10 Mayıs 2011 Salı

378-İSTANBUL SURLARI!

                                                                
                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@hotmail.com
                        İzmir;10 Mayıs 2011.
                        
                        İSTANBUL SURLARINI KİM YAPTI!
                        Neler öğreneceğiz bu yaşta. Nice fikir fukaralarının alkışlarla karşılaşan yalanlarını, halkın gafletini, aydınlarımızın! Dalaletlerini, Bağımsızlarımızın bağımlılıklarını, aydınlık çağımızda karanlığa koşanların ihanetlerini öğreniyoruz. Meydanları dolduranların her türlü yalanı alkışlarla karşılamalarına da tanık olacağız! Çağımızı, kadınlarımızı ve Türk onurunu koruyan Kahramanlarımızın esir kamplarına adalet adına kapatıldıklarına da tanık olacağız!
         Sayın Recep Beyimiz,”27 Mayıs 1960 ihtilalini subaylar merkez bankasını soymak için yapmışlardır!” Buyurduğunda, Hop! Hop ağır ol diye yazmıştım. Çünkü orada görevli bir Jandarma subayıydım. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kasalarından (18)ton altın çıkmıştı. Adnan Menderes Hükümetleri (118)ton altını rehin olarak İngiltere’ye göndermiş.27 Mayıs 1950 Seçimlerinden sonra, Cennetmekân Rahmetli Mustafa İsmet İnönü (127(ton altın,(300)milyon Dolar ve 927.000.000 Türk liralık bir bütçe bırakmıştı. Bir Türk Lirasının madeni değeri de (136) kuruştu. TISSS!
         Bu sefer de Zonguldak’ta büyük itiraflarda bulunmuştu!”
         “Zonguldak’ta üniversite var mıydı? Yoktu! Biz iktidara geldik ve 2007 yılında Zonguldak Kara Elmas Üniversitesini de biz kurduk!”
         Sakın ha; yahu bu kadar da olmaz! Demeyiniz! Sayın Recep beyimiz imam iken sucukçu ve politikacı ve başvekil oldu. Toplattırılmış olan meydanlardaki halkımıza nutuk atarken kendisini minberde sanmaktadır ve mazurdur. Bendeniz; Zonguldak il jandarma alay komutanlığında bulunmuştum ve dahi (19) ayda sıkıyönetim komutanlığı emrinde çalışmıştım.
        
1924 senesinde Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal tarafından Zonguldak’ta Maden Mühendis Mektebi açılmıştı. Türk şiirinin en büyük ustalarından birisi olan Rahmetli Cennetmekân Behçet Kemal Çağlar da 1925 senesinde yapılan bir sınavla bu okula girmiş ve 1929 senesinde de Birincilikle “Zonguldak Yüksek Maden Mektebi’ ni”bitirmişti.
         Daha sonraları Fakülteye dönüştürülen bu Yüksek Okul Hacettepe üniversitesinin bünyesine dâhil edilmişti.
         Jandarma Er Eğitim Tugayının bitişiğindeki Milli Savunmaya ait arsaların tahsisi ile 1992-BİNDOKUZYÜZDOKSANİKİ- TARİHİNDE DE Zonguldak Kara elmas Üniversitesi kurulmuştu.
         1952 senesinde Sarıyer’de, Sevim Başay adındaki dünyalar güzeli bir Genç kızımız boğularak öldürülmüştü. Cinayetin faili de bulunmamıştı. Ama ülkemizin her tarafından “Sevim Başay’ı” ben öldürdüm itirafları gelmiş, polis şaşkına dönmüştü. Bu bir hastalığın dışa vurumu idi. Aklımda yanlış kalmadıysa bir Laroch foco” olayıydı.
         Sınıf öğretmeni tarih dersinde temel’i kaldırarak sormuş:
         “Temel, İstanbul surlarını kim yaptı?”Temelde şafak atmış ve:
         “Şerefsizim ki öğretmenim ben yapmadım!” Demiş. Dalga geçiyor diyerek Temeli okul müdürünün odasına götüren sınıf öğretmeni durumu anlattığında, Temele sille, tokat ve dahi tepik girişen Müdür Tursun Bey:
         “Hocam bunlar yaparla da, sonunda da inkâr ederler!” Demiş. Büyüklerimiz, her şeyi doğru kabul eden Bulguristlere yapmadıklarını bile yaptık diye itiraf etmektedirler.
         “Ankaralı Âşık Ömer” Mahlası ile de şiirler yazan Rahmetli Behçet Kemal Çağlar;10 Kasım 1953 günü, Mustafa Kemal’in cenazesi Anıt kabire taşınırken herkesi derinden etkileyen şiirler okumuştu. Nereden mi biliyorum! Bendeniz de Top arabasının peşindeki Asteğmen rütbeli bir Harbiyeliydim.
         Ankara Maden Tarama Enstitüsüne tayin edilen Behçet Kemal Çağlar iki piyesi ile Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal’in dikkatlerini çekmişti. “Çoban” ve –İtiraf ediyorum!—ERGENEKON    !
         Kırk küsur sene önce ölmüş olsa bile Ergenekon suç dosyasına neden dâhil edilmediği bendenizi çok derinden düşündürmektedir! Hayret!
         Bu büyük Şairimizden doğru sözlüler için bir şiirini vermek boynumuzun borcu olmuştur. Tanrımız bizleri Sevim Başay’ın gönüllü katillerinden de korusun.

NÖBETÇİ MİLLET

Yaradan hey Yaradan!
Dört yıl değil bin yıl geçse aradan
Sensin ateş diye kanımızdaki
Sesin ışık diye önümüzdeki!
Ey yanımızdaki
Beş on mermere, bir avuç toprağa sığan
Sınırsız mavi umman hey!
Yeni kıyılar bulur, yeni yarlar kazardın
Sen her köpürüp taşmanda;
Her konuşmanda
Milletin alın yazısını yeniden yazardın.
Bakışların inanmayanı ezerdi
Sağ kolun bir tırpana benzerdi:
Başlardı yurt tarlasında düşüncenin hasadı.
Cümlelerin ya örsten kalkardı
Ya çıkardı kından.
Başak saçların sarkardı harman alnından:
Halk, biçilmiş ekin gibi, düşerdi dizlerine.
Milyonlar katılırdı sözlerine
Mıknatısa koşan zerreler gibi.
Köhne kanaatler, köhne küreler gibi
Sözünde çarpışıp düşerdi.
Tam sustuğun gün kıyamet oldu
Tam konuştuğun anlarsa mahşerdi:
Rab, gökte "dinleyin" derdi meleklerine;
Yıldızlar girerdi yeni mahreklerine;
Nehirler kavuşurdu yeni denizlerine:
Halk biçilmiş ekin gibi düşerdi dizlerine.
Şimdi nöbetçi olmak için Anıtkabirine
Tamamlayabilmek için tavafını
Sarmış yalın kılıçlar gibi etrafını
Tutuyor nöbet.
Bu millet:
Bu, vaktiyle ayaklarını ummanlar yalayan
Bu, üç kıtayı atının nallarıyla damgalayan
Bu, Timur'u, Atilla'yı, Oğuz'u
Bu, Yıldırım'ı, Fatih'i, Yavuz'u
Bu, seni yetiştiren ulu millet.
Vakar ve haysiyetle dimdik
Uyanık, tetik
Anıt kabrinde tutuyor nöbet.
Dünya dönüp dolaşıp
Boğazlaşıp dalaşıp
Ergeç ve ancak
Milli misaklarda karar kılacak.
Ey en büyük usta!
Düşünen olmadı bu hususta
Senden evvel ve senden ileri.
İlk müjdeyi, ilk haberi
Senden almıştı cihan
Ta o zamandan
Anlayamadığına yansın.
Sen, dünyanın dönüp dolaşıp geleceği
Uğrunda milyonların seve, seve öleceği
En büyük maksat için
Dünyaya ilk karşı koyansın.
Nasıl içimizdeysen bütün varınla
İşte öylece dünya davalarındasın!
O ışık saçların, o alev sözlerinle
O gök gözlerinle sen.
Ey ıssız geceler içinden
Bize eşsiz sabahı getiren!
Ey asırlardır dul bayrağın eşi
Ey gece yarılarımızın güneşi
Ey ışık saçlar
Ey yele kaşlar
Ey çekilmiş hançer bakışlar
Ey fikri döven şakaklar
Ey kalem parmaklar
Ey ay-yıldızlı el
Ey en güzel
Ey en büyük
Ey Atatürk!
Getir dudaklarını bir, bir alnımıza koy
Dağlansın ateşinle bu soy.
Oy Atatürk oy...
İrkilmez Ata çocuğu irkilmez:
Zaptedilmez, Atam, Zaptedilmez
Biz varken senin hisarının burçları:
Bakışlarımız kılıç uçları
Bekliyoruz devrimini biz.
Çökmeyeceğiz diz
İsterse hayat zehrolsun
İsterse refah kahrolsun
İsterse kurşun düşsün yanımıza belimize
İsterse geçinmek için bir dilim
Kuru ekmek geçmesin elimize.
Halel gelmez bizim ateşimize;
Dünya düşse peşimize
Yer sarsılsa yerinden
Ne senden geçeriz, ne senin eserinden.

Behçet Kemal ÇAĞLAR

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi