3 Kasım 2011 Perşembe

454-MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN HAYATI.

                                                                                   
            OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir;01 Kasım 2011.

                                    “GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN HAYATI,”
                                                “Anadolu’da Türk Milli Mücadelesi.”   
                                                       “Emin Muhammed Said “
                                                                         VE
                                                           “Kerim Halil Sabit. “                                                                                                       “ Çeviren: Prof.Dr. Zekeriya Kurşun “
            1976 senesindeydi; Birleşmiş Milletlerin bir sınavını kazanarak, Barbitürük—Keyif verici –maddeler için verilen iki aylık bir kurs için Cenevre’ye gitmiştim.  İlk günü Birleşmiş Milletler binasına girdiğimde, bir şey dikkatimi çekmişti. Camlı bir bölümde Atatürk İle ilgili kitaplar ve Mustafa Kemal’in ölümünün 25’inci anma yıl dönümüne ait anma töreni resimleri. Bu tablonun önündeki şaşkınlığımı gören bir kişi, omuzuma dokunarak:
            “Niçin şaşırdınız? Dedi
“Büyük adamlar, doğumlarının ve ölümlerinin yüzüncü yılında törenle anılırlarken, yirmi beşinci ölüm yıldönümünde anılmak!”.
“Mustafa Kemal Atatürk est plus Grand homme gue les autre Grandes hommes du monde –Mustafa Kemal Atatürk dünyadaki diğer büyük adamların en büyüğüdür!”-Dedi.
Besançon Üniversitesi yaz kurslarında Fransızça tekâmül kursuna gitmiştim. Sene de 1970 idi. Devlet doktorasını vermiş bir Kadın Profesör, yazıldığı gibi okunan dil kurallarından söz ederken, Türkçeyi örnek vererek:
“İçinizde Türk var mı?”Diye sorduğunda ben ayağa fırlayarak:,
“Bizler, Mustafa Kemal Atatürk sayesinde Türküz!” Dedim.
Ol Kadın Profesör boynunu bükerek:
“Ne yazıktır ki bizim Atatürkümüz yok!” Demişti.
Fransız Jandarma Subay Okulunda okuyan Sayın Orhan Çağlargil’i makamına davet eden Okul Komutanı Albay:
“Siz, diğer müslüman ülke jandarma subaylarından neden farklısınız?” Dediğinde aynı yanıtı almıştı:
“Onların Mustafa Kemal Atatürkleri yok!”Cevabını alır.

Sahi bizim Atatürk’ümüz vardı. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde; bizim ırmaklarımız, yer altı zenginliklerimiz, denizlerimiz ve dahi göllerimiz de vardır. Başkaları yararlanır. Tıpkı Atatürk gibi, övünmek için anlattığımız ulusal zenginliklerimiz de vardır. Dünya güzeli kadınlarımız vardır, bok böcüsü gibi kıyafetlere sokmaya ve “seccadenin önünden geçen kara köpek, domuz ve eşekle “bir tutmak için masallara sardığımız! Bizlere AKIL, İLİM ve Türk Tarihi emanet olarak bırakılmışken; masallarla avunan, çağdaşlığın yıkılışını ve Kahramanlarının esir kampına tıkılışını seyreden, kadınların başlarından bir bezle bağlanmasına da ses çıkarmayan bir halkımız vardır. Bizim daha nelerimiz vardır, nelerimiz; şehitlerimiz dururken öldürülen Katırın ahını ve vahını mevlit okunan camide haykıran İçişleri Bakanımız bile vardır.88 senelik Cumhuriyet Bayramını yasaklayarak, bir gecede üç düğüne giden iktidar sahiplerimiz vardır. Araplara Laiklik öneren. Türkiye Cumhuriyetinde Laikliği kaldırmak için yemin ve kasem eden büyük devlet adamlarımız bile vardır. Bizler, tüm bunları bir kenara bırakarak Rahmetli iki Arap yazarının yazmış olduğu bir kitaba bakalım:
Birisi 1964’te diğeri de 1967 ‘de ölmüş olan, adlarını ve yazdıkları kitabın adını sahifemin başında verdiğim Rahmetli bu iki Arap asıllı yazarın kitaplarının sunuş yazısını vermek istiyorum. Utanma ve arlanma duygularını yitirmiş olan, yalakalarımıza bu yazıyı armağan ediyorum:
                               “ÖNSÖZ”
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla”
            “İnsanın kişiliğinde cesaret ve şereften daha etkili ve yine onun gözünde bu değerlerden daha yüksek mertebede bir şey yoktur. Şeref, bütün şark halklarının belirgin bir özelliği olduğu gibi, cesaret te Türklerde en üst düzeyde temsil edilmektedir. Öyle ki, Osmanlı’nın cesareti ve yiğitliği, sıkıntı ve zorluklara çok dayanıklı olmaları bu duruma örnek olarak gösterilir. Napolyon’un onlar hakkındaki kanaati tarih kitaplarında yazılıdır. O şöyle demişti:”Bana bir Osmanlı ordusu verin, onunla dünyayı fethedeyim”.Bundan daha açık bir tanıklık olabilir mi? Çünkü bu söz, Osmanlı askerini, Yafa, Pella, Akkâ ve Mısır’da denemiş olan ve onun yaptıklarına hayran kalan, bütün asırların en büyük savaşçısının ağzından çıkmıştır.”
            “Hangi millet, Türk milleti gibi feleğin çemberinden geçmiş, olağanüstü durumlarla karşılaşmış, ibretlik durumlara düşmüş ve davasında kararlılık göstermiştir? Hatta hangi millet, Trablusgarp’tan Balkan Savaşı’na ve sonra da Büyük Harp’e kadar oniki sene boyunca bir savaştan çıkmış öbür savaşa girmiş, içteki ve dıştaki yıkıcı unsurların tahribatına uğramıştır? Bu gibi durumlarla karşılaşan hangi milletin, azmi kırılmamış, gücü tükenmemiş ve hareketsiz kalıp uçuruma düşmemiştir? Hatta doğu ve Batı milletleri arasında, Büyük Harp’ten mağlup çıkıp ta başı öne eğilmemiş, sefil ve hakir olmayan, kendisine dayatılan şartlara boyun eğmeyen, kendisi aleyhinde çıkarılan kanunlara itaat etmeyen Türk milletinden başka hangi millet vardır? O millet ki, dizinin bağı çözüldüğü, dayanaklarının sarsıldığı, gücünün tükendiği sanılmış, fakat düşman, yurduna saldırdığında, toprağına ayak bastığında, aslanlar gibi ayağa kalkıp yurdunu savunmuştur?”Türkler gibi bir millet ezilmez ve zelil olmaz; başına musibetler geldiğinde, afet ve musibetlere uğradığında, özünde var olan cesaret ve dayanılıkla bunları aşar; üzerine düşen yıkıntıyı, durgunluk örtüsünü kaldırır ve altın külçesinin ateşin içinden saf ve parlak bir şekilde çıkması gibi, bu enkazın altından yeniden şerefli ve gururlu bir şekilde çıkar.”
            “Milletler hastalıklara bir defada yakalanmaz, damarlarındaki kan aniden kurumaz. Özellikle de son senelerde Osmanlı ülkesinde, bu sözün doğruluğunu gösteren birçok örneğe şahit olduk. Soyları yeterince bilinmeyen, rütbeleri küçük ve bilimsel donanımları zayıf olan adamların yüreklerindeki kararlılık, azim, zekâ ve cesaretle en yüksek makamlara, en büyük mevkilere yükseldiklerini, ünlü olduklarını ve isimlerinin dünyanın dört köşesinde yayıldığını gördük. Talat Paşa; Cemal Paşa ve Enver Paşa’nın isimlerini saymamız yeterlidir. Bugün de Doğu’da fert ve toplumların kabiliyetini gücü; yücelere, hürriyete ve bağımsızlığa doğru ilerleme ve yükselmenin en büyük örneği ve en adil şahidi karşımızdadır.”
            “Bu durumun en büyük örneği ve doğru şahidi; kanun dostu, Büyük Kahraman, Ünlü Gazi Mustafa Kemal Paşa’dan başkası değildir. Bu Büyük Komutan ve samimi vatansever; Doğu’da hâlâ zekânın hazinesi, himmetin kaynağı ve milli hayat emellerinin adresi olduğunu ispat etmiştir. Onun erdemini bütün Doğu’nun vurgulaması ve anısını yüceltmesi gerekir. Bu, O’NU mükâfatlandırmanın en asgarisidir ve ayrıca ülkelerinin direği olacak Doğu’nun ilerici gençliğine örnek şahsiyetleri ve liderleri anlatmanın en uygun yoludur.”
            “Bundan dolayı, bu kitabın iki yazarı, doğu’nun bu milli görevinde paylarına düşeni yerine getirmeyi kendilerine görev bilmişlerdir. Ayrıca hâlâ Doğu’nun hayatta olduğunu ve yaşayacağını; geçmişte olduğu gibi gelecekte de hakikat nurunun güneşi, şeref ve imanın bayrağı olacağını bütün dünyanın bilmesi için, Doğu’nun gençlerine, tarihin adlarını muhafaza edeceği kahramanlardan bir kahramanın, sayılı adamlardan bir adamın misyonunu hatırlatmayı kendilerine hedef seçmişlerdir.”
            İki Müslüman Arap yazarı, Kahraman Mustafa Kemal’i tanıtmayı hedef seçtiği halde; günümüzdeki bazı vatan haini ve dış destekli Türk vatandaşlarının da din adına O’NUN adını karalayarak silmeye çalışmaları ne iğrenç bir harekettir.
            Sakarya Meydan Muharebesinden sonra; Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in Türkiye Büyük Millet Meclisinde, muharebenin kazanılmasıyla ilgili açıklamalarını da kitaplarına aynen alan bu iki yazar, şu açıklamalara da yer vermişlerdir:
            “burada parlak zaferin kazanılmasında rol oynamış olanların erdemini yüceltmeden geçemeyeceğim. Genelkurmay Başkanımız Fevzi Paşa’nın bu savaşta yaptığı hizmet en büyük övgüye lâyıktır. Bu çok değerli adam, gece, gündüz savaş meydanının her noktasında hazır bulunmuştur. Onun isabetli sağlam tedbirleri her yerde muhataplarına ulaşmıştır. O,daima moral gücünü destekleyen sevindirici nasihatlar etmiştir. O’nun hizmetleri her türlü takdir ve saygıyı hak ediyor.”
            “Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa,  zekâsı, azmi, derin imanı ve gece, gündüz çalışmasıyla en uç noktasına kadar bütün savaş hareketlerini kaplamıştır.O,ordusunu en iyi şekilde yönetmiş ve bununla bu parlak zafere ulaşmıştır.Aynı şekilde bütün kolordu,tümen ve tabur komutanları fedakârlık  ,kahramanlık ve maharette birbirleriyle yarışmışlardır.”
“Aslan gibi askerlerimize gelince ,onlar her türlü övgünün üstündedirler,Şüphe yok ki bu milletin evlatları ancak böyle olabilir ve ben yurdumuzun çocuklarının büyüklüğünü ve yiğitliğini anlatmak için uygun bir söz bulamıyorum.Ancak askerlerimizi tanıtma konusunda başka bir şey eklemek istiyorum o da şudur:Onlar Anadolu savaşının manasını gerçek anlamıyla anladılar ve yeni bir gaye için savaştılar.”
“Efendiler, bu evlatları ve bu çocuklardan oluşan orduları olan millet mutlaka bağımsızlığını ve hayatını en iyi bir şekilde korumayı başarmalıdır.Bu milletin bağımsızlığını gasp etme girişimi ,vehimden,hayalden ve boşlukta duran saraylardan başka bir şey değildir.”
“Efendiler, Milli Savunma bakanı Refet Paşa, orduyu lâzım olan ve olmayan her şeyle, elverişli zamanda destekledi ve bu zaferin faktörlerinden birisidir. Bundan dolayı kendisine teşekkürlerimi bildiririm”.S.G.E. S.61.
O zaman Kahramanların ve vatanseverlerin çağıydı. Günümüz ise Gaflet, Dalalet ve İhanet içinde olan işbirlikçi hainlerin çağıdır, çağı. Bu da geçer, uyanmamız şartıyla.
                                  
                                                                                                 

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi