26 Şubat 2012 Pazar

602-PINARIN GÖZÜNE SIÇMAK!


OSMAN TÜRKOĞUZ
Osmanturkoguz@hotmail.com
İzmir 13 Aralık 2008/ 22 Mart 2010.
Ve Şimdi!

            
PINARIN GÖZÜNE SIÇMAK!
Yeni bir anayasayı yazmakla görevlendirilen Büyük Hukukçularımız, para kazanmak için almış oldukları bir boşanma davasını kazanabilmenin bilinci içinde gözükmektedirler. Yok, o değişmez maddeleri beş general koydurtmuş!  Bu adamlar Profesör! Pekiyi, 1961 Anayasamız o maddeleri kaç general koydurtmuştu! Yok, şuymuş, yok buymuş.%92.07 Halkın onayından geçmesine ne denir! Biz istediğimiz gibi değil de Başkalarının istedikleri gibi bir anayasa yazalım, halkımız onu bal gibi onaylar! Üç, beş kişi, ortalığı bulandırmak için, yazar ve dahi konuşur. Halk unutur. Adnan Menderes te demedi miydi:”Hafızayı beşer nisyan ile malûldür!”Diye. İşte bu nedenle üç senelik yazımı sandıktan çıkardım.
Bendeniz de diyorum ki: Anayasalar kanla yazılır!
“TÜSİAD'ın çalışmasını tamamlayıp açıkladığı yeni Anayasa raporunda en çarpıcı bölüm, Anayasa'da değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek ilk üç maddeye ilişkindi. TÜSİAD'a göre, Türkiye devleti bir cumhuriyettir; diyen ilk madde dışında Anayasa'daki tüm maddeler değiştirilebilir.

Anayasa’nın; değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek; maddelerini değiştirmek mümkün mü? Bunu nasıl algılanır neye yol açar?

TÜSİAD’IN tartışma yaratan raporunu hukukçulara sorduk. İşte cevapları...

ANAYASA HUKUKÇUSU PROF. DR. SERAP YAZICI
1924 ve 1961 anayasalarında da durum böyleydi zaten…


Prof. Özbudun: Üç maddeyi 5 general koydu
ANAYASA HUKUKÇUSU PROF. DR. MÜMTAZ SOYSAL
Bu anayasa benim ihtiyacımı karşılıyor;

Anayasanın ilk 3 maddesini değiştirmek gerekli mi, değiştirilebilir mi? Bunu değiştirmek isteyenlere,
TÜSİAD'ÇILARA sormak lâzım. Neye karşı geliyormuş? İhtiyaçları neymiş de karşılamıyormuş? Benim ihtiyacımı karşılıyor. Benim ihtiyacım ulus devlet. Benim ihtiyacım cumhuriyet. Onların hangi ihtiyacına eksik geliyor bu anayasa, sormak lâzım. Tartışmaya açılacak bir sürü konu varken buradan başlamak pek sağlıklı değil. Anayasada üzerinde oynanacak bazı şeyler var ama bunlar değil. Esası bozulmadan yapısı düzeltebilecek dayanışma vs. gibi laflar var. Onlar gereksiz olabilir. Ama özü muhafaza edilmelidir.

ESKİ ADALET BAKANI ANAYASA HUKUKÇUSU PROF. DR. HİKMET SAMİ TÜRK
Devletin temelini oluşturan kurallar değiştirilemez.

Anayasada nitelikleri temelinden değiştirmeden ifade değişikliği yapılabilir mi? Bu yapılabilir. Ama nasıl? 1. madde zaten değiştirilemez. 2. maddedeyse bazı nitelikler daha çok genel ifade çizer biçimde. “Toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde” gibi ifadeler daha çok bir çerçeve çiziyor. Bu ifadeler çıkarılabilir. Yeni anaysa yapılacaksa bu şekilde 2. madde Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir; şeklinde düzenlenebilir. 3. maddede yapılabilecek tek değişiklikse resmi dilin Türkçe olduğu konusu. Bunu metne de alabiliriz. Böylelikle Kanuni Esasi'den beri gelen bir anayasa hükmü, açık ifadesini bulmuş olur. Türkçe için resmi dil hep denmişti ama 82 Anayasası yapılırken kenar başlığına konmuştu bu ifade. Şimdi açıklık sağlamak açısından resmi dil Türkçedir ifadesi metne konabilir.

Ama bu nitelikleri anayasada hiç belirtmeyelim denilirse Türkiye Cumhuriyeti İslam Cumhuriyeti haline getirme konusunda hiçbir hukuki engel kalmaz. Türkiye Cumhuriyeti bir İslam Cumhuriyeti değildir. Bazı ülkeler gibi Halk Cumhuriyeti de değildir. Nitelikleri anayasada belirtilen bir cumhuriyettir. Niteliği olmayan, sadece çerçeve çizen genel ifadeler yeni anayasa yapılırken kaldırılabilir. Bu, nitelikte değişiklik anlamına gelmez. Ama onun dışında hiçbir şeye dokunulmamalıdır. Her devletin bir kimliği vardır. Laiklik, milliyetçilik gibi ilkeler uzun mücadeleler sonunda ortaya çıkmış ilkeler. 1876'dan beri her devlette bu nitelikler daha fazla güvence altına alınmıştır. Gelecek kuşakları neden bağlıyorlar diyorlar, Türkiye Cumhuriyeti burada düşünülebilen, ulaşılabilen niteliklere sahip bir Cumhuriyet olmayı amaçlıyor. Bu temel ilkeler değiştirildiği takdirde tabii ki zarar gelir. Laiklik vs. gibi ilkeleri değiştirirseniz İran'dan Pakistan'dan farkımız kalmaz. Şimdi mollalardan icazet alıyorlar. Bu yönetmelik değil, anayasa. Bütün maddeleri değiştirirsiniz ama devletin temelini oluşturan kuralları değiştiremezsiniz.

Kılıçdaroğlu, TÜSİAD'ın anayasa teklifine karşı çıktı

DİCLE ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. FAZIL HÜSNÜ ERDEM
Milleti ile bölünmez bütünlük' ifadesi kaldırılabilir

Eğer yeni bir anayasa yapılacaksa ilk üç maddenin düzenleme alanına giren konularda da yepyeni bir düzenleme yapma yoluna gidilebilir. Bunda herhangi bir beis yok. Bunun ötesinde, eğer anayasada değişiklik yapılması yoluna gidilecekse bu ayrı olur. Ama eğer yeni bir anayasa yapılacaksa elbette ki değişiklik yapılabilir.

Bu maddelerin özüne ya da bunların koruduğu değerlere bakıldığında bir problem olduğunu zannetmiyorum. Mesela birinci madde
Türkiye Devleti bir cumhuriyet’tir diyor. Bunda bir mutabakat söz konusu. İkinci maddede insan haklarına saygılı devlet anlayışını sınırlayan birtakım ifadeler var. Bu kavramlar çıkarılabilir. Ama bunun dışında temel ilkeler, demokratik devlettir, laik devlettir, sosyal devlettir, hukuk devletidir, insan haklarına dayalı devlettir bunlar evrensel siyasi-hukuki değerlerdir. Dolayısıyla bunlarda herhangi bir değişikliğe gitme gereği yok, kaldı ki buna yönelik bir talep de söz konusu değil.

Oktay Vural: TÜSİAD'ın anayasası ısmarlama.

3. maddede 'Türkiye Devleti ülkesiyle, milletiyle bölünmez bir bütündür' deniyor. Aslında ülkesi ile bölünmez bütünlük ilkesi ya da toprak bütünlüğü ilkesi evrensel hukuk tarafından konulan bir değer. Ama milletin de bölünmez bütünlüğü ilkesine ilişkin tartışma söz konusu. Evrensel hukuka ya da Avrupa hukukuna baktığımızda, 'milleti ile bölünmez bütünlük' korunan bir hukuki değer olarak kabul edilmiyor. Ama birçok devletin anayasasında da bu mevcuttur. Bizde 'milleti ile bölünmez bütünlük' ilkesi homojen toplum tasarımının bir parçası olarak algılanıyor. Karşımızdakini reddeden, inkâr eden bir anlayışa referans oluşturuyor. Dolayısıyla yeni anayasada bu ifadenin yer almaması daha doğru olur. Ama onun dışında 'resmi dilin Türkçe olduğu, bayrağın şekli, İstiklâl Marşı, başkentin Ankara olduğu'na ilişkin de toplumda çok yüksek oranda bir mutabakat var. Hatta bunlar olmasın diyen herhangi bir kesimin var olduğunu da zannetmiyoruz, en azından bugüne kadar işitmedik.** Bu ilk üç maddeye ilişkin bir revizyona gidilmesi, gözden geçirilmesi doğru olur diye düşünüyorum.**Var; Dâhili ve harici Bedhahlar!

Kaynak: Habertürk

“Kahramanı kadar; gafili de, haini de çok bir Milletiz.” Mareşal Gazi Mustafa Kemal.
Turgut ÖZAKMAN, Şu ÇILGIN TÜRKLER. S.555,
DÖRT Türk vatandaşı; Dördü de okumuş, Dördü de mürekkep yalamış…
Dördü, bir araya gelmiş; Dördü, kafa kafaya vermiş; bilgilerini ortaya sermişler.
Bir de, ihanetin parlak geleceğine kapılan bir Proff! Ta, Çanakkale Alman Generali“Liman Von Sanders’in eseridir. Yarbay Mustafa Kemal 10 kişilik bir mangayı bile yönetemez!” Demiş. Çüşş! Desem Eşekler alınır, ama yine de ÇÜŞŞŞ!
Hiç unutmam mümkün değildir. Akçakoyunlu’da kurulmuş bulunan IV’ üncü bağımsız seyyar jandarma taburunun 11’inci bölük komutan vekilliğinin yanı sıra Tabur Komutanlığına da vekâlet etmekteydim. Taburun eski evraklarını ayıklarken elime cildi yırtılmış bir tarih kitabı geçmişti. İngiliz Harp Tarihinin Çanakkale Muharebelerine ait tercümesi yapılmış bir kitaptı. Aynen şöyle yazıyordu:
“Bir grup Türk askeri tepeye doğru kaçıyordu. Onları takibeden, sahile çıkmış olan İngiliz askerleri de tepeye ve zafere çok yaklaşmışlardı. Aniden tepede bir atlı Türk subayı belirdi ve kaçan Türk askerlerine süngü taktırarak mevzi aldırdı. İngiliz askerleri de tam siper yaptı ve böylece savaş dört sene daha uzamış oldu!”
“Yirmi kadar asker geriye doğru kaçıyorlardı. “Düşmandan kaçılmaz” dedim.”Mermimiz bitti”, dediler! Merminiz bittiyse süngünüz var! Dedim ve Süngü tak!” Emrini verdim, askerler süngü takarak mevzi alınca onları takibeden İngiliz askerleri de tam siper yaptılar. Bu fırsattan yararlanarak…”19’uncu Fırka Komutanı Erkânıharp Kaymakamı Mustafa Kemal.
Emekli Süvari Tümgenerali Liman Von Sanders, Alman Islahat Heyeti Başkanı olarak gelmiş olduğu Osmanlı Ordusunda şıpıdanak Müşir—Mareşal—yapılmıştı. Alman Ordusunda süvari subayları Tümgeneralliğe kadar yükselebiliyorlardı. Sonra; Alman subayları bir üst rütbe verilerek kabul edilmişti. Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarımızda; Afgan ordusunu eğitecek Türk Subayları da Afgan ordusuna bir üst rütbe ile gönderilmişti. Bu Liman Paşa’nın Gelibolu’da düşmanı sahile çıkartma taktiği Türk ordusuna çok pahalıya patlamıştır. Kıyıda tertiplenerek düşmanın çıkarmasına engel olma Türk tezini kabul etmemiştir. Sultan Aziz, üç aylığına basan oğlu Yusuf İzzettin Efendiyi ---Müşir—Mareşal yapmıştı. Kuleli Askeri Lisesinde bir öğretmen üsteğmen de bu Mareşale tüm derslerinden sıfır vermişti. Yıldız sarayının Arnavut Bahçıvanları da okuma ve yazma bilmedikleri halde Müşir yapılmıştı.                                   Mustafa Kemal’i hiç sayan satılık kalemlerimiz;       İnsan kaleminden ve kâğıdından ve konuyu bilenlerden utanır. Utanmanın insanlara özgü yüksek bir duygu olduğunu unutmuşum! Bu Ermeni hayranları, bir araya gelmişler:
Konuşmuşlar, konuşmuşlar, bir karara varmışlar: KİTAP YAZMAK, ZOR BİR İŞ; ARAŞTIRMA YAPMAK GEREK, KİTABI YAZMAKLA İŞ BİTMİYOR. BASTIRMAK VE SATMAK GEREK! Oysa bu kadar zor ve çetin bir yolla ünlü olmak ta mümkün değildir! Öyle bir karar vermişler ki, akıllara seza!
TÜRK MİLLETİ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ ADINA, ERMENİLERE ÖZÜR MEKUBU YAZIP, YAYIMLAMIŞLAR. En kolay ve en kestirmeden ünlü olmanın yoluna girmişler.
Zamane kızları gibi, üstsüz ve yarı çıplak fotoğraf çektirecek halleri de yok. Akademik çalışmalarla ünlü olmak; YABANCI DOSTLARIMIZIN! GÖZÜNE GİREREK, bir yerlere gelmek te olası değil. Elin herifçioğulları, Türkiye aleyhine iki kelime konuşmakla, hem parasal hem de makamsal ödüller almakta!
Arşivlerde, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ ZORDA BIRAKACAK BİLGİ VE BELGE DE YOK. AMA TÜRKLER ALEYHİNE KONUŞMAKLA, NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜNE KAVUŞMAK TA VAR!
Mecelle, istediği kadar: ”KÖTÜ, EMSAL OLMAZ”, desin; ÖRNEKLER VE Makyavelizm de ortada!
İzninizle, Tarih Dedenin tozlu sahifelerine bir göz atalım:
1-Amerika Birleşik Devletleri,1802 tarihinde, bir Kızılderili kabilesini toptan katletti,
2-A.B.Devletleri; İkinci Dünya Savaşının başında; (120,000) Japon asıllı vatandaşını toplayarak, çöl ortasındaki barakalara yerleştirdi. Bu kamplarda, (20,000) Japon asıllı, Amerikan vatandaşının öldüğü söylenmektedir.
3-Amerika Birleşik Devletleri; 06 Ağustos 1945’te HİROŞİMA’YA, 09 AĞUSTOS 1945’TE NAGAZAKİ’YE; CENEVRE KONVANSİYONUNA AYKIRI OLARAK, ATOM BOMBASI ATARAK İNSANLARI VE TÜM CANLILARI YOK ETTİ.
4-Hitler Canavarı; Yahudilerin ve öteki ulusların köklerine kibrit suyu ekti.
5- Fransa, Cezayir’de soy kırımın daniskasını yaptı.
6-Rusya, İkinci Dünya Savaşından önce ve sonra, her ulusal topluluklara soykırım uyguladı.
7-General Franko, İspanya, iç savaşı sonrası, kendi toplumuna soykırım uyguladı.
8-Ermeniler; Birinci Dünya Savaşı sırasında; Doğu Anadolu’da, Türk ahaliyi toplu kıyımlara uğrattı. Çarlık Rus Ordusu Subaylarından, bir kurmay yarbayın, hükümetine vermiş olduğu rapor ortalardadır: ”Ermeniler, Türklerle meskûn mahalleri basarak, camilere doldurdukları Türkleri, diri, diri yaktılar. Türklerin, ırzlarına, canlarına ve mallarına tasallut ettiler. ERMENİLER, RÜZGÂR EKTİLER, FIRTINA BİÇTİLER.“ Demektedir.
9-A.B.Devletlerinde yayımlanan ve Türkçeye de tercüme edilen bir Ermeni’nin itiraflarını içeren kitabı okuyanımız, okuyup ta unutmayanımız var mı? Bu namuslu Ermeni asıllı Amerikalı: ”Bir Türk köyünün bütün insanlarını öldürdük.14 yaşında iki Türk kızının ırzına (250) kişilik Ermeni bölüğü askeri tecavüz etti. Akşam karanlığında; ağlayan bir çocuk sesinin geldiği tarafa baktığımızda; bir Türk Bebesinin, öldürdüğümüz anasının memesini emmeye çalıştığını dehşet içinde gördük.” Diye, itiraf etmekten çekinmemiştir.
Bir ulusun yapmamış olduğu bir insanlık suçundan! Dolayı, o ulusun üç nesil sonraki evlatları adına özür dileme yetkisini kendilerinde bulanlar; yukarıda yazdığımız gerçek insanlık suçunu işleyenler adına niçin özür dilemezler!
Tarihimizi, iç hukukumuzu ve dahi devletler hukukunu hiç bilmeyen bu AYDINLAR! Ve bu konuyu merak edenler, Sayın Ahmet Avcının, asa haber com, YAZARLAR KÖŞESİNDE yayımlanan ”SAYGIN DEVLET VE SAYGIN DEVLET ADAMI NASIL OLUR MUŞ? Başlıklı yazılarını mutlaka ve mutlaka okumalıdır, derim.
Bu, yürekleri yabancılara yardım etmek ateşi ile dolu olan Dört Bilim! Adamımıza soruyorum:
-SİZLERE, TÜRK ULUSU VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ ADINA, ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLEME YETKİSİNİ KİM VE KİMLER VERDİ?
-YA DA, BU YETKİYİ NEYE DAYANARAK SAHİPLENDİNİZ?
-SİZLERİ, TÜRK ULUSUNU ZORA SOKACAK VE DEDELERİMİZİ VE TÜRK ULUSUNU SOYKIRIMLA LEKELEYECEK VE ALTINDAN KALKAMAYACAĞIMIZ TAZMİNATLARA UĞRATACAK KANAATA GÖTÜREN BELGELERİNİZ VAR MI?
-NOBEL DAĞITILDI, NE GİBİ BİR YABANCI ÖDÜLÜ BEKLİYORSUNUZ?
“Dört Aydınımız, Ermenilerden özür dileyen bildiri yayımlamışlar, “dediğimde; Hanım:”Fransa’daki üç silahşorlar de, aslında dört kişiydiler, birisi ölünce, yerine Kızı Kıler geçtiydi, “dedi. Bir Bayram konuğu Hanımefendi, itiraz etti:”
“-Onlar, ülkelerinin lehine savaşmışlardı,” dedi.
Osmanlı devleti Tebaası Ermeniler; Osmanlılarca ”TEBAAYI HAS,” olarak vasıflandırılıp, en yüksek makamlara getirilirdi. Bu TEBAA’NIN yapmış oldukları isyanlara bir göz atalım.


ERMENİ AYAKLANMALARI.

1-Erzurum isyanı---1890
2-Musa Bey Olayı----1890
3-Kumkapı Gösterisi---1890
4-Merzifon, Kayseri, Yozgat Olayları---1892-1893
5-Birinci Sason İsyanı---1894
6-Bab’ı Âli olayı---1895
7-Zeytun İsyanı---1895
8-Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Hınıs, Muş, Bitlis Olayları---1895
9-Birinci Van isyanı---1896
10-Osmanlı Bankası baskını---1896
11-İkinci Sason İsyanı---1904
12-İkinci Abdülhamit’e suikast—1905
13-Adana Olayı---1909
14-1914 Olayları sayısız
15-İkinci Van İsyanı---1915
16-Şebinkarahisar İsyanı---1915,

“Yukarıdaki tarih ve olaylarla günümüzdeki Ermeni terör olayları mukayese edilirse; Ermeni hareketlerinin tertiplendiği dönemler, Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin, iç ve dış mücadele verdiği, zor şartlar altında ve güçsüz olduğu dönemlerdir. Bu da, Ermenilerin güç ve otorite karşısında sinen bir yapıda olduğunu gösterir.” Osman Türkoğuz, ”Azınlıklar ve Misyonerler” S5-6
Arşivimde; Ermeni kiliselerinde ve Ermeni isyanlarında yakalanan her türlü silah ve cephanenin belgeleri mevcut. Ermenilerce, hunharca şehit edilen Türk insanlarının fotoğrafları ve Van isyanında; Türk ordusuna karşı, ellerinde silahları ile mevzilenmiş Osmanlı Vatandaşı Ermenilerin fotoğrafları da mevcut.
1970 senesinde; Fransa’nın Besançon şehrinde, yanımıza gelen Yaşlı Ermeniler, ağlayarak: ”Babalarımız, bizlere söylemişlerdi; bu gâvurların sözlerine inanarak, Türklere karşı savaşmayınız,” demişlerdi. Hatalarımızın kurbanı olduk; kendimizi köle yerine koydurduk,” demişlerdi.
Bu Dört Aydın Bilim Adamının! Aydınlıklarının ve bilim adamlıklarının, kendilerinden menkul olduğu, hiçbir örfe ve hukuka sığdırılamayan eylemleriyle ortaya çıkmıştır.
Devletler hukuku, devletlerin ve devletler hukukuna tâbi toplulukların birbirleriyle yapmış oldukları diyalogların örf haline getirilmesiyle ortaya çıktığını söylemek durumundayız.
10 Eylül 1922 tarihine ve İzmir Vilayet konağına gidelim. Yanımızda; bu Dört Aydın! Bilim adamı da olsun. Bunların, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN RAHMETLİ BAŞYAVERİ SALİH BOZOK’UN ANILARINI, ya da, Sayın Ahmet Avcının, yukarıda sözünü ettiğim makalesini okuduklarını sanmıyorum. Bu nedenle, tarihe mal olmuş olayı, kendi kulaklarıyla dinlemesini istedim: İngilizlerin, İzmir Konsolosu, Mareşal Gazi Mustafa kemal’e hitaben:
“-Tebaamız için, hükümetinizden yazılı teminat istiyorum,” der. Yanıtın hemen alır:
“-Ne yani, Yunanlılar zamanında, siz tebaanızı daha emniyette mi görüyordunuz?” Konsolos, kasılarak:
-“Evet, Yunanlılar buradayken, tebaamızı daha emniyette görüyorduk.”
“Öyle ise buyurun, tebaanızla birlikte Yunanistan’a gidin efendim!”
Konsolos, sinirli bir şekilde sesini yükselterek.
-“Yani, majestelerinin hükümetine savaş mı açıyorsunuz?” Diye sorar.
-“Siz, kiminle neyi konuştuğunuzu biliyor musunuz? Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Türk Orduları Başkomutanıyım. Savaş açmaya da, barış yapmaya da tam yetkiliyim. PEKİ, SİZ KİMSİNİZ? HÜKÜMETİNİZ ADINA SAVAŞ VE BARIŞ GÖRÜŞMELERİ YAPMAYA YETKİLİ MİSİNİZ? BÖYLE BİR YETKİNİZ VARSA GÖRÜŞELİM. YOKSA ELİYLE KAPIYI GÖSTERDİ, BUYURUNUZ DIŞARI EFENDİM.”
Konsolos, Mustafa Kemal Paşa’nın bu sözleri üzerine, sapsarı kesildi ve tek kelime söylemeden kapıdan çıktı, gitti.”
Ben, bu Dört Aydın ÖZÜRCÜYE! Soruyorum:
“-Yetki belgesi olmadan, devletler hukuku ve özel hukuk alanında, başkaları adına söz söylemek ve hukuki işlem yapmak mümkün değil iken, SİZLERİN BU BİLDİRİSİ, KEENLEMYEKUN –YOK HÜKMÜNDE –DEĞİL Mİ? KIZ KARDEŞLE YAPILAN VE NÜFUSA TESCİL EDİLEN EVLİLİK GİBİ, HİÇ YAPILMAMIŞ HÜKMÜNDE DEĞİL Mİ?
Akıllı ve ciddi bir Ermeni yetkili:
“-Beyler, hizmetinize şükran borçluyuz. TÜRK MİLLETİ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ ADINA SÖZ SÖYLEMEK İÇİN, YETKİ BELGENİZ VAR MI? Dese, bir tek yanıt verebilirsiniz:
-“BİZLER, SİZE VE HARİCİ BEDHAHLARA HİZMETİMİZİ SUNDUK. Orhan Pamuk, isteğiniz üzerine: ”Türkler, (1.000.000) Ermeni’yi ve (30,000) Kürdü kestiler,” dediğinde, yetki belgesi sormadan, NOBEL’İ sundunuz. Bu gibi işlerde, hizmete bakılır”, diyebilirsiniz.
Aydın Beyler! Hazır özür dilemeye başlamış iken, Ermenilerin öldürdükleri TÜRKLER İÇİN DE, ERMENİLER ADINA DA ÖZÜR DİLER MİSİNİZ?
Kaliforniya valisi Bilmem ne Zeneger; sözde, Ermenilerin alacakları tazminata karşılık, Kaliforniya’da yaşayan Ermenilerin borçlarını erteledi!
Daha şimdiden!
PS: İsim değiştiren OYAK sigorta da Ermenilerin sigorta bedellerini ödeyeceğini beyan etti!
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÖZÜR DİLERSE

*Türkiye topraklarından, (6) vilayette, sözde, sürgüne uğramışların çocuklarına toprak verilir.
*Çok yüklü bir şekilde, Türkiye cumhuriyeti tazminat ödemeye hüküm giyer.
*Çok yüklü sigorta kayıplarını! Ödemeye hüküm giyer.
*Türkiye cumhuriyeti, bu ülkeyi bize bırakmak için kanlarını ve canlarını vermiş olanları soy kırımı yapmakla suçlamış olur.

Bu gibi öyküleri dinledikçe; aklıma Elbeyli Bucağımızda dinlediğim, yaşanmış bir olay aklıma gelir. Elbeyli-İlbeyli, Beydili- Beğdili-büyük bir Oğuz Oymağıdır.
1840 senesinde; Oymak ikiye ayrılarak; bir kısmı Sivas’ta kalmış, bir kısmı da Halep iline inmiştir. Benim anlatacağım olay; şimdi Kilis ilimizin bir ilçesi olan, ELBEYLİ’DE geçmiştir.
Elbeyli’nin adı, Türkçeleştirme furyasında, ALİMANTAR olarak değiştirilmişti
. Çok seneler önce; bir Elbeylili, unutulup gitmekten nasıl kurtulurum diye çareler ararken, aklına halkın su içtiği pınarın gözüne sıçmak fikri gelmiş ve kalkıp, gidip, herkesin gözü önünde pınarın gözüne sıçmış.
O günden beri de, hiç unutulmamış.
Birisi, ters ve akla uymayan bir iş yaptığında: ”Ali Mantar gibi, pınarın gözüne sıçtın”, derler.
Günümüzde de, pınarlarımızın gözüne sıçanlarımız çok!


Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi