2 Kasım 2011 Çarşamba

455-BUGÜNÜN RAPORU.

                                                                                  

OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;29 Ekim 2011
           
                        Bugünün Raporu!
         Demokrat Urla Gazetesinin toplantısına davetliydik. Saat tam 1105’te Urla yol ayrımındaki Topçu adlı ünlü lokantadaydık. Bizden önce gelenler, sonradan gelecek tanıdıkları için sandalyelere eşyalar koymuşlar. Bir yer bularak oturduk. Sayın Majeste Hamret Han’ımın kahvaltı tepsisini de ben hazırlayarak getirdim. Bir iki kişi konuştu. Birisi dizüstü bilgisayardan konuşmasını okudu. Sıra bana geldiğinde, yerimden kalkarak, tüm masaları karşıma aldım ve eydirmeye başladım:
“Hepinizi saygı ile selamlar ve dahi yasaklanmış Cumhuriyet Bayramınızı kutlarım. Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında; Başkomutanımız Mustafa Kemal 41 derece ateşle Çankaya’da hasta yatarken Türkiye Büyük Millet Meclisi O’NUN Başkomutanlık yetkisini kaldırmış. Hükümet üyeleri ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Çankaya’ya çıkarak, istifa edeceklerini Mustafa Kemal’e arz etmişler.24 saat izin isteyen Mustafa Kemal:
“Kahramanı olduğu kadar, Gafili de, Haini de çok milletiz!”Demiş. Az gelişmiş ve Ümmetçilikle yönetilen ülkelerde; ihanet ve Kahramanlık tahterevalli oynamaktadır. Bunu da en güzel bir tarzda bir Kızılderili Reisi anlatmıştır:
   
“Deniz yükseldiğinde Balıklar Karıncaları yerler. Deniz çekildiğinde de Karıncalar Balıkları yerler.”Cehalet yükseldiğinde, ihanet kahramanları ve kahramanlığı yer; bir Kahraman ortaya çıktığında cehaleti ve vatan hainlerini temizler. Bendeniz; bu kutsal günümüzde tüm asker törenlerini yasaklamış olan Genelkurmay Başkanımızı ayıplıyorum. İzin verirseniz bir şiirimi bugünün anısına sizlere armağan etmek istiyorum dedim ve avazım çıktığı kadar bağırarak okudum:
                        “ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE!”
“Karanlığın üstüne şimşek gibi doğanız,
Yurdumuzun üstünden Karanlığı kovanız.
Kadın, Erkek eşittir; KADIN önde ileri;
Kitabımız uygarlık asla dönmeyiz geri.
Tuttuğumuz ışık yol, bir Türklük efsanesi,
İlerde, hep ilerde ATATÜRK DÜŞÜNCESİ

Atatürk Düşüncesi, ATATÜRK’TEN mirastır;
Vatanımız uğruna ölmek te bize hastır.
Aydınlık düşüncenin aydınlık erleriyiz;
ATATÜRK’ÜN yolunda ölmeye amadeyiz.
Parlak ışıklı yolun yorulmayan erleri;
İlkemizde dönmek yok; ileri hep ileri.

Fakirlik ve Cahillik yazgı değildir bize;
Gücümüz çağlar aşar, Karanlık gelir dize.
Tuttuğumuz Işık yol bir Türklük efsanesi;
Aydınlıkta öndedir Atatürk Düşüncesi.
Ödün yok Karanlığa, son sözümüz Türkçesi,
Kadınlar baştacımız, baştacımız cümlesi.

Övünerek çalışır, güvenerek yaşarız,
Türklük için ölüme göz kırpmadan koşarız.
Gönlümüzde ATATÜRK İnsanlığın bayrağı;
Aşarız karanlığı, deviririz çağları.
Köle ve cariyelik Cumhuriyet öncesi,
İnsanlığa onurdur Atatürk düşüncesi.

Aynı eşit değerde ülkemin dört bir yanı;
Edirne’si, İzmir’i Antakya’sı ve Van’ı.
Karşımıza alsak ta bize düşman Cihanı;
Vermeyiz hiç kimseye bize ait olanı.
Birlik ve beraberlik Atalardan mirastır;
Yobazlıkla savaşmak ATATÜRK’TEN mirastır.”
            Yerime geçtiğimde; Sayın Hamret Han’ım, boynuma sarılarak beni öpmesin mi? Konuklarımıza dönerek; bu öpücük Sayın Ayhan Hünalp’ten bir şiir hak etmedi mi?”Etti!
                        “Bir yerim var gönül dedim adına;
                        Çıktığım dağlardan indirir beni.
                        Varımı, yoğumu harcar durmadan,
                        Susuz değirmene çevirir beni.
                        Nerde diye aramağa çıkanlar
                        Yârin kapısında bulalar beni.

                        Gün olur başımı göğe değdirir,
                        Gün olur başımı yere eğdirir,
                        Haziranda bağrıma kar yağdırır,
                        Şubatın içinde yandırır beni.

                        Vakitsiz toprakta çimen bitirir,
                        Bir öpüşle özlemimi yitirir;
                        Kin gütmeyi huy haline getirir,
                        Önüne çıktıkça yaralar beni.

                        Bu yolları hiç durmadan yürütür;
                        Vücudumu gurbet, gurbet çürütür,
                        Yazın çayır, çimen ile kurutur,
                        Kışın seller gibi dondurur beni.

                        Durmadan çağırır duyduğu sese,
                        Yapmamak mümkün mü her ne dediyse:
                        Dert ile tellenmiş etten kafese
                        Gir diye, gir diye kandırır beni.

                        Vücudumu yaralarla bezdirir,
                        Her yanımı acılara ezdirir;
                        Yağmur eyler, bulut, bulut gezdirir,
                        Bir damla yağmadan dindirir beni”.
            Erkenden ayrılarak, Urla’dan bizi İzmir’e götürecek dolmuş’u beklemeye başladık!

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi