19 Mart 2010 Cuma

33- MADEM Kİ ÖYLE İŞTE BÖYLE!

OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir
21 Şubat 2010.



33- MADEMKİ ÖYLE; İŞTE BÖYLE!

(Şeriata Göre Şapmak!)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türban aleyhine vermiş olduğu karar üzerine: ”Sana mı kaldı Türban konusunda karar vermek? Bu ULEMA’NIN işidir. ULEMA ne diyorsa o olur!” SN. RTE.
NOT: Sayın Emine Erdoğan ve Sayın Hayrunisa Gül Hanımefendiler de, ”Türban yasağının kaldırılması için AİHM”YE gitmişlerdi!
Neden Ulemaya gitmemişlerdi ACABA!

“EFENDİLER; SIRASI GELMİŞKEN AZİZ MİLLETİME ŞUNU TAVSİYE EDERİM Kİ; BAŞININ ÜZERİNE ÇIKARACAĞI ADAMLARIN KANINDAKİ ÖZ CEVHERİ ÇOK İYİ TAHLİL ETMEK DİKKATİNDEN BİR AN GERİ KALMASIN!” NUTUK. Cumhurbaşkanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal.


“Referansımız İslamdır, tek hedefimiz İslam devletidir!” SN.RTE.
“İNANÇ HÜRRİYETİMİZİN EN BÜYÜK GÜVENCESİ LAİKLİKTİR!” SAYIN RTE. LAİKLİĞİN KABUL EDİLİŞİNİN 72’İNCİ YIL DÖNÜMÜ MESAJI.
“Politikada en büyük yatırımın DİN olduğunu gördüm!” Rahmetli Osman Bölükbaşı. Sayın E.Çölaşan’a itirafı.
“Birinci sınıf insanlar, birinci sınıf insanlarla çalışırlar.”
Andre Weil Kuralı (1906-1998),
Ürün kaldırma zamanı, ölen öküzlerin yerine daima ve kolayca bir eşek koşulur! Ostüzü.
Kömür ve buzdolabı dağıtan bir vali hüküm giyse de ne gam! Geriden gelir, kömür arabalarında binlerce adam! Ostüzü.
“Onlar-Türk Silahlı Kuvvetleri- kırk sene bizleri fişlediler, şimdi de fişleme sırası bizdedir!” Atatürk’ten Korkanlar Partisi Kahramanmaraş MV. Avni Doğan.
Yediği yumruklarla şaşkına dönen acemi boksör, önce hakeme, sonra da her gördüğüne, salla parti saldırır. ostüzü.
“Ortaçağa gidenler, ortaçağda kalırlar;
Çağımızda kalanlar derin nefes alırlar.
“Tencere yuvarlanır, bulur da kapağını;
Karanlıklar bitecek, üzülme sen Türkoğlu.
Bulacaktır Ülkemiz ATATÜRK ŞAFAĞINI.” Ostüzü.

Efendim; herkes unutabilir amma, bendeniz unutamıyorum. Cumhuriyetimizin Gün yüzlü ve çağdaş yürekli kadın ve kızları, ”Şeriat’a Hayır!” Gösterileri düzenlemişlerdi de; İstanbul ve Ankara caddeleri Papatya bahçelerine dönmüştü ve zambak çiçeklerine bürünmüştü.
Politikacılarımızdan çoğu da, ”Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlılık” nutuklarının yanı sıra, ”Şeriata da bağlı olduklarını” yüksek sesle haykırmışlardı. Bu haykırmalarından kendileri 2,5 puan; tarikatlar da 72,5 puan almışlardı.
İki taraflı olmak; iki, üç ve dört kadını idare etmek hünerimizin bizlere vermiş olduğu şark kurnazlığının dışa, politikaya yansımasıydı bu göstergelerimiz.
Hatırlar mısınız şimdi bilemem; hani Ankara’da, Kızılay meydanında bir gericiler gösterisine bir Türk Kızının Atatürk resmi ile karşı koymasını! Bu Türk Kızı İzmirli gayrımüslüm bir aileye mensupmuş!
Olsun! Türk kadınlarının bir kısmı türban lehine gösterideydi! Bir kısmı da, haftalık altın ve oyun günündeydiler. Geri kalan kısmı da; havadan kazanmış oldukları kadın haklarının vermiş olduğu derin bir rehavet içersindeydiler!
Hani bir zamanlar, TRT’DE gösterilen bir Casper çizgi filimi vardı. Anında şekil değiştiren bu Casper’ın bizim politikacılarımızdan örnek aldığını sanıyorum.
Rizeli Yılmaz’larımızdan birisi de, ”Şeriat’a karşı olamayacağını” bildirmişti! O zaman da Şeriat iktidardaydı! Belki de bunun için böyle buyurmuştu. Zerduş!
Bendeniz bu ŞERİAT! Kelimesinin ne anlama gelmiş olduğunu kime sorduysam doğru cevap vermediydiler! Ve hatta dini bütün Sayın Ahmet Bey de, bana okkalı bir soru yöneltmişti:
“Sayın Komutanım; bu Yaşar Nuri Öztürk denilen adam,”SÜNNET’İ SENİYE’Yİ kaldıracakmış! Bu konuda siz ne diyorsunuz?”
Soruya anında soru:
“Sayın Ahmet Beyefendiciğim; siz her vakit namazında ve camidesiniz. Hararetli tartışmalarınıza da tanıklık ettiğim çok oldu! Bu; kaldırılacak olduğunu buyurmuş olduğunuz, SÜNNET’İ SENİYE nedir? Bendeniz bunca yaşıma karşın, canlı gibi duran bir dindar adamda, bir çift ölü gözü görmemiştim! Bendeniz, bu ŞERİAT sözcüğünün ne anlama geldiğini görmek için; Mustafa Nihat Özön’ün, Osmanlıca-Türkçe Sözlüğünün 788’inci sahifesini açıverdim:
Şer’i: A.İ.Şer’iate ait; şer’iatle ilgili.
Hükmü Şer’i: Şer’iate uygun hüküm.
Mahkeme-i Şer’iyye: Şer’i at hükümlerine göre davaları gören mahkeme.
Şer’i at, A. İ.
1-Doğruyol
2-Tanrı Buyruğu
3-Ayetler ve Hadisler
4-İcma’ı Ümmet: İmamların içtihatları ile kurulmuş temel.
Şer’ayi: A.İ.ŞER’İA) Şer’iatler, Şer’ait hükümleri. ŞER’İAT, KELİMESİNİN DOĞRUYOL anlamında kullanıldığını görünce, gözlerimde şimşekler çaktı. Cahilliğimden utandım. Başbayan Bacımızın neden başını beyaz örtülerle örttüğünün, Kuşadası’ndaki çiftliğinin geçici Sahibesi, Suna Pelister Ablasından namaz surelerini ve nasıl namaz kılınacağını öğrendiğinin farkına vardım!
Dualı nutuklar atarak Refah’a yanaşmasının sırrına vakıf oldum. Refah’a yaklaşmasının onu hayat zenginliği olarak algılamış olduğunu şom ağızlılardan da duymadım değil!
ŞER’İAT; Doğruyol anlamına geldiğine göre, doğru yollarda yürümenin kurallarına uymaya ne gerek var! Doğru yollar, beyaz başörtülü, dudağı kıpır, kıpır, gözleri suç işlemiş çocuk gözlü Ablanızın eylemlerine uysun! Lafı uzatmayalım, bu değirmen oy değirmeni ve bu değirmen Din ve Allah ile aldatma değirmenidir.
Sayın Süleyman Demirel: ”Atatürk’ü iyi bilmek lâzımdır. Atatürk bu ülkenin çivisidir!“ Bile demiştir. Aynı Süleyman Demirel; 1986 yılında yayımlanan, Nurcuların KÖPRÜ dergisinde aynen şöyle söylüyordu:
“930’lu yıllar ki bu yıllar çok kötü yıllardı-iktisaden perişan yıllardı. Laikliğin hemen, hemen, dinsizlik kabul edildiği yıllardı. Tabii, Merhum Bediüzzamanın lisanı fevkalade kudretlidir. Üslubu çok tesirlidir.”
“Ben,1965 yılında; ‘herkes göğsünü gere, gere, ben Müslümanım diyebilecektir!’ Diyen kişiyim!” Köprü dergisi, S.7.8.9.
Referansları İslam olanların işlerine yarar düşüncesiyle, çeşitli Mezheplere mensup olan İslam Ulemasının sosyal sorunlar için vermiş oldukları içtihat hükmündeki kararlarına bir göz atalım!
18- “Satılan cariye ise, muhayyerlik süresinde, müşterinin cariye ile cinsel ilişki kurması helaldir! Bu hüküm buraya kadar sözü edilen tüm görüşlere göredir. Muhayyerlik süresinde, Cariye ile Satıcı için cinsel ilişki kurmak helaldir! Bu da, buraya kadar sözü edilen tüm görüşlere göredir. Bu, Hanbelî dışındaki mezheplere göredir. Hanbelî’ye göre; satıcıya da, müşteriye de, muhayyerlik süresinde, satılan Cariye ile cinsel ilişki kurmak helal olmaz!”
PS: Ey! Atatürk’ü beğenmeyen dini bütün Hanımlar, Bu hükümler sizin içindir. Şimdiden hazırlıklı bulunmanızda yararlar vardır.
Efendim! İslam Fıkhı, Mustafa Özcan çevirisi, s.206.
“Ümmü’l Veled: ”Efendisinden çocuk doğuran köle kadın olan Kadının (Cariyenin) satılması ittifakla caiz değildir. Davvud’u Zahiri’ye göre: Bu caizdir. Bu mesele Hz. Ali ve İbn’i Abbas’tan rivayet edilmiştir.”s.g.e. s.207.
“5- Müdebber –Azat olması, Efendisinin ölmesi şartına bağlanan köle-kölenin satışı Hanefi mezhebi dışındaki mezheplerce caizdir. Hanefi de, Kölenin Müdebber olması bir kayıda bağlı değil ise, caiz değildir. Es.207.
”7- (İki veya daha fazla kişi arasında) ORTAK OLAN KÖLENİN (ortaklarından birisi tarafından) satışı caizdir. Köle küçük olsun, büyük olsun durum aynıdır. Bu Hanbelî dışındaki mezheplere göredir. Hanbelî’ye göre; Köle küçük ise satışı caiz değildir. S.g.e. s.207.
”8- Kadının sütü ittifakla temizdir. VE şafi ve Hanbelî mezheplerine göre; satılması caizdir. Hanefi ve Maliki mezheplerine göre; kadının sütünün satılması caiz değildir.” s.g.e. s.207
“Şarap alıp, satmak hususunda bir zimmîyi vekil etmek caizdir. ”Zimmî, Müslüman bir ülkenin müslüman olmayan ve kelle vergisine tabi vatandaşıdır.
EN-Nahl *Hurma* Suresinin 67’inci ayetine göre Şarap içmek helal iken; sarhoş bir haldeyken; Hz. Ali’nin develerinin ayaklarını kesen Hz. Hamza’nın bu hareketi üzerine, El-Mâide suresinin 90 ve 91 ‘inci ayetlerine göre şarap içmek yasaklanmıştır. Ostüzü.
“Şafii ve Hanbelî mezheplerine göre, KÖPEK, GÜBRE ve ŞARAB’IN satışı asla caiz değildir. Öldürülse veya telef edilse Köpeğin bir değeri yoktur. Yani, Köpeği öldüren, Köpeğin sahibine bir bedel ödemez!” s.g.e. s.207
NOT: Benim için Ulu tanrımızın yaratmış olduğu her canlı ve cansız kıymetlidir. Çünkü onlar da benim gibi dünyamıza aittirler. Ostüzü.
“7- Satılan kadın köle (cariye) alıp, onunla cinsel ilişkide bulunduktan sonra, cariyede bir kusurdan haberdar olsa, onu satıcıya (bu kusuru sebebiyle) geri verebilir. (Bulunmuş olduğu cinsel ilişkiden dolayı da) ayrıca bir şey ödemesi gerekmez.”
Maliki mezhebi de şöyle buyurur: ”Müşteri (ayıptan dolayı) cariyeyi satıcıya geri verir. Bakireliğini giderdiği için de, bakireliğini gidermenin bedelini satıcıya öder!” s.g.e. s.222-223.
Şapılan hep zavallı kız ve kadın; parayı alanlar da, Lüks Nermin misali, sözüm ona müslüman ve erkekler!
Köpek, şarap ve gübre satışı caiz değil! Kadın ve kız satışı Tanrısal irade! Ostüzü.
Büyük Bestekârımız; Ezanı vakitlerine göre ayrı, ayrı makamlarda besteleyen ITRİ! Kimdir, ne iş ile övünerek uğraşır ve bestelerini de nasıl yapar bilir misiniz?
AVRAT PAZARI MÜDÜRÜDÜR! Emrinde de dört yüz satılacak kadın ve kız kapasitesi olan, OSMANLININ AVRAT PAZARI VARDIR VE YAPILAN İŞLEMLER DE ŞER’İ ŞERİFE UYGUNDUR!
Itri; (1630-1712) Buhurizade Mustafa Efendi. Önceleri çiçek ve sebze yetiştiriciliği ile uğraşırken, 1V’üncü Avcı Mehmed’in gözüne girerek: ”Aman, Devletlü ve dahi Heybetlü Padişahım! Beni esirler pazarına kethüda edesiniz!” Diyerek, ol pazara tayin edilmiştir!
Osmanlı İmparatorluğunda; kız ve kadın satma ruhsatını Padişah’ı ru’yu zemin vermektedir!
Yüz Kadınla Horozlu hana inen Ruhsatlı kadın satıcısı, Konya’da duyulduğunda; tüm hovardalar Horozlu hana akın ederler. Onar altın liraya birer kadın satın alırlar. Kullandıktan ve ol mübarek kadının hışırını çıkardıktan sonra da, kadın geri getirerek:
“Bu MAL kusurlu çıktı. Malın kullanma bedeli olan dört altını al, gerisini iade et! Derler. ŞERİ ŞERİFE UYGUN OLARAK VERİLMİŞ KARARDAN DA YARARLANIRLAR!
“Ne olmuş yani?” Diyenlere bir çift sözüm vardır: Gece yarısı evinden alınarak satılan ve dahi, içtihatlara göre de, Şapılan Kadın ve Kızlar; sizlerin Anası, Küçük Kız kardeşi, Halası ve teyzesi olsaydı, sizler ne yapardınız?
Dine dayalı şeriat emri mi derdiniz? Yoksa Mustafa Kemal olur da sistemi kökünden yıkar mıydınız?
Cumhuriyet gazetesinin Cuma günleri vermiş olduğu kitap ekini kaçıranlara çok acırım. Rahmetli Falih Rıfkı Atay’ın ”Baş Veren İnkılâpçı” ALİ SUAVİ” kitabını alamayanlara da çok yazık etmişler derim.
SAFAHAT’TA Mehmet Akif ne güzel kükremiş: Karısına ve çocuğuna bakamayan bir salağın, şeriat emridir diyerek, ikinci bir kadın almasına: ”Şeriat buysa, yere batsın şeriat!” Demiş.
Ali Süavi, Hafızoğlu adlı, eski bir kaçak ve yeni bir Sofunun duasını almak için konağına gider. Din üzerine söyleşirlerken, zaptiye bir köylü kadın getirir. Kadıncağız, köyünde hizmetçilikle geçinmeye çalıştığını anlatır. Tamtakır evinden; yirmi kuruş değerinde, ninesinden kalma bir toprak tencere ve keser sapı gibi eşyaları çalınmıştır. Şikâyetçidir.
Müdür vekili Hafızoğlu; çalınan eşyaların listesini yazdıktan sonra; kadının hırsızlığı yapanı ispatlayamayacağını anladıktan sonra, kadını bırakmaz:
“Kâğıt parasını ver de git!” Der.
Kadın: “Aman Ağa, merhamet et. Benden para isteme!” diye yalvarır.
Hacı Hafızoğlu kükrer.
“Müdür senin hizmetçin mi? Kaç saattir sen söyledin, işte ben yazdım!” diyerek, elindeki kâğıdı göstererek:
“Şeran resmini ver!” Diye bağırır. Zavallı kadın dehşete kapılır.
“Aman Ağam; padişah başı için, evladının başı için, ben köyde hizmetçiyim, aman!” Diyerek ağlarken.
Boynunda ”Delaili Hayrat” yazısı asılı bulunan Müdür vekili Hafızoğlu, zavallı köylü kadınını Müftü’ye gönderir.
Müftü, kara kaplı kitabı açar:
“Öyledir; atmış kuruş lâzım gelir!” Şeriat hükmü Şerifini tefhim eder!
Zavallı, Osmanlıda hak aramak gafletine düşen kadının, bu parayı temin edebilmesi için; zaptiye nezaretinde, çarşıda dolaşarak, yanındaki Küçücük Oğlan çocuğunu besleme vermesine ŞERAN KARAR VERİLİR! Çocuğu, ağdacı esnafından birisine, yıllığı kırk kuruştan teslim ederler. Yirmi Kuruşu da peşin olarak alırlar!
Keyfinden sekiz köşe olan Hacı Hafızoğlu, sevinerek ve dahi yüzünde güller açarak, almış olduğu dört beşlikten ikisini minderinin üstüne koyar; iki beşliği de Ali Suavi Bey’e uzatır:
“Biçare Fukara da para yok ki ne yapsınlar!” Diye de yakınır!
Rahmetli Ali Suavi Bey de, Hacı Hafızoğlu’nun eline çarparak bahçeye fırlar.”
İşte hak ve adalet aramak için devlete sığınan garibanlara uygulanan ŞER’İAT HÜKÜMLERİ! S.G.E. S.23.24.25.
Ali Suavi: (1839-1878). Çok maceralı bir hayat öyküsü vardır. Paris’e ve Londra’ya firar etmiş; Mary adlı bir İngiliz kızı ile de evlenmiştir. Muhbir gazetesinde yazar olarak çalışırken; İngilizlerin kışkırtması ile 5’inci Murat’ı tahta geçirmeye yönelmiştir. 20 Mayıs 1878 günü; başına toplamış olduğu 500 kişilik Rumeli göçmeni ile Çırağan sarayını basmış; Beşinci Murat’ı da dairesinden dışarı çıkarmıştır. Duruma el koyan Beşiktaş Muhafızı Yedi-Sekiz Hasan Paşa tarafından sopa darbeleri ile öldürülmüştür.
Hüneyin baskınından önce; 8’inci ENFÂL Suresinin ‘inci ayetinin hükümlerine göre; yağma dağıtılıyordu: ”Sana harp ganimetlerini sorarlar. De ki: ONLAR ALLAH VE RESUL İÇİNDİR!” Hz. Muhammed’in sütanası Halime’nin aşiretine yapılmış olan bir baskın ile:
*6000 kadın ve Kız,
*300 okka altın,
*600 okka gümüş,
*24,000 deve,
*44,000 koyun ve keçi ele geçirilmişti.
Ganimetlerin dağıtılmasında; Mekkeli ve Medineliler arasındaki gerginlik patlama noktasını aştı.
Hz. Muhammed’in kaimpederi Ebu Süfyan’a 3,000 deve ve 120 okka gümüş verilmesi ortalığı karıştırmıştı. Bu sefer de imdada; aynı surenin 41’inci ayeti yetişmişti:
“…ganimet olarak elde ettiğinizin beşte biri Allah’a, resule, resulün yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir. Allah herşeye kadirdir.”
Asıl önemli olan sorun da elde edilen kadın ve Kızlarla ilgiliydi. Hz. Muhammed’in huzuruna çıkan bir Sahabe ganimetçi:
“Ya Resülullah; esir aldığımız Kız ve kadınlarla cinsi münasebette bulunduğumuzda gebe kalmaları halinde fiyatları düşüyor, gebe kalmamaları için ne önerirsiniz!” Hz.Muhammed:
“Azledin içine boşalmayın! Buyurdu.
Tanrıma bin şükür, kız ve kadınlar şapıldıkları halde fiyatları da düşmedi!
Muhallefat’ı kulüp üyelerine dağıtılan zekât az geldiği için; Suriye; Mısır, İran ve Türk ellerine yönelindi.
Şeriata dayanan Türk elleri yağmasına toptan Türk öldürmeleri ve esir alınmaları da eklendi.
Kutayba bin Müslim; yalınız Buhara’da 10,000 Türk subayını uçkurlarından ağaçlara asarak öldürtmüştü.
Sadece Buhara’da 50,000, Semerkant’ta da 30,000 sıhhatli ve eli silah tutan Türk Genci elleri bağlanarak götürülmüştü! Nereye?” Erdoğan Aydın; Nasıl Müslüman Olduk. S.144
“Arabistan’a sevk edilmek üzere bir şehirden toplanan 12,500 Türk Genci, yollarda öldürülür.
Türk illerini yağmalatan; bir Türk’ün karısı ve kızını tutsak ederek, kadının kocasına ve kızın babasına fahiş fiyatlarla sattıran hep bu şeriat olmuştur! Hep bu eylemler, ”Tanrı buyruğunun uygulaması!” Olmuştur!
Elde etmiş oldukları ganimetlerle şımaran ve yoldan çıkan Arapların bu hallerini gören Hz. Ömer, sonunda isyan etmiştir:
“Keşke, İran ile aramızda ateşten duvarlar olsaydı da; bu ganimetlere erişemeseydik! Demiştir. Demesine demiştir amma ve lâkin kızının düğününde; kızına, İran sarayından alınmış olan milyarlarca lira değerindeki bir inci gerdanlığı takmaktan da çekinmemiştir!
Boşanmış ya da eşi ölmüş bir kadının yeni bir evlilik yapabilmesi için İDDET (BEKLEME) süresi vardır: Türk Medeni kanununa göre bu süre 180 gündür.
Doğacak çocuğun nesebinin tayini bakımından bu süre çok önemlidir. Kuran’ı Kerim’in Bakara—İNEK—suresinin 228’inci ve 234’üncü maddeleri bu süreleri düzenlemiştir:
*Boşanmış bir kadının iddet müddeti: Üç adet ve temizlenme süresidir. Üç adet, on gündür. Köle kadınlarda bu, sürenin yarısıdır.
*Kocası ölmüş bir kadının bekleme süresi: Dört ay on gündür. Köle kadınlar için bu sürenin yarısı kadardır.
“Emevi Hükümdarı Harun Reşit, satın almış olduğu bir cariye ile hemen cinsel ilişkiye girmek istediğini, Bakara suresinin bu konudaki ayetlerine rağmen, konunun hemen isteğine uygun olarak çözülmesini Müftü Ebu Yusuf’tan istemiştir. Ebu Yusuf’un Şeriata göre vermiş olduğu kararlarını aynen yazıyorum:
“CARİYEYİ AZAD EDİP, ONUNLA NİKÂHLANARAK (İSTİBRA ETMEDEN—İŞEYİP, TEMİZLENMEDEN-YANİ AYBAŞI HALLERİNİN HESABINA GİRMEDEN, ONUNLA CİNSEL İLİŞKİ KURAR!” İslam dini böylece şekle sokulmuş olmuştur!
İslam Fıkhı, Mütercim Mustafa Özcan. S.394 Şeriat bu?
İlkel bir toplumun, ilkel sorunlarını çözmeye yarayan kuralları; değişen ve gelişen sosyal problemleri çözmek için bunca ısrar niyedir! Değişen sosyal yapıyı değişmeyen ilkel kurallarla nasıl mutluluklarla ayakta tutabiliriz!
İnsanı ve insanın problemlerini değiştiren Ulu Tanrımız; değişmezlik ölçüsünü nasıl koyar; anlamış değilim.
Birkaç çağdışı yaratık, kerizler topluluğu haline getirmiş oldukları insanları, ortaçağ karanlığının dogmatik kazıklarına bağlayarak, önlerine bir tutam umut koyarak, öteki dünya nimetlerine bağlarlar; kendileri de bu dünyanın nimetlerine dalarlar.
”BAŞKALARININ HAKLARINI YEMEDEN DE HAK SAHİBİ OLUNAMAZ! İnsanları kandırmak için kullanılan tüm yalan ve dolanlara da KADER adını verirler.
Sayın Seyircilerimiz.
PS: ATATÜRK’TEN KAÇANLAR PARTİSİ, Genel merkezlerinin yanına yapmış oldukları camiye, Arabistan’dan bir Arabı imam olarak atadılar! Öyle ya; ülkemizde dini bütün imam kalmadı mıydı?










Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi