27 Eylül 2011 Salı

442-DİYANET İŞLERİ BAŞKANLARIMIZ,ATATÜRK'Ü ÖLDÜRMEK.

                                                                              

                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@hotmail.com
                        Çeşmealtı;27 Eylül 2011.

                                   DİYANET İŞLERİ BAŞKANLARIMIZ.
                                                            VE
                            MUSTAFA KEMAL’DEN SONRA                                                                                                             ATATÜRK’ÜN ÖLDÜRÜLMESİ!
            Türkiye Cumhuriyetinin ilk Diyanet İşleri Başkanı Cennetmekân Uşaklı Rahmetli Rıfat Börekçi idi. Kur’anı Kerim’in Türkçeleştirilmesini isteyen Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal için:                                                                                                                              ”O dini ve Kur’anı herkesten ve hepimizden iyi bilmektedir. Namaz ayetleri Türkçe okunsun derse de doğru söylemiş olur!”Demiştir. Ankara Müftüsü iken de, parasızlıktan kıvranan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı emrine (1200 ) Lira bağışlamıştır. İstanbul hükümetinin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah’ın Kuvvayı Millicilerin öldürülmelerine dair vermiş olduğu fetvaya karşı fetvayı (153) Müftü ile O hazırlamıştı. Sonraları, Mustafa Kemal’in cenaze namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanımız Ordinaryüs Profesör Doktor Mehmet Şerafettin Yaltkaya ve Büyük Bilgin Rahmetli Ahmet Hamdi Akseki gelmiştir. Adnan Menderes Döneminde SaitiNorsi’nin risalelerini basılmasına göz yuman Diyanet İşleri Başkanları da gelmiş ve geçmişlerdir.
            Mustafa Kemal’in cenaze namazı 19 Kasım 1938’de saat 0810’da kılınmıştır.”Allahu Ekber!” yerine “Tanrı Uludur!”;”Selamünaleyküm!” yerine de”Esenlik üzerinize olsun”sözleri kullanılmıştı.
            Son Diyanet İşleri Başkanımız Akademik unvanlı ve Gaziantepli bir kimesnedir. Diyanet İşleri Eski Başkanı Profesör Doktor Sayın Bardakçıoğlu’na çok zıt kutupta birisi olduğu kanısındayım. Son günlerde; dilimize, dinimize, Türklüğümüze ve çağdaşlığımıza düşman birisi için; yani Sait’i Norsi için Âlim sıfatını kullanmaktan çekinmemiştir.”Yazmadan kâtip, okumadan hafız olunmaz”Atasözüne sahip bir ülkede; İkinci Abdülhamit’in akıl hastanesine yatırttığı pejmürde bir adama Bilgin sıfatının verilmesi dinimiz ve çağdaşlığımız adına çok hazin bir olaydır.
            “Kur’anı Kerim Hz. Muhammed’e ne vermişse, Risalei Nur da onu bana vermiştir!”
            “Risalei Nur okunurken, serçeler, arılar, kelebekler, atmosfer ve yıldızlar huşu ile Risalei Nur’u dinlerler!”
            “Ey! Asurluların, Kıldanilerin piştarı Kürtler! Uyanın Hab’ı Gafletten!1400 senedir uyuduğunuz gaflet uykusu sizi boğacaktır!””
            Daha neler ve neler.
             Bu dünyadan bir de Rahmetli Ömer Rıza Doğrul geçmiştir. Ömer Rıza, Burdur’dan Mısır’a göçmüş bir ailenin oğlu olarak 1893 tarihinde doğmuş,1952 tarihinde de Demokrat Parti Konya milletvekili olarak ölmüştür. ElEzher üniversitesini bitirerek 1915 senesinde İstanbul’a gelmiş, Tasviri Efkâr gibi gazetelerin yanısıra Cumhuriyet Gazetesinde de yazılar yazmıştı. Mehmet Akif Ersoy’un kızı Cemile Hanım ile evlenmişti. Tanrı kelimesinin Allah kelimesi yerine kullanılamayacağını savunduğu halde; Türkçeye tercüme ederek açıklamış olduğu Kur’anı Kerim’e “Tanrı Buyruğu” adını vermişti. Rahmetli Ahmet Hamdi Aksekili, bu tercümenin, Lahor’da Ahmediyye=Kadıyani tarikatı başkanı Mevlana Mehmet Ali’nin İngilizceye tercüme ettiği Kur’anın tercümesi olduğunu ileri sürmüştü. Tanrı sözü, Sümercede de Tengürü olarak kullanılmıştı. Allah kelimesi de Güney Arabistan’da Küçük bir Arap aşiretinin putunun adıydı. Allah kelimesinin 17 kökten üretildiği iddia edildiği halde,en gerçekçi anlatım da İbraniceden gelme olanıydı.İLOH-ELOH-İLAH VE ALLAH! Her ne ise; Bu Ömer Rıza Doğrul adlı din bilginimiz, Mustafa Kemal’in ölümü nedeniyle uzunca bir yazı yazarak Tan gazetesinde yayımlatmıştı. Bu yazıyı vermekle, nerelerden nerelere getirildiğimizi göstermek istiyorum. Maslup Adnan Menderes, Saidi Norsi’nin isteği üzerine Türkçe Ezanımızı bugünkü şekline sokturmuş,1957 senesinde de Isparta Mebusu Senirkentli Dr. Tahsin Tola vasıtası ile Risalei Nurları yayımlatarak bugünleri hazırlamış bir Demokrat Partisi şehididir! “Mustafa Coşturoğlu, Toplumsal Şizofreni ve Atatürk Devrimleri Üzerine Baskısı.”                 Ömer Rıza Doğrul,11Kasım 1938,Tan.
                   
     “BÜTÜN DÜNYANIN HİZMET ETTİĞİ BÜYÜK TÜRK.”
            “Şarkın büyük adamlarından biri, dünyanın en büyük adamlarından birini ebediyete uğurlarken “bu adam, iki kere ölmeyecek bir adamdır” demişti. Çünkü her faniye mukadder olan ölümden sonra yine her faninin izini, hatırasını ve eserini tehdit eden ikinci bir ölüm vardır ve asıl korkulacak ölüm, bu ölümdür. Ek: Ostüzü”Mustafa Kemal, yaratılışın şaşmaz ve değiştirilemez yasası uyarınca ömrünü tamamlayarak ölmüştür. Asıl önemli olan da, eserlerinde yaşayan Mustafa Kemal’i öldürmekti. Bu iş, Adnan Menderes ve Celal Bayar ile başlamış ve sağcı iktidarla da adım ve adım bugünkü noktasına getirilmiştir. Atatürk, yoktan var ettiği Türk toplumu tarafından öldürülmektedir. Atatürk’ün ölümü demek, kadınların ve bireylerin ve toplumların köleliği ve ölümleri demektir.Atatürk’ün ölümü demek,barışın,çağdaşlığın ve insan onurunun ölümü demektir.Atatürk’ün ölümü,Türk toplumunun köleleştirilerek öldürülmesi,üniter yapıdaki ulusların ve devletlerin de ölümleri demektir.Atatürk’ün ölümü demek,Türk Toplumunun Araplaştırılması ve öteki dünyaya taşınarak bu dünya ile ilişkisinin kesilmesi;Dönmeler, Döneklerin ve Türk Bedhahları   idaresi altında eritilmesi demektir.Revonons a nos Moutons.
            “Devrine erişmek ve devrinin asırlara sığan hâdiselerini, heyecanlarını, mücadelelerini ve hamlelerini yaşamakla bahtiyar olduğumuz, sonunda kendisini ebediyete uğurlamak vazifelerin en acısıyla karşılaştığımız Büyük Atatürk ise, hiç şüphe yok ki, bu ikinci ölümü hayatiyle  ve eserleriyle yenmiş bir müheykel ebediyetti(cüsseli sonsuzluk).—Dindar geçinen satılmış utanırlar mı acaba! Ostüzü.
            “Eseri hepimiz ve bütün millettir. Yeni bir millet yaratıcısı olarak bütün Türk tarihi içinde en yüksek makam; bütün Türk tarihinin büyükleri arasında en büyük Türk olarak yaşama hakkı, daima O’NA ait olacaktır. Hiçbir büyük Türk, Türk milletine O’NUN yaşattığı tarihi yaşatmadı. Milletin bükük boynu, yıkık gövdesi ve ölüm buhranları geçiren ruhu O’NUN bir teması ile bütün dünyayı hayran eden bir hayatiyet gösterdi. Milletin hayatiyet kaynaklarını derhal faaliyete geçirerecek, derhal seferber edebilecek milli rehber O idi. O’NUN bir işaretiyle, milletin Büyük Harp’te israf edilen kudreti, birden canlanınca, dünya parmak ısırdı.”
            “O sırada karşılaştığımız devletler, büyük Harbin bütün müttefikleri idiler. Hepsi de işimizi bitirmek, son nefesimizi nasıl vereceğimizi görmek için başımıza üşüşmüşler, yurdumuza musallat olmuşlardı. Atatürk’ün milleti uyandıran sesinin Anadolu’da gürlediğini, milletin deprendiğini, ayaklandığını görünce hepsi de bu hayatiyet izlerini çiğnemek için birleştiler.—Bugün olduğu gibi; “Dâhili ve Harici Bedhahlar” birleştiler ve Türk toplumunu da arkalarına aldılar. Ostüzü.—Fakat Atatürk’ün enerjisi bütün bu husumet âlemini yendi ve muazzam ebedi eserini, dört senelik bir mücadeleye sığdırdı. Netice O’NA Asi ve baği (başkaldıran haydut) diyenler yıkılıp gittiler. O’NU gelip geçici bir maceracı sananlar, O’NUN zaferini selamlayarak çekildiler. Ve bütün dünya, Türk milletinin tam istiklalini saygı ile tanıdı. Artık Atatürk’ün şöhreti tüm dünyaya yayılmıştı. Fakat hâlâ bütün dünya O’NUN yalınız bir cephesini tanıyor; O dâhi bir asker olduğunu, bütün bu dâhi askerin en ümitsiz bir kurtuluş harbini en kati zaferlerle bitirmesini göz önünde tutarak O’NUN bir mucize başardığını söylüyordu.”
            “Fakat yine bütün Avrupa, Türk’ün Kurtuluş Savaşı’nda kazandığı muvaffakiyete kanarak eski tarzda yaşayacağını; köhne ananelerin zincirlerine bağlı kalacağını,Şark medeniyetinin uyuşturucu tesirine boyun eğerek hayatiyetini yıpratacağını sanmakta idi.Bütün dünya,aldanıyordu.Çünkü Atatürk,kurtuluşu tamamlamaya azmetmiş ve bütün milleti Kurtuluş Savaşının birinci safhasında olduğu gibi ikinci safhasında da O’NUN irşadıyla hareket ederek hayat mücadelesinde en kati zafere kavuşmak istemişti.Millet,tam manasıyla bugünün en ileri milleti olarak yaşayacak ve daima ilerleyecekti.Kurtuluş Savaşının bu ikinci safhası,belki de birinci safhasından daha çok fazla bütün dünyayı meraklandırdı ve şaşırttı.Çünkü bunu ”imkânsız” sayıyorlardı.Şarklı bir milletin garplılaşmasına,muasır (çağdaş)  hayata kavuşmasına ,muasır medeni milletler gibi yaşamasına imkân mı vardı?Fakat yanılıyorlardı.Türk milleti Atatürk’ün her  irşadını,her işaretini derhal bir hakikat yapıyor ve hakikatı yaşıyor ve yaşatıyor.EK:Türk toplumu,Allah ve Din ve Bulgur ile aldatılana kadar! Ostüzü.
            “Belki hiçbir devirde garp(batı)milletleri,,garp muharrirleri Türk milletini ,bu devirde olduğu kadar merak etmemiş ve onun her hareketini,her ileri adımını en büyük dikkatle takip etmemiştir.”
            “Türk milleti yalınız hurafelerden ve batıl itikatlardan, yalınız köhne ananelerden, yalınız mazinin boyunduruklarından silkinmemiş; varlığını, varlığının mesnedi olan bütün müesseselerini, bütün teşkilatını yenilemiş, bütün ihtiyaçlarını bugünün vasıtalarıyla, bugünün fenniyle temine koyulmuş ve muvaffak olmuş, Türk milletinin prestiji yükselmiş, Türk milleti, dünya siyasetinde en ünlü amiller, dünya sulhunun güvendiği en kuvvetli destek arasında en şerefli mevkii almıştır. Çünkü Türkiye tam manasıyla Atatürk Türkiyesi olmuştur!”
            “Bu sıralarda dünyanın her memleketinde, Atatürk ve Atatürk Türkiyesi hakkında geniş neşriyat yapılıyor; medeni dünyanın her memleketinde Atatürk hakkında cilt, cilt eserler neşrolunuyor, gazeteler, mecmualar, Atatürk’ü ve eserini anlata, anlata bitiremiyorlardı. Bütün dünya, en büyük Türk’ü tanımış ve O’NU sevmişti. Gün geçtikçe göze çarpan en mühim nokta, eski taassupların, eski husumetlerin, eski telâkkilerin tesiri altında kalan Avrupalı muharrirlerin eserlerine sokulan hasımane tenkitlerin, garezli hislerin yavaş, yavaş ve kendi  kendine silinmesi idi. Çünkü yanılanlar yanıldıklarını görüyor; anlayamayanlar gün geçtikçe daha iyi anlıyor ve hakikat tam ve kati bir zafer kazanarak yürüyordu.Atatürk’ün kudretli şahsiyeti karşısında taassuplar,husumetler ve garezler erimekte ve bunlar eridikçe Türkiye’nin beynelmilel nüfuzu (uluslar arası etkinliği) kuvvetlenmekte idi.En nihayet Türkiye’den bahseden Avrupalı muharrirler Türkiye’nin tam ve muazzam devlet heybeti ve otoritesini kazanmış olduğunu anlatmaya başladılar ve Atatürk Türkiyesi beynelmilel alemde hakikaten bu mevkii tutmuştu.Onun bu mevkii tutmakta devam edeceği şüphe mi götürür?”
            “Atatürk Türkiyesi, bütün dünyanın dostluğunu aradığı, dostluğuna güvendiği, dostluğunu barış namına, insanlığın refahı namına büyük kazanç tanıdığı bir Türkiye idi. Ve bu Türkiye daima bu şahikada(dorukta) kalacak, daima daha yüksek şahikalara varacaktır.”
            “Atatürk’ün ebediyete kavuştuğu bu sırada dünyanın her memleketinde aynı ses yükseliyor:
            “İNSANLIK BÜYÜK DEVLET ADAMINI KAYBETTİ.”
            Büyüklüğünü bütün insanlığa tanıtmak ve milleti nazarında, tam kurtuluş kahramanı tanımak, bir faniye nasip olacak büyük bahtiyarlıktır. Onun için Atatürk her fani gibi ölebilir; fakat bütün dünyanın hürmet ettiği en büyük adam ancak bir kere ölür.”11Kasım 1938.Nail Güreli, Atatürk’ten sonra Atatürk, s.26.27.28.
         Bu yazıyı yazan Rahmetli Ömer Rıza doğrul, Mısır’da yetişmiş, ElEzher üniversitesini bitirmiş, Müslümanların perişan hallerini görerek 22 yaşında İstanbul’a gelmiş bir din bilginimizdi. Kur’anı Kerimi Türkçeye çevirmiş, Müslümanlık hakkında da değerli eserler vermiş, Osmanlı’nın perişan halini ve Müslüman tebaanın da çok acıklı hallerini görmüştü. Atatürk Devrimlerinin içinde yaşamış, Atatürk’ün bir güruhtan bir Millet yaratmasına tanık olmuş, sağlam yürekli bir Müslüman ve Türk din bilginimizdi. Bugünkü halimiz ve Diyanetin halleri ortada. Bu Bilginimizin bu makalesini, Müslümanlık adına Türk toplumunu ve üniter yapımızı bozmaya kalkan, kahramanlarımızı hain; hainlerimizi ve vatanımızı bölücüleri de kahraman mertebesine sokanların ve döneklerin ve vatan hainlerimizin suratlarına ve vicdanlarına çarpmak için yayımlıyorum. Saygılarımla.
        
 

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi