TC.
RÜŞVETİN
ANATOMİSİ:--3—
BİREYLERİN VE TOPLUMUN
ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜ,
“Osmanlı İmparatorluğunun dış yağma
ve soygun gücü zayıflayınca,ülke içine RÜŞVET OLARAK DÖNMÜŞTÜR?! İslamda DA
RÜŞVET,GAİMET VE YAĞMANIN İÇERİDEN TEMİN ARACIDIR.DIŞ KATLİAM ZEVKİ
DE,İÇERİDEKİ ÖLDÜRMELERLE TADMİN
EDİLİR?! Kurt
Stanhaus, Rüşvetin Anatomisi, Sanders Yayını.
Osmanlının son dönemlerindeki rüşvet
olaylarını dinleyenler,”çöküntü nedeniyle olabilir?!”Diyorlar.Rüşvetin çöküntü
ve möküntü ile bir bağlantısı yoktur.Şimdi,bir de Osmanlının başlangıcına
gidelim.Yıldırım Bâyezıd zamanında,Veziriazamdan kaynaklanan bir ahlakı çöküntü
yaşandı.Rüşvet aldığı söylenen 80 Kadı’nın yakılmasını emreden Bâyezıd,bu
kararını uygulamaya koyamadı,çünkü rüşvetçilerin koruyucusu Vezirazamdı?! “Tarihlerde, azim ve irade
sahibi, cesur, cevval, mert, dobra, dobra konuşan bir kimse olarak zikr edilen
Yıldırım Bâyezid, ayni zamanda dindar bir kimseydi. Mizaç itibariyle sert,
hırçın ve inatçı olan Yıldırım Bâyezid, Sırp prensesi ile evlendikten sonra,
Vezir-i Azam Ali Paşa’nın da tevsikiyle içkiye baslar. Bu sefahat ve işret
hayati zamanla saray muhitinden dışarı taşarak kitleye de sirayet etmekte
gecikmez. Özellikle ikbal ve mevki hırsı iliklerine kadar islemiş olan Vezir-i
Azam Ali Paşa, kendine uydurduğu arkadaşları ile gerek devletin adalet ve insaf
töresine, gerek politika ve cemiyet gidişatında hayli gedikler açti. Bu
sebepledir ki, memlekette meydana gelen ahlâkî çöküntü, zamanla kadıların bile
rüsvetle iş görmesine sebep olmuştu. Nitekim Hoca Saadeddin Efendi'nin
ifadesine göre (Tâcu't-Tevârih, I, 139-140) Osmanlı tarihinde "kadiyân-i
fi'n-nâr" diye tarihlere geçen hadise, insanların can ve mali üzerinde
geniş bir tasarruf yetkisine sahip olan ve günümüz ifadesiyle yargıç denen
kadıların, adalete göre hüküm etmemeleri yüzünden Sultan Bâyezid tarafından
yakılmak suretiyle cezalandırılmalarının istenmesi hâdisesidir. Gerçekleşmeyen
ama düşünülen bu hadise bize, Bâyezid'in adalet anlayışına ne kadar önem
verdiğini gösterdiği gibi, onun ne kadar dindar bir kimse olduğunu da
göstermektedir. Gerçekten onun, Ali Paşa’nın igva ve tesiri ile sadece kendi
şahsi ile ilgili yaptığı bazı islerden ve içkiden tamamen tevbe ettiği, bir
daha içki âlemlerine katılmayacağını belirterek söz verdiği, tarihî
kaynaklardan anlaşılmaktadır. Nitekim Sükrüllah (Behcetu't-Tevârih, 57) gerek
adalet anlayışı, gerekse bu içki meselesine temasla söyle der:
"Yeniden
adalet gösterdi. Kadıları topladı. Onların kıyıcılıklarından soruşturdu.
Taaddiden, şeriata aykırılıktan, rüşvetten özge nesne bulmadı. Kimden, şeriata aykırı
nesne almışlarsa ödenmesini buyurdu. Onların terbiyesini verdi. Azli gerekeni
azletti. Halk, ülkeler alanın yüksek adalet ve şefkatini isitince ekim
biçimleri, is güçleri ile yurtlarını şenlendirmekle uğraşır oldular…” İkinci
Sultan Mehmet zamanında, Veziriazam Çandarlı Halil Paşa Bizans’tan rüşvet
aldığı iftirası ile boğdurulmuştur. Bence, bu olay devşirme ve dönme vezirlerin
bir ayak oyunudur. Ben, Çandarlı Kara Halil Paşanın, Bizansın balıkların içine
sakladığı rüşvet altınları aldığına inanmam. Devşirme ve kul sistemine dayalı
Osmanlı yönetimi, Çandarlı adlı bir Türk ailesinin yönetime egemen olmasını
salt hanedan çıkarları ile bağdaştıramamıştır. Bir de Çandarlı Kara Halil Paşa
İkinci Mehmedin iki defa tahttan indirilmesine sebep olmuştu. Şimdi İkinci
Mehmet dönemini hicveden ünlü bir şiiri okuyalım. Osmanlı dönemindeki
haksızlıkları ve sömürüleri yaşayan, Trabzon’a görev yerine giderken, kendisi
de bir temiz dayak yiyerek servetini Eşkıyaya kaptıran Kadı Şeyhi/1371-1439/Harname,
Eşek öyküsü, adlı şiirinde bu durumları ne güzel vurgulamış: ? Fatih Sultan Mehmet Devrinde; EŞEK, ÖKÜZLERE ve ÖKÜZLÜĞE imrenirmiş. Kuleli
Asker Lisesinde Türkçe dersimizde, Harname’yi ders olarak okumuştuk:
“Bireşekvaridizaifünizar,”
Yük elinden kati şikeste vü zar. Gâh odunda vü gâh suda idi. Ol kadar çeker idi yükler ağır
Ki teninde tüy komamıştır yağır.
Kargalar derneği kulağında,
Sineğin seyri gözü yağında.
Arkasından alınca palanı,
Sanki it artığıydı
kalanı.”Bu durum, eşeğin hali pür melali. Şimdi bir de Öküzlerin hallerini
görelim, nicelermiş:
“Gördü otlukta yürür öküzler,” Odlu gözleri, ger’li göğüsleri,
Sömürüp öyle yerler otlağı.
Ki kılın çekecek damar yağı.
Boynuzu kimisinin ay gibi;
Kiminin halka, halka yay gibi.
Yöğrüşüp kim vurur avaze,
Yankulanırdı dağ u darvaze. Har’ı miskin eder iken seyran,
Kaldı görüp sığırları hayran. Ne yular derdi ne gem-i palan;
Ne yük altında hasta vü nalân.
Eşek, Öküzlerin
hallerine bakar, bakar da:
“Bizi ger arpa ok u yay etti,”
Bunların boynuzunu kim ay etti?”Der,
kendi kendine. Sonra da, kendi, kendine nice ulu
muhakemeler yapar ve aniden öküzler gibi Gökekin tarlasına dalar. Dalar amma,
sonucunu da hiç beklemez. Ekinin sahibi hışım gibi yetişir, tarlasının haline
bakarak eşeği dövmeye başlar. Dövmekle de hırsını alamaz ve:
”Yüreği soğumadı sövmek ile,”
Olamadı eşeği dövmek ile,
Bıçağını çekti kodu
ayruğunu,
Kesti kulağını vü
kuyruğunu.
Kaçar eşek acıyarak canı,
Dökülür yaş yerine kanı.”Daha sonra da Eşeklerin
Pirine rastlar. ”Uğrayıp geldi
Pir Eşek nâgah,
”Sordu halim, kaldı dert ile ah!” “Yalvarıp, inleyip dedi:-Ey pir!” “Hali rubah bigi pür
tezvir”
“
Batıl isteyip haktan ayrıldım,”
”Boynuz
umdum kulaktan ayrıldım…”Öküzler, hazır yiyicileri, eşekler te yük altında
dayakla inleyenleri sembolize etmektedir. İşte Müslüman Osmanlı toplumunun
hali.” Eyeri
kaltağ Osmanlı,”
“Şalvarı
Şaltağ Osmanlı,”
”Ekende
yok, biçende yok,”
” Yiyende ortak Osmanlı… “
Osmanlıda Rüşvetçi denilince, Birinci Süleyman’ın Damadı ve Sadrazamı
Sırp Rüstem Paşa’yı unutmamak gerekir. Onun rüşvetten elde ettiği ve terekesine
yansımış olan servetinin bir listesini sunacağım ve yine de, Yiğitliğinden! Dem
vuracağım?!Erzurum’a 5000 altın rüşvetle atadığın valinin 5000 altın göndermesi
üzerine:”Olamaz,Erzurum fakir bir vilayetimizdir.Halkı 5000 altını
kaldıramaz;3000 altın iade edile…”Deyu mektup gönderir ol valisine?!Hani,Halep
valisi Balta Sikli Bekir!Paşanın rüşvet savunması da yabana atılır cinsten
değildir.Onu da bu arada yazıverelim:Halep valiliğini rüşvetle satın alan Vali
Paşa,Halep şehrini ve çıvarını rüşvetle tarumar eder.Ayaklanan Halep halkı
Paşanın sarayına dayanır.Vali Paşa,sarayının balkonuna çıkarak eydürür:”Ey
Cemaati Müslimin,rüşvete dayanamayıp Huruç aleyh sultan suçunu işlersiz?!Bendeniz
Dört boş teneke ile Haleb’e gelerek,sayenizde Üçbuçuk tenekemi
doldurdum.Şimdi,beni buradan sürdürürseniz,yerime gelecek Vali Paşa,Sekiz boş
teneke ile gelüp,sizi daha da perişan ve sefil eder.Şunun şurasında yarım
tenekecik altın kaldı,biraz dişinizi sıksanız…?1”Halk Vali Paşanın bu sözünü
alkışlarla karşılayarak,”ne akıllı ve vicdanlı Paşaymış bizim Vali
Paşamız!”Diyerek dağılır.15 senedir dolmayan teneklerden vaz geçtik,denizleri
gemilerle dolduracaklar gibi…Osmanlıda,devlet memuriyetleri en çok para
verenlere satılırdı.Bu işlere Padişahlar,İntikamcı
Dönme ve Devşirme Sadrazamlarca
alıştırılmıştır.Damat Rüstem Paşanın Kardeşi,Sinan Paşa da Veli !Beyazıt’ın
damadı olan bir hırsızdı…Şimdi de gelelim Sadrazam ve dahi Damad’ı Şehriyari
Zülcelal Sırp Rüstem Paşa Hazretlerine.Fuzuli’den başlayarak,Avusturya
imparatorluğunu İstanbul Elçisi Baron Bousbecg’e /1555-1562/varalım:
Fuzuli,1483-1556,tarihleri arasında Irak’ta
yaşamış, Türk-Azeri Edebiyatının en büyük şairidir. Asıl adı, Mehmet bin
Süleyman’dır. Yol genişletmek bahanesiyle, mezarı Saddam Hüseyin tarafından
yerle yeksan edilmiştir. Bu ünlü Türk Ozanın “Şikâyetnamesi’”ni bilmeyenimiz
yok gibidir. Bazılarımızca bir cümlesi, bazılarımızca da iki cümlesi terennüm edilir.
Birinci Süleyman,1534tarihinde Bağdad’ı fethedince, ona kasideler yazmış,
Birinci Süleyman da kendisine Bağdat Evkaf gelirinden Dokuz Akçe maaş bağlamıştır.
Bu maaşını bir türlü alamaması nedeniyle, Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi’ye
ünlü şikâyetnamesini yazmıştır. Bir türlü maaşını alamadan,1556 tarihinde
sefalet içinde, Vebadan ölmüştür. Ünlü Avusturya Büyük Elçisi baron Bousbecg te
1555 tarihinde İstanbul’a görevli olarak gelmiştir. Elçinin gözlemlerinin hiç
te iyi olmadığını Viyana’daki dostlarına yazmış olduğu mektuplardan öğrenmekteyiz.
İlk önce, üşenmeden Fuzuli’nin Osmanlı İmparatorluğunun iç yüzünü gösteren
Şikâyetnamesini okuyalım. Kendisine bağlanan Dokuz akçelik maaşını almak üzere
Evkaf’a giden Fuzuli, Evkaf memurlarıyla arasında geçen konuşmayı şöylece
hikâye eder:
“Selam verdim, rüşvet değildir deyü almadılar. Hüküm gösterdim,
faidesizdir deyü mültefit olmadılar. Eğerçi zahirde suret-i itaat gösterdiler,
amma zeban-ı hal ile cevap verdiler.”Cem-i sualime cevap verdiler.”
“Dedim:”Ya eyyüh-el-eshab! Bu ne fiil-i hata
veçin-i ebrudur?”Günümüz Türkçesine göre okuyalım: “
“Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm gösterdim, faydasızdır
diye iltifat etmediler. Gerçi görünürde itaat eder gibi davrandılar ama bütün
sorduklarıma hal diliyle karşılık verdiler.
Dedim: - Ey arkadaşlar, bu ne yanlış iştir, bu ne yüz
asıklığıdır?
Dediler: - Bizim âdetimiz böyledir.
Dedim: - Benim riayetimi gerekli görmüşler ve bana
tekaüt beratı vermişler ki ondan her zaman pay alam ve padişaha gönül rahatlığı
ile dua kılam.
Dediler: - Ey zavallı! Sana zulüm etmişler ve gidip
gelme sermayesi vermişler ki, daima faydasız mücadele edesin ve uğursuz yüzler
görüp sert sözler işitesin.
Dedim: - Beratımın gereği niçin yerine gelmez?
Dediler: - Zevaittir, husulü mümkün olmaz.
Dedim: - Böyle evkaf zevaidsiz olur mu?
Dediler: - Asitanenin masraflarından artarsa bizden
kalır mı?
Dedim: - Vakıf malın dilediği gibi kullanmak vebaldir.
Dediler: - Akçamız ile satın almışız, bize helaldir.
Dedim: - Hesaba alsalar bu tuttuğunuz yolun fesadı
bulunur.
Dediler: - Bu hesap, kıyamette sorulur.
Dedim: - Dünyada dahi hesap olur, haberin işitmişiz.
Dediler: - Ondan dahi korkumuz yoktur, kâtipleri razı
etmişiz.
Gördüm ki sualime cevaptan başka nesne vermezler ve bu
berat ile hacetim kılmağın reva görmezler, çaresiz mücadeleyi terk ettim ve
mey'us ü mahrum guşe-i uzletime çekildim.”Şimdi de okuyalım Bousbecg adlı
Sefiri Kebiri:
“Hakikatte,
Türklerin yanına gitmek isteyen bir adam, hududu geçer, geçmez, kesenin ağzını
açmaya ve memleketi terk edinceye kadar onu hiç kapatmamaya ba hazır bulunmalıdır.
Orada bulunduğu müddetçe, etrafa para serperek bunların boşa gitmiş olması için
dua edecektir…” Viyana Mektupları, S.38,
“Türklerin
istihkar avazeleri her taraftan yükseliyordu. Kendilerini dünyanın hâkimi
olduklarını söyleyerek iftihar ediyorlardı. Artık İspanyolları da yendikten
sonra, korkacakları hangi düşman kalıyordu. İyi tanıdığım yüksek rütbeli bir
türk subayı sefere katılmıştı. Napoli donanmasının komutan ya da kıral sancağı
onun eline düşmüştü. İmparatorluk kartalının üzerinde bütün İspanya
vilayetlerinin armaları bu sancakta görülüyordu. Bunu
bir armağan olarak Süleyman’a taktim etmek niyetinde olduğunu öğrenince, buna
engel olmayı ve sancağı elime geçirmeyi bir vazife bildim. Kendisine iki ipekli
esvap hediye göndererek sancağı almakta zorluk çekmedim. Bu suretle Beşinci
Charles’ın şerefli bayrağının hezimetin sürekli bir anısı olarak kalmasına
engel oldum…”Viyana Mektupları, s.228.
“Rüstem, her zaman ters ve anifti, sözlerinin bir
emir gibi telakki edilmesini isterdi. Siyasal ahval ve şeraitin ne merkezde
olduğunu ve Sultanın ilerlemiş yaşının neye lüzum gösterdiğini pekâlâ bilirdi. Fakat
fiiliyatta ya da sözde azıcık mülâyemet ibraz edecek olursa hasislik sevkiyle
böyle davranmış gibi görünmekten korkardı. Çünkü Sultan onun rüşvet aldığından
kuvvetli surette şüpheleniyordu.”S.G.E. S.145.”Sizin fikriniz nedir?
Bousbeck’in birkaç defa teklif etmiş olduğu şartlara Sultan’ın muvafakatini
alırsam sözünü tutar mı? Vaadettiği hediyeleri bana verir mi dersiniz? Dedi.
Tercüman, vaadettiğim hediyeleri vermekten geri kalmayacağıma hiç şüphe
etmediğini cevaben bildirdi. Rüstem:”Git evine sor ona!”Dedi.”Şimdi yanımda,
her türlü ihtimale karşı 5000 Duka altını var ki 6000 Kuron’a eşittir. Bu
parayı tercümana verdim ve Rüstem’e bunun iyi niyetimin bir delili olduğunu ve
ilk taksidi oluşturduğunu söylemesini rica ettim. Üst tarafı, iş bitirildiği
zaman verilecekti. Çünkü daha büyük bir para vaadetmiştim…” S.G.E. S.246.Bu iş
ne işi biliyor musunuz? Kanuni’nin Damadı ve Sadrazamı, Kanuni’nin bir boş
zamanını yakalayarak, Osmanlı İmparatorluğu aleyhine ve Avusturya İmparatorluğu
lehine bir sulh antlaşması sağlayacaktı… Verilen ilk taksit ile elçiliğin bir
yıllık gideri karşılanırmış. Şimdi de, Sadrazam Rüstem Paşa ile Sadrazam Ali
Paşa’nın Bousbeckçe yapılan karşılaştırmasını okuyalım:”İki Paşanın, Ali ile
Rüstem’in ahlakları ve zihniyetleri hakkındaki farktan bahsediyordum. Ali, bütün
hayatında murdarlık şaibesinden temiz kalmıştı. Onun için, gösterdiği nezaket
ve kolaylığın Sultan tarafından takbih edilmesi ihtimalinden hiç korkmazdı.
Rüstem, daima haris ve hasis bir adamdı. İlk önce kendi çıkarını ve servetini
düşünürdü…”S.G.E.S.247-248.Rüstem Paşanın terekesini yazmadan önce,Rüstem
Köpeği ve Papaz kızı Raksalon’un ayak oyunları ile,bizzat Kanuni!Tarafından
öldürülen yiğit Mustafa’dan söz edeceğim.Öyle ya,koskocaman bir imparatorluğu
yıkmak kolay mı’? Şehzade Mustafa’nın
sırtına baltasının tersi ile vurup, çelme takarak düşürüp öldürenlerden
Zalmahmut adlı Hain, bu görevi nedeniyle,
Birinci Süleyman’dan almış olduğu bahşiş ile İstanbul Aksaraya adı ile anılan
bir cami yaptırtmıştır. Bence hemen yıkılması gerekir. Damad Rüstem Paşa’nın,
milliyetinin saptanması için varsın tarihçilerimiz uğraşa dursunlar! O
yapacağını yapmış, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılma sürecine girmesini de
başarı ile tamamlamıştır. Acemioğlanları Ocağından Sadrazamlığa yükselmesini bilmiş,
bir Rus Papazının kızı olan Raxsalon/HÜRREM/ ile birlikte çevirdiği entrika ile
de Şehzade Yiğit Mustafa’yı katil Bunak Birinci Süleyman’a
öldürtmüştür.”Memuriyetleri bir rüşvet pişkeş mukabili satma usulünü de bir
kural olarak satma geleneğini de Rüstem Paşa vazetmiştir. Vakıa devlet hazinesi
dolmuş, fakat bu Osmanlı İmparatorluğunu duraksamaya, sonra da inhitata sevk
eden suiistimallerden biri olmuştur. Rüstem Paşa, devlet hazinesine müsavi olarak,
kendi servetini de, hiçbir sadrazama nasip olmayan bir dereceye çıkarmıştır. Bu
arada, devlet hazinesine girmesi icap eden bazı meblağları da kendi servetine
eklediği anlaşılmakta ve bazı eşhasın kendisine rüşvet verdiği hakkında
Kanuniye müteaddit ihbarlar yapıldığı da görülmektedir. Zevcesine günde
2000duka gelir sağlayan Rüstem Paşa’nın sayısız akar’ı Bursa’da ipek dokuma
tezgâhları, Clissa’da tuzlaları vardı…”İslamAnsCilt.9,s.801.
Osmanlının en Büyük
Padişahı İkinci Mahmut gelene kadar, ne memur maaşı vardı ne de memurlar ve
yurttaşlar için bir ceza yasası vardı. Moltke, Paşaların ve Hüsrev Paşanın
mutlak gücünü anlatır. Osmanlıda hiçbir kimsenin yarın ve yaşam güvencesi de yoktur.
Sınırsız yetkileri olan Sadrazamın da güvencesi yoktur. Padişahın bir emri ile
onun da kafası kesilir ya da boğulur ve tüm mallarına da el konulurdu.
Osmanlı’da, yarın güvencesi olmadığından çalmanı, çırpmanın ve rüşvetin
nedenlerinden birisi de burada saklıdır. Sonradan, Romalıların yaratmış olduğu
Vakıf kurumları, bir güvence olmuştur. Vakıf malları Allahın olduğundan Vakfa ilişilemezdi.
Sonradan ZÜRRİ VAKIFLARLA, vakıf kuranlar, gelecekteki nesillerinin
güvencelerini de garantiye almışlardır. Hırvat asıllı, padişah damadı olan
devşirme gelişmemiş vücutlu Rüstem’in hırs ve tamahının çok gelişmiş olduğunu
görebiliyoruz. En iyisi mi biz yine de Ünlü İbrahim Peçevi’nin, Peçevi tarihine
başvuralım. İbrahim Peçevi, Kanuni’den bahsederken, Vakanüvis geleneği, epeyce
yağ yakıyor. Ünlü İbn’i Haldun:”Herkes faziletten dem vurur, padişahlar bile
yağcılıktan hoşlanır! Diyordu.
“Mutlu devrinde—Kanuni’den söz ediliyor—Rüşvetin
adı ve sanı da yoktu. Rahmetli Rüstem Paşa Sadrazam iken, kamuda bu suç ile
töhmet altında kalmıştı. Ama aldığı da Anadolu, Şam ve Mısır eyaletleri gibi
yüksek beyliklerden aldığı Dört-Beş bin altın kadar bir paradan ibarettir.
Onbeş yıl oyunca Beylerbeyliği elinde bulundursa da, kendisinden bir şey
istenmez, azledilmekten de korkmazdı. Çünkü aldığı bu rüşvet değil, ancak bir armağandı.
Hatta, Rahmetli Ali Efendi tarihinde—Künhü’l-Ahbar---bunu hoşgörü yollu; bu kez Erzurum Beylerbeyi, ona Beşbin
altın hediye göndermişti:”Erzurum’un buna gücü yetmez diye bu paranın Üçbinini
geri göndermişti.”Sözlerini yazmış.”Peçevi Tarihi, Prof.Dr.Zeki Sıtkı
Baykal,s.13.
“Rüstem Paşa kölelikten gelme olup,Hırvat
soyundandır.Gerçi vücut yapısı bakımından o kadar gösterişli değildi,ama
akıl,düşünce ve hizmetleri,olgunluğu,ince terbiyesi,dindarlığı ve haramdan
kaçmasıyla Padişah katında büyük bir saygı ve sevgi kazanmıştı.Bu devlette
rüşvetçiliği başlatan kendisi olduğu
halde;hediyesi deftere bir kez kaydolan mansıp sahipleri artık bir daha işten
çıkarılmazdı.Kendisi,rüşvetçiler arasında en çok insaf sahibi
olanlardandı.Anlatıldığına göre;bir gün,Erzurum Beylerbeyi,at parası olarak
Beşbin altın armağan gönderir.Rüstem Paşa ise,Üçbin altını alır,İki binini geri
çevirir.”O mansıbın bundan fazlasına gücü yetmez”?!Der.”Rüstem Paşa’nın hayat
ve hayır işleri için yaptığı bağışları,savaş ve barış zamanındaki harcamaları,Sultan
Mihrimah için verdiği paralar sayılamayacak kadar çoktur...Bununla
beraber,öldüğü zaman,hiç te azımsanmayacak biı servet bırakmıştır ki,bu
malların defterini Tarihçi Ali Efendi,Kıbrıs’ta ölen Rahmetli Sinan Paşa
mecmuasından, o da Uzun Mehmet Paşa Cöngünden almıştır.”S.G.E.S:17-18.
“Rahmetli Rüstem Paşa’nın Muhallefatı(Terekesi, ölenin geride bıraktığı
şeyleri).1-Güzel yazı ile Mushaf--------8000 adet,
2-Değerli taşlarla bezenmiş ciltli
Mushaf---130 adet.
3—Türlükitaplar----5000
4-Memluk
köle(Oğuz, Çerkez) --170,
5-Atlas 2900,
6-Deve 1160,
7-Tülbent 80.000,
8-Sağlam para 780.000 Akçe,
9-Türlü Kaftan 5000,
9-Altın Üsküf 1100,
10-Kebe(Yük) ,2009,
11-Sayi,/Çalışanları/290,
12-Cebe ve zırh, 2000,
13-Gümüş eyer, 600,
14-Altın işlemeli eyer,
500,
15-Gümüş özengi, 130,
16-Altın kakmalı kılıç,
860,
17-Altın kakmalı tolga
1500,2
18-Altıntopuz(soğancık)
100,
19-Kepçili mücevher,
dane 30,
20-El astarı, 476,
21-Nakit ve külçe altın
ve Ham para(yaklaşık olarak),1000 yük,
22-Anadolu ve Rumeli’de
çiftlik, 1000 adet,
23-Gümüş kütük
11.300.000,Akçelik. Binlerce mızrak, evler, köşkler, ipek tezgâhları ve Osmanlı
İmparatorluğundan akan mansıplar, rüşvetler Rüstem Paşayı ihya etmiştir. Rüstem
Paşanın türlü halı, kilim ve ufak tefek eşyası ile daha başka hediye, kap kacak
gibi şeylerin hesabı tutulmamıştır. Bazı kaynaklarda halılar deve yükü olarak gösterilmiştir.
Ulu Tanrı ona rahmet eylesin. İbrahim Peçevi Tarihi, ” S.G.E. S.17—8,9. Birinci Süleyman, Diyarbekir Beylerbeyi olan
Rüstem Paşaya kızını vermek istediğinde, Rüstem Paşanın hasımları onun Cüzzamlı
olduğunu iddia etmişlerdi. Padişahı cihan iki gözüm Sülümen, bu haber duyunca irkilmiş, çok acele olarak,
casus bir Hekimi Diyarbekir’e göndermiş. Bu özel görevli Çaşıt hekim,Paşamızın
kirli don ve gömleklerini bilimsel incelemeye tabi tutarak gerçeği ortaya
koymuş!Kirli don ve çamaşırlarda neler bulunmaz ki?!Cüzzamlıda KEHLE/BİT,
yaşamazmış.Tanrımıza şükürler olsun,Paşamızın kirli donunun ağ kısmında bir BİT
Paşası bulunarak,Devlet düşmanı Goministlerin dediklerinin yalan olduğu
anlaşılmış?!”Pire itte,Bit te Padişahın damat adayı,Dönme Yiğitte
bulunur?!”Sözü de doğrulanmış.Doçent Dr. Yücel Özkaya’nın nefis bir araştırması
var:”18’inci Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı.”Bu eserin
de 218’inci sahifesine bir göz atalım:
“Şehit Ali Paşa meşhur Talimatnamesinde,
kadıların rüşvet alması, uzak yerlerde olan kişilerin olur, olmaz davalar için
mahkemelere çağırılmamalarını, Taşraya gönderilen emri iyi uygulamalarını, olur-olmaz
şeylere emir çıkarılmamasını belirterek, Kadıların halkın zararına hareket
etmemelerine değindiğine göre; daha 17’inci asrın sonlarında bile kadıların
yolsuzluklarının olduğu ortaya çıkar ki, buna daha önce değinmiştik…”
Dün, sadece Devletlûlar
rüşvet alırlarken, bugün demokrasi sayesinde çağ atladığımızı yakinen çok görmüşümdür.
Dilimi yuttuğum çok zamanlar olmuştur. Osmanlı İmparatorluğunda, RÜŞVET,
HAKSIZLIK, VURGUN VE TALANIN Devletlûlardan kaynaklandığını Tarhoncu Ahmet Paşa,
Boşnak Sarı Mehmet Paşa görenlerden biri de Sultan Üçüncü Mustafa’dır./1716-1756/.Padişah
Üçüncü Mustafa hüküm sahibi olduğu halde, Osmanlı devletinin gidişatında
umutsuzdur. Bu umutsuzluğunu Cihangir Mahlası ile yazmış olduğu ünlü gazelinde
dile getirmiştir. Rüstem Paşanın terekesini Ünlü Joseph von Hammer’e/09 Haziran
1774—23 Kasım 1856/ göre de yazalım, daha sonra da sıra gazele gelsin: “Rüstem Paşa’nın terekesi, Von Hammer ve Uzun Mehmet
Paşa Cönkünden alınmıştır. Eşi MihriMah Sultan için, her Allah’ın günü, 2.000
Duka altını bıraktığı da rivayet edilmektedir.
—8.000 adet güzel yazı ile bezenmiş Mushaf, değerli taşlarla bezenmiş 130 adet, ciltli Mushaf. 5.000 adet çeşitli kitap, Memlûk köle,(Oğuz,Çerkez170 kişi) ,Anadolu ve Rumeli’nde 815 çiftlik,2900 muharebe atı,476 su değirmeni,1106 adet deve,5000 sırmalı kaftan,8000 kavuk,11.000sırmalı kavuk,2.900zırh,2.000cübbe ve cevşen(örme zırh),600 gümüş eyer,500 gümüşlü miğfer,500altın kakmalı murassa (cevherli) eyer,130 çift altın eyer,700 murassa kılıç,1000 gümüşlü mızrak,70.000 Duka altını,112yük–11.200.000 akçe 32 adet cevher, evinde,1000yük kuruş,(100.000.000 guruş). Joseph von Hammer, Büyük Osmanlı tarihi.3s.448–449.
—8.000 adet güzel yazı ile bezenmiş Mushaf, değerli taşlarla bezenmiş 130 adet, ciltli Mushaf. 5.000 adet çeşitli kitap, Memlûk köle,(Oğuz,Çerkez170 kişi) ,Anadolu ve Rumeli’nde 815 çiftlik,2900 muharebe atı,476 su değirmeni,1106 adet deve,5000 sırmalı kaftan,8000 kavuk,11.000sırmalı kavuk,2.900zırh,2.000cübbe ve cevşen(örme zırh),600 gümüş eyer,500 gümüşlü miğfer,500altın kakmalı murassa (cevherli) eyer,130 çift altın eyer,700 murassa kılıç,1000 gümüşlü mızrak,70.000 Duka altını,112yük–11.200.000 akçe 32 adet cevher, evinde,1000yük kuruş,(100.000.000 guruş). Joseph von Hammer, Büyük Osmanlı tarihi.3s.448–449.
Bazı politikacıların eden Osmanlılığın
özlemi içinde olduklarını buradan anlamak mümkündür. Hata bir Cumhuriyet
yargıcının:”Şeriat gelirse bana göre hava hoş. Kadı olarak ta görevime devam
ederim!”Dediği basınımıza yansımıştı. Osmanlı adaletinde sopa cezası da vardı.
En çok 39 sopa cezası verilirdi. Her sopa İçin de hükümlü sopa cezasını veren Kadıya
bir akçe ödemek zorundaydı! Bu Rüstem Paşa Hırsızı bugünkülerle karşılaştırılsa
çok zavallı kalır.Koskocaman Sadrazam ve Padişah damadının bir Sefinesi bile
yokmuş!?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder