10 Nisan 2010 Cumartesi

69- HARLI ATEŞTE, MAŞALAR DA EL YAKAR

OSMAN TÜRKOĞUZ

Çeşmealtı; 16 Temmuz 2008

69- HARLI ATEŞTE, MAŞALAR DA EL YAKAR.

SENE 1977 idi. Milli İstihbarat Teşkilâtından Sayın Nihat Aslan, Kızıltepe’de bulunan Seyyar J. Alay Komutanlığına geldi. Sıkıntılı bir hali vardı. İkimiz de, nerede olursak olalım, ATATÜRK Mahallesinde oturmayı tercih etmemiz dostluğumuzun ortak noktasıydı.

”Sana tanık olduğum ve hiçbir şey yapamadığım bir olayı anlatmak istiyorum; sakın bana kızmayın;” dedi

“-Genel seçimleri izlemek üzere Siirt’te bulunuyordum. Sayın Necmettin Erbakan da oradaydı. Bir hayli kalabalık toplanmıştı. Sayın Erbakan kürsüye çıktı, ATATÜRK’ÜN Heykeline dönerek: ‘Bu dünya’da yüzün kara, öteki dünya’da da kara olacak,’ dedi, alkışlandı. İçimden geçenleri yapamadığıma yanıyorum. “ dedi.

“- Üzülme Nihatçığım; şansı varsa, benim bulunduğum bir yerde, böylesine ar ve hayâdan yoksun bir konuşma yapmasın;” dedim ve şimdi sizlere de anlatacağım bir olayı anlattım:

“- Trafik kazasına uğrayan komşu Jandarma Alayı’nın Ünimog aracında bulunan dört Jandarma Eri, ağır yaralı olarak; Suriye’nin Kamışlı devlet Hastanesine kaldırıldı. Gecenin ilerleyen bir saatinde; yanıma Suriyeli bir Kıta Çavuşu’nu alarak, Suriye’ye geçtim. Kamışlı yolunu yarılamıştık ki; bir Suriye Askeri, yolun ortasına dikilerek: ‘Yassak!’ diyerek, Makineli Tüfeğini bize doğrulttu.

Aracımın Şoförü Onbaşı Bekir; ne zaman frene bastı, ne zaman araçtan fırlayarak Suriyeli Askeri, sille, tokat bayıltarak arabamızın arkasına attı, anlayamadım. Bağıra, bağıra söyleniyordu ‘Ulan eşşoğlu eşşek; sen bir Türk Subayına nasıl tüfek doğrultursun?’

Aracın önünde oturan Suriyeli Çavuş: ‘Komutanım cahil, komutanım, cahil olmasa Türk’e silâh doğrultulamayacağını bilirdi;’ diyerek ağlıyordu.

Hastaneye geldiğimde; askerlerimizden birisi, kan kaybından ölmüştü. Hastanenin salonunda; bir masanın üzerine yatırılan bir askerimizin yüzüne ve çenesine dikiş atılıyordu.

Ak saçlı bir Tabip, operasyonu yaparken on kadar Stajyer Tabip te olayı izliyorlardı. Hiç bir ağrı kesici kullanılmadan yapılan ameliyat nedeniyle, er acı içersinde kıvranıyordu. Elimle, askerimizin dizini sıkarak: ‘Mehmet; ben 117inci Seyyar Jandarma Alay Komutan Jandarma Albay Osman Türkoğuz’um, Alayımla geldim; Suriye’de, Kamışlı Hastanesindesin;’ dedim.

Bu olayı ne zaman hatırlasam, mutlaka ağlarım. Askerimiz, yattığı yerde esas duruşa geçti, yüzü pespembe oldu, ama kendisinde değildi.

Stajyer Arap Tabipler, operasyonu yapan Tabibe dönerek; şaşkınlık içersinde bir şeyler sordular. Tabip: ”C’EST UN SOLDAT TÜRK;“ dedikten sonra bana dönerek: ‘Komutan Bey, bu Araplar askerinizdeki bu değişikliğin nedenini soruyorlar. Ne desem anlamazlar. Sorunun bir tek doğru yanıtı vardı, ben’de o yanıtı söyledim; BU BİR TÜRK ASKERİDİR!’

Hemen ağrı kesici ilaçlar getirildi, orada bulunanlar adeta büyülenmişlerdi.

Askerlerimizle kurduğumuz KONSENSUS’UN ana ekseni Mareşal Gazi Mustafa Kemaldi.

Yağmur ve çamur dinlemeden, sürekli konferanslar verirdik. ONBAŞI BEKİR’İN, silâh doğrultan Suriyeli Askerin irtifasını sıfıra indirmesi bu eksene dayanıyordu.

Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in subayına söz söylemek, silâh doğrultmak; Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e yönetilmiş bir hakaretti; Onbaşı Bekir böyle düşünüyordu.

İnanmayan Kırşehir’e-Kaman’a- gider, Onbaşı Bekir’i bulur ve sorar.”

Pekiyi; hayatımda hiç görmediğim o yaralı ve baygın JANDARMA? Bir kere benim Alayımın askeri değildi; hayatımızda hiç karşılaşmamıştık. Çanakkale Muharebelerinde; hafif yarasına rağmen, danalar gibi böğüren Fransız Askerine; çok ağır yarasına karşın, kendi sargısını veren MEHMETÇİK ile bu MEHMETÇİK’İN ne farkı var?

Hiçbir fark yok; mirası sürdürme görevi var. O, niçin esas duruşa geçerek, yüzüne ve çenesine giren iğnenin acısını hiçe saydı.

O’na ruhu komutanları mı vermişti? Asla, soyundan gelen bir yiğitliği SESİNDEN TANIYARAK İLETİŞİM KURDUĞU KOMUTANINA SERGİLİYORDU.

O asker kimin nesiydi; nereliydi, bunları not etmeyi aklımdan geçirmedim. O, bir adsız kahramandı; yeri de, adsızların yattığı yerdi.

Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e, eğri, büğrü söz söyleyenlere kinim var. Onlara karşı ben varım.

Ben; adamı iradesi ile değil; iradesi dışında EŞEKLER GİBİ ANIRTIR, DANALAR GİBİ DE BÖĞÜRTÜRÜM. Çünkü ve dahi çünkü bu öğretiyi ben, MEHMETÇİKLERİMDEN ALDIM.”

Bu olayı anlattığım birisi, çok güzel bir tanım yaptı; dedi ki: ”O Suriyeli Asker, cahilliğinden, size karşı silâhlı gösteri yapmış. Cahillik biter, eylemler de sona erer.

ATATÜRK’E kötü söz söylemek, İHANETİN ESERİDİR: İHANET, BİN TAKLA ATAR; YİNE DE İHANETİNİ SÜRDÜRÜR.” dedi.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi