüme katarak çok geniş kapsamlı ve örnek kamulaştırmalarla dolu bir kitap yazdım;adını da Kamulaştırma Hukuk koyduğum kitabımı Jamdarma Genel Komutanlığına Jandarma dergisinde yayınlanmak üzere bağışladım.Bir kaç Kurmay Albay;kendi adlarına kitabımın yayımlanmasını kabul etmediğimden,komuta katına sunulmadan kitabım,çok kalın denilerek iade edildi.Şimdi ölmüş bulunan Orgeneral Osman Sedat Celasun,Manisa'ya geldiğinde,kitabımı yayınlatacağını söylemişti."Sayın Komutanım,bu kitabımı yayınlatmaya sizin gücünüz yetmez!"Dediğim de:"Ben,Jandarma Genel Komutanıyım!"Dediler.Bir TL.Telif hakkı ile kitabımı kendilerine verdim.İki ay sonra;Jandarma Genel Komutanlığına gittiğim de imzamın taklit edilerek kitabımın çalındığına tanık oldum.
Ben,ulusuma ve Jandarmamıza yaralı olacak bir işe başlamaya karar verdiğim de bu emri okurum.Çok zora kaldığımda da Sakarya Meydan Muharebesini okurum.Dua tepeye yapılan süngü hücumunu,24 saatte yapılmış olan 114 kilometrelik cebri yürüyüşümüzü de okurum.
Taburumun tüm personeli Kamulaştırma işimize dört elle sarılarak beni candan desteklemişlerdi.Bunun dışında;beni desteklemesi gerekenler de aleyhimize bulunmuşlardır.Kızıltepe Seyyar Janadarma Alay Komutanlığına,Jandarma'da 263 Albay varkenYarbay rütbesiyle beni atamışlardı.Altı ay sonra da yeni kamulaştırmalar için,brni onurlandıran emirlerle Antakya'ya görevlendirilmiştim.Çok kısa bir süre içinde kamulaştırmayı sonuçlandırarak Taburun yeni komutanı J.BNB.Necdet Ustaoğlu adına da kamulaştırma yapmıştım.Şimdi ölmüş bulunan Tuğgeneral Mehmet Kıral 23'üncü sy.j.tuğay komutanı olarak,jandarma Genel Komutanlığına aleyhimde iftira dolu bir yazı yollamıştı.Güya ben,ne idiği belirsiz kimselerle düşüp,kalkıyormuşum!Bu yazı komuta katına çıkartılmadan,istihkam şubesinde görevli Rahmetli İst.Binbaşısı Engin Sayın tarafından bana verilmiştir.
Danıştaya yapılacak savunmaları,117'incisyy,j.alay komutanı olarak kendi alay komutanlığı başlığımla ben hazırlayarak,onay makamı olarak Hatay Valisi Rahmetli Kemalettin Gazezoğlu'na ve doğruca Jandarma Genel Komutanlığına sunmuştum.Yol giderlerimi vermedikleri gibi,çok utanç verici iftiralarda da bulunmuşlardı.Bu konudaki belgeler eklice sunulmuştur.Saygılarımla.PS:Sonra da şu şiiri çıkarın köpeklerine iletmiştim.
YOLUMUZ ATA YOLU!
Biz yiğitoğlu yiğit,
Yüreği sevgi dolu,
Hak olan halkımızın,
Bükülmez çelik kolu.
Dört köşeyi tutsa da
Çıkarınn köpekleri,
Yolumuzdan dönmeyiz,
Yolumuz Ata yolu.Ostüzü.
İZMİR;11 OCAK 2013OSMAN TÜRKOĞUZE.J.Kd.Alb-Hukukçu
Oyak sitesi A/2 Blok,No=68/13
Fahrettin altay/Karabağlar/İzmir
121'inci J.Er Eğitim Alay Komutanlığına, KOMUTANLIĞINA,
Serinyol/Antakya/Hatay
"Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin;hiç kimseyi aldatmayacaksın;ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek,o hedefe yürüyeceksin.Herkes senin aleyhinde bulunacaktır;herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır;fakat sen buna dayanıklı olacaksın,önüne sonsuz engeller yığacaklardır.Kendini büyük değil;küçük,zayıf,araçsız,hiç sayarak,kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın.Bundan sonra da sana büyük derlerse,bunu söyleyenlere güleceksin."Mareşal Gazi Mustafa Kemal,(Yücel,1939,sayı 57) 23'üncü j.Er Eğitim Tabur Komutanı iken,"Kırmızıdan Kızıla, Yeşilin Her Tonuna Hayır!"Serisinin ilk kitabı olan HALİFELİK adlı kitabımı kişisel olarak yayımlatmış ve ilk sahifesine de yukardaki ulusal emri koymuştum.Kitabım büyüklerimizce de çok beğenilmişti;Jandarma Genel Komutanlığı da birliklere tarafımdan dağıtılmak üzere kitabımı satın almıştı,parasını da ödememişlerdi!
Ben,ulusuma ve Jandarmamıza yaralı olacak bir işe başlamaya karar verdiğim de bu emri okurum.Çok zora kaldığımda da Sakarya Meydan Muharebesini okurum.Dua tepeye yapılan süngü hücumunu,24 saatte yapılmış olan cebri yürüyüşümüzü de okurum.
Taburumun tüm personeli Kamulaştırma işimize dört elle sarılarak beni candan desteklemişlerdi.Bunun dışında;beni desteklemesi gerekenler de aleyhimize bulunmuşlardır.Kızıltepe Seyyar Janadarma Alay Komutanlığına,Jandarma'da 263 Albay varkenYarbay rütbesiyle beni atamışlardı.Altı ay sonra da yeni kamulaştırmalar için,brni onurlandıran emirlerle Antakya'ya görevlendirilmiştim.Çok kısa bir süre içinde kamulaştırmayı sonuçlandırarak Taburun yeni komutanı J.BNB.Necdet Ustaoğlu adına da kamulaştırma yapmıştım.Şimdi ölmüş bulunan Tuğgeneral Mehmet Kıral 23'üncü sy.j.tuğay komutanı olarak,jandarma Genel Komutanlığına aleyhimde iftira dolu bir yazı yollamıştı.Güya ben,ne idiği belirsiz kimselerle düşüp,kalkıyormuşum!Bu yazı komuta katına çıkartılmadan,istihkam şubesinde görevli Rahmetli İst.Binbaşısı Engin Sayın tarafından bana verilmiştir.
Danıştaya yapılacak savunmaları,117'incisyy,j.alay komutanı olarak kendi alay komutanlığı başlığımla ben hazırlayarak,onay makamı olarak Hatay Valisi Rahmetli Kemalettin Gazezoğlu'na ve doğruca Jandarma Genel Komutanlığına sunmuştum.Yol giderlerimi vermedikleri gibi,çok utanç verici iftiralarda da bulunmuşlardı.Bu konudaki belgeler eklice sunulmuştur.Saygılarımla.PS:Sonra da şu şiiri çıkarın köpeklerine iletmiştim.
YOLUMUZ ATA YOLU!
Biz yiğitoğlu yiğit,
Yüreği sevgi dolu,
Hak olan halkımızın,
Bükülmez çelik kolu.
Dört köşeyi tutsa da
Çıkarınn köpekleri,
Yolumuzdan dönmeyiz,
Yolumuz Ata yolu.Ostüzü.

İzleyiciler

Blog Arşivi