T.C.
OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;16 Mayıs 2013
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
NEDEN
TÜRK GENÇLİĞİNE EMANET!
15 Mayıs 2013 tarihli sözlü yayın kuruluşlarında ve 16 Mayıs 2013 tarihli yazılı basında, olağanüstü bir Gençlik gösterisi yayınlandı. Samsun’da Türk Gençlik
Birliğinin/TGB/ 1919 metrelik bir Türk Bayrağı ile caddelerimizi onurlandırması gönlümüzü de bir hoş etmiştir.Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in Nutuk adlı eserinin sonunda,Türkiye Cumhuriyetinin korunup,kollanmasını neden Türk Gençliğine verdiği de iyice anlaşılmıştır.
Osmanlı devletinin son günlerindeki ve Ulusal Kurtuluş Savaşımızın en tehlikeli günlerindeki Devlet kuruluşlarımızın ve Ordumuzun içyapısını çok iyi bilen Mareşal Gazi Mustafa Kemal, bilinçli ve öngörülü olarak Türk Gençliğini dayanak noktası olarak görmüştür.MONDROS Ateşkesi ve SEVR anlaşması ile Ülkemiz parçalanırken, ordunun üst kademelerinde de VE DEVLET KADEMELERİNDE DE BÖLÜNMELER VE İHANETE BATANLAR ÇOK GÖRÜLMÜŞTÜ.Mustafa Kemal ve dava arkadaşları Huruçalessultan suçu ile ölüme hüküm giymişlerdi.Şeyhülislamlık ölüm fetvası vermişti.İstanbul gazeteleri de Mustafa Kemal ve dava arkadaşlarını ve Kuvvay’Millicileri şaki ilan etmişti.Hilafet Ordusu Kuvvay’ı Milliyecilere karşı İngiliz silahları ve altınları ile kurulmuştu.
Mustafa Kemal’in Malta zindanından kurtarmış olduğu sınıf arkadaşı Tümgeneral Ali İhsan Sabi Birinci ordu Komutanlığına getirildiği halde; TBMMECLİSİNDEKİ Mustafa Kemal düşmanları tarafından Başkomutanlığa getirilme tezgâhına sokulmuştu. Bolvadin’deki ordu karagahını denetleyen Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e Garp Cephesi Komutanı Tümgeneral Mustafa İsmet Paşayı kötülemiş ve Başkomutandan da yanıtını da hemen almıştı:”Unutmayınız ki bu ayakkabısız ve üniformasız bu ordu Sakarya Meydan Muharebesini kazanmıştır!”Ali İhsan Sabis hemen azledilmiş, Birinci ordu komutanlığı teklif edilen Ali Fuat Cebesoy ve Rafet Bele bu teklifi kabul etmemişlerdi. Merkez Ordusu Komutanı iken Koçkırı ayaklanmasındaki şiddetli davranışı nedeniyle azledilmiş olan Sakallı Nurettin Paşa ordu komutanlığı teklifini hemen kabul etmişti.İkinci Ordu Komutanlığına da en kıdemli General olan ve Harp akademisinde de Mustafa Kemal’in Tabiye öğretmeni olan Yakup Şevki Subaşı getirilmişti.Bir subayın;”Siz,İsmet Paşadan daha kıdemlisiniz,Cephe Komutanlığı sizin hakkınız!”Demesine,sinirlenerek:”Biz Malta’da tutsak iken İsmet Paşa ve Mustafa kemal Paşa bu orduyu yoktan meydana getirmiştir.Devir omuz kalabalıklığı devri değil,vatanı kurtarma devridir.İsmet Paşanın emirlerini severek yerine getiririm.Çalışkan bir subay olmasaydınız sizi derhal Divan’ı harbe verirdim!”Demişti.
Mareşal Fevzi Çakmak, Sivas’a Mustafa Kemal’i tutuklamaya geldiğinde General Kazım Karabekir tarafından engellenmişti. Rafet Bele’nin üvey kardeşi Halifenin yaveriydi. Kendisi bir İngiliz savaş gemisi ile ve gizlice Bandırma’dan İstanbul’a giderek Halifeyi ziyaret etmişti.Zaferden sonra;Sakallı Nurettin Paşa İzmir fatihi diye reklam yaptığı gibi Başkomutanlık Meydan Muharebesine de Sahip çıkmaya yeltenmişti.Dahiliye Nazırı Ali Kemal’i sivil giyimli askerlerine İzmit’te linç ettirmişti.Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’i saf dışı bırakmak amacı ile Komutanlar bunalımı yaratılmıştır.Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da komutanlar arasında kamplaşmalar çok gözlenmişti.İkinci Dünya Savaşında;Mareşal Fevzi Çakmak,Orgeneral Ali Fuat Erdem ve Emekli Tümgeneral Ali İhsan Sabis ve Hüseyin Hüsnü Erkilet gibi komutanlar,Almanyanın hemen galip geleceğine inanmışlardı.Mareşal Fevzi Çakmak Rus hududuna yirmi dokuz Tabur yerleştirdiğini Rus Genelkurmay Başkanı Mareşal Semyon Mihailoviç Shetemenko anılarında yazmaktadır.Demokrasiye geçme sürecinde de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü çok sıkıntılar yaşamış;23 sene Genelkurmay Başkanlığında kalan Mareşal Fevzi Çakmak,Ankara’da bir darbe ile görevinden uzaklaştırılmıştır.
İki defa askerlerin siyasi iktidara el koyması, askeri kışla dışına kışla mantığını taşımasına neden olmuş,askerin Cumhuriyeti kollama ve koruma görevini blöflere ve yargı dışı meslekten atma yollarına iletmiştir.İç çekişmeleri gündemde ve canlı bir hale de getirmiştir.Büyük Atatürkçü Korgeneral Sabri Tavazer,ayak oyunu ile emekli edilmiştir.Komutanlar;yetenekli subayları çevresinden kendisine bağlı olmak inancı ile seçmişlerdir.Koskocaman Orgeneraller ve Ordu komutanları,bankaların idare heyetlerinde yer kapma sevdasına düşmüşlerdir.SAT komandoları Muvazzaf askerlerden seçildiği halde,sırf köşklerinin yakınında bulusun diyerek ,Başbakan Tansu Çillerin oğlu Sat komandosu seçilmiştir.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Kemal Yamak, Turgut Özal’ın koltuğu altına girdiğinden Yüksek Askeri Şura onsuz ve başbakansız Marmara denizinde bir gemide toplanmıştır!Karıncalar tüm yolların altını oydukları halde,Atatürkçülerimiz heykel açmak ve Atatürk heykelleri önünde protokol sırasına göre çelenk koyarak nutuk çekme yollarına girmişlerdir.Komutanlar,Türkiye’nin dış politikasını Doğuya çevirme mantıklarını alenen yineleyerek uyuyanları uyandırmışlardır.Mareşal Gazi Mustafa Kemal,Allah vergisi bir duru görü ile Türkiye Cumhuriyetinin korunmasını Türk Gençliğine emanet etmiştir.Hiç bir peygamberin Tanrısından almadığı bir duru görü ile Türk Gençliğine seslenmiştir:Buyurunuz okuyunuz:
“Ey ürk Gençliği!
“Birinci vazifen,Türk istiklalini,türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir!Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur.Bu temel senin en kıymetli hazinendir.İstikbalde dahi seni bu haz,neden mahrum etmek isteyen dahili ve harici bedhahların olacaktır.Bir gün İstiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen ,vazifeye atılmak için içinde bulunacağın içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin.Bu imkan ve şerait çok daha na müsait bir vaziyette tezahür edebilir!İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar,bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.Cebren ve hile ile,aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş,bütün tersanelerine girilmiş,bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bil fiil işgal edilmiş olabilir!Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere,memleketin dahilinde,iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta ihanet içinde bulunabilirler.Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.Millet fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde vazifen Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”Mareşal Gazi Mutafa Kemal,20 Ekim 1927.Şimdi de şu iki, duru görüyü okumaya ne dersiniz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanı Mustafa Kemal’in 31 Temmuz 1920’de Afyon Kolordu binasında Türk subaylarına seslenişi:
“…Binaenaleyh kuvvetin, ordunun vücudu için lazım olduğunu söylediğim memba –ki milletin iman-ı vicdanisidir mevcuttur. Ordu ise arkadaşlar ancak zabitan heyeti sayesinde vücutpezir olur. Malum bir hakikat-i askeriye hakikat-i felsefiyedir “ordunun ruhu zabitandır.” O halde zabitanımız düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir ve ihya edecek ve ordu ve milletimizin istiklalini muhafaza edecektir.
Millet istiklalinin mahfuziyetinden ibaret olan gaye-i hayatiyesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden zabitandan bekler. İşte zabitanın âli olan vazifesi budur.”
“Allah göstermesin milletin istiklali ihlal edilirse bununvebali zabitana ait olacaktır. Zabitan izah ettiğim âli, mukaddes ve umum nokta-i nazardan uhdelerine terettüp eden vazife itibariyle, bütün mevcudiyeleriylee ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz istiklal mücahedesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Hayat-ı şahsiye ve hususiyetleri itibariyle de zabitler fedakaran sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler. Onları tezlil ve tahkir ederler. Hayatında bir an olsa bile zabitlik etmiş, zabitlik izzetinefsini şerefini duymuş, ölümü istihkar etmiş bir insan hayatta iken düşmanın tasmim ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır: şerefini masun bulundurmak! Hâlbuki düşmanlarımızın da kastettiği o şerefi payimal etmektir.
Binaenaleyh zabit için “ ya istiklal, ya ölüm” vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, istiklalimizi muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima müstakil” görmekle bahtiyar olacağız “
1-Binaenaleyh=Bununla beraber,
2-Memba=Kaynak,
3-Zabitan Heyeti=Subaylar Kurulu,emri komuta,
4-Hakikat’ı askeriye=Askerliğin gerçekleri,
5-Hakikat’ı felsefiye=Felsefenin gerçekleri,
6-Zabitan=Subaylar,
7-Mahfuziyet: Muhafaza etmek ve korunma,
8-Uhde=Söz verme, bir işi üzerine alma,
9-Vebali=Günahı,10-Âli=Yüksek,
11-Tezlil ve inkâr=Tahkir etmek ve yok saymak,
12-Feraset: Anlayış, seziş,13-Temin etme, korkusunu giderme, sağlamlaştırmak,
14-Terettüp etmek: Ödev olarak üzerine alma,gereğince icap etme,15-Tezlil etmek:Tahkir etmek,aşağılamak,
16-İstihkar: Hakir görmek ve aşağılamak,
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN BURSA NUTKU.
“ŞUBAT 1933’ ilk günlerinde Bursa Ulucami'de toplanan 100 kadar kişi camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk olayın hemen ardından Bursa'ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan Bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırada bir kişi Atatürk'e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü...". Atatürk'ün hemen konuşmakta olan kişinin sözünü kestiği ve günümüzde "Bursa Nutku" diye anılan konuşmayı yapmıştır.
Bu konuşmayla ilgili olarak Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, "Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi" adlı kitabında şu yorumu yorumu yapar: "Tarihte bu sözleri söyleyebilen bir başka devrimci çıkmış mıdır? Başında bulunduğu devletin bile 'zaaf' içinde olabileceğini düşünen, geleceğin siyasal iktidarlardan kuşkulanabilen, ama gençliğe böylesine 'sınırsız' bir güven besleyen, böylesine 'çek' veren, gençliği böylesine 'son çare' olarak gören bir devrimci yoktur! Ve Atatürk, hem gelecek iktidarlar hem de gençlik konusunda yanılmamıştır."
İşte o Nutkun tam metni
"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; 'Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.' diyecek.
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."
İşte benim anladığımTürk Gençliği!
Bu konuşmayla ilgili olarak Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, "Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi" adlı kitabında şu yorumu yorumu yapar: "Tarihte bu sözleri söyleyebilen bir başka devrimci çıkmış mıdır? Başında bulunduğu devletin bile 'zaaf' içinde olabileceğini düşünen, geleceğin siyasal iktidarlardan kuşkulanabilen, ama gençliğe böylesine 'sınırsız' bir güven besleyen, böylesine 'çek' veren, gençliği böylesine 'son çare' olarak gören bir devrimci yoktur! Ve Atatürk, hem gelecek iktidarlar hem de gençlik konusunda yanılmamıştır."
İşte o Nutkun tam metni
"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; 'Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.' diyecek.
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."
İşte benim anladığımTürk Gençliği!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder