26 Aralık 2010 Pazar

226- MASKELERİNİZİ İNDİRİNİZ HAİNLER!


                   OSMAN TÜRKOĞUZ
                   osmanturkoguz@hotmail.com
                   İzmir; 26 Aralık 2010.

MASKELERİNİZİ İNDİRİNİZ HAİNLER!

“KAHRAMANLARI olduğu kadar, HAİNİ DE, GAFİLİ DE çok Milletiz.” Mareşal Gazi Mustafa Kemal, Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.555.
“Halkın gözünün içine bakarak ne denli büyük bir yalan söylerseniz, inananı da o denli çok olur!” Adolf Hitler.
“Bir ulusun bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim, bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise; fikir, his ve birleşme durumlarına temelden aykırıdır.” Tevhidi Tedrisat kanununun –Eğitim Birliği--gerekçesi.
“Kendi ordusunu taşıyamayan uluslar, başkalarının ordusunu taşımak zorunda kalırlar.” Publio Cornelio Tacito-M.Ö.55–117-
“Dünyada her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine de ortak olur” Mustafa Kemal Atatürk.

Türkiye’mizi (25 parçaya) bölmek, ayrı meclislere, ayrı bayraklara ve ayrı askeri güçlere sahip olmak isteyen bir siyasi partimizin başkanlık koltuğunun arkasında Sait’i Norsi’nin büyük boy bir resmi asılı.
İkinci Abdülhamit’in maksadını anlamış olduğu bu adamı bizim Böyyük Bilginlerimiz varsınlar da baş tacı ededursunlar; Bilginlerimiz dahi Uluslararası Sempozyumlara bildiriler sunadursunlar. Çok ünlü iki büyük üniversitemizin öğretim görevlisi iki ünlü doçentimiz de, üşenmeden Amerika ‘ya giderek, İngilizce olarak bu Din; Dil, Vatan ve dahi Türklük düşmanını göklere çıkara dursunlar.
Atı alanlar, Üsküdar’ı da alıp gitmek üzereler.
         Risalei Nur adlı (133) Risaleyi okumayanlar, okusalar da anlamını ve dahi gizli amacını kavrayamayanlar, kulaktan dolma bilgilerle halkımızın beyinlerini ve insanlarımızın geleceklerini zehirlemektedirler.
Tüm amaç, kendilerine çıkar sağlamaya yönelen çapsız insanlarla, ülke ve toprak bütünlüğümüzü bölmeye yöneliktir.
İki Bilirkişinin bir mahkememize vermiş oldukları Risalei Nur hakkındaki rapora bir göz atalım:
         “..Nur Risalelerinin Türkçe, Arapça, Farsça dillerinin hiç birini tam bilmeyen, kulak dolgunluğu ile elde edilmiş kelimelerin, yanlış tertip edilmiş örneklerinden ibaret olduğu. Bunların mucize, keramet ve Allah tarafından gönderilmiş olduğu yolundaki iddiaların, ya iddia sahibinin kuruntusu ya da iddia sahibince bile, bile uydurulmuş bir düzen olduğu, halkın bu risalelerin Kur’andan sonra, hatta bazen ondan daha önemli görüşüne saptırıldığı, bu uğurda hapse girmenin ibadet yerine geçeceği, ölenlerin şehit olup gideceği, Nurcu olmayanların imansızlardan, dinsizlerden meydana gelmiş bir kalabalık teşkil edeceği…” 27 Temmuz 1971. Osman Türkoğuz,Nurculuk,s.63.
                                               BİLİRKİŞİLER.
                   Rüştü Şardağ                                      Mehmet Oruç

         Bunların ortaya atmış oldukları tezlerin tarihi gerçeklerle de hiçbir bağlantısı ve dahi ilgisi yoktur. Tarihi olayları tamamen tersine çeviren adice bir aldatmacadır. Çok iğrenç bir dış haber almasının alçakça oyunlarından birisidir.
         1995 senesinde; ülkemizde yapılan Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumunda, Doçent Hüseyin Çelik, bugünlerin sinyalini vererek, şu sözleri söylemiştir:
         “Eğer Cumhuriyetin başında Bediüzzaman—Bu adamın tam 73 tane adı vardır!-- resmi makamlarca dinlenseydi, bugün ülkenin durumu şüphesiz böyle olmazdı. Maneviyattan yoksun olarak yetiştirilen doğuluların Kürtçü, Batılıların da Türkçü olmamalarını beklemek iyimserlik olur.” Dedikten sonra,” Tevhidi Tedrisat—Eğitim Birliği—Kanununu da eleştirmiştir.
         Milli Eğitim Bakanı olduktan sonra da ilk iş olarak; Yurt dışında Görevlendirilecekler hakkındaki yönetmeliği değiştirmiştir. Yeni yönetmelikte dış göreve gönderilecek kişilerde aranılacak özellikler değiştirilmiştir:
         “Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık, laik, çağdaş, demokratik davranış” nitelikleri çıkartılmıştır.
İlk etapta 786 kişi Diyanet İşleri bakanlığı kadrosundan Milli Eğitim Bakanlığı kadrosuna geçirilmiştir.
         Bunların ileri sürdüğü masalların gerçek niteliklerini incelemeden kabul etmek, politikada başarılar kazanmalara neden olmuş ülkemiz de ortaçağ karanlığa ve bölünmeye doğru hızla yol almıştır.
Bu Hüseyin Çelik, Van Yüzüncü yıl Üniversitesi Türk dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanlığına sunduğu bildiride:
         “Yaygın olan kanaatin aksine Sultan Abdülhamit döneminde İslamcı Aydınlara göz açtırılmamıştır!” Buyurmuştu. 01 Ekim 2003 ve 25 Şubat 2004 tarihli Hürriyet Gazetesi.
         Burada ne demek istediğini anlamayan varsa ben anlatayım:
         Sait’i Kürdi, İkinci Abdülhamit’e vermiş olduğu bir dilekçe ile Van’da ya da Siirt’te Kürtçe tedrisatlı bir Üniversite açılmasını, adının da MedinetüzZehra konulmasını istemişti.
Tutarsız davranışları ve isteğinin gerisindeki amaçları anlaşıldığından akıl hastanesine yatırılmıştı.
İki Mektebi Musibetin Şahadetnamesi ve Divanıâliyi Örfi adlı bir kitap yazmış, Musa ile Asa’yı da bastırmıştı. Bu anlatılmak istenilmektedir.
         Şeyh Sait isyanının elebaşlılarından, 29 Haziran 1926 tarihinde asılan Abdülkadir’den de ne haber deyenimiz neden yoktur! Bu Hainliği kanıtlanmış olan kişiye Sultan Abdülhamit, Kızıl toprak’ta bir köşk armağan ederek Şurayı Devlet Başkanlığına ve daha önemli görevlere getirmişti. Bu adam ihanetini Abdülhamit’in armağan ettiği köşkte de sürdürmüştü.
         Sait’i Norsi bakınız neler yazmaktaydı:
         “Ey! Asurluların, Kildanilerin cihangirlik zamanında pişdarı Kahraman askerleri aslan Kürtler, beşyüz senedir yattığınız yeter, artık uyanın, sabahtır. Yoksa sahrayı vahşette gaflet sizi gark edecektir.” Osman Türkoğuz,
Nurculuk. S.49. Osmanlı döneminde yazılıp, yayımlanmıştır!
         “Bu hüccetler ve tabiratın bu kelimat ve teşbihatın arşı azamdan indiği muhakkak.” “Bu günlerde bana ihtar edildi ki…”
         “Bunları ben yazmıyorum, bana yazdırılıyor.”Osman Türkoğuz, s.g.e. s.215.
         “Risalei Nur öyle bir kitaptır ki; Kur’anın onda yansıyan nurlarına hizmet etmek askerlikten ve kutsal savaştan bile üstündür.” Osman Türkoğuz, s.g.225.
         “Risalei Nur, çekirgelerden, serçelerden kısacası hayvanlardan başka yer küresini, hatta hava tabakasını (Atmosferi) bile kendisiyle meşgul etmektedir. Risalei Nur, Peygamberimizin Risaletinin, yani Peygamberliğinin bir mirasını verir Üstada.” RNK. İman Hakikatler, s.92, Osman Türkoğuz; s.g.a. s.313.
         Nurculuk denilen; İslama ve akla ve dahi dilimize ve dahi ulusal birliğimize düşman oyunu merak edenlere 40 sene uğraşarak oluşturmuş olduğum kitabımı, parasız olarak, internetten adreslerine
İndirebilirim. Benden söylemesi.
         Hurafeler haline getirilen Müslümanlık kullanılarak Türkiye Cumhuriyetini parçalama taktiğini iyice bellememiz gerekmektedir. Yoksa bu oyun sürüp gidecektir. Troçki’nin pek te yabana atılmayan bir benzetmesi vardır:
                   “Din, halkın afyonudur!”
         Din, Tanrımıza ulaşma yolu olmaktan çıkarılarak, halkımızı aldatarak ikbale kavuşmak için bir şekilcilik aracı haline getirilmiştir. Bu yolu “Harici ve dâhili Bedhahlarımız “ ustaca ve insafsızca kullanmaktadırlar.
         Şimdi önce, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerindeki Kürt Ayaklanmalarını sırası ile görelim. Bu konuda elimde yayımlanmamış bir dosya da mevcuttur. Anlatacaklarıma güvenmenizi ve dahi bana inanmanızı beklemek hakkımdır sanıyorum.
                   OSMANLI DEVLETİ ZAMANINDAKİ
                            KÜRT AYAKLANMALARI.
1-Babanzade Abdurrahman Paşa isyanı , (1806 Musul).
2-Babanzade Ahmet Paşa isyanı, 81812 Musul).
3-Zazaların İsyanı Güneydoğu Anadolu (1820).
4-Yezidilerin isyan ı (1830 Hakkâri).
5-Şerefhan isyanı (1831 Bitlis).
6-Bedirhan isyanı (1831 Botan).
7-Garzan isyanı (1839 Diyarbakır)
8-Übeydullah isyanı (1881 Hakkâri).
9-Bedirhan Osman Paşa ve kardeşi isyanı (1872 Mardin ve Cizre).
10-Bedirhan Emir Ali isyanı (1889 Erzurum).
11-Bedirhaniler ve Halil Remo isyanı (1912 Mardin).
12-Şeyh Selim Şahabettin ve Ali, isyanı (1912 Bitlis),
13-Koçkırı isyanı (1920 Kurtuluş savaşı sırasında).
         Osmanlı İmparatorluğunun yazılı bir anayasası yok iken de Padişah aynı zamanda Halife idi. Şeyhülislamlık ve de Bab’ıMeşihat kapısı da vardı. Osmanlı İmparatorluğunda İslami ölçülere uymayan bir hukuki metin kabul edilemezdi. Pekiyi bu ayaklanmalar niye ve niçindi? 1876 tarihinde de Osmanlı teşkilat’ı esasiye Kanunu yürürlüğe girmişti.
         İlk Osmanlı Teşkilat’ı Esasiye Kanunu, 1830 tarihli Belçika anayasa’sından tercüme edilerek, 1856 tarihli ıslahat fermanının arkasından, 23 Aralık 1876 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Burada anayasa dersi verecek değilim; ama gerçekleri yazmakta benim vicdani görevimdir.
         1-Osmanlı devletinin başındaki Padişah aynı zamanda Halife idi. Md.3 ve 4.
         2-Osmanlı İmparatorluğunda Ahkâm’ı Şeriye uygulanırdı.M.7.
         3-Osmanlı Devletinin dini ”Din’i İslamdır”. m.11.
         4-Osmanlı Devletinde Şeyhülislamlık makamı vardı. Şeyhülislamlar Nazırlar toplantısının sürekli üyelerinden olup, Sadrazam olmadığı zamanlarda Sadrazam vekili olarak görev yaparlardı.m.27. Nitekim Sevr antlaşmasının onaylanmasını Şeyhülislam Tokatlı Mustafa Sabri Efendi yaptırdığı için 150’liliklerden sayılmıştı.
         5-Şer’iyye Mahkemeleri vardı.M.87.
         6-Osmanlı Devletinde ”Kanunlar Umur’u Diniyye’ye aykırı olamazdı”.M.64.
         7-Hutbelerde Padişahların adları okunurdu.M.7.
         8-Osmanlı Devletinin resmi dili Türkçe olup, tüm Osmanlı tebaasının devlet memurluğuna Türkçe bilmek koşulu ile girme hakları vardır.M.18ve 19.
         Günümüzde de; Amerika Birleşik Devletlerinde İngilizce bilmeyenler Devlet memuru olamaz.
         Pekiyi bunca ayaklanmanın sebebi nedir? Dış kışkırtmalar, Aşiret Reisleri ve Şeyhler ve İhanetler.

                   CUMHURİYET DÖNEMİ KÜRT AYAKLANMALARI.

         Bu dönemdeki ayaklanmaların peşi sıra yapılmasının en önemli nedeni, Birinci Dünya Savaşı ve iletişim araçlarının gelişmesiyle tahrik etmenin kolaylığı sayılabilinir. En büyük etken de Ağalık ve Şeyhliğin etkilerinin kırılarak hükümet otoritesinin güçlenmesidir. Bu ayaklanmalarda da alçakça Din motif olarak kullanılmıştır.
         1-Nasturi Ayaklanması (1924 Hakkâri).
         2-Jilyan ayaklanması (1926 Siirt).
         3-Şeyh Sait Ayaklanması (1924 Bingöl, Muş, Diyarbakır).
         4-Seyit Taha ve Seyit Abdullah ayaklanması (1925 Şemdinli).
         5-Reşkotan ve Reman Ayaklanması (1925 Diyarbakır).
         6-Eruhlu Yakup Ağa ve Oğullarının Ayaklanması (1926 Pervari).
         7-Siirt Ayaklanması (1926).
         8-Haco Ayaklanması (1926 Nusaybin).
         9-1’inci Ağrı İsyanı (1926).
         10-Koçuşağı Ayaklanması (1926 Silvan).
         11-Hakkâri Ayaklanması (Beytülşebab(1926).
         12-Mutki Ayaklanması (1926 Bitlis).
         13-2’inci Ağrı Ayaklanması (1928).
         14-Silvan Ayaklanması (1927).
         15-Zilanlı Resul ağa Ayaklanması (1929Eruh).
         16-Zeylan Ayaklanması (1930 Van)
         17-Tutak Ayaklanması (1930 Tutak, Bulancık, Hınıs).
         18-Oramar Ayaklanması (1930 Van).
         19-3’üncü Ağrı Ayaklanması (1930).
         20-Budan Aşireti Ayaklanması (1934 Bitlis).
         21-Abdurrahman ayaklanması (1935 Siirt).
         22-Abdul Kudsi Ayaklanması (1935 Siirt).
         23-Sason Ayaklanması (1935 Siirt).
         24-Dersim Ayaklanması (1937 Tunceli).
         25-PKK Ayaklanması (1984 Genelde).
         Cumhuriyet Dönemindeki Kürt Ayaklanmaları neden birbirini izlemiştir? Neden DİN konusu öne çıkmıştır? Bunun üzerinde duranlarımız var mıdır? Önce, 20 Nisan 1924 tarihinde kabul ettiğimiz 495 sayılı Teşkilat’ı Esasiye Kanunumuzun bazı maddelerini ve kapsamış olduğu sosyal görüşleri görelim:
         1-Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.
         2-Türkiye Devletinin dini İslam Dinidir, Resmi Dili Türkçedir, Makarrı Ankara’dır.
Devletin dininin İslam dini olduğu husus 10 Nisan 1928 tarihinde 1222 sayılı kanunla bu Anayasa maddesinden çıkartılmıştır. Bazı ileriye dönük değiştirmelerden sonra; 05 Şubat 1934 tarih ve 3115 sayılı kanunla Kadınlarımıza da seçme ve seçilme hakkı Anayasamıza girmiştir.
         En önemli değişiklik te 28 Kasım 1937 tarih ve 3272 sayılı kanunla LAİKLİK ve öteki Atatürk İlkeleri de Anayasamıza girmişlerdir.
         Teşkilâtıesasiye kanunumuzun 1o4’üncü maddesiyle de,”1293 tarihli kanunu Esası ile mevaddı muadelesi ve 20 Kânunusani 1337 tarihli Teşkilâtı Esasiye Kanunu ve müzeyyelât ve tadilâtı mülgadır”.Hükmü ile Osmanlı devletinin anayasası da yürürlükten kaldırılmıştır.
                            1924 ANAYASAMIZIN ÖZELLİKLERİ.
         1-Egemenlik kayıtsız ve koşulsuz ulusumuza aittir.
