7 Aralık 2010 Salı

205- MANİSA GARINDA ÇINAR AĞACINIM!

                               OSMAN TÜRKOĞUZ


                   MANİSA GARINDA, ÇINAR AĞACINIM.
                                                        Bu şiiri, 22Aralık 1978’de yazmıştım.
                   Koskoca yüreğim avuçlarımda,
                   Bir çınar ağacına da dayanmışım;
                   Yaprakları dökülmüş, kuşları uçmuş.
                   Gözlerim karanlıklarda, içimse kapkaranlık,
                   Yerde kardan beyaz örtüler,
                   Geleceğine inanmışım, geleceğine kanmışım;
                   Yıldızlar üşümüş yalnızlığımdan.
                   Üşümüş yapayalnız Koca istasyon;
                   Bekleme salonunda yorgun insanlar,
                   Ben üşümüşüm, ben yıkılmışım,
                   Donup kalmışım yalnızlığımdan.
                   İçime sığınmışım, bir ağaca sığınmışım,
                   Sensizliğin buz kesen ayazından.
                   Sense kim bilir şimdi nerdesin,
                   Bir tren penceresinde misin, sisli ve puslu?
                   Ve boğazında hıçkırıkları suskunluğun,
                   Düşünmekten sırılsıklam ellerin;
                   Beni mi düşlüyorsun, kim bilir?
                   Yol uzun, sevda uzun, çile uzun;
                   Kim bilir, beklide bilinmez ki,
                   Türküsünü mırıldanıyorsundur sevdamızın,
                   Tren tekerleklerinde upuzun.
                   Uzun kış geceleri olmuş özlemin,
                   Sensiz taşımak, sensiz yaşamak ne mümkün.
                   Puslu camlarda seni görünce;
                   Bir yüzünde sensin, bir yüzünde de ben,
                   Dilsiz sandığımız aynaların ve zamanın,
                   Bir ucunda da sen, o bir ucunda da ben.
                   Kim kimi bekliyor, söyle a canım,;
                   Keşke oturduğun koltuğun olsam,
                   Dudaklarına yapışan sigaran;
                   Her nefes alışımda seni yaşıyorum,
                   Bin nefes alışında, sen de beni an.
                   Böyle düşüncelere dalıp gitmişken,
                   Derinden bir sesle uyandım birden:
                   “Kolay mı,” diyordu ulu çınar ağacı.
                   “Kolay mıdır ey insanoğlu,
                   Bir istasyon önünde ağaç olmak?
                   İnsanların mutluluğu ile yeşerip,
                   İnsanların hüznüyle sararıp, solmak?
                   Görmüyor musun terk etti beni de
                   Yapraklarım ve kuşlarım bile.
                   Tek, tek kaldı üstümde,
                   Yaşam türküsünü yitirmiş birkaç kozalak.
                   Sonra sen kaldın,
                   Bir de sırtımda posta kutusu,
                   İçi mutsuz mektuplarla dolu.
                   Ve iki ölmüş yılan gibi,
                   Önümde uzanmış, geçmişten geleceğe,
                   Kap kara tren yolu.
                   Haydi, git, haydi git, bekleme sen de,
                   Ben bekleyeyim senin yerine de.
                   Dert sende, hüzün sende, ayrılık sende.
                   Ben sararayım insanoğlu, ben solayım;
                   Ve gelmeyince de beklediğin,
                   Ben üzülüp, ben ağlayayım.
                   Dayanıyorum insanoğlu dayanıyorum,
                   Doğanın soğuğuna kışına;
                   Yapraksızlığa, kuşsuzluğa dayanıyorum da,
                   Dayanamıyorum insanların yalnızlığına.
                   İnsanların acısına dayanamıyorum,
                   Dayanamıyor ağaç yüreğim.
                   İşte sırtımda posta kutunuz,
                   Bir reklam borusu çakılmış yüreğime,
                   Mutsuzluk mektupları yaralar beni,
                   Yolcusuz kalkan trenler birde.
                   Hele, hele,
                   Yalınız binenler ve yalınız inenler,
                   Birde sen kahretme beni.
                   Yapraksızlık, kuşsuzluk beni üşütmezde,
                   Üşütür insanların yalınız yüreği.
                   Belime dayanıp ta ey insanoğlu,
                   Sigara, sigara yakma zamanı,
                   Manisa’nın akşamüstleri vardır ya;
                   Ya buluşma zamanıdır, ya ayrılık zamanı.”
                   Derinden bir tren böldü geceyi,
                   İnsanca sevmeyi, ağaçça düşünmeyi.
                   Sonra puslu camlarda sen;
                   Aydınlattı koskoca istasyonu,
                   Yemyeşil gözlerinle pespembe çehren,
                   Aydınlandı içim, aydınlandı düşüncem.
                   Aydınlandı ağaçlar, yaprak, yaprak;
                   Gün doğmuşçasına birden.
                   Nereden geliyor bu kuş sesleri?
                   Serçeler midir yoksa
                   Çınar yaprakları altında öten?
                           
                  
                  
                  

                  
                  

1 yorum:

Sezgin AKSOY dedi ki...

Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler.

İzleyiciler

Blog Arşivi