TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
TV. İZMİR;19 Ocak 2015.
AMAÇ, TÜRK’Ü VE TÜRKLÜĞÜ BİTİRMEKTİR. BUNDAN SONRA MÜSLÜMANLIĞI SİLMEK
ÇOK KALAYLAŞIR! OSTÜZ.
KUZEY/TÜRK/,GÜNEY/ARAP/, MÜSLÜMANLIĞI.
“Türkiye
Cumhuriyetinde, İNANÇ-İTİKAT- SİSTEMİ OLARAK, HANEFİ-MATÜRİDDİLİK ÜZERİNE DİNİ
HİZMET VERİLECEKTİR!”CMHURBAŞKANI MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL.
“Ben Müslümanım diyen herkes, ben ŞERİATÇIYIM demek zorundadır!”LAİK
TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN CUMHURBAŞKANI, Bay Recep Tayyip Erdoğan. Ben,
VATAN HAİNİ DEĞİLİM! HIYANETİ VATANİYE KANUNUNU BİZİM EVDE HÂLÂ GEÇERLİDİR.
OSTÜZÜ.
Dinin hesabı, Tanrımız tarafından öteki âlemde sorulur.
ŞERİATCILIĞIN hesabı da, Tanrı adına, DİNİMİZİ VE TANRIMIZI ÇIKARLARINA KULLANANLARCA
HEMEN SORULUR?!
OSTÜZÜ.
Müslümanlık dini AKLA, Şeriatçılık ta Arap Masallarına ve Nakle
dayalıdır. Ostüzü.
Benim Anam Rahmetli Halime Türkoğuz ve Üç Teyzem, dini sohbetlere,
hep aynı cümle ile başlarlardı:”Dinim İslam, kitabım Kuran, Peygamberim
Muhammet Mustafa(SAV),İTİKATIM DA İMAMI MATÜRİDİ!”Anam hiç okula gitmemişti.
Yalınız babası çok bilgili bir imamdı. Bu konuda kimselere de bir şey soramamıştım.
Anamın ısrarı ile komşu köyümüz Helvacıköyü ilkokuluna kaydolmuştum. Babam,
Hatundere köyüne Yirmidört sene muhtarlık yapmış, köyümüze ilkokulu da o
yaptırmıştı. Anam,”aklınızı kullanmalısınız! Akıllı olmalısınız”Derdi.
Yokluklar içinde okuyabildik, ben jandarma albayı rütbesinden, küçük kardeşim
İrfan Konur Türkoğuz da hava albayı rütbesinden emekli edildik! Benim aklıma bu
İMAMI MATÜRİDİ çok takılmıştı. Diyanet İşleri Başkanlarımızdan Rahmetli Ahmet
Hamdi Akseki’nin İslam Dini adlı kitabından Ebu Mansur Muhammed Matüridi’yi ve
İtikadını okudum/852?-944./ Matürid, Semerkant’ın bir Türk köyünün adıymış ve
Muhammet Matüridi Türk soyundanmış. Ehlisünnetmiş, yani Hz.Muhammedin gittiği
yoldan gidenlerdenmiş.”Ehlisünnet itikadının savunmak ve batıl itikatları ret
ve inkâr için çok çalışmış akli ve nakli delillerle dolu önemli kitaplar
yazmıştır.”imamı Matüridinin ününün Türk ülkelerinde yayılması üzerine Hanefi
mezhebinde olanlar itikad hususunda Ehlisünnetin MATÜRİDİ KOLUNU SEÇMİŞLERDİR.
Amelde mezhebimiz İmam’ı Azam EBU HANİFE MEZHEBİ, İTİKATTA MEZHEBİMİZ EBU
MANSUR’İ MATÜRİDİ MEZHEBİDİR. Ahmet Hamdi AKSEKİ, İSLAM DİNİ S.74.
Ayrıca Araplara ait diğer mezhepleri de inceledim. Selefiye,
Mutezile ve Bâtınilik gibi. Türk ellerinde ve Türkler arasında Hanefi-Matüridi
mezhebinin yayılmasına karşın; Arap âleminde de diğer mezhepler arasında Hasan
El Eş’arinin/875/936/ kurduğu EŞ’ARİYE/EŞ’ARİLİK/ Mezhebinin çok yaygın
olduğunu gördüm.
EŞ’ARİYE MEZHEBİ: EBÜ’L HASAN EL-EŞ’ARİYİ/875/936/ imam
kabul eden kimselere EŞ’ARİ denir. Hasan EL EŞ’ARİ Basra’da doğmuş, Bağdat’ta
felçten ölmüş Arap asıllı Şafii mezhebinden bir mezhep sahibidir. Önce
Mut’ezile mezhebine hizmet etmiş, imamını aşarak, kendi özgür iradesiyle!
EHLİSÜNNET MEZHEBİNİ SEÇMİŞTİR! MALİKİ VE Şİİ MEZHEBİNDEKİLER
EŞ’ARİDİR.”A.H.AKSEKİ, S.G.E. S.75.
EŞ’ARİYE, Mutlak inanç ve itaate dayalı, insanları “KUL
TAİFESİ!” Olarak algılayan, Allahın kulluğundan hükümdarın kulluğuna, oradan da
Şarlatanların kulluğuna geçiren, aklı dışlayan bir inanç kaynağıdır. Arap halkı
da Avam-Ayan olarak eski sosyal yapıya dönüştürülmüştür.
“ Her
iki mezhebe göre; /Matüridiyye ve Eş’ariyye/Allah'ın varlığını aklî delil
getirerek bilmek farzdır. Matüridiyye'ye göre peygamber gönderilmezse bile
Allah'ı aklen bilmek gereklidir. Allah'ı bilmenin vücubunu idrak eden akıldır.
Akıl tek başına Allah'ın varlığını ve bunun vacib oluşunu bilebilirse de,
peygamber gönderilmeden, Allah tarafından yapılması teklif edilen hükümleri tek
başına bilemez. Allah'ı akılla bilmenin aklen vacib olduğu görüşü, Matüridilere
İmam A'zam Ebu Hanife'den geçmiştir. Beyazî'nin (1098/1687) açıklamasına göre, EK:
Ebu Hanife/05 Eylül 699-15 Haziran 767Türk asıllı, Numan b.Sabit KURANI
70.000DEFA HATMETMİŞ,64.000 FETVA VERMİŞTİR. ONYEDİ GERÇEK HADİS OLDUĞUNA
İNANMIŞTIR / “İmanı; dil ile ikrar, kalp ile tastik”,"Akıl yaratıklara
bakarak Büyük Yaratıcıyı bilmenin aleti olduğu için Allah'ı bilmemekte kimsenin
mazereti olamaz," demiştir (Ebu Hanife'nin bu görüşleri için bk.
Kemaleddin el-Beyazî, İşaratü'l-Meram, Mısır 1949/1368, s. 78).” Büyük din Bilginimiz Profesör Dr. Sayın Yaşar Nuri
Öztürk:” İmamı Ebu HANİFE, nasıl çağının Mustafa Kemali idiyse, MUSTAFA KEMAL
DE ÇAĞIMIZIN EBU HANİFESİDİR!”Demişti. İmam Ebu Mansur Matüridî, bir müminin
inancını akli delile dayanmadan körü körüne taklid eden kimsenin (mukallidin)
imanının, kuvvetli bir temele dayanmadığı için, makbul olmadığını söylemiştir.
Matüridînin bu konudaki görüşleri, Nesefi'nin Tabsiratül-Edille'sinde şöyle
dile getirilir: "Delilsiz olduğu için mukallidin tasdiki faydalı olmaz.
Çünkü sevap kulun çektiği meşakkat karşılığında verilir. Mukallidin, imanın
aslını kazanmasında sıkıntısı yoktur. Bilakis, imana ulaşmada delil getirme ve
şüphe ile kesin delilleri ayırt etmede düşünmenin kaidelerini gözetip nazar ve
teemmüle alışarak karşılaşılan kuşkuları gidermek için sıkıntı çekilir... Kişi
emek ve gayretini sadece peşin lezzetleri elde etmek için harcar, yalnız
kendisini geçici dünya ile faydalanmaya terk eder, sonra hiç bir sıkıntıya
göğüs germeksizin külfet ve meşakkate katlanmaksızın iman ederse, sevap elde
edemez ve bu imanının faydasını görmez. Nitekim önceden istidlali olmadığından
dolayı, azabı görürken inananın bu imanı kendisine fayda vermez"
(Tabsıratü'l-Edille, Raşid Ef. Küt. No: 496, vr. 86; Fatih Küt. No: 2907, vr.
96-10). Matüridi'nin bu görüşüne başta Nesefi olmak üzere hiç bir Matüridiyye
kelâmcısı katılmamıştır. Çünkü iman Allah'ı ve Resulünün Allah tarafından
getirdiklerini tasdik etmektir. Kalbte şüphesiz kesin tasdik bulunup bunun
zıddı tekzib gelmediği müddetçe iman makbuldür. Gücü yettiği halde Allah'ın
varlığına deliller getirmeyi terkeden mümin, günahkâr olur.
"İnsana aklını kullanmaktan vazgeçmeyi telkin eden, şeytanî vesveseden başka bir şey değildir. Çünkü şeytan, kişiyi aklının semeresinden alıkoyar, iyi fırsatlara nail olmak ve istediğini elde etmek için güvencelerini sarsar. Aklı kullanarak eşyayı düşünmek, onun prensip ve sonuçlarından gizli olanları bilmek içindir. Sonra bunlarda, eşyanın hâdis olduğuna ve bunları yaratanın varlığına, nefislerini şehvetlerine uymaktan alıkoyanlar için deliller vardır. Bilinsin ki, aklı kullanmaya engel olan, şeytanın vesvesesi ve işidir" (Kitabu't-Tevhid s. 136).
"İnsana aklını kullanmaktan vazgeçmeyi telkin eden, şeytanî vesveseden başka bir şey değildir. Çünkü şeytan, kişiyi aklının semeresinden alıkoyar, iyi fırsatlara nail olmak ve istediğini elde etmek için güvencelerini sarsar. Aklı kullanarak eşyayı düşünmek, onun prensip ve sonuçlarından gizli olanları bilmek içindir. Sonra bunlarda, eşyanın hâdis olduğuna ve bunları yaratanın varlığına, nefislerini şehvetlerine uymaktan alıkoyanlar için deliller vardır. Bilinsin ki, aklı kullanmaya engel olan, şeytanın vesvesesi ve işidir" (Kitabu't-Tevhid s. 136).
Bir dinin tanrısının ve peygamberinin genel davranışları,
karakteri, din sahibi ulusun değerlerine eşittir. Dinin peygamberi öldüğünde,
Tanrı adına BÖLÜCÜLER, ULEMA GEÇİNENLER VE SOYTARILAR KONUŞMAKTADIR.
Dolayısıyla da o DİN ŞERİAT olmaktadır. Hıristiyan Şeriatı, sayısız bilginin
yakılmasına karşılık Hıristiyan dini haline,akıl ve bilim sayasinde ulaşabilmiştir.Müslümanlık
ta AKIL,BİLİM VE İNSAN İRADESİNDEN uzaklaştırılarak,EGEMENLERİN ve MÜFTÜLERİN EMİRLERİNE
TABİ ARAP ŞERİATI HALİNE
DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR.Ebu Hanifenin ve Matüridinin AKLI,CÜZİ İRADEYİ VE ÖZGÜN AKLIN SÜZGECİNDEN
GEÇİRİLMİŞ NAKLİ esas alan görüşlerine Karşılık; NAKLİ,SORGUSUZ MUTLAK İNANCI,MUTLAK
İTAATI VE KADERCİLİĞİ ESAS ALAN
EŞ’ARİLİK görüşü çıkartılmıştır.Din
adına tüm söylenenlere mutlak inanç,insanların beyin yapılarını
taşlaştırmış,sosyal olayları da çözümsüzlüğe ittiğinden cemaatler
çığ gibi gelişmiş ve toplumlara egemen olmuştur. İslam âleminde, Müslümanlar
biri birlerini öldürür olmuşlardır. EŞ’ARİYE MEZHEBİ, Arapları İslamiyet
öncesine götürmüştür. Arap aşiretleri biri birleriyle savaşmaya başlamışlardır.
Selçuklu ve Osmanlı Matüridi İNANCI İLE KURULMUŞ, bu inanç yerine EŞ’ARİ
İNANCINA GEÇİNCE DE YIKILMIŞLARDIR. Birinci Selim, Mısırı fethettikten sonra;
İstanbul’a 2000 EŞ’ARİ İMAMINI GETİRMİŞTİ. Hükümdara mutlak inanç ve sağlamak
amacı ile AKLI, BİLİMİ, ÖZGÜR DÜŞÜNCEYİ VE CÜZİ İRADEYİ YASAKLAMIŞTI. Buna
karşın, halkın ayaklanması önlememiştir. Patrona Halil ve Kabakçı Mustafa ve
ALEVİ--TÜRK ayaklanmaları, Osmanlı sevdalılarını hâlâ akıllandıramamıştır. “Akılla bir yere varmak mümkün değildir!””Hükümdar
zalim olsa da ona itaat islamın gereğidir!”. Mutlak itaati sağlamak amacı ile
de “en büyük ibadet ululemre itaattir!”Mavalı ezilen halkın kafasına
mıhlanmıştı. Osmanlının inanç değiştirmesi sonucu sosyal patlamaların önüne geçilememiştir.
Fransız devriminin aydınlığından yararlanan azınlıklar da ulusal kimlikleri
için ayaklanmışlardır. Şimdi, İmamı Matüridi’nin dayandığı tarihi kaynaklara
bir göz atalım:
“51- Peygamberin içtihad ile hükmetmeğe izin vermesi: ”Sahabenin
âlim ve fakihlerinden Muaz bin Cebel'i Yemen'e vali gönderirken aralarında
şöyle bir konuşma geçmiştir:
Peygamber: - Oraya vardığın
vakit ne ile hükmedeceksin? Sana bir soru sorulduğu yahut bir davacı geldiği
vakit onların müşkülünü ne ile halledeceksin?
- Tanrının Kitabı Kur'an ile.
Peygamber: -Kitap'ta
bulamazsan?
Muaz:-Resulu'llah'ın
sünnetleriyle.
Peygamber:-Onda
da bulamazsan?
Muaz:
-Kendi reyimle içtihadımle hükmederim.
Peygamber: Senden daha iyi, emir yoktur derim. (Tanrı'ya
şükür olsun ki; elçisini başarılı kıldı.) - A. Hamdi Akseki İslam Dini S. 63 -Besim
Atalay Türk Dili ile ibadet - S. 2.
İslam dinini yüce bir din oluşu, herşeyin
çözümünü insan aklına bırakmasındandır.”Osman Türkoğuz, Halifelik, s. 22/23.
Abbasi Halifesi el Muktedirin 921 senesinde, Bulgar Türklerine
gönderdiği kurulun kâtibi İbni FADLAN’IN ANILARI.”Kadınlarla erkekler arasında
kaç-göç yoktur. Hepsi bir arada anadan doğma ırmaklarda yüzerler. Çok
yardımseverdirler ve çok cesurdurlar. Borç para, yedek at istediğinizde hemen
verirler. Vadesinde ödenmeyen
alacakları için üşenmeden ta Bağdat’a gelerek mutlaka alacaklarını alırlar. İbni
Batuta da başından geçen olayları anlatmaktadır: “Bir kadının yönettiği bir
limana vardığım da, hürmet için kadın yöneticinin huzuruna çıkmadığımdan, beni yaka,
paça Ol Hatunun huzuruna götürdüler. Kadın Melike:”Ben, kadın olduğum için mi
huzuruma çıkmaya tenezzül etmediniz? Ben, babam hükümdar olduğu için değil; bir
muharebede Ağabeyim korkudan titrerken, düşman ordusunun merkezine dalarak
düşman komutanını öldürdüğüm için, bileğimin ve yüreğimin hakkı için buranın
yöneticiliğine getirildim!”Demiş. Bir Oğuz oymağında; oymağın çobanı sürüyü
oymağın merkezine getirip, hayvanları sahiplerine verdikten sonra, oymak
beyinin huzuruna vararak:”Bana itimat ederek beni oymağın çobanı yaptınız ve
hayvanlarınızı bana teslim ettiniz. Ben yok iken de aşireti toplayarak,
aşiretimizi ilgilendiren önemli bir karar almış, beni hiç yerine saymışsınız.
İtiraz ediyorum!”Der. Alınmış karar yok sayılır, meşalelerin ışığında, aşiret
yeniden toplanır ve yeni bir karar alınır.
Onbeş yaşına gelen bir Türk kızı, çadırını bir çayıra kurar. Kendisi ile
evlenmek isteyenlerin her spor dalında ve dahi güreşte onu yenmesi gerekir.”Türkler,
KADINLARINA ÇOK DEĞER VERİRLER!”Bu da Arap gezginlerinin gözlemleri. Oğuz
töresinde; bir damat adayı evleneceği kızın baba asına bir sene hizmet etmek,
evlendikten sonra da eşinin Dokuz adım gerisinden yürümek zorundadır. Hakan ile
Hatununun çadırlarına çift başlı kartallı bayrak asılırdı.
Kararnamelere,”BİZ”,diye başlanır, Hatunun imzası olmayan
kararnameler geçersiz sayılırdı. Türk KADINLARI, Erkeklere eşit olarak tüm
mesleklere girerlerdi.
KÜRŞAT,
Kırk yiğit Türk ile, Çin’de Hanbalığı basarak Çin hükümdarını kaçırmak ister,
havanın yağmurlu olması nedeniyle başarıya ulaşamaz ve Kırk Yiğit Türk şehit olurlar.
ATATÜRK:
19 Yaşında Harp Okulu'na
girmiştir.
19
yıl askerlik yapmıştır.
19 yıl da
devletimizi yönetmiştir.
19 Eylül 1921'de Mareşal
olmuştur.
19 Kasım 1938'de cenazesi ANKARA’YA getiriliştir.
1919 içinde 101 adet 19
vardır.
Sayılar kutsalsa bu kutsallık Tanrısal ise; ATATÜRK’ÜN çıkışı,
devrimi, ölümsüz önderliği, Türk ulusu için kutsallığı da Tanrısaldır...
BİLGE KAĞAN:
19 SENEDE YETİŞMİŞ
19 SENE ÇİN’LE DÖVÜŞMÜŞ
19 SENE DEVLET BAŞKANLIĞI YAPMIŞ
19 KİŞİYLE ÇİN’E BAŞKALDIRMIŞ
57
YAŞINDA ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR.
ATATÜRK,
Samsun’a 19’u rütbeli,49 görevli kişiyle çıkmıştır.
Kuran’ı Kerim’de büyük ölçüde 19 uyumu vardır.
Bilge
KAĞAN’IN babası, İlteriş KAĞAN ile Annesi ilbilge Hatun, 17 kişiyle, Çin'e
başkaldırmıştı.
Eski Gök
Türk metinlerinden:”Öze Tengri basmasar, asra yer telinmeser,
“Türk budun, ilingin, töringin kim arlatı?”
“Ey Türk ulusu!
Üsten gök çökmese, alttan yer delinmese, senin elini, töreni kim bozar?
Uygur
Türklerinden de bir örnek.”Ata bir, Ana bir uyalar bu halk,
“Tefavütleri
yok öte, öttise.”
“Bu
ulus, aynı Baba ve aynı Anadandır. Bireyleri de eşittir. İçlerinden birisi
ileri geçse bu bir fark sayılmaz, gurur sebebi değildir.”Osman Türkoğuz, s.g.e.
s.50.
Harun Reşit’in en Küçük oğlu Mutasım’ın
anası Türk asıllı bir cariyedir. Mutasım;(29 Ekim 795-3 Ağustos 833/5 Ocak
842).Muhafız alayını Türklerden oluşturmuş, Başşehrini yeni
kurdurttuğuSamarra’ya taşımıştı.”Bir gün, RUM, ACEM VE TÜRK ŞAİRLERİNİ,
sarayında toplamış, toplamış, onlardan Ulusları ile övünmelerini istemiştir:
Arap ŞAİR, Hz. Peygamberin Arap olduğundan, Kuranın Arap dili ile geldiğinden,
ARAP soyluluğundan sözetmiş! Acem Şair; Kisraların saraylarından, Acemin
ihtişam ve zenginliğinden dem vurmuş! Rum Şair, Eski Yunanın sanat, mimari ve
edebiyattaki büyüklüğünü anlatmış! Övünme sırası TÜRK OZAN’INA geldiğinde; Mutasım:”Haydi sen de övün bakalım!”Demiş. Herkes,
şaşkınlık içinde bizim OZANIMIZA, bunların övünülecek neyi var? Sorusuyla
bakmaya başlamış! TÜRK OZAN sazını ayarlayarak demiş ki:
“Bizim doğduğumuz Türk illerinde, ne Arabın, ne
Acemin, ne de Yunanlının övündüğü şeyler yoktur. Fakat bizim topraklarımızda Tanrımız
köle yaratmaz.”Mahmut Esat BOZKURT, ATATÜRK İHTİLALİ, S.358/359.
BİLGE KAĞAN:(M.S.683-934).İKİNCİ GÖK/KÖK/ TÜRK İMPARATORLUĞUNUN
KURUCUSU. “1-Türkten Köle olmaz,2Türk YALAN SÖYLEMEZ,3-KADIN VE ÇOCUK VURULMAZ
VE ESİR DE ALINMAZ.
EK: Müslüman Arapların kadın ve çocuklara
yaptıklarını hatırlayınız. Hayber Kalesi Yahudi Reisinin gelini Safiyeyi,
Hüdeybiyeli kadın esirlerin gebe kalmamsı için HZ.Muhammedin formülünü de unutmayınız.
Acem hükümdarının Üç genç kızının, Halife Ömerin biçtiği rayiç üzerinden satıldığını,
iki kızı da Hz. Âlinin-birisini oğlu Hasan için,diğerini de Ömerin oğlu için-
satın aldığını İslam tarihçileri övünerek anlatmaktadırlar!
İmam Mansur Muhammet Matüridi’nin, çok görkemli uygarlıklara
sahip Türk ulusunun, tarihini de çok iyi bildiği de anlaşılmaktadır. Onun
gerisinde her türlü devlet ve hukuk düzenine sahip Türk ulusu yatmaktadır.
Hasan el EŞ’ARİNİN gerisinde İslamdan önce devletleşememiş, sürekli biri
biriyle savaşan, biri birini soyan, ortak bir devlet ve hukuk düzenine
sahibolamamış ilkel bir Arap dünyası vardır. Kız çocuklarını doğar doğmaz ya canlı,
canlı toprağa gömmek, ya da ileride çalıştırılmak üzere genelevlere satmak
geleneği vardır. Yeni kurulmuş devlete bağlılığı, dini ve Allahlı kullanarak
sağlamak gerekmektedir. AKIL, İLMİN VE İNANCIN GERİSİNE BU NEDENLE İTİLMİŞTİR.
“Fetvanı, Müftüden değil, aklından
al!”Hadis.
“Aklı
olanın dini vardır!”Hadis. Kuranı Kerimde, üşenmeden saydım, tam Yetmiş beş
kere AKIL KELİMESİ GEÇMEKTEDİR:
8/22:”Çünkü
yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü, Anlayamayan ve
Düşünemeyen Sağırlarla dilsizlerdir..”
40/54:”Bunu
aklı başında olanlara bir yol gösterici ve hatırlatma…”
89/5:”Nasıl,
bunlarda bir akıl sahibi için yemin var değil mi?”
10/100:”….Akıllarını
kullanmayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler.”
Matüridi:””Akıl, insana verilmiş ilahi bir emanettir.
İnsanın kendi varlığının üstünlüğünü AKIL SAYESİNDE ANLAR. İNSANIN KUSUR
İŞLEMESİ AKLINI TERK ETMESİ NEDENİYLEDİR. ALLAH’IN EMİRLERİ AKILLIYA HİTAP EDER.
AKLI OLMAYAN KİŞİLER İLAHİ EMİRLERİN DIŞINDA KALIR”!BUYURMAKTADIR. EN BELİRGİN
FARK:”AKLI KULLANMA” VE” İNSAN İRADESİ”ÖLÇÜSÜNDEDİR. AMASYA GENELGESİNİ
HATIRLATIRIM!
KUZEY
VE GÜNEY MÜSLÜMANLIĞI AYIRIMI?!
Ünlü İngiliz
tarihçisi Arnold J.Toynbee/1889/1970/,Kuzey ve Güney Müslümanlığı üzerinde
durarak Batıyı uyarmıştı. Güney Müslümanlığı olarak tanımladığı Suudi
Arabistan,-Kahire eksenindeki Müslümanlığı Batı Uygarlığı için bir tehlike
olmaktan çıkmıştır. Çünkü Güney Müslümanlığı uzun süre emperyalist Hıristiyan
devletlerin yönetimi altında kalarak yozlaştırılmıştır. Kuzey MüslümanlIğı,
Buhara-Semerkant-İstanbul eksenindeki İslam anlayışı mutlaka kontrol altına
alınması gerekir”Demişti. Kuzey Müslümanlığı
TÜRK COĞRAFYASINI KAPSAMAKTADIR. BUNA TÜRK MÜSLÜMANLIĞI DA DENİR.
Güney
Müslümanlığının uygulandığı ülkelerde, KAN BAĞI İLKESİNE dayanan SEYYİTLİK,
ŞERİFLİK VE ŞEHLİK MAKAMLARI ÖNEM GÖSTERİR; dinin şekilciliği özünün önüne
geçer, hükümranın tüm cinayetleri fetva üzerine kurulmuştur. CİN suresinin
18’inci ayeti de görmezden gelinerek, ŞEYHİ OLMAYANIN ŞEYTANI VARDIR! Masalı
ibadetin özünü oluşturmuştur! Halbu ki:”Şüphesiz mescitler Allahındır. Öyleyse
oralarda Allah’a yalvarırken arya başkasını katmayın!”Cin/18.Bu ayete karşın,
inananı küfre götüren uydurmalar İslam Dininin temeli sayılmıştır:”İNSANLARIN
BİR ŞEYE BAĞLANMADAN GERÇEĞE ERİŞEMİYECEĞİ!”KÜFRÜ, KURANDAN BAŞKA İRŞAD EDİCİ ARAMAYIN!
İNANCININ ÖNÜNE ÖZELLİKLE SOKULMUŞTUR. EŞ’ARİYE İNANCI 1970’DEN SONRA
“ILIMLIİSLAM” ADI İLE TÜRKİYENİN BAŞINA MUSALLAT EDİLMİŞTİR.”DİNLER VE
UYGARLIKLAR ARASI DİYALOG!”KUZEY, TÜRK MÜSLÜMANLIĞINI ÇÖKERTMEK İÇİN
UYDURULMUŞTUR.
KUZEY, TÜRK MÜSLÜMANLIĞI BİLGİNLERİMİZ:
Ebu Hanefi(699-767), Buhari(810-869),Maturidi(863-944),Farabi el
TÜRKÎ(870-950),Hoca Ahmet Yesevİ(1103-1165),Hacı Bektaş Veli(1209-1271),KOCA
YUNUS.
İbn Sina(980-1037),Uluğ Bey(1393-1449),Ali
KUŞÇU(1403-1474),TAKİYÜDDİN(1521-1585).EŞ’ARİ İNANCI,1575 SENESİNDE, ALİ
KUŞÇUNUN KURMUŞ OLDUĞU GÖZLEMEVİNİ, MELEKLERİN EVLERİMİZİN BACASINDAN EVİMİZE
GİRMELERİNE ENGELDİR MASALI YÜZÜNDEN, OSMANLI DONANMASI TOPA TUTARAK İÇİNDEKİ
KIYMETLİ MALZEMELERLE BİRLİKTE YIKMIŞTIR.
Osmanlının DÖNME-DEVŞİRME Eş’ari Uleması,
Türkleri aşağılamak için özellikle, MEDRESELERDE VE DİNİ ORTAMLARDA, TÜRKLERİ
YECÜC-MECÜCOLARAK GÖSTERMİŞLERDİR. YECÜC-MECÜC, TEVRAT’TAKİ
“GOG-MOGOG”MASALININ KURANA YANSITILMASIDIR!
Endülüs’ün En Ünlü
bilgini İBN RÜŞT(1126-1198) EŞ’ARİ NANCINA EN
AĞIR ELEŞTİRİLERİ YÖNELTMİŞTİR.
İngiliz Tarihçisi
Arnold J.Toynbee:”Herhangi bir uygarlık, herhangi bir yaşam tarzı bütün
parçalarıyla biribirine bağlı ve bölünmez bir bütündür.”Demişti, Osmanlı
Türkiyesinde,”liberal-islamcı” işbirliği İngilizci iken, bugün de AB’li
Amerikalı ve yerli işbirlikçilerce, Türklerin inançlarının KUZEY MÜSLÜMANLIĞI
esaslara göre şekillendirilmesi önleniyor.
Arnold J.Toynbee:”TÜRK
TARİHİNİN GELECEĞİ İÇİN İKİ YOL GÖRÜNMEKTEDİR:
1-Batıya yönelmenin
bedelini küçük dozajlarla ödemeyi sürdüreceklerdir.
2-Batının kendilerini yok etmemesi için bütün
içtenlikle kuvvet ve ruhlarını kullanarak kendilerini koruyacaklardır. Dünya,
Batı ve İslam. S.30.
“TÜRK HALKI,
ATATÜRK’ÜN İLHAM KANAĞI ALTINDAORTAK “BATI KONUSUNU”MODERN BATININ HAYAT
TARZINI ŞÜPHE DUYMADAN –BATI’NIN ULUSÇULUĞUNU VE BÜTÜN DEĞERLERİNİ-ADEPTE ETMEK
SURETİYLE ÇÖZMEYE ÇALIŞMAKLA BÜTÜN İSLAM DÜNYASI İÇİN BÜYÜK BİR HİZMETTE
BULUNMUŞTUR…”s.g.e. s.33-34.”Batı için GÜNEY Müslümanlığı,(SUUDİ AR
ABİSTAN-KAHİRE EKSENİ)TEHLİKE OLMAKTAN ÇIKMIŞTIR. ANCAK, KUZEY
MÜSLÜMANLIĞI(SEMERKENT-BUHARA-İSTANBULEKSENİ YA DA TÜRK MÜSLĞMANLIĞI)MUTLAKA
KONTROL ALTINA ALINMALIDIR. BATI İÇİN HER DAİM TEHLİKE OLUŞTURABİLİR.”
İngiliz Arnold J.Toynbee;”Batı dünyasının tek korkusu, TÜRK MÜSLÜMANLIĞI uygulamasının ASİ MUSTAFA KEMALLER çıkartma tehlikesine inanmalarıdır!”Diyor. Hâlbuki MUSTAFA KEMAL, EŞ’ARİ/GÜNEY/MÜSLÜMANLIĞI UYGULAMASININ ESERİDİR. Dünyada hastalıklar olmasaydı tedavi yöntemleri de olmazdı. Amasya Genelgesi ile İlahi/GÖKSEL/ irade, YERİNİ BEŞERİ/İNSAN/İRADESİNE BIRAKMIŞTI. Korku buradan kaynaklanmaktadır: Esaslar, Mustafa Kemal tarafından yaveri Cevat Abbas Bey'e 21-22 Haziran 1919 gecesi Amasya'da yazdırılmıştır
Mustafa Kemal tarafından Cevat Abbas
Bey’e yazdırılan temel esaslar şunlardır
- Vatanın
bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.
- İstanbul
hükümeti aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum
milletimizi yok olmuş gösteriyor.
- Milletin
bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
- Milletin
içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını
gür sesle cihana duyurmak için, her türlü baskı ve kontrolden uzak milli
bir heyetin varlığı zaruridir.
- Anadolu’nun
her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas’ta hemen milli bir kongre
toplanması kararlaştırılmıştır.
- Bunun
için bütün illerin her sancağından milletin güvenini kazanmış üç
temsilcinin mümkün olan en kısa zamanda yetişmek üzere yola çıkılması
gerekmektedir.
- Her
ihtimale karşı bu mesele milli bir sır olarak tutulmalı ve temsilciler
gereğinde yolculuklarını kendilerini tanıtmadan yapmalıdırlar.
- Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. O
tarihe kadar öteki illerin temsilcileri de Sivas’a gelebilirlerse Erzurum Kongresi'nin üyeleri de Sivas genel kongresine katılmak üzere hareket ederler.”Türk kadınının, Eski Türklerdeki SAYGINLIĞINA
KAVUŞTURULMASI, ARAP MÜSLÜMANLIĞINI KÖKÜNDEN SARSMIŞTIR: Özgür analar,
özgür insanlar doğuracaktır.
Hatundere köyünde,
ilkokulu bitirenlerin diplomaları Menemen Kaymakamı tarafından verilecektir.
Köylüler, ilkokulun önünde, Kadın-Erkek ayrı yerlere oturtulmuştur.
Kaymakam Bey, aracından inerek,kürsüye çıktığın da gözlerine bir farklılık
takılır.Erkeklerin oturmuş olduğu sıranın başında bir kadın oturmaktadır.Ol
kadına seslenir:”Teyze,sen neden kadınlar tarafında değilsin?!Benim Anam Halime
Türkoğuz,ayağa kalkar ve:”Sayın Kaymakam Beyimiz,KÖYÜMÜZE
HOŞGELDİNİZ.Ben,özellikle Erkeklerin baş tarafına oturdum,çünkü benim orada
oturmam için bir özelliğim var:BEN,İKİ SUBAY ANASIYIM.BURADA OTURMAKLA ONLARI
DA TEMSİL EDİYORUM!”DER.Kaymakam,hayranlığını bildirdikten sonra;”öyleyse diplomaları siz dağıtınız!Der.Biz,Osman Zeki Türkoğuz,Süleyman Sami
Türkoğuz ve İrfan Konur Türkoğuz,HAKSIZLIĞA İSYANI, ANAMIZDAN VE Mustafa Kemalden
öğrendik!Ama hep hırpalandık!?
Mustafa Kemalin TÜRK MÜSLÜMANLIĞINI
UYGULAMALARI. Balıkesir Paşa camisindeki vaazını daha önce vermiştim:
Başkomutan ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in, 06 Mart 1922
tarihinde Türkiye büyük Millet Meclisi Kürsüsünden tüm dünyaya seslenmişti:
“Efendiler,”
“Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve
medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine
yuvarlandırılmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat
almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri
Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Hâlbuki hangi istiklal
vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?
Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.” Gazi Mustafa Kemal.
“Ulusumuz
Din ve Dil gibi güçlü iki erdeme sahiptir. Bu erdemleri hiçbir güç ulusumuzun
yürek ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.”
“Din vardır ve gereklidir. Din
gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların yaşamasına olanak yoktur. Yalnız şurası
var ki din, Tanrı ile kul arasında bağlılıktır” Yani kimsenin Allah ile
kurulunun arasına girmeye hakkı olmağının bir ifadesidir.” “BİZİM DİNİMİZ, EN MAKUL VE EN TABİİ BİR DİNDİR. VE ANCAK BUNDANDIR Kİ SON DİN OLMUŞTUR. BİR
DİNİN TABİ OLMASI ÇİN AKLA, FENNE, İLME VE MANTIĞA TETABUK ETMESİ LAZIMDIR.
BİZİM DİNİMİZ BUNLARA TAMAMEN MUTABIKTIR. MÜSLÜMANLARIN TOPLUMSAL HAYATINDA HİÇ
KİMSENİN ÖZEL BİR SINIF HALİNDE MEVCUDİYETİNİ MUHAFAZAYA HAKKI YOKTUR. KENDİLERİNDE BÖYLE BİR HAK GÖRENLER DİNİ EMİRLERE
UYGUN HAREKETTE BULUNMUŞ OLMAZLAR. BİZDE RUHBANLIK YOKTUR, HEPİMİZ EŞİTİZ VE
DİNİMİZİN HÜKÜMLERİNİ EŞİT OLARAK ÖĞRENMEYE MECBURUZ. HER FERT DİNİNİ, DİN
DUYGUSUNU, İMANINI ÖĞRENMEK İÇİN BİR YERE MUHTAÇTIR. ORASI DA OKULDUR.”
Prof.Dr. NEDA Armaner’ in 10
Kasım 1971 tarihinde, Ankara ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİNDEKİ Söylevinden.
ATATÜRK DİYOR Kİ:
“DÜNYADA HERŞEY İÇİN, MADDİYAT İÇİN, MANEVİYAT
İÇİN, HAYAT İÇİN, MUVAFFAKİYETÇİNEN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR, FENDİR. İLMİN VE
FENNİN DIŞINDA MÜRŞİT ARAMAK GAFLETTİR, CEHALETTİR, DALALETTİR. YALNIZ İLİM VE
FENNİN YAŞADIĞIMIZERDAKİKADAKİ SAFHALARININ TEKÂMÜLÜNÜ İDRAK ETMEK VE
İLERLEMELERİNİ ZAMANLATAKİP EYLEMEK ŞARTTIR. BİN, İKİ BİN SENE EVVELKİ
DÜSTURLARI, ŞU KADAR BİN SENE SONRA BUGÜN AYNEN TATBİKE KALKIŞMAK İLMİN VE
FENNİN İÇİNDE BULUNMAK, ELBETTE DEĞİLDİR.” –1925 – (M.E. İlgili.
“TÜRKİYE
CUMHURİYETİ, ŞEYHLER, DERVİŞLER MEMLEKETİ OLAMAZ. ÖLÜLERDEN YARDIM UMMAK MEDENİ
BİR TOPLULUK İÇİN LEKEDİR. MEVCUT TARİKATLARIN GAYESİ KENDİLERİNE TABİ OLAN
KİMSELERİ DÜNYEVİ VE MANEVİ HAYATTA MES’UT ETMEKTEN BAŞKA NE OLABİLİR? BUGÜN
İLMİN, FENNİN BÜTÜN ŞÜMULÜYLE MEDENİYETİN GÖZ KAMAŞTIRICI IŞIĞI KARŞISINDA
FİLAN VE FALAN ŞEYHİN İRŞADİYLE MADDİ VE MANEVİ SAADETİ ARAYACAK KADAR
İPTİDAİ İNSANLARIN TÜRKİYE MEDENİ TOPLULUĞUNDA MEVCUT
OLABİLECEĞİNİ ASLA KABUL ETMİYORUM.
ARKADAŞLAR,
EFENDİLER VE EY MİLLET, İYİ BİLİNİZ Kİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ ŞEYHLER, DERVİŞLER,
MÜRİTLER, MECZUPLAR MEMLEKETİ OLAMAZ. EN DOĞRU EN HAKİKİ TARİKAT, MEDENİYET
TARİKATIDIR.
MEDENİYETİN
EMİR VE TALEP ETTİĞİNİ YAPMAK İNSAN OLMAK İÇİN KÂFİDİR. (İkdam, 1.9.1925).
TÜRKLER
ALEYHİNDEKİ HADİSLER.
“Hz.Muhammedin Türk düşmanlığı:”Özellikle "Türkler" için
"hadis"ler vardır. Türkler için hiç de iyi şeyler söylemeyen bu
hadisler, örnek ve yürekli bilim adamı Prof. Dr. ilhan Arsel'in "Arap
Milliyetçiliği ve Türkler" adlı kitabında çok çarpıcı biçimde yer almakta.
( Bkz. istanbul, 1987, inkılâp Kitabevi, s. 18 ve öt.)ERTUĞRUL AYDIN, NASIL
MÜSLÜMAN OLDUK? ŞERİAT VE KADIN, PROF.DR. İLHAN ARSEL
Muhammed'in Türk düşmanlığı
Kendilerini "Müslüman" sayan "Türkleri Muhammed, "Müslüman" saymak şöyle dursun; "düşman" diye ilan etmiştir. İslam dünyasında en sağlam kabul edilen hadis kitaplarında da bu var. Başlı başına bir bölüm olarak. Bölümün adı da çok. İlginç: "Kıtalu't-Türk". Anlamı da: "Türklerle öldürüşmek (savaş)". Buhari'de, Ebu Davud'da ve Tirmizi'de bölümün adı bu. İbn Mace'de "Babu't-Türk", yani "Türkler Bölümü". Müslim'deyse, "Kıyamet alametleri" arasında yer alıyor.
Muhammed, "Peygamberliğinin bir kanıtı" olarak, gelecekten haber verirken, Kıyametin bir alameti olarak Türklerle nasıl çarpışılacağını, Müslümanların, Türkleri nasıl öldüreceklerini de anlatıyor. Hem Türk diye ad vererek, hem de tarif ederek, yüzlerinin, gözlerinin, burunlarının, derilerinin, renklerinin nasıl olduğunu anlatarak. Anlaşılan o ki, Türkler konusunda kendisine bir takım bilgiler verilmiş. Muhammed'in anlatmasına göre, "Türklerle öldürüşme", taa "Kıyamet"e dek söz konusu. Kıyametin bir alameti olarak da Müslümanlar, yeryüzündeki Türkleri öldürüp temizleyecekler. Yoksa kıyamet kopmayacak. İşte hadislerden bir kesim:
- Müslümanlar, Türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır. Yüzleri kalkan gibi, üst üste binmiş (kalın) derili olan bu toplumla.... Kıl giyerler."( Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/62-65, hadis no:2912; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Melahim/9 Babun fi Kıtali't Türk, hadis no: 4303; Nesei, Sünen, Kitabu'l-Cihad/ Babu Gazveti't-Türk...)
-"Siz (Müslümanlar), küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan toplumla öldürüşmedikçe kıyamet kopmayacaktır." (Buhari, e's-SAhih, Kitabu'l-Cihad/96; Müslim, e's-Sahih, kitabu'l-Fiten/62 hadis no: 2912; Ebu Davud, Sünen, hadis no: 4304; Tirmizi, h. no: 2251; ibn Mace, h. no: 4096-4099)
"KITALU'T-TURK" HADİSLERİNDEN. "Türklere karşı k'tal, kesinlikle olacak."...
(Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Cihad/96)
"Şu da kıyamet alametlerinden: Kıldan (keçe) ayakkabı giyen bir toplumla vuruşup öldürürleşeceksiniz. Geniş yüzlü, yüzleri kalkan gibi, üst üste derili toplulukla vuruşmanız-öldürülmeniz kıyamet alametlerindendir. Siz (Müslümanlar), küçük gözlü, kızıl yüzlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan Türklerle öldürüşmedikçe kıyamet kopmaz."( Bkz. Buhari, e's-Sahih, kitabu'l-Cihad/95; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/66, hadis no: 2912; ibn Mace, h.no: 4097-4098).
- "Sizinle(siz Müslümanlarla), küçük (çekik) gözlü toplum, Türkler savaşacaktır. Siz onları, üç kez önünüze katıp süreceksiniz. Sonunda Arap Yarımadası'nda karşılaşacaksınız. Birincide, onlardan kaçan kurtulur. İkincide kimi kurtulur, kimi yok edilir.
Üçüncüdeyse onların tümü kırılacaktır."(Ebu Davud, sünen, hadis no: 4305.) Muhammed'in, bugün kendisine "Peygamberimiz, efendimiz" diyen Türklere bakışı tutumu budur işte.
İnsanlara "insan" olarak bakmak gerekir. Hangi ırktan, hangi renkten ve hangi "din"den olurlarsa olsunlar ya da hiçbir dinden olmasınlar. Ama "dinler", "dinliler", "ırkçılar" böyle bakamamakta. Yahudi’si, Hristiyanı, İslam inanırı hep birbirine düşman. Irkçılar da kendi ırklarından olmayanlara karşı böyle. Bugün dünyamızın yaşadığı nice acı olaylarda, bu ilkelliğin payı az değildir. Bunlardan arınmalı artık insanlık. Yoksa acımasızlıklar, acılar, gözyaşları sürüp gidecektir.
Arap Kavminin Türk Düşmanlığı Duygularıyla Yoğrulmasını Sağlayan Kur'an Ayetleri Muhammed'in Günlük Siyasetinin Sonucudur
Kuran’ın Kehf ve Enbiya surelerinde "Ye'cuc" ve "Me'cuc" adları geçer ki, Araplar ve tüm insanlık için felaket kaynağı sayılan bir milleti tanımlar ve bu millet, Muhammed'in söylemesine göre, Türklerdir. Konuyu Arap Milliyetçiliği ve Türkler başlıklı kitabımda incelediğim için burada kısa bir özetleme ile yetineceğim.
Muhammed'in söylemesine göre Tanrı, insanlığa zarar veremesinler diye vaktiyle Orta Asya'daki Türkleri bir set ile çevirtmek istemiş ve bu işi yapmaya da ZülKarneyn'i (ki "Büyük iskender" diye bilinir) görevli kılmıştır. Kehf Suresi'ndeki anlatışa göre Tanrı tarafından "iktidar ve kudret sahibi" kılınan ZülKarneyn, güneşin battığı bir yere gittiğinde "kâfir" bir milletle kaşılaşır. Tanrı ona şöyle emreder:
"Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin."
ZülKarneyn, kendisine verilen emre uyacağını söyleyerek yoluna devam eder ve bu kez güneşin doğduğu yere gider. Orada bir kavme rastlar ki, Tanrı "onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştır. " Sonra yine yoluna devam eder ve bu kez iki dağ arasında bir yere ulaşır; görür ki orada hiçbir sözü anlamayan bir kavim yaşamaktadır. Bunlar ZülKarneyn'e şöyle derler:
* Kehf Suresi, ayet 8389; Enbiya Suresi, ayet 96.
"Ey ZülKarneyn! Bu memlekette Yecuc ve Me'cuc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?"
ZülKarneyn onlardan para istemez, sadece kendisine güç vermelerini söyler.
Ye'cuc ve Me'cuc olarak tanımladığı bu Türkleri HZ. Muhammed, mümkün olduğu kadar tiksinti verici kılıkta göstermeye çalışmış ve örneğin "yayvan suratlı, basık burunlu, kırmızı yüzlü" olarak tanımlamıştır. Ve anlatmıştır ki, bu Türklerle savaşılmadıkça ve onlarla öldürülmedikçe kıyamet günü gelmiş olmayacaktır. Bu konuda bıraktığı hadislerdir”
Muhammed'in Türk düşmanlığı
Kendilerini "Müslüman" sayan "Türkleri Muhammed, "Müslüman" saymak şöyle dursun; "düşman" diye ilan etmiştir. İslam dünyasında en sağlam kabul edilen hadis kitaplarında da bu var. Başlı başına bir bölüm olarak. Bölümün adı da çok. İlginç: "Kıtalu't-Türk". Anlamı da: "Türklerle öldürüşmek (savaş)". Buhari'de, Ebu Davud'da ve Tirmizi'de bölümün adı bu. İbn Mace'de "Babu't-Türk", yani "Türkler Bölümü". Müslim'deyse, "Kıyamet alametleri" arasında yer alıyor.
