17 Haziran 2010 Perşembe

163- SOYANLAR, SOYULANLAR!

            OSMAN TÜRKOĞUZ
           
            Çeşmealtı; 12 Mayıs 2010


SOYANLAR, SOYULANLAR VE ZAMAN DEĞİŞİR!


Zaman değiştikçe hükümler de değişirmiş!” Hayır: İslam ülkelerinde; yalınız zaman değişir! Ostüzü.


ÖZ; özlüğünü yitirdiği zaman, şekil her şeye ve yaşama egemen olur. Cehaletin ve az gelişmişliğin egemen olduğu İslam ülkelerinde, yaşantıya yön veren özler ve tözler çok hızlı bir şekilde, asırlarca sürse bile, değişmeyen ve değiştirilemeyen kupkuru şekiller yumağına dönüştürülür.
Çıkar ve sömürü ve dahi insanları din ve Allah ile kandırma din ve ibadet ve toplum töresi olarak kalır.
Özlere egemenliklerini ilan eden erkekler; şekillere bağlamış oldukları kadınlarla eşit mutluluklu bir beraberlik kuramazlar. Kadınların elleri ve ayakları, onları aşağılayan Tanrısal zincirlerle bağlandığı halde; erkekler aşağılamış oldukları kadınları bir lütuf olarak Tanrısal iradeye de bağlamasını bilmişlerdir.
Şekil ve öz; ayrı, ayrı olursa sadece mutsuzluk ve uyumsuzluk vermekten öte geçemezler.
Eskiden; her türlü mermi yuvarlak bir biçimdeydi; mermiyi iten hız ile uyumsuz olduğu için; en uzun top menzili sadece üç deniz miliydi. Mermiler; su damlası şekline sokulduğunda; şekil öz ile uyum sağlamış olduğundan mesafeler de çok artmıştır.
”Bir toplumda; kadınının ayağı yere bağlıysa o toplum yükselemez!”
            Yönetilenler inançlarında samimi; yönetenler ise inançları sömürerek kandırmacıdırlar.
Bendeniz; izin verirseniz bu durumu yansıtan şiirleri yayımlayacağım. Din, iman, ahlak, manevi değerler, namus, şeref hepsi söylenmiş olduğu halde; soygun, vurgun ve her türlü kötülük artarak sürmüştür.
            Büyük Çin Filozofu Konfüçyüs: ”Bir yerde dinden söz edildi miydi sıkı durunuz: Ya canınızı, ya da malınızı alacaklardır!” Buyurmuş!    
  Asırlar boyunca, değişmeden ve aksamadan oynanan oyun budur!
            İnsanlar üç gruba ayrılmışlardır:
            1*Aldatanlar, çok az sayıda, örgütlü ve tüm değerleri araç olarak kullananlar,
            2*Aldatılanlar, çok sayıda aldatılmaya iştiyaklı kalabalıklar,
            3*Bağırıp, çağıranlar; aldatılmaya hazır olanları uyandırmak için hapislerde yatanlar ve kafaları kesilen idealist grup.
            İzin verirseniz, sazı önce bendeniz elime alayım:

                                               HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEZ!

                                   Değişmez duygular, öfkeler kinler;
                                   İnsan aynı, ağaç aynı, kuş aynı.
                                   Sevsen de, ölsen de kim duyar, dinler!
                                    Mecnun aynı, Leyla aynı, eş aynı.

                                   Kuyu aynı, dolap aynı, su aynı;
                                   Şarap aynı, tarak aynı, tas aynı.
                                   Değişse aynalar, kokular tümden;
                                   Yürek aynı, çiçek aynı, düş aynı.

                                   Ana aynı, bebe aynı, süt aynı;
                                   Ocak aynı, ateş aynı, şiş aynı.                                                                          Koku aynı, acı aynı, düş aynı;
                                   Değişen yalınız söyle zaman mı?

                                   Gök aynı, bulut aynı, yaş aynı;
                                   Dost aynı, düşman aynı, eş aynı.
                                   Dudak aynı, öpüş aynı, diş aynı;
                                   Değişen yalınız sözle zaman mı?

                                   Yelkovanım, Akrep oldum peşinde;
                                   Gece yanımdasın, gündüz düşümde.
                                   Şehir, şehir yıllar yılı peşinde;
                                   Umut aynı, özlem aynı, düş aynı;
                                   Değişen yalınız sözle zaman mı?

            Emekli Yargıçlarımızdan Rahmetli Ali Hâdi Okan, ”Nef’ii zaman” takma adı ile güzel hicivler yazmıştır. ”Dalkavuklar ağzından”,
                                               ESKİ ZAMAN FELSEFESİ

                                   Riya kovanında bal petek, petek,
                                   Yaşamak istersen etek öp, etek,
                                   Mizaçgir olursan yemezsin kötek,
                                   Yaşamak istersen etek öp, etek.

                                   Bir yere girdin mi geçme ön safa,
                                   Saygıyla selam ve iki tarafa,
                                   Dilini sıkı tut, karışma lâfa,
                                   Yaşamak istersen etek öp etek

            Siyaha beyaz de, aka ak deme,
            Hak elden gidince, hani hak deme,
            Gözünü kör eyle, şuna bak deme,
            Yaşamak istersen etek öp, etek.

            HAYDİ, DEDİLER Mİ, ELİNİ KALDIR,
            ÇOKLUĞUN YANINDA, AZLIĞA SALDIR,
            ANAFOR AŞINA KAŞIĞI DALDIR;
            YAŞAMAK İSTERSEN, SIRAYA VUR YETER!

            Siyaset denilen sihirli perde,
            İçine gireni düşürür derde,
            İZZET’İNAEFSİNİ YERLERE SERDE,
            Yaşamak istersen etek öp, etek.

            Ateşle oynama dururken maşa,
            Kim başa geçerse, de ona yaşa!
            Düşenin başını, çal taştan, taşa,
            Yaşamak istersen etek öp, etek.

            Sevdaya tutulma, şimdiki amur,
            Şehvetle yoğrulmuş bir avuç çamur.
            Rükû ede, ede olsan da kambur,
            Yaşamak istersen, etek öp, etek.

            Bir pula geçmiyor asalet, arma,
            Adam olmak için kendini yorma,
            Üzümünü ye de, bağını sorma,
            Yaşamak istersen, etek öp, etek.

            El etek öpersen, bulursun arka,
            Garpta yan gelirsin, gitmezsin şarka,
            Riyadır cihanda, en güzel marka,
            Yaşamak istersen etek öp, etek.

Tevfik Fikret’i; Aşiyan’ı ve Han’ı Yağma şiirini çoğumuz duymuşuzdur.1915 senesinden günümüze neler değişmiş, bir de bizler görelim:
                                   Bu sofracık Efendiler-ki iltikama muntazır,
                                   Huzurunuzda titriyor-Şu milletin ki hayatıdır,
                                   Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muntazır,
                                   Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır, hapır

                                   Yiyin Efendiler, çekinmeyin; bu han’ı iştiha sizin,
                                   Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.
                                  
                                   Efendiler, pek açsınız, bu çehrenizden bellidir;
                                   Yiyin, yiyemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
                                   Şu nadi’i niam bakın kudumunuzla müftehir,
                                   Bu hakkıdır gazanızın evet, o hak ta elde bir.

                                   Yiyin Efendiler, çekinmeyin; bu han’ı iştiha sizin
                                   Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.

                                   Bütün bu nazlı Beylerin, ne varsa ortalıkta, say;
                                   Hesap, nesep, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray,
                                   Bütün sizin, Efendiler konak, saray, gelin, alay,
                                   Bütün sizin, bütün sizin hazır, hazır, kolay, kolay.

                                   Yiyin Efendiler, çekinmeyin; bu han’ı iştiha sizin
                                    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.

                                   Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar,
                                   Gururu, ihtişamı var, surûri intikamı var.
                                   Bu sofra iltifatından işte âb u tab umar.
                                   Sizin şu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar.

                                   Yiyin Efendiler, çekinmeyin; bu han’ı iştiha sizin;
                                   Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.

                                   Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını.
                                   Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini,
                                   Bütün ferağ’ı halini, olanca şevk u balini
                                   Hemen yutun, düşünmeyin; haramını helalini.
                       
                                   Yiyin Efendiler, çekinmeyin; bu han’ı iştiha sizin;
                                   Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.

                                   Bu haramın sonu gelir, kıpıştırın giderayak,
                                   Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak.
                                   Bugün ki mideler kavi, bugün ki çorbalar sıcak,
                                   Atıştırın, tıkıştırın kapış, kapış, çanak, çanak.
                                   Yiyin Efendiler, çekinmeyin; bu han’ı iştiha sizin;
                                   Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.

            Sayın Bilgin Gürses te; bir İstanbul gazetesinin 30 Ocak 2009sayılı nüshasında şöyle yakarıyordu:

                                   Ergenekon dalgası perdeledi çok şeyi
                                   Kumaş kötü olsa da iyi dikiş tutturdu.
                                   Pahalılık, yoksulluk, rüşvet, haram, her şeyi
                                   Bir sis perdesi gibi örterek unutturdu.

                                   Ahlak ayağa düşmüş, vurgunlar dizi, dizi
                                   Seçim rüşvetlerine yatırdık vergimizi.
                                   Halk geçim derdindeyken Ergenekon’un izi
                                   Ballı ihaleleri, soygunu unutturdu.

                                   İşçi, memur, emekli ölmekte yavaş, yavaş
                                   Politikacı, seçim zamanı yapar traş,
                                   Kör kuyuya durmadan atılıyor birkaç taş,
                                   Yapılan demagoji zamları unutturdu.

                                   Emeklinin evinde kaynamıyor çaydanlık,
                                   Yüzde dört’lük bir zammın saltanatı bir anlık,
                                   Emekli düşmanları geldi, öldü insanlık
                                   Nasılız, ne haldeyiz sormayı unutturdu.

                                   Cüzdanlar şimdi bomboş, tamtakır olmuş kiler,
                                   Yaşam standardımız günden güne geriler.
                                   İktidar sağır sultan boşta kalır tepkiler,
                                   Bu ampul, güzel bir gün görmeyi unutturdu.

                                   Siyasette kalmadı artık sözünün eri,
                                   Yolsuzluğun sembolü oldu Deniz feneri,
                                   Pahalılık götürdü emekliyi hep geri,
                                   İktidar emekliye gülmeyi unutturdu.
                                   Vatandaş borç içinde gezemiyor başı dik
                                   Yarı aç, yarı çıplak, kalmış bir deri-kemik.
                                   Eski emeklilerin hali şimdi müzelik
                                   Ak Parti insan gibi ölmeyi unutturdu.

Rahmetli Büyük Hicivcimiz Neyzen Tevfik Kolaylı; İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki politikacılarımızı ne güzel taşlamıştı:

                                   Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler;
                                   Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus dediler.
                                   Künyeni almak için partiye ettim telefon:
                                   “Bizdeki kayda göre, şimdi o mebus!” Dediler.

            Osmanlı devrini göğe çıkaranların Anadolu ve Rumeli’ndeki felaketlerden haberleri var mıdır bilemiyorum. Bir de, ölçü meselesi: Taa! Viyana’lara kadar gitmek! Gerisin geriye perişan ve aşağılanmış olarak, Mustafa Kemal’e kadar geri çekilmek!
            1716-1758 yılları arasında yaşamış olan; Cihangir mahlası ile de şiirler yazmış olan, Padişah Üçüncü Mustafa’ya da bir kulak versek, ne dersiniz? Bu şiirin tamamı, benim blogumda “Patatesler” adlı yazımda verilmiştir:
http:// osmanturkoguz.blogspot.com/

                                   “Yıkıluptur bu cihan sanma ki bizde düzele;
                                   Devleti, çerhi deni, virdi kamu müptezele
                                   Şimdi ebvâb’ı saadette gezen hep hezele,
                                   İşimiz kaldı heman merhameti lemyezele”.

            “Mutluluk kapısında gezenler hep müptezel ve aşağılık kişiler!”Diyor, Ol Padişah’ı Zülcelâl!
            Rahmetli Abdullah Çağlayan’ı tanımak onuruna erişmişlerdenim:1965 senesinde; Manavgat ilçe jandarma Birlik Komutanıydım; Rahmetli Abdullah Çağlayan da; Antalya Defterdarıydı. Manavgat ilçe malmüdürlüğünü denetlemeye geldiklerinde beni de ziyaret ederek onurlandırmışlardı. Yedek subaylığı sırasında yazmış olduğu aşağıdaki şiiri nedeniyle Afyon Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmıştı.

                                                           SALLABAŞINI AL MAAŞINI!

                                   Ey Çağlayan bulmuşsun artık kemal yaşını,
                                   Kazanmak istiyorsan bu hayat savaşını,
                                   Yemelisin, hakikat denen zehir aşını;
                                               Ne derlerse huuu. Diye salla hemen başını,
                                               Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını.
                                   Tatar ağası gibi dolaşma böyle yaya,
                                   Eloğluna baksana ne âr kalmış, ne hayâ
                                   Sen de bir dayı bulup sırtını ona daya.
                                               Ne derse huu. Diye salla hemen başını,
                                               El oğuştur, gerdan kır, al gitsin maaşını.
                                   Bir kalantor görünce, yerlere kadar eğil,
                                   El pençe divan dur, bu şerefsizlik değil,
                                   Uşaklığı meziyet, riya’yı fazilet bil;
                                               Ne derlerse huu. Diye salla hemen başını,
                                               Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını.
                                   Kör kadıya şehla de, incitme düztabanı,
                                   Düşküne nasihat ver, kodamana abanı,
                                   Zengin ol sen de aşır her dağdan arabanı;
                                               Tekerine taş korlar sallamazsan başını,
                                               Uslu otur, hoş geçin, al gitsin maaşını.
                                   Tıkalıdır kulağı herkesin hak sesine,
                                   Bir cevahir kutusu olsan kimin nesine,
                                   Seni feda ederler elin Çingenesine;
                                               En iyisi huuu. Diye salla hemen başını,
                                               Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını.
                                   (Prens)le iyi geçin,(Emir) le bul arayı,
                                   Azıcık sen de öğren dalgayı, dubarayı,
                                   Bırakıver kanasın vicdan denen yarayı,
                                               Ne derlerse huuu. Diye salla hemen başını,
                                               Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını.
                                   Köpeklerle hırlaşma, tepişme piç katırla,
                                   Hamamda kavga olmaz soyu bozuk Natırla.
                                   Kulağına küpe yap, bu sözümü hatırla.
                                               Kim ne derse huuu. Diye salla hemen başını,
                                               Eğil, bükül, gerdan kır, zıkkımlan maaşını,
                                               Dik durdukça bu başın, devlet kuşu da konmaz;
                                                           Bu dünyada kaide sallamaktır başını,
                                                           El öpüp, etek öpüp, almaktır maaşını.
                                               Bir yolsuzluk görünce köpürme, isyan etme,
                                               Bir hak için kendine dik başlıdır dedirtme,
                                               Doğru yolu dostuna göster ama sen gitme;
                                                           Ne derlerse huu. Diye salla hemen başını,
                                                           Dilini tut, uslu dur, al gitsin maaşını.
                                               Unutma bu ocağın bir adı âsiyaptır,
                                               Sen de bir dolap çevir, apartımanlar yaptır;
                                               Hakikat nene gerek, o memnu bir kitaptır;
                                                           Sana lâzım olan şey, sallayarak başını,
                                                           El öpüp, etek öpüp almaktır maaşını.
                                               İrtikâpla irtişa zannetme zor bir iştir,
                                               İlmini bilen için adi bir alışveriştir;
                                               Usulü öğren de o nimetten veriştir,
                                               Her lokmada huuu. Diye salla hemen başını;
                                               El oğuştur, gerdan kır al gitsin maaşını.

Ankara’dan Sayın Dursun Ekicinin, Rahmetli Tahsin Bangoğlu’ndan esinlenerek yazmış olduğu, bir şiiri, 19 Ağustos 2009 tarihli Sözcü gazetesinde yayımlanmıştı.

                                               Her şey çok aleni, her şey götürü,
                                               Yazsam bir türlü, yazmasam bir türlü.
                                               Alternatifi yok ondan ötürü,
                                               Desem bir türlü, demesem bir türlü.
                                               Sağlık elden gitti, düzen bozuldu
                                               İş, aş, ekmek isteyenler kovuldu
                                               Suçlu serbest, suçsuz rehin tutuldu,
                                               Desem bir türlü, demesem bir türlü.

                                               İşçi emeklisi ne kötü şeymiş;
                                               Sanki devleti o yemiş bitirmiş,
                                               İktidardan ceza için seçilmiş
                                               Desem bir türlü, demesem bir türlü.

                                               Hiç olmazsa beş yüz avans verilse,
                                               Ayda elli eşit taksit kesilse,
                                               Emekli de biraz olsun sevinse,
                                               Desem bir türlü, demesem bir türlü.

                                               Hakkımızı yiyenler, haktan utansın,
                                               Onlar da bizim gibi çaresiz kalsın.
                                               Millete”acı bana!” Diye yalvarsın,
                                               Desem bir türlü, demesem bir türlü.

29 Mart 2009 tarihli Vatan gazetesinde; Sayın Mustafa Mutlu, Sayın Tahsin Özden’in bir taşlamasını yayımlamıştı. Bu şiirler ve bu yakarışlar; yürekten bir dua gibi mutlaka halkımızın hışmını yerine getirecektir. Bendeniz Menderes’in “Ön Tedbirler “yasasını Meclisten geçirdiğindeki fiyakasına da tanıklık etmişimdir. Uzatmadan bu görkemli şiiri sunmak istiyorum:
                                              
                                                           HAMDOLSUN!

                                               Biri baksın falımıza,
                                               Tuz kattılar balımıza,
                                               Ağlanacak halimize,
                                               Gülüyoruz be hamdolsun.
                                                          
                                               Süleymaniye’de serçe,
                                               Davos’ta aslandan pençe,
                                               Gül değil, dikenli bahçe,
                                               Suluyoruz be hamdolsun.

                                               Diplomasi ince, ince,
                                               Dokunur mu hiç gence,
                                               “One minute”lik İngilizce,
                                               Biliyoruz be hamdolsun.

                                               Hani teğet geçecekti?
                                               Kriz gelip geçecekti?
                                               Başlamadan bitecekti?
                                               Ölüyoruz be hamdolsun.

                                               Millette geçim korkusu,
                                               Onlarda seçim kaygısı,
                                               Şehirde kömür kokusu,
                                               Soluyoruz be hamdolsun.

                                               Nerde düzen, nerde birlik?
                                               Hani birdik, bütündük?
                                               Bir alt kimlik, bir üst kimlik,
                                               Bölüyoruz be hamdolsun.

                                               Rantın peşine düşenler,
                                               Deniz feneri sevenler,
                                               Ya sev, ya terk et diyenler,
                                               Kalıyoruz be hamdolsun.

                                               Üç, beş kuruş memuruma,
                                               Hem emekli hem duluma,
                                               Gemi yakışır Mahdumuma,
                                               Alıyoruz be hamdolsun.

                                               “Al git!” Dedi anamızı,
                                               Okutacak salamızı,
                                               Aradıkça belamızı,
                                               Buluyoruz be hamdolsun.

                                               Nerede iş, nerede aş,
                                               Gözler çıktı yaparken kaş,
                                               Ömrümüzden yavaş, yavaş,
                                               Çalıyoruz be hamdolsun.

                                               Bir Recep İvedik filmi,
                                               İzledik güncel ve ilmi,                                         
                                               Uyuma vakti geldi mi,?
                                               Dalıyoruz be hamdolsun.

                                               Şehit:”Kelle”,Apo “Sayın”,
                                               Yüreklerde gizli mayın,
                                                Kimler Yiğit, kimler Hain,
                                               Eliyoruz be hamdolsun.

                                               Avrupa’nın havuçları,
                                               Kapalıdır kapıları,
                                               Tuz dökülmüş avuçları,
                                               Yalıyoruz be hamdolsun.

                                               Bazıları göbek kaşır,
                                               Sandıklara oy taşır,
                                               Bu güzel ülkeme sabır,
                                               Diliyoruz be hamdolsun.

                                               Dünyalıktır zikirleri,
                                               Anlaşılmaz zehirleri,
                                               Akılları, fikirleri,
                                               Çeliyoruz be hamdolsun.

                                               Mektup, zarfa ilişmiyor,
                                               Demokrasi gelişmiyor,
                                                Cafer’e bez yetişmiyor,
                                               Siliyoruz be hamdolsun.

                                               Hayal gibi, gerçek gibi,
                                               Aciz miyiz böcek gibi,
                                               Susuz kalmış çiçek gibi,
                                               Soluyoruz be hamdolsun.

                                               Bu teraneden bıktık,
                                               Bilmem nerde hata yaptık?
                                               Sinir küpü olduk artık,
                                               Doluyoruz be hamdolsun.

                                               Kader örmüş ağlarını,
                                               Özledik dost bağlarını,
                                               Ergenekon Dağlarını,
                                               Deliyoruz be hamdolsun.

                                               Onlar efendi, biz hamal,
                                               Artık zamanı: Bir rol al,
                                               Hepimiz Mustafa Kemal
                                               Geliyoruz be hamdolsun.

                                               “Ulan” demez Tahsin Özden,
                                                Gidemez küfürlü izden,
                                               Hicivleri dilimizden,
                                               Salıyoruz be hamdolsun.

SAYGILARIMLA DİYORUZ BE HAMDOLSUN!

                                  
                                  



                                  

                                  

                                  

                                  

                                  

                                    

                                  
                       


           

           
           

           



           

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi