24 Mart 2013 Pazar

1014- HAİNLİK (İHANET) VE VATAN HAİNLİĞİ!


         OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                      İzmir; 23 Mart 2013

                           HAİNLİK (İHANET) VE VATAN HAİNLİĞİ!
         “Bir yerde küçük insanların gölgeleri uzuyorsa orada güneş batıyor demektir!” Konfüçyüs.
         “Kahramanı olduğu kadar; Gafili de, Haini de çok milletiz!” Başkomutan Mustafa Kemal.
        “Dünya üzerinde bizim kadar haini çok ulus yoktur!” Başbakan Mustafa İsmet.
          “Kız, köpekler bile vatanperver/ Vatanını sevmeyen neyi sever!” Atasözü haline gelmiş bir söylem.     
         İHANET: A.İ.(İHA:NET), İHÂNET1-HIYANET,HAİNLİK2/Sevgide aldatma,sadakatsizlik.3/Gerektiğinde yardımda bulunmama,bir kimsenin güvenini yok etme.Hıyanet etmek.1/Hainlik,kötülük etmek.2/Karı-Koca için aldatmak.Hıyanete uğramak:Aldatılmak,sadakatsizlik görmek.Türkçe Sözlük,TDK.C.1,s.685.
         VATAN HAİNLİĞİ, VATANA İHANET(HIYANETİ VATANİYE):Bir devletin ulusal ve toprak bütünlüğü aleyhine sonuçlanacak bir cürüm işlemek. Tanımı yasa ile yapılmıştır. YÜZÜNE KARŞI BİRLİK OLMAK, ARKASINDAN KUYU KAZARAK DÜŞMANLA BİRLİK OLMAK!
         Bendeniz,18 Aralık 2008 tarihinde;”VATAN HAİNLİĞİ SUÇLARI NEYİ BEKLİYOR?”Başlıklı bir yazı yayımlayarak, ol yazımı da çeşitli tarihle Müddeiumumîlerin dikkatlerine sunmuştum. Bu sefer de dünya tarihinde ve tarihimizdeki ünlü vatan hainlerini konu alan bir yazıya başlamıştım ki,  Oniki senelik can dostum bilgisayarım da Hainleştirildi ve çöktürüldü. Bu ihanette benim iki günümü ve bizi aybaşına yetiştirecek maaşımızın bir bölümünü aldı. Ne gam; biz, aç mide, dolu vicdanla ve yalınayak, süngüsüz süngü hücumu yapan bir neslin mirasçılarıyız. Yeniden yazarız, bir ölürüz bin diriliriz, biz Mustafa Kemaliz! Ünlü hatip, Avukat ve devlet adamı Marcus Tullius Cicero’nun  /M.Ö.106/43/İhanet ve hainlik üzerine Roma Senato’sunda yapmış olduğu ünlü konuşması:

“Hainlik Korkunç Bir Bulaşıcı Hastalıktır”
Bir millet içinde barınan aptalların, hatta hırsı aklını aşmışların vereceği zararlardan kurtulabilir. Fakat içinden kaynaklanan ihanetten kurtulamaz. Kapılara dayanmış düşman daha az korkutucudur çünkü kim olduğu bilinir ve bayraklarını açıkça taşıyarak kapılarınıza dayanır. Fakat bir Hain bu kapıların içinde serbestçe dolaşır, sinsi fısıltıları bütün sokakları doldurur, hatta devletin içinde bile kendisini duyurabilir. Hain; hain gibi gözükmez, Kurbanlarının dilinden konuşur, onların yüz ifadesini takınır ve onlar gibi giyinir ve bütün insanların kalplerinde yatan değerlere hitap eder. Böyle bir hain milletin vicdanını çürütür, devletin temellerini sarsmak için gizli ve bilinmez şekillerde çalışır, bütün bir siyasi bünyeyi zehirler bu sebeple devletin kurumlan artık düşmana karşı koyamaz. Bir katil bile bir hainden daha az korkunçtur. Hainlik korkunç bir bulaşıcı hastalıktır!”Romalı Ünlü Hatip ve Avukat
                                              Marcus Tullius Cicero(MÖ:106/43)

                                                                                   
                       DÜNYA TARİHİNDEKİ BÜYÜK HAİNLER!
         İhanet Âdemoğlunun mayasında, Genlerinde mevcuttur. Kabil, evlenme sırasındaki kız kardeşini Habil’e kaptırtmamak için onu öldürerek kardeşliğe ihanetini ortaysa koymuştur! Demek ki bedensel ve ruhsal bozukluklarımız akraba/kardeş /evliliklerine dayanmaktadır!  
         1/MalisliAfialtes: MÖ.490 tarihinde,1.000.000 kişilik bir ordu kurarak, Atina ve Isparta’yı cezalandırarak Peloponez yarım adasını işgal etmek isteyen Pers kralı Xerxes/Kserkes/ Çanakkale boğazına kurdurduğu köprüden Rumeli’ne geçmişti. Atina ile Isparta siteleri Isparta’nın başkanlığında birleşmişlerdi. Birlik için tartışmalar yapılırken, Ispartalı bir General tarihin en büyük Rüşvetçi hainlerinden birisi olan Atinalı amiral Temistokles’e/Pers kralından 280.000Talent Rüşvet aldığını Herodot yazmaktadır!/ elindeki asası ile vurduğun da şu tarihi cevabı almıştı:                                               ”VUR, FAKAT DİNLE!” 
ISPARTTA Kralı Leonidas, Üçyüz kişilik bir Isparta birliğinin başında, Termopil geçidini savunmaktaydı. Termopil’e dayanan Pers ordusu iki gün içinde Yirmibin ölü verdiği halde Termopil’i geçememişti. Malisli Efialtes adlı bir Vatan Haini, Pers kralına Termopil’in arkasına dolanacak gizli bir geçidi göstermekle, Isparta kralı çembere alınarak Muharebenin Üçüncü günü birliğinin başında ve birliği ile birlikte öldürülmüştü.
Maraton koyuna ulaşan Pers ordusu burada yapılan muharebede Ortak güçlere yenilmişti. Leonidas’ın Termopil geçidindeki mezarının taşında şu cümleler bulunmaktadır.
“Ey Lakedomyalılar; burada yasalarınıza saygının eseri olarak yatmaktayız!”Tarihe en büyük hain ile en büyük kahramanların adları bir ihanet sonucunda yazılmıştır. Maraton zaferini Atina’ya bildirmek için 42 Kilometre koşan Atinalı askerin de adı tartışmalıdır: Herodot bu Kahramanın adının Pheidippides olarak bildirdiği halde, başka bir tarihçi de bu Kahramanın adının Eucles olduğunu, Pheidippides’in yardım istemek üzere Isparta ya koşan askerin adının olduğunu yazmaktadır. Maraton-Atina arası gerçekte 42 kilometredir. İngilizler;1908 Olimpiyatlarında; Kral ailesinin Windsor Şatosunun penceresinden koşuyu rahat seyredebilmeleri için 195 metre daha ek yaptırmışlardır.
          2/Brütüs ve Gais Cassius Longinus.
GAİUS JULİUS CAESAR/JÜL SEZAR/Suikastı. Jül Sezar M.Ö12 Temmuz 100 yılında dünyaya gelmiş,15 Mart 44 yılında da senato’da üvey oğlu Brütüs ve Jül Sezar’ın atıfetine uğrayan Gais Cassius Longinus ve Atmış kişilik bir suikast ekibi tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür. Üvey oğlu olarak yetiştirip, Senato’da da görevlendirdiği Brütüs, Jül Sezar’ı 23 yerinden bıçaklamıştır. Jül Sezar diplomat, Yazar ve çok yetenekli bir askerdir. Zile’de komutanı bulunduğu bir Lejyonu ile milyonluk ordusu bulunan Ermeni kralını yendiğini Roma senato’suna üç kelimelik bir raporla bildirmiştir: VENİ, VİDİ VİCİ!”Geldim, gördüm, yendim! Bir mermer levhaya kazınmış olan bu rapor, şimdi Zile’de bulunmaktadır Çok garip bir kişiliği de vardır:”Roma’da her kadının kocası ve her erkeğin de karısı”olarak adlandırılmıştır. Karısının namusu da dillere destandır. Bu Jül Sezar Üç defa evlenmiştir. İlk eşi Cornelia doğum sırasında ölünce ikinci eşi Pompeio ile evlenmiş, onun adı da bir taciz olayına karışınca onu boşayarak, Üçüncü ve son eşi Calpomia Pisonis ile evlenmiştir. Yedinci kleopatra’dan da bir oğlu olmuştur! Bıçaklanırken:”Sende mi Brütüs” ya da “Sen bile mi Brütüs!” dediği hususunda tarihe not düşülmüştür. ÖLÜM HABERİ DUYULDUĞUNDA Roma ordusunun tüm askerleri mataralarının ağızlarını ot ile tıkamışlardır! İhaneti beklenmeyenler için bu söz kullanılmaktadır. Örnek vermek için: Ülkemizin bölünmesi için Meclis başkanının da destek vermesine:”Çapanoğlundan sonra, sen demi Cemil Çiçek!”Denir! Brütüs ile Cassius birleşerek Yunanistan’da bir ordu kurmuşlar; Oktav-Antuvan ve süvari kuvvetleri komutanı Lepüdüs ile birleşerek bunları yenmişlerdir. Cassius intihar etmiştir. Roma imparatorluğunun yönetim bölgelerine ayıran Antonyüs ile Oktaviyanus Mısır’da hem denizde, hem de karada savaşmışlar savaşın galibi olan Oktaviyanus her iki hasmını da yenerek Roma İmparatorluğuna egemen olmuştur.
3/Hz.İsa’yaihanet, Yehudaİşkariyot
Hz. İsa’nın yaşam öyküsü de bir gizem altındadır. Köleler Lideri Edirneli Köle General Spartakus çarmıha gerildiğinde tanrıların onu göğe yanlarına aldığı efsanesi tüm çok tanrıları dinlere de yansımıştı. Kur’anı Kerimdeki öykü ise, Barnabas incilindeki anlatımın aynısıdır. Tanrı; Muhbir Yehuda’yı İsa şekline sokarak kendisini yakalamaya gelenleri aldatmıştır. Bu Barnabas’ın adı İncillerde 23 kez geçtiği halde İznik ve Efes Konsülleri/M.S325/450/ tarafından bu İncil de yasaklanmıştı.1946 senesinde; Filistinin Kumran köyünden bir keçi çobanının bir mağarada bulmuş olduğu belgelerde ise başka türlü bir anlatım vardır. İsa MÖ. Önce İkinci asırda yaşamış olan ve bugün kayıp Esenliler Yahudi aşiretine mensuptur. Hıristiyanlık ta bir Yahudi mezhebidir. Belgeler şimdi İsrail’de özel bir müzede saklanmaktadır. Her ne ise; Kanonik/Yasal/İncillerin ifadesine göre Havarilerden Yehuda İşkariyot, Otuz Gümüş para karşılığında Hz.isa’yı ihbar etmiştir. Son akşam yemeğinde bu durumu da bizzat Hz. İsa açıklamıştır. Hz.isa’yı yakalamaya gelenler, bulunduğu odaya girdiklerinde, anlaşma gereği, Yehuda Hz. İsa’nın boynuna sarılmıştır. Roma’nın Kudüs valisi Pontus Piladi tarafından
,kâhinlerin isteği üzerine çarmıha gerdirilmiştir. Hz.isa çarmıhta iken Romalı bir asker mızrak ucuna geçirilmiş bir süngerden bir içki koklatmıştır. Bunun üzerine de Hz, isa”Elois! Eleois lama sabaktani?”/Allahım! Allahım neden beni terk ettin?/Diye haykırarak ölmüştür. Matta incili, Bap:27,ayet.46,s.22.Markos İncili s.16,bap:15,ayet34.Bu ifade Tevrat’ın Mezmurlar bölümünde, s.551,Mezmur:22”Eli!Eli lama sabaktani?”/Allahım, Allahım beni neden bıraktın/terk ettin/ olarak geçmektedir! Cesedinin konulduğu yerde ertesi gün cesedinin bulunmayışı onun da göğe alındığı inancını yaratmıştır. Yehuda İşkariyot’un bu ihbar parası ile satın aldığı tarlaya” Kan Tarlası “denilmiştir.
         4/Binbaşı Vidkun Quisling, Norveç Nazi Partisi Lideri ve Başbakanı! Tüm dünya’da bu isim vatan haini olarak kullanılmaktadır. Norveçli emekli bir asker olan bu vatan haini, Nazi Alman istihbaratının beşinci kol ajanı olarak çalışmaktaydı.18 Mayıs 1887tariihinde doğan bu hainin asıl adı”Vidkun Abraham Lauritz Joonsson Quisling idi. kısaca Vidkun Quisling olarak ünlenmiştir. Norveç’te 1860’ta kurulmuş olan Afttenposten Gazetesi/Akşam Postası/Uzun yıllar İsveç egemenliği altında ezilmiş olan Norveçlileri Nazilerin yapabilecekleri kötülükler üzerine uyarmaktaydı.1940 yılında; Nazilerin Norveç’i istila etmeleri üzerine, bu gazetenin asansör görevlisi ve Vidkun Quisling’in Beşinci kol ajanı tarafından gazete ele geçirilmiştir. Norveç Nazi Partisi Başkanı Vidkun Quisling Adolf Hitler tarafından Norveç başbakanlığına getirilmiştir. Atmış gazeteci idam edilmiş, Üç bin/3.000/ gazeteci de Almanya’ya toplama kamplarına gönderilmiştir. Doymak bilmez bir seks manyağı olan bu hain, gözüne kestirdiği kadınların ırzlarına geçmişti. Norveç kurtarıldıktan sonra, ele geçirilen bu vatan haini; zimmetine para geçirmek, cinayet ve vatan Hainliği suçlarından idama hüküm giyerek hüküm hemen infaz edilmişti.
            5/Mareşal Pilippe Petain: Ünlü Fransız Mareşali, Verdün meydan muharebesini kazandığında rütbesi de Mareşalliğe yükseltilmişti. Adı Fransız bayrağı ile onur sembolü olarak anılırdı. En güçlü savaş gemisine onun adı verilmişti.1934 senesinde Savunma bakanı,1940 senesinde Başbakan ve Devlet başkanı seçilmişti. Paris işgal edildiğinden hükümet merkezi Vichi’ye taşınmıştı. Başbakan olarak yanına aldığı dönek Pierre Laval ile tam bir Nazi kuklası olmuştu. Fransız Ulusal Direnişçilerinin istifa etmesi çağrısına da kulak tıkamıştı. Hırsı ile yapışmış olduğu koltuktan vatan haini olarak kalkabilmişti! Almanlar yenildiğinde 1945 senesinde İsviçre’ye kaçmıştı. Geçmişinin kendisini kurtaracağına inanarak tekrar Fransa’ya döndü. Başbakanı Pierre Laval ile yakalanarak; Fransa’yı bölmek; Düşmanla işbirliği yapmak ve Vatan Hainliği suçlarından idama mahkûm oldu. General De Gaule tarafından cezası Yirmi yıla indirildi ve 1951 senesi kışında cezaevinde öldü. Cenazesi törensiz ve tabutunun üstüne Fransız bayrağı örtülmeden gömüldü. Fransız tarihine düşmanla işbirliği yapan bir vatan haini olarak yazıldı.
            6-Pierre Laval, Fransız tarihinin fırıldak politikacısı! Ne zaman sürekli iktidarda kalan bir Büyük! Politikacımızın adını duysam bu Pierre laval gelir aklıma! Ne zaman Pierre lavalı hatırlasam bu Büyük! Politikacımızı da hatırlarım! Politikaya çok erken başlayan;1914-1919 tarihinde sosyalist milletvekili olan bu kasaba avukatı;1931-1932 tarihinde Başbakan,1934-1936 tarihinde İçişleri bakanı olmuştu. Fransa yenildiğinde de Mareşal Pilippe Peten’in Vichi hükümetinin Başbakan vekili ve dış işleri bakanı olmuştu.1942-1944 yıllarında da başbakanlık yapmıştı. Nazilere karşı savaşan Fransız Özgür Birliklerini/Makileri/yakalatmak için Joseph Damond’a Milis Teşkilatı kurdurtarak yakalanan Nazi karşıtlarını Almanlara teslim etmişti.09 Ekim 1945 tarihinde yakalanarak; İşbirlikçi ve Vatan Hainliği suçlarından idama hüküm giyerek 15 Ekim 1945’te kurşuna dizilmişti. Adı, Fransız tarihine Fransız Tarihinin yüzkarası olarak geçmişti!
          7- İkinci Dünya Savaşından sonra; Yunanistan’da komünist bir devlet kurmak için ayaklanan bir Yunan Generali, General Markos, ELAS adlı bir ordu kurarak Beş senelik bir iç savaştan sonra Mareşal Papagos tarafından yenilmişti. Ne var ki kaçırmış olduğu 28.000yunan çocuğundan da bir haber alınamamıştı.1935’te Trakya’da yaptığımız büyük bir manevra esnasında Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal, yanındakilere:”Manevraya iştirak eden generallerden hiç birisini gözüm tutmadı. Bu Papagos anasının gözü, buna çok dikkat ediniz, bu general ileride Yunanistan’ı çok badirelerden kurtaracaktır!”Demiştir. Bunu bize; Manevraya iştirak eden bir komutanımız Kara Harp Okulunda anlatmıştı.
             8-LordHav! Hav! İkinci Dünya Savaşı sırasında; Berlin radyosundan Almanlar hesabına İngilizler aleyhine yayın yapan İngiliz asiline İngilizlerin vermiş olduğu asalet unvanı!                            
         Şimdi de gelelim Bizim hainlerimize ve Vatan Hainlerimize.
Saymakla ve yazmakla bitecek gibi değildir. Ben, en ünlülerini ve neden vatan Haini olduklarını yazmakla yetineceğim:
              1-Mehmet Vahdettin: Osmanlı padişahı ve tüm Müslümanların Halifesi ve Osmanlı Başkomutanı: SevAntlaşmasını Saltanat Şurasına onaylatmıştır. Ulusal Kurtuluş Savaşımız sırasında da; İngiliz altınları ve silahları ile Hilafet ordusunu kurarak Kuvvayı Millicilerimizin üstüne saldırtmıştır. Nemrut Kürt Mustafa Harp Divanının verdiği idam kararlarını infaz ettirmiştir. İç ayaklanmaları desteklemiş, at cambazı Aznavur Ahmet’e paşalık rütbesi vermiştir. İstanbul’daki İngiliz işgal komutanına sığınarak, Malaya adlı bir İngiliz savaş gemisi ile İngiltere’ye iltica ederek malta adasına kaçmıştır!
                2/Sadrazam Damat Mehmet Ferit Paşa: Abdülhamit’in bir çocuklu dul kız kardeşi Seniha Sultan ile evlenerek saraya damat olmuştur. Son derece Aptal ve Türklük haini bir zattır. İngilizlere kölelik yapmıştır! Paris’e kaçarak orada ölmüştür.
                 3/SAİTMOLLA: Danıştay Başkanı ve Adliye Nezareti Müsteşarıdır.”İngiliz Muhipleri cemiyetini”kurmuş, İstanbul’da bir de gazete çıkarmıştır. İngiliz Baş casusu Rahip Frew’in emrinde Anadolu’da birçok gerici ayaklanma çıkartmıştır. Rahip Frew’e yazdığı mektupları Yeğeni, Mustafa Kemal’e ulaştırmıştır. Boğazlayan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıfı Rahmetli kemalettin Bey, idam sehpası altında haksız yere ölüm cezasına çarptırıldığını söylerken; bugünkü İstanbul Üniversitesi binasının meydana bakan penceresinden:”Asın şu köpeği, konuşturmayın!”diye emirler yağdırmıştır. Dini Müslüman ve Vatansever Türkler aleyhine İngilizler lehine kullanmaktan çekinmemiş, birçok Müslüman Türk’ün kanını akıttırmıştır.
          4/Şeyhülislam Dürrizade Abdullah: Ulusal Kurtuluş Savaşını yapacak olan vatanseverleri öldürmenin cennetlik bir sevap olduğu hususunda fetva vermiştir. Arabistan’a kaçarak orada ölmüştür.  İstanbul’da kalan iki kızı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine başvurarak babasına bağlanacak emekli maaşından pay istemişlerdir!
            4,5-Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi: Sevr antlaşmasını onaylayan sadrazam vekili. Ulusal Kurtuluş savaşına karşı çıkmış, zaferden sonra da Mısır’a yerleşerek Mustafa kemal aleyhine kitaplar yazmıştır. Karısının Selanik’teki çiftliğinin hatırı için yapmadığı ihanet kalmamıştır:”Mustafa kemal idaresinde yaşamaktansa Yunan idaresinde yaşamak daha hayırlıdır!”Diyebilmiştir. Kahire’de 1953 senesinde ölmüştür.
          4,5-İskilipli Atıf Hoca; Ulusal Kurtuluş Savaşımıza karşı çıkmış, Mustafa kemal ve Kuvveyi Milliciler aleyhinde yazdığı fetvalar İngiliz ve yunan uçakları tarafından Türk mevzileri üzerine atılmıştır.1926 yılında Ankara istiklal Mahkemesi tarafından hıyaneti vataniye suçundan idama mahkûm edilerek Ankara’da saman pazarında asılmıştır. Bay Tayyip Erdoğan tarafından kutsanmıştır, adına İskilip’te eserler yapılmıştır!
           5/   Aznavur Ahmet; İngiliz silahları ve altınları ile donatılarak Milli Kuvvetlerimize karşı ayaklanmıştır. Bir takım küçük başarıları nedeniyle, İstanbul’a çağırılarak paşa Rütbesi verilmiştir. Adamları tarafından öldürülmüştür. 
          6-DelibaşMehmetKonya-Çumra’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine isyan etmiştir. İzmir’e giderek Yunanlılardan silah, para ve at almıştır. Silahlarındaki ve atlarının tırnaklarındaki numaralar Yunan ordusuna ait idi. Ayaklanma Konya’ya ve Bozkır’a İki sefer sıçramıştı. Bozkır’daki barut fabrikasını ayaklananlar yakmışlar, askerlik şubesi başkanı Albay ile Kaza Jandarma komutanı Yüzbaşıyı da bıçaklayarak şehit etmişlerdi. Dâhiliye Vekili Refet Pele, bir süvari alayı ile isyancıların üstüne yürüyerek ayaklanmayı bastırmıştı. Delibaşın ölümünü Onbaşı Halide edip’in başkomutana vermiş olduğu rapordan ve Sayın Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler adlı görkemli eserinin, s.411’den izleyelim:
         “HALİDE EDİP HANIM, her gece olduğu gibi bu gece de istihbarat raporunu özetleyecekti. Yüzündeki kaygı Mustafa Kemal Paşa’nın içine dokundu. Ümit ve güven verici bir açıklama yaptı. Her gün karargâhta en tehlikeli olasılık hesapları içinde ezilen Halide hanım’ın kaygısı geçmedi ama yüzünden silinip içine çekildi. Raporu okudu:”veliaht Abdülmecit efendi, İngiliz yüksek komiser’iyle bir görüşme yapmış. Edinilen bilgiye göre”Milliyetçilerin politikası deliliktir demiş.35”
           Mustafa Kemal Paşa yüzünü buruşturdu:”İstanbul’da böyle düşünenler az değil. Bu kafalar için akıllılık, bir büyük devletin sömürgesi ya da uydusu olmak, onlarca yönetilmek, yönlendirilmek. Adamların istiklal anlayışı, milli bilinç ve onur yok. İnsan bu anlayışı, bu bilinci, bu onuru içgüdü gibi içinde bulmaz. Bunlar eğitimle ve düşünülerek kazanılır. Bunların eğitimde ve düşünce dünyalarında bu gibi kavramlar yer almıyor. Neyse, devam edin Hanımefendi.”
         “Çetesiyle Konya’ya geçen Delibaş Mehmet adlı gerici eşkıya, dün gece Karaman’da adamları tarafından öldürülmüş.”
           Hepsi doğruldu:
           Oooo!”
           Kâzım Paşa meraklanmıştı:
           “Neye öldürülmüş?”
           “Din perdesi altında düşman hesabına çalıştığını anlamışlar.”36
             İsmet Paşa: Bu hain ve katil yobaz, geçen yıl köy, köy dolaşıp, yunan ordusu halife’nin emriyle geliyor, karşı durmayın1” diye telkinlerde bulunuyordu.”dedi…”Yazık ki etkili de olmuştu. Bu kez yanındaki Haydutları bile kandıramamış. Bu iyi bir gelişme.”
              Mustafa Kemal Paşa elindeki mendiliyle yüzünün terini aldı.
            “İleride halkımızın, bunca ibret verici tecrübeden sonra gerçek dindarlarla din tüccar ve aktörlerini birbirinden ayırt edeceğini ümit ederim. Yoksa böyle hep geri ve ezik kalırız. Başka?”Muzaffer Kılıç içeri girerek ismet Paşaya karargâhtan yollanan bir telsiz notunu verdi. Notu okuyan İsmet paşa ;”süvari grubu yarın akşam sol kanadımıza yetişeceğini bildiriyor” dedi. Kâzım İnanç Paşa’nın Esmer yüzüne bir Pembelik yayıldı.”
              “Şimdi General Andreas düşünsün!” Bu bölümü okuduktan sonra, lütfen biraz düşünür müsünüz? Necmettin Erbakan’ın ve avenesinin oynamış oldukları din oyununun Delibaş takımının oynamış oldukları oyundan ne farkı vardır? Bu din ve Allah oyununu oynayanların hepsi de birer Delibaş oldukları halde, halkımızın gafletine ne buyurulur?  1921’in okuma oranı %3 olan Türkiyesinde, eşkıya kızanları bile din ile kandırıldıklarını anladıkları halde, noluyoruz?
               Şimdi de yeni hainlerimizi saptamak için, Anayasamızın iki maddesine bir göz atalım:
               Anayasa madde 81”Türkiye büyük Millet Meclisi üyeleri, göreve başlarken aşağıdaki şekilde and içerler:
                “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma, toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
        Madde 103”Cumhurbaşkanı görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde ant içer.
         “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim”.
                 DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ GÖREVLERİ
      İ.Diyanet İşleri Başkanlığı
     Anayasa madde 136-“Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”
      Günümüze ve Anayasamıza ve laiklik ilkemize bomba gibi düşen bir haber:”Diyanet İşleri Başkanlığı, okunacak dualarda Atatürk’ün ve ulusal Kahramanlarımızın adını çıkartı!”Kepazeliğe bir bakınız lütfen: Mora elimizden çıktığında; Osmanlı şeyhülislamından fetva alınmıştı:”Mora’nın elimizden çıkmış olması İslami açıdan hiç te sakıncalı değildir!”Allah belanızı versin. Bu nasıl dini politikaya alet etmektir! Sizde akıl ve vicdan yok mudur? Namusları ve şerefleri üzerine etmiş oldukları yeminlerine ihanet edenlere hain denilir; onlardan da her türlü ihanet beklenir!
           “Dağlara ve taşlara “Ne Mutlu Türküm Diyene!”Basitliğini yazdılar!”Abdullah Gül.                         



                   “ VATAN HAİNLİĞİ SUÇLARI NEYİ BEKLİYOR?”
         Ben, bu yazımı18 Aralık 2008 tarihinde yazarak yayımlamıştım!
      “Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, Halkını esir eden, içerdeki cephenin suskunluğudur!”Mustafa Kemal Atatürk                                                                                         “Sayın Recep Tayip Erdoğan, Vatan Hainliği suçundan yargılanabilir
                                İzmir Barosu’na kayıtlı BİR HUKUKÇU. Maalesef, kanserden o günü göremeden vefat etmiştir!
                                 “Cehenneme döşenen taşlar, iyi niyet eseridir!”Fransız atasözü.
         “Bin bir güçlükle; Adliye Bakanı Mahmut Esat (BOZKURT ) Bey’in gayretleri Sonunda; Cebeci semtinde, iki katlı eski bir binada 05 Kasım 1925 günü, Hukuk Fakültesi açıldı.
Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal; Hukuk Fakültesi öğrencilerine tarihi bir konuşma yaptı:
”Bugün, burada tanık olduğumuz açılış olayı, yüksek, memur, uzman yetiştirmek girişiminden daha büyük bir önem taşır. Yıllardan beri süregelen TÜRK DEVRİMİ, varlığını ve zihniyetini, toplumsal yaşamın dayanağı olan yeni hukuk kurallarıyla saptamak yoluna yönelmiştir.”
         1925 yılında; İstanbul Baro Başkanlığına, halifelik yanlısı ve cumhuriyet düşmanı Lütfi Fikri Bey seçilmişti. Mareşal Gazi Mustafa Kemal, eski kafa yapısına sahip hukukçulardan ve işbirlikçi din adamlarından, daha doğrusu, kutsal İslam dinini vatan ve millet aleyhine kullanan vatan hainlerinden çok çekmişti.
Nemrut Mustafa adlı bir VATANHAİNİ Divanıharp başkanı, Mustafa Kemal dâhil, birçok vatanseveri idam cezasına çarptırmıştı.
Eski hukukun gereksizliğini ve faydasızlığını anlattıktan sonra, şöyle dedi: “Öğrenci Efendiler, yeni Türk toplum yaşamımın kurucusu olmak savıyla öğrenime başlayan sizler, CUMHURİYET DEVRİNİN GERÇEK hukuk bilginleri olacaksınız,” .EK: Yeni hukukumuzun yeni uygulayıcıları da Nemrut Mustafa’yı aratmadılar!
Demişti, demesine; TERS CEPHE BİLGİNLERİ DE BU FAKÜLTEDEN YETİŞMİŞTİR!
         Başbakan İsmet Paşa da, 1930 yılı, Hukuk fakültesi mezunlarına, diplomalarını verirken güzel bir konuşma yapmıştı:
         “Başarı, arzu edildiği gibi kolaylıkla kapısından geçilir bir nitelik göstermez. Tersine, her defasında başarı yolunda rastlanan engelleri, insanların ancak çalışarak aşmalarıyla elde edilebilir.”
O.Türkoğuz, Atatürk Devriminin Temel İlkeleri Nedir ve Ne Değildir. S.1V-V111,
         Mareşal Gazi Mustafa Kemal ve Korgeneral İsmet, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında eskilerden çok çekmişlerdi. Mademki devrim yapıldı; onun kurum ve kuruluşlarını da yeniden yaratmak gerekirdi.
İsyanların kışkırtılmasında temel amaç; dinle halkımızı kandırmaktı. Dünümüzde ve günümüzde olduğu gibi! Okullarımız yarınımızda, din ile ve Allah ile aldatılacak nesiller yetiştirmektedir!
”Din elden gidiyor!” Propagandası, ülkemizi kan ve gözyaşına boğmuştu.
23 Nisan 1920’de, TBMM toplandığında, normal düzenlemeler yapıldıktan sonra; ilk iş olarak, 29 Nisan 1920 tarihinde; 2 numarayla HIYANET’İ VATANİYE KANUNU ÇIKARILMIŞ ve 07 02 1920 TARİHLİ VE (1) sayıl Resmi Gazetede yayımlanmıştı.
En büyük tehlike, günümüzde olduğu gibi, ŞERİAT ESASINA DAYALI DİNİ BİR DEVLET KURMAKTI.
Bu kanunun 1’inci maddesi:
         “DİNİ KULLANARAK DEVLETİN ŞEKLİNİ DEĞİŞTİRMEK VE BOZMAK İSTEYENLER, VATAN HAİNİ SAYILIR”, diyordu.
Kanunun (15)’inci maddesi de: ”Vaiz ve hitabet suretiyle alenen ezmine’i muhtelife de-muhtelif zamanlarda- çeşitli şahısları gizli olarak ve telkinle VATAN HAİNLİĞİNE tahrik ve teşvik edenlerle bunları himaye edenler de… Vatan haini sayılırlar!” Diyordu.
 Bu kanunu uygulamak için, TBMM üyeleri arasından seçilen kişilerle, İSTİKLAL MAHKEMELERİ KURULDU.
23 Aralık 1876 tarihli Anayasa-Teşkilat’ı Esasiye kanunu- yürürlükte olmasına karşın,  20 Ocak 1921 tarihinde, (85) sayılı kanunla Anayasa kabul edildi.
1908, 1909 ve sonraki ekleri ile birlikte 1876 anayasası 1924 tarihli ve 491 sayılı anayasanın (104)’üncü maddesindeki düzenlemeyle yürürlükten kaldırıldı.
29 Nisan 1920 tarihli “Hıyanet’i Vataniye Kanunu da” 25 Şubat 1925 tarihli ve 556 sayılı kanunla değişiklik yapıldı.
1945 senesinde; 1924 anayasası ve eklentileri, 4695 sayılı kanun İLE TÜRKÇELEŞTİRİLDİ.
Demokrat Parti iktidara geldikten sonra; 24 12 1952 tarihli ve 5997 sayılı kanun ile eksiz ve eklentisiz olarak ve eski dil ile yazılmış, 491 sayılı 1924 anayasasını yürürlüğe koydu. Amaç 1924 anayasasına girmiş bulunan Atatürk ilkelerini ve çağdaşlığı ortadan kaldırmak ve yobazlığa çanak tutmaktı.
Ve de 05 Şubat 1937 tarihli ve 3115 sayılı yasa ile 1924 anayasasının 2’inci maddesi düzenlemesini yok etmekti:
Madde 2 şöyle idi:  “(5 2 1937–3115) TÜRKİYE DEVLETİ CUMHURİYETÇİ, MİLLİYETÇİ, HALKÇI, DEVLETÇİ, LÂİK VE İNKILÂPÇIDIR. DEVLET DİLİ TÜRKÇEDİR. BAŞKENTİ ANKARA’DIR.”
Anayasanın dayanakları başlığı altında, 102’inci Maddesi’nin dördüncü fıkrası: ”BU KANUNUN, DEVLET ŞEKLİNİN CUMHURİYET OLDUĞU HAKKINDAKİ BİRİNCİ MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK VE BAŞKALAMA YAĞILMASI HİÇ BİR TÜRLÜ TEKLİF DAHİ EDİLEMEZ.”
1924 ANAYASASININ (83)’ÜNCÜ MADDESİ, DOĞAL YARGIÇ İLKESİNİ DE GETİRMİŞTİ:
“Madde 83- Hiç kimse kanunca bağlı olduğu mahkemeden başka bir mahkemeye verilemez ve yollanamaz.”
Rahmetli Adnan Menderes; 1955’ten ve özellikle 1957’den sonra, özel düzenlemelerle iktidarda kalma yollarına başvurmuştu.
”Ön Tedbirler”, yasası ile bu 83’üncü maddenin üstüne çıkarak, TBMM’den seçtiği 15 kişilik bir kurula yargılama yetkisi vererek, kanunda yazılı cezaların iki katını vermelerine ve verilen cezaların temyiz edilememesine yasal olanak verdiydi!
T.C.Kanunun 146’ıncı maddesini hesaba katmamıştı!
1 Mart 926 tarihli ve 765 sayılı TÜRK CEZA KANUNU, 1889 tarihli, İtalya’nın Zanerdelli kanunu olarak ünlenen ceza kanunundan alınmıştı. Bizim Ceza kanunumuza geçen, ünlü (125)’inci madde; Floransa’nın On sekizinci asırda düzenlenen ceza kanunundan, evrensel olarak, tüm devletlerce alınan bir maddedir.
 BÜTÜN DÜNYA DEVLETLERİNDE, BU MADDEDE DÜZENLENEN SUÇUN ADI: ”VATAN HAİNLİĞİ SUÇUDUR.” Bu suçu işleyenlere, her ülkede,”VATAN HAİNİ”, DENİLİR.
765 sayılı yasamızın 125’inci maddesi aynen korunarak, 26 Eylül 2004 tarihinde kabul edilen (5237) sayılı Yeni Ceza Yasamızın, Devletin Güvenliğine karşı suçlar başlığı altında ve “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” adı altında girmiştir.
 Bu maddeyi aynen alıyorum:
“Madde 302-                                 
(1) Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak, Devletin birliğini bozmak, Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını zayıflatma kamacına yönelik elverişli bir fiil işleyen kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.
(2)- Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.                                             
(3) Bu madde tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.”
1930 senesinde; Ünlü İtalyan hukukçusu ROCCO, KENDİ ADI İLE ANILACAK YENİ BİR SİSTEMATİKLE İtalyan ceza kanununu düzenlemişti.
Türkiye Cumhuriyeti, 1936 senesinde, bu kanundan aldığı üç maddeyi; 141–142 ve 163 numara sırası ile 765 sayılı ceza yasamıza eklemiştir.
Sonradan yapılan eklemelerle ”CEBİR UNSURU”, maddelerden çıkarılarak, maddeler bize özgü bir hale konulmuştur.
Türkiye’de, terör suçlarının artması ve şiddetin doruğa çıkması nedeniyle, yasalarımızda, önemli değişikliklere gidilmiştir.
12 Nisan 1991 tarihinde, “3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası”, çıkarılarak; dört önemli değişikliğe gidilmiştir:
1- HIYANET’İ VATANİYE KANUNU—VATAN HAİNLİĞİ YASASI—YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILNIŞTIR!
2-  141’inci madde yürürlükten kaldırılmıştır.
3- 142’inci madde, yürürlükten kaldırılmıştır.
4- 163’üncü madde, yürürlükten kaldırılmıştır.
12 Nisan 1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına bu maddelerde ki düzenlemeler alınmıştır!
Birçok tartışma sonucunda, bu kanunda da gerekli değişiklikler yapılarak, bugünün kapıları açılmıştır.
 Bu kanunun, değişik birinci maddesini görelim.
Madde 1- “Terör, cebir ve şiddet kullanarak, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüt mensubu kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”

Terör suçlusu.
 Madde 2-   (1) Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber ve ya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
                      (2)-Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır ve örgüt mensupları gibi cezalandırılırlar.”
Şimdi de, bu yasanın üçüncü maddesini, hep birlikte okuyalım.
                  
TERÖR SUÇLARI
Madde3- 1 (29 Haziran 2006 tarihinde, 5532 sayılı yasa ile değiştirilmiştir) 29 Eylül 2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk ceza kanunun 302. 307. 309. 311. 312. 313. 314. 315 ve 320’ni maddeleri ile 310’nuncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçudur.
Çok uzun bir süreci, kısaca aktarmaya çalıştım.
Şimdi, vardığım hukuksal sonucu arz etmek istiyorum:
Yeni ceza yasamızda, 302–303 iyice okunursa, birçok yetkili kimseleri, söz ve eylemleriyle bu maddelerin kapsamına girdiklerini, dehşet içinde, görürüz.
”BEN, BÜYÜK ORTADOĞU PROCESİ AS BAŞKANIYIM”, DEMEKLE, Ülkemizden toprak koparmak isteyenlerin amaline hizmet etmek söz konusu olmuyor mu?
Cumhuriyet Savcılarımız bu kanuna uyan fiil ve eylemleri soruşturup, hiç olmazsa, FAİLLERİNİ, üç sahifelik bir iddianame ile adaletin pençesine niçin teslim etmezler?
Soruşturma ve kovuşturma için neyi beklemektedirler!
Anlamış değilim.
        

          


















Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi