14 Nisan 2012 Cumartesi

679/TEĞMENLİK HEYECANI TAŞIYAN ALBAY!

                                                                  

            OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir; 26 Mart 2012.

                            TEĞMENLİK HEYECANI TAŞIYAN ALBAY!
            1979 Senesinin Haziran  ayının çok sıcak bir günüydü, posta askerim İzmirli Münir oda kapımı vurarak içeriye girdi ve:
         “Sayın Komutanım, dışarıda Akhisar’dan geldiğini söyleyen bir sivil vatandaşımız sizinle konuşmak istediğini söyledi. Ne emredersiniz?” Dedi. Üzerinde çalışmakta olduğum dosyayı kapatarak,üniformamın üstünü giydim ve:     “Hemen içeriye buyur et, kendilerini beklediğimi söyle!” Dedim. 
 Biraz sonra; gençten birisi odama gayetle saygılı bir biçimde girdi ve kendisini tanıttı: C.H.Partisi kurultayı için Akhisar’dan delege olarak seçilerek Ankara’ya gitmiş. ”Sizin siyasi Partilerimize karşı mesafeli tavrınızı çok iyi biliyoruz, her hangi bir özel iş için de gelmedim. İç İşleri Bakanımız Sayın İrfan Özaydınlı bizi kabul etti. Konu hep sizden açıldı.
İki büyük soygun olayını çok kısa bir süre içinde aydınlatmanız ve Demirci’de patlak veren olayı anında bastırarak kısa sürede tüm faillerini yakalayarak tutuklatmanız Sayın Bakanımızı çok memnun etmiş.
Sayın Bakanımız,”Manisa il jandarma alay komutanı Jandarma Albayı Osman Türkoğuz,teğmenlik heyecanını hâlâ yitirmemiş!” Dedi. 
Bunu söylemek ve sizi tebrik etmek için geldim. Beni hemen kabul ettiğiniz için de ayrıca teşekkür ederim!” Dedi. 
Alay komutanlığı Posta eri de kahve tepsisi ile içeri girdi.”Oğlum, Beyefendinin nasıl kahve içtiğini sormadan nasıl bildin?”Dediğim de,”Sayın Komutanım, sizin Beyefendiyi hemen kabul edeceğinizi bildiğim için, kahveyi nasıl içeceğini hemen sormuştum!” Dedi.
     Tüm meslek hayatım boyunca içimde yanan hizmet aşkını hiç söndürmedim. Kendi kendimin komutanı ve müfettişi oldum. Bu alışkanlığımı emekli olduktan sonra da sürdürmekteyim.
Besançon Üniversitesine bağlı (CLA) dil enstitüsünden Fransızca öğretmenimiz Madam Holthzer:”Bay Türkoğuz,üç Türk subayının her sabah en erkenden kışlaya gelir gibi ve aksatmadan derslerinize gelişiniz çok ilginç.Tüm kursiyerler bir bahane ile kaçtıkları halde, sizdeki bu tutkunun nedeni nedir?” Diye sormuştu. 
Ben, bu alışkanlığımı komutanlarıma borçluyum. Bizim komutanlarımızın çoğu Birinci Dünya Savaşına ve Ulusal Kurtuluş Savaşına iştirak etmiş kahraman komutanlardı. 
Kütüphanemi karıştırırken, Kara Harp Okulu komutanımız Rahmetli Tuğgeneral Kemal Yükeb’in, ”1954 Yılı Harp Okulu Meslek Hazırlama Sınıfı Mezun Öğrencilerine Okul Kumandanının ÖĞÜTLERİ” adlı  kitapçığını buldum. 
Kitabı elime aldım, öptüm ve ne yalan söyleyeyim ağladım da! O kitabı aynen yayımlamak geldi içimden. 
Komutanlığını yaptığım. 
Bölük,Tabur ve Alaylarda tek Tabldot çıkarttım: Subay—Astsubay ve erat tabldotu ayırımını ortadan kaldırdım. Günlük, haftalık ve aylık yemek listesini subay, astsubay ve erattan oluşturduğum bir ekibe düzenlettirdim: Bekâr Yargıç ve Cumhuriyet  Savcıları da—o zamanlar çoktular!-- bu tabldottan bedeli karşılığında faydalandılar. 
Alayımım her ünitesinde aynı yemek listesini uygulattım: Denetleme için gittiğim birliklerde araç şoförüm ve iki muhafızımla beraber tabldottan faydalandık, yediğimiz yemeğin bedelini de ben ödedim. Askerlerimin adları yazılı özel not defterime onlar hakkındaki bilgileri Fransızca yazardım.
Parası gelmeyen askerlerime,onları incitmeden adlarını posta para defterine yazarak para yardımı yapardım.
Ve Sayın Mustafa Yörükoğlu, Manisa’da valimdi, ”Sayın Albayım, sizin askerleriniz ölüm emri veresiniz diye gözlerinizin içine bakıyorlar!” Derdi.
Takiplerde ve yürüyüşlerde askerlerim yaya iseler ben de yürüyüşe ve eşkıya takibine yaya olarak ve er elbisesiyle iştirak ettim.
1965/1968tarihleri arasında, Mardin-Derik İlçe jandarma bölük komutanlığı görevinde bulundum. Bu süre içinde hep erlere verilen resmi elbiselerden giyinirdim.
Bir gün;Mardin’e gitmem icap ettiğinden normal kışlık üniformamı giymiştim. Derikliler itiraz ettiler: ”O elbise süslü subaylara aittir, her günkü asker  elbiselerinizi giymelisiniz!” Demişlerdi.
Ben de onları kıramamıştım.  
1976 senesinde; Kızıltepe lojmanının önünde aracımı beklerken, Diyarbakır’daki Kolordu Komutanımız Korgeneral Sayın İsmail Hakkı Akansel’in aracı önümde durdu; Sayın Korgeneral İsmail Hakkı Akansel, aracın camını açarak: ”Asker, Alaya nereden gidilir?” Diye sorunca en uzun yolu tarif ederek koşar vaziyette, Alayın Nizamiyesinde kendisini karşıladığım da: ”Sen lojmanda gördüğün asker değil misin?” Diye sordu.
Esas duruşa geçerek bir tekmil verdim ki duyanlar beni kutladılar: 117’inci seyyar jandarma alay komutanı jandarma yarbayı Osman Türkoğuz,…Numaralı hudut taşları arasında, 176 kilometrelik bir cephe hattı üzerinde,  vatanımızı ve milletimizi korumak amacıyla  mevzide bulunan alayım,vatanımız ve milletimiz  için ölmeye hazırdır komutanım!” Dedim. Komutanım şaşırıp kalmıştı.
Askerlerim hangi silah ve donanımdalarsa ben de aynı silah ve donanımdaydım.
Bir Fransız Tır şoförü bizim alayımıza hayranlığını anlatmıştı. Herkesin pür silah hudutta görev başında olmasına aklı yatmamıştı: ”Bir Fransız alayına sizin göreviniz verilse; daha ilk gecede silahını atan ve satan gerilere sıvışır’” Dedi.
Paris’e bir görevle giden Nusaybin’deki Seyyar jandarma Tabur Komutanı Ön Yüzbaşı Sayın Orhan Çağlargil’i Orly hava meydanından alarak evinde ağırlamıştı.
Rahmetli Komutanımız Tuğgeneral Kemal Yükeb’in nasihatini sunmaktan haz duyduğumu da belirtmek isterim:
“Teğmenler!”
                   “Aziz ve sevgili evlâtlarım!”                                               “Yıllarca süren tahsil hayatınız boyunca gösterdiğiniz gayret ve çalışmanın semeresi olarak mukaddes irfan ocağı Harp okulunu tamamladığınızdan dolayı sizleri tebrik ederim.
    Subaylık adı verilen ulvî varlığa hayatınız boyunca hak kazanabilmeniz için riayet etmeğe mecbur olduğunuz bazı hususları sizlere açıklamak istiyorum:
       Bir birliği en buhranlı anlarda bile sıkı bir bağ halinde birleştiren  silâh arkadaşlarıdır.Bu da yekdiğerlerinizi sevmek ,üstlerinize saygı,astlarınıza şefkat ve muhabbet sağlar.
         Yalınız tahsil yeterli değildir. İçtimaî icaplara ayak uydurarak ,vakarlı ve nazik olmalısınız.Bu suretle muhitinize telkin edeceğiniz nezaket ve iyi hareketlerle taşıdığınız üniformaya her bakımdan lâyık olduğunuzu ispat etmeniz lâzımdır.Görevini bitiren bir subay artık serbest kalmış,her istediğini yapmağa yetkili bir hüviyete sahip olmuş sayılamaz.Mukadderatını ve evlâdını ona emanet eden millet ,seni her zaman subaylık vasfına lâyık görmek ister.Şunu unutma ki attığın ufak bir yanlış adım herkesten daha fazla göze çarpar ve seni daima üstün görmek isteyen gözler asla buna müsamaha etmez.
         Çalışmalarınız hiçbir zaman bir zorun tesiri altında olmamalı, her şeyde vicdanınız vazifeye bağlılığınız, vatanseverliğiniz hâkim olmalı ve bunu seve, seve yapmayı itiyat haline getirmelisiniz. Gerektiği zaman tahammül ölçüsünü aşacak derecede bile çok yorulmanızı isteyen bir mesleğe sahipsiniz.Bütün yorgunluklara göğüs gererek astlarınıza  bu bakımdan örnek olmanız icap eder.Bilhassa vatanseverlikte  muhitinize daima numune olmalısınız.Çünkü o vatan birinci derecede sana emanet edilmiş ve icabında asil ve temiz kanınla bu mukaddes yurt topraklarını  sulayarak bu muazzez yurdu  daima sulh ve selamet içinde bulundurmakla mükellefsin.
         İç duygunuzun yerinde ve zamanında şahlanması demek olan fedakârlık ancak şuurlu ,müspet ve faydalı işler yolunda yapıldığı taktirde makbuldür.Milletin yararına uygun düşecek durumlarda,subaydan her hangi bir fedakârlık talebi karşısında subay varlığını ortaya koyarak düşünmeksizin elinden gelen bütün gayreti esirgememelidir.Üzerinde taşıdığın üniformanın şerefi iç duyularında olduğun kadar da tavır,hareket ve kıyafetinle de korumağa mecbursun.İsrafa sapmamak,bütçeni iyi tanzim etmek  şartiyle görev dışındaki giyiniş  ve yaşayışında,oturuş ve gezişinde bu şerefi muhafaza  edecek tarzda hareket etmek ve asla hasisliğe sapmamak lâzımdır.Zira senin kılık,kıyafet ve yaşayışına göstereceğin dikkat ve itina subaylık şerefinin senden ısrarla istediği bir mecburiyettir.Bu senin değil,milletin,umumi efkârın bir hakkıdır.Kılık ve kıyafet intihabında kararnamelerin dışına çıkmağa asla hakkın yoktur.Ona tamamen riayet etmekle mükellefsin.
Subay, sıhhatli ve sağlam olmalıdır. Sıhhatin yalınız şahsi değil vatan, millet ve memleket çapında bir mevzu olarak mütalâa edilmesi unutulmamalıdır. Sen ve maiyetin ancak sıhhatte olmakla vatan vazifesini tam bir enerji ve randımanla yapabilirsin.
Zafer itaatin hedefidir. O ancak itaati tam, zaptı raptı mükemmel bir ordu ile kucaklaşır. Bu itibarla vatanın selametini sağlayacak zafer subayın itaat vasfını şiddetle arar ve ister.
İyi bir karakter, her bakımdan örnek olmuş, adil muamele, şiddet yerine ilme dayanan bir şefkat, müsamaha yerine alaka, ezbercilik, basmakalıpçılık yerine her işin icabına uyarak, anlayarak ve anlatarak yaptırmak, gösteriş yerine aslı tercih etmek suretiyle şuurlu bir çalışma sayesinde astlarınızın güven ve sevgisini kazanmak suretiyle en mükemmel bir üstünlük nüfuzuna sahip olabilirsiniz.
İşte bu sayede vazifenin icap ettirdiği zaman vereceğin ufak bir işaretle gözünü bile kırpmadan kendisisini ölüme atarcasına sana bağlanacak olan mukaddes varlık Türk erine kumandan olma vasfına layık olabilirsin. Şunu unutma ki, emri altındakilere kanun ve nizamların yetkisi ve tam bir adalet çerçevesi içinde davranan subay her zaman onların kalbinde sönmez bir sevgi halinde yaşar.
Azim ve irade subaylığın sembolüdür. Subay vazifenin icap ettirdiği zaman tuttuğunu koparan tasarladığını yapan dinamik bir kudret olmalıdır. En ağır şartlar altında başarılan zaferler daima azim ve irade ile elde edilmişlerdir.
Subay her şeyden evvel mürebbidir. Mürebbilik öğretmek, yetiştirmek demektir. Yetiştirmek içinde evvela bilgi lazımdır. Subayın öğretmenliği diğer öğretmenliklerden farklıdır. Subay daha değişik ve müşkül şartlar altında hocalık yapmak durumundadır.Öğretmek ve yetiştirmek için erin anlayış seviyesine kadar inmek, onun anlayacağı dili kullanmak, pratik ve alaka çekici metotlarla ve asla hiddet ve şiddete kapılmadan büyük bir sabır ve tahammülle ona mevzuu kavratmak lazımdır.
Baş döndürücü bir hızla terakki ve tekâmül eden medeniyet ve askerlik alanlarında layık olduğumuz mertebeye ulaşmak için daima ve mutlaka okumak, yenilikleri takip etmek bildiklerimizi unutmamak ve yeniliklerle mukayese etmek lâzımdır.Okudukça yükselmeye,okumadıkça cehalete doğru yaklaşacağını düşün ve unutma ki cahil kaldıkça sana emanet edilen vatan evlâtlarını nahâk yere harcamış olursun.Şu halde devamlı surette okumanız ve bu okumada yalnız askeri değil bütün ilimlerden de bilgi sağlayacak diğer eserleri takip etmeniz lâzımdır.  
İnsan toplulukları içinden fışkıran  ve bu topluluktaki mümtaz vasfa malik olması için şimdiye kadar saya geldiğimiz niteliklere sahip olması gereken subayın başka bir hüviyete bürünerek te karşımıza çıkması gerekmektedir.Bu hüviyet,aslını kaybetmemekle beraber centilmen bir ruh şeklinde belirmelidir.Kışlada görevin lüzumlu kıldığı sert Hava şehirde yumuşamış ve kışladaki yorucu mesai sosyetede yerini istirahata terk etmiştir. Millet içinden ayırıp omuzlarına en şerefli kisveyi giydirdiği evlâtlarından çok haklı olarak en ideal bir tip numunesi görmek ister.  
Hülâsa ideal subay mükemmel bir öğretmen ve kumandan ,her bakımdan muhitine ve maiyetine bir örnek maddi ve manevi bütün kuvvetleri mesleki ve umumi bilgileri nefsinde toplayan yüksek ahlâk ve maneviyata sahip bir tamdır.Hedefiniz bu oldukça Türk milleti sizi daima kendisine lâyık görecek ve sizlerle iftihar edecektir.         
Teğmen!
Öğütlerime şimdilik ara verirken sana en mukaddes bir varlık olan Türk erini ve bu kutsal varlığın maddi kudretini arttıracak millet malını emanet ediyorum.
Türk eri öyle bir varlıktır ki; dünyada hiçbir milletin sahip olmadığı iç meziyetleri yanında üzerinde işlendikçe olgunlaşan ve kainatın gözlerini kamaştırırcasına parlayan ve kıymetlenen bir mücevherdir. Ona öğretmesini, onu sevmesini ve saymasını bil. Şimdiye kadar söylediklerimi onun üzerinde büyük bir alâka ve hassasiyetle tatbik et.
Ne kadar bilgili olursan ol dikkatsizlik, alakasızlık bilhassa ihmalin millet malına dolayısıyla devlet bütçesine yapacağı büyük zararı hesaba kat ve bilmeyerek işlenecek bu cinayet derecesindeki günahtan kendini koru.
Top, tüfek, malzeme, elbise, teçhizat, malzeme, motor, bina kışla hülasa içinde saçı bitmemiş yetimlerin hakkı olan ve milletin sana emanet ettiği vatan savunmasında en başyardımcın olan millet malının ömrünü çoğaltmak için ona çok iyi bak ve onu daima muhafaza et.

Sevgili arkadaşlarım!
Şimdiye kadar hiçbir tahsil müessesesi Harp Okulu kadar bu yurdun büyük hizmetlerinde yer alan büyük şahsiyetler yetiştirmemiştir. Sizinde idealiniz bu olsun.
Sizlerle olan okul arkadaşlığımız esnasında her birerlerinizin hakkında edindiğim müspet intibalar aziz milletimizin sizleri yetiştirmek için katlandığım azim, fedakârlığa ve büyüklerimizin teveccüh ve muhabbetlerine layık olduğumuzu bana ispat etti.
Gözlerinizden öper, mübarek vatanımıza birer faydalı unsur olarak daima sıhhatli ve başarılı olmanızı Ulu Tanrıdan dilerim.                                                     Harp Okulu Kumandanı
                                                        Tuğgeneral
                                                         Kemal YÜKEB
PS: Arabaları, kışlık ve yazlık evleri de olan emekli devre arkadaşlarıma sorduğum da, hiç birisinin bu öğüt kitabından haberi olmadığını ve aramızdaki farkı da öğrenmiş oldum.
         
                                                         




        

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi