18 Haziran 2013 Salı

1060/NEDEN İLLE DE TOPÇU KIŞLASI!


                      TC

OSMAN TÜRKOĞUZ


İzmir;16 Haziran 2013

 

NEDEN TOPÇU KIŞLASI ISRARI!

Önce hainler diriltilmeye çalışıldı; sıra ihanet ve işkence yuvalarının diriltilmesine geldi. Tarihin çöplüğünden medet umanların yeri Tarihin Çöplüğüdür. Bu böyle biline;Ulusumuzun alnına sürülmek istenilen kara lekeler Türk Gençliğince siline!

 
TOPÇU KIŞLASI ISRARI NEDEN?      Mustafa ACER          16 Haziran 2013
Topçu Kışlası 1780 yılında yığma taştan yapılmış, hiçbir mimari özelliği olmayan bir yapı. Bu yapı harap ve dökük bir durumda iken çevrenin görüntüsünü bozduğu için 1940 yılında da yıkılmış. Yerine “Taksim top sahası” yapılmış ve bir süre stadyum olarak kullanılmış. Daha sonra da gezi parkı olarak düzenlenmiş. Şu anda ağaçlardan başka, düzenli bir park haline getirilmemiş olması İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kusurudur. Böylece Gezi Parkını bakımsız bırakma amacının; Topçu Kışlası yapılmasına zemin hazırlamak olduğu anlaşılmaktadır.
Peki! AKP nazarında Topçu Kışlasına neden özel bir değer veriliyor?
Topçu Kışlası tarihte iki önemli kara leke taşımaktadır.
1)      Topçu Kışlasında yerleşmiş alaylı bir çavuş önderliğinde, zamanın hükümetine ve padişaha başkaldıran bir gurup asi, 31 Mart 1909’da “Şeriat isterük” nidaları ile isyan çıkarmış, her tarafı yakmış, yıkmış, Millet Vekillerini ve okullu askerleri öldürerek, her yeri talan etmişti. Bu isyanı Selanik’ten gelen Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu 10 Mayıs’ta bastırabilmişti.
2)      Topçu Kışlası; 1919 – 1922 İstanbul’un işgal yıllarında; İngiliz birliklerinin karargâhı olarak kullanılmış ve Millici Türk aydınlarına işkence yapılan bir merkez olmuştur. EK:16 Mart 1920’den sonra; Osmanlının Birinci Topçu Kışlası MAC MAHON adı ile İşkâl Kuvvetlerine tahsis edilerek, Türk Vatanseverlerine işkence yapılan bir ihanet yuvası haline sokulmuştur! Ostüzü.
Bu nedenle mi AKP; Topçu Kışlasını canlandırıp, tarihin kara lekesini ortaya çıkarmak istiyor. Eğer AKP bu şekilde tarihe sahip çıkıyorsa, buyurun size Topçu Kışlası gerçeği.
Bir de çıkıyorlar, Topçu Kışlasını Şehir Müzesi yapacağız diye hazırladıkları projeleri anlatmaya, kendilerini haklı imiş gibi anlatmaya çalışıyorlar. Demek ki, AKP bu ülkenin tarihine ihaneti bu müzede sergilemeyi düşünüyor. Eğer art niyetli değilseniz, İstanbul’da Şehir Müzesi yapacak mekân mı kalmadı?
AKP bu toplumsal olaylardan sorumludur ve Gezi Parkı eyleminin yaratıcısıdır.
Muhalefet; bu durumu neden ifşa edip de Topçu Kışlası girişiminin bu ülkenin tarihine ihanet olduğunu açıklamıyor?
Muhalefet; Gezi Parkından ve yeşilin korunmasından bahsediyor da, neden Topçu Kışlasına karşı olduğunu açıklamıyor?
Muhalefet de bu olaylara müdahil olamamış ve gençliğin duyarlı itirazına destek vermemiştir.
 
 
Bazı içeriklerin kaynağı belirtilmemiş Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz
.
 

 

31 Mart Vakası
Selanik Army Enters Istanbu 1909l.jpg
Hareket Ordusunu İstanbul'a girerken gösteren Osmanlı Posta Kartı
Tarih
Miladi:13 Nisan 1909
Rumi:31 Mart 1325
Bölge
Sonuç
Hareket Ordusu tarafından isyan bastırıldı.

Taraflar
İttihat ve Terakki-Selanik kolu[1],
Selanik’te kurulan Hareket Ordusu
Meşrutiyet yanlısı halk
Komutanlar
Mahmut Şevket Paşa
Nesneli Niyazi Bey
Enver Paşa!KURMAY BAŞKANI HAREKÂTIN BEYNİDİR.MUSTAFA KEMAL DE KURMAY BAŞKANIIDIR! Enver Bey;Bulgar Çetebaşı Sandalski ile birlikte Yıldız sarayını basarak Osmanlı mücevherlerine el koymuş,bunların akıbeti ise hiç bilinememiştir!   OSTÜZÜ
MUSTAFA KEMAL’İN HÜSEYİN HÜSNÜ PAŞA ADINA KALEME ALDIĞI BEYANNAMENİN TAM METNİ
Bu beyanname, “Tamim Telgraf Genelge” külliyatında yer almamıştır ve birkaç noktadan önemlidir: 33 yıl boyunca Abdülhamit II tarafından yasaklanmış ve sözlüklere bile alınmamış tehlikeli(!) kavramları içermektedir. Örneğin, Anayasa, istibdat, hürriyet, insan hakları gibi. Ayrıca, Abdülhamit’in düşürüleceği beyannamede açıkça belirtilmiştir. Mahmut Şevket Paşa’nın yayımladığı beyannamede ise saltanatın muhafaza edileceği hususunda teminat verilmektedir. Her bakımdan önemli ve cesurca olan Mustafa Kemal’in bu tarihsel beyannamesinin tam metnini aynen aşağıya alıyoruz:
1 — Millet, senelerden ben icra-yi mezalim eden kuvve-i istibdadı parçalayarak Hühümet-i Mesrua-i Meşrutiyeti tesis etti. Bu kansız inkılab-ı mesuttan mutazarrır olan edâni, gayrımeşru bir surette temin-i menfaatlerine hadım hal-i sabıkın iadesi için bin türlü hiyel ve desais ve denaete müracaat ederek Hükümet-i Mesrua-i Meşrutamızı rahnedar etmek istedi. Ve bütün Âlem-i islamiyet’in tel’in ettiği İstanbul faciasının hudusuna sebebiyet vererek masum kanlar döktü.

2 — Millet, hayat ve istikbalinin kâfil-i yegânesi olan meşrutiyetin rahnedar edilmek ve ahkâm-ı şer’iye ve saadet ve selamet-i umumiyet-i milliyemizi zâmin olan Kanun-i Esasiyemizin ayaklar altına alınmak istendiğini gördü ve bu harekât-ı denatkâranenin müsebbib-i aslilerini tedip etmek lüzumunu takdir ederek heyet-i umumiyesiyle İstanbul üzerine yürümeye karar verdi, ilk kuvve-i icraiye olmak üzere işte bizi, İstanbul surları karşısında gördüğünüz bu Hareket Ordusu’nu buraya gönderdi.

3 — Hareket Ordusu’nun maksat ve vazifesi Hükümet-i Meşrua-i Meşruatımızı hiçbir kuvvetin sarsmayacağı surette ve sırf kuvve-ı şerait-i garra ile müeyyet bulunan Kanun-i Esasinin fevkında hiçbir kanun, hiçbir kuvvet olmadığını ve olamayacağını isbat eylemek ve Meşrutiyet-i meşruamızın istikrarından memnun olmayan vatan ve millet hainlerine son ve kat’i bir ders-i intibah vermektir.

4 — Mazlum ahali ve bitaraf efrat tamamıyla himaye edilecektir. Ancak, muharrikler, müfsitler ve müşarikler behemehal layık oldukları tedibat kanuniyeden kurtulamayacaklardır.

5 — Heyet-i fazıla-i ilmiye, sertac-ı ihtiram ve ibtihacımızdır. Fakat mel’anet ve temin-i menfaat-i adîye ve şahsiye maksadiyle yalandan kisve-i ilmiyeye bürünerek din-i şerif-i Muhammediyi istihfaftan çekinmeyerek teşmil-i menfaate kalkışan birtakım hafiyeler, menfaatperestler elbette mukteza-yi şer-i kanuna göre muamele görmekten halas edilemeyeceklerdir.

6 — Millet mebuslarının ve muhterem mebusların şayan-ı itimat görüp ihtihap ettikleri heyet-i vükelanın hayatları ve Kanun-i Esasi’nin kendilerine bahşeylediği hukuk ve nüfuz ve salahiyetleri tamamıyla ve kemaliyle temin, sükûn ve sürur-i umumi katiyen istihsal edilecektir.

7 — Selamet-i vatan ve saadet-i milliyemizin istilzam eylediği bu icraat-ı askeriyemiz esnasında memleketin inzibat-ı dâhilî ve sükûnet-i ammesini ve cümlenin muhafaza-i hayat ve malını temin için her türlü tedbirin ittihazına tevessül edilmiştir.

8 — Muhterem süfeka ve bilcümle misafirin-i ecnebiyenin bî-huzur olmalarına meydan verilmeyecektir.

9 — İstanbul vaka-i faciasında kanları dökülen şühedanın ervah-ı muazzezesi karşısında hesap vermeye, havf ve dehşete düşmeye mahkûm olanlar, ancak bu facia-i hunaludun failleri, muharrik ve müşarikleridir. Bu hakikati herkes bilmeli ve telaş ve heyecana kapılmayıp müsterih olmalıdırlar.
6 Nisan 1325 (19 Nisan 1909)8
 


1 Ali Fuad Türkkeldi, Görüp İşittiklerim, Ankara 1984, s. 43.
2 Vahdeti sonradan İzmir’e kaçmışsa da yakalanarak İstanbul’a getirilmiş ve idam edilmiştir.
MUSTAFA KEMAL’İN HÜSEYİN HÜSNÜ PAŞA ADINA KALEME ALDIĞI BEYANNAMENİN TAM METNİ
Bu beyanname, “Tamim Telgraf Genelge” külliyatında yer almamıştır ve birkaç noktadan önemlidir: 33 yıl boyunca Abdülhamit II tarafından yasaklanmış ve sözlüklere bile alınmamış tehlikeli(!) kavramları içermektedir. Örneğin, Anayasa, istibdat, hürriyet, insan hakları gibi. Ayrıca, Abdülhamit’in düşürüleceği beyannamede açıkça belirtilmiştir. Mahmut Şevket Paşa’nın yayımladığı beyannamede ise saltanatın muhafaza edileceği hususunda teminat verilmektedir. Her bakımdan önemli ve cesurca olan Mustafa Kemal’in bu tarihsel beyannamesinin tam metnini aynen aşağıya alıyoruz:
1 — Millet, senelerden ben icra-yi mezalim eden kuvve-i istibdadı parçalayarak Hühümet-i Mesrua-i Meşrutiyeti tesis etti. Bu kansız inkılab-ı mesuttan mutazarrır olan edâni, gayrımeşru bir surette temin-i menfaatlerine hadım hal-i sabıkın iadesi için bin türlü hiyel ve desais ve denaete müracaat ederek Hükümet-i Mesrua-i Meşrutamızı rahnedar etmek istedi. Ve bütün Âlem-i islamiyet’in tel’in ettiği İstanbul faciasının hudusuna sebebiyet vererek masum kanlar döktü.

2 — Millet, hayat ve istikbalinin kâfil-i yegânesi olan meşrutiyetin rahnedar edilmek ve ahkâm-ı şer’iye ve saadet ve selamet-i umumiyet-i milliyemizi zâmin olan Kanun-i Esasiyemizin ayaklar altına alınmak istendiğini gördü ve bu harekât-ı denatkâranenin müsebbib-i aslilerini tedip etmek lüzumunu takdir ederek heyet-i umumiyesiyle İstanbul üzerine yürümeye karar verdi, ilk kuvve-i icraiye olmak üzere işte bizi, İstanbul surları karşısında gördüğünüz bu Hareket Ordusu’nu buraya gönderdi.

3 — Hareket Ordusu’nun maksat ve vazifesi Hükümet-i Meşrua-i Meşruatımızı hiçbir kuvvetin sarsmayacağı surette ve sırf kuvve-ı şerait-i garra ile müeyyet bulunan Kanun-i Esasinin fevkında hiçbir kanun, hiçbir kuvvet olmadığını ve olamayacağını isbat eylemek ve Meşrutiyet-i meşruamızın istikrarından memnun olmayan vatan ve millet hainlerine son ve kat’i bir ders-i intibah vermektir.

4 — Mazlum ahali ve bitaraf efrat tamamıyla himaye edilecektir. Ancak, muharrikler, müfsitler ve müşarikler behemehal layık oldukları tedibat kanuniyeden kurtulamayacaklardır.

5 — Heyet-i fazıla-i ilmiye, sertac-ı ihtiram ve ibtihacımızdır. Fakat mel’anet ve temin-i menfaat-i âdiye ve şahsiye maksadiyle yalandan kisve-i ilmiyeye bürünerek din-i şerif-i Muhammediyi istihfaftan çekinmeyerek teşmil-i menfaate kalkışan birtakım hafiyeler, menfaatperestler elbette mukteza-yi şer-i kanuna göre muamele görmekten halas edilemeyeceklerdir.

6 — Millet mebuslarının ve muhterem mebusların şayan-ı itimat görüp ihtihap ettikleri heyet-i vükelanın hayatları ve Kanun-i Esasi’nin kendilerine bahşeylediği hukuk ve nüfuz ve salahiyetleri tamamıyla ve kemaliyle temin, sükûn ve sürur-i umumi katiyen istihsal edilecektir.

7 — Selamet-i vatan ve saadet-i milliyemizin istilzam eylediği bu icraat-ı askeriyemiz esnasında memleketin inzibat-ı dahilî ve sükûnet-i tammesini ve cümlenin muhafaza-i hayat ve malını temin için her türlü tedabirin ittihazına tevessül edilmiştir.

8 — Muhterem süfeka ve bilcümle misafirin-i ecnebiyenin bî-huzur olmalarına meydan verilmeyecektir.

9 — İstanbul vaka-i faciasında kanları dökülen şühedanın ervah-ı muazzezesi karşısında hesap vermeye, havf ve dehşete düşmeye mahkûm olanlar, ancak bu facia-i hunaludun failleri, muharrik ve müşarikleridir. Bu hakikati herkes bilmeli ve telaş ve heyecana kapılmayıp müsterih olmalıdırlar.
6 Nisan 1325 (19 Nisan 1909)8
 


1 Ali Fuad Türkkeldi, Görüp İşittiklerim, Ankara 1984, s. 43.
2 Vahdeti sonradan İzmir’e kaçmışsa da yakalanarak İstanbul’a getirilmiş ve idam edilmiştir.
3 İsmail Hami Dânişmend, 31 Mart Vakası, İstanbul 1961, s. 216.
4 31 Mart ve Mustafa Kemal, Emekli Orgeneral İzzettin Çalışlar, Ulus gazetesi 13 Nisan 1940.
5 İttihat ve Terakki Tarihinde Esrar Perdesi, Mustafa Ragıp Esatlı, 1944, s. 25.
6 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt: 4, İstanbul 1972, s. 404.
7 İzzettin Çalışlar, a.g.m.
8 Mustafa Ragıp Esatlı, a.g.e., s. 21-22.
    
3 İsmail Hami Dânişmend, 31 Mart Vakası, İstanbul 1961, s. 216.
4 31 Mart ve Mustafa Kemal, Emekli Orgeneral İzzettin Çalışlar, Ulus gazetesi 13 Nisan 1940.
5 İttihat ve Terakki Tarihinde Esrar Perdesi, Mustafa Ragıp Esatlı, 1944, s. 25.
6 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt: 4, İstanbul 1972, s. 404.
7 İzzettin Çalışlar, a.g.m.
8 Mustafa Ragıp Esatlı, a.g.e., s. 21-22.
    

YANLIŞ; DERVİŞ VAHDETİ KIŞKIRTICI BİR İNGİLİZ AJANIDIR! KITA ÇAVUŞLARIDIR KOMUTANLAR.OSMANLI SUBAYLARININ BİRLİKLERİNİ ERBAŞLARA BIRAKMANIN BİR SONUCUDUR BU EYLEMLER.13 Nisan/31 Mart gecesi Taşkışla’daki subaylar askerleri tarafından elleri bağlanarak hapsedilmiştir.ASAR’I TEVFİK TORPİTOBOTUNUN KOMUTANI BİNBAŞI ALİ KABULİ BEY VE BİRTEĞMEN,ASİLERCE YAKALNMIŞTIR.SONRA DA ALİ KABULİ BEY,YILDIZ SARAYI BAHÇESİNDE İKİNCİ ABDÜLHAMİT’İN ÖNÜNDE SÜNGÜLENMİŞTİR.31 MART OLAYINI YAZAN KİMSE MUSTAFA KEMAL’DEN HİÇ SÖZ ETMEMİŞTİR.İŞTE MUSTAFA KEMAL’İN HAREKAT PLANLAMASI:
MUSTAFA KEMAL’İN HAREKÂT PLANI:
Mustafa Kemal’in harekât planında, “1 — Kıtaatı şimendiferle Hadımköyü’ne naklederek, Hadımköy Halkalı mıntıkasında toplamak 2 — Vaziyete göre İstanbul’a işgal etmek üzere ileri harekâta başlamak 3 — Nakliyatın temini için Şark Şimendifer Kumpanyası’nın yardımını temin etmek 4 — Silahlı, silahsız her türlü mukavemeti şiddetle yok etmek; 5 — Âsi kıtaları silahtan tecrit etmek; 6 — Bütün elebaşı mürtecileri tevkif etmek; 7 — Sefarethanelerin, ecnebilerle bankaların ve azınlıkların hiçbir zarara uğramaması için en lüzumlu tedbirleri almak dâhil bulunuyordu.
Rumeli’den trenlerle naklolunarak Hadımköy doğusunda toplanacak olan Hareket Ordusu ile vaziyet ve hale göre ileri harekât ve İstanbul’un işgal planı tanzim edilmişti. Yıldırım muhasarası ve bir taraftan tecridi ile Abdülhamit’in nezaret altına alınması işgal planının başında geliyordu.!”
Mustafa Kemal civar ordu ve tümen komutanlarıyla de temasa geçerek onların da harekâta katılma derecesini saptamış ve orduyu İstanbul üzerine yürüyüşe geçmeye hazır bir hale getirmiştir. Mustafa Kemal’in bütün bu hummalı faaliyetleri sürerken Üçüncü Ordu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa, olup bitenlere karşı sadece seyircidir. İstanbul’daki asi kuvvetlerin miktarı hakkında abartmalı haberler geldiği için Mahmut Şevket Paşa, ne olur ne olmaz, ihtiyatı elden bırakmamakta ve harekete geçmek için en uygun ânı beklemektedir.
  OSTÜZÜ

31 Mart Vakası (31 Mart Olayı ya da 31 Mart Hadisesi), II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'da yönetime karşı yapılmış büyük bir ayaklanmadır. Rumî Takvim'e göre 31 Mart 1325'te (13 Nisan 1909) başladığı için bu adla anılmıştır.

Meşrutiyetçi hareketin en güçlü kanadı olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidarı tam olarak ele geçiremeyerek dolaylı bir denetim kurması, ve İngilizlerin İttihat ve Terakkicilere söz geçiremeyeceğini fark etmesi, politik istikrarsızlığa yol açmış, halk arasında da yaygın çalkantılar doğurmuştu. Bu koşullar bazı muhalefet gruplarının kısa sürede İttihat ve Terakki'ye karşı İngilizlerin de desteğiyle birleşmelerine zemin hazırladı. Politik istikrarsızlık ve çatışmalar, İttihat ve Terakki'ye muhalefet eden tanınmış gazetecilerin ajanlar tarafından öldürülmesiyle daha da şiddetlendi. Bununla birlikte İttihat ve Terakki içinde de sorunlar bulunmaktaydı, teşkilatın İngiliz taraftarı Manastır kolu ile Alman taraftarı Selanik kolu arasında rekabet yaşanmakla, o dönemde Alman taraftarı Selanik kolu, azınlık durumuna düşen Manastır koluna üstün gelmişti.Bu durum bu partinin Manastır kolunun bir kısmını da saf değiştirip muhalefet ile işbirliğine yöneltti.[1] Diğer taraftan İngilizlerin böyle bir ayaklanmayı teşvik etmesinin nedenide Berlin Antlaşması sonrası, Mısır'ın kendince işgali sonrası giderek kendi ekseninden uzaklaşıp,hızla rakibi Almanya eksenine doğru kayan ve II.Meşrutiyet sonrası da bu durumu sürdüren Osmanlı İmparatorluğu'nu kendi saflarına çekme isteğinden kaynaklanmaktaydı.[1]

Derviş Vahdeti'nin yayımladığı İngilizler tarafından finanse ve himaye edilen ve yer, yer Prens Sabaheddin'in Âdem-i merkeziyetçi görüşlerine de yer veren Volkan Gazetesi, İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti'nin yayın organı durumuna geldikten sonra özellikle İttihat ve Terakki'nin uygulamalarından zarar gören alaylı subaylar üzerinde etkili oldu.



İsyanın başladığı Taksim Kışlası

12 Nisan13 Nisan'a bağlayan gece, Taksim Kışlası'ndaki Avcı Taburu'na bağlı askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan'ın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükümet üyeleri tek, tek istifa etti. İsyancıların kurduğu yeni hükümet İngilizler tarafından desteklendi.

Adliye Naziri Nâzım Paşa İttihatçı Ahmet Rıza Bey sanılarak isyancılar tarafından linç edildi. Aynı şekilde Lazkiye mebusu Arslan Bey de gazeteci Hüseyin Cahid sanılıp öldürüldü. Tahsilsiz ve alaylı olan askerlere halk arasından cahil ayak takımından hamallar ve bazı dindar kimseler de din elden gidiyor propagandalarının etkisiyle katılmıştı. [2]

Ayaklanma Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu. O gün İttihat ve Terakki üyesi mebuslar, can güvenlikleri olmadığı için meclise gitmediler. Bazıları İstanbul'dan uzaklaşırken, bazıları da kent içinde gizlendi. Bu arada ayaklanmacılar İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı. Hükümetin ve Meclisin etkisiz kalmasıyla, II. Abdülhamit yeniden duruma egemen oldu. Ayaklanmayı başlatan muhalefet ise, herhangi bir programdan yoksun olduğundan önderliği elde edemedi.

İstanbul'da denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki asıl güç merkezi olan Selanik'teki 3. Ordu'yu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu. Ayaklanmacılar 23 Nisan24 Nisan'a bağlayan gece İstanbul'a girmeye başlayan Hareket Ordusu'na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan da bir gece önce Yeşilköy'de toplanarak Hareket Ordusu'nun girişiminin meşruluğunu onaylamışlardı.

Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri Divan-ı Harp'te yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı. Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'ın 27 Nisan'da Abdülhamit’in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmet Reşat'ın geçirilmesini kararlaştırmasıydı. Ayrıca Abdülhamit’in İstanbul'da kalması da sakıncalı bulunarak Selanik'te oturması uygun görüldü. Divanıharp Abdülhamit’i yargılamak istediyse de, yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti bunu kabul etmedi.

14 Mart günü Divan-ı Harb'in vermiş olduğu ilk idam kararları 13 kişinin asılması ile yerine getirilmiştir. İdam sehpaları Ayasofya Meydanı'nda Sultanahmet Adliyesinin önünde, Beyazıt Meydanında, köprübaşında, Beşiktaş'ta camii önünde, Kasımpaşa'da divanhane önünde, Sirkeci'de Sirkeci İstasyonu önünde kurulmuştur. İlk asılanlar dördüncü avcı taburu ve onbaşılardan arkadaşlarına elebaşılık etmiş olanlar olmuştur. Hüseyin Cahid ve Ahmet Rıza diye Lazkiye Mebusu Arslan Bey'le Adliye Nazın Nâzım Paşa'yı öldürmüşlerdir. Bunu takip eden günlerde Ali Kabuli Bey'in öldürülmesine karışanlar; EK: Deniz Binbaşısı Ali Kabuli Bey, bir torpitobot komutanı olup, Yıldız sarayını topa tutacağı iddiası ile

 Askerleri tarafından Yıldız sarayına götürülüp, Sarayın balkonuna çıkan İkinci Abdülhamit’in gözleri önünde süngülenerek öldür

ülmüştü.,saraya mensup olanların bazıları, partiye muhalif gazeteciler ilk planda asılmışlardır.[3]

1912'ye kadar Selanik'te ikâmet eden II. Abdülhamit Selanik'in Bulgaristan'a 12 Kasım 1912 de savaşmaksızın teslimi sonrasında Beylerbeyi Sarayı'na getirilecek ve 1918'deki ölümüne kadar burada hayatını sürdürecekti.



Hareket Ordusu komutanı Mahmud Şevket Paşa, (1856–1913)



Hareket Ordusu'nun liderlerinden Nesneli Niyazi Bey.EK:Burada Hareket Ordusunun Kurmay Başkanlığını yapan Kolağası Mustafa Kemal’den hiç söz edilmemiştir.

Manastır Askeri İdadisi Makedonya'nın Manastır şehrinde bulunmaktadır ve günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Burada eğitim görenlerden biri de Mustafa Kemal'dir(1896–1898). Binanın ikinci katında Mustafa Kemal için ayrılmış bir bölüm vardır. Aynı zamanda İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden Resneli Niyazi Bey de burada okumuştur. Resneli Niyazi Bey II. Abdülhamit’e Meşrutiyet’i ilan ettiren ayaklanmanın liderlerinden ve ayrıca İstanbul’da patlak veren 31 Mart İsyanı'nı bastıran Hareket Ordusu'nda yer alan II. Meşrutiyet’in önemli liderlerinden.

31 Mart Ayaklanmasının Yaratıcısı Derviş Vahdeti

 

    “Bu belgeler, din adına, İslâmiyet adına, vatansızların oynadıkları dünkü oyunların da bugün oynanan oyunların aynısı olduğunu açıkça göstermektedir. Ulusumuzda aldatılacak, öteki âlemlerden medet umacak, kimseler bulunduğu sürece bu oyunlar oynanacak ve oynatılacaktır. Atatürkçülük meşalesiyle tüm beyinleri, tüm izbeleri aydınlatamadığımız takdirde; güneş düşmanı, ışık düşmanı yarasaların, ulusun kanını emen iğrenç sülüklerin kökünü kurutmak olanağımız olmayacaktır.

 

SAİTOKURVOLKANGAZETESİNDEDERVİŞVAHDETİİLE ÇALIŞMIŞTIR:

   

“Sait OKUR, 31 Mart ayaklanmasının elebaşlarından ve Intelligence Servisin ajanlarından Kıbrıslı Derviş Vahdetiyle birlikte çalışmış; Volkan’a imzasız yazılar yazmış: İttihadı Muhammedi Fırkasını kuranlardan birisi olmuştur. Derviş Vahdeti’ye ya

    Mahmut Celal Bayar, Devlet arşivlerinden derlenmiş, zengin belgelerle süslü,”Ben de Yazdım” isimli eserinde, ikinci cildinin, 380.sayfasında: “Şimdi de irtica olayının en önemli elamanlarından biri olan Derviş Vahdeti’ye anlatacağım. Derviş Vahdeti kendinden emin olmayan diğer benzerleri gibi İstanbul’dan firar edenler arasındaydı” Dedikten sonra; nerelere ve ne şekilde kaçtığını ve kimlerin kendisine yardım ettiğini; “elindeki şemsiye ile İttihat-i Muhammedi Cemiyeti’nin mührünü, Gebze Cihangözü köyünde, çalılar arsına attı.” Diyor. Ayrıca; adını söylemeden; Derviş Vahdeti’nin, bir büyük devletin ajanı olduğunu da kaydediyor.

    İzmir’de, vatansever bir Kıbrıslı Türk’ün ihbarıyla yakalanan Derviş Vahdeti; İstanbul Sıkıyönetim Askeri Mahkemesince ölüme mahkûm edilince; Mahkeme Başkanlığına yazdığı upuzun dilekçesine bir de haşiye ekleyerek; yazdığı yazıların, yaptığı hareketlerin suç olup olmayacağını düşünemeyecek biçimde doğuştan - irsi - deli olduğunu açıklamıştır. Volkan gazetesini yayınlamak için Abdülhamit’ten, sarı, sarı, ihsanı şahaneler de alan Derviş Vahdeti’nin köpekleşmesi, asılmasına engel olamamıştır.

Sıkıyönetim mahkemesinin Türkçeleştirilmişi kararıyla;

    Vahdeti’nin dilekçesinden ve Nadir ağa ile yüzleştirme tutanağından önemli bölümleri birlikte okuyalım da; bu tip sefil yaratıkların ne derece aşağılık Vatan hainleri olduklarını ibretle görelim:

Volkan gazetesi imtiyaz sahibi olup fesat çıkaran yayınlarıyla, geçen Martın 31. Salı günü meydana gelen irticai ve askeri ihtilâli hazırlayanlardan olduğunun bildirilmesiyle sanık olan ve ihtilali müteakip kaçarak daha sonra İzmir’de yakalanan Cerrahpaşa civarında Kürkçü başı Mahallesi’nde oturan, Birinci Divan-ı Harb-i Örfi’de yapılan derin soruşturma ve yargılama sonucunda hiçbir ilmi ve içtimai terbiye görmeyerek şimdiye kadar içki ve şarkıcılıkla serseriyane bir hayat geçirmiş olduğu, sorgu esnasında, kendisinin itirafıyla meydana çıkan Mehmet oğlu Kıbrıslı Derviş Vahdeti isimli şahıs, Volkan adındaki gazeteyi yayınlamaya başladıktan sonra firarından dolayı arkasından kanuni muamele ve takibat yapılmakta olan Emirizade Ömer Lütfü ile birleşerek ve son olarak Volkan adını alan (İttihat-ı Muhammedi) mukaddes adı altında bir Cemiyet teşkilini kararlaştırarak, gazetesinin bu Cemiyet’in fikirlerini yayma vasıtası olduğunu yayınladığı halde, sonraları, Cemiyet’in başkanlığı kendisine verilmek istenilmemesinden dolayı, Ömer Lütfü ve arkadaşlarını terk ederek Cemiyet’i kendisinin idare ettiğini ve Cemiyet’in manevi başkanının Peygamber Efendimiz olduğunu ilan etmesiyle, İslam milletinin Meşrutiyet dairesinde yükselmesine ve ilerlemesine hizmet edildiğini zanneden ve ittihat-ı Muhammedi ismi altında fesat yaratıcı bir maksat takip edildiğini anlamayan ve iyi niyetle idarehanesine müracaat ederek dini makaleler yayınlamak isteyen ulemadan bazı şahısları, ittihad-ı Muhammedi Cemiyeti’ne sokarak isimlerini gazetesiyle ilan etmesi üzerine ahaliden bazı saf kimseler Volkan İdarehanesi’ne başvurarak isimlerini kaydettirdikleri gibi yakın ve uzak birçok yerlerde dahi ittihad-ı Muhammedi Cemiyeti şubeleri açarak Derviş Vahdeti’ye durum bildirilmiş ve hatta bazı taraflardan, Evkafa ait muamelelerin bu Cemiyet tarafından yapılacağı yayılarak müracaat bile vaki olmuş ve aynı cemiyet’in fikirlerinin yayıcısı ve başkanı sıfatını takınmış olan Derviş Vahdeti, din ve şeriat perdesi altında mütemadiyen yayınladığı tahrik edici ve fesat çıkarıcı makaleleriyle ahalinin ve asker kışlalarına çok miktarda sokulan Volkan nüshalarının dindar bir lisanla ve Mehdiyane bir eda ile dini heyecan içinde bulunan askerin fikirleri üzerinde hususi bir tesir yaratarak halkı ve askeri Hükümet memurlarıyla, Meclis-i Mebussan Reisi ve üyelerinden bazılarının aleyhine sevk etmiş ve nihayet geçen Martın 31. Salı günü gaye edinilen isyan ve irtica vakası tamamıyla meydana çıkmış ve Vahdeti’nin inkârına rağmen o salı günü Ayasofya’da Meclis-i Mebussan Dairesi önünde silahlı asi askerler arasında bulunduğu, yeminle yaptırılan şahitlikle ortaya çıkmış olmakla Vahdeti’nin işlediği cürüm ve cinayet, yaptığı yayınlar ve diğer fesatlarıyla ahaliyi Hükümet aleyhine isyana ve Meşrutiyet Hükümeti’nin idare şeklini değiştirmeye teşvik ve yine ahaliyi birbirini öldürmeye tahrik ettiği tespit edilmiştir... Bunun üzerine, sanıklardan Derviş Vahdeti’nin yukarıda izah edilen suçları Mülkiye Ceza Kanunu’nun 55. 56. ve 57.maddelerinin muhtelif fıkralarıyla, Örfi İdare Kararnamesinin 6. maddesi gereğince Derviş Vahdeti’nin idamına... Bu 1325 yılı Rumi Haziranının 23. (6 Temmuz 1909) Salı günü kendisi de bulunduğu halde karar verildi.      

                                                            25 Haziran 1325 (8 Temmuz 1909)

                                                            Birinci Divan-ı Harbi Başkanı

                                                            Ferik (Korgeneral) HURŞİT

                                                           

         Üye                                                           Üye

Topçu Dairesi İkinci Başkanı                         Seyyar Topçu III. Tugay Kumandanı

Miralay (Albay)                              Miralay (Albay)

ALİ FERİT bin.                               Mehmet Emin bin ABDULLAH

 

                       Üye                                                           Üye

1. 2. 3. Ordular Müfettişlik Başyaveri                     Saadet Vapuruna Memur

Kaymakam (Yarbay)                                                 Binbaşı

(Kararda imzası yoktur)                                           İBRAHİM HAKKI

 

 

                       Üye                                                           Üye

5. Alay, 3. Tabur                                                        34. Alay, I. Tabur

Binbaşı                                                              Kolağası (Önyüzbaşı)

AHMET MUHTAR bin MEHMET HURŞİT                 SÜLEYMAN ŞADİ

 

                       Üye                                                           Üye

Timsah Vapuru Süvarisi                                           7. Alay Süvarisi

Kolağası (Önyüzbaşı)                                      Kolağası (Önyüzbaşı)

(Mühür okunamadı)                                         MAHMUT CELAL bin ŞAKİR

 

    Bu karar üzerine Derviş Vahdeti:

    Kendine göre, uzun, uzun savunmasını yaptıktan sonra, dilekçesinin haşiye (not) kısmında aynen şöyle diyordu:

    “Haşiye:

    İrsi olarak nevbet-i asabiye ile zebun olduğumdan ekseriya yazdığım şeylerin fayda ve mazarratını düşünemeyecek bir halde olduğum cihetle Divan-ı Örfi Canib-i âlisinden nazır-ı dikkate alınması istirham olunmuş ise de katiyen mesmu olmadığını adalet namına söylemek mecburiyetindeyim...”

Bu sözlerin açık manası vardı: Koca gerilik ihtilalcisi diyor ki: Ben irsi (anadan babadan geçme) deliyim. Öyle ki çok zaman yazdığım şeylerin faydasını, zararını düşünemeyecek kadar deliyim. Cezai ehliyetim yoktur: Bırakın beni:”

“Memleketi “şeriat” namına ateşe verdikten sonra son nefesinde böyle konuşan adam, hakikaten deli değil idiyse, kara ruhlu bir yalancıdan başka bir şey değildir.

    İster yalancı, ister deli olsun, her ikisi de memleket için, arkasından gidenler için, birbirinden felaketli bir haldi. Böyle insan nasıl bir parti lideri olabilir, arkasından yüz binleri sürükleyebilir, halkı birbirine katabilirdi?”

    “Derviş Vahdeti, yazıları, sözleri, propagandası ile basit kimseleri, halk yığınlarını ruhundan yakalayıp kendisine bağlamasını bilen ihtiraslı bir politikacı, inanmadığı dini, şahsı ve siyaseti için istismar etmesini bilen bir çılgın, kötü niyetli bir psikologdu.

    Bu haliyle halk üzerinde nasıl bir tesir bırakmıştı. Bunun tipik bir örneğini vermek istiyorum:

    Gebze’de bazı kimseler sıkı sıkıya İttihad-ı Muhammedi Cemiyet’ine ve Derviş Vahdeti’nin şahsına bağlanmışlardı. Derviş Vahdeti, bunu biliyordu. Bu sebeple İstanbul’dan kaçarken Gebze’ye, Gebze’deki hayranlarına sığınmıştı. —Bundan az önce bahsetmiştim-Vahdeti, Sıkıyönetim Mahkemesi’nde sorguya çekildiği zaman bu zavallıları da ele verdiği için hepsi hapsolunmuştu.

    Bunlardan Salahattin Efendi adında bir vatandaş, sorgu hâkiminin: “Nasıl olur da bu adamı evine kabul ediyor, yataklık ediyorsun” sorusunu şu yolda cevaplandırmıştı:

    “Bakkal Kamil, evime giderken, sokakta beni buldu. Vahdeti geldi, bizim evde hasta var, sen misafir et,” Dedi.

    “Doğrusunu söyleyeyim, sevindim. Çünkü biz onu “Evliya” bilirdik. Hatta Gebze’de kendisine “Mehdi” diyenler de vardı. Bunun için onu misafir etmeyi “sevap” ve şeref addettim. Eve koştum, valideme fahurane (övünerek) misafir geldiğini söyledim.

    Vahdeti’yi yukarıya çıkardım. Elini öptüm, hürmette bulundum. Hürmetimin derecesini göstermek için şunu söylemek kâfidir, sanırım: Hemşiremin cihazı arasında otuz altın liraya alınmış yeni bir karyola vardı. Henüz kimse yatmamıştı. Gayet temiz ve hiç kullanılmamış çarşaf vesaire de çıkarıp hazırladıktan sonra kendisini o karyolada yatırdım”.

    “Bu konuya ait sözümü tamamlamak için şunu da söylemeliyim:

    Meşrutiyet İdaresi’nin Türkiye’de yerleşmesini milli menfaatlerine aykırı gören bazı devletlerin ajanları vasıtasıyla içimizde tahribat yaptıkları maalesef bir hakikattir.

    Bu arada Derviş Vahdeti’nin büyük bir devletin ajanı olduğu söylentisi de dolaşmıştır. Ancak, bu söylenti karşısında kesin olarak evet veya hayır diyebilecek bir delile henüz rastlamadığım için olayı kaydetmekle yetindim.

    Abdülhamit’in en samimi adamlarından meşhur Nadir Ağa, Sorgu hâkimine önemli açıklamalar yaptıktan sonra, Halil Bey, Hacı Mustafa ve Cevher Ağalarla yüzleştirildi. Bu yüzleştirme sonunda düzenlenen tutanağın Derviş Vahdeti ile ilgili bölümünü de görelim”:

    “Cevher Ağa, Halil Bey, Hacı Mustafa getirilerek Nadir Ağa ile muvaceheleri bil-icra (yüzleştirilerek) 53. sayfadaki ifade-i mazbatasını (zapt olunan sözlerini) yüzlerine karşı tekrar etmekle ne diyecekleri kendilerinden soruldukça, bunlardan Cevher Ağa, “Volkan gazetesinde farmasonların aleyhinde ve dini müdafaa yolunda makale yazıldığı görülmüş olduğundan dolayı Volkan gazetesi sahib-i imtiyazı Vahdeti’nin celbedilmesini Hakan-ı sabık (eski Hakan) emretti. Ben de haber yolladım. Bir adam geldi ki -Enderunlu Lütfü olduğunu bu kere Divan-ı Harbde görerek anladım- ben Derviş Vahdeti’yim diye gelen bu adamın keyfiyet-i vücudunu (geliş sebebini) Hünkâra haber verdim. Böyle makaleler yazdıklarından dolayı beyan-ı memnuniyet edilmesini emretmekle beraber zarf içinde banknot ve altın para verdi. Miktarını bilemiyorum. Getirdim tebliğ ettim, parayı da verdim. O da bir makbuz yazdı, götürdüm Hünkâra verdim. Ve bir de matbaasına mahiye (aylık) muaveneten (yardım olarak) para verilmesini istirham etti. Bunu da arz ettim. Padişah bir şey demedi.

    Belge 47 a. Volkan gazetesi sahibi Derviş Vahdeti’nin Hareket Ordusu Kumandanlığı’na gönderdiği 8 Temmuz 1909 tarihli kendisinin doğuştan deli olduğunu bildiren dilekçesi.

    Belge sıra no:47 a (sadeleştirilmiştir). Bak:2. Cilt, s:380.

    “Maruzatımdır:

    İşlenen cürümlerde aranılan şey, daha önceden düşünülüp karar verilmesidir. Ve bir işten maksat ne ise hüküm de ona göredir. Hakkımda reva görülen hüküm ki idamdır. Bu ceza kesin olarak hak ve adalete aykırıdır. Benim yaptığım işler ne beni bugünkü günde selamete çıkarabilir ne de cezalanmamı icap ettirir. İnsanlar mükemmel olarak doğmadığı gibi tam, dürüst bir şekilde de hayatlarını devam ettirmeleri lazım gelmez. İnsanları daha ziyade intizamlı bir durumda bulunduran dinlerdir. Yaptıkları aşikâr kötülüklerden dolayı aşikâr cezalara çarpılır korkusuyla başkalarının haklarına tecavüz etmeyen kimseler ahrete ait ceza korkusu olmadığına kani olursa, öyle cinayetler, öyle kötülükler yapar ki, hem melun olduğunu kendisi bilir hem de halkın gözünde en hamiyetli bir adam derecesinde görülebilir. İnsan mademki ahret korkusuyla gizli, gizli başkalarının haklarına tecavüz etmemek gibi beşeri bir haslete maliktir bunun tetkiki lazımdır. İnsan olur ki! “Biz babalarımızı bulduk” diyerek ömür geçirir ve bu gibi insanlardan katiyen hayır beklenemez.  İnsan olur ki doğuştan hür, kendisine has fikirlerine malik bulunur.  Bu gibi adamlar, her bir muhitte yuvarlana, yuvarlana, her iyiliği, her kötülüğü öğrene, öğrene ve felekten nice silleler yiye, yiye ya caniyane işler gördüğü bir zamanda cezaya çarpılır yahut yüksek gayeli bir insan olduğu halde cezaya layık bir adam zannolunur ki mükâfata layık bir adam olarak insanlar arasında hususi bir mevki alabilir. İnsanların doğuştan malik bulunduğu haller nazarı dikkate alınmayarak haklarında körü körüne verilecek hükümler, gerçi bir zaman haklı görünse bile, zaman gelir ki mücadele içinde geçen hayatın külleri altında saklı kalan hak elbette ve elbette ortaya çıkarak melun mahkûm denilen mazlum büyük bir adam olarak insanların kalbinde harikulade bir mevki işgal eder. Adil Hâkim zannolunanlar da, yaptıkları hatalardan dolayı insanı üzüntülerden doğacak kalbi tenkitlere uğramaktan kurtulamazlar. Bu hakikat fertler arasında, cemiyetler içinde hatta milletler arasında dahi caridir.

    “Kumandan Hazretleri.”

    “Abdülhamit Devri ne idi. O kuvvetin bir anda altüst olabileceğini kim düşünebilirdi. Bir taraftan Osmanlı Devleti’nin hazinesi boş yere saçılıp, heder edilir, bir taraftan millete çeşitli işkenceler tatbik edilip, bütün millet ister istemez o idareden tir, tir titrerken sonunda o kuvvet birdenbire mahvolmadı mı? İşte bunun gibi şu herkesin takdir ettiği muzafferiyetini iyi bir sonuca bağlamış olmak için, yapılacak şey, adaleti tamamen tatbik etmektir. Geçen gün söylemiş olduğunuz gibi -haksız iş yapılamaz, meğer yanlışlık ola -fakat cereyan eden muhakemede geçen Pazartesi gününe kadar bütün samimiyetimle Divan-ı Harb-i Örfi’nin adaletten ayrılmayacağına eminken birden bire bir değişiklik evet birden bire bir değişiklik beni idama mahkûm etti. Dünyanın İttihadı-ı Muhammedi diye zannettiği bir Cemiyet’in başkanıyla kötü fikirli üyesi tamamıyla benimle bir sayıldı. Divan-ı Harb tarafından da bu, hakikat kabul olundu. Volkan idaresine mensup olan yirmi beş üyeden yirmi üçü Gebze Bucağı beraat etti. Demek oluyor ki, esas gayenin fesat olmadığı nazarı dikkate alındı ve bu suretle ikinci derecede olanlar kurtuldu. Demek ki, Volkan Gazetesi’nin başındaki “İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti’nin fikirlerini yayma organıdır” cümlesi kaldırılınca Volkan diğer gazetelerin durumunda kalıyor. Eğer heyecan uyandıran makale yayınladım deniyorsa, öteki gazeteler arasında olan Tanin ile Siper-i Saika en büyük fesat çıkaracak bir mahiyette değil miydiler: Mademki bu gazeteler memleket için bir fesat kaynağı idi. Hükümet vaktiyle niçin men etmedi? Vaktiyle Mizan’ı kapatan ve sahibini tevkif eden Hükümet bizi de men ve tevkif edemez miydi?”

    “Bundan dolayı hakkımda verilen hüküm, efkârı-umumiyenin yanlış düşüncesini göz önünde tutarak veriliyorsa, bir gazetecinin suçsuzluğu yargıçlar tarafından da açıkça bilinirken kurban edilmesine nasıl razı olunur? Yaptığım yayınlar fesat çıkarmayı önceden tasarlamış olduğumdan dolayı ise, bu ne ile ispat edilir? Kimden para almışım, kimin kandırıcı sözlerine kapılmışım? Bunlar bence de bilinseydi, hiç olmazsa boynuma ipi kendi elimle geçirirdim. Yazık ki, beraata layık bir adam, bugün hususi emellere kurban oluyor. Fakat El yüzünden, bir Napolyon ciddiyetini haiz olan Şevket Paşa: Benim haksız yere öldürülmeme sen de mi razısın? İnan ki ümit etmiyordum.”

“Kumandan Hazretleri: Meydana getirilen karışıklığın Volkan tarafından olduğuna kim inandırılabilir? Evet. Divan-ı Harplerin ilk kuruluşlarında ilk önce yargılanan ben olsaydım, o vakit Divan-ı Aliler hiç bir hakikati bilmediklerinden ihtimal ki bir yanlışlığa uğrayabilirim. Fakat bu vaka ile ilgili bulunanların çeşitli Divan-ı Alilerden geçerek, bunun hangi ellerle meydana getirildiği anlaşılmışken ve yargılanmam esnasında bilerek hiçbir teşebbüsüm olmadığı açıkça görüldüğü gibi, hiçbir işi de kendim icat etmeyip başkalarının iftira ettiği kötü fikirleri doğru yola koymaya çalıştığımın anlaşılması lazım gelirken böyle bir adamı nasıl idam edeceksiniz?”

    Kumandan Hazretleri, su acizin idamından meydana gelecek faydalardan çok beraat etmesindeki ama hakkıyla beraat etmesindeki faydalar, memleket nazarı dikkate alınmış olsaydı ve Türkiye’nin de bir Dreyfüs’ü olduğu Avrupa nazarında tahakkuk etmiş olsaydı, siyaset bakımından ne gibi faydalar elde edilecekti. Bunu ben bu aczimle takdir ettiğim halde Divan-ı Harplerin de takdir etmesi lazım gelmez miydi?”

    “Esefle arz etmek isterim ki, Emirizade ve Hoca İsmail Hakkı partisi nasıl olur da Volkan Cemiyeti’nde gösterilir? Cemiyet’in olduğu bir hakikat iken ben de onlardan olarak nasıl gösterilebilirim? Günah değil mi? Aslında kötü niyet olmayan bir şeyin teferruatı olan gazete yazılarının kötü fikirle yazıldığına nasıl hükmedilir? Hangi bakımdan idama mahkûm olduysam sebebinin bildirilmesi sizin askeri namusunuzdan beklenir.                     

                                                   29 Haziran 325 (8 Temmuz 1909)

                                                                      Volkan Yazarı

                                                                      VAHDETİ

“Not: Doğuştan sinir krizleriyle rahatsız bulunduğumdan çoğu zaman yazdığım şeylerin getireceği fayda ve zararı düşünemeyecek bir halde olduğum için bu cihetin Divan-ı Harb-ı Örfi tarafından göz önünde tutulması istirham olunmuşsa da bu dileğime katiyen kulak asılmadığını adalet adına söylemek zorundayım. Muhakemem Avrupa’nın bir tarafında yapılmış olsaydı çoktan beraat etmiş olacağıma şüphe yoktu sanırım. Eğer zerre kadar mesuliyete sebep olacak bir halim olduğuna vicdanım kani olsaydı böyle sizi rahatsız etmeye katiyen lüzum görmezdim. Fakat suçsuzum. Suçsuzları siz de aramayacak olursanız, şu Meşrutiyet Devri’nde kime müracaat edilebilir. Rica ederim. Ya mahkûmiyetimin sebebi bildirilsin yahut bir kere de lütfen huzurunuza çağırarak bir söz söylemekliğime müsaade buyrulsun.”

                                                                      25 Haziran 325 (8 Temmuz 1909)

                                                                      VAHDETİ

 

Hareket Ordusu

Numarası 490

Merkez Alayı (325 =1909)

1574                                      Takdim:25 Haziran 325 ((8 Temmuz 1909)

                                                                      Cezaevi Memuru Yüzbaşı

                                                                               MACİT

 

                                                   Gözden geçirilmek üzere Hareket Ordusu

                                                   Kumandanlığı Yüksek Katına takdimi olunur.

                                                   25 Haziran 325 (8 Temmuz 1909)

 

M. Celal Bayar Ben de yazdım. Cilt 2.s.380, 383, 384–390, 631-Norslu Sait’in Derviş VahdetiyeYazdığı mektubu okuyalım:

    “Biraderim Derviş Vahdeti Bey’e; Edipler, edepli olmalıdırlar. Hem de edebi islamiye ile müteeddip olmalıdırlar. Matbuat nizamnamesini vicdanlarındaki hissi dinayet tanzim etsin. Zira bu Inkilab’ı şeriye gösterdi ki, umum vicdanlarda hüküm ferman-ı Nura Nur olan, hamiyeti islamiyedir. Hem de anlaşıldı ki, İttihadı Muhammedi umum askere ve umum ehli İslam’a şamildir, hariç kimse yoktur.” Cemal KUTAY, Türk İst. Mu? Tarihi Cilt 2.

 

    GENELKURMAY HARP DAİRESİ BAŞKANLIĞI RESMİ YAYINLARI SERİ NO:8 s.4:

 

    “Din perdesi altında, Osmanlı Devletini bölmek isteyen Kürt politikacısı Said-i KÜRDİ de, bu maceradan faydalanmak isteyen Derviş Vahdeti de, aslında, birer maşadan ibarettiler. Maskeleri, ancak binlerce Türk’ün ve Müslüman’ın kanı aktıktan sonra, düşmüş ve gerçek içyüzleri anlaşılmıştı.”

    “Aradan 50 yıl geçtikten sonra; meydanı Bununla beraber; müteşebbis gene o değildi. İplerden birinin ucu gene dışarıdaki Türklük düşmanlarının, diğerinin ucu da içerdeki bir kaç hain ile boş ve uygun bulduğu bir anda, adını da değiştirerek yeniden ortaya çıkan Said’i NURSİ ise, vaktiyle politika yolu ile başaramadığı, bölgecilik ve bölücülüğü bu kez din ve dindarlık maskesi altında sağlamaya çalışan, gerçek ve maalesef başarılı bir anarşisttir. Kitle halindeki gafillerin elinde idi.”

                                         OSMAN TÜRKOĞUZ, NURCULUK, S.121/134

 

 

 

 

15 GB'lık kotanın 0,11 GB'ı (%0) kullanılıyor


©2013 Google - Şartlar ve Gizlilik

Son hesap etkinliği: 44 dakika önce

Ayrıntılar

Daralt

 
 
 
 
 

 

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi