8 Ekim 2014 Çarşamba

1245/ALEVİLER HAKKINDA ULEMA FETVALARI!

“Alevilerin Kadınlarına Tecavüz Helaldir!” Suriye İhvanul Müslim’in hareketi şeyhleri ayrı ,ayrı yayınladıkları fetvalarla ülkede yaşayan Alevilerin kanlarının dökülmesinin ve Alevi kadınlara tecavüz edilmesinin mubah olduğunu duyurdular!! 2012-06-06, 12:59:29 1 Yorum TAHA HABER - Suriyeli Selefi şeyhlerden “Muhammed Bedii Musa” ve İhvanul Müslim’in üyelerinden başka bir şeyh “Özgür Suriye Ordusu”nun bu cemaatin müftü ve şeylerine gönderdikleri mektuplarda ülkede yaşayan Alevilere saldırılması, kadınlarına tecavüz edilmesi, çocuklarının öldürülmesi ve yaşadıkları sükûnet yerlerine ve iş merkezlerine saldırılmasının hükmünü sorduklarını açıkladılar. Şeyh Bedii Musa şöyle devam etti: “İhvanul Müslim’in cemaatine mensup şeyh ve müftüler soruda sorulan şeylerin hepsinin helal ve mubah olduğunu açıkladılar ve tekit ettiler ki biz bir bildiri yayınlayarak şunları belirttik: Alevi taifesinin Suriye devletine bağlı olduklarını ve Suriye’deki başka taifelerin onlardan nefret ettiklerini söyledik ve dedik ki onların kanlarının dökülmesi, kadınlarına tecavüz edilmesi, çocuklarının öldürülmesi, sükunet mahallerine saldırılması helaldir. Suriye’de bulunan tüm gruplar onlardan kurtulmak istiyorlar.” Şeyh Muhammed Bedii Musa, şu anda Suudi Arabistan’da üstatlık yapmaktadır. 1980’den 1990 yıllarına kadar Suriye’nin başkenti Şam’daki “El – Meydan” semtinin şeyhlerinden biri ve Suriye İhvan’ul Müslim’in üyelerindendi. Elbette cemaatin askeri kanadındandı ve o dönemler “Et-Tali’etu’l İslamiye” adıyla anılmaktaydı. Şu anda İhvanul Müslim’inin “Konsey Kurulu”nda görev yapmaktadır, ancak adı hiçbir yerde duyurulmamaktadır!! Şeyh Bedii Musa, “Hasan Habnuketu’l Meydan”ın yanında eğitimini tamamlamıştır. O dönemlerde zaruret durumunda babayla kızın yatmalarının sakıncası olmadığına dair yayınladığı fetvayla çok yangı uyandırmıştı. Fetvasını ise şu şekilde açıklamıştı: İhtiyaçlar ve zorunluluklar engelleri ve haramları ortadan kaldırmaktadır. Her kim bir ağaç ekerse herkesten daha çok onun meyvesinden istifade etmeye hakkı vardır. (Allah’ın düşmanı, sapkın…) Suriye’deki isyan dalgası yayılmaya başladığında Muhammed Bedii Musa, Suudi Arabistanlı satılmışlar ve bu ülkede yaşayan Suriyelileri “Şeyh Adnan Arur”la birlikte toplayarak yüklü miktarda paralarla birlikte Suriye’ye gönderdi. Daha sonra “Şeyh Ahmed Es- Sayasanet”in koordinatörlüğünde Dera’da selefilerin yardımıyla “Kuteybetu’l Amri” ve Huvran’da “Kitayibu’l Mu’tez billah”ı teşkil etti. Bu teşkilatlar son zamanlarda “Herbetu Gazale” köprüsünü ve ondan önce bu bölgenin iletişim kule hatlarını tahrip ederek ortadan kaldırdı. Aslında Özgür Suriye Ordusu adındaki çete, İhvanul Müslim’in müftü ve şeylerinin fetvalarına ihtiyaç duymamaktadır. Ulusal Konsey başkanı Burhan Galyun’un yardımcısı Muhammed Faruk Tayfur, Ali Riyad El- Esed ve onun komutası altındaki gruplar ve yine “Şam Ehline Yardım Cephesi” kan akıtmakta İbni Teymiye’nin fetvalarına göre amel etmektedirler. İhvanul Müslim’in cemaati, seksenli yıllardan itibaren resmi olarak Vahabiliğin fikir babası ve azılı nasibilerden olan İbni Teymiye’nin fetvalarına amel etmeye başladı. Şu anda da aynı şekilde İbni Teymiye’nin fetvalarına göre amel etmektedir. Alevileri Öldürmek Bir Görevdir... Alevileri Öldürmek İçin Kimseye Danışıp İstişare Etme 2013-01-26, 23:13:56 8 Yorum TAHA HABER - Tarih boyunca zulme uğrayarak her türlü sindirme, baskı ve katliamlara uğrayan Aleviler, Suriye olaylarının patlak vermesiyle bir kez daha katliamlarla karşı karşıya kaldı. Irak’ta, Pakistan’da, Afganistan’da… Ehlibeyt takipçilerini çocuk, kadın, yaşlı demeden katleden Vahabi Selefiler son iki yıldır Suriye’de de katliamlar yapmaya başladı. Şu ana kadar Suriye’de Alevi ve Caferilerin katledilmesine yönelik yüzlerce fetva yayınlandı. Şimdi yayınlayacağımız fetva beklide şu ana kadarkilerin en acımasızı ve kahredicisidir. Fetvada açıkça Alevilerin öldürülmesinin farz olduğu bunun için istişareye gerek olmadığı belirtilmektedir. İşin garip yanı fetvada dünyada yaşayan tüm Aleviler kast edilmektedir. Bu da Suriye’deki katliamlardan sonra sıranın dünyada en çok Alevinin yaşadığı Türkiye’ye geleceğini göstermektedir. Zaten şu anda kendilerine üst olarak Türkiye'yi seçmiş durumdalar. Allah’ın adıyla. Allah’ın s alat ve selamı Peygambere, ailesine ve sahabelerine olsun… Nusayri Alevilerin herkesin gözleri önünde zayıf ve mahrum Ehlisünnet mensuplarını öldürmesi, ırz ve namuslarına tecavüz etmesi ve mallarının yağmalanma girişimleri kimseye gizli değildir. Bunların bu girişimlerinin karşısında iki grup insan bulunmaktadır; ya onlara yardım edecek gücü olmayan zayıflardır yahut ehlisünnete karşı Moğol vahşetine değer veren kâfirlerdir. Bunda da şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü tüm dünya kâfirleri ehlisünnetin kanına susamıştır. Bu açıklamalar dökülen birçok kanın acısını dindirmeyeceği gibi bu konuda yapılan konuşmalar da ehlisünnet mensuplarının haksızca öldürülmesini durdurmayacaktır. İşte bu onların yanında güçlü bir savunmanın olmadığı bir haktır. Demir, ancak demirle dövülür ve bu halkların korunma ve savunma ölçütüdür. Ey Ehlisünnet! Savaşlar, tecrübeler ve sıkıntılar bize kılıca yalnızca kılıçla yanıt verileceğini öğretmiştir ve ölümlere yalnızca öldürerek SAYIIN RIZA GÜNER’DEN ALINTIDIR. “Gene de, 1514 tarihli İbni Kemal Fetvası’nda açıkça söylendiği gibi, “Alevilerin durumu, Kitaplı kâfirlerden daha kötüydü”… Bu topluluğun öldürülmekten ve böylece bazı Müslümanları Cennetlik yapmaktan başka bir hakkı yoktu… Başka bir hak ve hukukları olamazdı…” Alevi kelimesini kullanarak, “ben Aleviyim,” demek de, “şu kişi Alevi!..” demek de günahtı… Bu durumda; bazı Ermenilerin, “ben Aleviyim,” diyerek “Anayurt’un Dışına Tehcir Kararı”ndan kurtulması, mümkün değildi. “Ben Aleviyim,” demek, “ben Ermeni’yim,” demekten daha kötüydü… . Sünni Engizisyonu; dünyadaki bütün insanları dört grupta toplar: Müslümanlar, Kitaplı Kâfirler, Kitapsız Kâfirler, Dinsiz Kâfirler… Kitaplı Kâfirler, Hıristiyanlarla Yahudiler; Kitapsız Kâfirler, dünyadaki diğer dinlerin mensupları; Dinsiz Kâfirler, Alevilerle hiçbir dine inanmayan insanlardır. Yani Aleviler, hiçbir dine inanmayan insanlarla bir tutulmakta ve yaşama hakları dahi kabul edilmektedir. Eğer, birde; Rafızî diye suçlanma ihtiyacı duyuluyorsa, yaşamaları mümkün de değildir.” Alevilerin canları malları namusları size helaldir! 1. Ebussuud Efendi tarafından verilen fetvalar şu şekildedir: mes'ele: Kızılbaş tâifesinin şer'an kıtâli helâl olup, kat eden gâzî ve Kızılbaş tâifesinin ellerinde maktul olanlar şehîd olurlar mı? elcevâb: olur, gazâ-i Ekber ve şehâdet-i azimcedir. su'al-i âhar: kıtalleri helâl olduğu takdirce, mahzâ sultan-ı ehl-i islâm hazretlerine bağy ve 'adâvet üzere olup, asker-i islâ¬ma kılıç çektiği için mi olur, yâhud gayri sebebi var mıdır? elcevâb: hem bâgîlerdir, hem vücûh-i kesîreden kâfirlerdir. mes’ele: reisleri hazret-i resûlullah (sallallahu Teâlâ aleyhi ve sellem) âlindendir derler, öyle olucak nev'â şüphe olur mu? elcevâb: hâşâ yoktur. Efâl-i şenî'aları, neseb-i tâhire 'alâ¬kaları olmamağa şehâdet ettiğinden gayri, sikâttan menkuldür ki, babası ismail ibtidâ-i hurucunda, imam 'âli er-bızâ ibni mûsâ el-Kâzım meşhedinde ve şâir emâkinâe olan sâdât-i 'izamı, kendi-nin nesebini bahr-i ensâba dere eylemeğe ikrah edip, iftiraya cür'et edemeyenleri katl-i âm edincek, ba'zı sâdât katilden halâs için imtisal suretin gösterip dediğin eylemişler. Amma bu miktar tedâ¬rik eylemişler ki, bunun nesebini, 'ulemâ-i ensâb-i şerife mabeynlerinde 'akîm olup, asla nesli kalmamağıyla ma'rûf bir seyyide müntehi kılmışlardır ki nazar edenler hakîkat-i hâle vâkıf olalar. Faraza sıhhat-i nesebi mukarrer olsa dahi, bîdin olucak, şâir ke¬fereden farkı olmaz. Hazret-i resûlullâhın (sallallâhu aleyhi ve selem) âli, şe'âir-i şer'-i mübîni ri'âyet ve ahkâm-i metini himâyet edenlerdir. Hazret-i nûhun ('aleyhisselâm), ken'an sulbü oğlu iken dîni üzerine olmadığı için "ehlimdendir" deyu, necatı için rabb-i izzete du'â ettikte deyu buyurulup, şâir kefere ile bile ta'zîb ve iğrâk duyurulmuştur. Enbiyâ-i 'izam (aleyhim-üs-salâti ve-s-selâm) neslinden olmak, dünyevî ve uhrevî 'azabdan necata sebeb olsaydı, hazret-i âdem nebi (aleyhi-s-selâm) neslinden olmak ile, esnaf-i kefereden bir kâfir asla dünyâda ve ahirette mu'azzeb olmazdı. Vallâhu te'alâ dem ve ahkem. mes’ele: tâife-i mezbûre gi'adan olmak da'vâ ederler, "lâ ilahe illallah" derler iken, bu mertebeyi îcâb eden halleri nedir, mufassal ve meşrûh beyan buyurula? elcevâb: şi'adan değil, "yetmiş üç fırka ki, içinde ehl-i sün¬net fırkasından gayrı nârdadır" deyu hasreti resul (sallallâhu aleyhi ve sellem) tasrih buyurmuşlardır, bu taife ol yetmiş üç fırkanın hâlis birinden değildir. Her birinden bir miktar şer ve fesad alıp, kendiler hevâlarınca ihtiyar ettikleri küfr ü bid'atlere ilhak edip, bir mezhebi küfr ü dalâlet ihtira' eylemişlerdir. Dahi durup gün günden artırmak üzerinedirler. Şimdiye değin üzerine müstemir oldukları kabâyih-i ma'rûf elerinin, müceb-i şeriat-i şe¬rife üzerine mufassaları hükmü budur ki: ol zâlimler kur'an-ı 'azîmi ve şeriat-i şerifeyi ve dîn-i islâmı istihfaf eylemekle ve kütüb-i şer'iyyeyi tahkir edip oda yakmak ile ve 'ulemâ-i dîni 'ilimleri için ihanet edip kırmak ile ve re'isleri olan fâcir me’lûnu ma'bud yerine koyup ana secde eylemekle ve dahi hürmeti nusûs-i kafiye ile sabit olan envâ'-i hurumât-i dîniyeyi istihlâl eylemekle ve hazret-i ebî bekr ile hazret-i ömere (radiyallâhu anhum) la'n eylemekle kâfir ol¬duklarından sonra, hazret-i âişe-i sıddîkanın (radiyallâhu anhâ) berâati hakkında bunca âyât-i 'azîme nazile olmuş iken, anlara itâle-i lisan eylemekle kur'an-i kerîmi tekzîb edip kâfir oldukların¬dan ma'adâ, hazret-i risâlet-penâhın (sallallâhu aleyhi ve sellem) cenâb-ı azizlerine şeyn getirdikleri ile sebb-i nebî eylemiş olup, cumhûr-i 'ulemâ-i a'sâr ve ernsâr icmâı ile katilleri mubah olup, küfürlerinde şek edenler kâfir olurlar. imâm-ı azam ve imam süfyân-i sevrî ve imam evzâgî (rahimehullah) katlarında tamam sıhhat üzere tevbe edip islama gelicek, eğerçi bu küfürler dahi şâir kefere küfürleri gibi afv olunup katilden necat bulurlar, amma imam mâlik ve imam şâfi'î ve imam ahmet bin hanbel ve imam leys bin sa'd ve imam ishak bin râhûye ve şâir 'uzemâ-i 'ule¬mâ-i dinden cem'-i kesîr katlarında asla tevbeleri makbul ve islâmları mu'teber değildir. elbette hadden kati olunurlar. Hazret-i imam-i din-penah (eyyedehullâhu te'âlâ ve kavvâhu) zikr olunan eimme-i dinden, hangi canibin kavli ile 'amel ederler ise meşrû'dur. Ol kabâyih ile ittisafları cem-i ehl-i islâm içinde tevatür ile mu'ayyenen ma'lûm olmuştur. Hallerinde tereddüd ve iştibah yok¬tur. askerlerinden olup kıtale mübaşeret edenler ve binip inip etbâ'ından olanların sânında asla tevakkuf olunur değildir. amma şehirlerde ve köylerde kendi hâlinde salâh üzerine olup, bunların sıfatlarından ve ef'allerinden tenezzühü olup, zahir halleri dahi sıdklarına delâlet eyleyen kimselerin kizbleri zahir olmayınca, üzerlerine bunların ahkâmı ve 'ukûbâtı icra olunmaz. bu taifenin kıtali şâir kefere kıtalinden ehemdir. anınçün medîne-i münevvere-etrafında kefere çok iken ve bilâd-i şâm feth olunmamış iken an¬lara gaza eylemekten, hazret-i ebî bekr-i sıddik (radiyallâhu anh) hilâfetinde zuhur eden müseyleme-i kezzaba tâbi' olan tâife-i mürtedde üzerine gaza eylemeğe, eshâb-î kiram (rıdvânullâhi aleyhim ecma'în) icmaları ile tercih ve takdim buyurmuşlardır. Hazret-i 'ali (kerremallâhu vecheh) hilâfetinde havârîc kıtali dahi böyle olmuştur. Bu taifenin fesadları dahi azimdir, yeryüzünden fesadların ref eylemek için mücâhede eylemek dahi ehemdir. mes’ele: nahcivan seferinde tutulan kızılbaş evlâdı kul olur mu? elcevâb: olmaz. mes’ele: padişah emriyle kızılbaş taifesi vurulup, sagîr ve kebîri esir olanlardan ba'zı ermeni olduklarında, ol takdirce ha¬lâs olurlar mı? elcevâb: olurlar, Ermeniler kızılbaş askeri ile asker-i islâm üzerine gelip muharebe etmiş olmayıcak, şer'an esir olmak yok¬tur. mes’ele: mürtedde darül-harbe lahika olmadan alıp esir ey-lemek caiz idüğüne imam-ı a'zamdan nakl olunan rivayete binâen, kızılbaş avretlerin esir eylemekle asker-i islama kemâl-i kuvvet ve şevket, a'dâ-i dîn-i metine nihayet za'f ü zillet gelir olsa, ol riva¬yet ile 'amel olunmak şer'an caiz olur mu? elcevâb: caizdir. mes’ele: bu rivayet ile ol esir olunan avretin hizmetleri, vat' olunmaları şer'an helâl olur mu? elcevâb: cümle hizmetleri helâldir. Amma mürteddelerdir, islâma gelmeden vatları helâl değildir. mes’ele: çâryâre sebb eden, kızılbaş idüğü sicil olunan zeydi, amr oğlu bekr kati eylese, şer'an nesne lâzım olur mu? elcevâb: sebb ettiği vakit kati ettiği muhakkak ise ta'arruz olunmaz. mes’ele: "yezide lâ'net ve ana lâ'net etmeyene dahi lâ'net” diyen zeyde ne lâzım gelir? elcevâb: lâ'net etmeyene lâ'net nâmeşrûdur. lâ'net etme¬mek onun efâlin kabul değildir. mes’ele: "muâviye hayırlı kişi değildir" dese, şer'an zeyde ne lâzım olur? elcevâb: ta'zîr olunur. mes’ele: sahâbe-i kiramdan muaviye'ye lâ'net eden zeyde şer'-an ne lâzım olur? elcevâb: ta'zîr-i beliğ ve hapis lâzımdır. Kaynak: Ebussuud Efendi fetvaları, m. Ertuğrul Düzdağ, gonca yayınevi, s. 160-165, istanbul 2009. Şeyhülislam Ebu Suud Efendi’nin Kızılbaşlarla İlgili Fetvaları Soru: Kızılbaş topluluğunun, dine göre topluca öldürülmesi helal midir? Bunları öldürenler gazi, bu öldürme sırasında ölenler de şehit olur mu? Yanıt: Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu, en büyük, en kutsal savaştır… Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur. Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur. Soru: Kızılbaşların öldürülmesi, İslam Sultanına düşmanlık besledikleri için mi şarttır, yoksa başka nedenleri de var mıdır?… Yanıt: Bunlar hem sultana isyan ederler, hem de dinsizdirler… Soru: Kızılbaşların önderinin Tanrı Peygamberinin (Muhammet’in) soyundan olduğu söyleniyor. Bu durumda, Kızılbaşların öldürülmelerinin helal olduğundan biraz kuşku duyulamaz mı?… Yanıt: Hâşâ, en küçük kuşku duyulmaz. Kızılbaşların yaptıkları kötü işler, o temiz peygamber soyuyla bir ilgilerinin olmadığını göstermeye yeter. Ayrıca babası İsmail ortaya çıktığında, İmam Ali er-Rıza ibni Musa el-Kazım’ın mezarının bulunduğu ve diğer yerlerdeki büyük seyyidleri zorlayarak kendi soyunu da onlarınkinden göstermek istedi. Direnenleri öldürttü. Bazı seyyitleri kıyımdan kurtulmak için bu isteğe boyun eğmişler, fakat dikkat edenlerin anlayabilmesi için de onun soyunu kısır bir seyyide bağlamışlardır. Ayrıca, soyunun peygambere dayandığı doğru olsa bile, dinsiz olunca diğer kâfilerden ayrımı kalmaz. Ancak ve ancak doğruluğu tartışılmayacak olan kutsal şeriat töresine uyanlar ve onun sağlam kurallarını koruyanlar peygamber soyundan olabilir. Örneğin, Kenan, Nuh Peygamberin oğluydu ama onun yolundan çıkmıştı. Nuh Peygamber, Kenan’ın kurtulması için yalvardığında, Tanrı, “O senin soyundan sayılmaz…” demiş, Kenan da, öbür kâfirlerle birlikte boğulup cezalandırılmıştı… Eğer büyük peygamber soyundan gelmek azabdan kurtulmaya yetseydi, Âdem Peygamber soyundan geldikleri için, bütün kâfirler bu dünyada ve öbür dünyada asla azaba düşmezlerdi… Soru: Kızılbaşlar, Şii olduklarını söylüyorlar, “Lailahe illallah” diyorlar. Kendilerine karşı uygulanan bu ölçüde sıkılığın nedeni nedir? Ayrıntılı ve geniş geniş açıklar mısınız?.. Yanıt: Onlar Şii de değildir. Zaten, “Yetmiş üç yoldan ehli sünnet dışındakiler yanacaktır…” diyen peygamberimiz durumu aydınlatmıştır. Kızılbaşlar, yetmiş üç yolun tam olarak birinden değildirler. Her birinden bir parça kötülük ve bozgunculuk alıp kendi isteklerine göre yarattıkları sapıklık ve küfürlerine katarak bir sapıklık ve dinsizlik mezhebi kurmuşlardır. Bu kötü durumlarını gün gün artırmaktadırlar. Bunların sürüp giden, bilinen suçlarına bakarak kutsal din yasalarına (şeriate) göre şu yargılara varırız: O zalimler, ulu Kuran’ı, kutsal şeriatı ve İslam dinini hafife almakta, dinsel kitaplara söverek ateşe atmaktalar. Gerçek din bilgilerini (şeriat âlimlerini) bu bilgileri yüzünden kırmakta, önderleri olan sapık haini Tanrı yerine koyarak ona secde etmekteler. Ayrıca haram olduğu sağlam ayetlerle saptanmış olan bütün yasakları da helal sayıyorlar. Ayrıca Ebi Bekr ile Ömer’e lanet ettiklerinden dolayı da kâfirdirler. Ayrıca, doğruluğu tartışılamayacak olan Ayşe’nin (Peygamberin ailesi) erdemine ilişkin birçok ulu ayet inmişken, bunlar Ayşe anamıza dil uzatarak Kuran’ı yalanlamakta ve böylece de kâfir olmaktalar. Ve yine Ayşe’ye yönelik suçlamaları ile peygamberimizin kutsal büyüklüğüne leke sürerek bu yolla peygambere sövmüş sayılırlar. Bu yüzden bütün Kızılbaşların, büyüğü küçüğü ile, kentleri ve eserleriyle yok edilmeleri şarttır. Bunların kâfir olduğundan kuşku duyanlar da kâfir olur… Kızılbaşlar, İmam-ı Âzam ve İmam Süfyan-ı Servi’ye göre, eğer tam anlamıyla tevbe eder de İslamiyet’e dönerlerse ölümden kurtulurlar. Fakat İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed bin Hambel, İmam Leys bin Sad, İmam İshak bin Rahuya ve öteki din bilginlerine göre bunların tevbeleri de kabul edilmez. Elbette boyunlarının kesilmesi gerekir. Hazret-i İmam (Ebu Hanife) onların hangi yanın inancını benimserlerse o yandan olacaklarını söylemiştir. Bu yargı bilinir… Kızılbaş askerleri için ne yapılması gerektiği konusunda bir ikilik yoktur. (Öldürülmeleri gerekir.) Fakat köylerde ve kentlerde kendi hallerinde doğrulukla oturup Kızılbaşların nitelik ve davranışlarından arınmış, dışları da buna uygun kimselerin, yalanları ortaya çıkmadığı sürece, diğerlerine uygulanan uygulamalardan (katliamdan) kurtulmaları gerekir. Kızılbaşların öldürülmeleri, diğer kâfirlerin yok edilmelerinden daha önemlidir. Örneğin Medine çevresinde kâfir çokken ve Şam henüz ele geçirilmemişken, Ebi Bekir kâfirlere saldırmayı değil, yalancı Müseyleme’ye bağlı bu döneklere saldırmayı yeğlemiştir. Hazreti Ali zamanında Haricilerin kırılması da böyle olmuştur. Bu kesimin kötülükleri çok büyüktür. Bunların kötülüklerini yeryüzünden silmek için çok çaba harcamak, ne gerekirse yapmak lazımdır. Soru: Nahçıvan seferinde esir alınan Kızılbaş çocuğuna devşirme usulü uygulanır mı (yeniçeri-enderun talebesi gibi) Yanıt: uygulanmaz Soru: Vurulan Kızılbaşlar arasında esir olanlardan bazıları ermeni olsa kurtuluşa erer mi? Yanıt: Kurtulurlar, bu takdir de Ermeniler Kızılbaş askeriyle İslam askeri üzerine gelip savaşmış olmayacak şeraite göre esir almak yoktur. Soru: Dinden döneni savaş olmadan da esir etmek İmam-ı Azam’ın rivayetine göre caiz olduğuna göre Kızılbaş kadınlarını esir etmekle İslam askerine kuvvet ve ululuk, din düşmanlarına da zayıflık ve alçaklık gelirse bu rivayete göre davranmak caiz midir Yanıt: caizdir. Soru: Bu rivayetle esir alınan kadının hizmetleri ve evlenilmesi caiz mi? Yanıt: Hizmetleri helaldir ancak dinden çıkmıştır evlenilmesi için İslama gelmesi gerekir. Soru: Ashaba söven Kızılbaş Zeyd’i Amr oğlu Bekr öldürse ceza verilir mi? Yanıt: Küfür ettiği belli ise bir şey lazım gelmez. Soru: “Muâviye hayırlı kişi değildir” dese, şer’an Zeyde ne ceza verilir Yanıt: Ta’zir olunur (Tazir kanunla belirlenmemiş suçlara verilen cezanın adı dayaktan idama kadar giden bir şekli vardır ve uygulayan kişinin keyfine ortamın şartlarına bağlıdır.) Soru: Sahâbe-i kiramdan Muaviyeye lâ’net eden Zeyde şer’an ne lâzım olur? Yanıt: Dövülür ve hapsedilir M. Ertuğrul Düzdağ Şeyhülislam Ebusuud Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı Tayyip Erdoğan’ın öve öve bitiremediği adamın Kızılbaşlar hakkında verdiği fetvalardan bir bölüm. Tonyukuk Beğ’in Türkçeleştirmesiyle. Deniyor ki bize “siz beş yüz öncenin kan davasını güdüyorsunuz” Tayyip Erdoğan’ın sözlerine bakıldığı zaman kimin kan davası güttüğü gayet iyi anlaşılıyor. Günümüzün şeyhülislamı vazifesini gören, kanun çıkarılacağı zaman dahi sorma gereği duyulan Diyanet İşlerinin cevapları kimin kan davası güttüğünü açıkça ortaya koyuyor. Tayyip Erdoğan’ın dünya görüşünü bildiğimiz için olağan karşılıyoruz. Fakat diğer tarafta sözde, Türkçü olduğunu söyleyen Işık Evlerinden çıkma bir piç kalkıyor kuyruk acısı diyor. Kimin beş yüz yıl öncesinin davasını güttüğü buradan da anlaşılıyor. İçi pislik dolu şişenin ağzını kapatıp, dışını isteğiniz kadar yıkayın. Şişe yine pislik içindedir. Bunlar da işte böyle. Anadolu’nun nüfus yapısının tamamen değiştiren ve Türk soykırımına yol açan bu fetvaları mezhep ve ümmetçilik çukuruna düşmeyen birinin yorumu ancak lanet okumak olur. Oysa bu zevatlar sadece mezhebi kendilerinden olan Türklere kucak açmakta ve onların yanında olmaktadırlar. Şimdi sormak isterim kim beş yüz yıl öncenin davasını güdüyor ve kimin kuyruk acısı var? About these ads Paylaş: • Paylaş • Bunu beğen: Beğen Yükleniyor... İlgili Filed under: ALEVİLİK « Həqİqət Nə Qədər Acı Olsa da… Ermenilerin Van İsyanları » 3 Yanıt 1. ismet atabey, on 25 Ekim 2012 at 07:01 said: osmanlı döneminde uygulanan esaslar, cumhuriyet döneminde aynen artarak devam etmiştir. allah halkımızı zulümden kurtarsın. bu bayram gününde bunu yazmak istemezdim ama gerçekler bunlar. bütün islam dünyasının bayramını kutlarım. Cevapla 2.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi