26 Ocak 2011 Çarşamba

254-SAVUNMAMDIR.

                   OSMAN TÜRKOĞUZ
                   osmanturkoguz@hotmail.com
                   İzmir;14 Ocak 2010.Tarihine dikkat.    

                            SAYIN SİLİ HAN’IM EFENDİM;

         Kesinlikle bir tartışma yaratarak, KALEM KAVGASINA girme niyetim yoktur ve dahi olamaz da.
Bendeniz, kendimi değil de dayanmış olduğum, bendenizi söz konusu yazımı yazmaya ve utanmadan yaymaya iten bulgularımı arz etmek durumundayım.
Yalınız size peşinen söylemeliyim: Konu o kadar derin ki, neresinden ve nasıl başlayacağıma da karar vermiş değilim. Ama bir yerinden başlamak gerekir.
Önce, bir hususu açıklığa kavuşturmam gerekeceğine karar verdim: ECE, KRALİÇE VE GÜZEL demektir.
Benim köyümde en çok kullanılan bir kelimedir: Yapma ECEM, gel ECEM, ECEM benim gibi.
Evimizin oturma odasının penceresine, her sabah, gelen iki kumruya da seslenme sözümüz: ‘Geldiniz mi ECEM’DİR!
Bu sözü Fransız grameri bozarak EJE yapmıştır.
         Fransız alfabesine bir göz atmamıza ne buyurulur: A,B,C (SE), Ç( SE), D (DÖ), F (EF), J (Jİ) C HARFİ DE CANADA’NIN yazılışında olduğu gibi K olarak kullanılır. S (ES)’Ş HARFİ KULLANILMAZ. CH= la Chambre.
         ECE, Fransızca nasıl yazılır?
         Diller, yabancı kelimeleri kendi gramer kurallarına hemen uydururlar.
12 Eylül 1683 Viyana bozgununda bırakmak zorunda kalmış olduğumuz on bin çuval KAHVE, batı dillerine GAFE, COFFE olarak geçmiştir.
1V’üncü Henry zamanında, kırsal kesimlerde asayişi sağlayan silahlı gençler=Jeune Gens; Jandarma olmuş. Sonra da Gendarmerieye dönüşmüştür. Ülkemizde kurulmuş olan kırsal kesim güvenlik güçlerimize Jandarma denilmiştir. Halkımız bunu hemen kendi diyalektiğine uydurmuştur: Candarma, Çandırma, Cenderme. Ben hâlâ, candarmaydım derim.
         İkinci harfin J ile kullanıldığı iki kelime görürüz dilimizde: Ejderha ve fışkırtıcı anlamında ejektör.
Türk dili, EJE kelimesini kullanmaya müsait değildir, onu hemencecik ECE yapmaz mı?
         Sayın Bülent Beyefendi; ”Ejéite(Ejéite) batmış olan kıtanın adı; EGEİT’TE bu kıtanın kralının adıdır,” buyuruyor.
Bir kıtaya tek kral, tabii ki o kıta batar! Batan kıtanın adının ATLANTİS olduğunu biliyordum!
Amerikalılar ve Rahmetli Kaptan Cousteau, Yunanistan burnunda batık ve uygar bir ada kalıntılarını bulmuşlardı
Mitolojiden gidersek, bizler de Anadolu’da fuzuli işgalci durumuna düşerdik!
”Neden Agamemnun’da İmza?”
Bu benim Malatya İnönü Üniversitesinin Atatürkçüler dergisinde yayımlanmış bir araştırma yazımdır, size de yeniden iletmek istiyorum. Mutlaka okumalısınız diyebilecek bir durumda olduğumu da bağışlamalısınız!
         Şimdi de Yunan masallarına gelelim:
Atina (Kalkis) Kralı Aegeus; Girit kralını öldürmesi için oğlu Theseus’u görevlendirir! Oğlu, eğer Girit kralını öldürmeyi başarırsa; dönüşte beyaz yelken açmasını emreder.
Girit Kralını öldüren Theseus, zaferi için çok sarhoş olup, gemisine siyah yelkenler açar! Bu durumu kıyıdan gören baba Kral Aegeus, kalp sektesinden ölür.
Yunanlılar da bu körfeze, ”AEGEUS PONTOS” adını verirler! Tarihte, bu kral ne zaman yaşamıştı!
Güzel Helen, Kliteimastra, Apollon ve Artemis; bir gölde yıkanmakta olan başka bir adamın karısı Leto’nun ırzına, Kuğu şekline girerek geçmesiyle doğarlar! Hem de dört yumurta olarak! Neredeymiş ol göl! Elin efsanelerini din diyerek kabul eden bizler; ne zaman kendimize sahip çıkacağız anlamış değilim!
Saygılarımla.
Ünlü İngiliz tarihçisi George Thomson’un “Tarih Öncesi Ege” adlı yapıtı, Celal Üstel tarafından dilimize çevrilmiştir. Burada kullanılan haritada, EGE DENİZİ adı geçmektedir. Yunanlılar, bu denize: ”ARHHİ PELEGOS= Baş Deniz!” derlermiş!
EGE’NİN (İ) sözlük anlamı=Bir çocuğu koruyan, işlerine bakan, her türlü davranışından sorumlu olan vasidir. Fransızça ece nasıl yazılır? ÉÇé= ese OKUNSA, Mümkünatı yok, o zaman da=Ucu yanık odun anlaşılır!
“ETİMOLOJİK OLARAK YUNAN DİLİ İLE AÇIKLANAMAYAN EGE ADI LUWİ DİLİNDENDİR!”
Mitolojiden ahkâm kesmek gerekirse bizler de ahkâm keseriz. MÖ.1200 yıllarında, kuzeyden Yunanistan’a kavimler gelmiştir. DORLAR! Bunların en önemlileri de AKHA’LARDIR! Mezopotamya’da da AKAT’LAR vardır!
George Thomson; Ünlü eserinde; ordularının onlu kuruluşundan söz etmektedir.
Orduların Onlu kuruluşu Türklere özgüdür.
Buraya bir nokta koyalım: Balıkesir’de, HOŞMERİM tartlısı çok ünlüdür. Mitolojimize göre de, şeker ve taze peynirden yapılan bu tatlıyı Fatih Sultan Mehmet, ilk defa askerlerine yedirdiğinde: ”HOŞ MU ERİM?” Diye sormuş! Tatlının adı da; HOŞMERİM olarak kalmış.
AĞA kelimesi ile AGA kelimesi çok farklı anlamdadır. Yunan Mitolojisinin tanrılar ayarında anılan AGAMEMNUN adının da; bir savaşı kazandığında, elleri arkasında, keyifle gezerken, askerleri: ”AGA MEMNUN!” demişler.
Agamemnun; Truva’yı zapta giderken, Argos’ta demirleyen müşterek filo, rüzgâr olmadığından kıpırdayamaz bir hale geldiğinde; Güzel Helen’in kardeşi Kliteyimestra’dan olan kızı İFHİJENİ’Yİ rüzgâr tanrılarına kurban etmiş! ECEBAT neyin nesidir acaba!
1081 yılında bu denizle karşılaşan Aydın oğulları; denizdeki adaların çokluğuna bakarak ”Adalar Denizi” adını kullanmışlardır. Adalar Denizi yerine,”Cezair Denizi” adı da kullanılmıştır.
Piri Reis1519 senesinde yazmış olduğu ”Kitab’ı Bahriye” adlı eserinde: Şunu bilmek gerekir ki, adalar arası denen yere ”ERSO PELOGE” DERLER YAZMIŞ.
MÖ.3000 BEYPAZARI ve çevresine, Hint-Avrupa kökenli LUWİ kavmi yerleşmişti. Madencilikte çok ileri olan bu LUWİ kavmi, ORTA VE BATI ANADOLU’YA, sonradan, İyonya denilen yerleri de ele geçirerek bu bölgeye ve bu bölgede kıyıları bulunan denize: EGE” ADINI VERMİŞLERDİR. Bir Türk Bilim Adamının uzun araştırmalardan sonra varmış olduğu sonuç budur.
Mudanya Ateşkes antlaşmasında ve Lozan barış Antlaşmasında, bu denizin adı ”Adalar Denizi” olarak geçmiştir.
21 Haziran 1941 tarihinde; Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde başlayan, “Birinci Coğrafya Kurultayında” birlik ve beraberliği ve standartlığı sağlamak için EGE Teriminin kullanılması karar bağlanmıştı
Mustafa Kemal’in, 3’üncü Büyük Cumhuriyet Halk Fırkası kongresinde, 36,5 saatte okumuş olduğu NUTUK adlı eserine de bir göz atalım:
“ORDULARIMIIZ, İZMİR RIHTIMINDA, İLK VERDİĞİM HEDEFE, AKDENİZE ULAŞMIŞ BULUNUYORLARDI!” Nutuk, s.444.
İtalyanlar; Truva’dan kaçan Eneais-Enea! Nın-Kapitolda bir şehir kurduğunu kabul ederek adına dünyanın en lirik destanını yazarlar!
İngilizler; Londra’ya geçen! Enais’in çocukları olduklarını iddia ederek bizi fuzuli işgalci sayarlar!
Bizler de; Arab’ın gazve masallarını dinleyerek gözyaşı dökeriz! Hadi canım sende-
Rahmetli M.Cemal Kutay; Kuleli Asker Lisesinde vermiş olduğu bir konferansında: ”Atatürk’ün Şamanist“ olduğunu söylediğinde öğrencilerin, ayağa kalkarak uzun süre kendisini alkışladıklarını anlatmıştı.
Rahmetli Afet İnan’a, Profesör Eugéne Pittard, TÜRK NEDİR?” konulu bir tez hazırlamasını söylediğinde, bu konuda, Atatürk’ün anlatımı da M.Cemal Kutay’ı doğrulamaktadır:
“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin, yüksek tecellisine yüksek sahna oldu. Bu sahna, yedibin senelik, en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik, tabiatın Rüzgârlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk, tabiat yağmurları ile yıkandı. O çocuk, tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı, onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün, o tabiat çocuğu, şimşek, yıldırım, güneş oldu, TÜRK OLDU: TÜRK BUDUR; YILDIRIMDIR, KASIRGADIR, DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞTİR!” M.Cemal Kutay, ”Türkçe İbadet” c.1.S.48–49,
Şamanizm’de dört yön vardır: Bu yönler: Demir-Gök- Doğu; Beyaz Batı; Kızıl GÜNEY; Kara KUZEY’DİR.
İşte, bendeniz buralardan gelerek ol yazımı yazdım ve imzaladım.
Saygılarımla sunarım.



          
        


          
          

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi