14 Temmuz 2012 Cumartesi

762/BURÇLARIMDA TÜRKLÜK BAYRAĞIM DALGALANMAKTADIR!

OSMAN TÜRKOĞU                                                                   osmanturkoguz@gmail.com
 Çeşmealtı;13 Temmuz 2012.
        
                            TÜRKLÜĞÜMÜZE SAHİBOLDUK
                            CÜMLE ULUSLARI ve KULLUĞU DA YENDİK!
                      
                 “Türk olarak doğmuş olmam; her türlü övgüden üstündür.”  EBU’L GAZİ BAHADIR HAN(12 Ağustos 1603 Ürgenç/1645Hive), Şecereyi Terakime (Türk şeceresi, Türklerin Soykütüğü).
                 “Ne mutlu Türküm diyene!””Ulusal Kurtuluş Savaşını yapan Türkiye halkına Türk Milleti denir!”Mareşal Gazi Mustafa Kemal.
     Türk; Türklüğüne sahibolduğunda şahlanmış; din ve ümmetçilik batağına yuvarlandırıldığında da aşağılanmıştır!”Ostüzü.
                 “Tanrımız, dünya uluslarının sevk yularını Türk’ün eline vermiştir!”Ali Şir Nevai.
                 Şöyle bilinir ki, Türk Fars’tan daha keskin zekâlı, daha anlayışlı, daha saf, daha pek yaratılışlıdır. Fars ise ilimde ve gayret sarfıyla elde edilen bir anlayışta daha olgun ve derin görünüyor. Bu hal Türklerin doğru, dürüst, temiz niyetinden, Farsların da fen ve hikmetinden belli oluyor... Ve lakin Türk ve Fars dilleri arasındaki kusursuzluk veya noksanlık bakımından çok büyük farklar vardır. Söz ve ibarede, kelimelerin anlam ve kavramında, Türk Fars’tan üstündür. Türkün öz dilinde öyle incelikler, güzellikler, sanatlar vardır ki inşallah yeri gelince gösterilecektir...” Türkün bilgisiz ve zavallı gençleri güzel sanarak, Farsça şiirler söylemeğe özeniyorlar. İyi ve etraflı düşünseler, Türkçede bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken, bu dilde şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, şiirlerinin daha beğenilir olacağını anlarlar.                                                                         ”Ali Şîr Nevai(1444/1501)
         Türkiye Cumhuriyeti Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı Polis Akademisi Başkanlığına seçilen Prof dr. Sayın Remzi Fındıklı kendisini bu makama getirenlere bir bağlılık iletisi gönderdi ki, tüm
 dini bütün tarikatçılarımızı ve Allah ve din ile kandıranlarımızı  mest etti:”Dinine sahip ol ki hangi milletten olduğun belli olsun!”
         Sevr anlaşmasını kabul eden Damat Mehmet Ferit Paşa ve Sevr anlaşmasını onaylayan Sadrazam Vekili Şeyhülislam Tokatlı Mustafa Sabri Efendi de dinlerine sahip birer vatan hainiydiler. İngiliz casus teşkilatının başı Rahip Frew’in emrinde, Anadolu’muzda Müslüman Türk kanı döktüren Sait Molla da dinine sahip bir Vatanhain idi. Divan’ı Harp Başkanı Nemrut Kürt Mustafa ve “Yunan Ordusu zararsız Halife ordusudur!  Diye beyannameler yazarak, İngiliz ve Yunan uçakları ile Türk Mevzilerine attıran vatan haini İskilipli Atıf Hoca da dinine sahip bir müselman idi. Konya’da Delibaş Mehmet te dinine sahip bir Yunan ve İngiliz köpeği idi. Ya AtCambazlığından Paşalığa kadar yükseltilen Anzavur Ahmet ne idi. Dinine sahip bir vatan haini idi.Nesebi olmayanların dinleri olabilir.Hz. Muhammed’in bir sahih hadisi vardır:”Bu dünyada ve ahirette babalarınızın nesebi ile çağrılacaksınız!”
         Bir insanın her hangi biri dini olabilir.Bir insanın dini de olmayabilir.Dinsiz denilen bu insanların inançsızlıklarının hesabını öteki âlemde vereceklerine inanılır.Bir insan ahlaklı olabileceği gibi ahlaksız da olabilir.Topluma zarar vermeyen ahlak anlayışı tepki ile karşılanabilir.Bir insan,içinde yaşadığı toplumun  geleneklerine bağlı olabileceği gibi geleneklere bağlı da olmayabilir.Bir insan yozlaşmış ta olabilir.Bir insan modaya uyabileceği gibi modaya da uymayabilir.Dini ve felsefi inanış bir kişinin kişilik sorunudur.Bir iç sorundur.Hiç bir insan milliyetsiz olamaz.İnsanlar doğuştan bir millete sahip olarak doğarlar.O milletin dilini kullanırlar.O milletin mensup olduğu devletin de vatandaşıdırlar.Dış ilişkileri de  milliyet esasına göre düzenlenir.
         Besançon Üniversitesinin dağdaki yerleşkesinde her akşamüzeri biz Türk Subayları mutlaka aynı amfide toplanırdık.Bir Fransız kızının bu dikkatini çekmiş.Şehre inerken,otobüste yanıma oturdu ve doğrudan:”Siz,neden öteki Müslüman Araplara benzemiyorsunuz?Siz amfiye geldiğinizde diğerleri ayağa kalkıyor.O zayıf,uzun boylu adam geldiğinde de hepiniz “oturunuz” demeden oturmuyorsunuz.Kavga,gürültü ve yüksek sesle konuşmak ta yok.Siz anlattıkça diğer arkadaşlarınız gülme krizlerine tutuluyor siz nasıl Arapsınız!”Dedi.Ben de:”Biz Arap değil Müslüman edilmiş ve Mustafa Kemal sayesinde de Türklüğümüze kavuşan Türküz!”Anlattım.
         Dershanemizi Madame Holtzerh adlı bir öğretmen Türkiye resimleri ile süslemişti. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğunun belirli asırlardaki coğrafyası da duvarlara asılı idi. Dalıp gittiğimi gören bir Filipinli “Rüya!”Dediğinde gereğini yapmak üzereyken Fransızca öğretmenimiz Monsieurs Validon, araya girerek tüm sınıfa:”Bunlar Türk’tür.Üzerine gelmeye kalkmayın.Ben,Bülent Ecevit’e Osmanlı dedim ve yumruğunu da karnıma yedim.”Demişti.
         1976 senesinde; Birleşmiş Milletlerin bir sınavını kazanarak Cenevre’deki BM.Merkezine Keyif verici maddeler/Barbitürik maddeler/kursuna gitmiştim.Girişte,Atatürk’e ait kitaplarla,camda “Yurtta sulh,Cihanda sulh’”un Fransızcasını gördüm.Dalıp gitmişim.Biradam”Türk’müsünüz,neden hayretler içindesiniz?”Dendiğinde uyandım ve “büyük adamlar doğumlarının ve ölümlerinin yüzüncü yılında anılırlar.Burada Mustafa Kemal’in ölümünün 25’inci yıldönümü etkinlikleri sergilenmiş!”Dedim.O adam:” Mustafa Kemal Atatürk,en büyük Türk ve dünyanın en büyük devlet adamıdır!”Demişti.
         Kurs devam ederken çok mükemmel Fransızca konuşan Cezayir delegesi ayağa kalkarak söz istedi ve beni işaret ederek:”Ben Cezayir elçiliği misyonunda da görevliyim.Oturumlara gelemediğim günler,dersimiz konusu ile fikrim istenirse bu Yeğenim Türk,benim adıma ve dolayısı ile Cezayir adına konuşmaya yetkilidir.Bizler,onların yaptığı caddelerde yürüyor onların inşa ettikleri hamamlarda da yıkanıyoruz!”Demişti.
         Besançon Üniversitesinin Yaz yerleşkesinin yemekhanesinde dört kişi öğle yemeği yiyorduk. Öğretmen Albay İhsan Doğancı, Öğretmen Binbaşı Burhan Nalçacı,Avusturyalı bir Bayan tarih öğretmeni bir de bendeniz.Öğretmen Bayan izin isteyerek yemek sandalyesinin üstüne çıktı ve:
         “Burada yemek yemekte olan Sayın Bayanlar ve Baylar;ben,Avusturyalı bir Tarih Profesörüyüm,adım da Elizabet’tir.Bir dakika beni dinlemenizi rica edeceğim.Buraya gelene ve bu Türk subaylarını ve diğer Türkleri tanıyana kadar;Kilisenin ve Tarihin etkisinde kalarak Türklerden nefret etmeyi öğrenmiştim.Büyük bir yanılgı içinde olduğumu itiraf etmek durumundayım.Sizlerin de bu Muhteşem Türkleri tanımanızı  önermekten de büyük bir onur duymaktayım!”Dedi.Burada da Türklüğümüz öne çıkmıştı.
         Fransız Jandarma subay okulunda okumakta olan J.Ön Yzb.Sayın Orhan Çağlargil’i okul komutanı Fransız Albayı makamına davet ederek:
         “Sayın Yüzbaşı; burada bir çok Müslüman ülkenin jandarma subayları var.Siz,diğer Müslüman subaylardan neden farklısınız!”Der ve yanıtını da hemen alır:
         “Bay Komutan,onların Mustafa Kemal Atatürkleri yoktur!”.
         Burada da Türklük değer için öne çıkmıştır.
         Bir yazımda ağlayarak anlattığım bir olay vardı. Şimdi de gözlerim yaşararak bu olaydan kısaca söz etmek istiyorum. Trafik kazasında yaralanan komşu jandarma alayına mensup jandarma erlerini Suriye’nin Kamışlı Devlet hastanesine sevketmiştik.Gece vakti;yanıma Suriyeli bir Kıta Çavuşunu alarak Suriye’ye girdiğimde;elinde kaleşnikof tüfeği bulunan bir Suriyeli asker,yolun ortasına dikilerek,tüfeğini bize doğru yönelterek:Yasag!”Dedi.Aracımın şoförü Kamanlı J.Onbaşısı Bekir’in nasıl aracı durdurup,sille ve tokat bayılttığı o Suriyeli askeri nasıl bağacımıza koyduğunu anlayamamıştım.Onbaşı Bekir,bağırıyordu:”Ulan eşekoğlu eşek,sen bir Türk subayına nasıl silah doğrultursun!”Diye.Aracın önünde oturmakta olan Suriyeli Çavuşun gözleri faltaşı gibi açılmıştı.Bana dönerek:”Cahil Komutanım,Cahil.Cahil olmasaydı türk’e silah çekilemeyeceğini bilmesi gerekirdi!”Dediğini unutamam.Hastaneye girişimizde,salonun ortasındaki bir masaya boylu boyunca yatırılmış olan bir askerimizim yüzündeki yaralar dikilmekteydi.Askerimiz,bilinçsizce acılar içişin de kıvranırken,elimi dizine koyarak:
         “Mehmet; Kamışlı Devlet Hastanesindesin.Ben,117’inci seyyar Jandarma Alay Komutanı J.Albay Osman Türkoğuz’um.Alayımla buraya sana geldim!”Dedim.Er,upuzun uzandı ve yüzüne bir pembelik çöktü.Çatır,çatır dikilmekte olan yarasından da hiçbir acı duymadığı yüzünden belliydi.Yaralımızın başında Akşaçlı bir doktor ile on kadar stajyer vardı.stajyerler,doktora Arapça bir şeyler sordular.Aksaçlı Doktor da Fransızca:”C’est un soldate Turgue!”Bu bir Türk askeridir!”Dedi ve bana dönerek:
         “Sayın Albayım,bendeniz Ermeni asıllı bir doktorum.Sizin erin dizine elinizi koyduktan sonra,erin neden acı duymadığını sordular.Bu salaklara en kestirme yanıtı verdim!” Demişti. Burada da Türklüğümüz ve Türk sıfatı ile büyüklüğümüz öne çıkartılmıştı.
         Dini öne çıkartmak, ülkemiz dışında ve dahi ülkemiz içinde saf Müslümanları Deniz Feneri ile soymak ve Allah ile aldatmak için yapılmaktadır.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi