11 Şubat 2012 Cumartesi

575/YALNIZ DÜZEN DEĞİŞİR. ÖTEKİLERİN DE POZİSYONLARI!

               OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir; 10 Şubat 2012.                                                                                                                     

           YALINIZ DÜZEN DEĞİŞİR,
              ÖTEKİLERİN DE POZİSYONLARI!

                        Şairleri haykırmayan bir Millet”
                   “Önce Milliyetinden olur;
                   “Şairleri haykırmayan bir Millet;”
                   “Tarihini, geçmişini, Kimliğini unutur.
                   “Şairleri haykırmayan bir Millet;”
                    Yahudi, Arap meselleriyle, soyulur da soyulur;
                    Ümmetleştirilen bir güruh olur.
                    Kölelik vadisinde, sararır,solar ve ölür!
                  “Geçmişi hatırlamayanlar, onu tekrarlamaya mahkûmdurlar!”Santayana, Life of Reason.
                   “Padişahım bir dırahta döndü kim güya vatan”
                   “Her dalı bir baltadan hali kalmıyor.”
                   “Gam değil amma böyle mülkün elden çıkması,”
                   “gitgide elde zulmetmeye ahali kalmıyor!”Eşref’in Sultan Hamit’e seslenişi. Bu taşlamayı günümüze neden uygulamıyorsunuz!
                  
            Seçimden sonra bir arkadaşımızın sinirle yazdığı şiiri çok beğendim paylaşmak istedim.”FİGEN
Bu halkın boğazını sıksalar da,
Hepsinin çırasını yaksalar da,
Kıçlarına kazığı çaksalar da,
Acıyanın da anasını avradını.
Fabrikalar ona buna satılsa da,
Çalışanlar birer, birer atılsa da.
Paralar yandaşlarca yutulsa da,
Acıyanın da anasını avradını.
Her gün yeni zamlar yağsa da,
Birileri halkı acımasız sağsa da.
Çocukları bile borçlu doğsa da,
Acıyanın da anasını avradını.
Esnafları siftah etmeseler de,
Eve ekmek alıp gitmeseler de.
Yatağa huzurlu yatmasalar da,
Acıyanın da anasını avradını.
Memurunun maşı yetmese de,
Maaşları hiçbir şey etmese de.
Hiçbir işi yolunda gitmede de,
Acıyanın da anasını avradını.
Hele emeklileri sormam bile,
Hepsi dönse de solmuş güle.
Dertleri düşse de dilden dile,
Acıyanın da anasını avradını.
İşverenlerin pilleri bitse bile,
Hepsinin ocağı yanıp tütse de.
Çaresiz kalıp intihara gitse de,
Acıyanın da anasını avradını.
Çiftçiler hasat kaldıramasa da,
Parasına bir şey aldıramasa da.
Boşalan cebini dolduramasa da,
Acıyanın da anasını avradını.
Yükü hep yoksula koysalar da,
Gözünü çanağından oysalar da.
Ta donuna kadar soysalar da,
Acıyanın da anasını avradını.
Kimileri korkudan sinseler de,
Mücadele treninden inseler de.
Yılıp mücadeleden dönseler de,
Dönenin de anasını avradını.
Ülke bütünlüğü bunlardan hariç,
İnsan ülkesinden vazgeçer mi hiç.
Onun için ağlar, duyarım sevinç,
Duymayanın da anasını avradını.
Kusura bakmayın biraz uçtum,
Belki de birazcık aşırıya kaçtım.
Pervasızlığa kendimden geçtim,
Geçmeyenin de anasını avradını.
Kazım BÜKÜLMEZ 13.6.2011
"Türk demek dil demektir. Milliyetin en bariz vasıflarından biri dilidir. Türk her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır." ATATÜRK
         Sayın Figen Han’ımın bu iletisi bana Ünlü Kazak Abdal’ımızı hatırlattı. 17’inci asrın ikinci yarısında Romanya’da yaşamış olan Bektaşi şairimizin küfürlü bir taşlamasını yazmak geldi içimden:
                   “soranın da avradını!”
        Eşeği saldım çayıra/Otlayıp karnını doyura.
         Gördüğü düşü hayıra/Yoranın da avradını.
         Münkir münafığın soyu/Yıktı harap etti köyü/                                    Mezarına bir tas suyu/Dökenin de avradını.
         Derince kazın kuyusun/İnim, inim inilesin
         Kefen dikmeye iğnesin/Verenin de avradını.
         Dağdan tahta indirenin/Iskatına oturanın
         Hizmetini bitirenin/İmamın da avradını.
         Müfsidin bir de gammazın/Malı vardır da yemezin
         İkisin meyyit namazın/Kılanın da avradını.
         Kazak Abdal söz söyledi/Cümle halkı dahleydi
         Sorarlarsa kim söyledi/Soranın da avradını.           
              SEYRANÎ DESTANI
            Asırda acayip işler çoğaldı
         Bilmem bu işleri kimler ediyor?
         Dünyayı hep rezil köpekler sardı,
         Gelen ümeraya karşı gidiyor.

         Biraz bahsedeyim ehl’i zamandan,
         Yahşılar aşağı düştü yamandan.
         Aralık itleri olmuş kumandan,
         Uyuz it kurtlara kumand’ediyor.

         Buğday unu beğenmeyen enikler
         İplikten aşağı düştü ipekler.
         Hep sedire geçti itler, köpekler,
         Hanedan ayakta hizmet ediyor.

         Koltuk kılı fark olmuyor sakaldan,
         Tüccarlar aşağı indi bakkaldan;
         Aslanlara çoban düşmüş çakaldan,
         Şimdi aslanları çakal güdüyor.

         Sarhoşlar çoğaldı kalmadı ayık,
         Bu asır böylece hallere lâyık.
         Müzevirin adı maskeli tanık,
         Şimdi kişi çıkarına gidiyor.

         Şahinler yurdunu tuttu yarasa,
         Baklava yerine geçti pırasa;
         Şimdi rağbet Deyyus ile Terese,
         Zaman bunlara rağbet ediyor.

         Küçükler, büyüğe çorap giydirir,
         Tatlıyı insana acı yedirir.
         Seyranî zamane böyle dedirir,
         Şimdi kişi çıkarına gidiyor.                                                    
            Ünlü bir Romalı:”Geçmişlerini doğru, dürüst bilmeyenler, yaşamları boyunca, hep çocuk kalırlar.”Demiş, doğru söze ne denir. Bendeniz, ilk önce, Üçüncü Mustafa’nın bir şiirini de ile Ar Meydanına getireceğim. Üçüncü Mustafa, Cihangir mahlası ile şiirler yazmıştır. Şimdi, kendi devrinden ve devletinden nasıl yakındığını okuyalım.
               “Yıkılıptur bu cihan, sanma ki bizde düzele;
                Devleti, cerhi deni, virdi kamu müptezele,
                Şimdi, ebvab’ı saadette gezen hep hezele,                                       (Saadet kapısında gezenler hep rezillerdir)
                İşimiz kaldı heman Merhamet’i lemyezele.
                Ya Rab, beni bu mesnedi valaya getürdün,
                Envai inayatını kıldın bana ihsan,
                Gördüm, fukara kullarının hali perişan,
                Her biri ider mihnet ile çaki giriban
                Tahribi bilad itmek ile dümen’i İslam
                Mahzuru mükedder ulemamız dahi hayran.
                Her semt’i memalik denice türlü mehalık.
                Buldum ki taadi ile yıkılmış nice büldan.                                   
                Fikretmek ile çare bulunmaz buna asla,
                Tedbir ile tanzimi değil kabil’i imkân.
                Bildim ki medet senden olur, kimseden olmaz
                Ey Kadir’i Kayyum, medet derdime derman.
16’ıncı ve diğer üç asırda Medreselerde ve Dergâhlarda yaratılan kepazelikleri sayarsam, acaba bu Çağ düşmanlarının yüzleri kızarır mı_ ?Medreselere yeni gelen Zavallıların ırzlarına daha eskiler tarafından hemen geçilmekteydi. Sonraları 1600’den sonra,80—250 kişilik bölükler oluşturan Sahteler—Medrese öğrencileri--köyleri, kasabaları, yolları ve hamamları basarak, önüne gelen kadın, erkek ve kızların ırzlarına geçiyorlardı. Şarap ve Afyon kullanımı genelde Dergâhlarda ve uluorta içilirdi. Profesör DR. Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik kavgaları. Şeri Mahkeme sicillerinde derlenmiş olan kapsamlı kitap.
                    1627 tarihinde ölmüş olan Üveysi de aynı serenat’ı okumuştur:
“Vezire itimad etme benim devletlü Hünkârım,
Olardır düşmeni dinin, olardır devlete bedhah,
Vezaret sadrına geçmiş oturmuş bir bölük hayvan
Bu dini devlete hizmet eder yoktur ah, vah.”Osman Türkoğuz, Rüşvet’in Anatomisi, s.25
             “Şeyhülislam Yahya Efendi, rüşvetçiliği ayyuka çıkan Sadrazam Kemankeş Ali Paşa ile divanda yalınız kaldıklarında:”Rüşvet aldığınız işler kulağıma geldi. Bu yolda yanıldıysanız, tövbekâr olunuz. Bir yerden, haksız olarak bir şeyi koparıp almak, gönlün de, hayatın da ışığını söndüren ne kötü tufanlara yol açar.”Der. Sadrazam, bu nasihata bozulur, alaylı bir biçimde:”Bak şu dönen işlere ki, hep hak yiyenler dediklerinizin servet ve saltanatları var. Beri tarafta, hak, hak diye çenesini yorup duranlar ise, ya sürünecek, ya da dövünecek hallere düşüyorlar. Bunun hikmeti nedir acep?”Diye dalga geçer.
Tamı tamamına (135) kez, Osmanlıya isyan eden Anadolu Türk halkı; bakınız, olaya hangi pencereden bakmıştır:”                                         Eyeri kaltağ Osmanlı,
                  Şalvarı şaltağ Osmanlı,
                   Eyeri kaltağ Osmanlı.                                                                           Ekende yok, biçende yok
                  Yiyende ortağ Osmanlı”.
              Rahmetli Fikret’in,  HAN’ I YAĞMASI yazıldığında da Medreselerde ve Rüştiyede, ve’l İdadide ve Sübyan mekteplerinde Dine dayalı eğitim yapılmaktaydı. Bütün vatan hainleri de bu mekteplerden neden çıkmıştır!

Han-ı Yağma 
Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtaz
r!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır, hapır...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır, hazır, kolay, kolay...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtiıamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış, kapış, çanak, çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Tevfik Fikret O zaman da şeriat hukuku uygulanmakta ve dindar nesiller yetiştirilmekteydi! Ostüzü.
Pekiyi, oğlanlar hakkında şiirler düzen İkinci fatih Sultan  Mehmet; Dördüncü Murat,Üçüncü Osman ve İkinci Veli! Beyazıt hangi Laik okulda okumuşlardır acep! Afyon, şarap kullanan ve aykırı zevklere müptela olan bu şehzadeye Babası Sultan Mehmedin yazdığı mektuptan bu geriye hayranların haberleri var mı acep! İkinci Veli! Beyazıt’ı bu iptilaya alıştıran iki kişiyi, Amasya’da öldürenlere bu öldürme görevini kim verdi dersini? Bilemezseniz baklava diyerek çok kereviz yersiniz.Alıntı:
         Bir diğer vahim gelişme Başbakan Erdoğan'ın dindar neslinden esinlendiği anlaşılan ve aynı söylemi paylaşan Hizbullah Cemaatidir.
"Lâik Kemalist rejimin iktidara gelmesiyle İslam'a ve mukaddesatlarına savaş açılmış, İslam; devlet ve toplum hayatından silinmeye çalışılmıştır. Kemalist ideolojinin hâkim olmasından sonra bunun gayri İslami bir istibdat düzeni olduğunu gören ve karşı çıkan Müslüman Kürt ve Türk halkına her türlü zulüm yapılmış, katliamlara maruz bırakılmış, yerleri yurtları yakılıp yıkılmış, malları talan edilmiş, pek çok öncü ve âlimleri İstiklal Mahkemeleri kararıyla darağaçlarında asılmış, yurtlarından sürülmüş ve daha nice zulüm ve baskılara maruz bırakılmışlardır"iddiasını taşıyor!

                        HASANA MEKTUPLAR.
                                                      Rahmetli A.Karakurt.
                   Oğul bir mektup yaz bizim Hasan’a;
                   Bildir ki itlerin çoğu öldü de.
                   Tor tosunlar kayış yardı bu sene,
                   Koc’öküzler epey ayrık yoldu de.

                   Aramızda yamru, yumru tepeler,
                   Sokaklarda seyip gezdi sopalar,
                   Sen giderken yeni doğan sıpalar
                   Torunlu, morunlu Koca eşek oldu de.

                   Köye Çoban ettik sağır İbişi,
                   Çatal doğurtuyor erkek Çebişi.
                   Yağcılıktan yükün tuttu çok kişi,
                   Gene Partilinin yüzü güldü de.

                   İbibikler dama yaptı yuvayı,
                   Pis kokudan balta kesmez havayı.
                   Sorarsa şu bizim eski davayı
                   Can sıkmasın kıyamete kaldı de.

                   Yular bırakmadı kırdı inekler,
                   Sucuk oldu satıldı Koca eşekler.
                   Çıkın edip gönderdiğin dilekler,
                   Yalın ayak gözü yaşlı geldi de.

                   İncitmeyin derken gönül, hatırı,
                   Dama çıktı irticanın katırı.
                   Kör kıvrak bir kuru yemden ötürü
                   İrticanın davulunu çaldı de.

                   Fukaralık bağdaş kurdu hasıra,
                   Harçlık, marçlık gönderemem bu sıra.
                   Hele mektup için bakma kusura,
                   Elektrik faturası kesemizi deldi de.

                        Yırtıldı geceler çakal sesinden,
                   Kazlar kafa çeker el kesesinden.
                   Bozuk terazinin sağ kefesinden/                                                         Demlenen hıyarlar medet buldu de.
                   Sen gideli çok haşarat türedi,
                   Anaç balıkların hepsi tüledi.
                   Tepelere kaplumbağa tünedi,
                   Yörük yaylasına hırsız tünedi.
                            EK:
                    İrtica furyası azdı bu sıra;
                    Mecliste kavgalar azdı bu sıra.
                    Bir paket makarna, bir kilo bulgura
                    Çok kişiler vatanını  sattı de.
                     Çoğunluğa sahip olan partiler,
                     Gece yarısı bütçemizi yırttı de. Ostüzü.
         Sayın Cemil çiçek denilince aklıma Çapanoğulları düşer. Onlar, Mustafa Kemal’e yani Ulusal Kurtuluş Savaşımıza savaş açmışlardı. Arap Seyfi çatışmasında da 200 ölü vererek tarihin çöplüğüne gömülmüşlerdi. Bu, her sağ iktidarın “olmazsa olmazı”olan Cemil Çiçek Beyimiz, şimdi de TBMM’Sİ Başkanımız ve Sayın RTE’NİN yeni anayasasının baş mimarıdır. Geçen gün, bir kelam etti ki sormayın:”Meclisin SEKSENYEDİ DANIŞMANINDAN, ANCAK VE ANCAK YİRMİSİNE ULAŞABİLDİM!”Ve hâlâ ATMIŞ YEDİ DANIŞMANIMIZIN izine rastlanılmamış!Acaba CİA,Mossad ve Dinleme cihazı taifemiz ve dahi Interpol devreye sokulamaz mı?Her ay,şıkır da yavrum şıkırdatarak maaşlarını alan   bu büyük Danışmanlarımız görünmezlik iksirinimi buldular dersiniz!Yoksa MİT’İN bırakmış olduğu müzakere sürecini mi sürdürmektedirler!
         Aklıma, kendileriyle tanışmak onuruna erişmiş olduğum, zamanın Antalya Defterdarı Rahmetli Abdullah Çağlayan’ın başına çok işler açan ünlü şiiri geldi. Günümüzde; her Şahıs Devletinde yaşanan ve yaşanacak olan pislikleri ne de güzel anlatmış bu büyük insanımız. Ben de diyordum ki:”Değişmez öfkeler, kinler, inananlar/Soyan aynı, soyulan aynı masallar hep aynı!”
                            SALLA BAŞINI AL MAAŞINI
         Ey Çağlayan bulmuşsun artık yaşını,
         Kazanmak istiyorsan bu hayat savaşını,
         Yemelisin, hakikat denen zehir aşını;
                   Ne derlese huuu!Diye salla başını,
                   Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını.

         Tatar ağası gibi dolaşma böyle yaya,
         El oğluna baksana ne âr kalmış, ne hayâ,
         Sen de bir dayı bulup sırtını ona daya.
                   O ne derse huuu..diye salla hemen başını,
                   El oğuştur, gerdan kır, al gitsin maaşını.

         Bir kalantor görünce yerlere kadar eğil,
         El pençe divana dur, bu şerefsizlik değil,
         Uşaklığı meziyet, riyayı fazilet bil;
                   Ne derlerse huuu..diye salla hemen başını,
                   Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını.
        
         Kör kadıya şehla de, incitme düztabanı,
         Düşküne nasihat ver, kodamana abanı;
         Zengin ol sen de aşır her dağdan arabanı.
                   Tekerine taş korlar sallamazsan başını,
                   Uslu otur, hoş geçin al gitsin maaşını.

         Tıkalıdır kulağı herkesin hak sesine,
         Bir cevahir kutusu olsan kimin nesine,
         Seni feda ederler elin çingenesine;
                   En iyisi huuu..diye salla hemen başını,
                   Gerdan kır, belini bük al gitsin maaşını.

         (Prens)le iyi geçin,(Emir)le bul arayı,
         Ancak sen de öğren dalgayı, dubarayı,
         Bırakıver kanasın vicdan denen yarayı;
                   Ne derlerse huu..diye salla hemen başını,
                   Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını.

         Köpeklerle hırlaşma, tepişme piç katırla,
         Hamamda kavga olmaz soyu bozuk Natırla,
         Kulağına küpe yap bu sözümü hatırla;
                   Kin ne derse huu..diye salla hemen başını,
                   Eğil, bükül, gerdan kır, zıkkımlan maaşını.

         Diyorlar ki taç bile baş eğilmezse konmaz,
         Önünde eğilene kılıç bile dokunmaz,
         Dik durdukça bu başın,devlet kuşu da konmaz;
                   Bu dünyada kaide sallamaktır başını,
                   El öpüp,etek öpüp,almaktır maaşını.

         Bir yolsuzluk görünce köpürme, isyan etme,
         Bir hak için kendine dik başlıdır dedirtme,
         Doğru yolu dostuna göster amma sen gitme;
                   Ne derlerse huu..diye salla hemen başını,
                   Dilini tut,uslu dur,al gitsin maaşını.

         Unutma bu ocağın bir adı âsiyaptır,
         Sen de bir dolap çevir, apartmanlar yaptır,
         Hakikat nene gerek,o memnu bir kitaptır;
                   Sana lâzım olan şey,sallayarak başını,
                   El öpüp, etek öpüp, almaktır maaşını.

         İrtikâpla, irtişa zannetme zorlu bir iştir,
         İlmini bilen için adi alışveriştir,
         Usulünü öğren de o nimetten veriştir;
                   Her lokmada huuu..diye salla hemen başını,
                   El oğuştur, gerdan kır, al gitsin maaşını
        


Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi