28 Aralık 2010 Salı

227-DEMİRCİ DAĞINDAYIM!

         OSMAN TÜRKOĞUZ  
         Çeşmealtı; 05 Temmuz 2009

                   DEMİRCİ DAĞINDAYIM!
 Doğamızda bulunan,  canlı ve cansız, her nesneye mutlaka bir ad konulur. Tüm uygarlıklarda da bu böyledir.
Yalınız; Orta Asya Türk Toplumlarında, tüm erkekler adsız doğarlar, topluma yararlı bir iş yaptıklarında ancak ve dahi ancak bir ad sahibi olurlardı.
Tanrımıza bin şükür bu geleneğimiz kalkmış; yoksa adsız ölüp te gidecektik. Adsız ölenleri de cennete almayacaklarına göre, oralarda da adsız olarak sürünecektik. Zebanilerin işleri de zorlaşacağından, Roma usulü birer numara ile adlandırılabilirdik.
         Her ŞİİR, şiiri yazanının gönlünden fışkıran yeni bir doğumdur. Her yeni doğan adlandırıldığına göre de, her şiire bir ad vermek gerekir.
Ozanlar ölürler, Ozanlara ilham verenler de ölürler, şiirleri verdikleri adla, ölenlerin anılarıyla birlikte yaşarlar.
GÜZELİM ANNABELLE LEE şiiri, Yazarı Edgar Allen Poe’nun veremden ölen yeğenidir. Rahmetli Edgar da ölmüştür. Bu gibi insanlara ölmüş demek biraz kıskançlık eseri olsa gerektir.
Amerika neresi, ondokuzuncu asır neresi! Neden tüm dünya’da yaşıyorlar. Bizler ölüp te gideceğiz, onlar o şiirle birlikte sonsuza kadar yaşayacaklar.
         İşte, sırf bu gelenek nedeniyle, şiirlerime bendeniz de birer ad veririm. Biraz haddimi aştığımın da farkındayım. Acaba diyorum kendi, kendime, şiirlerimi Roma usulü numara ile çağırsam mı? Numarada yaşamak ta hoşuma gitmiyor! Okulda numara, askerlikte numara, vergide numara, vatandaşlıkta numara! Numara! Diye, diye; tüm insanlarımız ve dahi tüm politikacılarımız NUMARACI OLUP ÇIKTILAR!
Ergenekon’da da baskınlar numaralı değil mi!
         Benim şiirlerimin de birer doğum öyküsü vardır.
Sayın Bayan Adalet Pelit Hanım: ”Şiirin ya adı ya da finali güzel olur!” demişti.
Bendeniz; şiirlerimin tadları Güzel olsun istiyorum. Yine de enayiliğim tuttu. İstemek ayrı şey, yaratmak ayrı şey.
Gazetelerimiz yazmıştı. Erkek çocuk isteyen bir aile, son çocuklarını da kız olarak doğuran gelinlerini çocuğu ile birlikte kaderlerine terk etmişler.
Ulan salaklar, tarlanın ne kabahati var?—Bakara, İNEK, suresi, 223’üncü ayet—Sizin tarlanız, TANRIMIZA EN YAKIN OLAN BİR CANI YARATMIŞ!  
Bendeniz; bu gibi çağdışı yaratıkları lanetler,  OL KUTSAL HANIMIN DA  ELLERİNDEN ÖPERİM.
         Alt yapıyı sağlam tuttunuz mu, depremden de korkunuz olmasın.    
27 Mayıs 1977 tarihinde; Manisa’nın Demirci ilçesinde, ölümle başlayan kanunsuz bir gösteri ayaklanmaya dönüşmüştü.
Manisa il merkez j.Bölük Bölük Komutanı j.Yüzbaşı Sayın Ahmet Avcıyı yerime vekil bırakarak, Sekiz Jandarma ile Demirci’ye yetişerek, bir saat içersinde, ayaklanmayı bastırıp, yeni bir sistem yaratarak, (66) sanığı da adliyeye sevk ederek tutuklanmalarını sağlamıştım.
Rahmetli İrfan Özaydınlı, İç İşleri Bakanımızdı. Jandarma Genel Komutanı Korgeneral Sayın Şahap Yardımoğlu ile birlikte geldiler, ilçede güvenliğin sağlanmış olduğunu görerek çok memnun oldular.
Komutanımız Korgeneral Sayın Şahap Yardımoğlu, bendenizi bir kenara çekerek
         “-Sayın Albayım, size bir teklifim var!” Dediler. İfadelerinden, bir külfetle burun, buruna olduğumu şıp! Diye anlamama rağmen, ayağa fırladım,  sert bir esas duruş göstereyim derken—Hâlâ sağ ayağımın topuğu sızlıyor!—ayağımı incittim.
         “Emriniz olur;  Sayın Komutanımız!” Dedim. Yanağımı okşadı ve baklaları önüme seriverdi.”-Sizin Manisa il merkez jandarma Bölük Komutanınız, çok Babayiğit bir jandarma subayı, O’NU Jandarma Genel komutanlığına alayım, size de istediğiniz bir Jandarma subayı vereyim,” emrini verdi.                                  
         “Emriniz olur, Komutanım, Manisa İl merkez Jandarma bölük Komutanını alın; yerine de J. Yüzbaşısı Sayın Ahmet Avcıyı verin. Ankara’nın O’NU bozmasına izin veremem!” Dedim.
“Anladım, Albayım!” Dediler. Okuduğunuz gibi, “SAYIN!” Sıfatımı yitirmeme karşın; Jandarma Yüzbaşısı Sayın Ahmet Avcıyı yeniden kazandım!
Cebimde; onun gibi meslektaşlarım sayesinde; ayaklanma sonunda yazmış olduğum şiir vardı. O’nu, çıkarıp ta okuyayım diye düşündüm, sonra da vazgeçtim.
Neden mi vazgeçtim, onu da anlatayım: Beni çekemeyenler; ”hep şiir yazıyor!” diye rapor etmişler. Bu, övünç verici huyumu şöyle savunmuştum:”
         “Komutam altındaki İL JANDARMA ALAYIMLA, Manisa’yı şiir yazılabilecek bir hale koydum!”
Şimdi, uzatmayalım da, elime yeni geçen o şiiri beraber okuyalım:
           
                   DEMİRCİ DAĞINDAYIM!

         Demirci dağında gezerken bir gün,
         BEN; neler düşündüm, neler düşündüm!
         Yemyeşil yapraklı dallar altında,
         Başak saçlarınla SENİ düşündüm.
        
         Demirci dağında gezerken bir gün,
         Dört mevsim solmayan GÜLLER düşündüm,
         Demirci dağında gezerken bir gün;
        Ben, SENİNLE BENİ düşündüm.
         Pembe yanağında güller düşündüm,
         Upuzun boyunda eller düşündüm,
         Sarı saçlarında yeller düşündüm.
        Dizine dökülmüş diller düşündüm

         Demirci dağında neler düşündüm?
         Hep SENİ düşündüm, hep BENİ düşündüm.
         Demirci dağında, bir isyan günü,
         Bembeyaz gerdanında benler düşündüm,
         O turunç memende eller düşündüm.
         Demirci dağında A SARIGÜLÜM,
         BEN, SENİ düşündüm, ben BENİ düşündüm.

                            NOT: o zamanlar düşünmek suç değildi A GÜLÜM!
        




1 yorum:

AHMET AVCI dedi ki...

DEMİRCİ DAĞI VE TOPLUMSAL AYAKLANMALAR!

Biliyorum, bu site genele açık.
Özel konuların burada paylaşılmasının yerinin olmadığını da biliyorum. Ancak sataşma(!) nedeni ile bana da bir konuda yazma hakkı ve görevinin düştüğünü düşünüyorum.
Sayın Osman TÜRKOĞUZ’UN kaleme aldığı,DEMİRCİ DAĞINDAYIM yazısında sözünü ettiği Yüzbaşı Ahmet AVCI benim.

1977-1980 yılları arasında Manisa’da İl Merkez Jandarma Bölük Komutanlığı yaptım.
Alay Komutanım, Jandarma Albay Osman TÜRKOĞUZ idi. Dürüst, Çalışkan, Bilgili, Madeni cesaret sahibi, Astlarının Hakkını ve Hukukunu koruyan, Yazar, Şair ve ATATÜRKÇÜ bir Jandarma Subayı idi.
Komutanımın bize verdiği ilk emir: “”Türkçemize Sahip ÇIKALIM”” oldu. Gerisini yazmama bilmem gerek var mı?
1978 yılı Mayıs ayında; Demirci İlçesinde çıkan toplum olaylarını Bastırmak üzere komutanım İl Valisi ile birlikte Demirci’ye gittiğinden, Alay Komutanlığına Vekâlet görevi de bana verilmişi.
Demirci’deki gelişmeleri ve Jandarma genel komutanımızla yaptığı görüşmeleri; Komutanım çok güzel ve beni yüceltecek biçimde aktardı.
Uzun bir giriş oldu ama söyleyeceklerim bitmedi.
Manisa Alayında; Yüzbaşı idim, ama daha öğreneceğim çok şeyin olduğunu anlamıştım.
Alay Komutanımdan, İnsanlığı da, Mesleğimi de, Atatürk’ü de öğrenecektim.
İşte bu Alayda; KIŞ ÇALIŞMALARI programı gereğince; Bana da “ANADOLU SELÇUKLULARI VE OSMANLILAR DÖNEMİNDEKİ TOPLUMSAL AYAKLANMALARIN SOSYO-EKONOMİK NEDENLERİ”” KONUSUNU KONFERANS GÖREVİ VERİLMİŞTİ. (neyse ki Cumhuriyet dönemi ile ilgili görev vermemiş… Komutanım, ileriyi de gören birisi imiş…)
Ben de hazırlığımı yapmış ve 23 NİSAN 1978 tarihinde tüm Alay Rütbelilerine bu konferansı sunmuştum.
Hey gidi günler hey…
Evet Manisa İli; Komutanım sayesinde ŞİİR YAZILABİLECEK BİR HUZUR ORTAMINA KAVUŞMUŞTU…
Ahmet AVCI

İzleyiciler

Blog Arşivi