         2-Türk Devletinin yönetim şekli cumhuriyettir.
         3-Devletin dini, İslam dinidir. Dili Türkçedir, Başkenti de Ankara’dır.
         4-Devletin başkenti, bayrağı ve rejimi değiştirilemez.
         5-Yasama ve Yürütme görevleri Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir.
         6-Yargı bağımsız mahkemelerce yürütülür. Doğal Yargıç ilkesi vardır.
         7-Türkiye Büyük millet Meclisi, yürütme görevini seçtiği Cumhurbaşkanı ve o’NUN atadığı Bakanlar kurulu ile yürütür.
         10 nisan 1945 tarih ve 4695 sayılı yasa ile Anayasamız Türkçeleştirilmişti.
         Demokrat Parti iktidarı 24 Aralık 1952 tarihinde (5997) sayılı kanun ile (4695) sayılı kanunu tüm ekleriyle birlikte yürürlükten kaldırarak 20 Nisan 1340 tarih ve (491) sayılı Teşkilâtıesasiye kanununu yürürlüğe koyarak 28 Kasım 1937 tarih ve (3272) sayılı kanunla 20 Nisan 1924 tarihli Anayasaya girmiş olan Atatürk ilkelerini de yürürlükten kaldırmıştı.
         Efendim; iki dönem olarak vermiş olduğum Kürt Ayaklanmalarının tarihlerine iyice baktıktan sonra; ikinci dönemde Ayaklanmanın taktik ve strajesinin neden yön değiştirdiğini bir iyice düşünelim.
14 Temmuz 1789 Fransız İhtilalının başlama tarihi olarak kabul edilmektedir. O tarihte büyük bir olay mı olmuş? Hayır, Paris halkı Baskil zindanın basmış. Zindanda beş hükümlü ile bir deli bulunmaktaymış. Bu olay ihtilal ateşini yangına döndürmeye yetmiş. 27 ağustos 1789’da yayımlanan İnsan ve Vatandaş Hakları bildirgesi bağımsızlığını kazanamamış toplumlara Milliyetçi duyguları aşıladığından, Osmanlıdakiler dâhil tüm ayaklanmalar Milliyetçilik kisvesi altında yapılmıştır. Ulusal bilinci ve ulusal kültürü gelişmiş olan milletlerin başarısı da milliyetçilik ateşini alevlendirmiştir.
         Kendilerini Kürt olarak kabul ettirmek için Çarlık Rusyası, İngiltere ve Fransa bu yolda çalışmalarını hızlandırmışlardır. 1787 tarihinde, Leningrat Akademisi ilk Kürtçe sözlük kitabını yayımlamıştır. İngiliz Entellijens Servisi Rus Minorski’ye bir çuval altın vererek İslam Ansiklopedisinin Kürt maddesini yazdırmışlardı.
         Milliyetçilik bazı ile ayaklanmaların başarılamayacağını anlayan Batılı devletler; Osmanlıda güçlenen din faktörünü kullanmanın daha akıllıca bir yaklaşım olduğunun farkına varmışlardı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muzda Hoca kılıklı ajanların cirit attığını bugün bilmekteyiz. Anadolu Ulusal Başkaldırının din ile boğulması denenmiştir. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah tarafından verilmiş olan bir fetva; Kuvayı Millicilerin “Huruçalessultan “ suçunu işlediklerini bu nedenler her müslümanın bunları öldürmelerinin bir Müslümanlık görevi olduğunu, bu uğurda ölenlerin şehit, yaralananların da gazi sayılacakları hususundaki fetvası üzerine Anadolu’da isyanlar patlamıştır. Bu isyanları İngiliz Entelijans Servisi başkanı Rahip Frew emrindeki, İngiliz Sevenler Cemiyeti başkanı Sait Molla ve Hoca kisveli vatan hainleri kışkırtmıştır. Kuvayı milliyeci kimseler öldürüldüğü gibi, Bozkır barut fabrikamız bile yakılmıştı.
         Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin Ankara Büyük Elçisi S.İ.Aralov’un anılarında anlattığı ilginç bir olay vardır. Konya’da İmam-Hatip okulunda, yeni haklar istenmesi üzerine Mustafa Kemal sinirlenerek:
         “Memleket kan banyosu yaparken sizler, yan gelip te yatmaktasınız. Ülke genelinde hepinizin askere alınması için yarın emir vereceğim” Demiştir. İmam Hatip Okulları vakıf arazilerinin beşte birini kullandıkları halde askere gitmiyorlardı.
         Mareşal Mustafa Kemal, 06 Mart 1922 senesinde Türkiye büyük Millet Meclisi kürsüsünden tün cihana seslenmişti:
                            “EFENDİLER!”
         “Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlandırılmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Hâlbuki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!” Batılı emperyalist devletler ve dâhili Bedhahlar bu beyanları kara kaplı defterlerinde topluyorlardı.
         07 Şubat 1923 günü öğle namazından sonra; Balıkesir Zağanos paşa Camisinin minberinden vermiş olduğu hutbeyi anlayan ve okuyan da yoktu:
         “Bizim dinimiz en mükemmel dindir. Ey millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun”.
         “Babalarınızın ve dedelerinizin kucağında öğrendiğiniz gibi daha çok Müslüman olunuz.”
         “Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.” Atatürk’ün söylev ve Demeçleri, c.2,s.93.
         “Türk Ulusu daha dindar olmalıdır. Yani tüm sadeliği ile dindar olmalıdır. Dinime bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum.” Atatürk’ün söylev ve Demeçleri,c3.S.69–70.
         Bu ve bunun gibi demeçler Mustafa Kemal’in gerçek dindarlığını göstermektedirler. O zamanlar ne radyo vardı, ne de ülke genelinde okunan gazeteler vardı. Halkımızın okuryazar oranı da utanılacak bir düzeyde idi.1924 anayasamızın 2’inci maddesindeki Devletin dini 10 Nisan 1928 tarihinde (1222) sayılı kanun ile kaldırılmıştı.
         28 Kasım 1937 tarihinde de (3272) sayılı yasa ile Atatürk İlkeleri Anayasamızın 2’inci maddesine konulmuştu. Laiklik ilkesi bu tarihte Anayasamızda yer aldığına göre,”din elden gidiyor”ayaklanmalarının gerçek nedenlerini ne zaman öğrenerek aldatılan halkımıza anlatacağız!
         Elden gitmekte olan halkımızı aldatarak kanını emen din sahtekârlığıydı. Bu nedenle de, bu Şehler, yalancı Seyitler, Allah ve Din ile aldatanlar harici Bedhahlarımızla birleşerek eski durumun devamına çare aradılar. Onları ihanetlere iten Mustafa Kemal’in beyanlarını kısacık ta olsa görmemizde yarar ummaktayım:
         “Bir takım Şeyhlerin, Dedelerin, Seyitlerin, Babaların, Emirlerin arkasından sürüklenen, Falcılara, Büyücülere, Üfürükçülere, Muskacılara talih ve hayatlarını emanet eden insanlardan mürekkep bir kitleye medeni bir millet nazariyle bakılabilir mi?”
         “Milletimizin hakiki mahiyetini, yanlış manada gösterebilen ve asırlarca göstermiş olan bu gibi unsurlar ve müesseseler, yeni Türkiye Devletinde, Türk Cumhuriyetinde idame edilmeliy miydi?” Nutuk, c.1,s.542.
         “Artık Türkiye Din ve Şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar.” Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri 2.
         “Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkûmdurlar ” S.G.E.1925.
         Efendiler ve ey millet; biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti Şeyhler, Dervişler, Müritler ve Meczuplar memleketi olamaz. En doğru tarikat medeniyet tarikatıdır.
         Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için şarttır.” Mareşal Gazi Mustafa Kemal.
         “Ben şahsen onların düşmanıyım. Onların olumsuz yönde atacakları her adım, yalınız benim kişisel inanıma değil, o adım benim ulusumun hayatıyla ilgili, o adım ulusumun hayatın karşı bir kasıt, o adım ulusumun kalbine yöneltilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı düşüncedeki arkadaşlarımın yapacağı şey, mutlaka ve mutlaka o adımı atanı tepelemektir.
         Size bunun da üstünde bir şey söyleyeceğim: Eğer bunu sağlayacak kanunlar olmasa, bunu sağlayacak meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalınız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm.” 1923,S.Ve D.2.
         İngiliz Entellijens Servisi Musul Meselesini kendi lehlerine çözmek için Şeyh Sait Ayaklanmasını çıkartmıştı. O zaman, Anayasamızın 2’inci maddesinde Devletin dinin İslam Dini olduğu yazıyordu. Buna karşın Din elden gidiyorlar la ayağa kalkmışlardı. Çünkü Kürtler arasında Milliyetçilik anlayışı yoktu. İkinci Abdülhamit’in Kürtlerden oluşturmuş olduğu Hamidiye Alayları aşiretler arasındaki baskınlarda kullanılmıştı.
         Yunan İstihbaratı ve Din ile aldatanlar Menemen olayını çıkarmışlar ve lâyık oldukları cezayı da almışlardı. Adaletten Korkanlar Partisi ve Kürtçüler, Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı ve ulusal kahramanımız Orgeneral Rahmetli Mustafa Muğlalının adının, adını taşıyan kışlamızdan silinmesini istiyorlar.
         Bütün hainlerimizi ve Kürtleri Din maskesini kullanarak kullanmak mümkündür. Osmanlı devletinin yıkılmasını sağlayan dini sömürü ve dini yobazlıkla çağdaşlaşmayı yıkmak mümkün görülmektedir!
         İnternette dolaşan bir anı bugünleri çok güzele anlatmaktadır:
         “Bir gün Kılıç Ali’nin evinde, Refik Koraltan, Mustafa Kemal Paşa’ya hitaben:
         “Paşam, dedi; itimat buyurunuz, Anadolu’nun en ücra köşesinde bir çobanın kalbini açtığınız zaman, orada Mustafa Kemal yazdığını görürsünüz. Bu böyledir paşam.” Gazi Mustafa Kemal paşa şu cevabı verdi:
         “Beyefendi, Anadolu’nun en ücra köşesinde bir köylünün, bir çobanın kalbini açtığınız zaman orada Mustafa kemal yazdığını ben de zatıâliniz kadar biliyorum. Ama benim kadar sizin de bilmenizi istediğim bir şey vardır ve o da şudur: Orada bir çobanın bulunduğu yerin on dakika ilersindeki bir köy imamı gelip o ismi oradan on dakikada siler; isterse istediği bir başka ismi yazar. Bunu da sizin benim kadar bilmenizi isterim!” Dedi.
         Ezan Arapça yapıldığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı bu Refik Koraltandı.
         İmamlar önce okulu olmayan köylerimizi ele geçirdiler. Sonra da okulu olan köylerimizi, kasabalarımızı ve şehirlerimizi ele geçirdiler. Halkımıza inemeyen Öğretmenlerimizi yendiler.
         Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in İslam Diniyle ve diğer dinlerle bir alıp veremediği de yoktur. İkinci Abdülhamit’in hal fetvasını yazan Elmalılı Rahmetli Hamdi Yazır’a Kur’anı Kerimi tercüme ettirerek, kendi hesabından ödeyerek bastırmış ve bedava dağıttırmıştı. Diyanet İşleri Başkanımız Rahmetli Ahmet Hamdi Aksekiliye Asker İçin din kitabını yazdırtmıştır.
         Onun kini, asırlardır, doymak bilmez bir iştah ve ihanetle halkımızı soyan din aktörleri şarlatanlara idi. Gerçek din Bilginleri onun adını şükranlarla anmaktadırlar. Onun sayesinde İslamiyet şekilden öze döndürülmüştür. İslamiyetin en güzel uygulandığı yerde, onun sayesinde, Türkiye Cumhuriyetidir.
         Dini kullanarak dinden habersiz halkı kandırıp Atatürk’ün çağdaş eserini yıkmak dış güçlerin ve din şarlatanlarımızın taktiğidir. Din olgusu Tanrı ile İnsan arasında bir gönül ve inanç bağından ibarettir. Halkımızı aldatanlar camilere resmi araçlarla gittikleri gibi, resmi araçlarla dünya turuna da çıkmaktadırlar.
Devletimizin anayasal düzenini yıkmak için yasal siyasi partilerini bir suç örgütü haline getirerek çalışmalarını sürdürenler, VATANA İHANET SUÇUNU İŞLEMEKTEDİRLER.
Benden söylemesi.
        
        
        
        
        
        

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi