27 Nisan 2012 Cuma

705/ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANINA APAÇIK MEKTUBUMDUR!

                                                                               

                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir;27 Nisan 2012.

                   SAYIN ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI, HAŞİM KILIÇ’A
                                      APAÇIK MEKTUBUMDUR!
                                      “Milli irade ile iktidar olmuşların ayağına çelme takmayız!”Haşim Kılıç. O zaman Omuzlarınızda taşıyınız! Ostüzü.
         Öncelikle sizden bir hukuk deyimini öğrenmek durumundayım: Bir mahkemenin bir iktidar partisinin ayağına çelme takması ne anlama geliyor! Bendeniz bunu öğrenememişim ve ayıp ta değil ya, Bilemeyrum. Dava ya kabul edilir, ya da reddedilir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre de, Türkiye Cumhuriyeti’nde Güçler—Erkler—ayrılığı vardır. Yasama, Yürütme ve Yargı Erkleri biri birleri ile güreşecek, biri birlerine çelme takacak, biri birlerini kündeye getirecek diye bir hukuki yetki ve gelenek te yoktur. Eskişehir İdari ve Ticari Bilimler ve İktisat Fakültesinin programlarında da böyle terimler ve deyimler olmadığını sanıyorum. Yürütme yanlış anlaşıldığından yürütmeler sürüp gitmektedir.
         Sayın Bay Haşim Kılıç Beyimiz; Siz, Fransız Anayasa Mahkemesine, Fransız Parlamentosuna ve Fransız Cumhurbaşkanı Bataklık Asili Nikolas Sarkozky’ye de gönderme yaptığınızın farkında mısınız? Fransa’da milletvekilleri seçimi ayrı yapılır, Cumhurbaşkanı seçimi de iki turlu olarak ayrı yapılır. Fransa’da yarı başkanlık sistemi uygulanmaktadır. Dünyanın en belalı Hukuk Profesörü Dr.Maurice Duverger, Fransız cumhurbaşkanları için:”Seçimle gelen Krallar!” Sözünü yinelemekteydi. Fransız Halkının ulusal iradesiyle seçilmiş olan Fransız Parlamentosu “Ermeni Soykırımı yasasını kabul etmişti. Yine Fransız halkının milli iradesiyle seçilmiş olan Fransız Cumhurbaşkanı da bu yasayı onaylayarak yürürlüğe sokmuştu.Fransız Anayasa Mahkemesi Fransız halkının ulusal iradesiyle de seçilmemişti. Ve 15 kişiden oluşmaktaydı. Bu Soykırım Yasasını, Fransız Anayasasına ve insanların fikir ve düşünce özgürlüğüne aykırı bularak dokuz oyla yürürlükten kaldırdı.
         Sayın Bayım; Size göre bu Fransız Anayasa Mahkemesi, Fransız Milli İradesiyle seçilmiş olan Fransız Parlamentosuna ve Fransız Cumhurbaşkanına ÇELME Mİ TAKTI? Paça, Kasnak tuş mu yaptı! Yoksa,Bu  Fransız Milli İradesini Keenlemyekun mu saydı! Bu bir hukuki deyimdir, bilmemekte de mazursunuz. Hiç olmamış gibi yok saymak--Ya da Fransız Ulusunun ulusal onurunu mu korudu!
Uzun olsa da önce Diktatörlere ait şu yazımı bir güzel okumalısınız! Bu ülkelerde bir anayasa mahkemesi olsaydı ve bu anayasa mahkemesi,”Milli İrade”ile iktidara gelmiş olan bu ruh hastalarının ayaklarına ve iradelerine birer çelme taksaydı, bunca insan ölmeyeceği gibi, bu uluslar ve tüm dünya da bu kadar büyük acılara katlanmayacaktı.
Sayın Haşim Kılıç Beyimiz; Siz, yönü, doğrustusu ve amacı %92,7 Halkoyu ile kabul edilmiş Cumhuriyetimizin Anayasının ve evrensel değerlerimizin koruyucusu olması için Türk Milletinin ortaya koymuş bir Yüce mahkemenin başkanısınız.%92,7’yi yok sayarak%47,2’yi Milli İrade sayamazsınız.1/2 Milli İrade bile değil. Son talihsiz beyanınızla da Anayasa Mahkememizin üyelerinin kişisel iradelerine ambargo koyduğunuzun farkında mısınız?
Aşağıda yazdığım ruh hastası ve Narsis diktatörlerin ülkelerinde; sizin başkanı olmadığınız dönemdeki Türk Anayasa Mahkemesi, ya da Fransız Anayasa mahkemesi gibi bir anayasa mahkemeleri olsaydı, insanlığın alnına bu kanlı kara lekeler yazılmazdı.
Şu Narsis ve ruh hastası diktatörlerin hayatı sizi uzun ve çok uzun düşüncelere sevk etmeli, yine de saygılarımla düşünmelisiniz:
          Sümer devletini yıkan Birinci Sargon,”suyla gelen”olarak vasıflandırılan Elamlı bir Piç idi! Sümer Kıralının sarayında, altı adamıyla birlikte, Sümer Kıralının içkisini dağıtmakla görevliydi. Ne çilelerle, ne aşağılanıp, hor görülmelerle oraya kadar geldiğini tahmin edebiliriz. Kıralların görevlerinin, içkilerini bile başkalarına dağıttırarak lüks içinde yaşamak olduğunu görerek Sümer devletini yıkarak, bu en kültürlü ve uygar ulusun başına zalim bir diktatör olarak oturmuştur.
         Panama Diktatörü Albay Antonio Manüel Noriega, Panama Genelevlerinin birisinde dünyaya gözlerini açmış bir Piçten başka bir şey değildi. Amerika’da görmüş olduğu”Psikolojik Savaş” eğitimiyle başarıya ulaşmıştı. Önce;1970 yılında, Panama gizli servisi G2’nin başkanı olarak, Panama Diktatörü Omar Tarrejos’un kirli işlerini ayarladı. Omar Tarrejos’un 1981 senesinde, bir uçak kazasında ölmesi üzerine de Panama ordusu içersindeki hasımlarını diskalifiye ederek, 1983 tarihinde, Panama Diktatör’ü oldu. İktidara gelir, gelmez diktatörlüğünü ilan etmiş; uyuşturucu ticaretine de el atmıştı.1990 senesinde; Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Baba George Bouch’un emri ile Panama işgal edilerek Manüel Noriega da yakalanıp,(17) senelik bir hapis cezasına çarptırılmıştı.2007 senesinde hapisten çıkar, çıkmaz da Fransa’nın isteği üzerine Fransa’ya teslim edilmiş; uyuşturucu paralarını Fransız bankalarından aklama suçu ile de,(76) yaşına bakılmaksızın, 07 Temmuz 2010 tarihinde,(7) sene hapse mahkûm edilmişti. Bu Zavallı Antonio Manüel Noriega da, NARSİST PSİKOPAT hastalığının pençesine düşmüş bir zavallıydı. İleride geniş açıklama yapacağım.
                   İDİ ÂMİN DADA OUMEE(1925-16Ağustos 2003).
        

704/KENDİ FETVASINI VERMEK!

                                                                            
            OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir;27 Nisan 2012

                                    KENDİ FETVASINI VERMEK!
            Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail ile savaşmayı Şeyhülislam Ebu Suut Efendinin Fetvasına dayandırmıştı. İki Müslüman devlet arasında savaşmayı istemeyenler çoğunlukta olmalarına karşın, Yavuzun şerrinden korktukları için seslerini çıkartamıyorlardı. En çıkarlı yolu denemeye karar vermişlerdi. Savaş yolundan geri dönülmesini öneren Yavuz’un en samimi arkadaşı Hemdem Paşa başından olmuştu. Kazasker Cafer Çelebinin yeniçerileri kışkırtması ile bir ayaklanma başlatılmış ve Yavuz’un çadırı bile kurşunlanmıştı. Yavuz’un sözleri ve çok atak davranışı ayaklanmayı boşa çıkartmıştı.Çaldıran Muharebesini kazanan Yavuz;Şah İsmail’in dünyalar güzeli eşi İnci Hanımı da esir etmişti.İstanbul’a dönüşte,iki Acem elçisi İnci Hanımı geri istemek için İstanbul’a gelmişlerdi.Yavuz;elçilerin tanıklık ettiği bir tören ile Şahın eşini Kazasker Cafer Çelebi ile nikahlamıştı.Gerdek sabahı Cafer Çelebiyi Huzuru hümayunlarına çağıran Yavuz,Çelebiye şu soruyu sormuştu:
         “Bire Cafer Çelebi, sefer esnasında asker kullarını Padişahları aleyhine fesada kışkırtarak Huruçaleyhsultana kalkıştıranlara ne yapmak gerektir?”Cafer Çelebi, başına geleceklerden habersiz:
         “Gerçeği Tanrı bilir amma katli vaciptir devletli Hünkârım’”Diye fetvasını vermişti. Yavuz; tahtından ayağa kalkmış ve  kükreyerek:
         “Kendi ölüm fetvanı kendin  verdin. Asker kullarımı aleyhime kışkırtarak otağı Hümayunumu bile kurşunlatan sendin!”Bre Cellât başı, tiz bu Çelebiyi alasın ve dahi defterini düresin!”Cafer Çelebinin başı o saat kesilmişti. Davos dönüşü, İstanbul’da son Osmanlı Padişahı sanı ile karşılanan Sayın Recep Tayyip Erdoğan da içi başka türlü eski bir gazete haberini Rahmetli Kahramanlarımızı karalamak için kullandığına göre, kendisi hakkında çıkan tüm gazete haberlerinin de geçerliliğini kabul ve ilan etmiş demektir. Kıyasıfukuha! Bakınız, Yunanlıların harabe haline getirerek atları için ahır yaptığı,Seferihisar’ın bir köyündeki camimizi onartarak hizmete açanlarımızı dinsiz kabul eden SN. R.T.Erdoğan kendisi için ne de çok fetvalar vermiştir,bakalım:
       

703/AH!O AĞAÇLARIN ALTI,AH!

                                                                               

                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir; 27 Nisan 2012.

                                   AH! O AĞAÇLARIN ALTI!
         “Her ağacın altı, yatak odasına döndü!Bursa Emniyet Müdürü Ali Osman kahya
,evinin yanında bulunan parkta samimi şekilde oturan gençler için:”Benim de kanıma dokunuyor ama yapılacak bir şey yok. Yasa bunlara izin veriyor!”Demiştir. Hem de mahalle muhtarları toplantısında! Merak etmedim değil; bu Ali Osman Kâhya, Hüdevendigar sancağının ahlak kâhyası ASESBAŞI mıdır? Milli iradenin çıkarmış olduğu yasaların uygulayıcısı ve o yasalara halkımızın saygı duymasının  sağlayıcı mısıdır; yoksa Mecalis üstü bir gerici midir!Aynı günlerde de,Afyon Valisi İrfan Balkanlıoğlu içki satışını ve içki içilmesini bir valilik fermanı ile yasakladı!Şimdi bekleyelim Türkiye Büyük Milletvekilleri Meclisinin kararını! Bunlar, Adaleti Kullananlar Partisinin taktikleridir.Bir milletvekili Mecliste bulunan Meclis Muhafaza Taburunun kalkmasını söyler,O Tabur hemen kaldırılır.Yalova valisi 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı aleyhinde konuşur ve Milli Eğitim Nazırı hemen gereğini yapar.
         Karısını, kızını ve sevgilisini ve Küçücük kız çocuğunu  cadde ortalarında doğrayan doğrayana; hiçbir valimizin ve hatta Bursa Valisi Ali Osman Kahyanın bu olaylar kanına dokunmamaktadır. Kadına şiddetin kaynağının dinden kaynaklandığı gün gibi ortadayken, yarının kadınlarına şiddet uygulayacak nesiller yetiştirilmesi gerçekleştirilmiştir.
         Paris’in Lyon Garına indiğimde hiç görmediğim bir olayla karşılaşmıştım. Garda trenlerini bekleyen çok sayıda yüksek rütbeli Fransız generallerini yakınında bulunan Fransız askerleri, pervasızca ve hiçbir şeyi umursamadan sevgilileriyle  öpüşmektedirler. Bu manzaralara dönüp te bakan Fransız Generallerini ve Fransız halkından kimsecikleri de göremedim.
         Zonguldak-Bakacakkadı beldesinde bulunan 293 dönümlük Atatürk hizmet Köyüne Müdür olarak atanmıştım. Ormanlık içersinde ve her tarafı açık olan bu hizmet Köyünün güvenliğini sağlamak için dokuz kişilik bir güvenlik timi oluşturarak gerekli eğitimlerini de bizzat kendim vermiştim. Bir Pazar günüydü; güvenlik timinden birisi genç bir kızla bir oğlanı yanıma getirdi ve tekmilini de verdi:”Komutanım,bunlar,girişin altındaki ağaçlıkta öpüşüyorlardı!” dedi.Çocuklar korkmuşlardı.Hizmet Köyünün bitişiğinde de bir jandarma karakolu vardı.Gençlerin ellerinde alyansları da vardı.O güvenlik görevlisine döndüm ve yüksek bir sesle:”Sen ahlak polisi misin?O güzelim cennet köşesinde öpüşmesinler de biribirini mi boğazlasınlar?Orada öpüşülür oğlum,orasını Tanrımız öpüşmek için yaratmıştır.Senin göevin,Hizmet köyünün ve bu gençlerin güvenliğini sağlamaktır.Bu gençleri kıskandığını sanıyorum.Çünkü senin ve senin gibilerin hayatında böyle bir anı yoktur.Hangimiz,”O ağacın Altı”şarkısını dinlerken duygulanmayız.Hayatlarında bir ağacın altı anısı olmayanlar hep o özlemle yaşarlar.Ben,İsviçre televizyonunda sık,sık tekrarlanan bir cümleyi ezberlemiştim:”les Gens Heureux ont une histoire—Bir öyküsü olan insanlar mutludurlar—Gençlerden özür diledim ve Güvenlik timinin başına çok zeki ve görgülü bir genci getirdim:Koray,lise mezunu idi ve liseden arkadaşı Elif ile de evliydi.Koray’ın ilk işi güvenlik timinin kaldığı bölümün camına:”Görevimiz sorun çıkarmak değil,sorunları çözmektir!”Yazmak olmuştu.
         Devlet otoritesini kullanan ve iktidar partilileri tarafından seçilenler hep sorun çıkarmaktadırlar.bir zamanlar,Zonguldak valisi ile devlet tiyatroları adına Atatürk anıtına çelenk koyma yüzünden çıkan utanç verici tartışmayı  unutmuş ta değilim.Bir kadın öldürüldüğünde içimdeki tüm sevgi pınarları kurumaktadır.BİR KADIN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNDE İÇİMDEKİ TÜM KADINLAR DA YARALANMMAKTADIR.KADINLARI BU HALLERE DÜŞÜREN HER ŞEY VE HERKEZ YERİN DİBiNE BATSIN.

26 Nisan 2012 Perşembe

702/ANTİGONE!YİĞİT EFSANEVİ KADIN!

                                                              
            OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@hotmail.com
                        Çeşmealtı;13,Temmuz.2009/12 Temmuz 2011./26 Nisan 2012

            Milli Hareket Partisinin Genel Başkanı Devlet Bahçesi bir laf etti ki, şapsaydı daha iyi olurdu dedim. Müslüman olanlar ancak şehit olurlarmış!”Şehitliği hâlâ yağma gazalarında ölmek sandığına şaşırmadım değil. Şehitlik; vatan için ölmektir! Bulgar ordusunun topçu Üsteğmeniyken Türk ordusunun haberalma hizmetine giren, Teşkilatı Mahsusa’da ve Milli Emniyet Hizmetlerinde üstün başarılar elde eden, Kafkaslarda Türkiye Cumhuriyeti için çalışırken canını veren Bulgar Sadık şehit değil mi şimdi! Ülkemiz için gözünü kırpmadan ölen Müslüman olmayan vatandaşlarımız şehit değiller mi?İnsanların sağ iken çeşitli inançları vardır.Ölüm tüm canlıları birleştirir.Simavnalı Şeyh Bedrettin ne güzel demişti:”Müslüman’ı,Yahudi’yi ve Hıristiyan’ı yaratan aynı Allah tır.Bunların arasına nifak sokan peygamberler ve din ulularıdır!”Yirmi birinci asırda Sofokles’ten 2500 sene geride olmak ülkemiz için ne kadar acıdır.Bu ülke için alın terini ve  kanını verenler GAZİ,canlarını verenler de ŞEHİTTİRLER!Bu yazım aklıma geldi,buldum ve huzurlarınıza da sunuyorum:

                                   ANTİGONE
                                                           Ben, dünyaya kin değil, SEVGİ paylaşmaya geldim!”
                                                        ANTİGONE-SOFOKLES-
“Kitaplar, bir toplumun kâğıttan hafızasıdır!”Arap atasözü.

            Rahmetli İsmet İnönü’nün en büyük eserlerinden birisi de, KÖY ENSTİTÜLERİ ve KLASİK ESERLERİN TÜRKÇEMİZE kazandırılmasıdır. Bir Reşat Şemsettin Sirer; Maarif Vekili olmuş; bir Celal Bayar ve Adnan Menderes iktidar olmuş; sayelerinde de T.C.Bugünlere gelip, dayanmıştır. Her ikisi de Rahmete kavuşan; Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü ile O’NUN Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abddurrahman Nafiz GÜRMAN; Savaştepe Köy—Eski adı Giresun-- Enstitüsüne ziyarete gelirlerken; yolda, bir kız öğrenciye rastlarlar. Kızın adı Haticedir. Araçtan inerler,  ol mübarek kızımız ile konuşurlar. Kızcağız, tavuk çiftliği nöbetine gidiyormuş. Torbasına bakarlar; günlük nevalesi ile ANTİGONE adlı, yeni yayımlanan bir kitap vardır, ol mübarek torbada. Sofokles’in çağlar eskiten bu ölümsüz eseri, M.E. B. yayımlarındandır. Sofokles, bu ölümsüz eserini 80 yaşlarında yazmıştır. Ölümsüz Ulusal Kahramanımız Mustafa İsmet İnönü:
         “-Abdürrahman Paşa; der; bu kitabı henüz, Ankara’da bile okuyan yok iken, bu KIZIMIZIN EKMEK TORBASINDA bulunması yarınlara güvenle bakabileceğimizin işaretidir. Bütün Türk halkı, böyle kitapları okuduğu zaman her şey farklı olacaktır!”Osman Türkoğuz;”Babasız ve Şekersiz Bırakmak!”,”Silahlı Kuvvetlere Müdahale, Ulusal Felâketlerin habercisi midir?

701/DİN VE YALAN SATIICILARINA DİKKAT!

                                                           
OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir;26 Nisan 2012.
                                               DİN VE YALAN SATICILARINA DİKKAT!
Toplumun esir ettiği Mücrim delidir! Toplumu esir alan Mücrimse dâhidir! Cürüm ve Deha.
“Cürüm ve Deha, bir yaprağın iki yüzü gibidir.”Cürüm ve Deha.
Bir yerde dinden söz edildi mi, sıkı durunuz:  ya canınızı ya da malınızı alacaklardır!”Konfüçyüs.
“Tanrı iradesini hâkim kılmak için, yeryüzündeki iyi insanları kullanır. Kötü insanlarsa, kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar!”Giardano Bruno.16 Şubat 1600 tarihinde; Engizisyonca Roma’da yakılan Gök Bilgini Rahmetli Büyük Papaz.
“Muhterem Milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne çıkaracağı ADAMLARIN KANINDAKİ, VİCDANINDAKİ ASLİ CEVHERİ, çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an bile tevaki etmesinler!”
                       Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK.
“NE BÜYÜKSÜN Kİ, KANIN KURTARIYOR TEVHİDİ!”Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale şehitlerine.
POLİTİKA, YALAN TARİHİDİR!”Adolf Hitler.
“Yalan ne kadar büyük olursa inanı da o kadar çok olur!”Adolf Hitler.
“Sayın Ekselansları; bendeniz de soyca GÜRCÜ ASILLIYIMDIR!”Türkiye Cumhuriyeti Başvekili Sayın RTE’NİN, Gürcistan Cumhurbaşkanı Ekselans Mihail Saakişvili’ye, Tiflis’te itirafları.”Basından.
“Devlet adamları gelecek nesilleri düşünür; politikacılar da gelecek seçimleri düşünür!”Profesör Dr. Maurice Duverger.
Devlet adamları, devletlerini hukuk ile diktatörler ve diktatör heveslileri de, KULLARI vasıtasıyla, Din Sömürüsü, Yalan ve KANUN ve ESİR KAMPLARI ile yönetirler. Ostüzü.
            Bir karalama ve iftira bulutu ülkemizin üstüne gelip te oturdu.Geçmişi inkâr ve karalama politika oldu.Sayın R.T.Erdoğan’ın elinde bir gazete yazısı ve ağzında da:”Mustafa kemal Atatürk ve Mustafa İsmet İnönü’yü karalama ve dini kullanma türküsü.Adama sormazlar mı,Mihalıççık’taki camiyi bedelini ödeyerek kim yaptırttı diye!Adama sormazlar mı Tokyo’da inşa edilen cami kimin eseridir diye?Adamın suratına Balıkesir Paşa Camisinde Mustafa Kemal’in vaazını çarpmazlar mı!Elmalılı Hamdi Yazır’a  tercüme ettirttiği Kuranı Kerimi Mustafa Kemalin tüm giderlerini karşılıyarak halka dağıttığını yüzüne vurmazlar mı?
            Sayın R.T.Erdoğan’ın yaptığına GRİ Propaganda denilir. Yarısı yalan, yarısı doğru olan masallara toplum hemen inanır. Cami/Ağır/CHP. Her ezan okunuşunda,her ahıra girişinde bu üç kelime halkın beynine yapışır.İstenildiği kadar doğru söylensin halkı bu doğruya inandıramazsınız.
            Cumhurbaşkanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in Konya’dan Başbakan İsmet Paşa’ya çektiği telgraf ta eklidir.

KONYA’DAN BAŞBAKAN  İSMET PAŞA’YA  TELGRAR!
(20.11.1931)

“Acele ve önemlidir.”
“Son tetkik seyahatimde muhtelif yerlerdeki müzeleri, eski sanat ve medeniyet eserleri gözden geçirdim:

1-    İstanbul’dan başka, Bursa, İzmir, Antalya Adana ve Konya’da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eseler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir. Ancak, memleketimizin her tarafında emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadim medeniyet eserlerinin ilerde tarafımızdan meydana çıkarılacak ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ve pek bir harap hale gelmiş olan abidelerin muhafazaları için müze müdürlüklerinde ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehassıslarına kat’i lüzum vardır. Bunun için maarifçe harici tahsile gönderilecek talebeden bir kısmının bu şubeye tahsisi muvafık olacağı fikrindeyim.

700/DEVLETİN DİNİ VARSA!

                                                                          
OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;17 Nisan 2012.

                                               DEVLETİN DİNİ OLURSA;
ŞEYİNİ KİM, NEREDE                                                                      VE                                                                                                          NASILSÜNNET EDECEKTİR!
                        16/17 Nisan 2012 gecesi, oğlum Cansın Türkoğuz, beni uyardı. Besleme bir televizyon kanalında kendinden menkul masallarla konuşan birkaç Dini Büsbütün! Türkçe Ezandan başlayarak, Rahmetli Büyük Kahramanımız ve Büyük Devler Adamımız Mustafa İsmet İnönü’ye ver yansın etmişler.İçlerinden birisi de diğerlerinin onayladığı bir  fikir ortaya atmış:%99’u Müslüman olan Devletimizin dininin de İslam dini olması gerek!”Buyurmuş.Aklıma yıllarca önce İzmir vilayet konağında,bir vali muavini arkadaşımın odasında ve huzurlarında yaşadığım bir olay geldi.Sayın Nevzat Ayaz,Zonguldak’ta benim valimdi.İzmir’e tayini çıktığında bir kere ziyaret etmiştim.Vali muavinlerinden birisi ile de dört ayrı yerde beraber çalışmıştık.Bendeniz Manisa il jandarma alay komutanı olduğum sıralarda O Da Salihlide kaymakamdı.A.P Genel Başkanı Süleyman Demirel’in Salihli’de,gece açık hava  toplantısını kabul etmediğinden valilik şansını da yitirmişti. Odasında uyuşturucu maddelerle mücadele komisyonu toplantısı varmış. Benim bu konudaki uzmanlığımı bildiği için, beni de ısrarla toplantıya sokmuştu. Konu nasıl açıldı anlayamadım; dinsiz devlet olmaz!”Dedi; daire müdürlerinden birisi. İzmir il jandarma alay komutanlığı adına toplantıya katılan bir jandarma astsubayı da:”Kesinlikle, devletin dini olmalı!”Dediğin de ol Vali Muavini arkadaşım:”Beyler, peşinen söyleyeyim, bu konuda Sayın Türkoğuz ne derse ben de o taraftanım!”Dedi. Toplantıda Ziraat Mühendisi bir Bayan da vardı. Ben, o Han’ıma:”Sayın Bayan, burada bu tartışmada siz de erkeksiniz!”Dedim ve Ol dair müdürü arkadaşa dönerek:”Burada yasal olarak bulunmamam ve sizin masallarınıza da yanıt vermemen gerektiği biliyorum. Ama, Sayın Vali Muavinimiz topu bana attığından fikrimi söylemek zorundaydım.Benim Manisa’da görev yaptığımı duyduğunuz da:”Ben,Manisa Valisi Mustafa Yörükoğlu’nu hiç sevmem;çünkü bir okul meselesinde benim kızıma torpil yapmadı!”Buyurdunuz.İşte ben de Sayın Mustafa Yörükoğlu’nu bu davranışları nedeniyle çok taktir ediyor ve sayıyorum.Burada da aramızda büyük bir boyut farkı vardır.
            Affınıza sığınarak size soru sormak durumundayım; dedim ve cebimden çıkardığım Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10’uncu maddesini okudum:
            X.Kanun önünde eşitlik.
            MADDE10-“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,felsefi inanç,din,mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin  kanun önünde eşittir.
                        Hiçbir kişiye,aileye,zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
                        Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
            Sizler; Sayın  Mühendis Hanım fikrini söylemedi,”Devletin Mutlaka Bir Dini Olmalı!”Diyorsunuz.Çoğunuz da benim gibi 1982 Anayasamıza olumlu oy verdiğinizi sanıyorum İçinizden olumsuz oy vermiş olan da çıkabilir.Ama Türk halkının %92.07’si bu anayasamızı evet oyları ile kabul etmiştir.Hepimizin bu Anayasamıza uymamız ve bu Anayasamızın hükümlerine saygı göstermemiz bir vatandaşlık görevidir.Devletin bir dini olduğunda bu 10’uncu maddenin hükmü ne olacaktır!Devlet,kabul ettiği dine sahip olursa diğer dinler,mezhepler,felsefi inançlar yok sayılacaktır.Tek doğru kabul edilecektir.Tek doğrulu devletlerin ve bu devletlerin halkının perişan halleri ortadadır.O zaman bir dine sahip olan devletin tüm vatandaşları da zorunlu olarak o dinden olacaklardır.Kadınların sosyal hayattaki yerleri hiçe indirgenecektir.Kadınlar,doğurduklarının gerisinde kalacaklardır.Devlet bir Tüzel Kişiliktir.Köylerin de,Vilayetlerin ve Ticari şirketlerin de tüzel kişiliği vardır.O zaman onların da dinleri devletin dininden olmak zorundadır.Din ve tüm sosyal Düzen Kuralları insanların mutluluğu için vardır;tüm insanlar da Gerçek kişilik sahibidirler.Din egemen olduğunda,öteki sosyal düzen kurallarını içine alarak yok edecektir.Toplum taşlaşacak ve ilerleme de duracaktır.Osmanlı Devletini dini İslam dinidir;Macarların,Almanların ve  diğer Avrupalı devletlerin de dinleri Hıristiyanlıktır.Asırlarca din savaşları uğruna milyonlarca kişi boşu boşuna öldürülmüştür.Tüm tüzel kişilerin de dine göre mezhepleri olduğun da toplum bölünerek paramparça olacaktır.Kaldı ki,devletin dininin Müslümanlık olduğunu kabul edelim.İçimizde sünnet olmayan yoktur.Bunu bir dini vecibe olarak kabul etmişiz..Hacca giden,beş vakit namaz kılan,Cuma ve Bayram namazlarını kaçırmayanlar da vardır.Müslüman dinine sahip olan bir devletin sünnet olması,namaz kılması da dinin emridir.Devlet nasıl hacca gidecektir ve nasıl sünnet edilecektir.Devletin dini olmaz,devlet vatandaşlarının 10’uncu maddede sıralanan inançları olur ya da hiç inancı da olmaz.Buna kimse ve özellikle de devlet ve iktidar hiç karışamaz.Bizler,çeşitli dinlere mensup olanları öldükten sonra da sınıflandırmaktayız.”Ölüm geldiğinde,inançlı insanla inançsız insan arasında fark ortadan kalkar.”Ünlü Sofokles,Milattan çok önce,80 yaşında yazdığı Antigone trajedisinde antigoneyi böyle konuşturmaktadır.Bendeniz böyle inanıyor ve bu inancıma göre yaşantımı da sürdürüyorum.Bir sorusu olan var mı?Dediğimde,Jandarma astsubayı ayağa kalkarak:”sayın Komutanım,yanılgımızı çok iyi anladım.Devletlinin dini olur,ya da olmaz!”sağ olasınız!” Dedi. Kimseden de ses çıkmadı.Sayın Vali Muavinimiz:”Bir şey diyecek var mı?”Dediğinde,yine de konuşan olmamıştı.
    

24 Nisan 2012 Salı

699/KEMALİZM VE ATATÜRKÇÜLÜK KARMAŞASI!



     OSMAN TÜRKOĞUZ
      İzmir; 23 Nisan 2012.

               KEMALİZM VE ATATÜRKÇÜLÜK KARMAŞASI
               KEMALİZM’DEN ATATÜRKÇÜLÜĞE!- A TILIMDAN EYYAMCILIĞA!

               “Ben, manevi miras olarak, hiçbir ayet, hiçbir doğma, hiçbir dondurulmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim medeni mirasım, İLİM ve AKILDIR. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Benim Türk Milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Bundan sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar” Mareşal Gazi Mustafa Kemal.
Milli Eğitim Bakanımız Rahmetli Dr. Reşit Galip’in—1893 Rodos-Mart 1934 Ankara-- bir sorusu üzerine. Mareşal Gazi Mustafa Kemal bu yanıtını Atatürk soyadını almadan çok önce vermiştir. Kemalist Devrimi/Türk Devrimi/de 1919/1933 yılları arasında Mareşal Gazi Mustafa Kemal tarafından gerçekleştirilmiştir. Ostüzü.

      “Sömürgeci Batının “Truva atı görevini” üstlenen iktidar sahipleri, Siyonist ve CIA ajanı Graham Fullerin “Kemalizm'in modasının geçtiği” yolundaki emirlerini, ellerine geçirdikleri tüm kurumlarda eksiksiz yerine getirmektedirler. Bu nedenle bu işlem tek başına AA genel müdürü Kemal Öztürk’ün değil, iktidarı ele geçiren Sömürgeci Batı destekli irticanın “Kemalist Cumhuriyet’in tasarımını değiştirme” eyleminin bir parçasıdır.” Anadolu Ajansından Mustafa Kemal adının silinmesi üzerine Isparta A.D.D.Bildirisi.      
      Önce Cumhurbaşkanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal, hangi tarihte ATATÜRK soyadını almıştır. Ona bir göz atalım: Soyadı kanunu çıktığında Her Türk vatandaşının bir soyadına sahip olması yasal bir zorunluluk haline gelmişti. Mustafa İsmet’e İNÖNÜ soyadını Mustafa Kemal vermişti. Mustafa Kemal’e ATATÜRK soyadının verilmesini de Mustafa Kemal’in DİLAÇAR soyadını vermiş olduğu Ermeni asıllı Agop Martayan—22 Mayıs1895–12 Eylül 1979- teklif etmişti. Aşağıdaki fotokopiden de anlaşılacağı üzere; Başbakan ve Malatya Mebusu Mustafa İsmet ve arkadaşlarının TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA vermiş oldukları bir önergenin yasalaşması üzerine de Mustafa Kemal’e ATATÜRK soyadı verilmiş oldu.1932 Türk Dili Kongresine; Türk vatandaşı olmadığı halde, Mustafa Kemal’in özel davetlisi olarak Türkiye’ye gelmiştir.

   “Atatürk Devrimleri--1922/1933”

       Aslında 22 Haziran 1919Amasya Genelgesi ile Temel değişim başlatılmıştır! Göksel irade yerini Beşeri—İnsan—iradesine bırakmıştır:”Vatanımızın ve ulusumuzun bağımsızlığı tehlikededir. Vatnımızın ve ulusumuzun bağımsızlığını, yine ulusun azmi ve kararı kurtaracaktır!” Ostüzü.

      14/21 Temmuz 1921 tarihleri arasında, Kütahya ve Aslıhanlar muharebesi devam ederken, Ankara’da maarif Kongresine ülkemiz genelinden 250’den fazla Kadın ve erkek Öğretmen katılmıştı. Kadınlarla Erkeklerin aynı salonda, ayrı yerlerde oturdukları halde buna tahammül edemeyin bazı geri kafalılar Çankaya köşküne çıkarak, durumu Türkiye Büyük millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal’e şikâyet etmişlerdi. Kongrede görev alanları köşke davet eden Mustafa Kemal, şikâyetçilerin önünde onları paylamıştı:
      “Birbirinize güveniniz mi yok! Aynı salonda; Kadın ve Erkek öğretmenleri neden ayrı yerlerde oturtuyorsunuz!”Şikâyetçiler, boylarının ölçülerini alarak Köşkü terk etmişler, Kadın ve Erkek öğretmenler de Kongre süresince karışık olarak oturmuşlardır! Bu devrim değil midir?
      İşin ön emli yanlarından birisi de, Kütahya-- Aslıhanlar Muharebesinde, Türk Ordusunun en yetenekli yiğit subaylarından birisi olan 4’üncü Tümen Komutanı Miralay Nazım Bey, atının üzerinde Yunan kurşunlarına hedef olarak şehit olmuştu---15 Temmuz 1921--.Bu haber Mustafa Kemal’e ulaştırıldığında ve muharebenin aleyhimize döndüğü sırada, Maarif Kongresine giderek Öğretmenlere ülkemizdeki cehaleti vurgulamıştı.
      Selanik’te bulunan bir alayın komutanı rahatsız olduğunda, alayında kıdemli subaylar var iken alay komutanlığı vekâletini Üsteğmen Mustafa Kemal’e bırakmıştı. İlk sabah tekmiline, atının üzerinde çıkan Üsteğmen Mustafa Kemal, askere:”MERHABA ASKER!” Dediğinde, askerler şaşalayarak sessiz kalmışlardı. İkinci sefer ve daha gür bir sesle: MERHABA ASKER!”Dediğinde de askerler:”SAĞOL!” Demişlerdi. Eskiden komutanlar askerlere Selamün aleykim!” Derlerdi. Bu bir devrim değil midir?
      Komünizm, Faşizm ve Nazizm prensipleri, dogmaları olan birer ideolojidir. Dinler de aslında değiştirileme, esnetilemez ve toplumların gelişmişliklerine uyamayan birer ideolojidirler. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Mustafa Kemal’e:”Kemalizm’in prensipleri yok!”Dediğinde şu ünlü yanıtı almıştır:
      “Prensip koyarsak donar çocuğum!”Bizim Batı sosyolojisine göre düşünen kopyacı Aydınlarımız, KEMALİZM’İ de öteki dar kalıplı ideolojiler gibi yorumlamışlardır. İLİM ve AKIL faktörlerini göz ardı etmişlerdir.
      Anadolu’da başlayan ulusal şahlanışın başında, bu şahlanışı yaratan Mustafa Kemal olduğu için; Batılı Emperyalist ülkeler, özellikle de İngiltere ve Fransa, Ulusal Kurtuluş Savaşını “Kemalist bir hareket “olarak nitelemişlerdi. Bu savaşın içinde ve Mustafa Kemal’in komutası altında bulunanlara da”Kemalistler!”denilmişti. Fransız parlamentosunda, Başbakan, Mustafa Kemal için Çete!”Dediğinde, kürsüye çıkan muhalefet lideri de:”Bu gibi kimselere Fransa’da kahraman denilmektedir!”Demişti.
      Türkiye’de oldum olası kullanılması yasak kelime ve deyimler vardır: Abdülhamit döneminde”Burun”,”Yıldız”gibi kelimeleri kullanmak şiddetle yasaklanmıştı.12 Eylül 1980 olayından sonra da “Devrim!”Kelimesini kullanmak yasaklanmıştır. İnkılâp denilecektir. Jandarma Genel Komutanlığı, subay ve astsubaylara bir metin örneği göndererek, bunu el yazıları ile yazıp, parmak izleri ve imzalarıyla de onaylamalarını emretmişti. Bana gelen örnek metinde İNKILÂP kelimesi İNKİLÂP şeklindeydi. Bunu Kelpleşmek=Köpekleşmek anlamına geldiğini yazarak açıklama da yazıp öyle iade etmiştim.
      Kemalizm’i Komünizm ile birmiş gibi göstererek Atatürkçülük kelimesi devreye sokulmuştur. Kemalist olanlar; Mustafa Kemal gibi, Emperyalizme düşman ve Tam Bağımsızlıktan yanaydılar.  Bu da Amerika’ya ve Avrupa ya yamanan iktidar sahiplerinin sevmedikleri bir durumdu. Bu nedenle, KEMALİSTLER ve TAM BAĞIMSIZLIĞI savunlar Komünistlerle bir tutuldular, Eyyamcı, Masalcı ve Heykelciler Mustafa Kemal’e mirasçı oldular. SİMİTÇİ! SÜTÇÜ! Ve YOĞURTÇU! Gibi bir sıfat haline sokuldu dinamik Kemalizm! CHPARTİSİNİN 1935’te toplanan Dördüncü kongresine, Partinin güttüğü prensiplerin KEMALİZM PRENSİPLERİ olduğu vurgulanmıştır. Tama Bağımsızlıktan yana olanlar ve Emperyalizm’e karşı olanlarla; Statükocu ve Statik eyyamcı olanlar karşı karşıya gelmişlerdir. İktidarı ve Türkiye Cumhuriyetini ele geçirenler, Atatürkçülüğü belirli günlerde Atatürk’ü anmak ve Atatürk heykellerine çelenk koymak olarak anlattılar ve tanıttılar. Karşı taraftan da Gardırop Atatürkçülüğü deyimi ile karşılandılar. Atatürk’e ve Kemalizm’e düşman olanlar da aynı oyunu oynadılar. Uğur Mumcu, Hablemitoğlu, Ahmet Taner Kışlalı Kemalist oldukları için öldürüldüler. TSK da bu politikaya tamamen uydu. Statik bir Kemalist anlayışı ülkeye ve devrime egemen oldu. Kemalizm bir atılım kendi kendini feda etmeye gönül vermek iken, yozlaştırıldı ve pasifice edilerek bugünlere gelindi. Ben, Atatürkçüyüm derken Kemalist olduğumu söylemekteyim. Onun için de emekli olduğum ve 15 Mayıs 1931 doğumlu olduğum halde Kemalist bir ruh taşımaktayım. Buyurunuz okuyunuz.
   Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Kayseri'de halka Latin alfabesini tanıtırken (20 Eylül 1928).
Atatürk Devrimleri ya da Atatürk İnkılâpları:
“Atatürk Devrimleri ya da Atatürk İnkılâpları (Kemalist Devrim, Türk Devrimi, Atatürk Reformları, Türkiye Cumhuriyeti Devrimi, Atatürk İhtilali vb. adlarla da anılır), Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk tarafından öncülük edilen, TBMM'nin açılmasından sonra 1922'de saltanatın kaldırılması ile 1933'e kadar devam eden ve sonucunda teokratik ve çok uluslu Osmanlı Devleti'nin laik, demokratik ulus devlet Türkiye'ye dönüşmesiyle sonuçlanan devrimlerin tümüdür. Bu devrimler toplumsal, kültürel, legal ve ekonomik bir dizi düzenlemelerdir.

Konu başlıkları

Yapıldıkları alanlara göre devrimler

Siyasî alandaki devrimler

·         Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
·         Kadınlara siyasi hakların verilmesi (1930 Belediye - 1933 Muhtarlık - 1934 Meclis)

Toplumsal alanda yapılan devrimler [değiştir]

·         Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
·         Laiklik (1928)

Eğitim alanındaki devrimler [değiştir]

·         Medreselerin Kapatılması (1924)
·         Harf Devrimi (1 Kasım 1928)
·         Güzel Sanatlarda Yenilikler (1928)
·         Dil Devrimi (1932)
·         Üniversite Reformu (1933)

Ekonomi alanındaki devrimler [değiştir]

·         İzmir İktisat Kongresi (1923)
·         Çiftçinin Özendirilmesi(1925)
·         Kabotaj Kanunu (1 Temmuz 1926)
·         Sanayi Teşvik Kanunu (28 Mayıs 1927)
·         Toprak Reformu (1929)
·         I. ve II. Kalkınma Planları (1933, 1937)

Hukuk alanındaki devrimler [değiştir]

·         Teşkilât-ı Esasîye Kanunu (1921)
·         Yeni Anayasanın Kabulü (1924)
·         Şer’iyle Mahkemelerinin Kapatılması (1924)
·         Mecellenin Kaldırılması (1926)
·         Türk Medeni Kanunu (TBMM'de 17 Şubat 1926'da kabul edildi ve 4 Ekim 1926'da yürürlüğe girdi.)
·         Türk Ceza Kanunu (1926).

Devrimlerin özeti [değiştir]

Devrim
Türü
(Başlangıç)
Tarihi
Siyasî
1922–11–22
Siyasî
1923–10–13
Siyasî
1923–10–29
Siyasî
1924–03–03
Siyasî
1924
Siyasî
1930–04–03
Toplumsal
1925–11–25
Toplumsal
1934–11–26
Toplumsal
1934–06–21
Toplumsal
1928–04–10
Toplumsal
1925–12-26
Toplumsal
1925–11–30
Eğitim
1929–01–01
Eğitim
1924–03–03
Eğitim
1924
Eğitim
1926
Eğitim
1928–11–01
Eğitim
1928
Eğitim
1931–04–12
Eğitim
1932–07–12
Eğitim
1933
Eğitim
1933–05–31
Ekonomi
1923
Ekonomi
1925–02–17
Ekonomi
1925
Ekonomi
1925–05–05
Ekonomi
1925
Ekonomi
1926–07–01
Ekonomi
1927–05–28
Ekonomi
1929
I. ve II. Kalkınma Plânları
Ekonomi
1933
Ekonomi
1933
Ekonomi
1935
Hukuk
1926
Hukuk
1926–10–04
Hukuk
1926
Hukuk
1924–04–20
Hukuk
1921
Şer'iyye Mahkemelerinin Kapatılması
Hukuk
1924

Atatürk devrimlerinin nedenleri

·         “Atatürk'e göre bu devrimlerin amacı; Türk Milletinin son asırlarda geri kalmasına neden olan bütün kurumları kaldırarak yerine milletin karakterine, şartlara ve çağın gereklerine uygun ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmak ve Türkiye'yi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkartmaktır.
·         Osmanlı Devleti'nin içte ve dışta saygınlığını yitirmiş, vatandaşın sorunlarını çözmekten uzak hale gelmiş, ekonomisi bozulmuştu. Büyük devletler, Osmanlı Devleti'ne verdikleri borçların karşılığı olarak, üretilen malların çoğuna el koymaktaydılar.
·         Birbiri ardı sıra yapılan savaşlar ve ayaklanmalar halkı bezdirmiş, toplum düzeni bozulmuştur. Vergiler adaletsizdi. Kanun karşısında kimseye eşit davranılmıyor ve halk gittikçe daha da fakirleşiyordu.
·         Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşından da yenik çıkınca, ülke diğer devletlerce işgale uğradı. Artık Osmanlı Devleti, fiilen çökmüş, sadece ismen varlığını devam ettirmekteydi. Padişah kendi canının ve tahtının kaygısına düşmüş, işgal devletleri ile işbirliği içerisindeydi. Vatanın ve milletin kurtarılması gerekiyordu. Bu da ancak yeni bir devlet ve rejimi kurarak yapılabilirdi.
·         Atatürk ve arkadaşları Türk milletini bu durumdan kurtarmak için Kurtuluş Savaşını başlatmış, Samsun'a çıkışından sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaparak Anadolu'nun dört bir yanından gelen temsilciler ile birlikte vatanı kurtarmak için çalışmaya başlamışlardır. Sonunda 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM açılmış ve yeni bir Türk Devleti , Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş oldu. Bu yeni devlet içte padişah hükümetine, dışta işgalci düşmanlara karşı büyük bir mücadele başlattı. Vatan toprakları düşmandan temizlendi. Sonra da padişahlık yönetimi kaldırıldı. Yerine, akılcı, gerçekçi, ilerici bir yönetim kuruldu. Atatürk'ün yaptığı devrimlerle bugünkü çağdaş Türk toplum düzeni oluşmuş oldu. Çağdaş devlet düzeninde temel alınan esaslar çağın ilerleyen devletlerindeki ilerlemeyi sağlayan sistemleri bir devrimle uygulayarak çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmaktır. Başarılı olmasının temel sebebi de daha öneki çabalar gibi taklit ve özenti olması değil ilerleyen ve çağın ilerisindeki devletlerin nasıl ve ne şekilde ilerlediğini temelde felsefik olarak inceleyen ve bunu taklit yoluyla değil temelini kurarak düşünce sistemi içine yerleştirerek akılcılığın öncülüğünde uygulamasıdır.”




Yaşamı



Ailesi ve yakınları








Kurumsal


Müzeler
      ATATÜÜRK soyadı Nasıl seçilmiştir:
“14 soyadı adayı arasından Onat’ın tavsiyesi üzerine Mustafa Kemal Paşa'nın seçtiği soyaddır Atatürk.
Çankaya’da yapılan toplantıda liste okunduktan sonra Mustafa kemal Paşa orada bulunan Naim Hazım Onat’a: "Siz ne dersiniz?" Diye sormuş; Onat da şu cevabı vermiştir: "Türkata ve Türkatası kelimeleri gerek yazılışta gerek söylenişte bana biraz tuhaf geliyor. Arkadaşlar, biliyorsunuz tarihimizde Atabey unvanı vardır. Anlamı da askerlikte müşavir, hoca demektir. Bu unvanı taşıyan birçok Türk büyüğü vardır. Biz de Türk’e her alanda atalık etmiş, Türklüğü kurtarmış, istiklaline kavuşturmuş olan Büyük Gazi'mize Atatürk diyelim. Bu bana şivemize de daha munis, daha uygun gibi geliyor." Bunun üzerine Gazi, Atatürk soyadını benimsemiştir.
Mustafa Kemal, Gazi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Kemal Atatürk. Tüm bu isimler aynı kişiyi işaret eder. Kalplerin ulu insanı Atatürk’ümüzü.”    
        İşte O, ATATÜRK soyadını öneren Agop Martayan adlı Ermeni vatandaşımızdır.Mustafa Kemal O’NU Sofya Üniversitesinden 1932 Türk Dili Kongresine davet ederek  DİLAÇAR soyadını verip, Türk Dil Kurumunun başına getirmiştir.Mustafa Kemal, ATATÜRK soyadını bir yasa ile 25
            Kasım 1934’te almıştır. Kanımca Atatürk Devrimi ya da Türk Devrimi demek daha doğrudur.Devrimleri denildiğin de sanki değişik değerde devrimler yapılmış düşüncesi akla gelmektedir.Devrim yapılan reformlarla meydana çıkartılmış olan yeniliğin adı olması gerek diyorum.Devrim bir bina gibidir.Yapılan atılımlar ve değişiklikler bu binanın penceresi,kapısı ve çatısı gibidir.Tüm yenilikler,Çağdaş,Tam bağımsız,emperyalizme karşı,evrensel değerlere sahip bir toplum ve insan yaratmaya yönelik olmuştur. 
            Devrim düşmanları,devrimi yozlaştırmak için türlü numaralarla halkımızı aldata gelmişlerdir.Devrim,bir öykü gibi anlatılmış,yaşanmamıştır.Devrimin sömürüsü bittiğinde de yapılan tüm hata ve yanlışlar Atatürk Devriminin sırtına yüklenmiştir.yeni sömürü yolları aranmış;Rahmetli Osman Bölükbaşının deyimiyle:”En iyi yatırım,dine yapılan yatırım olmuştur!”  Atatürkçülük bir seremoni haline getirilmiş ve halktan da uzak tutulmuştur. Tüm kutlamalar Devrimden yararlananlarca yapılmıştır.
            Sonuç olarak;  Mustafa Kemal’in yaratmış olduğu tüm değerler  birer, birer yok sayılmış,Cumhuriyetimizi tartışma konusu yapılmış,  geriye dönüş hızla başlatılmıştır.Atatürkçüyüm diyenlerin akıllarında bile,Kemalistler ve Kemalizm   tehlike sayılmıştır.                 
                                   



İzleyiciler

Blog Arşivi