7 Mayıs 2011 Cumartesi

376-DİNLEME VE YARARLANMA SANATI

                                                                  
OSMAN TÜRKOĞUZ
                  osmanturkoguz@hotmail.com
                  İzmir; 06 Mayıs 2011.

                   DİNLEME VE YARARLANMA SANATI!
“Er dâhil, her rütbeden oluşturduğumuz bir komisyonda, Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin (119) maddeden oluştuğunu saptadığımız problemlerini çözerek yepyeni bir silahlı kuvvetler yarattık!” Savunma Bakanı General Omar Bradley.
“Amerikan ordusunda her rütbeden askerin önerileri dikkate alınır!” Müttefik Orduları Başkomutanı Orgeneral D.V.Eisenhower. (İKE).
“Bir albay bana bazı önerilerde bulunduğunu söylemiş, ben bir albayın söylediklerini nazarı itibara almam!”Rahmetli bir Genelkurmay Başkanımız.
         29 Ağustos 1526 Çarşamba günü öğle saatleri; Mohaç ovasına hâkim bir tepede kurulu Otağ’ı Hümayun, Kanuni sultan Süleyman’ın başkanlığında toplanmış olan Osmanlı Ordusunun”Harp Divanında” sözü, süvari ordusu komutanı ve Yavuz’un Damadı Malkoç oğullarından Yahya oğlu Bali Bey alır:
         “Devletlû Hünkârım, bu Engürü Kâfirinin biribirine çelik zincirlerle bağlanmış zırhlı süvarisi çok güçlü saldırmaktadır. Yüksek izninizle, önerimi arzetmerk isterim!”Der. Kanuni’nin olur işaretini vermesi üzerine, muharebe sahasını gösteren krokinin başına geçerek. Şöylece sözlerini sürdürür:
         “Cennetmekân Atalarımızın zamanındaki merkez, sağ kanat, sol kanat ve ihtiyatlar şeklinde bir muharebe tertiplenmesi yapmayalım. Kâfirin çelik zincirlerle biribirine bağlı zırhlı süvarisi çok şiddetle cephe hattına saldırmaktadır. Sağdaki Karacasu batağı ile soldaki büyük orman arasında Rumeli askerimiz, onun önüne de 150 topumuz ve engellerimiz yerleştirilmelidir. Anadolu askerimiz de 150 topları önlerinde mevzilendirerek gerekli engellerin gerisinde mevzilenmelidir. Geride siz Haşmetlû Padişahımın emrinde yeniçeriler ve muhafız alayları mevzilenmelidir. Bendeniz de, solda, önünde kilise bulunan ormanın içinde pusuda bir işaretinizi beklemeliyim. Savaş başladığında Rumeli askerlerimiz topçu ve tüfenk atışları ile kâfiri kırdıktan sonra, cephesi Karacasu batağına gelecek şekilde çark ederek bir koridor açmalıdır. Geri kalan süvarilerin ve düşman piyadelerinin hücumlarını topçu ateşleri ve tüfenk ateşleri ile kırdıktan sonra, Anadolu askerimiz, cephesi ormana dönecek şekilde çark ederek bir koridor oluşturmalıdır. Verilecek bir işaret üzerine bendeniz de 10.000 kişilik süvari birliğimle düşmanın arkasını keserek çemberi tamamlamış olurum. Ferman sizindir Hünkârım!”Teklif aynen kabul edilerek muharebe tertipleri alınmaya başlamıştır.
         Öğleden sonra; bir fermanla daha alt birlik komutanları da harp meclisi için çağırılmıştır. Padişahın Orağı hümayunun yakınına gelmiş olan bir komutana, acele yetişen bir ast komutanı:
         “Düşman ordusu muharebe için ilerlerken harp divanına ne gerek vardır. Acele askerlerinizin başına geçerek onlara söyleyeceklerini tiz söylemelisin!” Dediğini duyan Kanuni:
         “Bu Akça Koca doğru söyler, artık söz muharebe sahasınındır!” Der ve toplanmayı kaldırır.
         İki önemli teklif aynen kabul edilir ve Mohaç Meydan Muharebesi de kazanılmış olur.
         Osmanlı-Avusturya savaşında; Osmanlı ordusu savunma düzenini almışken, Fransız asıllı Prens Öjen komutasındaki Avusturya ordusu muharebe düzeninde ilerlemektedir. Osmanlı komutanları, Sedar’ı Ekremin çadırına koşarlar.
         “Devletlû Paşa Hazretleri, düşman ordusu tam imha edilecek bir yere geldi. Tiz taarruz emrini veriniz de Allah’ın yardımı ile onları yok edelim!” Deyu dil dökerler. Birden celallenen Osmanlı Başkomutanı:
         “Heman birliklerinizin başına dönünüz. Müneccim başı çadırlarında, taarruz için eşref satını hesaplamaktadır.”Deyu bağırır. Eşref satı hesaplanmadan Avusturya ordusu yetişir, tüm Osmanlı askerlerini, müneccim başıyı ve Serdarı Ekremi öldürür, Osmanlının tüm savaş gereçlerine ve 7000 çuval savaş altınına da el koyar.
         Yine, bu muharebelerin birisinde; Osmanlı ordusu bir köprüden karşı tarafa geçmektedir. Tahsildarlar, köprüden geçen her askerden defterine kayıt edilerek geçiş parası almaktadır. Geçiş bitmeden Prens Öjen yetişir, köprüyü ve koskocaman Osmanlı ordusunu top ve tüfek ateşleri ile imha eder. 
         Bir gaza sırasında,çadırını münasip olmayan bir yere kurdurtan Hz.muhammed’in huzurlarına bir sahabe çıkarak:
         “Bu çadırı bu yere siz mi kurdurttunuz; yoksa yukarıdan böyle bir emir mi geldi?”Diye sorduğunda; Hz. Muhammed:                      ”Ben kurdurttum!” deyince; Sahabe hiç çekinmeden:
         “Bu çadırın kurulması için en münasip yer şuradadır!” Diyerek eli ile o yeri gösterir ve çadır sökülerek tarif edilen yere kurulur.
         Kavalalı Çorbacı Mehmet Ali,1805 tarihinde Yeniçeri olarak gitmiş olduğu Mısır’da Hüsrev paşayı yenerek Mısır’da egemenliği ele geçirmişti. Bir ziyafete çağırdığı Mısırın ileri gelenlerini de öldürterek tek başına Mısıra egemen olmuş, Osmanlının başına da bela kesilmişti. Osmanlı devleti Suriye’yi de terk ederek Nizip’te bir savunma cephesi oluşturmuştu. Osmanlı ordusunun mevcudu 50.000,Mısır ordusunun da mevcudu 40.000 kişiydi. Osmanlı ordusunun Başkomutanı Hafız Osman Paşaydı. Paşanın yanında, ileride Alman birliğini kuranlardan birisi olacak olan Purusya ordusundan Üsteğmen Bernard Helmuth Von Moltke danışman olarak bulunmaktaydı. Mısır ordusunu da Fransız Kurmay subayları yönlendirmekteydi.24 Haziran 1839 günü, Mısır ordusu harekât planını uygulamaya başladığında; Üsteğmen Bernard Helmuth Von Moltke, Hafız Osman Paşaya başvurarak:
         “Düşman ordusu harekât planını uygulamaktadır. İzin verirseniz, bu safhada düşman ordusunu imha edebilirim!”Der. Osmanlı Paşaları kahvelerini içerek Divan edebiyatından şiirler okumaktadırlar. Osman Paşa şaşırır, bu adam delenmiş midir diyerek:
         “Daha tüfenkler patlamadı, muharebe de başlamadı, telâşe gerek yoktur, istirahat buyurunuz!” Diyerek sohbetlerini kaldığı yerden sürdürürler. Harekât planını tamamlayan Mısır ordusu hücuma geçerek Osmanlı ordusunu perişan eder. Osmanlı ordusu 4000 ölü ve 12.000 esirle bozguna uğrar.
         Avrupa’ya açılacak ikinci cephenin başkomutanlığına Alman asıllı Amerikan Orgenerali D.W.Eisenhower getirilir. Hazırlıklar tamamlandığında, hava şartlarının çıkarmaya müsait anı beklenir. İngiliz asıllı Meteoroloji Uzmanı Yüzbaşı Başkomutanlık karargâhına çağırılır. Yüzbaşı, hava tahmin raporlarını sunar.04 Haziranı 1944 tarihini izleyecek iki gün içinde hava şartlarının çıkarmaya izin vereceğini rapor eder. Meteoroloji Uzmanının önerdiği tarihte çıkarma yapılmasına karar verilir.
         Şimdi Müttefik orduları başkomutanı D.W.Eisenhower’ı—İKE—dinleyelim:
         “Başkomutanlık çadırımda derin düşünceler içindeyken, Muhafız birliğinden Çavuş Holmes—ismi unutmuş olabilirim—Kendisi savaştan sonra Filan kasabada bakkallık yapmaktadır—Çadırdan içeri girerek:
         “Sir, sizi çok düşünceli görüyorum. Canınızı sıkacak bir durum mu var?”Diye sordu. Evet, canımı sıkacak hem de çok sıkacak bir durum vardı. Anlattım: Alman tank savunma hendeklerinin genişliği 2.60 M. Bizim tankların uzunluğu da 2.40 M. Tankların burunları hendeğin karşı kenarına saplandığında Alman topçusu için iyi bir hedef teşkil edecektir!”Dediğimde, Çavuş gülerek bu durum üzülmenize değmez. Almanların sahilde, çıkarmamızı önlemek için yerleştirdikleri çelik putreller var. Onları kullanarak tanklarımızın burunlarına 40’ar santimlik çift mahmuz eklersek tanklarımız hendekleri kolayca aşarlar!”Dedi. Hemen emir vererek çavuşun dediklerini yerine getirttim. Tüm tanklarımız zayiat vermeden tank savunma hendeklerinden kolayca aştılar. Amerikan ordusunda, her rütbede bulunan askerler komutanlarına fikirlerini serbestçe söylerler!”
         Malta sürgününden sonra Birinci ordu komutanlığına atanan Tüm General Ali İhsan Sabisin, politikacılara uyarak ordumuzu yıpratma girişimleri sonucunda bu komutanlıktan alındığını detayına kadar bilmekteyiz. Birinci ordu komutanlığı teklif edilen Refet Bele:”Kazanma şansımız yok!” İnancı ile bu komutanlığı kabul etmemişti. Müşir İbrahim Paşanın Kurmay olmadığı halde Korgeneral olan oğlu Sakallı Nurettin Paşa bu komutanlığa atanma teklifini hemen kabul etmiştir.
         İkinci ordu komutanlığını Ali Fuat Paşa da kabul etmemişti. O zamanki Türk ordusunun en kıdemli komutanı olan ve Harp Akademisinde de Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal’in Tabiye öğretmeni olan Orgeneral Yakup Şevki—Subaşı—kendisine teklif edilen İkinci ordu komutanlığını:
         “Bizler Matlada yatarken, bu orduyu siz, İsmet Paşa ile kurdunuz. Devir, rütbe ve kıdem sırası devri değildir. Omuzumun kalabalık oluşu İsmet Paşanın suçu değildir!”Diyerek kabul etmiştir.
         Diğer taraftan Yunan ordusunda da bir inançsızlık hüküm sürmektedir. Yunanistan’ın Küçük Asya Orduları başkomutanlığına ikici defa atanmış olan İzmir doğumlu korgeneral Pareskevupoulos, devir, teslim sırasında, General Metaksas’a:
         “Başarı şansı yüzde altmış bile değildir. Türk tarafında İmamlar bile alaylar kurmuşlardır!” Diye dert yanmıştır. General Metaksas ta aynı kanı ile komutanlık önerisini geri çevirmiştir.
         Alelacele Atina’daki hapishaneden çıkartılan eski Jandarma Genel Komutanı Emekli Topçu Korgenerali Anastasios Papulas İzmir’e getirilerek komutanlığın başına getirilmiştir.
         Kütahya-Aslıhanlar muharebesinde yenilmiş olduğumuz için de Yunan Kralının başkanlığında Kütahya’da,”Hedef Ankara”parolası ile bir Harp Meclisi toplanmıştır. Bu harp meclisine iki de Metropolit katılmıştır. Başkomutan Korgeneral Anastasios Papulas taarruza geçmekte çekimserdir. İstediği malzemeler verilecektir teminatına karşın çekimserliğini sürdürmüştür. Yunan hükümetine yazmış olduğu raporu ders olarak askeri okullarımızda okutulmalıdır:
         “Türk askerleri, komutanlarına peygamberlerine bağlı olduğu gibi bağlıdır!”
         Bu bağı gevşeterek çözmek isteyen hainlere ne söylesem ve nasıl sövsem karnımın şişini indiremem.
         Uzun öykü, A.Papulas’ı dinlemeyenler, yenilgi sonrası Atina’da kurşuna dizilmişlerdir. A.Papulas ta,1935 senesinde E.Venizelos lehine darbe girişiminden kurşuna dizilmiştir.
         Hitler de hiçbir komutanını dinlemediği için Almanya’ya ve tüm dünyaya felâketler yaşatmıştır.
                                                                          
ATATÜRK DİYOR Kİ:
“DÜNYADA HERŞEY İÇİN, MADDİYAT İÇİN, MANEVİYAT İÇİN, HAYAT İÇİN, MUVAFFAKİYET İÇİN EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR, FENDİR. İLMİN VE FENNİN DIŞINDA MÜRŞİT ARAMAK GAFLETTİR, CEHALETTİR, DALALETTİR. YALNIZ İLİM VE FENNİN YAŞADIĞIMIZ HER DAKİKADAKİ SAFHALARININ TEKÂMÜLÜNÜ İDRAK ETMEK VE İLERLEMELERİNİ ZAMANLA TAKİP EYLEMEK ŞARTTIR. BİN, İKİ BİN SENE EVVELKİ DÜSTURLARI, ŞU KADAR BİN SENE SONRA BUGÜN AYNEN TATBİKE KALKIŞMAK İLMİN VE FENNİN İÇİNDE BULUNMAK, ELBETTE DEĞİLDİR.” –1925 – (M.E. İlgili S.D.s.21)

1) Mustafa Baydar, ATATÜRK DİYOR Kİ S.45.
2)M.Yüzbaşıoğlu, ATATÜRK’Ü ANMAK s.191.
             Mareşal Gazi Mustafa Kemal,06 Mart 1922 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kürsüsünden bizlere ve yarının Türk Çocuklarına ve onu “ölü inek” benzetmesi ile anlatanlara bakınız neler söylemiştir:
                                “EFENDİLER!”
             “Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlandırılmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için, mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Hâlbuki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!”
             1968 Kara Harp Okulu çıkışlı bir piyade binbaşısı, Seatle’de Amerikalı bir Profesörün konferansını dinler—1991 sıraları—Amerikalı Profesör der ki:
            “ Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğini dağıttık. Onların bıraktığı boşluğa daha yetenli bir milletin girmesini mutlaka önlemeliyiz.”şimdi öncelik bu meselededir!”Der. O subayımız Profesörü sıkıştırır,”o ulus hangi ulus?” diye, aldığı yanıt ise:
             “Siz Türkler!” olur.
             Türk Ulusunu ölü bir ulus olmaktan kurtaran, Mareşal Gazi Mustafa Kemal’i kastederek:
             “Bizim de yolumuzun üstünde ölü bir inek vardır!” Diyene ne diyeceğinizi merak bile etmiyorum artıkın!
   
            
   



















        

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi