25 Aralık 2010 Cumartesi

225- YILBAŞINI KUTLAMAK, BİZİM GELENEĞİMİZDİR!

OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir; 30 Aralık 2008
                  
                   YILBAŞINI KUTLAMAK, BİZİM GELENEĞİMİZDİR!

“Tanrıların Vatanı, ANADOLU” “Tanrılar, Mezarlar, Bilginler.”   C.W.CERAM,
“Anadolu Tanrıları-Efsaneleri.     Cevat Şakir Kaba ağaç                                                                “İşler ve Günler.”Çok tanrılı dinlerin peygamberi sayılan Foçalı HESİODOS
 Mitolojik Sözlük” AZRA ERHAT  
BİLGİSİZ FİKİR YÜRÜTMEK”   UĞUR MUMCU.   
“TÜRKİYE, ATATÜRK’Ü TANRI’YA BORÇLUSUNUZ; GERİYE KALAN HER ŞEYİ DE ATATÜRK’E” “TURQUİE, TU DOİS ATATÜRK ET LE RESTE ATATÜRK.” Daniel Doumun. Belçikalının Yılbaşı tebriki.
  
Tanrıların ve Mitolojilerin vatanı, ANADOLU’DUR.
Dinlerin çıkış yeri, ANADOLU’DUR.                                                                                           Sünnet geleneğinin çıkış yeri, ANADOLU’DUR.                                                                               Yılbaşılarını kutlama geleneğinin çıkış yeri, ANADOLU’DUR.                                                                   Kadın özgürlüğünün vatanı, ANADOLU’DUR.                                                                                          İlk kurtuluş savaşının verildiği yer, ANADOLU’DUR.
Laiklik ilkesiyle, Kutsal İslam dinin sömürüden kurtarıldığı ilk yer, ANADOLU’DUR.

Hal böyle iken; yaşanmış bir yılı uğurlayıp, yaşanacak bir yeni yılı neşe ve sevinçle karşılamak için yapılan eğlencelere KÜFÜR VE İSLAMLIKTAN ÇIKMA damgasının vurgulandığı FETVALARIN, CAMİLERİMİZDE OKUTULDUĞUNU, ibret ve dehşetle öğrendik.
Bunu ifade eden cümleyi yazarken terledim!
         En çok gücüme giden ve beni, derinden yaralayan da; BALIKESİR PAŞA CAMİSİNDE       MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL’E İNAT; BÖYLE, ÇAĞDIŞI KAFALARCA ÜRETİLMİŞ OLAN, DİNLE VE İMANLA HİÇ BİR İLGİSİ OLMAYAN BİR YAZININ OKUTULMASIDIR!
         Din adına vatandaşlarımızı dolandırıp, “YAN GELİP YATANLAR, ALMAN MAHKEMELERİNDE DOLANDIRICILIKLARI HÜKME BAĞLANAN DEVLETLİLER hakkında, niçin fetvalar yayımlanmaz!
         BAB’I MEŞİHAT-FETVA KAPISI kapanmadı mı?
         Bazı örümcek kafalı yarasalar NOEL KUTLAMALARI İLE YILBAŞI KUTLAMALARINI BİR SANIYORLAR. Ya da, bile, bile din adına sek, sek oynuyorlar.
Bizim dinimizin de Peygamber saydığı, Hz. İsa, 25 Aralık’ta Beytülleham’da-NASIRA’DA- doğmuştur.
Hıristiyanların, DOĞUŞ BAYRAMI, KUTSAL DOĞUŞ BAYRAMI diyerek, kutsal saydıkları gün, 25 Aralık günüdür.
         Bu günü, M.Ö. 4’üncü asırda, Antalya’da DEMRE’DE yaşamış olan bir din adamı ile bütünleştirmişlerdir.
NOEL BABA EFSANESİ YARATILMIŞTIR.
         Olaylara, akılcı bir gözlem ve araştırma ile bakacak olursak, aşağıda anlatacağım sonuçlara varırız.
         Ana Tanrıca KİBELE—Kybele--:
         1-Gediz nehrinin çıktığı, MURAT DAĞLARI doğumludur.
         2-AFYON KALESİ doğumludur.
         3-MANİSA doğumludur.
         Ana Tanrıça figürünün kökleri M.Ö. 7000 yılarına dayanır. ÇATAL HÖYÜK’TE ve HACILAR’DA yapılan kazılarda, Sümer’lerden önceki kültürlerin izleri bulunmuştur. Bir doğum sandalyesine oturan, kucağında küçücük bir çocuğu tutan ve iki yanında aslanlar bulunan, doğurganlığın simgesi OLAN KİBELE’DİR. Aslanlar, gücün simgesidirler Kucaktaki çocuk ta, KİBELE’NİN sevgilisi ATTİS’TİR. (Adonis)
         Anadolu’da gelişen mitolojiye göre. SANGORİYOS’UN kızı ile evlenen ATTİS’İ kıskanan KİBELE; SANGARİT’İ ÖLDÜRÜR. Bu ölüme dayanamayan ATTİS DE, HAYÂLARINI DİPTEN KESEREK ÖLÜR. Akan kanlardan, ANEMON-Manisa lalesi –oluşur. ZEÜS’ÜN acıması ile ATTİS, çam ağacına dönüştürülerek diriltilir. Çam ağacından yapılan testiler, FALLUP’A benzetilir. Kadın biçiminde üretilen testilerin ağız kısmına çam ağacından yapılan bir kapak konulur. Çam ağacı sonsuz yaşamanın simgesidir.
         Bu mitolojiden, KİBELE DİNİ ortaya çıkar. Kibele dinin mabedi, DİKDÖRTGEN biçimindedir. Bu mabedin etrafında turlar atılarak ibadet edilir. Kibele dini rahipleri, erkeklik organlarını, vecd içinde, dipten keserlerdi. Korkak olanlar, erkeklik organlarının ucunu keserek toprağa gömerlerdi. Yağmur damlaları, MENİ’YE benzediğinden, bu uçlar toprağa gömülürdü. Bugün de, aynı gelenek Ülkemiz genelinde sürmektedir. ATTİS’İN bir adı da ADONİS İDİ. Günümüzde, Suriyeli kadınlar, ADONİS adına dua etmektedirler.
         Yeni yılı kutlamaya NEVRUZ, denilirdi. Bu, yeni çıkacak ürünler için yapılırdı.
İslam’da bu ŞEKER BAYRAMINA DÖNÜŞMÜŞTÜR. Sümer’lerde, HASAT SONU OLAN Temmuz ayında, hasat bayramı, tanrı TAMMUZ adına yapılırdı.
         Hıristiyan dünyasında da, Ekim ayı sonunda yapılan bağbozumu şenlikleri, 25 Aralık’a kaydırılarak yapılmaya başlamıştır.
Hz. İsa’nın, 07 Ocak olan doğum tarihi de, 25. Aralık’a çekilmiştir.
         Sümer’lerce ve öteki uygarlıklarca, takvim bulunmuş; aylarda meydana gelen doğa olayları gözlemlenerek; tarımsal girişimler ve diğer işler bunların durumlarına göre ayarlanmıştır.
         Anadolu muz’da, (7.000) senedir, yılbaşı kutlanmaktadır.
         KİBELE, ARAP YARIMADASINA Kâbe olarak gitmiştir.
         Bakınız Ünlü bilgin Felicien Challaye ne diyor: Dinler Tarihi, Varlık yayınları, Semih Tiryakioğlu çevirisi,1972: “Rahmetli Turhan Dursun, din bu 2’’den aynen aldım.
         “Kibele ve Attis Kültü, Oziris (Oziris) İzis, daha sonra Serapis kültü, Suriye’den gelme Güneş kültü, (bu kült, genellikle, Suriyeli imparatorlar tahta çıktıkları zaman yayıldı. (Avrellanus, yenilmez güneş için tapınak yaptırdı.) Mithra kültü, çok zaman bu tapınışlar, birbiri içinde eriyerek bir çeşit mistik sinkretizm meydana getirdi. s.g.e. S.39,234,
         Hıristiyanlıkta, Güneş kültü gibi, ay kültü de çok büyük ölçüde etkin olmuştur. ”Bakire Meryem” daha önceki inanışlardan kalma bir “Ay anaydı ve bakireyken çocuk doğurduğu” yolundaki bu efsane Kuran’da da (özellikle Meryem suresinde ) uzun, uzun yer alır. Bu durum. ”Ay Ana”, diye inanılmış olmasından kaynaklanıyordu. ”Ay Analar” ve “bakireyken çocuk doğurmalar” konusunda, Cahit Begenç, şu güzel özetlemeyi yapıyor:
         “Anadolu’da Cybele Ana, bakiredir, babasız doğan oğlu ve hem de aşığı Attis’dir.
         Babil ülkesinin Koca Anası, İştar Ana bakiredir, babasız doğan oğlunun adı TAMMUZ’DUR. (Bizim temmuz adı ile DAMIZLIK kelimesi bu sözden kalmadır).
         Mısır ülkesinin koca anası İSİS Ana da bakiredir Babasız doğan oğlunun, aynı zamanda sevgilisinin adı Osiris’tir.
         *Batı ve Güneydoğu Anadolulunun Koca Anasının adı Artemis’tir, bakire olarak ve babasız doğurduğu oğlu ve sevgilisinin adı. Adonis’tir.”
         Hz. Meryem de Koca Anadır ve bakiredir. Oğlu İsa babasızdır. Adına Meryem ana derler.”
         Koca Analar, Ay Analardır. Bereket mabudeleridirler.
Hıristiyanlar, MERYEM ANA’YA ”Nutre lune”, yani ”Bizim Ay”, derler. Beğenç, Anadolu Mitolojisi, s.70–71-s.g,e,s.39–40
         Anibal tehlikesi dolayısı ile Efes’te bulunan “Mağna Mater”- Büyük Ana- heykeli, gemi ile Roma’ya götürülmüştür. Tiber nehrinde,  heykelin içine konulduğu gemiyi, bir Romalı bakire dişleri arasına sıkıştırdığı bir iple çekmiştir. Sonraları, bu heykel, Hz. Meryem’i betimlemiştir.
         Sünnet geleneği, Avustralya yerlileri, Aborjinler arsında da vardır.
         Güneş Kültü Meksika yerlileri arasında da vardır. Tahsin Mayatepek’in Atatürk’e gönderdiği 14 sayılı rapor.
         Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyet’in, Anayasamızın 136’ıncı maddesine tâbi olması gereken din adamlarının bu eylemlerini şiddetle ve öfkeyle ayıplıyorum.
         Balıkesir müftüsüne de, Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in, Paşa Camisinde, minbere çıkarak, vermiş olduğu dini öğüdü okumalarını öneriyorum.
                   İş bu yazımı arşivimden çıkarmamın bir nedeni vardır: Büyük Bilgin, Çağdaş ve ATATÜRKÇÜ Sümerolog, Sayın Muazzez İlmiye Çığ; ”Çamla süsleme geleneği bize, Türklere aittir.” Dediğinde; bir sayın profesör, konuşmaya ve güncelleşmeye bir beyanı ile duhul eyledi: ”Türkler göçebe bir hayat yaşadılar, çam nerede, Türkler nerede!” Buyurdular!
Türkleri, Mekke ve Yesrip etrafında deve çobanlığı yapan Araplarla bir gördüklerini de ortaya koymuş oldular.
Haziran 922 tarihinde; Kutuplara yakın bir bölgedeki Müslümanlığı kabul etmiş olan Türk boyuna para götüren, İBN Fadlan’ın ve Ebu Dulef’in anılarını okumalarını sağlık veririm.
Türk soyu neredeyse tüm Asya kıtasına egemen olmuştu. Tüm ormanlara da egemendiler. Oklarını, mızraklarını yaylarını ve testilerini de çam ağacından yapmaktaydılar. İlk defa kayak kullanmasını da insanlığa armağan etmiş olan Türkler, bu kayağı hangi ağaçtan üretmişlerdi!
Anadolu’muzda ve diğer Türk soylu ulusların günlük yaşantılarında; çam ağacından oyularak yapılmış testiler kullanılmaktadır. Bu testilere kapak olarak ta çam kozalığı kullanılmaktadır.
Yukarıda anlatmış olduğum çamın kullanmasını Türklere kimler öğretmiştir!
Yazıya bile dökülmemiş olan bu gelenek, günümüze nasıl gelmiştir!
Bir öğretim görevlisi ve akademik unvanlı bir kişinin; SAYIN PROFESÖR DOKTOR MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ’A karşı çıkışını, bir türlü erişmesi mümkün olamayacak olan bir kulvara çıkma taktiği olarak görüyorum ve dahi üzülüyorum.
Uygarlıktan korkarak çölün masallarına ve sosyolojisine sığınanlara da yürekten acıyorum.
        
                  











        

                                                       

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi