14 Şubat 2011 Pazartesi

287-SENSİZ KALAN ÇİÇEKLER.

OSMAN TÜRKOĞUZ

osmanturkoguz@hotmail.com

İzmir;16 Şubat 2011.

SENSİZ KALAN ÇİÇEKLER!

Sensiz kalan çiçekler, nasıl hasretse suya,

Öyle hasretim sana, öyle hasretim suya;

Sevdan dönmüş gönlümde sınırsız bir tutkuya;

Nasıl hasretse çiçek, nasıl hasretse suya,

Öyle hasretim sana, gönüldür bu, gönül ya!

Geliverip te bir gün, benim olcaktın güya;

Kaçamak yaşıyoruz rüyada ve uykuda;

Yaşamın gerçek şekli, gerçek yaşam bumu ya;

Öpüşsek koklaşsak ta doymuyoruz bununla,

Öyle tutkunum sana,gönüldür bu gönül ya.

286-SEN DEĞİŞME ÖYLE KAL.

OSMAN TÜRKOĞUZ

osmanturkoguz@hotmail.com

İzmir;15 Şubat2011.

SEN DEĞİŞME ÖYLE KAL!

Kışlar bahara dönsün, yazlar kışa dönüşsün;

Irmaklar da köpürsün, coşsun, taşsın, yorulsun.

Mevsimler hep değişsin, aylar, günler ve yıllar;

Sen değişme nolursun, nolursun sen öyle kal.

Sen gönlümde durusun, sen gönlümde Ulusun;

Sana tapan şu gönlüm sevmekten de yorulsun;

Değişsin saçlarında, yanaklarında bahar;

Sen değişme nolursun, nolursun sen öyle kal.

Yıllar hep yorgun düşsün, mevsimler ve de aylar,

Değişmesin gönlünde o delişmen duygular.

Yanaklarında güller, dudaklarında bahar;

Sen değişme nolursun,sen değişme öyle kal.

285-SÖZSÜZ BESTE.

OSMAN TÜRKOĞUZ

osmanturkoguz@hotmail.com

İzmir;14 Şubat2011.

SÖZSÜZ BESTE!

Antakya’nın solgun akşamlarında,

Yokuştan aşağı iner geçerdin!

Doymamış mutluluklar dudaklarında,

Acı karanfiller gibi açmış,

Eteklerinde binlerce beste,

Ellerinde tomurcukları gülün;

Yokuşta başlardı, yokuşta biterdi günün.

Özlemler göz, göz seni beklerdi;

Köprüden geçince sağa sapardın;

Ağlayan tebessümlerin, gülen gözlerinle

En içten arzular saman alevi,

Suskun özlemlerinle sana tapardım.

Bilirdin, duyardın yürekten yana,

Yaşanmamış olurdu gelmezsen eğer.

Randevusuz bekleyişler seni beklerdi,

Seninle aydınlanırdı günler ve geceler.

Şarkılar ve türküler söylenirdi üstüne,

Sahipsiz mutluluklar seninmiş meğer.

“Saat bir çeyreğe gelmese” derdin,

Gelirdi tıkırtısız ve sonra;

Bir sızı, bir yürek buruntusu sanki

Sensizliği başlardı yaşamın yeniden.

“Ah! Bir çeyrek olmasaydı zamanda” derdim,

Ne çare ki olurdu.

O mutluluğun olduğu yerde emindim,

Dur! Diyebilseydim zamana eğer,

O köprübaşında zaman dururdu.

Belki bir gün, kim bilir belki;

Özlemlerle dolu yüreğim sustuğu zaman;

Köprüden geçeceksin sağa sapmadan;

Karıncalar gibi saracak anılarım seni:

“Amaaan! Sen de” diyeceksin ve

Acımasız yollarında hayatın,

Karıncalarımı eze, eze yürüyüp te gideceksin.

Ne çare ki hayat bu!

13 Şubat 2011 Pazar

284-ALNIMDA ADIN YAZILI.

OSMAN TÜRKOĞUZ

osmanturkoguz@hotmail.com

İzmir;13 Şubat2011.

SENİN ADIN YAZILI.

Bir tutkudur ömrümde süreklice kanayan;

O sensiz ufukların mavisi ve kızılı.

Bir Türküsün gönlümde mevsimlerce çağlayan;

Kader değil alnımda senin adın yazılı.

Mavi denize düşmüş sana olan özlemim,

Köpük, köpük dalgalar yıkasın sevgimizi.

Bir kazana koyarak kaynatsalar da bizi;

Ne ben senden geçerim, ne sen benden geçersin

Ayrı tende bir ruhuz kader bağlamış bizi.

O sensiz ufukların mavisi ve kızılı,

Kader değil alnımda senin adın yazılı. Yalan mı Gız!

11 Şubat 2011 Cuma

283-ÇİZMEDEN DE YUKARI.

Osmanturkoguz@hotmailcom
İzmir;10 Şubat 2011
ÇİZMEDEN DE YUKARI!

Bendenizin pek anlayamadığım bir demokrasi uygulaması yaşanmaktadır ülkemizde. Herkes, ama herkes ilgisi ve dahi bilgisi olmadığı konularda “AHKÂM” KESMEKTEDİR. Bu tip insanlara milattan çok önce, Efesli bir Ressam yanıt vermişti. Sergisini gezen bir ayakkabı tamircisi, Romalı bir asker tablosunun önünde durarak, yanındakilere ol tablodaki çizim ve renk hatalarını sayıp dökerken; uzaktan kendisini dinlemekte olan ol tablonun Ressamı:
“Çizmeden yukarı çıkma!” Diyerek tepkisini dile getirmişti.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Çankaya sofrasında; Başvekil Rahmetli Mustafa İsmet İnönü’nün ekonomik politikasını, uluorta tenkit eden bir Mebusa, Atatürk:
“Kalkınız ve bu tenkidinizi Fransızça olarak yapınız!”Emrini verdiğinde, ol ekonomist! Hemen ayağa kalkarak, fasih bir dille:
“Mon Ekonomi est başka;l’ekonomi d’İsmet Paşa est tres başka..”Diye mavalını okumaya çalışmıştı.
Kemal Kılıçtaroğlu’na göre est başka, Proff Drr. Sayın Süheyl Batuma göre de “est TRES BAŞKADIRLAR!”

8 Şubat 2011 Salı

282-YÜREKSİZ VE BEYİNSİZ YAŞAMAK

OSMAN TÜRKOĞUZ

osmanturkoguz@hotmail.com

İzmir;08 Şubat 2011

YÜREKSİZ VE BEYİNSİZ DE YAŞANIRMIŞ!

Emekli Orgeneral Hikmet Bayer’in çok güzel bir fıkra kitabı vardır. “Askerler de Gülerler”.Türk toplumunda yöneticileri makaraya dolama yeteneği askerlerde de fazlası ile mevcuttur. Köroğlu ve Keloğlan aslında bu öyküleri yaratan Türk toplumudur.

Bir örnek vermek gerekirse, neden vermeyeyim?

Generallik sırasında olan bir Albay, beyin ameliyatı olmak için ameliyat masasına uzanmış. Operatör, Albayımızın beynini kafatasından çıkardığında, Albayın personel subayı hızla ameliyathaneye girmiş, çok sert bir topuk selamı verdikten sonra:

“Sayın komutanım, şimdi radyodan öğrendim, Generalliğe terfi etmişsiniz, hakkınızdı sizi kutlarım!” Demiş. Albay sevincinden ameliyat masasından fırlayarak koşar adım, salona yöneldiğinde, elinde Albayımızın beynini tutan Operatör bağırmış:

“Generalim; beyniniz! Beyniniz ne olacak?”Yeni Generalimiz, arkasına bakmadan:

“Bundan sonra buna gerek yok, at çöpe!” Demiş.

Herkesin dilinde bir söz var:”Ülkemizde beyin göçü varr!”

Bu beyin göçünün nedenini soran da yok. Soru sorabilmek için NEDENSELLİK-- kozalite- KAVRAMINI BİLMEK GEREKMEKTEDİR.

Toplumumuz, gözleri ve kulakları ile düşünmekte, duyduklarını da kendi fikriymiş gibi inatla savunmaktadır.

Aydınlarımız, Akademisyenlerimiz ve Politikacılarımız da kulakları ile düşünmekte, ağızları ile de fikirlerini halkımıza ulaştırmaktadırlar. Birisi Kahramanlarımıza Hain dedi miydi tüm Kahramanlarımıza “Silivri Toplama Kampının” yolu gözükmektedir.

Çok ünlü bir öyküdür: Çin’de bir pınardan su içenler delirirlermiş. Tüm Çin halkının su içtiği bu pınardan su içmeyen Kraliçe’yi deli diye katletmişler.

Türk Silahlı Kuvvetleri, iki defa yönetime el koyarak, cinayetleri önlemiş, yeni bir anayasa hazırlattırarak kışlasına çekilmişti. Hiçbir iyilik yapmasalar da “Anayasa Mahkemesi” ve Sosyal Devlet ve evrensel hukuka dayalı devlet anlayışını ülkemize kazandırmıştır. Tüm kötülüklere çanak tutanlar,”nasıl olsa asker var” mantığı ile uyudukça uyudular, kimisi 10.000Tl’ye, kimisi beleş bulgura, kimisi de lâyık olmadıkları makamlara fit oldular.

Bendeniz iki el koymada da bulundum. Zonguldak İl Jandarma Alay Komutanı olarak 19 ayım uykusuz geçmişti.

Tüm vatandaşlarımız Türk Silahlı Kuvvetlerine bu el koyma nedeni ile hücuma kalktılar. Zonguldak Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı Jandarma Tümgenerali Ali İhsan Koyutürk te Hakkın Rahmetine kavuştu. Bendeniz de ölmeden bana her türlü hesabı özel Müddei hususileri sorabilirler.

Profesör Dr. Süheyl Batum adlı yeni yetme bir Politikacımız, Türk silahlı kuvvetleri “ için “Kâğıttan kaplan” demiş. Türk Silahlı Kuvvetleri darbe mi yapsınmış! Hadi canım sende!

Sizler ne yaptınız Sayın Acemi Politikacımız? Meyveli ağaca çok taş atarak altında durmayınız, o akıl dolu başınıza yazık olur, taşlar düşebilir. Size bir özeri: Kısa yoldan başarılı olmak istiyorsanız, tarikatların emrine girerek Mareşal Gazi Mustafa Kemal’i ve Cumhuriyet Rejimini taşlayınız! Saygısızlara karşı bile saygılı olmayı Türk Jandarmasından öğrenmiş olduğumuzu yüksek bilgilerinize sunarım.

281-DİLİMDE DUA ADIN!

OSMAN TÜRKOĞUZ

Osmanturkoguz@hotmail.com

İzmir;08 Şubat 2011.

DİLİMDE DUA ADIN.

Ezanlar okunurken dilimde dua adın,

Namazlar kılınırken seninle duadayım.

Geçmek nedir bilmiyor uzağında zamanlar;

Seninle bir boyutta başka bir zamandayım.

7 Şubat 2011 Pazartesi

280-MEN'İ MÜSKİRAT KANUNU.

OSMANTÜRKOĞUZ osmanturkoguz@hotmailcom

İzmir;07 Şubat 2011.

MEN’İ MÜSKİRAT KANUNU!

Kanunun kabul tarihi:14 Eylül 1920.

Kanunun numarası:22.

“Politikacılar gelecek seçimleri, devlet adamları da gelecek nesilleri düşünürler. Profesör Dr.Maurice Duverger.

Çoğumuzun unutmuş olduğunu, TAKSİM ANKETLERİNDE öğrendiğimiz Ulusal tarihimizi yeniden yazmak bana çok acı vermektedir.23 Nisan 1920’tarihinde kurulmuş olan TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ, ülkemizi iç ve dış düşmanlarımızdan kurtarma savaşının yanında, bizlere bugün çok garip gelecek öyle konularla uğraşmıştır ki; oysa bu konular TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN tam bağımsızlığının işaretiydi.

İçki yasağı tartışmaları Amerika’da 1840’lı yıllarda kiliselerin baskısı ile başlamıştı. Birinci Dünya Savaşı sırasında da ünlü İÇKİ YASAĞI yasalaşmıştı. Bu yasak çok köklü kötülükleri de beraber getirmişti. Kaçak içki üretimini, içki kaçakçılığını, içki satışlarını düzenleyen yer altı çetelerini yaratmış, Meksika’nın da içki kaçakçılığından zengin olmasına yaramıştı. Ünlü Dillinger de bu yasağın en kanlı bir örneğini oluşturmuştu.

Ülkemizde de, bu yasağın yasalaşması dini çevrelerimizle çok istenildiği halde bir türlü gerçekleştirilememişti.

Topal Osman tarafından boğdurulan Giresun Mebusu Ali Şükrü Bey, İngiltere’de okumuş bir Aydın olmasına rağmen içkinin yasaklanmasının, halkın doğal hukukuna dayalı bir hakkı olduğundan söz ederek bu konudaki kanun teklifini TBMM’sine sunmuştu. ALİ Şükrü Beyin niyeti “Men’i Müskirat Kanununu” ŞER’İAT HUKUKUNA GÖRE DÜZENLETTİREREK, TBMMEÇLİSİNE ŞER’İAT YOLUNU AÇMAKTI.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNDE, İlk defa İlericiler ve muhafazakârlar birlikte hareket ediyorlardı. İlericiler, Gayrı Müslimlerin ellerinde bulunan içki üretim tekelini ve içki üretme sanayini kapatmak istiyorlardı. Gericiler de Şer’iat esaslarının uygulandığı bir Men’i Müskirat kanununun çıkartılması peşindeydiler.

Kur’anı Kerimin 16’ıncı EN-Nahl suresinin 67’inci ayetinde şarap serbest bırakılmıştı. El-Maide suresinin 90 ve 91’inci ayetlerinde de içki içmek-şarap- yasaklanmıştı. İçki içenlerin de dayandıkları bir ayet vardı:”İçkiliyken—Sarhoş iken-namaza durmayınız-- İslam Hukukunda belirtilen bazı suçlar için Kur’anda belirtilmiş değişmez cezalar vardır. Bu değişmez cezalara” Hadd”denilir. Hamr –içki içmek-suçu Kur’anda yok iken sonradan kabul edilmiştir. Cezası da (80) sopadır! Dinci kesim, inatla bu sopa cezasının da ASLİ ceza olarak verilmesi için adeta meydan Muharebesi vermişler, teklif üstüne teklif getirmişlerdir. Bir ara içki yasağının gayrı Müslimlere de uygulanması kabul görmeyen bir teklif olarak TBMM’sine getirilmiştir.(80) sopa cezasının insan onuru ile bağdaşamayacağı fikri de savunulmuştur. Maliye Vekili Rahmetli Ferit Tek Bey’in:”Bu kanunun kabul edilmesiyle, Hazinemiz (1.000.000)Liralık bir gelirden mahrum edilmiş olacaktır!” Savunması da, kanunun çıkmasına engel olamamıştır.

TBMM’Sİ Reisi Mustafa Kemal’in:”Bu bunalımlı günlerde nelerle uğraşıyorlar!” Diye söylendiğini E.General Ali Fuat Cebesoy anlatmıştı. Mayıs 1920’de TBMM’SİNE sunulan, DÖRT senelik ömrü olacak olan bu teklif, Uzun müzakere ve tartışmalardan sonra, aşağıda yazıldığı gibi” Men’i Müskirat Kanunu” olarak kabul edilmiştir:

“Memaliki Osmaniye’de her nevi müskirat imali, füruhtu—satışı—ve istimali yasaktır. Aykırı hareket edenlerden müskiratın beher kıyyesi---Okkası—için (50) Lira para cezası alınır ve elde edilen müskirat imha olunur.”

“Alenen içki içenler veya gizli olarak içip sarhoşluğu görülenle, ya haddi şer’i(80) değnek veya (50) liradan (250) liraya kadar para cezası veyahut (3) aydan (1) yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

Resmi sıfatı olanlar da memuriyetten çıkarılır, bu husustaki hükümler kabili itiraz İstinaf ve temyiz değildir. Mevcut içkiler için iki ay süre verilmiştir. Yoksa alet,edevat gibi bunlar da müsadere edilecektir.”

“Tıpta kullanılacak ispirto için, düzenleme getirilecektir.”

Yeni Men’i Müskirat Yasasına asli ceza olarak hiç olmazsa,(80) değnek, ya da içki mahallinde falaka cezası konulmalıydı. TARİKATLAR BU KADARCIK BİRCEZAYI NEDEN DÜŞÜNEMEMİŞLER DERSİNİZ, SAYIN SEYİRCİLERİMİZ!

6 Şubat 2011 Pazar

279-ARAP YÖNETİMLERİNİN YÜZLERİ.

OSMAN TÜRKOĞUZ

osmanturkoguz@hotmail.com

İzmir;07 Şubat 2011.

ARAP YÖNETİMİNİN YÜZLERİ.

Günümüz Arap yönetimlerini gerçek yüzleri ne ise geçmiş yönetimlerinin yüzleri de aynıdır.

Tunus’ta Habib Burgiba’yı deviren Muhabere Korgenerali ZEYNEL BİDİN BİNAli, 23 sene içinde Habib Burgiba’yı çok aratmıştı. 1956 yılında bağımsız olan Tunus; Habib Burgiba’nın son yıllarında, iktidarına egemen olan bir kadın geçmiş dönemlere rahmet okutmuştu.

06 Ekim 1981’de; Müslüman Kardeşler adına Mısır ordusundan bir subayın Enver Sedat’ı öldürmesi üzerine Mısır yönetiminin başına geçmiş olan Hava Mareşali Hüsnü Mübarek te, Amerika’nın desteğiyle kendisini ve çevresini korumaya almıştı. Senelerce önceydi, Mısır’a giden Türk sermaye çevrelerinden bir kadınımıza, Mısırlı bir Kimya Mühendisi Hanım:

“Sonunda siz de bizim vaziyetimize düştünüz. Yobazlar bizde egemenliklerini sağlayarak ülkemize çağ dışılığı getirdiler. İki hayvan geri, geri yürüyemez: birisi Kaplumbağa diğeri de Yobazdır. Tehlike sezdiklerinde pusarak kabuklarına çekilirler, tehlikenin geçtiğini gördüklerinde de ilerler. Şimdi, sizde pusmuş vaziyetteler.” Demişti.

Tunus’ta ve Mısır’daki gösteriler, ileriye doğru ülkeyi götürmek için değildir. Bir çağrı üzerine aç ve gayrı memnun ahalinin sokaklara dökülmesidir. Her iki taraftaki yağma olayları bu görüşü doğrulamaktadır.

Saddam Hüseyin devrildiğinde de Irak baştanbaşa soyulmuştu. Irak Merkez Bankası ve Ulusal Müzesi de soyulanlar arasındaydı. Ümmetçilik eğitimin sonuçlarıdır tüm bunlar. Bu sistemle eğitilmiş olan İslam toplumlarında bir ulusal hareket beklenemez.

Emekli Jandarma Tümgeneralimiz Kıbrıs kahramanlarımızdandır. O’NUN gururla anlattığı bir olay vardır. Omorfo şehrini O^NUN Jandarma Komando Taburu kurtarmıştı. Tüm bankalar, tüm süper Marketler ve tüm mücevherci dükkânları açık olduğu halde, ne bir bilezik, ne de ortadaki paralara el süren olmamış; yalınız bir Jandarma komando askerimiz, bir marketten iki paket sigara almış. Bu ULUS OLMA BİLİNCİNİN BİR SONUCUDUR! Orada görevlendirilen Askerlerimiz Türk Ulusu adına bir eylem yapmakta olduklarının bilinciyle yetiştirilmişlerdi.

Suudi Arabistan’da bir somun ekmek çalanın eli cırp kesilmektedir. Suudi yöneticilerinin kepazelikleri, petrol paraları ile yapmış oldukları hovardalıkları, Müslümanlık adına tüm insanlarımızın kanını dondurmaktadır.

Saddam Hüseyin’in Küveyti işgali sırasında Arabistan’a kaçan Son Küveyt emiri, 47’inci sefer olmak üzere, 14 yaşındaki bir kız çocuğu ile evlenmişti.

Iraklı askerlerin, Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerinin önlerinde secdeye kapanmış olduklarını televizyonlardan izleyerek öleyazmıştık. Bu masalları uzatmak istemiyorum. Abbasi Arap Halifesi Bağdat’ta iken Küfe şehrinde bir KARAMİTA Tarikatı ayaklanması çıkmıştı. Karamitaların kendilerine göre Müslümanlık anlayışları vardı: “Cennet bu dünyadır. Gerçek cennet zevk içinde yaşamaktır. İkinci esas ise, bu gayeye varmak için ihtilalcı olmak ve canını esirgememek lâzımdır.”Öğretilerinin özeti bu şekildedir.

Karamitacılar, geniş bir hazırlıktan sonra; bir gece Küfe şehrine saldırarak, çok zenginleşmiş olan bu şehri yağma ettiler, zenginlerin tüm mal varlıklarına el koydular ve aile bireylerini de esir aldılar. Şehirde kan gövdeyi götürdü. Sonunda Abbasi Halifesi(Elmutazıt Billâh”,‘in Küfe’ye gönderdiği ordu isyancıları yenerek, isyanın liderini Ebülfevaris yakalayarak Halifenin huzuruna çıkarıldı. Halife ile aralarında şöyle bir konuşma geçti:

Halife:”Siz, ilâhi ruhun vücutlarınıza hulûl ettiğine inanıyormuşsunuz. Bu doğru mu?”

Ebülfevaris:”Bu soruya cevap vermenin sana ne faydası olur? Sana ait olan şey ne ise onu sor!” dediğinde, Halife:

“ Bana ait şey ne imiş?” dediğinde hiddetlenen Asi Lideri:

“Nemi?Cemiyeti beşeriyedeki bu adaletsizlik nedir?Bütün müesseselerin esası çürüktür.Siz sarayınızda rahat yaşayınız,halk ise açlıktan ve sefaletten ölsün,bu mu adalet,bu mu halifelik..İşte senin vazifen bu cemiyetin sefaletini kaldırmaktır.Biz,haklarımızı almak için ayaklandık.Bunun için kan döküyoruz!” Diye bağırdığında, Halife de:

“Alınız bu Herifi derhal idam ediniz!” Fermanını heman vermiştir. Enver Behnan Şapolyo,”Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi”,s.410.

Arap âleminde değişmiş olan nedir? Saltanat, açlık ve sefalet aynı değil midir? Korkuya kapılan Liderler can korkusunda değildirler. Çünkü altlarında içleri para dolu uçakları ve kendilerini koruyacak köpekleri de var.Soylarının fakir halkı sömüremeyeceği korkusudur ortalığı

278-İŞKENCE ÖYKÜLERİ ÜZERİNE.

OSMAN TÜRKOĞUZ

osmanturkoguz@hotmail.com

İzmir;06 Şubat 2011.

İNSANLARA UYGULANAN İŞKENCELER.

Benim işkencelerle ilgili yazım üzerine daha detaylı yazı isteyenlerim oldu. Bendeniz şaşırdım ve kalakaldım. Günümüzde, tüm dünyalıların gözleri önünde, insanlara uygulanan işkencelerden habersiz olarak öykü gibi geçmişte uygulanmış olan işkencelerle ilgilenmek, bence patolojik bir olgu olsa gerektir. Amerikalıların ve onların av köpeklerinin Az gelişmiş ülke vatandaşlarına uyguladıkları işkencelere hiç tepki yok. Şimdi isteklerin ruhsal durumunu kavradım. Oturduğu yerde, geçmiş işkencecilere küfrederek insanlık tepkisini ortaya koymak.

Genç olmuş olsaydım, bu işkence olaylarını doktora tezi yapardım; ama çok geç. Batı âleminde işkence aletleri müzeleri bile var. Milattan önce Siraküze şehrinde bir meraklı, pencereli tunçtan bir Boğa heykeli yapmış. İşkenceye uğratılacak kişi, bu pencereden Boğanın içersine konularak pencere kapatılıp, boğanın altına yakılan ateşle Boğa ısıtılırmış. Boğanın içersinde hararetten yanan zavallının bağırmaları Boğanın burnundan dışarıya dışarıya aksederek seyircilere zevkli dakikalar yaşatırmış.

Avrupa’da 1350–1450 seneleri arasında 100.000 Kadın cadı suçlaması ile yakılmıştır. Cadı suçlaması yapılan ölmüş kadınların cesetleri mezarlarından çıkartılarak yakılırmış.

Fransız-İngiliz savaşlarında kahramanlık seviyesine çıkartılmış olan Jean Dark ta Kilisenin oyunu ile yakılmıştır.

Hıristiyanlıkta kiliseye başkaldıran Galvin adlı Fransız Papaz da, ilk iş olarak İspanyol Bilgini Servetus’u yaktırtmıştır.

16 Şubat 1600 senesinde, Ünlü Bilgin GİARDANO BRUNO, Engizisyon Mahkemesinin kararı ile Allah adına ve Hıristiyan dinini kurtarmak için Roma’da yakılmıştır.”Tanrı, yeryüzünde egemenliğini kurmak için iyi insanları kullanır. Kötü insanlar da kendi egemenliklerini kurmak için Tanrı’yı kullanırlar!” Sözü O’NUNDUR.

Bu iğrenç işi yapanlara tepki olarak sövebilirsiniz.

Günümüzde yapılan ve hâlen yapılmakta olan işkencelerden ne haber!

*-Gece yarıları Polis ordusu ile hiçbir tebligat yapılmadan, bunca insanların evlerinin ve iş yerlerinin basılması sizleri rahatsız etmiyor mu?

*-Hak ve Hukuk uygulayan Yargıçların Atatürk resimleriyle sürülmelerini hiç duydunuz mu?

*-Anayasal haklarını ifade etmek için yollara inen Genç Kız ve Gencecik Erkeklere uygulanan coplu, biber gazlı saldırı ve kış ortasında, onlara uygulanan tazyikli soğuk su banyosu sizlere bir şeyler ifade etmiyor mu?

*-Vatan Hainleri serbest bırakılırken senelerdir suçlarını bile bilmeden Silivri esir kampına kapatılanlar için ne düşünüyorsunuz!Korkuyorsanız evinizin arka odasında ıslıkla bile tepki göstermeye ne dersiniz!

*-Quantanamo esir kampını hiç duydunuz mu?

*- Ülkemizi bölmek için masumlarımızı öldüren vatan Hainlerini destekleyen, Vatanlarını savunan Afganlılara “Terörist” diyenlerdi duydunuz mu?

Benden bu konuda yazı yazmamı neden istemiyorsunuz! Sayın seyircilerimiz!

İzleyiciler

Blog Arşivi