23 Şubat 2011 Çarşamba

300-ATATÜRK DEVRİMİ BU SÜREÇTE NEREYE VARIR!

Osman TÜRKOĞUZ
Osmanturkoguz@Hotmail.com
İzmir;21 Ocak 2006.
ATATÜRK DEVRİMİ, BU SÜREÇTE NEREYE VARIR?
21 Ocak 2006 Cuma günü; saat 13.30’da, uzunca bir süredir görüşmediğim E.Hv. Kd. Alb. Necdet Bey;
“-Osman Bey, bir yere gitme; sana sorum olacak”. Dedi. Ayak üsttü ellerimi tuttu. Dedim ki:
“- Nasılsınız, iyi misiniz, Yenge Hanım nasıllar?”
“- Bunları bırakalım da soruma yanıt ve”,r dediler. Etrafında iki sandalye bulunan küçük bir masaya geçtik. Hemen konuya geçtiler.
“- Ülkemizin iç dış durumunu çok iyi biliyor ve izliyorsunuz. Atatürk karşıtları, çok yol aldı, birçok önemli mevzileri de ele geçirdi. Var güçleri ile son hedeflerine doğru ilerliyorlar. Çok sıkıntıdayım ve çok tedirginim. Bu süreçte sonuç ne olur? Bana bunu açıklamanı istiyorum” dediler.
“- Vaktiniz var mı?” dedim.
“- Evet, var bunun için buraya geldim”, dediler.
“- Ben, dedim; analizimi, sentezimi ve yorumumu yapacağım. İlk baştan söyleyeyim; hiç de tedirgin ve umutsuz değilim.”
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, -TÜRK DEVRİMİNE- yüz senelik bir süreç öngörmüştü. Devrimimiz yüz senede yerleşir görüşündeydi. İzninizle; önce Fransız devrimine bir göz atalım. 14 Temmuz 1789, Bastil hapishanelerinin ele geçirilmesi, devrimin başlama tarihi. Bastil’de bir akıl hastası ve beş hükümlü bulunmaktaydı. Fransa; 18’inci yüzyıl aydınlanmasının, aydınlanma devriminin en parlak ülkesiydi. Voltaire (1696- 1778), J.J.Rousso, Montesqieu, D’Alembert, Baron d’olbaht, Ansiklopedisyenler ve Molier’in ülkesiydi.
16’ncı asırda, Descartes var. İlk hesap makinesini yapan Blaire. Paskal var. Operaları, tiyatroları, Bilimler Akademisi VE Fransız dilinin kalesi Fransız Dil Akademisi vardı. Yazılı basını ve bunu düzenleyen basın kanunu vardı. Fransa’nın her şehrinde matbaalar vardı. Seçimle gelen meclisleri bile vardı. Sözün kısası aydın bir Fransa vardı.
Fransız İhtilali, bir “coup d’etat”,- hükümet darbesi- değildir. 400 senelik bir sürecin sonucudur. Fransız sosyal piramidinin tepesinde Kral, alta doğru soylular, askerler ve din adamları, köylüler ve serfler vardı.
Halk, kurtuluş bekliyordu. 1760’larda; İtalya’da 23 yaşında bir İtalyan genci, Bacceria “Suçlar ve cezalar” adlı modern bir ceza kitabı yayımladığında, Fransa ayağa kalkmıştı.
1730’larda bir köy papazı olan Jean Meslier “Le bon Sens”i- Aklı Selim’i -yayımlayabiliyordu. Kitap, el altından on altına alıcı bulabiliyordu. 27 Ağustos 1789’da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yayımlanıyordu.
Fransa Kralı 16’ncı Loui’nin ve Kraliçe Marie Antuvanet’in başı kesiliyordu. Robespiyer ve Danton, yarattıkları şiddette boğuluyordu. İhtilalde, en çok giyotine ve fahişelere iş düşüyordu. Cumhuriyetler kuruluyor, Anayasalar değişiyordu. Direktuvar ve Konsül yönetimi, Barras’ın diktatörlüğü, ardından Korsikalı Küçük Onbaşı, Barras'ın elinden metresi Josefın’i ve iktidarı alıyordu.
Adalet, uhuvvet, hürriyet ve kardeşlik ülkesi yerini fetihlere bırakıyordu. Avrupa, Fransa’ya köle yapılıyordu. Öyle ya; Köleler de eşit değiller mi! Umumi selamet komiteleri- Les comitesdes salus Paupliques- giyotine binlerce insan gönderiyordu. Devrime bağlılık yemini etmeyen papazlardan yurt dışına kaçamayanlar öldürülmüş, kilise mallarına devlet el koymuştur. Kardinal Topal Talleriyan’ın emrindeki 300 papazın yaptığı görkemli bir törenle, yeni “Akıl Din”i bile kurulmuştu. O kadar şiddete sahne olan, ünlü Fransız Devrimi; 02 Aralık 1802’de Napolyon Bonapart’ın İmparatorluğuna tanık olmuştu. Sonu gelmez savaşlar; 1812 Moskova bozgunu, Koalisyon savaşları ve Napolyon’un Elbe’ye sürgünü, Bourbonların Paris’e gelişleri; Elbe’den firar; 100 günlük İmparatorluğun sonunda, Waterlo yenilgisi ve Saint Helen adasına sürgün–18 Haziran 1815- Bourbonların saltanatı. 1815- 1825 Restorasyon devri. 1830, 1837 krizleri ve 1848 devrimi. Cumhurbaşkanı seçilen yeğen Napolyon’un 3’ncü Napolyon olarak İmparator oluşu; Avusturya ve Macaristan İmparatorluğu ile savaş; İtalya Birliğinin kuruluşu. Meksika macerası, Meksika İmparatoru ilân edilen Arşidük Maksimilyen’in kurşuna dizilişi; 1870–1871, Fransa- Prusya savaşı. 3’ncü Napoyon’nun 120.000 askerle, Sedan’da esir edilişi. Paris’te Komünal yönetim ve Cumhuriyetin yeniden ilân edilişi. Taa 1905’te laik eğitimin kabul edilişi. Emil Zola’nın Laverite-Gerçek- romanının zaferi. 1930- 1940 larda süren siyasi karmaşa; 2 inci Dünya Savaşında, Hitler'e yenilme. ABD ve İngiltere’nin desteği ile kurtuluş- yeniden siyasi kriz. Dögol’ün iki defa gelişi, 6’ncı Cumhuriyetin ilânı 1968 krizi. Yarı Başkanlık Sisteminin geliştirilmesi, Cumhurbaşkanlığı konseyi desteği.
Prof.Dr. Maurice Duverger’in anlatımı ile “ Seçimle gelen Krallar dönemi!” Fransa’da devrimin süreci 180 sene; bunca ezilmişlik ve bunca kültüre rağmen, Fransa’da iktidar el değiştirdi, gidiş hep aynı gidiş oldu. Halkın oyları, isteği ve özverisi Fetih ve fatihlik sevdasının tatmininde kullanıldı.
Gelelim Sovyet Devrimine. Devrimin terminolojisi, Fransız Devriminden kopyalama. 1917- 1964 arası 49.000.000 ölü insan, öldürülmüş insan. 1930’lu yıllarda, Kolhoz ve Sovkoz kurma macerasında 8 milyon ölü, 1937 temizliğinde; 3 Mareşal, 13 Orgeneral, 57 Korgeneral, 210 General, 208 Amiral ve 30.000 subayın öldürülmesi. “Halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkı”nın, Çarlık yenilince Rus kölesi ilkesine dönüşmesi. İşçi ve Köylüyü arkasına alan, Komünist Parti si diktatoryası’nın 111 farklı etnik grubu, Rus Kültürüne kurban etmesi.
Rus İhtilâl inden önce; Rusya’da bir alt yapı vardı. Bolşoy Tiyatrosu 1773’te kurulmuştu. Edebiyat ve Müzik’te evrensel boyutta eserler verilmişti. Leon Tolstoy, İvan Turganyev, destovyovesky ve Puşkin vardı. Ve Rusya işgale uğramamıştı. Sonuçta Komünist İdeoloji, Çarın ve ailesinin kemiklerine teslim oldu.
Gelelim Çin’e. Ta 1930’lardan 1949’lara dek süren bir iç savaş. Çarlık Rusya’dan sonra başlayan Rusya-Çin ve Japonya- Çin Savaşı. Ezilmiş ve perişan bir ülke. 1949’da, tarım reformu edebiyatı ile 2.000.000 toprak sahibi öldürüldü. Mao öldü. Komünist Çin, Pazar Ekonomisine teslim oldu. Koskoca Mao bile 4000 harfli Çin alfabesini değiştiremedi. Her üç devrim, evrensel özellik aldı ve Emperyalizm’e kaydı.
Gazi Mustafa Kemal’den önce, neyimiz vardı! Tiyatro, Opera, edebiyat ve evrensel değerde müzik, roman ve öykü! Fabrikalar, sanayi, sermaye, aydın sayısı ve işçi ve dahi işveren yoktu; yoklar ülkesiydi ülkemiz. 623 senede % 3 okuryazar oranına sahip bir ülke.
Birinci Dünya Savaşında 3.159.200 şehit,130.000 yaralı verilmiş. Açlık ve sefalet içinde, savaş yorgunu ve savaş artığı 13.000.000 insan. Okul da yok, yol da yok. Hastane de yok. Cumhuriyet, 29, Ekim 1923’te kuruldu. Devrimler, evrimleşme sonucu halkımızın onayına sunuldu. Devrim Mahkemeleri ve İdam Mangaları ve Kararnamelerle kurulmadı. Devrim Ulusaldı. Evrensellik rüyasına yatılmadı. Şeyh Sait Ayaklanması ve Dersim ayaklanması ve daha birçok başkaları, Emperyalist güçlerle, yerli Hainlerce hazırlandı. Bunlar bahane edilerek, bir şiddet salgınına gidilmedi. Her olay, şartlarına uygun önlemlerle önlendi. Onbaşı Hitler Başbuğ, Papaz okulu kaçkını Stalin Mareşal, İlk Okul öğretmeni Mussolini Duçe olurken, Mareşal Gazi Mustafa Kemal, tüm bu güçlü sıfatlarını terk ederek, sivil oldu. Uzunca denilecek süre bir alt yapı hazırlığından sonra, birer birer, devrimlerini gerçekleştirdi.
Gazi Mustafa Kemal’in ölümünden sonra, emperyalist güçler, uzun süreli bir savaşa tutuştular; savaş sonrası Sovyetler tehdidi korkusu, Türkiye’yi rahat bırakmalarına neden oldu. Demokrasiye hazırlıksız girilince; oy derdi ön plana çıktı. Celal Bayar ekibi, Ezan’ı Arapça yaptı. 1945’te Türkçeleştirilen Anayasamızın yerine 1924 Anayasasını koydular.
1955’te; TBMM’de köşeye sıkışan Adnan Menderes; Milletvekillerinin önünde, düşürülme paniğine kapılarak: “Siz o kadar güçlüsünüz ki, isterseniz Hilâfeti bile geri getirebilirsiniz”. Dedi. “ Odunu aday koysam seçtiririm;” diye de övündü.
Ülkemizi yöneten çağ dışı kafalar, halkımızı masallarla uyuttu. Şekli ATATÜRKÇÜLÜK’Ü, CHP’nin elinden aldı. Her şeyi ters yüz etmeye soyundular. Türban’a, İmam-Hatiplilere ve Şeytan taşlamaya takılıp, kaldılar. İmam-Hatipli kadrolarla Cumhuriyet’i işgâl etme sevdası kursaklarında kaldı. Adnan Menderes’ten miras olarak, Saidi Kürdiye, Şeyhlere sığınıldı.
1960 ve 1980 askeri darbelerini yaşadık. Sonuçta şeriatçı ve ırkçı sağ güçlendi. Günümüz askerleri çok akıllı, bilinçli ve çağdaş, Erbakan ve Tansu Hanım, dipten gelen bir halk dalgası, bir HALK TSUNAMİSİ ile mum ışığı gibi sönüp gitti.
TSK’nin sempatik desteğindeki, bir dakikalık ışık söndürmeler, çağ dışında yaşayanları lâyık oldukları yere gömdüler. Bu bir dakikalık ışık eylemi, yeni bir stratejinin ürünüydü.” Necdet Bey, heyecanla:
“- çok iyi anladım; sonuç ne olabilir O’nu söyle”.dedi.
“- İyi düşünülüp, iyi değerlendirmemiz gerek. İç ve dış oyunlar, işbirlikçileri ortada. Bir, Milletvekili çıkıyor; “Mustafa Kemal’in Mareşal Üniformalı resmi. TBMM’nden kalksın” diyor. Bir diğeri, ”TBMM’ndeki Muhafız Taburu Harbokulu’na gitsin” diyor. AB’den bir yabancı milletvekili:
“- Kemalizm ortadan kalksın, Atatürk fotoğrafları da resmi dairelerden kaldırılsın”. Diyor. Ortak bir eylem sergileniyor gibi. Paralar dönüyor. İran ve Arap propagandası ve siyasi cinayetler ortada.
Yönetenlerin beceriksizlikleri, çalmalar, çırpmalar, vurgun, soygun ve talanlar nerede ise aleni. Tüm hırsızlar ve hırsızlıklar, DUKUNULMAZ’LIK ÜLKESİNİN SINIRLARI İÇERİSİNDE. ABD’lerinde suç işleyenler Meksika’ya; Ülkemizde suç işleyenler TBMM’ne kapağı atınca tertemiz oluyorlar. Bunlar da ortada. Halkımız, Cumhuriyeti bir yaşam biçimi olarak seçmiş. Halkımızın yaşadığı ve içinde yaşattığı Cumhuriyet, bazıları için çıkar kapısı olmuş. Halkımız, bunu dahi biliyor. 3 Kasım 2002 seçimlerine bir göz atalım. Seçim sonuçları, bir seçmen tepkisinin eseridir. Her seçim çevresinde aynı yüzdeler ortaya çıkmıştır. CHP de, tepki sonucu TBMM’ne girmiştir, AKP’ de. Seçimde oy vermeyenler, kesinlikle şeriatçı ve ırkçı mantığın insanları değillerdir.” Benim vardığım sonuç şudur,” dedim. Necdet Bey, ellerimi tutarak, gözlerini gözlerime dikti:
“- çok heyecanlandım, anlat şu çıkardığın sonucu dedi”. Dedi.
“- Siyasi Parti liderlerinden çözüm beklemek çok yersiz. Onlar, Beylik ve Veliahtlık kavgalarında.
Trablusgarp savaşında; İtalyan donanması, Çanakkale Boğazı’na gelip, müstahkem mevkilere 188 top mermisi fırlatırken, ne mi oluyordu! Osmanlı Mebusan Meclisi’nde; muhalefet, iktidarı güvensizlik oyu ile düşürüyordu. Bir iktidar mensubu, Muhalefet Milletvekillerine:
“- Ne yapıyorsunuz; İtalyanlar, Çanakkale’yi bombardıman ediyorlar!” dediğinde:
Sorunun muhatabı:
“- Ne yapalım, böyle bir fırsatı bir daha elimize geçiremeyiz” diyordu.
Bu cephe’de, miras bu. Kitle partileri, hırs ve ikbal düşünü bırakıp, birleşemez. CHP Başkanlık muharebesinin yaralısı.
Halkımız, iki ana grupta toplanacaktır. Türbandan inanca giden bir grup, Çağdaş kafa ile ATATÜRK’Ü anlayan ve çağı yorumlayabilen diğer bir grup. En kötü ihtimalin gerçekleştiğini var sayalım. Gelecek yine de çağdaş grup tarafından belirlenecektir.
ATATÜRKÇÜLER ve Çağdaş düşünce sahipleri örgütlenip bir eksen etrafında, onurlu bir Ulus’a mensup olma düşüncesi etrafında, birleşip, kenetlenecektir. ATATÜRK yolundan başka bir yolu olmadığını belirten Türk Silahlı Kuvvetlerinin sempatik desteğinde, AL ve BEYAZ güllerle, bu grup Türkiye’nin ve TÜRK DEVRİMİ’NİN geleceğini ve izlenmesi gereken yolu belirleyecektir” dedim.
Vedalaştık. Eve döndüm, ivedi olarak ve çala kalem işbu değerlendirmemi yazdım. Şimdi,23 Şubat 2011,aynı iman ve inançtayım, Sayın Dizi film seyircilerimiz.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi