OSMAN TÜRKOĞUZ.
E.J.KD. ALB.-HUKUKÇU
(1986–1989)
İzmir;11 Ekim 2012/Tekrar.
NUH’UN GEMİSİ MÜMKÜN MÜ?
Yahudi ve Arap
mesellerini ve masallarını din diye kabul ederek, tüm ulusal değerlerini
yitirmiş olan Türk Toplumu çeşitli uygarlıkların uydusu olarak, Osmanlının Sultası
altında, 623 sene yaşayabilmişti.
Müslüman olduktan sonra; Arabın kılıcı zoru ile
Araplaşmayı din diye kabul etmişti.
Sonra;Fars kültürüne tutsak oldu,Büyük Selçuklu
ve Anadolu Selçuklu devletleri bu nedenle, kendi öz değerlerini yitirdiği için
yıkıldılar.
Osmanlı Beyliği Türk gelenekleri üzerine
kurulduğu halde, Arap ve Acem hayranlığının kurbanı oldu. Önce Fransa’ya, sonra
da Prusya’ya yaslanmak istedi.
Fransız İhtilalinin getirmiş olduğu aydınlığı
bir türlü göremedi.
Müslümanlık diyerek Arap Ümmetçiliği batağına
saplandı. Türk için en aşağılık sözleri kullanmaktan da çekinmedi: ”Türk değil mi
Marsıvan’ın eşeği/Eşek değil, eşekten de aşağı!”, ”Kapını Türk’e, sırtını
Kürke alıştırma!” ”Kadının sırtından sopayı, karnından da Sıpayı eksik etme!”
Gibi!
Bugün de aynı aşağılık politikalar
üretilmektedir
Rahmetli Cennetmekân Azra Erhat, öleceğine
yakın bize en büyük derslerinden birisini daha vermişti: ”Beni süsleyiniz, beni
yaratan Atatürk’ün huzuruna çıkacağım. Anamın ve Babamın yardımı ile beni UluTanrımız
halketti, ama beni Atatürk yarattı!”
Biz,O Güzelim insanımızı Gomünist! Diyerek
Dil-Tarih ve Coğrafya fakültesinden
kovmuştuk!
O Büyük insan da Türk Kültürüne en büyük
eserlerini sunmuştu. Osmanlı
İmparatorluğunun sınırları içindeki Azınlıklar, Fransız Devriminin aydınlık
yolundan giderek, ulusal kimliklerini bulup, ulusal devletlerini de kurdular.
Osmanlı çağın çok gerisinde kaldı.
Bir millet kimliğini de kazanamadı.
Yüce Tanrımız, Mustafa Kemal’i toplumumuza ihsan
eyledi. O’NUN sayesinde Türk ulusu yeniden yaratıldı.
İnsan gücü ve insan emeği ile her türlü sanayi
ve sair kamu kuruluşları yaratıldı.
Türk Ulusu parayı yarattı. Sonradan gelenler
yaratılan eserlerimizin yarısını satarak paranın yarattığı bir güruha sahip oldu.
Ve Ülkemiz ve Ulusumuz felaketin sınırına
dayandırıldı. Osmanlını tutuğu yanlış ve çağdışı yola zorla bir toplumu sokmak,
onu sonlandırmaya götürmektir. Bu yolun sonunda, farklılıklar Milliyet olarak
ortaya çıktıkları halde; Türk Toplumu,ulusal ve çağdaş değerlerden soyutlanmış
kişiliksiz olarak ortada kalacaktır!
Çok tanrılı dinlerin yaratmış olduğu Gılgamış Destanına TEK TANRILI DİNLER DE SAHİP ÇIKTILAR.
YARIN BU ESERLERİ OKUMA OLANAĞIMIZ OLMAYABİLİR.
LÜTFEN OKUYALIM:
Bendeniz, çok emek verdiğim bu konudaki yazımı
birleştirerek sunuyorum.
“UTNAPİŞTİM’E SAYGILARIMI SUNUYORUM!”
“BABİL’DE; ağaçsız ve ormansız bir yörede;
kendisi, eşi, üç oğlu ve üç geliniyle bir haftada, plansız, çivisiz, hızarsız,
yelkensiz, küreksiz ve motorsuz bir gemi yapan!
Dünyada yaşayan tüm canlıları, bir hafta
içinde bir araya toplayarak;
Kazasız, belasız ve dahi nizasız gemisine
bindiren; Tufan süresince, dokuz ay, ondokuz gün, yetecek yiyecek ve
içeceklerini temin ederek gemisine yükleyen; gemisini Dicle ve Fırat
nehirlerinin akış yönlerinin tersine, Anadolu’ya getiren! Ağrı Dağına vardıktan
sonra, gemisine toplamış olduğu tüm canlıları, bugünkü yaşadıkları yörelere
gönderen; Ağrı Dağının tepesinde yetişmiş olan zeytin ağacından! Bir dal
kopararak kendisine getiren güvercini yetiştirmiş olan!
Beyaz Ayıları kutuplara, Penguenleri Antarktika’ya, Kanguruları Avustralya’ya,
Pandaları Çin’e, Orangutanları Cava Adasına, Lamaları Ant Dağlarına, Çift
Hörgüçlü Develeri Ortaasya’ya, üçyüzyetmişbeş kiloluk Kaplumbağaları Galapagos
Adasına, Eşekleri de Küçük Asya’ya gönderen!
Bir tek kan grubundan bunca farklı kan grupları–6008-ve farklı tenlerde
insanları üreten ATAMIZ NUH’UN-UTNAPİŞTİM’İN-ANISINA.
Torununuz Osman’dan.
Efendim; ben bu küçücük
kitapçığı 1986 senesinde Zonguldak UYANIŞ Gazetesinde, iki kısım olarak
yayımlamıştım. Nereden estiyse esti, bilgisayara geçirmek aklıma düştü.
“Hıristiyan dünyası; özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, İkinci Dünya
Savaşından sonra Ağrı dağı ile ilgilenmeye başladılar. 1949 senesinden sonra bu
ilgi gittikçe yoğunlaştı. Sovyet imparatorluğu ile sınır komşusuyduk ve Jozef
Stalin de hayattaydı.
Daha sonraları, koyu ve sofu bir Hıristiyan tarikatlı mensubu bir Amerikalı
Astronot ortaya çıktı ve her yıl Ağrı Dağında Nuh’un gemisini arar oldu! 1986
yazında da; yine, Nuh’un gemisini aramak için ülkemize gelen bu Astronotun
yasak askeri bölgemizin izinsiz filmini çekmekten, gözaltına alındığı ve de
apar, topar terk ettiğini gazetelerimizden öğrendik!
Ciddi gazetelerimizde, bir zamanlar, Nuh’un Gemisine benzer karartıların
fotoğrafları yayımlanmıştı! Geçen yaz da, Amerikalı Astronotun Nuh’un gemisinden
alınmış olduğu iddia edilen tahta parçalarına yetkililerimizce el konulmuştu!
Bu arada; bir kısım gemi parçalarının kaçırılmış olabileceği ortaya atıldı!
NEDİR BU NUH’UN GEMİSİ?
NEDİR BU AĞRI DAĞI EFSANESİ?
Bunlarla
neyin kanıtlanmasına çalışılmaktadır! Hıristiyanların ve Müslümanların bu
olayla peşlerine düşmüş oldukları tarihi gerçek nedir! Darvin Nazariyesini
çürütmekte bu öykünün bir tarafı var mı? O zaman, şimdi Rahmetli olan, benin
Küçük oğlumun, ta İlkokuldan
Üçüncü
sınıftan beri çözemediği sorununu kim ve nasıl çözecek!
İnsanlar, Âdem ile Havva’dan üredilerse; Zencilik, Kızılderililik, Beyazlık,
Siyahlık ve Sarılık ne ile açıklanacaktır!” iki beyazdan bir Siyah çıkarsa;
maymundan da bir insan haydi, haydi çıkar!” Diyordu!
Bu da konunun başka bir yanı.
Biz, Nuh’un Gemisi öyküsünü kaynaklarından inceleyerek, böyle bir olayın
anlatıldığı gibi olup, olamayacağını küçücük aklımızla tartışalım.
İzmir-Üçkuyular, Fahrettin Altay semtinde kırtasiyecilik yapan Rahmetli E.Albay
Orhan Yalçınkaya’nın kırtasiye dükkânına fotokopi çektirmek için gitmiştim.
Nuh’un Gemisinin Ağrı Dağında bulunmuş olduğu öyküsünü gülerek dinleyen
Rahmetli Orhan Yalçınkaya, bana ilginç bir olay anlatmıştı:
“Hani, dedi; birkaç sene önce Nuh’un Gemisine ait tahta parçaları bulunmuştu
ya; onları ağrı Dağında gölümsü bir yere, gemi enkazını arayıcılarının
tepkilerini ölçmek üzere, onlara rehberlik eden bir Binbaşı arkadaşım atmıştı.
Bir sene sonra bu parçalar bulunduğunda; basında ilmi ve dini çevrelerde
kıyametler koptuğunda, o Binbaşı arkadaşım da katıla, katıla gülüyordu.”
Haydi, bakalım; öykünün bu tarafına da bizler bir sigara yakalım!
Almanlar, onsekizinci yüz yıla ”IŞIKLAR YÜZYILI” derler. Hıristiyanlığın koyu
dini bağnazlığı, insanlığı kan ve gözyaşı dolu karanlık asırların girdabında
boğum, boğum boğmuştu.
İLİM ve DİN çatışması; Yürekli
Bilginlerin Tanrı adına cayır, cayır yakıldığı ateşlerde, AKLIN ve BİLİMİN
yengisiyle insanlığı taçlandırmıştı. Ama dini bağnazlığı ve aymazlığı yıkmak,
onsekizinci, ondokuzuncu ve yirminci asırlardaki parlak ilmi buluşlarla mümkün
olabilmişti.
Rönesans’ı ve Işıklar Yüzyılını yaşayamamış
ulusların hurafeleri din diye yaşamalarını önlemek mümkün olamamıştır!
1965
senesinde; Manavgat-Side’de bir Amerikalı Joni’nin bana söylemiş olduğu sözler
beynimde çın, çın çınlamaktadır:
“Nike Füze birliğinden terhisli Amerikan vatandaşı Joni, mükemmel Türkçesi ile:
“Yüzbaşım,
dedi; siz henüz Rönesans’a bile giremediniz. Sizde henüz ”İLİM VE DİN ÇATIŞMASI
DA OLMADI! NE İLİM YERİNİ BULABİLDİ, NE DE DİN YERİNİ BULABİLDİ! ATATÜRK
sayesinde; hiç gayret sarf etmediğiniz bir düzeye gelip te oturdunuz. ATATÜRK’Ü
AYDINLARINIZDAN KAÇ KİŞİ ANLADI Kİ!”
Tamı tamamına böyle demişti Joni.
Ama
Batıda bu iş oldu ve bitti. Dogmatik dini öğretiler ve hurafeler de yıkılıp
gitti. Şimdi sağ olsunlar sayesinde, ATATÜRK’TEN bunca yıl sonra, Darvin’i ve
akıl çağını, tarikat ve hurafe madrabazlarının eline vermiş; bulgurumuzu,
kömürümüzü alarak, Kavmi Necibi Arap masallarını dinlemeye koyulmuşuz!
Kısacık yazımızda ele alacağımız Nuh Tufanı
olayı da, İslam âlemince aynı boyutlarda ele alınmaktadır.
Yazıma başlamadan önce; Yüksek Tahsilli kaç
kişiye başvurduysam aynı yanıtları aldım:
“Kuran’ı Kerimde yeri var mı?
“Var, dedim: Ankebût suresinin 14-15’inci ayetlerinde, Ar’âf suresinin 59’uncu,
Yunus suresinin 73’üncü, Hûd suresinin 36-44’üncü, Mü’minün suresinin
26-29’uncu, Şuarâ suresinin 117-120’inci ayetlerinde ve Nuh suresinde yüzeysel
olarak var.”
“Öyle ise bu konu tartışılamaz!”
“Amma Tevrat’ta İncil’lerde ve Mezopotamya tabletlerinde ve özellikle de
GILGAMEŞ DESTANINDA DA VAR!” Dedim.
“Olsun,
dediler; Kuran’da varsa araştırmak ve deşmek beyhude olur’” Buyurdular!
“Ulan Joni; sen ne büyük adammışsın!” Demekten
kendimi alamadım!
Napolyon’un Mısır seferi, öylesine
kupkuru bir askeri operasyon değildir. Her bilim dalının bilginlerini de içeren
bir seferdir. Bizim son Viyana seferine (40.000) yağmacıyla gittiğimizi
düşünürsek aramızdaki farkı da anlamış oluruz!
Napolyon’un Mısır seferi sırasında, üzerinde
üç ayrı çeşit yazı bulunan REŞİT ya da ROZETTE taşı, 17 yaşındaki Şampalyon’a
Hiyeroglif yazısını çözme olanağı vermişti.
Bizim dini cephenin, hâlâ bir tek Firavun
görüşü cartadak yerini Firavunlar sülalesine bırakmıştı. Hem de 27 Firavun
sülalesine!
Derken, öteki dildeki yazılar da birer, birer
çözüldüler. Sümerce, Akaçta, Asurca ve Hititçe (Etice).
Yirmi altı yaşındaki Çek asıllı Alman Üsteğmeni
Hrozny,”Nu ninda-a nezzattenni vâdar ma ekuttenni.” “Yemekten sonra su
içeceksin!” Cümlesiyle Hititçeyi de çözmüştür.
1839 yılında, İngiliz Austen Henry Layard,
bir arkadaşı ile karayolundan Seylan’a gitmek üzere Londra’dan ayrıldı. Yolu
üzerindeki Ninova’da yapılan kazılarda höyükler ve heykeller çıkınca, o da
kazılara başladı ve toprağa gömülmüş bir kitaplığı ortaya çıkardı.
Asurbanipalın; MÖ.612 tarihinde, birleşik Pers
ve Babil ordusunun yıktığı Ninova kentinin tüm tarihi belgelerine böylece
ulaşılmış olundu. Çıkarılmış olan (25.000) tablet te British Museum’a
ulaştırıldı.
Bağdat’taki Osmanlı valisinin konağında
bulunan İngiliz subayı Henry Ravlinsen, İran Kirmanşah’ta bulunan Bisütün
kayalıklarındaki İran, Elam ve Babil dillerinde yazılmış Darius kayıtlarını
buldu. Çalışmalarını 1855 senesinde dönmüş olduğu Londra’da sürdürerek, George
Smith ile birlikte, tabletlerin yazısını ve dilini çözmeyi başardılar.
1853 yılında da; Ninova kazılarını sürdüren
Rassan, Asurbanipal kitaplığının diğer bölümlerini de ortaya çıkardı. George
Smith, açlıktan ve hastalıktan (36) yaşında ölmeden önce; tabletlerdeki
yazıların, Asur dilindeki Tufan bölümünü, İncil’de Erech, günümüzde de Warka ve
tarihte Uruk diye geçen şehirde hazırlanmış aslının kopyası olduğunu belirterek
yayımladı.
1888–1889 yılında; Filadelfiya ve İstanbul,
Nippur’da bulunmuş olan (40.000) tableti paylaştılar. Sonra da Boğazköy’de
kazılar yapıldı ve böylece de eski Uygarlıkların tabletlerle dolu
kitaplıklarının sırrı çözülmüş oldu. Tevrat’ta ve Kuran’da anlatılan Tufan’ın
daha destanımsı bir anlatımı, manzum olarak ortaya konulmuş oldu. Hem de,
İsa’dan (3000) yıl önce yazılmış bir destandı bu!
GILGAMIŞ DESTANI diye adlandırılan bu destan, o
günlerin dünyasında, o günlerin Büyük uluslarının kitaplıklarını süslediği,
elde edilen yazıları ve dilleri çözülen tabletlerden anlaşılmıştı. Gılgamış
Destanı’nın, Homeros’un İlyada ve Odiseus Destanlarından (2200) sene önce
yazıldığı da anlaşılmıştır.
Ondokuzuncu asrın ikinci yarısının ikinci
çeyreğine kadar, Nuh Tufanı Tevrat’tan ve Kur’anı Kerim’den izleniyordu. Biz
de, önce Tevrat’tan sonra da Gılgamış Destanından şu ünlü Nuh Tufanını izleyelim.
TEVRAT’A-TORAH’A- GÖRE NUH TUFANI.
Tevrat’ı Şerif ya da Ahdi Atik (Eski Ahit),
Müslümanlığın da kabul ettiği Kutsal kitaplardan birisidir. (39) kitapçıktan
oluşmuştur. Hz. Musa’nın kitaplarının adı ”Tora, Tora” olduğu halde Tevrat adı
Musa adı ile özdeşleşmiştir. Tekvin ile başlayan Birinci bölümü, Musa’nın
Birinci kitabı diye başlamaktadır. Yaradılışı anlatır. Tanrı, yedinci günde tüm
işlerini bitirir ve dinlenmeye çekilir. Sonra, yerin üzerine yağmur yağdırır;
yerden buğular yükselir:
“Ve Rab Allah, yerin torağından adamı yaptı
ve onun burnuna hayat nefesi üfledi ve adam yaşayan canlı oldu. Ve Rab Allah
şarka doğru Adan’de bir bahçe dikti ve yaptığı adamı oraya koydu ”Tekvin bap: 2
ayetler 7–8.Sonraki ayetlerde Dicle-Fırat ırmaklarının nereden akıtıldığı,
yaratılan adamın iyiliği ve kötülüğü bilme ağacının meyvesinden yememesinin
emredildiği anlatılmaktadır. Kuşların ve tüm canlıların da topraktan yapıldığı
anlatıldıktan sonra, adamın yalnızlığı giderilsin diye, Havva Anamızın
yaratıldığı anlatılmaktadır:
Ve Rap Allah, adamın üzerine derin uyku
getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle
kapadı ve Rap Allah adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı ve onu
adama getirdi.” Ayetler21–22.
Bundan sonra; yılanın baştan çıkarıcılığı ile
adamın cennetten kovuluşu. ”Adamın Havva’yı bilmesiyle” art arda gelen
doğumlar, yani insanların çoğalması anlatılır. Burada bir garip durum vardır:
Âdem ile Havva’nın kan gurupları ve DNA yapıları aynı. Kardeşler kardeşlerle
evleneceklerine göre, doğacak nesillerde ruhsal ve bedensel özürlerin olması
doğal değil midir?
Âdem, (130) yaşında Sit’in babası olduktan
sonra dokuzyüzotuz yaşında; Sit dokuzyüziki yaşında, onun oğlu Enoş Dokuzyüzbeş
yaşında, onun oğlu Kenan dokuzyüzon yaşında; onun oğlu mahallel sekizyüz
doksanbeş yaşında; onun oğlu Yared dokuzyüz atmışiki yaşında; Onun oğlu Hanok
üçyüzatmışbeş yaşında; onun oğlu Meteşelah dokuzyüzatmışdokuz yaşında ölürler.
Herbiri ileri yaşlarında Kız ve Erkek çocuklara sahibolurlar. Meteşelah
yüzseksenyedi yaşındayken olan oğlu Lamek te yüzsekseniki yaşındayken doğan
oğlunun adını NUH koydu. Lamek, yediyüzyetmişyedi yaşında öldü.
NUH, beşyüz yaşındayken Sam’ın, Ham’ın ve
Yafet’in babası oldu. NUH, ünlü Tufandan sonra üçyüzelli sene daha yaşadı ve
dokuzyüzelli yaşında öldü. Tevrat’a göre yaradılış bu şekilde olmuştur.
Şimdi de, Tevrat’a göre, Ünlü Nuh Tufanının
nasıl olduğunu özet olarak görelim: Tevrat’ın TEKVİN-Yaratılış-bölümünün
altıncı bap’ından onuncu bap’ ına kadar bu tufan öyküsü anlatılır.
Toprağın yüzü üzerindeki insanlar çoğalır.
Tanrı, insanla ruhunun çekişmeyeceğine söz verdiği halde, dünyanın
rezilliklerle bozulmasına insanın neden olduğunu görerek, bu işe iyice bozulur.
O çağda, yeryüzünde Nefilim adlı haydut ve zorba iri kıyım insanlar vardı.
Tevrat’ın bir yerinde dev yapılı erkeklerin normal kadınlarla çiftleşmesi
sonucu, doğuma varmadan çok iri ceninlerin annelerinin karınlarını yırtarak
çıkmaları, Eric Wan Daniken’i yeni düşünce boyutlarına götürmüştü.
“Ve RAB gördü ki yeryüzünde adamın kötülüğü
çoktu ve her gün yüreğinin düşünceleri ve kuruntuları ancak kötü idi. Ve RAB
yeryüzünde adamı yaptığına nadim oldu ve yeryüzünde acı duydu. Ve RAB dedi
yarattığım adamı ve hayvanları, sürünenleri ve göklerin kuşlarını, toprağın
yüzü üzerinden sileceğim; çünkü onları yarattığıma nadim oldum. Fakat Nuh
Rabbinin gözünde inayet buldu.” Ayetler 5–8.
12’inci ayette ”Ve Allah yeryüzünü gördü ve
işte bozulmuştu. Çünkü yeryüzünde bütün beşer yolunu bozmuştu.”
13- “Ve Allah Nuh’a dedi: Önüme bütün beşerin sonu geldi. Çünkü onların
sebebiyle yeryüzü zorbalıkla doldu ve işte ben onları yeryüzü ile beraber yok
edeceğim.”
14- Kendine Gofer ağacından bir gemi yap; gemide odalar yapacaksın ve onu
içeriden ve dışarıdan ziftle ziftleyeceksin.
15-Onu şöyle yapacaksın: geminin UZUNLUĞU
ÜÇYÜZ ARŞIN, GENİŞLİĞİ ELLİ ARŞIN VE YÜKSEKLİĞİ OTUZ ARŞIN OLACAKTIR.
16-Gemiye ışıklık yapacaksın ve onu yukarı
doğru bir ARŞINA tamamlayacaksın ve geminin kapısını yan taraftan koyacaksın;
alt ikinci ve üçüncü katlı olarak onu yapacaksın.
17-Ve ben, işte ben, göklerin altında
kendisinde hayat nefesi olan bütün beşeri yok etmek için yeryüzü üzerine sular
tufanı getiriyorum; yeryüzünde olanların hepsi ölecektir.
18-Fakat seninle ahdimi sabi kılacağım ve
sen ve seninle beraber oğulların ve senin karın ve oğullarının karıları gemiye
gireceksiniz.
19-Ve seninle beraber sağ kalmak için her
yaşayan bütün beden sahibi olanlardan, her ne nevinden ikişer olarak gemiye
getireceksin; erkek ve dişi olacaklar.
20-Cinslerine göre kuşlardan ve cinslerine
göre sığırlardan, cinslerine göre toprakta her sürünenden, her neviden ikişer
olarak, sağ kalmak için sana gelecekler.
21-Ve sen yenilen her yemekten kendine al
ve yanına topla ve sana ve onlara yiyecek olacaktır.
22-Ve Nuh Allahın kendisine emrettiği her
şeye göre yaptı; öyle yaptı.
BAP:7.
“1-Ve Rab Nuh’a dedi: Sen bütün
evindekilerle gemiye gir; çünkü seni önümde bu nesil için Salih gördüm.
2-Bütün yeryüzü üzerinde zürriyetlerinin
sağ kalması için kendine her temiz hayvandan, erkek ve onun dişisi olarak
yedişer ve temiz olmayan hayvanlardan, erkek ve onun dişisi olarak ikişer;
3-Göklerin kuşlarından da erkek ve dişi
olarak yedişer, yedişer alacaksın.
4-Çünkü ben yedi gün sonra, yeryüzü
üzerinde kırk gün, kırk gece yağmur yağdıracağım; yapmış olduğum her yaşayan
şeyi toprağın yüzü üzerinden sileceğim.
5-Ve Nuh RABBİN kendisine bütün emrettiğine
göre yaptı”.
6- “Ve yeryüzü üzerinde sular tufan olduğu
zaman, Nuh altı yüz yaşında idi.
7-Ve tufanın suları yüzünden, Nuh ve oğulları
ve karısı ve oğullarının karıları kendisi ile beraber gemiye girdiler.
8-Allahın Nuh’a emretmiş olduğuna göre
temiz olmayan hayvanlardan ve kuşlardan ve toprak üzerinde sürünenlerin
hepsinden,
9. Erkek ve dişi olarak ikişer, ikişer
gemiye Nuh’un yanına girdiler.
10-Ve vaki oldu ki, o yedi günden sonra,
tufanın suları yeryüzü üzerinde idi.
11-Nuh’un ömrünün altı yüzüncü senesinde,
ikinci ayda, ayın onyedinci gününde, o günde büyük enginin bütün kaynakları
yarıldılar ve göklerin pencereleri açıldılar.
12-Ve yeryüzü üzerine kırk gün, kırk gece
yağmur yağdı.”
13 ”Tam o günde Nuh ve Nuh’un oğulları, sam
ve Ham ve Yafet, Nuh’un karısı ve oğullarının üç karısı kendileri de beraber
gemiye girdiler.
14-Onlar ve kendi cinsine göre her hayvan
ve cinslerine göre bütün sığırlar ve cinsine göre toprak üzerinde her sürünen
ve cinsine göre her kuş, her çeşitten her kuş girdiler.
15-Ve kendisinde hayat nefesi olan her
bedenden ikişer, ikişer gemiye, Nuh’un yanına girdiler.
16-Ve girenler Allahın ona emrettiği gibi
bütün beden sahiplerinden, erkek ve dişi olarak girdiler ve RAB onun üzerine
kapıyı kapadı.
17-Ve yeryüzü üzerinde (kırk gün) tufan
oldu ve sular çoğalıp gemiyi kaldırdılar ve yerden kalktı.
18-Ve sular yükseldiler ve yeryüzü üzerinde
ziyadesiyle çoğaldılar ve gemi suların yüzü üstünde yürüdü.
19-Ve yeryüzü üzerinde sular pek çok
yükseldiler ve bütün gökler altında olan bütün yüksek dağlar örtüldüler.
20-Sular onbeş arşın daha yükseldiler ve
dağlar örtüldüler.
21-Ve yeryüzü üzerinde hareket eden bütün
beden sahipleri, gerek kuşlar, gerek sığırlar ve hayvanlar ve yer üzerinde her
sürünen ve her adam öldü.
22-Bütün karada olanlardan, burunlarında
hayat ruhunun nefesi olanların hepsi öldüler.
23-Ve adamdan sığırlara kadar, sürünenlere
kadar ve göklerin kuşlarına kadar, yeryüzü üzerinde yaşayan her şey silindi ve
yeryüzünden silindiler ve yalınız Nuh ve kendisile beraber gemide olanlar
kaldılar.
24- Ve yüzeli gün sular yer üzerinde
yükseldiler.”
Bap:8.
“1- Ve Allah Nuh’u ve onunla beraber gemide olan bütün hayvanları ve bütün
sığırları hatırladı ve Allah yerin üzerinden bir rüzgâr geçirdi ve sular
alçaldı;
2-Ve engin kaynakları ile göklerin
pencereleri kapandılar ve göklerden yağmurun ardı kesildi;
3-ve gittikçe sular yerden çekildiler ve
yüzeli gün bittikten sonra, sular azaldılar.
4-Ve gemi yedinci ayda, ayın onyedinci
gününde, Ararat dağları üzerine oturdu.
5-Ve sular onuncu aya kadar, gittikçe
azaldılar; onuncu ayda, ayın birinde, dağların başları göründüler.
6-ve vaki oldu ki, kırk gün bittikten
sonra, Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı;
7- Ve kuzgunu gönderdi ve o, yerde sular
kuruyuncaya kadar, öteye beriye gitti.
8- Ve sular toprağın üzerinden eksildi mi
diye görmek için, yanından güvercini gönderdi;
9-Güvercin ayağının tabanına bir istinat
yeri bulmadı ve gemiye onun yanına döndü; çünkü sular bütün yer üzerindeydiler
ve elini uzatıp onu tuttu ve onu kendi yanına gemiye aldı.
10-ve diğer yedi gün daha bekledi ve
güvercini gemiden tekrar gönderdi;
11-Ve akşam vakti güvercin onun yanına
girdi ve işte, ağzında yeni koparılmış zeytin yaprağı vardı ve Nuh suların
yeryüzünden eksilmiş olduklarını bildi.
12-ve diğer yedi gün daha bekledi ve
güvercini gönderdi ve artık tekrar kendisine dönmedi.
13- Ve vaki oldu ki, altıyüz birinci yılında, birinci ayda, ayın birinde, yer
üzerinden sular kurudular ve Nuh geminin örtüsünü kaldırdı ve baktı ve işte,
toprağın yüzü kurumuştu.
14-ve ikinci ayda, ayın onyedinci gününde,
yer kuru idi.
15-Ve Allah Nuh’a söyleyip dedi:16-Sen ve senin
karın ve oğulların ve oğullarının karıları seninle beraber gemiden çıkın.
17-seninle beraber olan her beden sahibi,
her yaşayan şeyi, gerek kuşları, gerek sığırları, gerekse yer üzerinde sürüneni
kendinle beraber çıkar; ta ki, onlar yerde türesinler ve semereli olup yer
üzerinde çoğalsınlar.
18-ve Nuh, kendisi ile beraber oğulları ve
karısı ve oğullarının karıları çıktılar;
19-her hayvan, her sürünen şey ve her kuş,
yer üzerinde her hareket eden şey, nevilerine göre gemiden çıktılar.
20- VE Nuh RABBE bir mezbah yaptı ve her temiz hayvandan ve her temiz
kuştan aldı ve mezbah üzerinde yakılan taktimeler arz etti.
21-Ve RAB hoş kokuyu kokladı ve RAB
yüreğinde dedi: Adamın yüzünden artık toprağı tekrar lânetlemiyeceğim; çünkü
adamın yüreğinin tasavvuru gençliğinden beri kötüdür ve artık her yaşayan şeyi,
ettiğim gibi, tekrar vurmayacağım.
22-Yerin bütün günlerinin devamınca, ekme
ve biçme, soğuk ve sıcak, yaz ve kış, gündüz ve gece kesilmeyecektir.
KUR’ANI
KERİM’E GÖRE NUH’UN GEMİSİ!
Kur’anı Kerime göre; Tevrat, Zebur, Mezmurlar ve İncil de semavi kitaptır.
İncil tek olarak anlatılır. Aslında; MS: 325 ve 450 İznik ve Efes konsüllerinde
yüzleri bulan İncil sayısı (4)’e indirilmiş; bunlara “Kanonik İnciller”
denilmiştir. Bu yasal olarak kabul edilen İncillerin dışındaki İncilller de
yaktırılmıştır.
Viyana saray kitaplığında “Barnabas İncili”
bulunduğu gibi; 1945 senesinde de Mısır’da bir çocuk mezarında (114) sureden
oluşan Saint Thomas incili bulunmuştur. İslam inancına göre bu dini kitaplar da
vahye dayalı ve Tanrısaldır. Bu konuda Kur’anı Kerim’de birçok ayet te vardır:
Onuncu, Yunus suresindeki ayetleri görelim:
“37-Bu Kur’an Tanrıdan başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden
öncekini doğrular. Ve o kitabı açıklar; âlemlerin Rabbinden geldiğinden şüphe
yoktur.”
“94-sana indirdiğimizden şüphede isen, senden önce indirdiğimiz kitapları
okuyanlara sor. And olsun ki sana rabbinden gerçek gelmiştir. Sakın
şüphelenenlerden olma”.
Son asırdaki araştırmalar ve bulgular; Tevrat’ın binlerce yıllık bir Yahudi
geçmişinin ürünü olduğunu ortaya çıkarmıştır. Tevrat’ın hangi bölümünün ne
zaman yazılmış olduğunu kesin bir yaklaşımla bilmek durumundayız. Bu konuya
ileride daha açıkça yaklaşacağım.
Kur’anı Kerimdeki Nuh Tufanı ile ilgili ayetleri görelim. Tevrat’ta yaratılışın
altı günde bitirilip, yedinci günde Tanrının istirahata çekildiği anlatılır.
İslami inançta KÛN emriyle, Tanrımızın OL! Demesiyle yaratılışın tamamlandığı
inancına karşın, yerin ve gök’ün ALTI günde yaratılmış olduğuna dair ayetler
vardır.
Mekke’de nazil olan (109) ayetlik Yunus suresinin üçüncü ayetiyle Mekke’de
nazil olan yüzyirmiüç ayetli HUD suresinin yedinci ayeti yaratılışın süresini
açıklamaktadırlar. Her iki sure peşi peşine düzenlenmiştir; onuncu ve Onbirinci
sıradadırlar:
3-“Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa
hükmeden işi düzenleyen Tanrı’dır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte
Rabbiniz olan Tanrı budur. Ona kulluk edin, nasihat dinlemez misiniz?”
7-“Suya hükmederken hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak için,
gökleri ve yeri altı günde yaratan O’DUR.”
NUH
TUFANI hakkında Kur’anı Kerim surelerinde geçen ayetleri, sure sırasına göre
inceleyelim:
7’inci,
A’râf Suresi, 39’uncu ayet:
“Andolsun ki Nuh’u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: ”Ey kavmim! Allah’a
kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben üstünüze gelecek
büyük bir günün azabından korkuyorum.”
“60-Kavminden ileri gelenler dediler ki:”Biz seni gerçekten apaçık sapıklık
içinde görüyoruz.”
“61-“Dedi ki:” Ey! Kavmim, bende herhangi bir sapıklık yoktur; fakat ben,
âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim.”
“62-Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum. Size öğüt veriyorum ve ben sizin
bilmediklerinizi (Allah’tan gelen vahiy ile) biliyorum.”
10’uncu Yunus suresi,13’üncü ayet: ”And olsun ki sizden önce nice nesilleri,
peygamberleri onlara belgeler getirmişken, haksızlık edip inanmadıkları zaman
yok etmiştik. İşte biz suçlu milleti böyle cezalandırırız”.
“14-Sonra onların ardından nasıl davranacağınıza bakmak için sizi yeryüzünde
onların yerine geçirdik.”
“71-Ey! Muhammed! Onlara Nuh’un başından geçenleri anlat. Milletine:” Ey!
Milletim, durumun tanrı’nın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa-ki ben
Tanrı’ya güvenmişimdir-Siz ve koştuğunuz ortaklar elbirliği edin, yapacağınız
iş sonra size bir zarar vermesin. Sonra onu bana uygulayın ve beni
erteleyin.”Demiştir.
“72-Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, ben sizden bir ücret istemiyorum: Benim
ecrim Tanrı’ya aittir. Müslimlerden olmakla emrolundum.”
“73-Onu yalancı saydılar, ama biz onu ve gemide beraberinde bulunanları
kurtardık. Onları ötekilerin yerine geçirdik, ayetlerimizi yalanlayanları suda
boğduk, uyarılardan söz dinleyenlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak.”
“74-Sonra onun ardından milletlere peygamberler gönderdik. Onlara belgeler
getirdiler. Diğerlerinden daha önce yalan saymış olduklarına bunlar da
inanmadılar. Aşırı gidenlerin kalplerini işte böyle mühürleriz.”
“75-Onların ardından da firavun ve erkânına ayetlerimizle Musa ve Harun’u
gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir millet oldular.”11’inci HÛD
Suresindeki ayetleri görelim:
“36-37’inci ayetler: ”Nuh’a, senin milletinden inanmış olanlardan başkası
inanmayacaktır; onların isteklerine üzülme; gözcülüğümüz altında, sana
bildirdiğimiz gibi gemiyi yap. Haksızlık yapanlar için bana başvurma. Çünkü
onlar suda boğulacaklardır.” Diye Tanrı tarafından vahyolundu.”
“38-39’uncu ayetler: ”Gemiyi yaparken milletinin inkârcı ileri gelenleri yanına
uğradıkça onunla alay ederlerdi. O da”bizimle alay ediyorsunuz ama biz de
sizinle alay edeceğiz. Rezil edici azabın kime ineceğini göreceksiniz.”Dedi.
“40-Buyruğumuz gelip, sular kaynamaya başlayınca, her cinsten birer çifti ve
aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları
gemiye bindir dedik. Pek az kimse onunla beraber inanmış idi.”
“41-Tanrı;”oraya binin, yürümesi ve durması Tanrı’nın izniyledir, Rabbin
bağışlar ve merhamet eder.” Dedi.
“42-Gemi dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh bir kenardan ayrı
kalmış olan oğluna; ”ey oğulcuğum bizimle beraber gel, kâfirlerle birlik olma!”
Diye seslendi.”
“43-Oğlu dağa sığınırım beni sudan kurtarır,” deyince; Nuh:”Bugün Tanrı’nın
buyruğundan, onun acıdıkları dışında kurtulacak yoktur.”dedi. Aralarına dalga
girdi. Oğlu da boğulanlara karıştı.”
“44-Yer suyu çek! ”Göğe: Ey! Gök sen de suyu tut denildi. Su çekildi. İş te
bitti. Gemi CUDİ’YE oturdu. Haksızlık yapan millet Tanrı’nın rahmetinden uzak
olsun, canları cehenneme”.Denildi.”
“”Nuh, Rabbine dua edip:” Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise
elbette haktır. Sen Hâkimler Hâkimisin!”
“46-Allah buyurdu ki: EY! Nuh! O senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı
kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben
sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim!”
“47-Nuh dedi ki: Ey! Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten
sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan
olurum.”
“48-Denildi ki: Ey! Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve
bereketlerle(gemiden) in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağız, sonra da
bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır.”
“49-Ey! Muhammed! Bunlar sana vahyettiğimiz bilinmeyen olaylardır. Sen de,
milletin de daha önce bunları bilmezdiniz. Sabret; sonuç, Tanrı’dan
sakınmandır.”
”Bu
konuda;23’üncü MÜMİNÛN Suresindeki ayetleri de okuyalım:
“26-Nuh, Rabbim dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” “27-Bunun
üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (Muhafazamız altında)ve
bildiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip te sular coşup yükselmeye
başladığında her cinsten birer çift ile daha önce kendisi aleyhinde hüküm
verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana
hiç yalvarma. Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır.”
“28-sen yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde :”Bizi zalimler
topluluğundan kurtaran Allah’a hamdolsun. De.”
“29-Şüphesiz bunda(Nuh ile kavminin başından geçenlerde)bir takım ibretler
vardır. Hakikaten biz(kullarımızı böyle) deneriz.”
26’INCI ŞUARÂ SURESİ:
105’inci ayet: ”Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla
suçladılar.”106-“kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti:”Allah’a karşı gelmekten
sakınmaz mısınız?”107-“Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenli bir
elçiyim.”108-“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” Burada, Nuh ile kendisine
inanmayanların tartışmaları ve Allah korkusu anlatılmaktadır.
“112-Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.”113-Onların hesabı
ancak rabbime aittir; bir
düşünürseniz. “ 114- Ben
iman eden kimseleri kovacak değilim.”
115-Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
116-dediler ki: Ey! Nuh! Bu davadan
vazgeçersen, iyi bil taşlanmışlardan olacaksın”.”
117-Nuh; Rabbim Dedi, kavmim beni
yalancılıkla suçladı.””
118-Artık benimle onlar arasında hükmünü
ver. Beni ve beraberimdeki müminleri koru.”
119-Bunun üzerine biz onu ve
beraberindekileri, o dolu geminin içinde taşıyarak kurtardık.”
120-Sonra da geri kalanları suda boğduk.”
121-Doğrusu bunda büyük bir ders vardır.”
Tevrat
ve Kur’anı Kerim’in Nuh Tufanıyla ilgili anlatımlarında belirgin farklar olduğu
ortadadır.”Son kitap Kur’anı Kerim’dir. Ondan önceki söylemler yanlıştır,
değiştirilmiştir”; diye ortaya çıkarak konuyu geçiştiremeyiz.
Bugüne kadar bu kafayla olaylara yaklaşanların
bunca kan ve kin denizinde boğulmuş olduklarını gözlemleyebiliyoruz. Kur’anı
Kerim indiğinde Tevrat ta, Mezmur da ve İnciller de bugünkü hallerindeydiler.
MS.325 İznik ve 451 Efes Konsüllerinde tartışılarak, sayıları binlere varmış
olan İnciller (4) “Kanonik-Yasal-İncil’e indirilmişti. İznik ve Efes Konsülleri
o güne kadar yazılmış olan (2500) İncili–389 ana guruplu- Dörde indirdi.
Sonradan, Viyana kütüphanesinde, ismi 23 defa İncillerde geçmiş olan BARNABA
incili bulundu.1945 yılında da, Mısır’da bir çocuk mezarında; bakır levhalara
yazılmış ve (114) surelik Saint Thomas İncili bulunmuştu.
MS.610–632 yılları arasında (23) senede indiği kabul edilen Kur’anı Kerim’de,
bu kitapların durumlarıyla ilgili net ve açık ayetler bulunmamaktadır.Aslında
bu kitaplara inananlara “EHLİ KİTAP” denilir ve bu kitapların da semavi kitap
oldukları onaylanır.
Matta İncilinde anlatılmış olan bir konuya değinerek tekrar konumuza
dönelim. Matta, Romalı bir gümrük memuru iken, Hz. İsa’ya inanarak onun
Havarilerinden İncil sahibi ve ilk İncil’i İbranice yazan birisi olmuştu. Matta
İncili de:”İbrahimoğlu, Davutoğlu İsa Mesih’in nesebinin kitabıdır” tümcesiyle
başlar.11’inci ayette de,”Yoşiya, Babil’e sürgünlük zamanında doğan Yekonya ve
kardeşlerinin babası idi.”denildikten sonra doğanların adları sıralanır ve
17’nci ayette:
“17-İmdi İbrahim’den Davut’a kadar olan nesiller ondört nesildir. Davut’tan
Babil’e sürgünlüğe kadar ondört nesildir ve Babil’e sürgünlükten Mesih’e kadar
ondört nesildir.”Denilmektedir. Burada sayılan peygamberler arasında NUH adlı
bir peygamber yoktur. Tevrat’ta Âdem’den inen soy Matta İncilinde Hz.
İbrahim’den inmektedir ve (42) peygamber adı sayılmaktadır. Kur’anı Kerim’de
(28) peygamber adı sayılmakta ve (124.000) peygamber gönderildiği
bildirilmektedir.Tevrat’ta Nuh’un yeri Hz. Abraham’-İbrahim’den-dan öndedir.
Hûd suresinin 75’inci ayetinde Musa ve Harun’un Nuh’tan sonra gönderildiği
açıklanmaktadır. O zaman Musa Peygambere Nuh Tufanının vahyedilmesi doğaldır
diyebiliriz. Hz. İbrahim’in MÖ.20’nci asırda Sümerler devrinde yaşamış
olduğunu; Hz. Musa’nın da MÖ.13’üncü asırda; Mısır Firavun’u İkinci Ramses’in
yeğeni ve Amon-Ra Rahibi olarak yaşadığını kesin olarak biliyoruz.
Babil sürgününden önce yazılmış olan Tevrat metinlerinde NUH TUFAN’I bölümü
yoktur. Sürgünden sonraki yıllarda yazılan Tevrat metinlerinde Nuh Tufan’ı
vardır!
29’uncu
ANKEBÛT SURESİNDE NUH TUFANI.
“14’üncü ayet: Andolsun ki biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan
elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini
sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.”
“15-fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve âlemlere bir ibret
yaptık.”
71’İNCİ NUH SURESİNE GÖRE NUH TUFANI.
“1’inci ayet: Kendilerine yıkıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar diye Nuh’u
kendi kavmine gönderdik.”
2.3.4.Nuh şöyle dedi: Ey! Kavmim! Şüpheniz
olmasın ki; ben sizi “Allah’a kulluk edin; ona karşı gelmekten sakının ve bana
itaat edin ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye
kadar tehir etsin(muahaze etmeden yaşatsın)”diyerek apaçık uyaran bir kimseyim.
Bilinmeli ki Allah’ın tayin ettiği vade gelince, artık o ertelemez. Keşke
bilseydiniz.””
5-(Sonra Nuh); Rabbim dedi, doğrusu ben
kavmimi gece, gündüz imana davet ettim;”
6-fakat benim davetim kaçmalarını arttırdı.”
“7-gerçekten de (imana gelmeleri ve
böylece)günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem,
parmaklarını kulaklarına tıkadılar. (Beni görmemek için)elbiselerine
büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.”“
8-Sonra ben kendilerine haykırarak davette
bulundum.”
“9-Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de
gizli, gizli konuştum.”
“10-Dedim kiş: Rabbinizden mağfiret dileyin;
çünkü o çok bağışlayıcıdır.”
Görüldüğü gibi; Nuh ile kavminden kendisine inanmayanlar ve Tanrı arasındaki
konuşmalar ve inanmayanlara Tanrı’nın gazabı anlatılmaktadır.
Biz, yine Tevrat’a dönelim:
Tevrat’ın II’ inci Krallar bölümü: 24 /25’te; Ezra bölümü bap:2’de;Yeremye
bölümü bap: 4/34’te bu olay anlatılır. Babil Kralı
Nabukadnetsar’ın-Nabukodonosur’un- sürgün cezasını, sürgünün (37)’inci yılının
12’inci ayının 27’inci günü gevşetildiği; Yeni Babil Kralı Evil’in Merodakin
Yabuda Kralı Yehoyakin’i hapisten çıkardığı anlatılır. Tevrat’ta Nuh Tufanının
kesin tarihi yoktur. Ama tarih bilimi kesin tarihi de bilmektedir. Tevrat’ta
Nabukadnetsar olarak adlandırılan bu Ünlü Babil Kralı (MÖ..600–560) yılları
arasında yaşamıştır. Nabukodonosur ve Nabuşadnezzar olarak ta adlandırılır. Bu
Kralın, (MÖ.. 586) tarihinde, Firavunları yenerek Yahuda Krallığına son verdiğini
ve tüm İbranileri de köle olarak Babile sürgüne gönderdiğini ve Kudüs’ü de
yağmalattıktan sonra, yakıp, yıktığını da biliyoruz.
Hz. İbrahim MÖ.20’nci asırda; Hz. Musa da MÖ..13’üncü asırda yaşamışlardır.
Tevrat’ta Hz. Musa’ya gönderildiğine göre, Babil sürgününden yedi asır önceki
bir olaydır. Tevrat, Arapça bir kelime olup, İbranice karşılığı ” TORAH’TIR.
Kur’anı Kerim’de geminin yapımı ile ilgili olarak:
“Gözcülüğümüz altında, sana bildirdiğimiz gibi yap!”Tanrısal emri vardır.
Başkaca detay da yoktur. İman edenler ve iman etmeyenler sürekli olarak
yargılanırlar!
Tevrat’ta, geminin ölçüleri ve hangi ağaçtan nasıl yapılacağı ayrıntılı olarak
anlatılmıştır.
İslami inançta; Nuh’a yiyeceği tavuğun göğüs kafesi model olarak gösterilmiş
olduğu inancı egemendir! Buradan hareketle şu sonuca varmaktayız: Demek ki; Nuh
zamanında, Nuh’un örnek alabileceği bir gemi modeli yokmuş! Bu tarihi verilere
göre doğrudur. Çünkü Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde deriden yapılmış tulum
ve keleklerden yararlanılarak ulaşım sağlanmaktaydı.
1955 yılında; Urfa’ya kura çektiğim kıtama giderken, Birecik’te böyle bir salla
karşı kıyıya geçtiğimi tüm canlılığı ile anımsamaktayım. Aynı yıl; ulaşıma
açılmış olan Birecik Köprüsünün Mühendisini de Kelekçilerin öldürmüş olduğunu
da unutmuş değilim.
Tevrat’ta gemi ile ilgili olarak: ”Geminin Gofer ağacından yapılması, içinin ve
dışının ziftle kaplanması, boyunun (150) arşın ve eninin (50) arşın ve
yüksekliğinin de (3) arşın olması; üç katlı, her katın da ayrı, ayrı bölmesi ve
kapısının da yandan olması emredilmiş! Kaç adet yelken direği ve kürek
konulacağı emredilmemiştir!
Yüce Tanrı, Nuh’un kavmindeki Nuh’a inanmayan insanlara kızmış, ama “göklerin
altında hayat nefesi alan bütün canlıların ”yeryüzünde olanların hepsinin
ölmesine karar vermiştir!”
Şimdi; İsrail’in bir Filistinliye kızarak tüm Filistin yerleşim birimlerini
bombardıman etmesinin ve tüm ŞATİLA KAMPI sakinlerini öldürmesinin mantığının
nereden kaynaklanmış olduğunu da daha iyi anlamış bulunmaktayız!
“ Nuh’un Tanrısı, her
yaşayan bütün beden sahibi olanlardan, her nevinden ikişer olarak gemiye
getireceksin;” dedikten biraz sonrada, ”bütün yeryüzü üzerinde zürriyetlerinin
sağ kalması için; kendine her temiz hayvandan erkek ve onun dişisi olarak
yedişer ve temiz olmayan hayvanlardan erkek ve onun dişisi olarak ikişer,
göklerin kuşlarından da erkek ve dişi olarak yedişer, yedişer alacaksın” diye
emrediliyor. Aynı 7’inci bap’ın 14’üncü ayetinde de”onlar ve kendi cinsine göre
her hayvan ve cinslerine göre bütün sığırlar ve cinslerine göre toprak üzerinde
her sürünen ve cinsine göre her kuş, her cinsten her kuş girdiler ve kendinde
hayat nefesi olan her bedenden ikişer, ikişer gemiye, Nuh’un yanına
girdiler.”;deniliyor. Bu ikişerler de daha önceki 2’nci ayette “erkek ve onun
dişisi olarak ikişer” olarak açıklanmıştı.
Gemiye girenlerin dışında; yer üzerinde hareket eden bütün beden sahiplerinin,
gerek kuşlar, gerekse sığırlar ve her türlü hayvanların ve yer üzerinde
sürünenlerin ve her adamın öldüğü” bildiriliyor. Yani; Asya; Avrupa, Afrika,
Avustralya, Amerika ve Antarktika ile tüm adalarda ve karalarda olan tüm
canlıların ölmüş olduklarını anlıyoruz. Bugün; yeryüzünde görmüş olduğumuz,
yeryüzünün dört bir tarafında, en sıcak ve en soğuk iklimlerde görmüş olduğumuz
canlılar Nuh’un gemisine binmiş olanların ardılları olmaktadır.
Acaba, bugün soyları tükenmiş olan yüz ve yüzeli tonluk canlılar, Nuh’un gemisine
binemedikleri için mi yok oldular! Elli tonluk bir Dinozor, otuz tonluk bir
Mamut, Brantozorüs, Atlantorozüs, Diplodoküs, İguanadon, Triceratops dinozoru
ve diğer soyları tükenmiş olan (150) cins yaratık, Nuh’un gemisine
yetişemedikleri için mi yok oldular dersiniz! Bu konuya, Gılgamış Destanında;
Nuh tufanının nasıl anlatılmış olduğunu gördükten sonra, yeniden ve dahi ince,
ince hesaplarla döneceğiz.
Önce,
Gılgamış Destanının Tufan anlatımında geçen bazı Sümer tanrılarının adlarını ve
evrensel görevlerini görelim:
ANULAN),Yukarıdaki Büyük tanrıların atası.
ENLİL: Yerin, yelin ve evrensel havanın tanrısı.
NİNURTA(NİN GİRSU):Savaş tanrısı.
EA(ENKİ):Anu’nun çocuğu, tatlı suların ve bilgeliğin tanrısı, sanat koruyucusu.
ŞAMAS: Güneş, Istar’ın hem kocası hem de kardeşi.
SULLAT: Fırtınanın ve kötü havanın habercisi.
HANİŞ: Fırtınanın ve kötü haberin göksel habercisi.
HERGAL: Yeraltının ve Vebanın tanrısı.
ANUNNAKİ: ANU’NUN soyundan gelen ÖLÜM YARGIÇLARI.
İŞTAR: Bereket, aşk ve savaş tanrısı, ANU’NUN kızı.
NİSİR DAĞI: Utnapiştim’in gemisinin Tufandan sonra karaya oturduğu dağın adı.
Kurtuluş Dağı.
UTNAPİŞTİM: Eski Babil’de Utnapiştim. Sümerlerde Ziusudra diye anılan Bilge
Kral ve Şurrupak Rahibi. Irmakların ağzı Mezopotamya.
URUK: İncil’de Erech olarak geçen Babil’in güneyinde Fara(Şurrupak) ve Ur
arasında, bugün Warka diye anılan şehir.
ENKİDU: Gılgamış’ın yoldaşı, Yabanıl ve doğal bir yaratık.
GILGAMIŞ DESTANINA GÖRE NUH TUFANI.
Gılgamış Destanı’nın her biri üçyüz mısralık 12 tablete yazılmış olduğu elle
geçirilen tabletlerin incelenmesinden anlaşılmıştır. Destan’ın bazı eksik
bölümleri hâlâ bulunamamıştır. Emekli Çivi yazıları Uzmanı Muazzez İlmiye
Çığ’ın 12 Ağustos 1984 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan çok ilginç
makalesinden anladığımıza göre; onbinlerce çivi yazılı tabletin, topraktan
çıktığı gibi, Arkeoloji Müzesi depolarında beklediğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Belki destanın orijinal bir kopyası bile bu tabletlerin içindedir. Sümer Kral
listesinin incelenmesinden Gılgamış’ın Tufanı izleyen ilk Uruk sülalesinin
beşinci Kralı olduğunu öğreniyoruz. Ve yine bu listelerden de kendisinin
yüzyirmialtı yıl krallık yaptığını da öğrenebiliyoruz. Gılgamış’ın Baba DEDİĞİ
LUGULBANDA’NIN da Gılgamış’tan iki önce (120O) yıl krallık yapmış olduğunu bu
listeden öğreniyoruz. Gılgamış destanında Nuh adlı birisi de yoktur.
UTNAPİŞTİM, tıpa, tıp Nuh’tur, işte o kadar. Destanda birçok tanrı adları
geçmektedir. Gılgamış Destanı çok tanrıya inanan uygar bir toplumun eseridir.
Bunu unutmamak gerekir.
Gılgamış Destanında Tufan öyküsü sonradan eklenmiş ayrı bir bölümdür. Gılgamış
Destanı bir önsözle aşağıdaki gibi başlamaktadır:
ÖNSÖZ.
“Kral GILGAMIŞ, URUK’TA. Gılgamışın yapıp, ettiklerini yeryüzünün her yanına
duyuracağım. O, her şeyi bilen kişiydi. Yeryüzünün ülkelerini tanıyan kraldı.
Bilgeydi o.Sırları görürdü. Gizli şeylerle tanışıktı. Bize, Tufandan önceki
günleri hikâye eden oydu. Uzun bir yolculuğa çıktı. Çalışmaktan, didinmekten
bezdi ve yorgun düştü. Döndükten sonra dinlendi ve öyküsünün tümünü bir taşın
üzerine yazdı.”
“Tanrılar Gılgamış’a kusursuz bir vücut verdi.”
Tevrat’a ve Kur’anı Kerime göre; Nuh, azan ve kuduran kavminin insanlarından
umudunu yitirmiş. Onlara etmiş olduğu nasihatlerin fayda etmediğini görerek
tanrısı ile bağlantı kurmuş. İlgisi ve güvenci hep tanrısınadır. Yaşamış olduğu
çağı gereği Gılgamış’ın ilişkisi de hep tanrılarladır. Tufan öyküsünün
anlatımında görüleceği gibi, ilişkisi kendisine inanmış olan sayılı kişilerle
ve tanrılarladır.
İnsanlık destanı yarattığı çağda; örneğin: Amonofis IV çağında
olsaydı; Gılgamış ta tüm ilişkisini Aman ile yapacaktı. Yani tek tanrı ile
ilişkiye girecekti. Gılgamış destanındaki tufan bölümünü de aynen
görelim: TUFAN HİKÂYESİ!
“Fırat’ın kıyısında kurulmuş Şurrupak kentini biliyor musunuz? İşte o kent
zamanla eskidi; kendisiyle birlikte tanrıları da kocadı. Orada gök kubbenin
efendisi ve ataları Anu, danışmanları savaşçı Enlil, yardımcı Ninurta, su
geçitlerinin gözcüsü Ennugi bulunuyordu; onlarla birlikte EA da oradaydı. O
günlerde, insanlar durmadan arttı, yeryüzü dolup, taştı ve yabanıl bir boğa
gibi böğürdü; Yüce tanrı da bu homurtudan tedirgin oldu. Homurtuyu işiten
Enlil, tanrıların danışma toplantısında şöyle konuştu:
“İnsanoğlunun çıkardığı bu kargaşalık çekilmez hale geldi. Gürültü, patırtıdan
gözümüze uyku girmez oldu.”
“bunun üzerine tanrılar, insanoğlunu yok etmek konusunda anlaştılar. Tanrıların
kendi aralarında vardıkları bu kararı Enlil uyguladı. Buna karşılık EA, önceden
verdiği sözü tutarak, beni bir düş aracılığıyla haberdar etti. Onların
sözlerini kamıştan yapılmış evime fısıldadı:
“Kamış ev! Kamış ev! Duvar! Ey! Duvar; kulak ver kamış ev, yankıla duvar! Ey!
Şurrupaklı, ey Ubara, Tutu’nun oğlu! Evini yık, malını bırak, kendine bir
tekne yap, yeryüzünün nimetlerini bir yana atıp canını kurtarmaya bak.
Dediklerimi hemen uygula, evini yık, kendine tekne yap. Yapacağın teknenin
ölçüleri şunlardır: Eni boyuna eşit olsun, güvertesinin üzerindeki dam ise,
dipsiz uçurumu örten çatıyı andırsın. YAPIP, BİTİRDİKTEN SONRA,
GEMİYE BÜTÜN CANLI YARATIKLARIN TOHUMUNU AL!”
“Söylediklerini anlayınca,
şöyle cevap verdim:
“Buyurduklarını kutsal bir görev olarak yerine getireceğim. Yalınız, kent
halkına, kentin yaşlılarına ne diyeceğim?”Bunun üzerine EA bana, yani kuluna
şöyle dedi:
“Onlara şunu bildir: Enlil’in bana öfkelendiğini öğrendim. Artık ne onun
ülkesinde, ne de onun kentinde dolaşacak cesaret kaldı bende. Efendim EA ile
birlikte yaşamak üzere körfeze gideceğim. Ama size, sınırsız bir bolluk, az
bulunur balıklar, ürkek av kuşları ve bereketli bir hasat mevsimi verecek.
Akşamüzeri, fırtınanın binicisi, sizlere seller gibi buğday getirecek.”
“Tanyeri ağarırken, bütün ev halkı çevremde toplandı. Zifti çocuklar, geri
kalan gerekli bütün nesneleri de erkekler getirdi. Beşinci günde geminin
omurgasını ve eğrilerini yerlerine oturttuktan başka, tahta döşemeleri de
çaktım. Temel alan dört dönümdü. Güvertenin her bir yanı yüzyirmi Kübitti ve
bir dörtgen meydana getiriyordu. Onun altına altı güverte yaptım, tümü birden
yedi ediyordu. Güverteleri tahta bölmelerle dokuz bölmeye ayırdım. Gereken
yerlere çivi çaktım, sonra öteki donanımları hazırladım; içersini erzakla doldurdum.
Yük taşıyıcılar sepetlerle yağ getirdiler. Ocağa zift, harç, yağ doldurdum.
Kalafat işleri daha çok yağın tüketilmesine yol açtı. Geminin kaptanı, yağın büyük
kısmını ambarına kaldırttı. Halka öküz ve her gün koyun kestim. Gemi yapı ustalarına, her gün ırmak
suyuymuşçasına durmadan şarap sundum: Taze şarap, kırmızı şarap, yağ, beyaz
şarap. Yeni yıl şölenlerindeki gibi bir şölen oldu. Başımı yağladım. Yedinci
günde gemi tamamlandı.”
“Gemiyi denize indirme işinde pek zorluk çıktı. Teknenin üçte ikisi suya
gömülünceye dek, aşağıdan da, yukarıdan da safralar yer değiştirdi durdu. Bende
olan bütün altını ve canlıları, ailemi, akrabalarımı, kırların hem yabani hem
de evcilleşmiş hayvanlarını ve zanaatçıları tekneye aldım. Şaşmaş’ın bildirdiği
an,”Akşama fırtınanın binicisi varıp, yıkıcı yağmuru yağdırdığında, teknene
bin, her tarafı sımsıkı kapat”,dediği zaman gelip çatmıştı; bütün yaratıkları
ve nesneleri tekneye yükledim. Vakit gelip çatmıştı; gece bastırdı, Fırtınanın
Binicisi yağmuru gönderdi. Hava gerçekten korkunçtu. Gemiye binip, her tarafı
sımsıkı kapadım. Her şey tamamdı. Her taraf sımsıkı kapatılmıştı. Kalafat
işleri eksiksiz tamamlanmıştı. Onun üzerine yekeyi, geminin yönetimini,
kısacası bütün sorumluluğu başdümenciye devrettim.”
“Tanyeri ağarmaya başlarken ufuktan bir karabulut ağdı. Bu bulut, Fırtınanın
Efendisi ADAD’IN bulunduğu yerde gürledi. Fırtınanın habercileri ŞULLAT ile
HANİŞ tepeyi geçerek başı çektiler. Daha sonra uçurum tanrıları ortaya çıktı.
NERGAL, alttaki suları tutan bentleri yıktı. Savaş tanrısı NİNURTA, setleri
yerle bir etti. Cehennemim yedi yargıcı ANUNNAKİ, meşaleleri kaldırıp ülkeyi
kurşuni alevlere boğdular. Fırtına tanrısı, gün ışığının yerine karanlığı
koyduğunda; ülkeyi bir çömlek gibi kırıp, döktüğünde, umutsuzluğun yol açtığı
bitkinlik gökkubbeye değin yükseldi. Bütün gün boyunca Bora azıttı, durdu. Yol
aldıkça kudurdu; halkın üzerine düşman gibi saldırdı. Kardeş, kardeşi göremez
oldu; insanlar gökyüzünde bile görülmüyordu. Tanrılar bile Tufandan dehşete
kapılıp göğün en yüksek katına ANU’NUN gökkubbesine kaçtılar. Sokak köpekleri
gibi titreyerek, orada duvarların dibine sindiler. Bunun ardından, gökyüzünün
güzel sesli Ecesi İŞTAR, doğuran bir kadın gibi çığlıklar attı:”Yazık! Kötülük
buyurduğumdan, eski günler göçüp, gitti. Tanrıların danışma toplantısında bu
kötülüğü niçin buyurdum? İnsanları yok etmek amacıyla savaşlar açılmasını
istedim. Ama onları ben ortaya çıkardığıma göre, benim insanlarım değiller mi?
Şimdi, balık yavruları gibi, denizde oradan oraya sürükleniyorlar.”
“Cennetin de, cehennemin de Yüce tanrıları ağlayıp, sustular. Altı gün, altı
gece boyunca yeller esti; sel, bora ve su taşkınları yeryüzünü kasıp, kavurdu.
Sel ve su taşkınları savaşan ordular gibi birlikte kudurdu. Yedinci gün
ağardığında, güneyden esen fırtına dinmeye yüz tuttu, deniz yatıştı. Tufanın da
hızı kesildi. Yeryüzüne göz attığımda, her yanı sessizliğin kaplamış ve bütün
insanların da çamura dönüşmüş olduğunu gördüm. Denizin yüzeyi, bir damın üstü
gibi, dümdüz uzayıp gidiyordu. Ambar kapağını açtığımda yüzüme bir ışık düştü.
Sonra, oturup ağlamaya başladım. Gözyaşlarım çağlarcasına aktı; çünkü sular
dört bir yanı viraneye çevirmişti. Bir kara parçasını görmek için boşuna
bakındım. Sonra, ondört Fersah ötede bir dağ görünüverdi. Gemi o dağa oturdu. NİSİR DAĞINDA karaya oturan gemi, yerinden
kıpırdamadı. Bir gün geçti kıpırdamadı yerinden; ertesi gün de Nisir’in
üzerinde kımıldamadan durdu. Beşinci ve altıncı gün de Nisir dağında
kımıltısızca karaya oturmuş olarak kaldı. Yedinci gün, tanyeri ağarırken bir
Güvercin salıverdim; uçup gitti. Ama konacak bir yer bulamayınca geri döndü.
Sonra bir Kırlangıç saldım. Kırlangıç uçup gitti. Ama o da konacak bir yer
bulamayınca dönüp geldi. Sonra bir Kuzgun saldım. Kuzgun suların çekilmiş
olduğunu gördü; orada, burada bulduklarını yemeğe koyuldu; gak! Guk! Etti ve
geri dönmedi. Bunun üzerine tuttum, her şeyi dört bir yana savurdum; kurban
sundum ve yiyecek, içecekten dağın tepesinde adak adadım. Yedi ve yine yedi
kazan kurdum. Üzerine odun, kamış, Sedir ve Mersin ağacı yığdım. Tanrılar tatlı
kokuyu alınca, adağın başına sinekler gibi üşüştüler. ANU’NUN, kendisini memnun
etmek için bir zamanlar armağan ettiği göksel mücevherlerden yapılmış
gerdanlığı havaya kaldırarak İŞTAR da çıkageldi o sırada:”Ey! Burada hazır
bulunan tanrılar! Gerdanımdaki değerli taşları hatırlar gibi, boynumu
çevreleyen lacivert taşını gördükçe bu günleri hatırlayacağım. Bu son günleri
unutmayacağım. Tanrıların tümü de adağın başına toplansın, ama ENLİL gelmesin,
bu kurbana o,asla yaklaşmayacak. Yaklaşmayacak; çünkü hiç düşünmeden Tufana yol
açtı. İnsanlarımın ortadan kalkmasına önayak oldu.”
“ENLİL varıp gemiyi görünce, küplere bindi; tanrılara öfkelenip şöyle dedi:
“Şu ölümlülerin arasından canını kurtaran çıktı mı acaba? Hiçbiri mahvolmaktan
kurtulamayacaktı. Bunun üzerine, kuyuların ve kanalların tanrısı NİNURTA ağzını
açtı; Savaşçı ENLİL’E şöyle dedi:
“EA’YI araya katmadan hangi tanrı kendi başına bir şey düzenleyebilir? Her şeyi
bilen, yalınız EA’DIR. Sonra EA Savaşçı ENLİL’E şunları söyledi:
“Tanrıların en bilgilisi Yiğit ENLİL! Tufanın kopmasına böyle düşüncesizce
nasıl oldu da yol
açtın? “
“Günah işlemiş olana yükle
günahını,
Hizaya sok yasaya
karşı çıkanı
Biraz cezalandır,
koparmağa kalkma,
Çok sert
davranma, yoksa mahvedersin cezalandırdığını,
Bir
Aslan ortadan kaldırsaydı insanlığı
Tufan kırıp geçireceğine,
Yeryüzünü kasıp kavuran açlık belası olaydı
Tufan
olacağına,
Yeryüzünü kasıp kavuran Veba belası olaydı
Tufan olacağına.
Tanrıların sırrını ben ele vermedim. Bilge kişi haberi düşünde almış. Şimdi
söyle bakalım, bu kişiye nasıl bir işlem uygulansın?”
“O zaman ENLİL, gemiye yöneldi. Karımı da, beni de elimizden tutarak gemiye
soktu. İkimizi de iki yanına diz çöktürdü. Alnımıza dokunup, şu sözleri
söyleyerek kutsadı bizi:
“Geçmiş günlerde, UTNAPİŞTİM bir ölümlü kişiydi. Bundan böyle kendisi ve karısı
uzaklarda ırmakların ağzında yaşayacaklar. İşte böylece tanrılar, beni alıp
burada; ırmakların ağzında ve uzakta yaşamak üzere yerleştirdiler.”
“Tevrat’ta anlatılan Nuh
Tufanıyla Gılgamış Destanında anlatılan Nuh tufanının ortak yanları, daha ilk
okuyuşta, hemen gözümüze çarpmaktadır. Bu ortak yönleri şöylece
sıralayabiliriz:
1*İnsanlar çok çoğalıp ta göksel buyrukları dinlemez olmuşlardır.
2*Tanrı’lar çok kızarak, insanların neden oldukları bu karmaşa yüzünden
yeryüzündeki tüm canlıları yok etmeye karar vermişlerdir!
3*İnsanları doğru yola çağıran ve çok sevilen NUH(UTNAPİŞTİM) Tufandan
kurtulması için, göksel otoritece uyarılır. İnsanlar, tüm uyarılara karşın
alaycılıklarını sürdürürler.
4*Tufandan kurtulmak için; Nuh’a boyutları
bildirilen bir tekne yaparak, Tufandan korunmaları ve yeryüzünde nesillerini
sürdürmeleri için belirli sayıda canlının, yiyecek ve içeceğin de gemiye
yükletilmesi emredilir. 5*Tufan
tehlikesinin halka anlatılması da yukarıdan buyrulur!
6*NUH’UN yaşı altıyüzdür.
Gılgamış(120) yıl kırallık etmiştir. LUGALBANDA DA(1200)sene yaşamıştır. Zaman
ölçüleri de aynıdır!
7*Geminin nasıl yapılacağı da ayrıntılarıyla anlatılmıştır.
8*Tufanın oluşu aynı coşku ve berraklıkla Gılgamış destanında anlatılır.
9*Yeryüzünde bulunan gemidekilerin dışındaki canlıların öldükleri kesin bir
dille anlatılır.
10*Gemiye yiyecek alması NUH’A emredilir. UTNAPİŞTİM bu görevi kendi iradesiyle
yapar.
GILGAMIŞ
DESTANINDA GÖKSEL İRADENİN BİR EMRİ ÇOK İLGİNÇTİR: ”BÜTÜN CANLI YARATIKLARIN
TOHUMUNU AL!”
Bu çok gelişmiş bir uygarlığa erişmenin sonucunu vermektedir.
Tevrat’ta geminin ölçüleri arşın olarak verildiği halde; Gılgamış destanında:”
eni boyuna eşit olsun, güvertesinin üzerindeki dam ise dipsiz uçurumu örten
çatıyı andırsın” şeklindedir.
Tevrat’ta geminin nasıl yapılacağı tanrı tarafından Nuh’a buyrulmuştur.
Gılgamış destanında ise, geminin yapımı Utnapiştim’in iradesi ve ustaların da
yardımıyla gerçekleştirilmiştir.”Güvertenin altına altı güverte daha yaptım,
tümü birden yedi ediyordu. Güverteleri tahta perdelerle dokuz perdeye ayırdım,
tarzında bir ifadeden Utnapiştim’in gemiyi yapma iradesini anlamaktayız.
Geminin yapımı yedi günde tamamlanmıştır.
Gılgamış Destanında; Tufandan önce, geminin denize indirilmesinin
zorluklarından ve gemideki safralardan söz ediliyor. Geminin yapımı çok kısa bir
sürede tamamlanıyor.”Tanyeri ağarırken, bütün ev halkı çevremde toplandı.
Ziftleri çocuklar, geri kalan gerekli bütün nesneleri de erkekler getirdi.
Beşinci günde geminin omurgasını ve eğrilerini yerlerine oturttuktan başka,
tahta döşemeleri de çaktım.”Deniliyor. Geminin bir kişi tarafından yapıldığını
zannederken de biraz aşağı bölümlerde: Gemi yapı ustalarına ırmak
suyuymuşçasına durmadan şarap sundum!” denilmektedir. O zaman, bayağı gemi
inşaat sektörünün varlığı da anlatılmış olmaktadır.
Tevrat’ın ve Kur’anı
Kerimin Tufanla ilgili anlatımlarından, Nuh’un her işi oğulları ile birlikte
yaptığını anlıyoruz. Tevrat’ta anlatılan üç oğlundan başka; Nuh’a inanmayan ve
bu nedenle boğulan dördüncü oğlunun varlığını da anlıyoruz. Tevrat’a göre Tufanın
süresi şöyle hesaplanmaktadır: Nuh’un ömrünün altıyüzüncü senesinde ikinci
ayda, ayın onyedinci gününde, o günde bütün enginin bütün kaynakları yarıldılar
ve göklerin pencereleri açıldılar. Ve yeryüzü üzerine kırk gün, kırk gece
yağmur yağdı.”Tekvin, Bap:7.
Ve tam o gün; Nuh’un üç oğlu, karısı ve oğullarının karılarının, yani sekiz
kişinin, tüm canlı türlerinde birer çift canlı ile birlikte gemiye girdikleri
anlatıldıktan sonra, bap:3,ayet 4’te:”Ve gemi yedinci ayda, ayın onyedinci
gününde, Ararat dağları üzerine oturdu.5-Ve sular onuncu aya kadar, gittikçe
azaldılar, onuncu ayda, ayın birinde dağların başları göründüler.”6-ve vaki
oldu ki kırk gün bittikten sonra, Nuh yapmış olduğu geminin penceresini
açtı. “Aynı bap’ın 13’üncü ayetinde de”ve vaki oldu ki altıyüz
birinci yılında, birinci ayda, ayın birinde, yer üzerinden sular
kurudular.”Denilmektedir.
Gemidekiler, Tufan süresince gemiden dışarıya çıkmamışlar; Nuh’un gemiye
depolamış olduğu yiyeceklerle ve su ile idare etmişlerdi.tevrat’ın7’inci
Babının 24’üncü ayetinde:”ve yüzeli gün sular yer üzerinde yükseldi;” denilerek
8’inci bap’a geçilmektedir.
Şimdi
toparlarsak:
*Gemi Nuh’un altıyüzüncü yaşının 7 ay,17’nci günü Ararat dağına oturdu.
*600’üncü yaşın 2 ay,17’inci günü tufanın başlangıç tarihi.
*600’üncü yaş 5 ay 00.Nuh Tufanı 9 ay 19 gün sürmüş.
Şimdi de geminin boyutlarını hesaplayalım:
*Geminin boyu:150 Arşın.
*Geminin eni:50 Arşın.
*Geminin yüksekliği:30 Arşın.
Tevrat’ın sonundaki tartılar cetvelinde, bir arşın=44,5 cm. Olarak verilmiştir.
Şimdi de metre olarak geminin boyutlarını hesaplayalım.
*Boyu:150x44,5=66 m.75 cm.
*Eni:50x44.5=22m.25 cm.
*Yüksekliği:30x44.5=13 m.35 cm.
66.75 m.
Boyunda,22.25 m. Eninde,13.35 m.Yüksekliğinde ve üç katlı bir ahşap gemi
düşünelim. Bu durumda, her katın yüksekliği de 4.45 m.dir.
Gılgamış Destanındaki geminin boyutları ise farklıdır:”Eni boyuna eşit olsun.
Temel alan dört dönümdü ve güvertenin her biri (120) Kübitti ve bir dikdörtgen
meydana getiriyordu.”denilmekteydi.”Onun altına altı güverte yaptım. Tümü
birden yedi ediyordu. Güverteleri tahta perdelerle dokuz bölmeye
ayırdım.”Burada tanımlana gemi bir hayli büyük.
Gemiye alınmış olan canlıların ve Tufan süresince yiyecekleri gıdaların
miktarlarını da hesaplarsak, böyle bir geminin bugünkü teknolojiyle bile
yapılamayacağını görmüş oluruz.
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder