3 Şubat 2013 Pazar

898/HAFIZAYI BEŞER,BİR TORBA YİYECEĞE DÜŞER!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.comÇeşmealtı;09 Ağustos 2012/03 Ocak 2013.
" HAFIZAYI BEŞER NİSYAN İLE MALÛLDÜR!"Adnan Menderes
Hafızayı Beşer; ihanetleriyle mağrurdur günümüzde.Ostüzü.
"Hafızayı beşer;bir torba kömür ve bir yiyecek paketi ile şaşar!"Ostüzü.
“MİLLETLER; GÖRÜNÜRDEKİ VARLIKLARINI YİTİRMEKLE YIKILMAZLAR. BU FELAKETE UĞRAYANLARI YOKEDEN İLLET, HAFIZALARINI
YİTİRMİŞ OLMALARIDIR. Profesör Dr.GUSTAVE le BON.
Yüksek bir mevkiye yerleşen alçak kişiden daha kötü bir şey olamaz.”Claudianus.
Savaşta yasalar susar!”
“Mutlak hak,mutlak haksızlıktır!”
Şeref ve doğruluk adaletin temelidir!”Adalet;bir kişinin iradesine bağımlı olmadığında!
“Bir ulus dış düşmanları ile baş edebilir. Fakat içersindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır. Sınırları zorlayan düşman silahlarını ve âlemlerini açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir. Fakat bir hain, hain gibi görünmez, kurbanları ile aynı aksanda konuşur, onların çehresine bürünür ve bütün kapılardan serbestçe geçer, sesi en üst düzey hükümet koridorlarında duyulur. Ulusun ruhunu çürütür. Politik yapıya her türlü hastalık bulaştırarak ulusun yaşam gücünü elinden alır. Bir katil daha az korkuludur.”
Marcus Tullius Cicero(MÖ:106/43)Romalı Hatip. Filozof,yazar ve adam gibi devlet adamı.
“Kendi ordusunu taşıyamayan bir ulus başka ulusların ordularını taşımak zorunda kalır.”P.C.Tacito,(MS.55-117)
19 Mayıs 1919:Yıkık, parçalanmış,paylaşılmış,asırların ihmaline uğramış bir ülke:Türk Vatanı. Aç,Fakir,savaşlar yorgunu,Şaşkın ve Umutsuz insan kalabalıkları,Müslüman Türkler.
Yalınız
kendi çıkarlarını düşünen kof bir iktidar!Kürt Mustafa Divan Harbi=Ölüm!
Bir İngiliz ajanı papazın—Rahip Frew-- emrine girmiş Hoca ve Molla takımı,Türklük ve Müslümanlık aleyhine dini kullanmada.
Yetenekli komutanları tutuklanmış ve Malta’ya sürülmü
ş; TÜM SİLAHLARI ELİNDEN ALINMIŞ OLAN Ordusu terhis edilmiş, tüm haberleşme araçlarına el konulmuş,azınlıkları silahlandırılmış,onuru kırılmış bir ülke!
09 AĞUSTOS 2012,GÜNÜMÜZDE: Tüm ekonomik ve sanayi kurulu
şları ve arazileri yabancılara satılmış ve satılmakta;tüm Kahramanları Hain iftirası ile esir kamplarına doldurulmuş,Ulusal Kahramanları ders kitaplarından çıkartılmış,vatan hainleri kahraman ilan edilerek heykelleri dikilmiş ve adlarına KAMU BİNALARI YAPILMIŞ,düzmece belgeler ve maskeli tanıklarla Türk Silahlı Kuvvetlerinin en Güzide Komutanları tutuklanarak emekliye sevk edilmiş, her kahramanı ve Aydını tutuklayan Özel Mahkemeler=Esaret,Türkiye Cumhuriyetinin deniz hukukunu ve kıyılarını koruyacak Donanması güçsüz ve Amiralsiz bir konuma getirilmiş;tarikatların ve dış güçlerin güdümünde bir ülke,Türkiye! Sözlü ve yazılı basını da Mütareke basının yüreğini sızlatacak bir konuma getirilmiş,parmak indirip,kaldırmayla yasamasına yön verilmiş,üç erki bir kişinin iradesine bağlanmış;Tarikat pirlerinin baştacı edilerek toplumumuza yön veren ve Ortaçağa doğru hızla yol alan bir ülke,benim ülkem,bizim ülkemiz Türkiye!
Tarikatlar,alenen, kadınlarımızı cehennem ateşi tehdidiyle kara ceset torbalarına sokarak,karafatmalara benzetme yayınlarını sürdürmede.Anayasamızın 136'ıncı maddesinde görevleri belirlenen Diyanet İşleri Başkanlığı derin bir sadakat bağının sarhoşluğu içersinde.
"İNSANLIĞA EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ DİN ADAMLARI YAPMIŞTIR!"
Filozof Yazar Jean Paul Sartre “Kapitalizmin hakim olduğu ülkelerde aksi halde din adamlığı yapamazsınız, zalimin ekmeğini yiyen zalimin kılıcını çalar
Din, asalaklaşmış toplumun itici ve uyuşturucu gücüdür. 
Bir insanın ahlaki davranışları anlayışa, eğitime ve sosyal bağlara dayanmalıdır; hiçbir dini temel gerekmez. İnsan, eğer ölümden sonra ceza korkusuyla ve ödül umuduyla kontrol altına alınmak zorundaysa, şüphesiz kötü bir yoldadır."
— Albert Einstein -
"Dünyaya en büyük kötülükleri din adamları yapmıştır! Çıkarları için utanmadan SIKILMADAN kardeşi kardeşine vurdurmusrur. Bunu en büyük ispati: Arap dünyasının unlu din adamı Yusuf al kardavwi Libya Suriye ve en son Lübnan’daki tüm o kanlı olayların tetikleyicisi kendisidir! Kimin adına? Amerika ve İsrail adına! Ya Allahın "iki Müslüman birbirlerine düştüğü zaman üçüncüsüne ayırmak düşer" buyurugunu bir kenara attı ve Amerikanın dediğini yaptı.
Bir din diğerini kabul etmez o gerçek değil der, mesela Budizmi yok sayar..
Bir ülke diğer ülkenin gerçek dindar olmadığı konusunda ısrarcıdır. (Örnek:Afganistan-Türkiye)
Bir mezhep diğerinin yanlış olduğu konusunda da ısrarcıdır, doğru olduğunu düşünse zaten tek çatı altında olurdu.Cemaatlerde keza aynı şekilde biri diğerine çamur atar
Kişilere kadar iniyorsunuz ve sürekli biri diğerine gerçek dindar değil diyebiliyorsa gerçeği nedir diye sormak gerekmez mi?
Oysa Allah Ateist, peygamber mezhepsizdir.
Din; Aydınlar için yalan, cahiller için gerçek, iktidar için kullanışlıdır, demiş Fransız filozof. 
Din; halkların uyutma aracı Afyonudur.Din ezilen halkları daha iyi sömürmenin aracı ve afyonudur;dolayısıyla egemen sınıfın tekelindedir.Çok tanrılı dinden tek tanrılı dine geçişte de bu böyle olmuştur.Din adına çıkan savaşlara bakın hep dini yayma adına halkların özgürlülerini ve ülkelerini yağmalamışlardır ve din kapitalizmin asla vazgeçmeyeceği köleleştirme aracı ve en iyi afyonudur."
 
“Bir ordunun kudreti ,subay ve komuta kademesinin kabiliyetiyle ölçülür!””Bir ülkeyi yıkmaya karar verdiler mi önce subaylarından başlarlar.”Mustafa Kemal,Afyon Orduevi konuşmasını hatırlayınız!
KURTULUŞ SAVAŞINDA TBM MECLİSİ Başkanı Mustafa kemal Paşanın SUBAYLARA HİTABI Mustafa Kemal Paşanın , 31 Temmuz 1920 tarihinde, Afyonkarahisar Kolordu Dairesi'nde subaylara hitaben yaptığı konuşmanın tam metni: 'Millet, bağımsızlığını ordudan bekler' Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil Eden subaylardan bekler. Işte subayların yüce olan vazifesi budur. Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Efendiler ! Eski silah arkadaşlarımla böyle yakından ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdani zevk hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbıhal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yok. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle İle mülahaza etmekle yetineceğim. Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları, milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir. Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atıfetine borçlu değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete, hürriyet ve bağımsızlık vermez. Milletlerin tabiatında en yaratılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvede, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur. Dünyada hayat için, insanca yaşamak için, bağımsızlık lâzımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için, kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. Kuvvet ordudur. Ordunun hayat ve saadet kaynağı, bağımsızlığı takdir Eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdanı imanıdır. İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzeti nefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de, izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla, milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar. Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz. Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düşen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar. Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna kati azim ile karar vermiştir. Zaman zaman, şurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması, hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imanına sekte vurmamıştır ve vurmayacaktır. Dolayısıyla kuvvetin, ordunun vücudu için lazım olduğunu söylediğim kaynak ki, milletin vicdanı-imanıdır, mevcuttur. Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; "ordunun ruhu subaylardadır." O halde subaylarımız, düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir edecek ve canlandıracak ve, ordu ve milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir. Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil Eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur. Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle, giriştiğimiz Bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Şahsi ve özel hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıfının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürür.
Onları aşağılar ve hor görürler. Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır. Şerefini korumak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına atmaktır. Dolayısıyla subay için "ya istiklâl, ya ölüm" vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!' Mustafa Kemal
TBMMECLİSİ BAŞKANI.
Kaynak:
* Afyon'da çıkan Ikaz Gazetesi'nden aktaran: Anadolu'da Yenigün Gazetesi, 10 Ağustos 1920. * Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.9, Kaynak Yayınlan, Istanbul. Ekim 2002, s. 112-teşekkürler.
Şimdi,neden komuta ve subay kademesi çatma suç dosyaları ile esir alınarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin hadım edildiğini anlatabildim mi?

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi