2 Mart 2012 Cuma

612/TÜRKLÜĞÜNÜ VE TÜRK'Ü İNKÂR EDENLERE!

K                                                                              
OSMAN TÜRKOĞUZ
  İzmir;02 Mart 2012.
         Bu yazımı ve şiirlerimi Türklüğünü ve Türkü inkâr eden münkirlere armağan ediyorum!

                              MEHMETÇİK!
            Çağları değiştiren yüreğindeki kandır,
            Zaferleri kazanan ruhundaki imandır.
            Hangi görevi alsan ölür, dönmezsin geri,
            Sen çağların en yiğit, en yürekli askeri,
            Sancağındır gönlünde Atatürk’ün İlkesi,
            Ölümsüzdür sayende Türkün şanlı ülkesi.

            Yolunu aydınlatan senin ölmez atandır,
            Uğruna öldüğün şey, ölümsüz bu vatandır.
            Her çağda en öndesin yiğitlikte, mertlikte,
            Senin ölümsüz Pirin Ankara’da yatandır.
            Sancağındır gönlünde Atatürk’ün İlkesi,                                                          
           Ölümsüzdür sayende Türk’ün şanlı ülkesi.    

            Şimşek gibi çakarsın dost ve düşman gözünde,
            Yiğitlik destanlaşır senin yiğit özünde.
            Şüphe yok, yalan da yok verilmiş her sözünde,
            Sen en kutsal varlıksın ulusunun gözünde.
            Sancağındır gönlünde Atatürk’ün İlkesi,
            Ölümsüzdür sayende Türk’ün şanlı ülkesi.

            Sırpsındığı, Kosova Sakarya, Dumlupınar,
            Her meydan savaşında senin ölmez adın var.
            Ortaasya’dan çıkıp, Manş denizine kadar,
            Her kıtada adın var, her destanda yâdın var.
            Sancağındır gönlünde Atatürk’ün İlkesi,
            Ölümsüzdür sayende Türk’ün şanlı ülkesi.

            Fedakârlık kanında ATATÜÜRK’TEN mirastır,
            Ülkene kan bağışın yalnızca sana hastır;
            Sana düşman güçlerin kaderi derttir, yastır;
            İtaat Bayrak gibi Türklükten tek mirastır.
            Sancağındır gönlünde Atatürk’ün İlkesi,
            Ölümsüzdür sayende Türk’ün şanlı ülkesi.
            İngilizlerin ulusal Kurtuluş Savaşımıza ait gizli belgelerinde dikkatimizi çeken bir değerlendirme vardır:
YÖRÜKLER VE EFELER KORKU NEDİR BİLMEMEKTEDİRLER!”Osmanlıda, bunlar hamam tellakları ile ayni sıralamadalar!

           
.           Sakarya Meydan Muharebesinde yendiğimiz Yunanistan’ın Küçük Asya Ordusu başkomutanı Korgeneral Anastasios Papulas’ın Yuna Hükümetine vermiş olduğu raporunda, şöyle bir değerlendirmesi vardır:
            Türk Askeri Komutanına, Peygamberine bağlı olduğu gibi bağlıdır!”
            Divan’ı Lügat’it Türk’ün yazarı, Ünlü ve Büyük Türk Bilgini Rahmetli Kaşkarlı Mahmut, Arap akımının İslamiyet adı altında sürdürüldüğü bir dönemde var gücü ile Türklük Bilincini savunmuştur.1072 yılında; Bağdat’taki Arap Abbasi Halifesine taktim ettiği kitabının başına şöyle yazmaktan çekinmemiştir.
            “Yüce Tanrı’nın devlet güneşini Türk burçlarında doğdurmuş olduğunu, onların ülkeleri üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürdüğünü gördüm. Tanrı, onlara TÜRK adını verdi. Onları yeryüzünde ikbal kıldı. Zamanımızın hakanlarını onlardan çıkardı. Dünya uluslarının yönetim yularını onların ellerine verdi. Onları herkese üstün eyledi. Karahanlıların devlet dili olan Türkçe ile yazılmış olan bu Ünlü eser, Araplara Türkçe öğretmek amacını taşımaktaydı. Kitabın yazarı Kaşkarlı Mahmut, Bağdat’a kadar giderek kitabını eliyle sunduğu Arap ABBASİ Halifesine de şöyle demiştir:
            “Tanrı, Türkleri yeryüzüne ikbal kıldı. Dünya uluslarının yönetim yularını onların ellerine verdi. Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur.”
            Secere’i Terakime’nin yazarı Ebulgazi Bahadır Han:
            “TÜRK OLARAK DOĞMAM HER TÜRLÜ ÖVÜNMEDEN DE ÜSTÜNDÜR!”Demektedir. Hemi de 17’inci asırda!
            ABBASİ Halifelerinden Memun, Ünlü Harun el Reşit’in üç oğlundan birisidir, Halife olarak   (M.S.813–833) tarihleri arasında saltanat sürmüştür. Sarayına toplamış olduğu çeşitli uluslardan Ozanlara övünmelerini emreder. Arap asıllı Ozan; Hz. Peygamber’in Arap oluşundan, Kur’an’Kerimin Arapça indirilişinden ve Arap Ulusunun soyluluğundan ve büyüklüğünden söz ederek susar.
            Rum ozanı da, Eski Yunanın sanat, bilim ve mimarideki büyüklüğünden söz eder Aristo bizdendir, Sokrat ta bizden diyerek sözünü tamamlar.
            Acem ozanı da; Pers hükümdarlarının saraylarının görkeminden ve zenginliklerinden başlayarak Asur’u ve Mısır’ı dize getirdiklerinden dem vurur ve susar. Sıra Türk ozan’a geldiğinde; Halife Memun, müstehzi bir gülüşle:
            “Haydi, sen de övün bakalım!” Der. Şehzade Mutasım’ın anası Türk olduğu için, Türklere özen gösterirdi. Halife olduğunda da Samarra şehrini kurdurarak oraya taşınmış, muhafız alayını Türklerden oluşturduğu gibi samarra’ya da Türkleri yerleştirmişti. Halife Memun’un Türk asıllı ozanı hafife almasının altındaki neden de bundan olsa gerektir.
            Öteki ozanlar biri birlerine bakarak, bunun övünecek nesi var acep gibisinden dudak büküp, gerdan kırarlar.
            Türk ozanı, şöyle bir gerinir ve eydirir:
            “Benim doğduğum Türk ellerinde, gerçi ne Arap’ın ne Acem’in, ne de Rum’un övündüğü şeyler yoktur. Fakat benim doğmuş olduğum topraklarda Tanrı köle yaratmaz!”Diyerek, dimdik oturuşunu sürdürür.
            Daha sonra Türk’ün ve Türklüğün en büyük hizmetkârı gelir, kendisi, kendisini böyle kabullenmiştir. Mareşal Gazi Mustafa Kemal gelmiş; Türk Türklüğünün bilincine varabilmiştir. Türk Türklük için, Türklük te Türk ve insanlık için çalışmaya koyulmuştur. Başka uluslar, mutluluğu maddi zenginliklerde ararlarken, Türk Türk olmakla mutlululuğunu dünyaya duyurmuştur.
Zaman gelmiş, zaman geçmiş; sağda vuruşanlar sağdaki devletlerin, solda vuruşanlar da soldaki devletlerin uşağı olmuşlardır. İhanetler ve kölelikler çift yönlü işlerlik kazanmıştır. Babası Türk ordusunun şanlı bir Generali iken, oğul da Melina Merküri’nin ihanet cephesinde Yunanlı bir köle olabilmiştir. Vatan; Millet; Din ve İman diyenlerin kimlerin kulu ve kölesi oldukları da ortaya çıkmıştır. Osman Türkoğuz, Ulusal Bilinç.                             SINIRLARDA MEHMEDİM!
                                            Yüreğini yastık yapmış ta arkasına
                                          Gözleri ellerinde dürbün;
                                          Yağmurla, rüzgârla, karla beraber
                                          Gecelerin arkasında, mevzidedir MEHMEDİM.
                                          Kaçakçı kurşunları gelir ziyaretine,
                                         Katık yapar da kuru ekmeğine,
                                          Ulusunun tüm sevgisini katar;
                                          Geceler boyunca sınırdadır MEHMEDİM,
                                          Ayla beraber, güneşle yatağına yatar.

                                          Silah sesleri böler geceyi,
                                          Bazan üçe, bazan da dörde.
                                          Kırk milyon olur da MEHMEDİM—O zaman kırk milyonduk--
                                          Öyle vurulur, öyle de ölür;
                                         Öyle düşer, düşerse derde.

                                          Ne bir Ana bulunur, ne de bir Bacı yanında;
                                          Kırk milyon Türk uyur geceleri
                                          Mışıl, mışıl
                                          Uykusuz MEHMEDİMİN ardında.
                                         Vurulur MEHMEDİM, kış ortasında, yaz ortasında vurulur,
                                          Vurulur MEHMEDİM yıldızların ve ayın tanığında;
                                         Geceler aydınlanır kanında,
                                          Toprak vatan olur canında.

                                           Bir sigara gibi tüttürür uzun kış gecelerini,
                                           Yalnızlık ta çekilir mi hiç;
                                           Kar olmasa, yağmur olmasa
                                           Kaçakçı kurşunları da olmasa.
                                          Tesbih yapar da çeker MEHMEDİM,
                                           Ya teskeresini ya da yar mektuplarını.

                                          Vurulur, ölür MEHMEDİM,
                                            Bazan gecenin ortasında;
                                           Bilir ama bilir MEHMEDİM,
                                           Kırk milyon Türk var arkasında.

                                            Su uyur, taş uyur, DÜŞMAN UYUR DA;
                                           Uyumaz sınırda benim MEHMEDİM.
                                           Vurulur ölür de benim MEHMEDİM,
                                           Selam, selam, selam diye,
                                            Ak güvercinler gibi ruhunu ulusuna gönderir.
            1935 senesi yılbaşını Atatürk Orman Çiftliğindeki Marmara köşkünde geçiren Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yanındakilerle beraber Ankara şehir merkezine dönerlerken, Beştepeler Jandarma Karakolunun yanına gelirler, Gökyüzü bulutsuzdur ve masmavi derinliğin içersinde yıldızlar ışıldamaktadır. Jandarma Karakol nöbetçisinin resmi ufka düşmüştür. Atatürk, nöbetçi jandarma erini yanına çağırır. Jandarma eri Alay komutanına tekmilini verdikten sonra dimdik dikilir. Atatürk, aracında bulunan Ankara il jandarma alay komutanını, Muhafız alay komutanını ve Ankara İl emniyet müdürünü göster ek, bunlar sivil olsaydılar, bunları yenip yenemeyeceğini sorar. Nöbetçi Jandarma eri, her birisi için:
            “Bir çelmede yenerim!”Kararını söyleyince, Atatürk:
            “Beni de yener misin?” diye sorduğunda şu cevabı alır:
            De gidi Atatürk’üm de. Yedi düvelin yenemediği seni ben nasıl yenerim!”
            Onu yenmeye çalışan dış ve tarikat destekli yalancı pehlivanlara benden selam olsun!
            Bendeniz, Jandarma hakkında yazmış olduğum bir şiirimi daha bu Kahraman Türk Jandarmasına armağan ediyorum.
                                ATATÜRK JANDARMASI
                                                                           
            Anafartalar senin, Conk bayırları senin,
         Namususun ulusun, namususun ülkemin.
         Tarihlerde şan senin, zaferlerde kan senin;
         Namusluya dostsun sen, kötüye kelepçesin.
         Ülkem seninle mutlu, ulus senle ileri
         Meşalendir gönlünde Atatürk İlkeleri.

         Kanun, nizam yolunda nice Şehitlerin var,
         Barışa egemensin, savaşlarda adın var.
         Anafarta’dan çıkıp Beşparmaklara kadar,
         Kanınla çizilmiştir bu kutsal haritalar.
         Ülkem seninle mutlu, ülkem senle ileri;
         Meşalendir gönlünde Atatürk İlkeleri.

         Sınırlara dikmişsin bedenden kaleleri,
         Kitabında durmak yok, ileri hep ileri.
         Kanınla suluyorsun dağları, dereleri
         Sen Türk’ün destanısın Atatürk’ün askeri,
         Ülkem seninle mutlu, ulus senle ileri,
         Meşalendir gönlünde Atatürk İlkeleri.

         Nöbetin var denizde, ovalarda ve dağda,
         Barışta savaşın var kötülerle her çağda.
         Vatan, Türklük denince ırmaklar gibi çağla,
         İnancında durmak yok, ileri hep ileri.
         Ülkem seninle güçlü, Türklük senle ileri,
         Meşalendir gönlünde Atatürk İlkeleri.
         Ulusal Bilinç sahibi Türkler saymakla bitmez. Gaziantep-Kilis yolu üzerinde, yanındaki iki askeriyle Fransız ordusuna direnirken süngülenerek öldürülen Teğmen Mehmet Şahin Bey ve yanındaki Şehit adsızlar. Mudanya’da İngiliz savaş gemilerine 7,9 çaplı Mavzeriyle karşı koyarken şehit düşen Uzman Jandarma Çavuşumuz. Hangi birisini anlatsam!
         Sene 1912 Osmanlı İmparatorluğunu sadrazamı Bağdatlı Mahmut Şevket Paşadır. Sonradan sadrazam olacak Hakkı Paşa da Roma Büyük Elçisidir. Her iki Paşa derin uykularından uyanamayarak, Trablusgarp’taki silah ve cephanemizi Arabistan gönderirler. İtalyanlar da Bingazi ve Trablusgarp’a asker çıkarırlar. Kurmay Binbaşı Enver’in ve Kurmay Kolağası Mutafa Kemal’in gayretlerine rağmen Osmanlı yenilgiyi kabul eder. Topçu Yüzbaşısı Yenbahçeli Şükrü, toplarını ve askerlerini İtalyanlara teslim etmez. Mısır-İskenderiye üzerinden onları ülkemize getirir. Osmanlının dünkü uyrukları Osmanlıya karşı birleşmişken, bu defada Osmanlı tüm yetişkin askerlerini terhis eder. Bunu fırsat bilen, Yunanistan, Bulgaristan ve Karadağ Osmanlıya savaş ilan ederek, Edirne’yi ele geçirip, Çatalca’ya kadar ilerlerler. Cephe gerisinde 100.000 Karavana kavurma kokmuşken, Osmanlı ordusu başkomutanı Abdullah paşa ordusu ile birlikte ot yerler. Bulgarlarla yapılan bir muharebede, Niğdeli Onbaşı Şahin,250 kişilik bir Bulgar bölüğünü tek başına durdurtur. Çeşitli yerlerinden yara alarak kendisini kaybeder. Bulgar askerleri yanına geldiğinde,”SU! SU!” Diye sayıklamaktadır. Bulgar bölük komutanı Yüzbaşı, bir marta su uzattığında baygın gözlerini açmış olan Yaralı Onbaşımız Şahin, dehşetle tiksinerek:
         “Siz düşmansınız, düşmanımın suyunu içemem!”Der ve su diye sayıklayarak ölür. Bulgar yüzbaşısı askerlerini saygı duruşuna geçirir ve askerlerine:
         “İşte Türk askeri böyledir!” Der.
         Onların sayesinde kazanmış olduğumuz vatanımızın yeraltı zenginlikleri, anayasa hükmüne karşın yabancıların işletmesine terkedilmiştir. Türk, vurulmuş, şehit olmuş, hastalanmış, süngüsüz süngü hücumları yaparak bir vatan bırakmış; başta Başkomutanı olmak üzere ihanetlere uğramıştır. Bir büyük Ozanımızın sözü ne güzeldir:                       “Değişmem ben ülkemin insanını/Bin altına!/Niçin yatı, yatıveriyor/Gül gibi insancıklar/kirli para altına?”                                                   

1 yorum:

Gülsev Eyüboğlu dedi ki...

Sayın Komutanım,
Yüreğinize sağlık !..
Yiğit MEHMETCİK'lerimize Yiğit yüreğinizle yazdığınız ŞİİRleri ,
Onurla okudum,okudum ağladım..
Ağladıkca yeniden okudum..
Niye ağladım ?
TÜRK olmanın gururuyla onurlandığım için,ATATÜRK'ÜMÜZÜN bizim ruhumuzda yaşadığının gururuyla ağladım.
En büyük ASKER bizim ASKER'imizin asaletinin büyüklüğünün onuruyla ağladım.....En derin hürmet ve saygılarımla.

İzleyiciler

Blog Arşivi