Muhammed, "Peygamberliğinin bir kanıtı" olarak, gelecekten haber verirken, Kıyametin bir alameti olarak Türklerle nasıl çarpışılacağını, Müslümanların, Türkleri nasıl öldüreceklerini de anlatıyor. Hem Türk diye ad vererek, hem de tarif ederek, yüzlerinin, gözlerinin, burunlarının, derilerinin, renklerinin nasıl olduğunu anlatarak. Anlaşılan o ki, Türkler konusunda kendisine bir takım bilgiler verilmiş. Muhammed'in anlatmasına göre, "Türklerle öldürüşme", taa "Kıyamet"e dek söz konusu. Kıyametin bir alameti olarak da Müslümanlar, yeryüzündeki Türkleri öldürüp temizleyecekler. Yoksa kıyamet kopmayacak. İşte hadislerden bir kesim:
- Müslümanlar, Türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır. Yüzleri kalkan gibi, üst üste binmiş (kalın) derili olan bu toplumla.... Kıl giyerler."( Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/62-65, hadis no:2912; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Melahim/9 Babun fi Kıtali't Türk, hadis no: 4303; Nesei, Sünen, Kitabu'l-Cihad/ Babu Gazveti't-Türk...)
-"Siz (Müslümanlar), küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan toplumla öldürüşmedikçe kıyamet kopmayacaktır." (Buhari, e's-SAhih, Kitabu'l-Cihad/96; Müslim, e's-Sahih, kitabu'l-Fiten/62 hadis no: 2912; Ebu Davud, Sünen, hadis no: 4304; Tirmizi, h. no: 2251; ibn Mace, h. no: 4096-4099)
"KITALU'T-TURK" HADİSLERİNDEN. "Türklere karşı k'tal, kesinlikle olacak."...
(Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Cihad/96)
"Şu da kıyamet alametlerinden: Kıldan (keçe) ayakkabı giyen bir toplumla vuruşup öldürürleşeceksiniz. Geniş yüzlü, yüzleri kalkan gibi, üst üste derili toplulukla vuruşmanız-öldürülmeniz kıyamet alametlerindendir. Siz (Müslümanlar), küçük gözlü, kızıl yüzlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan Türklerle öldürüşmedikçe kıyamet kopmaz."( Bkz. Buhari, e's-Sahih, kitabu'l-Cihad/95; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/66, hadis no: 2912; ibn Mace, h.no: 4097-4098).
- "Sizinle(siz Müslümanlarla), küçük (çekik) gözlü toplum, Türkler savaşacaktır. Siz onları, üç kez önünüze katıp süreceksiniz. Sonunda Arap Yarımadası'nda karşılaşacaksınız. Birincide, onlardan kaçan kurtulur. İkincide kimi kurtulur, kimi yok edilir.
Üçüncüdeyse onların tümü kırılacaktır."(Ebu Davud, sünen, hadis no: 4305.) Muhammed'in, bugün kendisine "Peygamberimiz, efendimiz" diyen Türklere bakışı tutumu budur işte.
İnsanlara "insan" olarak bakmak gerekir. Hangi ırktan, hangi renkten ve hangi "din"den olurlarsa olsunlar ya da hiçbir dinden olmasınlar. Ama "dinler", "dinliler", "ırkçılar" böyle bakamamakta. Yahudi’si, Hristiyanı, İslam inanırı hep birbirine düşman. Irkçılar da kendi ırklarından olmayanlara karşı böyle. Bugün dünyamızın yaşadığı nice acı olaylarda, bu ilkelliğin payı az değildir. Bunlardan arınmalı artık insanlık. Yoksa acımasızlıklar, acılar, gözyaşları sürüp gidecektir.
Arap Kavminin Türk Düşmanlığı Duygularıyla Yoğrulmasını Sağlayan Kur'an Ayetleri Muhammed'in Günlük Siyasetinin Sonucudur
Kuran’ın Kehf ve Enbiya surelerinde "Ye'cuc" ve "Me'cuc" adları geçer ki, Araplar ve tüm insanlık için felaket kaynağı sayılan bir milleti tanımlar ve bu millet, Muhammed'in söylemesine göre, Türklerdir. Konuyu Arap Milliyetçiliği ve Türkler başlıklı kitabımda incelediğim için burada kısa bir özetleme ile yetineceğim.
Muhammed'in söylemesine göre Tanrı, insanlığa zarar veremesinler diye vaktiyle Orta Asya'daki Türkleri bir set ile çevirtmek istemiş ve bu işi yapmaya da ZülKarneyn'i (ki "Büyük iskender" diye bilinir) görevli kılmıştır. Kehf Suresi'ndeki anlatışa göre Tanrı tarafından "iktidar ve kudret sahibi" kılınan ZülKarneyn, güneşin battığı bir yere gittiğinde "kâfir" bir milletle kaşılaşır. Tanrı ona şöyle emreder:
"Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin."
ZülKarneyn, kendisine verilen emre uyacağını söyleyerek yoluna devam eder ve bu kez güneşin doğduğu yere gider. Orada bir kavme rastlar ki, Tanrı "onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştır. " Sonra yine yoluna devam eder ve bu kez iki dağ arasında bir yere ulaşır; görür ki orada hiçbir sözü anlamayan bir kavim yaşamaktadır. Bunlar ZülKarneyn'e şöyle derler:
* Kehf Suresi, ayet 8389; Enbiya Suresi, ayet 96.
"Ey ZülKarneyn! Bu memlekette Yecuc ve Me'cuc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?"
ZülKarneyn onlardan para istemez, sadece kendisine güç vermelerini söyler.
Ye'cuc ve Me'cuc olarak tanımladığı bu Türkleri HZ. Muhammed, mümkün olduğu kadar tiksinti verici kılıkta göstermeye çalışmış ve örneğin "yayvan suratlı, basık burunlu, kırmızı yüzlü" olarak tanımlamıştır. Ve anlatmıştır ki, bu Türklerle savaşılmadıkça ve onlarla öldürülmedikçe kıyamet günü gelmiş olmayacaktır. Bu konuda bıraktığı hadislerdir”
Güney Müslümanlığı, Cemaatlere ayrıştırılarak çarpıştırılma sürecine
sokulmuştur. Sıra Türkiye’ye de gelecektir. Her konuda özellikle geliştirilen
Cemaatler,ikinci süreç olarak çarpıştırılacaktır.Osmanlı imparatorluğu,önce
içinden Alevi-Sünni –Kürt-Şİİ kavgasına sürüklenmişti.Fransız devriminden sonra
da İmparatorluğun içindeki azınlıklar ayaklandırılmıştı.Şimdi
de;CEMAATLERKULLANILACAKTIR.LAİKLİĞİN ÖNCE KALDIRILMASI GÜNDEME
GELECEKTİR.UYUYALIM BAKALIM!?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder