23 Şubat 2014 Pazar
1231/SAYIN RECEP BEYİMİZ!
TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
TV. İZMİR,23Şubat 2014
Sayın Bay Recep Beyimiz, sabırlar dileriz!
Sayın Bay Recep Tayyip Erdoğan Beyimiz, Sayın Devlet Bahçeliyi zemmetmek isterken kendisini de ele vermiştir: ”MHP’NİN başındaki zat, aile, çoluk çocuk. Çocuk nedir bilmez, onun böyle bir derdi yok!” Buyurmuş!17 Aralık büyük soygun ve rüşvet olayları nedeniyle Sayın Recep Beyimizin ve Dört bakanının çocukları nedeniyle başlarının derde girdiğini bu beyanından da anlamaktayız. Ancak: İslamiyet’ten bu yana Türk toplumunun aile yapısı bir horozlu tavuk kümesinden farkllıydı. Hiç çocuğu olmayan Mustafa Kemal Bir babalı ve çok analı çocuk sistemli bir aile ortamını kaldırarak çocukları tek anaya ve tek babaya bağlamıştır. Bütün insanlığı bir aile olarak kabul etmiştir. Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Ulusunun geleceğini de Türk Gençliğine armağan etmiştir. Kendisine evlat olarak seçtiklerinin hayat öyküleri yazılmıştır. Bir kızını savaş pilotu olarak yetiştirmiş, hırsız, vurguncu çocuklar yetiştirerek başını sizler gibi belalara sokmamıştır. Ne oğlu bir Hanım şarkıcıyı ezerek öldürmüş, ne de diğer oğlu rüşvet ve yağmadan suçlu olarak itham edilmiştir. Sayın Bay Recep Bey;sizlerin çoluk,çocukla başınız gerçekten dertli. Tanrımızdan sizlere sabır niyaz ederiz gari!
21 Şubat 2014 Cuma
1230/AKIL VE RUH HASTALIKLARI
TC.
OSMANTÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
TV. İZMİR;30 Aralık 2013/BENİM BU KONUDA 47 SAHİFELİK BİR ÇALIŞMAM VARDIR. NURCULUK ADLI KİTABIMA EKLEDİĞİM. MERAK EDENLERE TAMAMINI İLETİRİM. BÜYÜK ADAM OLDUKLARINI SANANLARIN RUH YAPISINI ÖĞRENMEK BAKIMINDAN FAYDALI OLUR KANISINDAYIM GARİ.
FACEBOOKS’TA BİR ARKADAŞIMIZ, Sayın Bay Recep Tayyip Erdoğan’ımız için”Mitoman”dedi.Ruh. Ruh. Ruh. Ruh. Ruh. Ruh hastalıklarını biraz olsun inceleyenlerimiz, onda daha neler olduğunun farkına varabilirler. LordJim! Akıl ve RUH Hastalıklarının Bölümleri:
1. Psikoz manyak - depressif (mani - melankoli ya da siklofreni)
2. Şizofreni (demans prekos)
3. Paranoya - parafrenya - sistematiğe vehim deliliği
4. Organik (uzvi) reaksiyon tipleri:
• Sifilis
• Alkol
• İhtiyarlık bunaması
• Dejenerasyon prenesil
5. Sar’a (epilepsi)
6. Psikoz-nöroz-histeri-şahsiyetin kaybolması-nevrasteni
7. Aklı muvazenesizlik-ensefalitis letarjik
Bunların en önemlilerini kısaca inceleyelim:
ŞİZOFRENİ: Erken bunama (Kreapelin) erken bunamayı 4 bölüme ayırmıştır:
1. Basit şekil (simple)
2. Hebefrenik şekil
3. Katatonik şekil
4. Paranoid şekil
Bu şekilleri birbirinden ayıran tam ve kesin bir sınır yoktur. Karışık şekilleri de görülür. Biz burada ortak arazları kısaca adli tıp bakımından belirtmekle yetineceğiz.
A. Zekâ Bozuklukları:
1. İdrak: Başlangıçta sakindir. Zamanla bozulur ve hallusinasyonlar görülmeye başlar.
A. İşitme hallusinasyonlar çok görülür. Hasta daima fena sözler, gürültüler, tehditler işittiğinden bahseder.
B. Görme hallusinasyonlar: Fena ve korkunç şeyler görür.
C. Hissi hallusinasyonlar
D. Tad ve koku hallusinasyonlar
2. Şuur ve intibak en son devir olan bunama devrinde bozulur.
3. Hafıza: Genel olarak bunama devrine kadar salim kalır.
4. Muhakeme kusurları fazladır. Daha başlangıçta kendini gösterir. İti safi, hipokondriak ve büyüklük hezeyanları sık görülür.
5.Tedai-i efkâr (Assaciation des ideas): Çok erken olarak bozulur. Sözler kelime salatası (Salade de mot) halindedir.
B. Teessüriyet bozuklukları:
1. Başlangıçtan itibaren Teessüriyet azalır.
2. Neşelenmesinde ve kızmasında sebat yoktur.
3. Utanma hissi yok olmuştur.
4. Sevinecek yerde üzülür, üzülecek yerde sevinirler
5. Ruhlarındaki zıtlık yüzlerinde görülür.
C. Hareketlerinde bozukluk:
1. Ağırlaşırlar.
2. Başkalarının hareketlerini taklit ederler
3. Menfiyet (Negativizm) vardır.
4. Durup dururken ani bir akım hareketler yaparlar.
5. Bazen de devamlı olarak aynı hareketleri yaparlar ve aynı sözleri söylerler.
6. Kendi kendilerine konuşup, dururlar.
D. Konuşma Bozuklukları:
2. Bir şey sorulunca, tamamen başka bir cevap verirler.
2. Manasız şeyler söylerler.
E. Yazı bozuklukları:
Yazıları intizamlı değildir. Garip işaretler koyarlar. Çok pistirler, pabuçsuz helâya giderler.
F. Organik bozukluklar:
1. Refleksler canlıdır.
2. Son devirlerinde bütün akli melekeleri ve Teessüriyet bozulur. Bu hastalıkta düşüncelerle hareketler arasında açık bir uygunsuzluk, ani ve ilgisiz bir hareket temayülü vardır.
PARANOYA: Bu, müzmin sistematize bir vehim halinin tedricen inkişafıdır. Başlıca karakteristiği hezeyanın değişmez olmasıdır. Hüküm yanlıştır. Fakat bunun dışında bütün akli melekeler normaldir. Hastalık daha ziyade kâhillerde meydana çıkar. İrsiyet yüklülüğünün büyük rolü vardır.
Ruhi şok ve hapishane hayatının tesiri muhakkaktır. Hastalık yavaş ,yavaş ve gizli bir biçimde gelişir.
Etrafındakilere karşı devamlı bir şüphe ve emniyetsizlik hissederler. Korkak, mütereddit ve çekingendirler. Ufak bir sebep hastalığın çiçek açmasına sebep olur.
Tefsiri hezeyanlarda şahıs sabit fikirlerin tesiri altındadır. Zekâ melekesi bu sabit fikirler için çalışır. Muhakeme tamamıyla sabit fikir etrafında döner. Herkes ve her şey kendi aleyhlerine tertip ve tasnif edilmiştir. Muhitlerinde kendileri için iyi niyet ve ilgi mevcut değildir. Komplolar hazırlanmakta, şeref, haysiyetine, sıhhatine hatta hayatına yöneltilmiş tertipler belirmektedir. Şahıs, önceleri bu kadar itisaf karşısında pek şikâyet etmez, sadece muhitle olan temasını tehdit eder, kuşkusu yüzünden ve hareketlerinden bellidir. Daha sonra şikâyete ve himaye aramaya başlar. Fakat her teşebbüsünde hep kinle ve tertiple karşılaştığına inanır. Bu durumda üç türlü reaksiyon yapabilir.
1. Bütün âlem kendisine düşman olduğuna göre buna nasıl mukavemet edebilir? En muvafık olan intihar edip, bu acıdan kurtulmaktadır.
2. Niçin kendisini öldürsün? Gerekli olan düşmanlarıyla savaşmasıdır. Asıl düşmanı teşhis etmeye çalışır ve yavaş, yavaş beliren bir çehre üzerinde dikkatini toplar. Ondan sonra bu şahsa karşı tedbirler almaya yönelir.
3. Yahut da hasta; herkesin aleyhinde yaptığı çalışmalardan bir zarar görmediğine bakarak bir gurur duymaya başlar, kişiliği irileşir, kabarır, kendini önemli bir insan, bazen hükümdar, bazen bir peygamber, hatta bir tanrı saymaya başlar.
PARAFRENYA: İtisaflı hezayının ikinci bir şekli olup, bunda hallüsünasyonlar vardır. Kişi birtakım sesler duyar, birtakım lezzetler ve kokular hisseder. Yediği gıdalarda birtakım şüpheli lezzetler duyar ve bunların zehirli olduğuna inanır.
PSİKOPATLAR YÜKSEK DEJENERELER: Bunlar ilk yaşlarından beri geçimsiz, anti sosyal insanlardır. Zekâ kıtlığı göstermezler; fakat kayıtsız egoist, minnet hislerinden yoksun, çok defa atılgan ve mücadeleci olurlar. Birçokları marazi yalancıdırlar. Atılgan ve tedbirlidirler. Cinsi bakımdan soğuk, tersliğe dönüktürler. Sırasında son derece mütehevvir ve kindar, sırasında fevkalade korkak ve riyakârdırlar. İçlerinde adeta ruhi ve teessüri bir enerji vardır.
MİTOMANİ: Yalan deliliği demektir. Bunlar, yalan söylemeden rahat ve huzur göremezler. Bunlar yaptıkları işin fenalığını biler; fakat kendilerini o işi yapmaktan alıkoyamayan kimselerdir. Zamanla, bunlar kendi yalanlarına da marazi olarak inanırlar.”Politika yalan sanatıdır!”Onbaşı ve dahi Führer Adolf Hitler. Yalan ne kadar büyük olursa inananı da çok büyük olur!”A.H.”Sık tekrar edilen bir yalanı halk doğru gibi algılar!”Paul N.Goobbels. Camide bira içtiler!”,”Yüz kişilik bir çapulcu Grubu, Kabataş iskelesinde altı aylık yavrusu ile bir kadına yarım saat tecavüz ettiler!”.”Terörist ile konuşan namussuz ve şerefsizdir!” Sayın Bay Recep Tayyip Erdoğan.
“Aldanma cahilin kuru lafına;
Kültürsüz insanın külü yalandır.
Hükmetse dünyanın her tarafına;
Arzusu hedefi yolu yalandır!. (Âşık Veysel)
FOBİ’LER: Bunlar, ya her şeyden korkarlar (Pano fobi), ya da bir şeyden korkarlar (Mono fobi). Hasta tarafından manasızlığı bilindiği halde defedilemezler.
(Dr. Şükrü Biostancıoğlu; Adli Tıp Notu, 1957, s. 94-102)
MEGALOMANİ: Megalomani, başlıca özellikleri zenginlik, güç ya da her şeye gücü yeter olan, kuruntusal fanteziler içeren psiko-patolojik bir durumdur. “Megalomanlık = Kişinin gerçekle bağlantısı olmayan, gerçek dışı üstün niteliklere sahip olduğunu sanmasıdır. Megalomani, realiteyle kesinlikle ilgisi olmayan davranışlar sergileyen kompleksli ve belli boyutlarda ruhsal sorunları olan kişilerde görülen psikolojik bir durum olup 3 ayrı şekilde açığa çıkar.1. ve 2. davranış şekli mani ve şizofreni olarak belirir. Üçüncü tip megalomani ise beyin hasarından kaynaklanır. Mani ve şizofreni ilaç ve psikoterapiyle kontrol edilebilir. Bu şekilde kesin bir iyileşme sağlanamasa da belli ölçüde bir düzelme görülebilir. Beyin hasarı kaynaklı megalomanide ise penisilin tedavisi uygulanarak kalıcı bir düzelme sağlanabilir”Bir vatandaşımız,”tevazuu tabutunda unutan kişi” olarak ta tanımlamıştır. Bütün diktatör bozuntularında GÖZLENEN NARSİST BİRBİR SAPLANTIDIR. HER TAŞIN ALTINDA DAİMA O VARDIR, HİÇ KİMSENİN FİKRİNİ BEĞENMEZ VE KABUL ETMEZ, HER FİKRE KARŞI MUTLAKA SÖYLEYEBİLECEĞİ BİR FİKRİ VARDIR. Sistematize bir vehim deliliğidir. Yalan dünyasındadırlar. Tüm insanların kendisi gibi düşünmesini istemek gibi bir saplantıları da vardır. Utanma duygularını yitirmişlerdir. Her söyledikleri ve her yaptıkları tanrısaldır. Diktatör bozuntusu narsist mitomanların söyledikleri hep yalan, yedikleri içtikleri de hep haramdır.
16 Şubat 2014 Pazar
1229/SEKSEN MÜTEC AVİZ,YARIM SAAT TECAVÜZ,ORTADA BİR SIYRIK!
T.C.
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
TV. İzmir;17 Şubat 2014
YÜZ MÜTECAVİZ! YARIM SAAT TECAVÜZ!
BİRKAÇ EKİMOZ VE YALINIZ BİR SIYIRIK!
“Politika yalan sanatıdır! “Halk kitap okumaz, radyo dinler ve gazete okur!”
Ben, hiçbir yeteneği olmayan insanları kurtarmaya değil, onları kullanmaya geldim!” Onbaşı Adolf Hitler.
“Halkı her zaman ateşle. Asla soğumasına izin verme.
*Hatalı olduğunu veya yanlış yaptığını asla kabul etme.
*Asla rakibinin üstün bir yanı olduğunu kabul etme.
*Asla kendinden başka bir seçeneğe hareket alanı bırakma.
*Asla kabahat üstlenme.
*Sadece bir rakibine odaklan ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yık.
*Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır.
*Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan, halk eninde sonunda ona inanır.
"Bir yalanı ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar. Hıristiyanlığın bu kadar etkili olmasının sebebi 2000 yıldır aynı şeyi söylüyor olmasıdır."Dr. Paul Joseph GOEBBELS, Onbaşı Hitlerin Propaganda Bakanı(29 Ekim 1897/1 Mayıs 1645)Hitlerin sığınağında; eşini ve Alt oğlunu tabanca ile öldürdükten sonra intihar etmiştir. ”Hitler hiç büyümemiştir, hep çocuk kalmıştır sözü de onundur.
İlgi: Halk, Delilerden Ne dâhiler yaratır ”Adlı yazım.
SAYIN Bay Recep Tayyip Erdoğan Beyimizin bir tek tutarlı ve doğru sözünü okumak ve dinlemek kısmet olmadı.17 Haziran olaylarını, iftiralar ve yalanlarla hempalarını kandıracak şekilde anlatmasını döne, döne sürdürmektedir.Camide bira içmişler! Camiye ayakkabı ile girmişler!Altı aylık çocuğu bulunan başı örtülü bir genç kadına etmedikleri tecavüzü ve hakareti bırakmamışlar. Kadının ifadesinden de ruhsal yapısını okumak mümkündür!Onbaşı Adolf Hitler, dünya kamuoyunu kandırmak için, Polonya ordusunun üniformalarını giydirdiği Yahudileri öldürtmüştü. Bizimkisi de, Anayasal Gösteri haklarını kullanmakta ısrarlı olan Türk vatandaşlarını Recepkoların, dövdürterek öldürtüğü gibi onlara da her türlü iftirayı atmaktan utanmamaktadır. Bu sefer yalanları meydana çıktığında başka bir tezgaha sarılmıştır:”Tabip raporu var,bu rapora ne diyeceksiniz?”Ona da yalan deriz.
Başımızdan geçen gerçek öykülerden birisini anlatmak durumundayım gari:12 Eylül 1980 tarihinde; Zonguldak il jandarma alay komutanıydım. Daha önce,Polis mıntıkasında başları kesilerek ve tabanca ile vurularak öldürülen altı şoförün dosyasında hiç ilerleme olmamıştı. Öldürülenlerin yakınlarını alay komutanlığına çağırarak, beni Donanma Sıkıyönetim Komutanlığına, cinayet dosyaları ile ilgilenmediğim için şikâyet edeceksiniz! Dediğim de itiraz ettiler. İşin inceliğini anlattığım da akılları önerime yatmıştı. Ben, Donanmada görevli ve çok yakından tanıyan bir asker yargıç ile anlaşmıştım benim için yapılacak şikâyetler üzerine Donanma ve Sıkıyönetim Komutanının imzası ile bu işle bizzat uğraşmam için bir emir yazacaktı. Beklediğim emir gelir, gelmez güvendiğim polislerden bir ekip kurmuştum.Yanlışla boynundan ağır yaraladıkları başka bir şoförün ölmeden önce alınmış ifadesi vardı.Uzun bir uğraştan sonra elebaşıları dahil altı katili yakalamış ve itiraflarını aldıktan sonra Zonguldak Devlet Hastanesinden de bedensel ve ruhsal bir işkenceye uğramadıklarıana dair Elli dört adet rapor almıştım. Yanlışlıkla Almanya çalışmaya gidecek olan Sungurlulu bir vatandaşımız Gerede’de öldürdüklerini de meydana çıkarmıştık. Sanıklar tutuklandıktan sonra başka cinayet suçlarından arandıkları Vakfıkebir adliyesine Komando astsubay üstçavuş Sayın Ömer Aslan komutasındaki bir timle sevk etmiştim. Sanıklar biribirini darp ederek, ayaklarında yaralar oluşturmuşlar, bu durumu jandarmanın ve polisin soruşturma sırasında meydana gertirmiş olduğunu da ağlayarak anlatmışlar.Savcı ve sorgu hâkimi sanıklardan yana bir tavır alınca Sayın Ömer Aslan olay çıkarmış. Jandarma Genel Komutanlığı olayı bana aktarınca elli dört Hastane raporunu ortaya koyarak sanıkların idam talebi ile yargılanmalarını sağlamıştım. Saat 1930 sularında Kabataş iskelesinde sigara içen polislerin gözleri önünde, belden yukarısı çıplak ve kadının anlattığına göre de maslahatları ellerinde bulunan mütecavizler yarım saat ol kadına ve bebesine zulüm ve tecavüz etmişler! Beş gün sonra alınan komik rapor da ortada. Mobese kameralarının görüntüleri de ortada. Şeksen kişi 17 Haziran 2013 günü saat 1930’de bu kötülüğü yapacaklar! Şenin polislerinin ve vatandaşlarının tümü gösteri haklarını kullanmak isteyen insanlarımızı haklamakla mı meşguldüler Sayın Büyük Ağabeyimiz? Şimdi de bir senaryo ben yazayım:Bir akşamüzeri geç vakitte,bir kadın sizin oturmakta olduğunuz köşkün polis karakoluna,kanrevan içinde gelmiş olsun.Hastanede kendisine gelen kadın,polise “beni bu hale,gösteri hakkımım kullandığım için ,Bay Recep Tayyip Erdoğanla oğlu Bilal Erdoğan koydu!” Dese ve ifadesini imzaladıktan sonra da ölse! Bu duruma ne buyurursunuz? Sizden yalınız bir tek defa Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı gibi konuşmanızı istemek her vatandaşımızın hakkıdır!
15 Şubat 2014 Cumartesi
1228/ATATÜRK NE Mİ YAPMIŞ Kİ!
TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
TV. İZMİR;14Şubat 2014.
“ATATÜRK NE YAPMIŞ Kİ!”
Amerikalı bir Turist, bizim Temel Reise sormuş: “Ula Temel, siz ha bu Hamsiden kaç çeşit yemek yaparsınız bana sayar mısın? “Temel parmağının birisini bükerek:1-Tatlısını yaparız! Dediğin de Amerikalı; “Temel Reis gerisini saymaya gerek kalmadı öğrendim! Demiş! “Bu, olayın fıkra kısmı. Bir de gerçeğine bir bakalım: Amerikalı bir bilim Adamı Rahmetli Profesör Doktor Ahmet Taner Kışlalı’ya, Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı devrimleri anlatır mısınız? Dediğin de; Rahmetli Kışlalı, hiç tereddüt etmeden:”Harf devrimini yaptı. Arap alfabesi yerine Latin alfabesini getirdi!”Amerikalı:”Gerisini anlatmanıza gerek kalmadı. Mao Çe Tung, her türlü gücü ve şiddeti elinde tuttuğu halde Çin alfabesini değiştirmeye yanaşmadı! Demiş.
Bazı soyu ve sütü bozuklarımız, ne zaman Mustafa Kemal Atatürk’ten söz açılsa, dudak bükerek bu soruyu tekrarlamaktadırlar; Atatürk ne yaptı ki!”Bu sorunun bir tek yanıtı vardır ama anlatsanız ne anlayabilirler ne de ihanetlerinden vaz geçerler. Ulan kanı da bozuklarımız, ONBİR senedir, ALLAH VE din şile aldatanlarımızın satmakla bitiremedikleri Türkiye Cumhuriyetinin her türlü değerlerini kimler yapmıştır ve dahi yaratmıştır?! Osmanlıdan hangi sanayi ve turistik kuruluşumuz kalmıştır? Dikiş İğnesini, dikiş ipliğini ve şekeri bile dışarıdan satın almaktaydı göklere çıkarttığınız Osmanlı. Tebaa ve cariye iken özgür ve eşit değerlere sahip, batılılarla her alanda yarışan insan olmanızı Atatürkümüze borçlusunuz. Osmanlı zamanında, Türk Ordusunda görev yapacak Alman subayları bir üst rütbe ile gelmekteydiler. Alman Ordusunda Süvari subaylarının en üst rütbesi Tümgenerallik iken, Emekli Süvari Tümgenerali Liman Fon Sanders’i Mareşal rütbesi ile Gelibolu’daki 5’inci ordunun başına oturtmuşlar, Osmanlı Genelkurmay başkanlığına da bir Alman Generalini gerirmişlerdi. Kanalı fethe giden Cemal Paşanın kurmay başkanı da bir Alman Kurmaya Albayıydı. Salakça planlanan, Alman çıkarları için delilerin bile yapamayacakları Süveyş kanalı seferinde tam 30.000 devemiz ölmüştü. Ulusal Kurtuluş Savaşımızın en bunalımlı döneminde, Afgan ordusunu eğitecek Türk subaylarını O Mustafa Kemal bir üst rütbe ile Afganistan’a göndermişti. Uzun söze gerek te yok; Ninelerinizin, Analarınızın, Teyzelerinizin, Ablalarınızın ve Halalarınızın ırzlarına düşman askerleri geçememişse bunu Atatürk’e borçlusunuz! Ben,1918 Türkiye’si için bir örnek vermek istiyorum. Aklı ve vicdanı olanlar iyice okumalıdırlar.1919-1922 yıllarındaki Zonguldak Ticaret ve sanayi odasına kayıtlı 243 tüccardan sadece birisi, Türk asıllıdır. Gerisi Osmanlı vatandaşı azınlıklarla yabancılardan oluşmaktadır. Osmanlı İmparatorluğunda 243 sadrazamın yalın 10’u Türk asıllıydı. Bulgar hükümeti, Ulusal Kurtuluş Savaşı için Bulgar subayları gönderme önerisini: “Vatan müdafaasında yalınız Türk vatandaşlarının kanı dökülür! Diyerek öneriyi geri çevirmişti. Bendeniz Osmanlı dönemindeki bugün bizim olan İzmir’imizden, Tanrı sıfatlı Bay Recep Beyimizin” Gâvur!”Dediği İzmir’imizden örnek vermekle yetineceğim:Buyurunuz birlikte okuyalım. Öncelikle şunu söylemeliyim: İzmir’deki 23 Tabibin sadece 3’ü Müslümandı. Mordoğan kasabasında Rumların özel hastahanesi olduğu gibi Urla-Çeşmealtındaki bir adada da özel bir hastaneleri vardı. Urla’nın nüfusu,30.000 Rum;5500 Ermeni,550 Yahudi ve sadece çoğunluğu da köylerde olan 3500 Türk’ten oluşuyordu.
Sayın Yavuz ÖZMAKAS’IN”KOÇ BİLEKLİ Vali Rahmi Bey’in izmir Günleri ”adlı eserinin 130’uncu sahifesi:
“Savaşın sonuna doğru sayılarla izmir!”
“Birinci dünya savaşının son yılında,1918 izmir2inden bina sayılarına gözatacak olursak ilginç sonuçlara ulaşmamız mümkün olacaktır.
İzmir kazasında 130 cami,50 mescit,27 medrese,11 tekke varken 9 sinegok,85 kilise,1 manastır bulunuyordu. Müslümanlara ait 1 kız, bir erkek öğretmen okulu,77 erkek ve 1o kız okulu vardı. Bunun yansıra bir sanayi okulu ve bir de kütüphane bulunuyordu. Bir sanayi okulu ve bir de kütüphane bulunuyordu. Yabancıların istatistiğinde ise 10 erkek,2 kız Musevi Okulu, diğer öğelere ait te 52 erkek,25 kız okulu vardı. Musevilere ait 2,diğer azınlıklara aitte 7 hastaneyi eklemek gerekir.
Kazada 82 otel ve ferhanenin 43 tanesi Müslümanlarındı. Kalanlardan 4’ü Musevilerin,11’i Ermenilerin,14’ü Rumların,10’u da diğer yabancılarındı. Kentteki 2344 mağazanın 745’i Müslümanlara,168’i Musevilere,272’si Ermenilere,771’i Rumlara,379’u Da diğer azınlıklara aitti. Müslümanlar ve Rumlar 57’şer yazıhane ile başı çekiyorlardı.62 ferhanenin 12’si Ermenilerin,14’ü rumların,302u da diğer yabancılarındı. Kentteki 9 tiyatronun 3’ü Rumların,4’ü yabancılarındı.17 sinemanın 8’i Rumlarındı. Musevilere ait 2,yabancılara ait te 4 sinema vardı.43 gazinonun 17’si rumların,17’si yabancıların,6’sı da Müslümanlarındı.
94 Rum. Meyhanesi,78 yabancılara ait meyhane,11 Musevilere ait meyhane,14 Ermenilere ait meyhane 29 Müslümanlara ait meyhane vvardı.42 rakı fabrikasından 22’si rumlara,20’si de diğer unsurlara aitti. Kentteki 2 bira fabrikasının sahibi de yabancıydı.67 eczanenin 17’si Müslümanlara,22’siRumlara,212i yabancılara,4’üMusevilere,42ü de Ermenilere aitti. Kentteki dükkânların yarısı Müslümanların elinde bulunuyordu.8938 dükkânın 4551 tanesinin sahibi Müslümandı, Rumların sahibi olduğu dükkân sayısı 2053 idi. İzmir’de bulunan 8 bankadan 4’ü rumlara,2’si Ermenilere,22si de yabancılara aitti.17 matbaanın 10’unu sahibi deRumdu.20 un fabrikasının 4’ü,8 makarna fabrikasından 12i,5 helva fabrikasından 12i,14 şeker imalathanesinden 11’i Müslümanlarındı.9 Eylül 1922 sabahı yağhaneler semtinden şehir merkezine doğru ilerleyen Dört Türk askeri, bir Rum’un/Tuzcuoğlu’nun/ un fabrikasından, Rum ve Ermeni çeteleri tarafından atılan el bombaları ve açılan ateş sonucu şehit edilerek oldukları yerlerde toprağa verilmişlerdir. ŞEHİTLİK VATAN VE NAMUS PARKI ADINI TAŞIMAKTADIR. Bu şehitlerimizin adlarını yazmak bence ulusal bir görevdir: İkinci SÜVARİ TÜMENİ,4’Üncü SÜVARİ ALAYI,2’İNCİ SÜVARİ BÖLÜĞÜNDEN, Akşehir’in Mamuretülhamit köyünden Bekir oğlu MEHMET ÇAVUŞ. Aynı bölükten ANTALYA’NIN Kızılsaray köyünden Ömer oğlu HAKKI ÇAVUŞ. Yine bu alayın 4’üncü bölüğünden Nevşehir’in İneli köyünden Ahmet oğlu Er Seyit Ahmet.”Türkmen Parlak, İşgalden Kurtuluş, s.362.c.2
10 Ağustos 1920 tarihli Sevr anlaşmasının en önemli maddeleri:
1. Sınırlar (madde 27-36): Edirne ve Kırklareli dâhil olmak üzere Trakya'nın büyük bölümü Yunanistan'a, Ceyhan, Antep, Urfa, Mardin ve Cizre kent merkezleri Suriye'ye bırakılacak, İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti olarak kalacak;
2. Boğazlar (madde 37-61): İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silahtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlar ‘da deniz trafiği on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek; komisyon gerekli gördüğü zaman Müttefik Devletleri’n donanmalarını yardıma çağırabilecek;
3. Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecek
4. İzmir (madde 65-83): Yaklaşık olarak bugünkü İzmir ili ile sınırlı alanda Osmanlı İmparatorluğu egemenlik haklarının kullanımını beş yıl süre ile Yunanistan'a bırakacak; bu sürenin sonunda bölgenin Osmanlı veya Yunanistan'a katılması için plebisit yapılacak;
5. Ermenistan (madde 88-93): Osmanlı Ermenistan Cumhuriyeti'ni tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek (Başkan Wilson 22 Kasım 1920'de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan'a verdi.)
6. Arap ülkeleri ve Adalar (madde 94-122): Osmanlı savaşta veya daha önce kaybettiği Arap ülkeleri, Kıbrıs ve Ege Adaları üzerinde hiçbir hak iddia etmeyecek;
7. Azınlık Hakları (madde 140-151): Osmanlı din ve dil ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşit haklar verecek, tehcir edilen gayrimüslimlerin malları iade edilecek, azınlıklar her seviyede okul ve dini kurumlar kurmakta serbest olacak, Osmanlı'nın bu konulardaki uygulamaları gerekirse Müttefik Devletler tarafından denetlenecek;
8. Askeri Konular (madde 152-207): Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri kuvveti, jandarma dâhil 50.700 kişiyle sınırlı olacak ve ağır silahları bulunmayacaktı.[1][4] Türk donanması tasfiye edilecek, Marmara Bölgesi'nde askeri tesis bulunduramayacak, askerlik gönüllü ve paralı olacak, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecek;
9. Savaş Suçları (madde 226-230): Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacak;
10. Borçlar ve Savaş Tazminatı (madde 231-260): Osmanlı İmparatorluğu'nun mali durumundan ötürü savaş tazminatı istenmeyecek, Türkiye'nin Almanya ve müttefiklerine olan borçları silinecek; ancak Türk maliyesi müttefikler arası mali komisyonun denetimine alınacak;
11. Kapitülasyonlar (madde 260-268): Osmanlı'nın 1914'te tek taraflı olarak fesh ettiği kapitülasyonlar müttefik devletler vatandaşları lehine yeniden kurulacak;
12. Ticaret ve Özel Hukuk (madde 269-414): Türk hukuku ve idari düzeni hemen her alanda Müttefikler tarafından belirlenen kurallara uygun hale getirilecek; sivil deniz ve demiryolu trafiği Müttefik devletlerarasında yapılan işbölümü çerçevesinde yönetilecek; iş ve işçi hakları düzenlenecek hükümlerini içeren bir antlaşmadır. OSMANLI PARLAMENTOSUNUN KABUL EDEREK YÜRÜRLÜĞE KOYDUĞU BÜTÇE KANUNUNU GENEL BORÇLAR İDARESİNDE/DÜYUNU UMUMİYE İDARESİ/ GÖREVLİ İNGİLİZ, FRANSIZ VE İTALYAN DELEGELERİNDEN OLUŞAN KOMİSYON UYGULAMADAN KALDIRABİLECEKTİR!
11 ŞUBAT 1919,GENERAL ALLENBY'DEN HÜKÜMETE TEBLİGAT! VE 11 ŞUBAT 2011 KOMUTANLAR;SİLİVRİ CEZAEVİ'NİN ETRAFI SARILARAK SİLİVRİ'DE TUTUKLANDI!
BU YAZI SAYIN GÜLSEV EYÜBOĞLU’NDAN ALINMIŞTIR.
11 ŞUBAT 1919,GENERAL ALLENBY’DENOSMANLI HÜKÜMETİNE, ÜLTİMATOM!
İngiliz Kraliyet Orduları Mısır Kuvvei Seferiye Kumandanı General Allenby İstanbul'da.
General Allenby,11 Şubat 1919 Günü İstanbul'da İstanbul Hükümeti ve Erkanıharbiyei Umumiye toplantı yaptılar. İlgili toplandı gizlilik içinde 3 saat devam etti.
SONUÇ;
İngiliz Kraliyet Orduları Mısır Kuvvei Seferiye Kumandanı General Allenby'nin İstanbul Hükümeti ve Erkânıharbiye Umumiye'sine ivedi yerine getirilmek kaydıyla verdiği ÜLTİMATOM!
Mısır Kuvvei Seferiyesi idaresi altında bulunan mıntıkalarda icra mevkiine ivedilikle konacak mukarrer şartlar:
1)-Altıncı Ordu Kumandanı Ali İhsan Paşanın memuriyetine derhal hitam verilecektir.
2)-Altıncı Ordu kâmilen teslimi silah ederek, top mitralyöz vesair silahları muayyen bir noktada tarafıma ita olunacaktır.
3)-Tarafımdan emir verildiğinde meskûn ahalinin elinde bulunan silahlar toplatılacaktır.
4)-Benim emri mıntıkam dâhilinde ihtiyacım olmayan Türk Jandarması teslimi silah edecek ve emrim mucibince terhis edilecektir. İdarem altındaki mıntıkalar dâhilinde bulunan Türk Jandarması terhis edilinceye kadar emrime tabi tutulacaktır.
5)-Tavır ve hareketleri âdemi memnuniyeti mucip olan Osmanlı memurları emrime teberiyetle azledilecektir. Ve bunların yerine nasp ve tayin kılınacak yeni memurların isimleri berayi tasvip(tetkik)tarafıma verilecektir.
6)-Ahvalin müsaadesine göre, Ermeniler kendi memleketlerine(sözüm ona tehcir edildikleri yerlere)geri gönderilecek bunların iskanları temin edilecek arazi vesair emlak şimdi derhal kendilerine iade olunacaktır.Ermenilerin kendi yerlerine gönderilmesi hususunda muavenet(yardım) ve mallarına iras edilmiş olan zarar ve ziyanı tahmin etmek üzere icabeden yerleri ziyaret edecek bilcümle Zabitlerime teshilat ibraz olunacaktır.
7)-Gerek cinayetler(kendilerini korumaya çalışan Türklerin savunma hakkı ona göre cinayet) ve gerek Umumi Asayişi fiilen toplantı, miting, konferans seyahat hali icrasiyle müttehem bulunan kimseleri tevkif ettireceğim; bu dahi tamamıyla benim reyime muhavvel bulunacaktır.
Mısır Kuvvei Seferiyesi Kumandanı
General Allenby. Bu Allenby adlı gururlu İngiliz Generali, Süveyş kanalından girerek Mısırı fethedecek olan, Alman Uşağı Salak Enver ve Cemal Paşaların birliklerinin peşine düşerek Halep’i Kudüs’ü ve Şam’ı ele geçirmişti. Sam civarında bulunan Rahmetli Selahattin Eyyubi’nin mezarına çizmesinin burnu ile vurarak: ”Kalk,yine biz geldik! ”diyerek Aslan Yürekli Rişardın öcünü almıştı!
General Allenby'nin şiddetli ÜLTİMATOMU 15 Şubat 1919 da Başkent İstanbul'dan yazılarak ayni günde tüm Ordu Kumandanlıklarına ve Kolordu Kumandanlıklarına bir örneği aşağıda olan telgraflar ekinde ivedi olarak gönderildi.
Örnek telgraf 1.
"Altıncı Ordu Kumandanı
Ali İhsan Paşa Hazretlerine,
628.12.81 sayılıdır.
Harbiye 9.2.1919
Müsteceldir
Altıncı Ordu ünvanı Onüçüncü Kolorduya tahvil olunmuştur. Kolordu Kumandanlığına münasip birini tevkif ederek heman Dersaadete avdet eylemeleri ve tevkil edilerek zatın ismiyle tarih hareketlerinin inbası mütemennadır.
İmza Harbiye Nazırı-Ömer Yaver.."
Örnek telgraf 2...
"Altıncı Ordu Kumandanlığına,
Harekât 920 sayılıdır...
Erkânıharbiye Umumiye 15.2.1919
1-Miralay Cevdet Bey 13 üncü Kolordu Kumandan vekili olur.
-Mumaileyhin Nusaybin'e vüruduna değin de iş bu vekâlet vazifesini Beşinci Fırka Kumandanı Kenan Beye şimdiden tevdi buyurur ve kumandadan çekilirsiniz. Kenan Bey emri ahara değin hareketini tehir eder.
2-Gerek Kolorduya ve gerekse İkinci Fırkaya bilahare Kumandanlar tayin edilecektir.
3-İaşe umurunuda şimdilik Kolordu Kumandan Vekili tedvir eder.
4-Tren hakkında ayrıca tebligat yapılacaktır.
İmza Harbiye Nazırı-Ömer Yaver..............."
SONUÇ;
Altıncı Ordu Kumandanı Ali İhsan Paşa anlatıyor;
"Yıllarca selameti ve İstiklali için didinip kan döktüğümüz Vatanımızın akıbetini düşünmeye sıra geldi. Bunun için mi yıllarca Harp etmiştik. Böyle bir mütarekenin sonu ne olacak idi? Bu herifler, daha şimdiden bu derece zalimane hareket ederlerse, Sulh Mütarekesinde neler yapmayacaklardı. Şimdiye kadar yapılan tevkifleri bizim Padişah Hükümeti yapıyordu. Bir Ordu Kumandanı olan ben Ali İhsan Paşa, Türk Hükümeti Merkezinde, yabancı bir devlet askeri ve polisi tarafından Türk Otoritesinin gözü önünde tevkif olunması 1919 da şiddetli bir baskı yapılacağının ilk alarm işareti idi. “Ve devam ediyor......"Beni Arabyan Han'ın üst katında yeni açılan Polis Tevkifhanesinde bir odaya koydular. Oysa ben benide Bekirağa Askeri Tevkifhanesine koyacaklarını sanıyordum. Çünkü orası da tutuklu Askerler, Devlet adamları ve diğer zevatla doluydu. Mart 1919 ayı sonuna doğru beni bir İngiliz Nakliye Gemisinin en alt kamaralarının birine koyarak Malta'ya gönderdiler. Malta’da Polverista denilen ve Türk Askeri esirlerinin doldurulduğu kışlaya getirdiler. Orada Medine Fatihi Fahrettin Paşa ile aynı koğuşa koydular. Ayrıca Mısır'dan getirilmiş yüzlerce esir Türk Subayları bu kışlayı doldurmuşlardı. Polverista esir Kışlasının etrafı tel örgülerle kapatılmış ve etrafı tecrit olunmuştu. Artık her şey bitmişti. Senelerden beri burada esir hayatı yaşayan Türk Subay ve erleri arasında bende çilemi doldurmaya başladım. Memleket, Vatan, Ordu Kumandanlığı, aile her şey uzakta kalmıştı. Daha sonraları aramıza eski nazırlar, gazeteciler, Yüksek memurlar katılmaya başladı. Esir Türkler kolonisi çoğalmıştı.” ve devam ediyor…”
TESADÜF(!) Tesadüf! Sadece Tarihin tozlu sayfalarından anılar MI ACABA?
ACABA? YOKSA TÜRK DEVLETİ YİNE İÇ DÜŞMANLARLA DIŞ DÜŞMANLARIN YENİ İTTİFAKLARIYLA ÖRTÜLÜ İŞGAL ALTINDA MI?
Saygıyla Gülsev Eyüboğlu
13 Şubat 2011
"TÜRK Ulusunun düzenini bozmaya yönelen çabalar, boğulmaya mahkumdur !Büyük TÜRK Ulusu; kendisinin ve vatanının yüksek menfaatleri aleyhine çalışan ve çalışmak isteyen bozguncu,alçak,yurtsuz ve çıkarcı beyinsizlerin gizli ve kirli niyetlerini anlamayacak ve onlara hoşgörü gösterecek bir Ulus değildir !!" MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK. İstanbul; Konya,Eskişehir,Afyon, Ankara, Kütahya ve Uluborlu’nun nüfus oranlarını versem ölmeniz gerekirdi. Her şeyin tedavisi mümkündür, ihanetin ve cehaletin tedavisi mümkün değildir. Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, ananız gene aynı ananız olacaktı, babanızın adı da Hristo, Yani ve Sefanı olacaktı.
11 Şubat 2014 Salı
1227/YAHUDİ VARDIR,YAHUDİCİK VARDIR!
TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
TV. İzmir;12 Şubat 2014
YAHUDİ VARDIR, YAHUDİCİK TE VARDIR!
Birinci Dünya Savaşında, çeşitli cephelerde Şehit düşen Osmanlı Ordusundaki tabip subayların mevcutları:
1-140 Türk asıllı Osmanlı vatandaşı tabip Subay,
2-32 Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşı Tabip subay,
3-25 Rum asıllı Osmanlı vatandaşı tabip subay,
4-18 Yahudi asıllı Osmanlı vatandaşı tabip subay.
Bazı televizyon kanallarından kin kusan bir kadın yazarımız var. Adı da Nazlı Ilıcak. Bu yazar Kadınımız Milletvekili iken Amerika’dan gelen bir seçilmişi de, Başörtüsü ile Meclise de sokmuştu. Rahmetli Uğur Mumcu bu Yazarımıza bir soru yöneltmişti.: “Konak meydanında Şehit edilen Rahmetli Osman Nevresi süngüleriyle delik, deşik eden Yunan Askerleri, İzmir hükümet konağına geldiklerinde, Türk Bayrağını direkten indirerek Yunan bayrağını çeken senin Deden mi?Yanıt ver!” Ne yanıtı, yanıt yerine Türk Ordusuna kin kusmaktadır bu yazarımız.15 Mayıs 1919 Günü; Yunan Ordusu İzmir’de Konak meydanında ve sahil boyunda katliam yaparken; izmir minarelerinden yükselen imamlarımızın gür nasihatleri atılan canhıraş çığlıklarına karışıyordu: “Kuranı Kerimde Rum suresinde Allahuteala bundan sonra bizi Rumların idare edeceğini müjdelemiştir. Sakın ola ki Yunanlılara karşı koymayınız, onlara kurşun atmayınız. Kuranda Rum suresi vardırır! Bu yazarımızın da dedesi, Huşu içinde İzmir Hükümet Konağına Yunan bayrağını çekiyordu!
1955 senesindeydi; Kıbrıs Bunalımı da Hükümetimizce kışkırtılmaktaydı. Bir grup vatandaşımız da İzmir Fuarındaki Yunan Pavyonunun önündeki Yunan bayrağını direğinden indirerek yırtmıştı. Başvekil Adnan Menderesin emri üzerine de o zaman bakan olan Nazlı Ilıcak’ın Babası Muammer Çavuşoğlu izmir Fuarına gelerek Yunan pavyonunun önündeki direğe Yunan bayrağını çekmişti.
Güzel şeyler de olmamış değildir, Su köpekliklere rağmen: Yunanlıların İzmir’e çıkışlarından bir hafta önce İngiliz Binbaşısı Dickson bir İngiliz Monitoru ile İzmir limanına gelmiş ve Kramer Palasa yerleşmişti. Yerli Rumlar; Manisa Valisi Hüsniyadis, Şeyh Mehmet/Bülent Arınc’ın Dedesi/ ve Kasaba/Turgutlu/Müftüsü harıl, harıl Yunan bayrağı diktirmekteydiler. Bir Grup Osmanlı vatandaşı Yerli Rum ellerinde Yunan bayrakları ve Mavi-Beyaz renkli giysilerle Binbaşı Dinkson’a şükranlarını sunmak üzere Kramer palas önünde toplanmışlardı. Bir grup ta ellerinde Yunan bayrakları ile Binbaşının huzuruna çıkarken, Bir grup Rum da Kramer palasın önüne Yunan bayrağını dikmişti. Yahudi asıllı Osmanlı vatandaşı olan Rahmetli Nesim Navaro adlı bir Genç te bu duruma daha fazla dayanamayarak saklı olduğu köşeden şimşek gibi fırlayarak Yunan bayrağını paramparça etmişti. Bir kaç gün sonra bu Yahudi Genci İzmir’in Yeni Valisi İbrahim Nurettin Paşadan aşağıdaki övünç dolu mektubu almış: “AZİZİM NESİM NAVARO EFENDİ;”
“Ateşkes sonrası en zayıf zamanımızda, Amiral Dickson’ un İzmir’e geldiği gün, İzmir Palikaryaları tarafından, Amirale bir cemile olmak üzere Kramer palasa çektikleri Yunan bayrağını yerinden koparıp yırtmak suretiyle göstermiş olduğunuz yurt ve medeni cesaretinizi taktir eder, gözlerinizden öperim Efendim, Azizim. Yavuz ÖZMAKAS, Sakallı Vali,s.22
Rahmetli Şehit Osman Nevres Bey Selanikli, İzmir valisi Rahmi Bey Selanikli; Mustafa Kemal Selanikli, Batı Kültürünü almışlar. Türk halkı da asırlarca” en büyük ibadet ululemre itaattir! Masalı ile uyutulmuştur.Herşeyi yukarılardan beklemiştir,Mustafa Kemal gelene kadar.
10 Şubat 2014 Pazartesi
1226/ERKEK DEVE İLE DİŞİ DEVEYİ AYIRTEDEMİYENLER!
TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
TV. İzmir,10 Şubat 2014
ERKEK DEVE İLE DİŞİ DEVEYİ AYIRTEDEMEYENLER!
39 Sene önce birlikte çalıştığımız bir Emekli Jandarma Yarbayı telefon etti. Komutanım, beni hatırladınız mı? Dedi. Emrimde çalışmış olanları asla unutmam. Hoşbeşten sonra;”komutanım!”Dedi. “Siz, Antakya’da çok olumsuz tepkiler almış olan Halifelik adlı bir kitap yayınlamıştınız. Jandarma Genel Komutanlığı bir emirle bağlılarına tarafınızdan dağıttırdığı kitapların parasını da vermemişti. Yanılmıyorsam bunlar bir seri olacaktı. Nurculuk üzerinde de çalışmaktaydınız. Konferanslarınızda ve derslerinizde sizi can kulağı ile dinlediğimiz halde, anlatmış olduğunuz gerici tehlikeleri de pek uzak görüyorduk. ”Dedi. Sonra da!”Aklı başında ve yüksek tahsilli bazı arkadaşlarım, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Allahın bütün sıfatlarını şahsında topladığına yürekten inanmaktadırlar. Bu nasıl bir iştir sizce Sayın komutanım! ”Dedi. Napolyon Bonapart 1808 Kabakçı Mustafa ayaklanmasını duyduğunda: “Bu olay Osmanlı İmparatorluğunun yaşayamayacağının işaretidir! Demişti. Onbaşı Adolf Hitler; ”cehalet politikacılar için bir oy deposudur! “Demişti dedikten sonra aşağıda yazacağım bir olayı anlattım:
Kûfeli Abdullah, bolca ürettiği Hurmalarının bir miktarını erkek devesine yükleyerek şama satmak için getirmiş. Ebu Süfyan’ın oğlu, Hz.Osmanın da yeğeni, Muaviye Şam’da Hz, Ali’ye isyan eden bir vali imiş. Abdullah, hurmalarını erkenden istediği fiyata satarak paraları koynuna sokup, Küfeye gitmek üzere Şamın kûfe kapısına geldiğinde, bir Arap bağırak devesinin yularına yapışmış ve: Yetişin ey Müslümanlar, bu adam benim DİŞİ devemi çalmış!”Diye, avaz, avaz bağırmış.Yetişenler,sille,tokat Abdullah’ı deveden aşağıya indirmişler.Zavallı Abdullah’ı dinleyen de olmadığı gibi hurmaların parasını da çalmışlar.Yetişen güvenlik güçleri Abdullah’ı tecavüzcülerin ellerinden alarak, yargılanması için orada bulunanlarla birlikte Vali Muaviye’nin huzuruna getirmişler.Davacı:”Sayın Emirim, bu adam benim DİŞİ devemi çalmış, devemin iadesini ve bu hırsızın cezalandırılmasını isterim!”Demiş. Davayı dinleyenler hep bir ağızdan: ”Evet, davacı doğru söylemektedir. Bu DİŞİ deve ona aittir, Dinimiz ve Allah’ımız üzerine yemin ederiz! Diye bağırmışlar. Muaviye Zavallı Abdullah’a dönerek:
“Bu durum karşısında sen ne diyorsun? ”Deyince;şaşkınlıktan ve yediği dayaktan afallamış olan Abdullah:
“Sayın Emirim, bu deve benim devemin yavrusudur ve de gördüğünüz gibi de ERKEKTİR! Demiş. Bu beyan üzerine Emir Muaviye:
“ŞAHİTLERİN Dinimiz ve Allahımız üzerine yeminli beyanlarından da anlaşıldığı üzere,bu DİŞİ devenin hırsız Abdullah’tan alınarak gerçek sahibi Zeyde verilmesine,Abdullah için bir karar verilmek üzere, Abdullah’ın da zindana konulmasına Allahımız ve Dinimiz üzerine karar verilmiştir!” Deyince orada bulunanlar, doğru buldukları bu kararı alkışlamışlardır. Gece yarısı zindanın kapısı açılarak, Abdullah Emir Muaviye’nin huzurlarına çıkarıldığın da, Emir Muaviye:”Gel bakalım Abdullah, o deve ERKEKTİ ve de senindi. O devenin bedeli kaç altın ederdi?”Demiş.Abdullah”on altı ederdi Emirim!”Deyince bir kese dolusu 100 altını Abdullah’a fırlatmış.Abdullahın çalınmış olan para kesesini de vermiş ve:
“Git, Hz.Ali’ye şu anlatacağımı söyle o anlar, benim arkamda Erkek deve ile Dişi deveyi ayırdedemiyen tam 20.000 kişi var!”Demiş.Atatürk ve Türklük düşmanlarının arkasında da Gerçek Allah’ımızla Allahımızın yaratmış olduğu en Yalancı ve Sahtekarı bir tutan tam %50lik bir sürü var.
6 Şubat 2014 Perşembe
1225/SÜMERLERDE İNCİL,TEVRAT VE KURANIN KÖKLERİ!
TC.
OSMAN
TÜRKOĞUZ
TV.
İzmir;25 Kasım 2013
Çok tanrılı dinlerin efsaneleri, Tek Tanrılı dinlerde Din
olmaktadır! Yaşayan Efsanemiz Sümer Kraliçemiz Muazzez İlmiye Çığ’dan.
İnanamasanız, anlayamazsanız bile okumalısınız. Bundan sonra, üç bölümlük”Nuh
Tufanı Mümkün mü? Başlıklı araştırmamı ileteceğim. Sayın Muazzez İlmiye Çığ
Hocamızı İzmirli bir Apukat mahkemeyi vermişti de Yirmi Beş Avukatımız
savunmuştu. Hocamızın bu yazısına üzerine başlatılan tartışmaları da
veriyorum.
![]() |



























Kuran
Tevrat'a benzer ve bunun aksini kimse inkâr edemez ve etmiyor da!
Peki,
bu benzerliğin nedeni nedir?
Kuran
taraftarlarına göre, her iki kitabından da Allah tan gelmesi.
Tevrat
taraftarlarına göre, Tevrat Allah tarafından esinle yazdırılmıştır, Kuran
Allah'tan gelmemiştir, Muhammed Tevrat'tan bazı bölümler aşırarak kendisi
yazmıştır.
Şimdi
iki tarafın iddiası da inançlarına dayanıyor, ama somut bir kanıt yok.
Benim
bu konuda bir yargıya varabilmem için en azından bir kısım somut kanıtlarım
olmalı, öyle her kesin her dediğine inanırsam çorba olur.
Önce
akıl yürütüyorum, Kuran kendinden önceki Tevrat ile oldukça fazla benzerlikler
içerir, peki Tevrat kendisinden önceki bazı metinlerle benzerlik gösterir mi?
Ne
yapıyoruz araştırıyoruz, tarihi metinler inceliyoruz, Sümer çivi yazıları,
Mitoloji vs, vs.
Ve
şaşılacak şekilde Tevrat'taki metinlerin benzerlerine rastlıyoruz.
Sümer
yazıtlarında!
Şimdi,
Kuran, Tevrat ile benzer dediğimizde, aynı Allahtan geldiği için diyen
arkadaşımız bu mantığını yürütmeye devam ederse, Sümer Metinleri, Tevrat'a,
Tevrat da Kuran'a benzer çünkü üçü de aynı Allah'tan gelmiştir demeye devam
edebilir mi?
Hayır?
Neden?
Aynı
Allahtan gelemez,
Çünkü
Sümerler Çok Tanrılıdır.
Tek
olan Allah'ın çok Tanrılı metinler vaaz etmeyeceğini takdir edersiniz.
Eğer
Sümer efsanelerinde, Tevrat'ta ve Kuran'da yeteri miktarda aynı metinler
bulursak, sadece Kuran'ın değil fakat Tevrat'ın da, Tanrısal vahiy ile
yazılmadığı ve insan yazması olduğu yüksek ihtimal kazanır.
Böyle
metinler var mıdır?
Vardır,
mümkün olduğunca aktaracağım!
***
Peşinen
belirtmek isterim ki, metinler oldukça uzun ve tafsilatlı anlatımlar
gerektiriyor, bunu burada yapmam çok zor ve zaman alıcı olur, bu yüzden ben ana
hatları ile konuları belirterek, kaynakları işaret etme düşüncesindeyim, bundan
sonrası, gerçekten araştırmak isteyenlerin kendi çabasına kalır.
Musa
ile başlıyoruz.
Kuran(
Bkz. Kassas Suresi) ve Tevrat okunduğunda, çok tanıdık bir hikâye ile
karşılaşırız.
Doğan
erkek çocuklar öldürülmektedir ve bir erkek bebek öldürülmekten kurtarılarak,
bir sepet veya bir sal ile suya veya nehre bırakılır ve bebek soylu bir aile
veya simgeleyen hayvan vs tarafından bulunarak büyütülür ve mutlaka öz annesi
ortaya çıkar bazen kimliğini gizleyerek çocuğun sütannesi olur. Çocuk büyür ve
önemli bir şahsiyet olur, kendi milletine lider olur onları kurtarır vs vs.
Seyretmiş
olanlar kahpe Bizans filmini aklına getirsin.
Şimdi
bu hikâye veya efsane din kitaplarında olduğu gibi, ilkel tüm inanış ve
efsanelerde benzer olarak vardır.
Babil'in
kurucusu Agadeli Sargon (MÖ 2800) kendi anlatır,
'Annem
bir BAKİRE idi (Burada Meryem İsa bağlantısı kurulabilir), Annem beni Fırat
kıyısında gizlice doğurdu, kamıştan yapılmış bir sandığın içine kapatarak nehre
bıraktı, Sucu Akhi beni sudan çıkardı büyüttü ve bahçıvanı yaptı, Tanrıça
Ishtar beni sevdi ve Kral oldum'
Bkz.
Dinin Kökenleri S. Freud sayfa 256 Öteki yayınevi
Sargon
gibi öyküsü benzerlik gösterenler, Cyrus, Odipus, Karna, Parisi; Telephos,
Perseus, Heracles, Gılgamış, Amphion ve Zethos ve bizde iti bilinen Romus
Romulus hikâyesi vardır, sala bırakılan iki kardeşi Bozkurt büyütür.
***
Sümerler
Tapınağa girerken, kurban keserken, dua ederken vücutça temiz olmaya özen
gösterirler.
Sümer
de Tanrılar 'OL' der ve her şey olur.
Sümer'de,
Tanrılar kızdı mı azab ediyor, kendi milletlerin helak ediyor.
Sümer
Ay Tanrısının sembolü, cami ve minarelerin tepesinde gördüğümüz yarımaydır.
Hamurabi
(İÖ 1750) Güneş Tanrısından kanunu alır, Musa'da Tevrat'ın Tanrısından.
Sümer'de
kadın kısırsa, kocasına çocuk doğurması için cariye verir ve cariye haddi
aşarsa kapı dışarı eder.
(Bkz Tevrat’taki
İbrahim Sara Hacer ilişkisi)
Hamurabi
kanunu madde 165 ile Tevrat Tekvin Bap 25-32-34 teki hüküm aynıdır.
Taşlanma
cezası Sümerlerde var, İÖ 2200 de Lagaş kralı Urukagina, iki koca alan
kadınların (yanlış okumadınız)
Yazılı
taşlarla (Bkz Kurandaki işaretli taşlar) taşlanmasını emretmiş.
Sümerliler
kadınları Tarlaya benzetir, Tevrat ve Kuran da.
Sümer
de 7 sayısı önemli, Yeraltı dünyasının 7 kapısı var.
Kuran’da
da 7 kat gök, cennetin 7 kapısı şeklinde var.
Sümerlerde
Tanrılara Kurban kesiyor, sağ kalça ve iç organlar Tanrıya takdim edilir gerisi
dağıtılır.
Sümerlerde
6 gün çalışma 7. Gün dinlenme var,
Tevrat
ta da aynı şey söz konusu Şabbat günü!
Sümer
Tanrılarının gökte toplandıkları Duku adlı bir yerleri var.
Kuran
da Göklerde bir meclis var, Kuran okunur, şeytanlar bu meclisi dinler ve Arş!
Sümer
de Bilgelik Tanrısı Enki, Tufanın olacağını, Nuh'un karşılığı olan Ziusudra'ya
duvar arkasından söyler,
Tevrat
ta ve Kuran’da da Tanrı Musa ile perde arkasından konuşur ve Tufan olayı
vardır.
Sümerde
günah çıkaran rahipler var.
***
Burada
pek çok müslümanın aklına şu gelmektedir: 'Biz hemen, hemen bütün kavimlere
peygamber geldiğine inanıyoruz. Dolayısıyla, belki de bu benzerlikler
normaldir. '
Tevrat
ve Kuran, Sümer metinleri ile benzeşiyorsa elbette Sümer metinlerini de ilahi
kabul etmek adına onlara de Peygamber geldiğine inanmaktan başka çıkar yolunuz
yok.
Ancak
Sümer metinlerinde, ne böyle bir Peygamber vardır ne de tek Tanrı inancı, ne de
kitap!
Üstelik
Sümer de Cebrail'in rolünü Bilgelik Tanrısı Enki oynuyor, insanlara diğer Tanrı
arkadaşlarından haber getiriyor.
Sümer
de Tufanı yapmaya 4 büyük Tanrı karar veriyor!
Acele
etmeyin daha pek çok konu var.
Eyup
Peygamber Hikâyesinin Kuran ve Tevrat ve Sümerdeki şekillerini
karşılaştıracağız.
Yaratılış
hakkında her 3 metni karşılaştıracağız.
Neşideler
neşidesinin Tevrat'a Sümerden geçtiğini anlatacağız, Şeba Kraliçesinin Kuran'a
Saba Melikesi olarak geçtiğini anlatacağız,
Hint
efsanelerindeki Adomim in nasıl Adem'e dönüştüğü var !
Yine
Hintili bakire Rohini, bir Tanrı oğlu doğuracak,
Buna
benzer onlarca konu daha var!
***
Dilimizden
pek eksilmeyen, din kitaplarına girmiş, "Eyüp Peygamber'in Sabrı"
hikâyesinin de, Sümerlerden kaynaklandığı ancak bu yüzyılın ikinci yarısından
sonra anlaşılabilmiştir. Bu metnin yazıldığı tabletin bir kısmı Philadelphia
Üniversitesi'nde, diğer kısmı İstanbul Arkeoloji Müzelerinde bulundu. Bunlar
ayrı, ayrı okunup birleştirilince 135 satıra ulaşan, şiir tarzında yazılmış bir
hikâye ortaya çıktı. Fakat parçaların birçok yeri kırık veya bozuk olduğundan
metnin tümü tam olarak elde edilemedi.
Hikâyenin
ana fikri; insanın felaketlere uğradığı zaman, bunu yapan Tanrıya lanetler
saçacağı yerde, onu yücelterek, ona yalvarıp yakararak kalbini yumuşatıp, bu
felaketlerden kurtulabileceğidir. Sümer'de yalvarılan Tanrı, insanın kendi
Tanrısıdır. O, Tanrılar meclisine bu duaları götürerek iyi sonuç alıyor.
Bu
şiir, evvela insanın Tanrısını övmesini, yüceltmesini, ağlayıp sızlamalarla
kalbini yumuşatmasını öğüt vererek başlıyor. Ondan sonra adı verilmeyen bir
adama, akraba ve arkadaşları tarafından yapılan fena davranışlar anlatılıyor.
Adam başına gelen felaketlerden söz ediyor. Arkadaşlarının da kendi
üzüntülerine katılmasını istiyor. Bundan sonra başına gelen bu hallerin kendi
günahları yüzünden olabileceğini söyleyerek, Tanrısına affetmesi için
yalvarıyor. Şiir, Tanrısının onu affettiğini bildiren bir kısımla son buluyor.
Sümer
şiirinden bazı bölümler: (Tarih Sümer'de Başlar, s. 96-98. )
"Ben
anlayışlı insandım, şimdi bana kimse değer vermiyor
Doğru
sözüm yalana döndü
Hilenin
adamı beni güney rüzgârı gibi sardı, ona iş yapmaya zorlandım.
Bana
saygı duymayan, senin önünde beni utandırdı
Bana
durmadan yeni üzüntüler verdin
Eve
girdim ruh ağır, sokağa çıktım kalp sıkıntılı.
Cesur,
dürüst çobanım bana kızdı, düşmanca baktı.
Düşmanı
olmadığım çobanım bana fenalık aradı,
Yoldaşım
doğru bir söz söyleyemedi bana,
Arkadaşım
dürüst sözümü yalanladı.
Hilenin
adamı bana tuzak kurdu,
Ve sen
Tanrım ona engel olmadın!
Ben
bilgin, neden genç cahiller içine sokuldum?
Ben
anlayışlı, neden bilgisizler arasında sayıldım?
Her
yerde yiyecek var, şimdi benim aşım açlık,
Herkese
paylar verilirken benim payım üzüntü oldu.
Tanrım
önünde durmak istiyorum,
İniltili
sözlerimi söylemek istiyorum,
Acılarımı
bildirmek istiyorum.
Tanrım
gün ışıdı, benim günüm karanlık,
Gözyaşları,
ağıt ve sıkıntı sardı beni.
Gözyaşlarımdan
başka bir seçeneğim yokmuş gibi üzüntü kapladı beni.
Kötü
kader eline aldı beni, çalıyor yaşam soluğumu,
Fena
hastalıklar yakıyor bedenimi.
Tanrım,
beni var eden babam, yüzünü kaldır,
Ne
zamana kadar beni ihmal edecek, beni korumayacaksın?
Ne
kadar zaman beni rehbersiz bırakacaksın?
Bir
doğru söz söylüyor akıllı bilginler,
'Asla
günahsız bir çocuk annesinden doğamaz,
Günahsız
bir genç, en eski zamandan beri yoktu. "'
Bundan
sonra mutlu sonuç şöyle:
"İnsanın
Tanrısı onun acı gözyaşlarına ve ağlamalarına kulak verdi.
Genç
adamın yalvarış ve yakarışları tanrısının kalbini yumuşattı.
Söylediği
doğru sözü Tanrısı kabul etti,
Adamın
dua dolu tövbeli sözünü.
Tanrısı
fenalıklardan elini çekti.
Kanatlarını
geren hastalık cinlerini uzaklaştırdı.
Adamın
üzüntüleri sevince döndü,
Tanrısı
yanına koruyucu bir cin koydu,
Ona
müşfik bir melek verdi. "
***
Tevrat'ta
bu hikâye, birçok bilge dolu sözle süslenmiş 1040 satırı kapsayan bir şiir
halinde anlatılmıştır. (Tevrat, Eyüb. )
Hikâyenin
başında Rab, şeytana, Eyüb'ün iyi bir kul olduğunu söylüyor. Şeytan da,
"Eğer onu fena duruma düşürürsen bak sana nasıl lanet edecektir" diyor.
Şeytan, Eyüb'ün vücudunu tabanından tepesine kadar çıbanlarla dolduruyor. Eyüb
sesini çıkarmıyor. Karısı ona "Bunu veren Allah'a lanet et!" diyor.
Eyüb de "Allah'ın iyiliğini nasıl kabul ediyorsak, kötülüğü de öyle
üstlenmeliyiz" karşılığını veriyor.
Bundan
sonra Eyüb başına gelen felaketleri, dünyaya gelmemesi gerektiğini, Allah'ın
bunu haksız olarak kendisine verdiğini şiir halinde anlatıyor. Arkadaşları ise
Tanrının haksız iş yapmayacağını, kendisinin bunu hak ettiğini söyleyerek
Allah'ı savunuyorlar. Bundan sonra Allah ile Eyüb karşılıklı tartışıyorlar. Her
ikisi de kendi yaptıkları iyi işleri sayıp döküyor. Sonunda Eyüp söylediklerine
pişman olup tövbe ediyor. Allah da onun tövbesini kabul ederek sağlığına
kavuşturuyor ve mal mülkünü de iki kat yapıyor. Böylece Eyüb arkadaşlarının
yanında saygınlığını kazanıyor. (38)
Tevrat'taki
şiirden, Sümer şiirine paralel olan bazı satırlar:
Bap 63.15-16:
"Kardeşlerim
hainlik ettiler, bir vadi gibi,
Akıp
giden vadilerin yatağı. "
Bap 7,3:
"Miras
olarak bana sefalet ayları verildi,
Pay
olarak da meşakkat geceleri. ''
Bap 7.11:
"Ruhumun
sıkıntısı ile söyleyeyim,
Canımın
acılığı ile şekva edeyim. "
Bap 7.11:
"Niçin
günahımı bağışlamaz,
Fesadımı
gidermezsin?"
Bap 10.2:
"Allah!
Diyeyim, beni mahkûm etme!
Niçin
benimle çekişiyorsun bana bildir!"
Bap
13:1:
"Bana
günahımı ve suçumu bildir,
Niçin
yüzünü göstermiyorsun?"
Bap 13.23:
"Fesatlarım
ve suçlarım ne kadar? Bana günahımı ve suçumu bildir!"
Bap 16.6:
"Ağlamaktan
yüzüm kızardı. "
Bap 19.2:
"Ne
zamana kadar canımı üzecek,
Ve beni
sözle ezeceksin?"
Bap 19.13:
`
"Kardeşlerimi
benden uzaklaştırdı
ve
tanıdıklarım bana bütün, bütün yabancı oldular. "
Bap 19.14:
"Akrabalarım
gelmez oldu,
Yakın
dostlarım da beni unuttu. "
Bap 19.19:
"Hep
sırdaşlarım benden ikrah ediyorlar,
Sevdiklerim
de yüz çevirdiler. "
Bap 30.1:
"Yaşça
benden küçük olanlar üzerime gülmekte!"
Bap 34.5:
"Hakkım
varken yalancı sayılmaktayım. "
Bap 30.26:
"Ben
ışık beklerken karanlık geldi,
Ruhum
kırıldı, günlerim karardı. "
Bap 34.6:
"Hakkım
varken yalancı sayılmaktayım. " .
Bap 42:
Şiirin
sonu. Eyüb Allah'a söylüyor:
"Sen
her şeyi yaparsın!
Anlamadığım
şeyleri söyledim,
Benden
üstün olanı bilmediğim, şaşılacak şeyleri
Niyaz
ederim, dinle de ben söyleyeyim!
Sana
sorayım da bana anlat!
Senin
için kulaktan işitmiştim,
Şimdi
ise seni gözlerim gördü.
Bundan
ötürü kendimi hor görmekteyim,
ve
tozda külde tövbe etmekteyim. "
Daha
önce de belirtildiği gibi, Eyüb'ün tövbesi Tanrı tarafından kabul edilerek,
daha büyük mutluluğa erişiyor.
Görüldüğü
gibi, Sümer ve Tevrat metinleri, konu olarak aynı. Tevrat'taki, Sümer,
şiirinden en az bin yıl daha geç yazılmış.
***
Kuran’a
gelince, bütün konularda olduğu gibi, bu da çok yüzeysel; ancak dört sure
içinde birkaç ayette bulunuyor. Nisâ Suresi, ayet 163 ve En'âm Suresi, ayet
84'te, İbrahim'den başlayarak bütün peygamberler arasında Eyüb'e de vahiy
edildiği yazılı.
Enbiyâ
Suresi, ayet 83-94:
"Eyüb'e
gelince: O Rabbine 'başıma bu dert geldi, sen merhametlilerin en merhametlisisin!'
diye niyaz etmişti. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk
edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik. Kendisinden dert
ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla
birlikte bir mislini daha verdik. "
Sâd
Suresi, ayet 41-44:
"Kulunuz
Eyüb'ü de an! O Rabbine nida etmiş ve 'doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve
azap verdi' diye seslenmişti. 'Ayağını yere vur! İşte yıkanacak, içilecek soğuk
su!' Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere
ona, hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık. Eline bir sap
al da onunla vur, yeminini bozma! Gerçekten biz Eyüb'ü sabırlı bulmuştuk. . O
ne iyi bir kuldu, daima Allah'a yönelirdi. "
***
Süleyman'ın
Meselleri:
Tevrat
araştırıcılarını yüzlerce yıldan beri meşgul eden ve nedenini bulamadıkları bir
konu da, yine Sümer metinlerinin çözülmesi ile açıklanabildi. O da Tevrat'ta
bulunan, "Süleyman'ın Şarkılar Şarkısı" bölümü. Açık saçık şiirlerden
oluşan bu bölüm Tevrat'ta niçin bulunuyordu? Görünüşe göre onlar ne dinle, ne
de tarihle ilgiliydi. Bu şiirlerde bir seven bir de sevilen vardı. Bunu, kilise
papazları, İsa'yı seven, kiliseyi sevilen; İbraniler ise Yahveyi seven,
İsrail'i sevilen olarak yorumlamışlardı. 19. yüzyılda ise bunların İsrail
düğünlerinde yapılan tören ile ilgili olduğu söylenmiş.
Bu
yüzyılın ilk yarısından sonra, özellikle İstanbul Arkeoloji Müzeleri
arşivindeki Sümer edebi metinleri okunup çözülünce, "Süleyman'ın Şarkılar
Şarkısı"ndaki şiirlere benzer şiirler bulundu. Yapılan incelemelerde
bunların, Sümerlilerin yeni yıl bayramlarında, sazlar eşliğinde söylenen
şarkılar ve ilahiler olduğu anlaşıldı. (39)
Sümer
ekonomisi tarıma dayalı olduğundan, onlar için tarımla ilgili konuların en
önemlisi, ülkeleride bolluk ve bereketin olması idi. Bunun için onlar, Aşk
Tanrıçaları İnanna ile Çoban Tanrısı Dumuzi'yi (bu başlangıçta bir kral idi,
sonradan Tanrı yapılmış nasılsa) evlendirirlerse, onların verimlilik gücünü ve
ölümsüzlüklerini paylaşacaklarına ve bu yolla ülkelerinde bolluk ve bereketi
sağlayacaklarına inanmışlardı. Bu inanca uyarak Sümer şair ve ozanları onlarla
ilgili uzun bir efsane yaratmışlar ve bunu yazıya geçirerek zamanımıza kadar
ulaştırmışlardır. Bu hikâyeyi kısaca özetleyelim:
Aşk
Tanrıçası İnanna ile Dumuzi birçok zorluktan sonra evleniyorlar. Bu evlilikten
sonra Tanrıça yeraltı dünyasına gidiyor. Fakat orası "gidip de dönülmeyen
ülke". Kurala göre, Tanrıça olmasına rağmen, yeryüzüne bırakılmıyor.
Bilgelik Tanrısı Enki'nin yardımı ile Tanrıça, kendi yerine birini göndermek
üzere, yeraltı yaratıkları ile dışarı çıkıyor. Tanrıça her gittiği yerde Tanrı
ve Tanrıçaların, kendisinin yokluğundan çuvallar giyerek, yerlerde sürünerek
yas tuttuklarını görüyor ve hiçbirini göndermeye kıyamıyor. Fakat kocasının
bulunduğu şehre gelip, onu, karısının yokluğuna aldırmayarak keyifle tahtında
oturduğunu görünce, büyük bir kızgınlıkla "alın bunu" diyerek cinlere
veriyor. Daha sonra yaptığına pişman olan, fakat kocasının cezasız kalmasını da
istemeyen Tanrıçanın yardımıyla, Dumuzi in kız kardeşi Rüya Tanrıçası
Geştinannan'ın, kardeşi yerine yarım yıl yeraltında kalması, Tanrılar
meclisinde kabul ediliyor.
Böylece
Dumuzi kış aylarında yarım yıl yeraltında kaldıktan sonra bahar zamanı dışarı
çıkıp tekrar karısı ile birleşiyorlar.
Bu
birleşmeyi zamanın kralı ile bir başrahibe evlenerek kutluyorlar. Bunun için
büyük törenler yapılıyor. Artık yeni bir yıl başlamıştır; ortalık uyanıyor,
ağaçlar yeşilleniyor, hayvanlar çoğalıyor.
İşte bu
törenlerde okunmak üzere kralın ve rahibenin veya Tanrının ve Tanrıçanın
ağzından birbirlerine karşılıklı söylemeleri için aşk dolu, sevgi dolu, açık
saçık şiirler yazılmış ve bunlar bestelenerek şarkı haline getirilmiştir.
Sümer
bereket kültünü oluşturan bu törenler, bugün "Kutsal Evlenme
Törenleri" olarak nitelendirilmiştir.
Bu
bereket kültünün İsa'nın zamanına kadar, hatta daha geç zamanlara kadar sürdüğü
anlaşılıyor. İşte bu yüzden Tevrat'tan birçok dinle ilgili olmayan konu
çıkarıldığı halde, bu şiirler bırakmış olmalı. Bu törenlerin Süleyman zamanında
büyük bir ihtişamla devam ettiği, şiirlerin ona ait olarak gösterilmesi ile
kanıtlanabilir.
Sümer
ve Tevrat şiirlerinden bazı bölümleri karşılaştıralım: İstanbul Arkeoloji
Müzesi arşivinde bulunan ve bir rahibe tarafından Kral Şusin'e söylenmek üzere
yazılmış bir şiirden bölümler:
"Güvey
kalbimin sevgilisi,
Senin
neşen hoştur, bal tatlısı!
Arslan!
Kalbimin sevgilisi,
Senin
neşen hoştur, bal tatlısı!
Beni
büyüledin, karşında titreyerek durayım!
Güvey!
Senin tarafından yatak odasına götürüleyim!
Beni
büyüledin, karşında titreyerek durayım,
Arslan!
Senin tarafından yatak odasına götürüleyim.
Güvey
seni okşayayım!
Yatak
odasında bal dolu,
Senin
güzelliğinle neşelenelim,
Arslan!
Seni okşayayım!"
Tevrat:
Neşideler Neşidesi, bap 1:2-4:
"Beni
kendi ağzının öpüşleriyle öpsün:
Çünkü
okşamaların şaraptan daha iyidir.
Kokuca
ıtırın ne güzel;
Senin
adın kabından dökülen ıtır gibidir,
Bundan
ötürü seni kızlar seviyor.
Beni
kendine çek, biz senin ardınca koşarız,
Kral
beni iç odalarına götürdü
Seninle
biz ferahlanıp seviniriz,
Senin
okşamalarını şaraptan ziyade anarız,
Seni
sevmekte onların hakkı var. "
Bap
4:9-11:
"Kaptın
gönlümü, kız kardeşim, yavuklum!
Gözlerinin
bir bakışı ile,
Gerdanının
tek zinciri ile gönlümü kaptın.
Okşamaların
ne güzel, kız kardeşim, yavuklum!
Şaraptan
ne kadar hoştur okşamaların,
Itırın
güzel kokusu da her çeşit baharattan! .
Ey
yavuklum! Bal damlatır dudakların. "
(
Sümer'de Tanrı Dumuzi, İnanna'ya "kız kardeşim" der. )
Bap 3.11:
"Ey
Sion kızları! Çıkın, Kral Süleyman'ı taç ile görün,
O taç
ki, onun düğünü gününde ve yüreğinin sevinci gününde,
Anası
onun başına giydirmişti. "
Bu
satırlar, kutsal evlenme törenlerinin Kral Süleyman zamanında devam ettiğini
kanıtlıyor. Tevrat'a göre Süleyman'ın her dinden 700 karısı varmış ve onların
dinlerini de Süleyman sürdürürmüş.
Bap
2:10-12:
"Sevgilim
cevap verdi ve bana dedi: Sevgilim, güzelim, kalk da gel.
Çünkü
işte, kış geçti:
Yağmurlar
geçip gitti;
Yerde
çiçekler görünüyor;
Terennüm
vakti geldi. "
Bu
satırlar da kutsal evlenme töreninin baharda yapıldığını anlatmaktadır.
Bap 6.10:
"Bakışı
seher gibi,
Ay gibi
güzel,
Güneş
gibi temiz,
Sancak
açmış ordu gibi korkunç,
Bu
kadın kim?"
Bu
satırlar da Tanrıça İnanna'nın niteliklerine uymaktadır.
Bap 2:
5-6:
"Kuru
üzümle bana kuvvet verin, elma ile beni canlandırın,
Çünkü
aşk hastasıyım ben.
Sol eli
başımın altında olsun,
Sağı da
beni kucaklasın. "
Sümercede
buna paralel olan satırlar:
"Sevgilim,
kalbinin adamı,
Sağ
elini vulvama koydun,
Sol
elin başımı okşadı,
Ağzını
ağzıma dayadın,
Dudaklarımı
başına bastırdın. "
Görüldüğü
gibi, birkaç Sümer şiirinde bile paralellikler bulunuyor. Kuşkusuz bunlar gibi
pek çok şiir vardı Sümer'de. Fakat bunların büyük kısmı hâlâ toprak altında olmalı.
Belki bazı müzeler ve koleksiyonlarda da henüz okunmayanlar vardır.
Sümer
Aşk Tanrıçası İnanna; Akadlarda İştar, İsrail'de Astarta, Yunanlılarda Afrodit,
Romalılarda Venüs adı altında saygı görmüş ve varlığını sürdürmüştür.
Bugün
de İsa'nın annesi Meryem'e, İnanna'ya ait nitelikler yakıştırılıyor. O da
İnanna gibi, göğün hâkimesi, sosyal adaletin savunucusu, fakirlerin,
ezilenlerin koruyucusu sayılıyor. Bazı çevrelerde Tanrıça seviyesine
getirildiğinden, oğlundan daha çok ona tapıldığından; annelerin, savaşanların,
üzüntü çeken ailelerin yardım için ona dua ettiklerinden söz ediliyor. (The
Search of Mary, Richard N. Ostling, Handmaid or Feminist, The Time, Aralık
1991, s. 52-56. )
İsa'nın
durumu da Dumuzi ye benziyor. Damuzi'nin dövülerek, eziyet edilerek yeraltına
götürülüşü, tekrar yeryüzüne çıkışı, İsa'ya yapılanlar ve her yıl yeryüzüne
çıktığı düşüncesi, Dumuzi'nin serüvenini andırıyor.
***
Gılgamış
destanı ve Nuh Tufanı:
Utnapiştim
ona, Gılgamış'a dedi:
"Gılgamış,
sana gizli bir şey açayım. Tanrıların gizini söyleyeyim: Şurippak (103), senin
bildiğin bir kent, Fırat'ın kıyısındadır. Bu kent çok eskiden varken, tanrılar
bu kentin yanındaydılar. Tanrıların aklına bir tufan yapmak geldi. Bunların babaları
soylu Anu, hükümdarları Yiğit Enlil, büyük vezirleri Ninurta, suyolcuları
Ennagi ve Bilge Ea da onların toplantısında yer aldı. Ea, tanrıların verdikleri
kararı, kamıştan bir çite anlattı:
"Kamış
çit, kamış çit! Duvar, duvar! Kamış çit dinle, duvar anımsa (104)! Şurippaklı
Ubar-Tutu'nun (105) oğlu (106), evi sök. Bir gemi yap. Serveti bırak. Yaşamı
ara! Mülkten nefret et! Canını kurtar! Canlı yaratıkların her türünden geminin
içine yükle. Yapacağın geminin her yanı uyumlu bir ölçüde olsun. Onun eni ve
boyu bir ölçüde olsun. Yağmura karşı onun her yanına bir çatı kur. "
'Küçük
yavrular bile gemi için zift taşıyorlardı. Güçlü erkekler gemiye yedek kereste
getiriyorlardı. Beşinci günde geminin kaburgasını oluşturdum. Geminin temeli
(omurgası) bir iku (108) genişliğindeydi. Kenarları (küpeştesi) iki kez on
kamış (109) yüksekliğindeydi. Üst güvertesi de alt güverteye tümüyle eşitti.
Bunun da her yanı, iki kez on kamış uzunluğundaydı. Bundan sonra geminin dış
yüzünü (bordasını) hazırladım ve onları boyadım. Gemiyi altı katlı yaptım.
Geminin alt ve üst güvertelerini yedi bölüme ayırdım, ambarını da dokuza
böldüm. Ortasına da su kazıkları çaktım (110). Güzel kürek seçtim. Ve geminin
yedeklerini ambara koydum. Eritmek için kazana 21600. Ölçek. . . . . Zift döktüm (111). Bunun
yarısını saf zift olarak gemiye sakladım. Tekneciler, gemiye 10800 şırlık (112)
getirdiler. Bunun üçte biri peksimet kızartmak için harcandı; üçte ikisini de
gemici sakladı. İşçilere çok sığır kestim. Ve her gün koyun boğazladım.
Ustalara, ırmak suyu gibi bira, rakı, şırlık ve şarap akıtıldı. Bunlar, Nevruz
bayramına benzer bir bayram kutladılar. Ustayı yağlamak için kendi elimi de
bulaştırdım. Gemi yedinci günde tamam oldu. Gemiyi kızaktan indirmek güç oldu. Çünkü
geminin üçte ikisi suya girinceye dek, onu, kızak üzerinde aşağıdan ve yukarıdan
itmek zorunluğu vardı.
Elime
geçen her şeyi içine yükledim. Elime geçen her gümüşü içine yükledim. Elime
geçen her altını içine yükledim.
Bütün
soyumu, sopumu ve kavmimi gemiye bindirdim. Yazının yabanıl, yazının evcil
hayvanlarını ve bütün ustaları gemiye aldım. '
'Fırtına
ve tufan, altı gün, yedi geceyi geçti. Fırtına yurdu silip süpürüyordu. Artık
yedinci gün gelince tufan fırtınası savaşımı durdurdu. '
'Yedinci
gün gelince, dışarı bir güvercin çıkarıp uçurdum. Güvercin gitti, geldi. Onca
konacak bir yer belli olmayınca geri döndü. '
***
Kaynaklar:
S. N.
Kramer The Sümerians Their History Culture ad Character
Muazzez
İlmiye Çığ, Kura İncil ve Tevratın Sümerdeki Kökeni
Konuyla
ilgili diğer yazılar:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!Paylaş Facebook’a gönder.
Adsız02 Nisan,
2008 07.38
Allah'a
inanmamanın bir olumluluk getirdiğini düşünmüyorsunuz zannedersem. Eğer öyleyse
inananın kendi mantığının da sizin mantığınız kadar kurgulanabileceğini
biliyorsunuzdur. Bu durumda inananın inanmayana göre mantıksız olmasının bir
değeri yoktur. Allah inancının delili vardır ispatı yoktur. Delil de kişidedir.
İnanmak isteğidir.
Yanıtla
Sil
hakan
dolunay06 Ağustos,
2008 20:00
Sümer
tabletlerinin ilk okumaları Hind Avrupa leksiyonuna göre yapıldığından
Sümerlilerin bile bilmediği birçok tanrının üretildiği ortaya çıktı. 2000'li
yıllardan sonra yeni okumalarda Sümerlilerin tek tanrı inancına sahip oldukları
ortaya çıktı. Özellikle Atakişi'nin okumaları sümterlerle ilgili hakim
paradigmayı çökertti. Yapılan yorumlar eski okumalara göre ve geçersiz. Yeni
okumalar yeni yorumlar gerektiriyor.
Adsız03 Mayıs,
2012 18:52
sümerler,
tek tanrılı dinlerin peygamberlerinden önce var olmuş bir uygarlık değil mi?
allah cc onlara hangi peyfamberi ve kitabı gönderdi?
allah cc onlara hangi peyfamberi ve kitabı gönderdi?
Adsız11 Eylül,
2013 14:29
sümerler
tek tanrılı dinlerin peygamberlerinden önce var olmuş bir uygarlık tabiki değil
hz adem ve havva ilk insanlar olarak dünyaya gelmişlerdir. 1000 sene
yaşamıştır. şimdi bir düşün bakalım kendinin 1000 sene yaşadığını kaç tane
torunun torununun çocukları ve niceleri olurdu 1000 senede 100 binlere ulaşılır
sayı olarak onada Allahın emirleri verildi ama vefat ettiğinden sonra soyundan
gelen insanlarIn bir kısmı yavaş yavaş dini abartarak değişik tanrılar edinmeye
başladı ve Allah bir daha peygamber gönderdi belli bir zaman sonra bir daha insanlar
tanrıları çoğaltmaya başladıkça helak olup yeni topluluklar gönderildi nuhun
kavmi sümerlerden çok çok daha eskidir dünyanın ikinci kuruluşudur nuh
tufanından sonra haliyle tufan bittikten sonra insanlar yeryüzene yeniden
dağılmış kabileler topluluklar kurup çoğalmışlardır tufan olayını değişik
şekilde torunlarına soylarına anlatmışlardır yazı olayı daha
gerçekleşmediğinden kulaktan kulağa belki birşeylerde eklenip değişik kaynaklar
ortaya çıkmıştır.kimi gidip orta asyada yazmış gılgamış gibi kimi gidip
anadoluda yazmış biri atıyorum M.Ö den 2000 sene önce yazmış biri yüzyıllar
belkide bin yıl sonra daha değişik ama özü benzeyen bir yazıt yazdı değişik
diller çıktı insanlar coğrafyalara göre şekillendi allah kimini afrika
sıcağından korunması için yavaş yavaş tenini siyahileştirdi kimi finlanda
ülkerine gidip soyları güneşin etkisinden kurtulup daha iyi bir adapte olması
için beyaz ve ya sarışın oldu kimi rüzgarın çok çetin geçtiği orta asyada çekik
gözlü oldu vesaire vesaire zaten hiç değişmeseydi Allah yeni bir peygamber ve
din göndermezdi. putların çıkışınıda bir düşünün bir topluluk düşünün
toplulukta önde gelen lider herkes tarafından sevilen onları doğruyu yanlışı
gösteren çin ve japon filizofları gibi bir lider ölüyor belli bir zaman sonra
topluluğun yaşlıları bakıyorlarki insanlar doğruluktan çok uzaklaştı ölen
liderleri gibi öğüt veren zeki insanlarda yok keşke işte filanca liderimiz
ölmeseydi böyle olmazdı ozaman onları temsilen şehrin veya evlerimizin belli
yerlerine onları temsilen (tamamen iyi niyetle )tahtadan veyahut taştan birer
heykelcik yapalım veyahut onları simgeleyen eşya koyalım onları gördükçe
dedikleri öğütleri hatırlayıp doğruyu buluruz bir kaç nesil böyle geçip gider
sonra hatırlamaktan ziyade yavaş yavaş onlardan birşeyler istenmeye başlar
(hani Kuranda der ya neden putlara taptınız hepsi şu ifadeyi kullanır biz
atalarımızı onlara taparken bulduk bahane hep aynıdır yoksa iyi niyetle
konulmuştur belki o putlar oraya ama insanoğlu abartmayı sevdiği atalarının
yaptığını dahada belirgin kılmak için üstüne daha değişik şeyler koymayı ihmal
etmezler mesela biz müslümanlardada vardır ya peygamber efendimiz zamanında
olmayan kandil günleri filan sanki allahın kitabı peygamberin sünneti yetmezmiş
gibi yeni yeni ibadetler ortaya çıkardık peygamberimiz vefat ettikten yüzyıllar
sonra her neyse konumuza dönelim ve putlaştırılır insanlar hani şimdi atatürkün
kabrine gidip şikayet edenler varya insanoğlu her daim böyledir birşeyleri
ilahlaştırmadan duramaz. Vallahi kardaşlar Allah bize yeter ister inanın ister
inanmayın ister daha değişik rabler edinin ister edinmeyin kafirun suresinde
dediği gibi deki sizin dininiz size benim dinim bana
Gürkan07 Eylül,
2008 01:35
Aynan
öyle isimsiz. Aslında şöyle de denilebilir. Allahın varlığı sadece insanın
inanma isteğinin gereğidir.
bence
böyle bi zaman da allahı inkar eden biri nin kendisine de inancı yoktur yani
kendisini kandırıyordur bilim çağında allahın delilleri o kadar var ki onlar
mantığa o kadar da uygun ki.ayrıca bilimsel bakarsak insan aklının yüzde kaçı
çalışabiliyor ki ve çalışan akılla bazı şeyleri sorgulama da bulunuyorsunuz.size
bir örnek vereyim siz dünyanın tesadüf olduğuna inanırsınız kendi kendine var
olmuştur diyorsunuz:buna cevap :birgün hoca da aynı sizin gibi allahı inkar
ediyor ve herşey kendi kendine varolmuştur diyordu tabi bizim öğrencilerde boş
durmadı tenefüste tahtaya bi eşek çizerek eşek hoca demişlerdi hoca geldiğinde
sınıfa tahtayı görüp sinirlenir kim bunu çizmiş diye herkes aynı ağızdan kendi
kendine oldu dediler :) belki saçma dersiniz ama genede size bi öneri bence
kuranı iyice araştırın soruşturun inanıyorum ki bulacaksınız allahı
allah
bize ruhundan üflemiş bunca üfürükçü cahil boşuna türemiyor cehaletin egemen
olduğu eski çağlardan kalma anlayışlardır dinler ve bu günde hala uygarlıktan
habersiz geri kalmış insanların inanç denen kanıtsız bağnazlığı allah nerede
öğrenin arş daymış kuran okunurmuş orada akıl mantık yok uydur baba uydur yola
devam yobazlar bu kafayla kendinizi bu uydurmalarla avutup mutlu oluyorsanız
keyfiniz bilir çocukların masallarla mutlu olmasından farkı yok tüm yaşadığınız
inanç iman deneyimleriniz.
Adsız16 Ocak, 2013
13:52
"Allah
insana ruhundan üfledi" ayeti ile üfürükçülük arasında bağlantı
kurabilmeyi ancak senin gibi bir salak başarabilirdi ve başarmış. Kur'an'da
Allah'ın eli, parmağı, kulağı da teşbihi olarak geçer. Sen bir salaklık daha
yap da bunlardan Cenab-ı Allah'ın insan olduğu sonucuna var. Sen bunu
yapabilirsin bay salak. Sende bu salaklık, Kur'an'da da buna benzer metinler
var olduktan sonra saçmalamanın ve zırvalamanın sonu olmaz. Çünkü senin Kur'an
bilgin sadece ve sadece ya SHOW TV kaynaklı, ya da iman ve İslam bilgilerin
tamamen kahvede okey oynarken duyduklarından ibaret.
TARANTULA... Kur'an okuyan insan yazdıklarından belli olur. Sen tut hayatında bir sefer Kur'an okuma, tefsir ve hadis konusunda zerre kadar bilgin olmasın; ondan sonra de ki; Kur'an'da fizik, astronoöi, nano teknoloji vardı da biz mi görmedik diye zırvala. Bunu ancak salaklar yapabilirdi ve bir salak çok güzel başarmış.
Sen astronomi de bilmiyorsun. Bilen insan senin gipi sap tiyip saman s..ıçmaz. Vururken bile mert olur, ve dayandıkları delil varsa onları ortaya koyar. Sende bi b...ok yok geri zekalı.
TARANTULA... Kur'an okuyan insan yazdıklarından belli olur. Sen tut hayatında bir sefer Kur'an okuma, tefsir ve hadis konusunda zerre kadar bilgin olmasın; ondan sonra de ki; Kur'an'da fizik, astronoöi, nano teknoloji vardı da biz mi görmedik diye zırvala. Bunu ancak salaklar yapabilirdi ve bir salak çok güzel başarmış.
Sen astronomi de bilmiyorsun. Bilen insan senin gipi sap tiyip saman s..ıçmaz. Vururken bile mert olur, ve dayandıkları delil varsa onları ortaya koyar. Sende bi b...ok yok geri zekalı.
Adsız25 Mart, 2009
20:37
ULan
mehdi bilim hakkında ne biliyorsunki. Kuranın bilimle yakından uzaktan alakası
yoktur. Kuranda güneş geceleri uyur sabahları yükselir. Anne karnına bebeiği
melekler üfller..
sen
kur,an-ı baya okudun galiba. o yazdığın abuk sabuk cümleleri kaç numaralı ayet
ve sürelerde okuduğunu yazabilirmisin buraya
kuran
da süper iletkenler dna süper novalar uzay zaman eğriliği kalp nakli
antibiyotikler mozart nano teknoloji higs bozonu vardıda biz mi görmedik kuran
da olsa olsa eski çağların kısıtlı bilgisi var buna da kimsenin itirazı yok iyi
kuran okumalar tarihi bir belgedir değersiz bir kitap değildir o çağların anlayışının
delillerini sunar ama bu çağ da işaret ettikleri dikkate değmez din de nesi
artık tıp var hukuk var fizik var jeoloji var var oğlu var dinler de bunları
aramak zaten haksızlık da olur ama arayıp buldum demek cehalet olur.
Adsız12 Mayıs,
2009 17:29
Sayın
adsız,mehdi'ye bilim hakkında yükleniyorsunuz ancak sizin de Kur'an hakkında
pek bilgi sahibi olmadığınız ortada.(verdiğiniz örneklere bakacak
olursak)Lütfen İslam adı altında dayatılan ve öğretilen her şeyi Kur'an
kaynaklıymış gibi kabul etmeyelim. Ciddi anlamda Kur'anı incelerseniz ve
Kur'anın pek çok yerinde özellikle üstünde durduğu anlama ve düşünmeye özen
gösterirseniz,bildiklerinizin tersine farklı şeylerle
karşılaşabilirsiniz.Sanırım Kur'an-ı Kerim'in ilk inen 5 ayeti durumu gayet iyi
özetlemektedir;
"Yaratan Rabbinin adıyla oku!O,insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.
Oku!İnsana bilmediklerini belleten, kalem ile (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir." (Alak Suresi 1-5 ayetler)
"Yaratan Rabbinin adıyla oku!O,insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.
Oku!İnsana bilmediklerini belleten, kalem ile (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir." (Alak Suresi 1-5 ayetler)
Adsız26 Mayıs,
2009 14:00
Bilim
acisindan kuran incelenirse yeterince celiski ve belirsizlik ortaya cikmakta.
Yok eger kurani yüceltme acisindan 'ledünni mana' itibariyle incelenirse bu
sefer hersey olan manasinin disina cikip öte manalar bulunarak aciklanmakta.
Kisacasi bu alanda dinciler kendi savunularini yüksek manalar vererek ve her
yeni olusumda yahut bilimsel gelisimde kurani manalandirarak kendilerini hakli
görürler. Bilim insanlari ise ispatli ve deneysel veriler isiginda olayi
irdelemek ister. Bundan ötürüdü de biribirleriyle durmadan catisirlar.Kurani,
tevrati, incili (eski ve yeni ahitleri) eger ki kalbi ve hissi duygularla
degil, bilimsel yöntemlerle irdeleyecek olursak ortada gecmis dinlerle cok
fazla ilintili olduklari, dogal afetleri tanrinin gazabi olarak gördükleri,
mitolojik olaylari/olgulari gercekmiscesine anlatmaya calistiklari ve
aralarinda devamli celistikleri görülmektedir. Tanri inanci yahut tanrinin var
olma inanci ayri bir olgudur ve insanligin varligindan beri onunladir. Ama bu
inanc din (siyasal inanc) olarak ortaya ciktigi vakit tamamen baskici bir hal
alir. Nitekim bircok kuran ayeti olsun tevrat ve incil baplari olsun
kendilerinden olmayanin yasamasina kimi zaman müsaade ederken kimi zaman ölümle
cezalandirmaya varan aciklamalar yer alir. Arastirmalari yahut bulgulari
siyasal, kalbi, hissi gözlüklerle incelememek gerekir. Sümerlerde cok tanrili
din anlayisi kesindir. Bunun öncesi sonrasi aciklamalar bulgular seklinde bir
olayi yok.Dini kesim sümerleri özellikle bir sekil bertaraf etmeye yahut ondaki
bazi bulgulari kendinden sayarak kendi dinini yüceltmeye cabalar. Lütfen asli
astari olmayan seylere riayet etmek yerine, bilimsel gerceklikler isiginda
arastirma yapmanizi rica ederim.
Adsız30 Mayıs,
2012 00:20
Çok
haklısın bu yüzden bilimsel çalışmalar sonucu ortaya çıkan gerçekler
"Kur'an da var" şeklinde Kur'an'ı yüceltme amacıyla kullanılır.Ama
nedense Kur'an'da olduğu önceden bilinemez.
son din
islamın kur anda haber verdikleri yerine sümer tabletlerinde okunduğu idda
edilen metinlere inanmak ve bunları kesin doğru kabul etmek ne olursa olsun
insanın inançsız yapamayacağına örnek teşkil ediyor.kuran dışındaki kaynakların
özellikle diğer kutsal kitapların sonradan yazıldıkları bilinen bir gerçekken
kur anın bunlara eşit tutulması iyi niyet olmaz diye düşünüyorum.dikkat
ederseniz kıyasta yanlış yapılıyor.kur anda ki falan kıssa tevratta şöyle
sümerlerde böyle diyerek.aslında sümerler ve tabletleri tam anlamı ile din
olmuş durumda.o tabletlerin nasıl yazıldığını görmedik. üstelik ölü bir dil
olan sümercenin ne kadar sağlıklı anlaşıldığıda ayrı bir soru işareti.bu bile
sümerceyi çözdük inan cının bir tezahürüdür.hem niye sadece sümer metinlerine
takılıyorsunuz?afrikadan kutuplara kadar yazılı veya sözlü birçok belge ve
rivayet kutsal kitaplarla benzerlik gösterir.mayalardaki kıyamet inancı2012
çılgınlığı.ben allah var diye inanıyorum.5 duyumla bunu bilemem zaten bilsem
bigi olur inanç olmaz.inanmdığına idda eden kişi de olmdağına
inanmıştır.ikimizde inanmaktayız.ben olduğuna diğeri olmadığına.
Sümer
yazıtları ilahi kitapların kökeni mi?
Vahye dayanan ilahi kitapların aralarındaki benzerlik onların hepsinin temelde Allah'ın kelamı olmalarından kaynaklanır. Eğer aralarında hiç benzerlik olmasa idi niçin hiç benzemiyorlar diye insanın aklına gelebilirdi.
Adem peygamberden İslam peygamberine kadar 124 bin peygamber gelip geçmiştir. Peygamberlerin çokluğu hadis-i şerifte bildirildiği gibi
"Nice peygamberler vardı ki..."3/146
ayetinde de işaret edilmiştir. Bunlardan;
Hz. Adem'e 10 suhuf (sahife)
Hz. İdris'e 30 suhuf
Hz. Şit'e 50 suhuf
Hz. İbrahim'e 10 suhuf gönderilmişti.
Bu suhufların hepsi Sümerlerden önce gelen peygamberlere indirilen sahifelerdi (İbrahim peygamber ise Sümerlere yakın yada aynı zamanda yaşamış olabilir). Eskiden iletişim imkanları ve kitabet çok zayıf olduğu için aynı zaman diliminde birbirine yakın bölgelerde küçük topluluklara bile peygamber gönderilirdi. Bu peygamberlerin kimisine inanan hayli çok olduğu halde kimisine hiç inanan olmamıştı. Bunların birçoğu kendisinden önce o topluluğa gelen peygamberin dinini devam ettiriyordu.
Fakat kendilerine peygamber gönderilen insanların çoğu peygamberlerin kendilerine bildirdikleri vahiyleri kendi uydurmaları ile karıştırıyor ve dejenere ediyorlardı. Kuran'da eski kavimlerin yaptıkları bu hareketler ve peygamberlerini ilah edindikleri yer yer bildirilmektedir. Tabiki aslı vahye dayanan fakat dejenere olmuş bu inançlarının yansımasına bu milletlerin yazıtlarında ve kültürlerinde rastlamak doğaldır.124 bin peygamberin gönderildiği düşünüldüğünde ise bu yansımanın kaçınılmaz olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu durum, aynı zamanda o dönemlerde de ilahî vahyin insanlara bildirildiğini gösteren bir delil niteliği taşır.
Eğer o zamanki insanlar bir ilahî kaynaktan esinlenmeden o anda yada belli bir süre önce yaşanmış bir olay olarak bunu anlatıyorlarsa bu yine ilahi kitapların anlattıkları olayların gerçekten yaşanmış olaylar olduğunu; hayali hikayeler olmadığını gösterir.
"Benziyorlar öyleyse birbirinden türemişler" şeklinde tarihsel gerçeklerle uyuşmayan yargılar edinmek ise araştırma kaynaklı fikir üretmek yerine felsefik önyargılarla fikir edinmektir.
Vahye dayanan ilahi kitapların aralarındaki benzerlik onların hepsinin temelde Allah'ın kelamı olmalarından kaynaklanır. Eğer aralarında hiç benzerlik olmasa idi niçin hiç benzemiyorlar diye insanın aklına gelebilirdi.
Adem peygamberden İslam peygamberine kadar 124 bin peygamber gelip geçmiştir. Peygamberlerin çokluğu hadis-i şerifte bildirildiği gibi
"Nice peygamberler vardı ki..."3/146
ayetinde de işaret edilmiştir. Bunlardan;
Hz. Adem'e 10 suhuf (sahife)
Hz. İdris'e 30 suhuf
Hz. Şit'e 50 suhuf
Hz. İbrahim'e 10 suhuf gönderilmişti.
Bu suhufların hepsi Sümerlerden önce gelen peygamberlere indirilen sahifelerdi (İbrahim peygamber ise Sümerlere yakın yada aynı zamanda yaşamış olabilir). Eskiden iletişim imkanları ve kitabet çok zayıf olduğu için aynı zaman diliminde birbirine yakın bölgelerde küçük topluluklara bile peygamber gönderilirdi. Bu peygamberlerin kimisine inanan hayli çok olduğu halde kimisine hiç inanan olmamıştı. Bunların birçoğu kendisinden önce o topluluğa gelen peygamberin dinini devam ettiriyordu.
Fakat kendilerine peygamber gönderilen insanların çoğu peygamberlerin kendilerine bildirdikleri vahiyleri kendi uydurmaları ile karıştırıyor ve dejenere ediyorlardı. Kuran'da eski kavimlerin yaptıkları bu hareketler ve peygamberlerini ilah edindikleri yer yer bildirilmektedir. Tabiki aslı vahye dayanan fakat dejenere olmuş bu inançlarının yansımasına bu milletlerin yazıtlarında ve kültürlerinde rastlamak doğaldır.124 bin peygamberin gönderildiği düşünüldüğünde ise bu yansımanın kaçınılmaz olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu durum, aynı zamanda o dönemlerde de ilahî vahyin insanlara bildirildiğini gösteren bir delil niteliği taşır.
Eğer o zamanki insanlar bir ilahî kaynaktan esinlenmeden o anda yada belli bir süre önce yaşanmış bir olay olarak bunu anlatıyorlarsa bu yine ilahi kitapların anlattıkları olayların gerçekten yaşanmış olaylar olduğunu; hayali hikayeler olmadığını gösterir.
"Benziyorlar öyleyse birbirinden türemişler" şeklinde tarihsel gerçeklerle uyuşmayan yargılar edinmek ise araştırma kaynaklı fikir üretmek yerine felsefik önyargılarla fikir edinmektir.

Sümerlerle
ilgili en doğru analizi bu arkadaşımız yapmıştır. Yukarıdaki ana yazıyı yazan
admin arkadaşın bu yazıyı da okumasını tavsiye ederim. Hz Adem'den bu yana 124
bin peygamberin tebliğ yaptığını düşünürsek son kitap ve geçmişte ki
kitapların, sayfaların yada emirlerin birbirleriyle tutmasından daha normal ne
olabilir ki? Hatta sümerlerdeki benzerlikler son ilahi kitap olan Kur-an' ı
kerim'e inancımızı artıracak, iman ateşimizi coşturacak bir bilgi kaynağına
dönüşür. Tebrikler..

Mükemmel
tespitler.. Adminin ve yorum yapan arkadaşların da okumasını tavsiye ediyorum..
Adsız13 Şubat,
2010 01:11
oncelikle
herkese slmlar.eğer her şeyi çözmesi için bilime baş vurursak her bilginin
arkasında okadar çok bilinmeyenlerle karşılaşıyoruzki o bilimin parmağını
ısırdığına şahit oluyoruz istemesekte.var oluşumuzu ele alalım.var olmamı ben
istemedim gücümde yetmedi var olanların akıbetıte benım gibi değilmi malesef
evet hepimiz aciz ozaman küçük cevaplar bizi doyuramayacağına tatmın
etmeyeceğine göre mesela basıt cevap her şeye tesaduf denmesı ozaman ben bı
tesaduf daha istiyorum basıtleşmeleri boyle sürer gider.ozaman aklın ve
vicdanın yan yana gelıp hesaplaşmaları gerekmezmi aklın ermeyeceği sadece
kabulleneceği bir yaradılış ama bu yaradılış okadar muhteşemki vicdanımızın
başını okşayıp yerıne otutturacağı şekilde bir yaradılış.ALLAH VARDIR TEKTİR VE
HER ŞEYİ YARATAN GÖZETEN ODUR ONA HİÇ BİŞEY ZOR DEĞİLDİR YARATMAK İSTEDİĞİ BİR
ŞEYE SADECE OL DER ODA OLUVERİR.işte bilim burda biter filim başlar 2 yol
vardır ya ona boyun eğersın yada baş kaldırırsın.eğerki bizi yoktan var eden
bişe var ise oda allahtır.demekki bi sefer var eden yada var olmamız yine
olur.inanmayan azacık aklını vicdanının üzerıne salsın
allah ı
savunmak için tabularla bakıyorsunuz..kuran tamamen çağdışıdır..kuranda ne
geçiyorsa ozamnki insanlar içinrir..mesela allahın herkes kavim kavim
yaratması,miras kavramı,ahzap suresindeki muhammedin hanımları hakkındaki
bilgiler vs..bunların bize hiç bi yararı yok hani kuran geleceğe ışık
tutuyodu?! tersine dünyadaki bütün savaşlarda diler yüzünden çıkmıştır!..kuran
yahudileri öldür parmakalrını doğra diyorsa tevratta müslümanları aşşağılık
buluyorsa ortadoğuda barış nasıl sağlanır!!!...bu yazıyı hazırlayan arakdaşa
çok teşekkurler bizi aydınlattığı için! hammurabi kanunlarının tevrata ordan
kurana geçtiği hakkında veya nuh tufanı hakkında ve tabletlerle kutsal
kitapların benzerlikleri hakkında bize bize verdiği bilgiler için çok
teşekkurler
peki
geçmişi yazmışsın ya gelecekte olacak kıyamet alametlerinin 1400 yıl önce haber
verilip şimdi teker teker öortaya çıkmasına ne diyosun sizler gören körler
duyan sağırlarsınız kuran sizlerden ve sizi saracak olan azaptan bahsediyor
allah sizlerin şerrin den bütün din kardeşlerimi korusun
Arkadaşlar.
Ateş mikrop çelik adında bir kitap var. Tubitak yayınlarından. Orada insanın
tarihsel gelişimini farklı bir yoldan anlatıyor. Neden bu olguların ortadoğuda
geliştiğine işaret ediyor. Okumanızı tavsiye ederim.
ateizim
nedir ben bunu merak ediyorum...İnanmamak tevratta incile kurana vsvsvs
inanmamak normaldir.İnanmak zorunda da değilsin..fark demiş ki (kuran
yahudileri öldür parmakalrını doğra diyorsa tevratta müslümanları aşşağılık
buluyorsa ortadoğuda barış nasıl sağlanır!!!...)
kuranda kuranda önce gelen kitaplara ve peygamberlere inanmanın müslümanlık olduğu anlatılır.
herneyse müslümanlar yahudilere yahudiler müslümanlara diyelim bunlar birbirine böyle yapıyor ve sanada saçma geliyor.
Sende ikisine cephe alarak ayrı bir yol mu açıyorsun?
Amaç???
neye inanıyorsunuz?
İnandığını şeyi anlatın...Belki bizede hoş gelir.Ama şimdilik en iyisi kuran bundan daha iyi bir şey biliyorsan paylaş...
Yani olana bok atma...
Olduğunu anlat da bilelim...
Nesin Tavsiyelerin neler?
Neye inanırsın...
Ben hiç bir şeye inanmayan bir insana inanmıyorum.
Parayamı,Karıyamı,yada Rakıyamı mutlaka inandığı bir şey vardır_?
He inandığı hiç bir şey yoksa yaşamaya da gerek yoktur.Çünkü hiç bir şeye inanmıyorsan hiç bir şeyde sana keyif vermez...
Aydınlat beni arkadaşım yaa....3
Belki bende ateizt olurum...
ama ateizt ne bi boka inanmamak mı?
inançsız bir adam olarak inananların yaptıklarına köpeklik yapmak mı?
Bana açıklarmısın rica etsem teşekkürler...
kuranda kuranda önce gelen kitaplara ve peygamberlere inanmanın müslümanlık olduğu anlatılır.
herneyse müslümanlar yahudilere yahudiler müslümanlara diyelim bunlar birbirine böyle yapıyor ve sanada saçma geliyor.
Sende ikisine cephe alarak ayrı bir yol mu açıyorsun?
Amaç???
neye inanıyorsunuz?
İnandığını şeyi anlatın...Belki bizede hoş gelir.Ama şimdilik en iyisi kuran bundan daha iyi bir şey biliyorsan paylaş...
Yani olana bok atma...
Olduğunu anlat da bilelim...
Nesin Tavsiyelerin neler?
Neye inanırsın...
Ben hiç bir şeye inanmayan bir insana inanmıyorum.
Parayamı,Karıyamı,yada Rakıyamı mutlaka inandığı bir şey vardır_?
He inandığı hiç bir şey yoksa yaşamaya da gerek yoktur.Çünkü hiç bir şeye inanmıyorsan hiç bir şeyde sana keyif vermez...
Aydınlat beni arkadaşım yaa....3
Belki bende ateizt olurum...
ama ateizt ne bi boka inanmamak mı?
inançsız bir adam olarak inananların yaptıklarına köpeklik yapmak mı?
Bana açıklarmısın rica etsem teşekkürler...
Adsız18 Eylül,
2010 00:32
1- De
ki: Ey kâfirler.2- Ben sizin taptıklarınıza tapmam.3- Siz de benim taptığıma
tapmazsınız.4- Ben sizin taptıklarınıza tapacak değilim.5- Sizler de benim
taptığıma tapacak değilsiniz.6- Sizin dininiz size, benim dinim bana.(Kafirun)
Adsız18 Ekim, 2010
21:23
güzel
bir çalışma olmuş bu kadar araştırıp sonrada (veya öncesinde)ateist olan
insanlar bence ayrı bir araştırma konusudur. yazılı tarihin başlangıcı
sümerlerdir fakat bu kültür dinler tarihini çürütecek kanıtlar sunmaz bu
alıntılar veya benzerliklerin yaradılış hikayelerinin birçok efsanesinde
benzerlikler göstermesi bence kitaplı dinlerin varlığını tehtid edeceğine
dahada önemli ve gerçek çizgisinde olduğunun bir işareti olarak kabul
edilmelidir. İnsan tanrıdan gelmiştir ve tanrıyı bulmak ihtiyacı insanın
varoluşundan itibaren bitmek tükenmek bilmeyen en gerçek aşkıdır tanrıdan gelen
bizlerin yazılı tarih öncesindede dinler tarihi öncesindede kitaplı dinler
dönemindekine benzer olarak bir inanç sistemi geliştirmiş olmasından daha doğal
birşey yoktur.
tanrının insana bakış açısını ele aldığımızda insanın hiç alışkın olmadığı ve hiç bilmediği bir şekilde tanrıya tapmasını beklemekte yanlış olur inancındayım.
tanrının insana bakış açısını ele aldığımızda insanın hiç alışkın olmadığı ve hiç bilmediği bir şekilde tanrıya tapmasını beklemekte yanlış olur inancındayım.
Adı
üzerinde: İnanç
Bilimsel çalışmalar,araştırmalar insanlık tarihini sorgulmak içindir. İnsanların hayatlarını adayarak yaptıkları çalışmaları birilerinin iki satırda basitleştirmeleri ( ölü Sümer dilinin yorumu gibi) ile yorumlanmamalıdır. Ona bakarsan Kuranı neden Türkçe okumuyorsunuz deyince cevap hazırdır: Kuranca diye bir dil varmış. Eeee bu dili kim konuşmuş? Kimler konuşuyor? İnanç dediğin şey bilmediğin anlamadığın bir dilde ibadet etmek mi? Yoksa amaç din üzerinden para kazanmak mı? Kuran da en çok lanetlenenler bu sınıftır. Ama İslamı maalesef bu lanetlenenler yönetiyor. Allah adına yorum yapıp hüküm veren lanetliler bunlar. Ne üzerinden? Kendilerine göre kendilerinden başka kimselerin anlamaya aklı yetmeyeceğini iddia ettikleri Kuranca dili üzerinden.
Sonuç olarak Sümer ve yazılı sümer tabletleri ve anlatıları bir bilimsel çalışmadır ve tespittir. Dinlere inananlar bunları inançlarını kuvvetlendiren bir delil, inanmayanlar ise inanmayışlarına kesin bir ispat olarak görmekte serbesttir. Bu çalışmalar her iki düşünce içinde delil olsun diye yapılmıyor sonuçta.
Kuran kendi bünyesinde ayetlerinin sorgulanmasını bile dinden çıkmak olarak gördüğü ve çıkanlarında uğrayacağı dünyevi ve ahiretteki zulümler ile ilgili kesin söylemleri olduğu için, inanları açısından üzerlerinde çok kuvvetli bir baskı yaratılmıştır. Hatta düşünün ki babanız bile olsa onunla konuşmayın ve hatta öldürün buyurduğu için,bir inanç sahibi böyle araştırmalarla zihninden küçücük bir "acaba" nın bile geçmesi halinde başına gelecekleri bildiğinden, hem böyle akıl karıştırıcı araştırmaları gereksiz ve dinden çıkarıcı bulurlar, hem de bulunan tespitleri illa kuranda bir yerinde mutlaka daha önce buyurulmuş olması gerektiği zorunluymuş gibi refleks olarak böyle bir arayışa girerler.
O nedenle herkes inandığını yaşasın bilimsel tespitler de yerinde kalsın, ilgi duyan alır okur. Kendince yorumlar.
Bir de inanç sahibi olsun olmasın tüm arkadaşlara bir tespitimi paylaşmak istiyorum:
İçine insan faktörü girdi mi her işte mutlaka bir "şeytanlık" vardır olacaktır da. Kuranın hiç bir ayetinin değiştirilmediği savı vardır. Bunu kim diyor? Ona bakarsanız diğer dinlere göre de hiçbir sapma yok hatta onlara göre tevrattan incile olan süreç çok uzun bir süreç olduğu ve binlerce bilimsel kanıt ile orada anlatılan hikayelerin( yazıtların) gerçek olduğu bir kişinin değil en az onlarca kişinin değişik zamanlarda ele aldıkalrı metinlerde aynı şeyi anlatmış olmalarının da yaşanan olayın gerçek olduğuna en büyük kanıt olduğu ileri sürülmekte. Kur'an da sonuçta yazılı fasiküller halinde gökten peygamberimizin önüne düşmedi. Eğer öyle olsaydı bak tanrı sözü ve kuranca lafına hiç tereddüt etmeden inanırdım. Ama gerçek bu değil. Sonuçta işin içine insan faktörü karıştı mı her zaman bir acaba olmalı okurken yorumlarken. O nedenle körü körüne inanç herkesin istediği olabilir ama emin olun onun bile inananları sömürmek için tezgahlanmadığı ne malum?
Bu güzel çalışma için arkadaşımıza teşekkürler...
Bilimsel çalışmalar,araştırmalar insanlık tarihini sorgulmak içindir. İnsanların hayatlarını adayarak yaptıkları çalışmaları birilerinin iki satırda basitleştirmeleri ( ölü Sümer dilinin yorumu gibi) ile yorumlanmamalıdır. Ona bakarsan Kuranı neden Türkçe okumuyorsunuz deyince cevap hazırdır: Kuranca diye bir dil varmış. Eeee bu dili kim konuşmuş? Kimler konuşuyor? İnanç dediğin şey bilmediğin anlamadığın bir dilde ibadet etmek mi? Yoksa amaç din üzerinden para kazanmak mı? Kuran da en çok lanetlenenler bu sınıftır. Ama İslamı maalesef bu lanetlenenler yönetiyor. Allah adına yorum yapıp hüküm veren lanetliler bunlar. Ne üzerinden? Kendilerine göre kendilerinden başka kimselerin anlamaya aklı yetmeyeceğini iddia ettikleri Kuranca dili üzerinden.
Sonuç olarak Sümer ve yazılı sümer tabletleri ve anlatıları bir bilimsel çalışmadır ve tespittir. Dinlere inananlar bunları inançlarını kuvvetlendiren bir delil, inanmayanlar ise inanmayışlarına kesin bir ispat olarak görmekte serbesttir. Bu çalışmalar her iki düşünce içinde delil olsun diye yapılmıyor sonuçta.
Kuran kendi bünyesinde ayetlerinin sorgulanmasını bile dinden çıkmak olarak gördüğü ve çıkanlarında uğrayacağı dünyevi ve ahiretteki zulümler ile ilgili kesin söylemleri olduğu için, inanları açısından üzerlerinde çok kuvvetli bir baskı yaratılmıştır. Hatta düşünün ki babanız bile olsa onunla konuşmayın ve hatta öldürün buyurduğu için,bir inanç sahibi böyle araştırmalarla zihninden küçücük bir "acaba" nın bile geçmesi halinde başına gelecekleri bildiğinden, hem böyle akıl karıştırıcı araştırmaları gereksiz ve dinden çıkarıcı bulurlar, hem de bulunan tespitleri illa kuranda bir yerinde mutlaka daha önce buyurulmuş olması gerektiği zorunluymuş gibi refleks olarak böyle bir arayışa girerler.
O nedenle herkes inandığını yaşasın bilimsel tespitler de yerinde kalsın, ilgi duyan alır okur. Kendince yorumlar.
Bir de inanç sahibi olsun olmasın tüm arkadaşlara bir tespitimi paylaşmak istiyorum:
İçine insan faktörü girdi mi her işte mutlaka bir "şeytanlık" vardır olacaktır da. Kuranın hiç bir ayetinin değiştirilmediği savı vardır. Bunu kim diyor? Ona bakarsanız diğer dinlere göre de hiçbir sapma yok hatta onlara göre tevrattan incile olan süreç çok uzun bir süreç olduğu ve binlerce bilimsel kanıt ile orada anlatılan hikayelerin( yazıtların) gerçek olduğu bir kişinin değil en az onlarca kişinin değişik zamanlarda ele aldıkalrı metinlerde aynı şeyi anlatmış olmalarının da yaşanan olayın gerçek olduğuna en büyük kanıt olduğu ileri sürülmekte. Kur'an da sonuçta yazılı fasiküller halinde gökten peygamberimizin önüne düşmedi. Eğer öyle olsaydı bak tanrı sözü ve kuranca lafına hiç tereddüt etmeden inanırdım. Ama gerçek bu değil. Sonuçta işin içine insan faktörü karıştı mı her zaman bir acaba olmalı okurken yorumlarken. O nedenle körü körüne inanç herkesin istediği olabilir ama emin olun onun bile inananları sömürmek için tezgahlanmadığı ne malum?
Bu güzel çalışma için arkadaşımıza teşekkürler...
Adsız31 Ocak, 2011
01:57
kutsal
kitapların sümer mitolojisi kaynaklı olduğu gerçeği tek başına tanrı tezini
ortadan kaldırmaya yetmez. "sümerlere de aynı tanrı tarafından
peygamberler gönderilseydi, onlar da tek tanrıya inanırdı." anlayışı, şu
karşı tezle çürütülebilir: sümerlerin de atalarına tek tanrı inancını yaymak
üzere bir peygamber gönderilmiş olabilir ve devamın da (aradan yüzyıllar geçmiş
olabilir) sümerler kendilerine gönderilen dini tahrip edip yoldan çıkarmış
olabilirler. kaldı ki bugün sümerlerin gerçekten çok tanrılı olup olmadıkları
da tartışma konusudur.
Adsız20 Şubat,
2011 04:14
Sümerlilerde
tek tanrı inancı olduğuna dair tek bir kanıt bile yoktur. Bilakis Sümer
mitolojisi tanrılarla, tanrıçalarla doludur. Yok Allah en başından beri her
kavme peygamber yollamış da, islam ilkçağlardan beri varmış da. Bunların hepsi
müslüman uydurması, gerçekle ilgisi olmayan zırvalar.
sümerlilerin
tanrı die hitab ettikleri bizden daha hızlı gelişmiş daha çok bilen dünya dışı
varlıklardır ki roketle uzay araçlarıyla gökten indikleri taşlara çizilmiş 3 4
kişilermiş bunlar tek deilse tanrı denemez çok oldukları için onlarıda yaaradan
bi güç illaki vardır!Niburu gezegeninden geliolarmış o gezegende 3500 senede bi
bize yakın geçiomuş yani bizim 3500 senemiz onların 1 senesi ve değişik
yaradılmışlar neden bizden çok çok ileri bi kavim olduklarıda ortada!
Nihat
Demirci24 Ağustos,
2011 18:14
Tartışmanın
geldiği seviye'ye bak. bilim ilim her ne varsa seviye yerlerde sürünüyor. İlmi
olarak saçma bir meseleye yine saçma sapan bir sürü yorum yapılmış..
Bu yorumları okuyan arkadaşlara okuduklarını resetleyip aşağıdaki yorumu okumalarını tavsiye ediyorum...
İman ve inanç zaten akılla yapılacak bir iş amel değildir.
Ancak aklına yatırmak isteyen arkadaşlara birkaç birşey söylemekte yarar var.
Bütün tanrılar tek bir tanrının sıfatlarından insan aklı tarafından türetilmiştir...Ademle başlayabiliriz.. herhalde ilk insan dediğimiz en azından bu panteist inancı ilk yayan insanda diyebiliriz. Burada cromagnon veya homo erectus diyenlerede şunu söliyeyim onlarda müzik aleti yapan, ölülerini gömen, alet kullanabilen akıl sahibi ayrıca bizim gibi insanlarla DNA yapısı %100 aynı olan türdür. Ölülerini gömme fikride Kuran'da ademin oğluna kardeşini gömmesi için Allah'ın kuş vasıtasıyla öğrettiği bir fiildir. Bunlarında yaratıcı fikirleri ama doğru ama yanlış ölümü kabulleniş biçimleri vardı.
Adem ilk çevresine baktığında teklik bir onun aklındaki ilk fiildi. Heralde ." Beni hangi tanrılar yarattı "dememiştir. Çünkü önce yaratılış teorisine inanmak gerekiyor.. inanmayanlara zaten diyecek bir şeyim yoktur.
Din zaten inanç işidir. Akılla herşeyi bulmanın mümkün olamayacağı bir gerçektir. Gelelim Sümerlere. Sümer metinlerinde büyük tufandan bahsedildiğini biliyoruz.. Sümerler Nuh Tufanından sağ çıkan Nuh peygamberin çocuklarıdır. Tufandan sonra Nuh'u ve Tek tanrı öğretisini kabul etmeyen güruh yok olmuş ancak onun soyundan gelenler zamanla bu öğretiyi unutmuşlar putlara tapmaya başlamışlardır. İnsanoğlunun bir huyu da terk etmeye başladığı bir eylemin boşluğunu başka bir eylemle doldurmaktır. Tufandan sonra tek tanrı eylemini zamanla tabi bu asırlar sürüyor bunun yerini yine tufandan önceki o sapık kadim bilgilere bırakıyor. Sümer yaşamı içinde, inanç sisteminde zaten başta tek bir tanrı vardır. bunu Enuma Elişte okuyabilirsiniz.. Ama insan aklı O baştaki en büyük tanrıyı bir türlü yalnız tasavvur edemez. Ona ilk etapta bir kadın lazımdır(dişi tanrı) , onlardan mutlaka biri oğul ve ya bi kaç tane kızları mutlaka çok olmalıdır. Mesela araplarda olduğu gibi LAt menat uzza gibi ) ordan yeğenler, kuzenler tabi bunlar arasında savaşlar aşklar, baba tanrı bunlara kızar, sürgüne gönderir falan filan... bu hikayelerin hepsi böyledir.. Bu tevhid inancı insan aklı tarafından her zaman bozulmuştur..
Ne gariptir ki bu Sümerlilere yani babil halkına uyarıcı bir peygamber gelir.. Adı Avrom veya İbrahimdir. işin garibi bu peygamberin babası da bu insancıllaştırılmış tanrıların heykellerini yapmaktadır. Bir gün herkesin bayram olduğu bir günde Tanrı heykellerin bulunduğu yere gidip bütün putları kırdı. Yalnız Mamnu isminde puta dokunmadı.....Mamnu onların en büyük tanrılarının ismi idi. Baltayı onun koluna astı.. ibrahimin yaptığını anlayınca onu yakaladılar ve sordular neden yaptın...Ben yapmadım bu çirkin işi Mamnu yaptı dedi. Bakın Balta da onun elinde... Bu insanın aklına vurulan bir baltaydı...İbrahim Tek tanrının olduğu sistemi onlara hatırlatınca akıl onları inkar etti..Çünkü akıl bu kadar şaçma işi kendisi yapamazdı...aklımız bize hep bunu yapar arkadaşlar... mantığımıza yatıramadığımız işi hemen inkar ederiz...böyle şey bu yuzyılda olurmu falan filan...İbrahim burada bize bir miras bıraktı (isra 110 bakınız) bu mirastan ibrahimi dinler doğdu.. ama her seferinde bu miras tüketilip yendikten sonra yerlerini yine eski kadim bilgiler dolmaya başladı...onlardan yine peygamberler geldi her seferinde birbirlerini inkar etmeyen tehhide tek tanrıya tapmalarını istediler her seferinde ve şimdi buradayız.. sizce bu miras devam ediyormu Etmiyormu ? Kısaca sümer metinleri vardır ve doğrudur ...ama onları yazan ve kil halinde saklayan sümer ruhban sınıfıydı...Bu sınıf hakkında ve günümüzü etkileyen şeyler hakkında yazmak isterim ama zamanım kısıtlı
görüşmek dileğiyle
Bu yorumları okuyan arkadaşlara okuduklarını resetleyip aşağıdaki yorumu okumalarını tavsiye ediyorum...
İman ve inanç zaten akılla yapılacak bir iş amel değildir.
Ancak aklına yatırmak isteyen arkadaşlara birkaç birşey söylemekte yarar var.
Bütün tanrılar tek bir tanrının sıfatlarından insan aklı tarafından türetilmiştir...Ademle başlayabiliriz.. herhalde ilk insan dediğimiz en azından bu panteist inancı ilk yayan insanda diyebiliriz. Burada cromagnon veya homo erectus diyenlerede şunu söliyeyim onlarda müzik aleti yapan, ölülerini gömen, alet kullanabilen akıl sahibi ayrıca bizim gibi insanlarla DNA yapısı %100 aynı olan türdür. Ölülerini gömme fikride Kuran'da ademin oğluna kardeşini gömmesi için Allah'ın kuş vasıtasıyla öğrettiği bir fiildir. Bunlarında yaratıcı fikirleri ama doğru ama yanlış ölümü kabulleniş biçimleri vardı.
Adem ilk çevresine baktığında teklik bir onun aklındaki ilk fiildi. Heralde ." Beni hangi tanrılar yarattı "dememiştir. Çünkü önce yaratılış teorisine inanmak gerekiyor.. inanmayanlara zaten diyecek bir şeyim yoktur.
Din zaten inanç işidir. Akılla herşeyi bulmanın mümkün olamayacağı bir gerçektir. Gelelim Sümerlere. Sümer metinlerinde büyük tufandan bahsedildiğini biliyoruz.. Sümerler Nuh Tufanından sağ çıkan Nuh peygamberin çocuklarıdır. Tufandan sonra Nuh'u ve Tek tanrı öğretisini kabul etmeyen güruh yok olmuş ancak onun soyundan gelenler zamanla bu öğretiyi unutmuşlar putlara tapmaya başlamışlardır. İnsanoğlunun bir huyu da terk etmeye başladığı bir eylemin boşluğunu başka bir eylemle doldurmaktır. Tufandan sonra tek tanrı eylemini zamanla tabi bu asırlar sürüyor bunun yerini yine tufandan önceki o sapık kadim bilgilere bırakıyor. Sümer yaşamı içinde, inanç sisteminde zaten başta tek bir tanrı vardır. bunu Enuma Elişte okuyabilirsiniz.. Ama insan aklı O baştaki en büyük tanrıyı bir türlü yalnız tasavvur edemez. Ona ilk etapta bir kadın lazımdır(dişi tanrı) , onlardan mutlaka biri oğul ve ya bi kaç tane kızları mutlaka çok olmalıdır. Mesela araplarda olduğu gibi LAt menat uzza gibi ) ordan yeğenler, kuzenler tabi bunlar arasında savaşlar aşklar, baba tanrı bunlara kızar, sürgüne gönderir falan filan... bu hikayelerin hepsi böyledir.. Bu tevhid inancı insan aklı tarafından her zaman bozulmuştur..
Ne gariptir ki bu Sümerlilere yani babil halkına uyarıcı bir peygamber gelir.. Adı Avrom veya İbrahimdir. işin garibi bu peygamberin babası da bu insancıllaştırılmış tanrıların heykellerini yapmaktadır. Bir gün herkesin bayram olduğu bir günde Tanrı heykellerin bulunduğu yere gidip bütün putları kırdı. Yalnız Mamnu isminde puta dokunmadı.....Mamnu onların en büyük tanrılarının ismi idi. Baltayı onun koluna astı.. ibrahimin yaptığını anlayınca onu yakaladılar ve sordular neden yaptın...Ben yapmadım bu çirkin işi Mamnu yaptı dedi. Bakın Balta da onun elinde... Bu insanın aklına vurulan bir baltaydı...İbrahim Tek tanrının olduğu sistemi onlara hatırlatınca akıl onları inkar etti..Çünkü akıl bu kadar şaçma işi kendisi yapamazdı...aklımız bize hep bunu yapar arkadaşlar... mantığımıza yatıramadığımız işi hemen inkar ederiz...böyle şey bu yuzyılda olurmu falan filan...İbrahim burada bize bir miras bıraktı (isra 110 bakınız) bu mirastan ibrahimi dinler doğdu.. ama her seferinde bu miras tüketilip yendikten sonra yerlerini yine eski kadim bilgiler dolmaya başladı...onlardan yine peygamberler geldi her seferinde birbirlerini inkar etmeyen tehhide tek tanrıya tapmalarını istediler her seferinde ve şimdi buradayız.. sizce bu miras devam ediyormu Etmiyormu ? Kısaca sümer metinleri vardır ve doğrudur ...ama onları yazan ve kil halinde saklayan sümer ruhban sınıfıydı...Bu sınıf hakkında ve günümüzü etkileyen şeyler hakkında yazmak isterim ama zamanım kısıtlı
görüşmek dileğiyle
Adsız06 Eylül,
2011 10:17
Şaşırıyorum
bu yorumlara. Öncelikle bir Tanrı'nın bizi yaratmış olması, yani yaşamımızı
borçlu olma ve karşılığında minnet duyma düşüncesine bakalım.
a. olmak istemediğin şekilde varsın.
b. üstüne bir de yaratıldığın için teşekkür etmen gerekiyor.
İNANÇLI OLANA SORGU:
Hadi istemediğim bir şekilde var oldum ve karşılığında bir de küçükten itibaren ÖĞRETİLEREK camide namaz, kilisede ayin, ağlama duvarında da ağlamaya programlandım.
Bir kere herşeyden önce düşünmem gereken ne yaşamı, ne sonsuzluğu ne cehennemi ne de cenneti BEN istemedim. Bunlar belki M.Ö 13000 yıl öncesinden bilgilerdir, farketmez.
Atlantis'ten gelen kavimlerdir, farketmez.
Sümer tanrısı yer altında AGARTHA ya gitmiştir, farketmez.
Yaratım süreci belki UFO melezleşmesidir, farketmez.
Allah kainatın efendisidir, farketmez.
Beni süs hayvanına dönüştürmüş bu sistem içinde bilinçsizce var olduysam bu bana yapılan en büyük aşağılamadır.
Eğer İnanmıyorsam:
13 milyar yıldır var olan atomlarım bu formunu yitirdiğinde ve başka canlılar tarafından paylaşıldığında zaten orada mecburi yaşam devam edecektir. İstemsizce yaşam...
Hiç doğmamış olmanın, bir şekilde var olmamanın ve bu yorumları bir daha görmeyecek olmak dileğiyle
a. olmak istemediğin şekilde varsın.
b. üstüne bir de yaratıldığın için teşekkür etmen gerekiyor.
İNANÇLI OLANA SORGU:
Hadi istemediğim bir şekilde var oldum ve karşılığında bir de küçükten itibaren ÖĞRETİLEREK camide namaz, kilisede ayin, ağlama duvarında da ağlamaya programlandım.
Bir kere herşeyden önce düşünmem gereken ne yaşamı, ne sonsuzluğu ne cehennemi ne de cenneti BEN istemedim. Bunlar belki M.Ö 13000 yıl öncesinden bilgilerdir, farketmez.
Atlantis'ten gelen kavimlerdir, farketmez.
Sümer tanrısı yer altında AGARTHA ya gitmiştir, farketmez.
Yaratım süreci belki UFO melezleşmesidir, farketmez.
Allah kainatın efendisidir, farketmez.
Beni süs hayvanına dönüştürmüş bu sistem içinde bilinçsizce var olduysam bu bana yapılan en büyük aşağılamadır.
Eğer İnanmıyorsam:
13 milyar yıldır var olan atomlarım bu formunu yitirdiğinde ve başka canlılar tarafından paylaşıldığında zaten orada mecburi yaşam devam edecektir. İstemsizce yaşam...
Hiç doğmamış olmanın, bir şekilde var olmamanın ve bu yorumları bir daha görmeyecek olmak dileğiyle
Adsız10 Ekim, 2012
15:40
buradaki
en süper yorum
Adsız06 Eylül,
2011 12:29
Aslında
inanmak istediği şeye inanıyor insan. İnsanların zor anlarında yanında olan bir
güç olduğuna inanmak, yaptığı iyiliklerin karşılığını başka alemde bulacağı vs.
sonsuz mutluluk arayışına cennetle kavuşacağına inanmak.
Evrimi reddetmek, insanlığa hizmet eden bilim insanlarını karalamak işine geliyor insanın. Böyle olduğu sürece de görüyoruz ki hiçbir müslüman ülke gelişemiyor.
Evrimi reddetmek, insanlığa hizmet eden bilim insanlarını karalamak işine geliyor insanın. Böyle olduğu sürece de görüyoruz ki hiçbir müslüman ülke gelişemiyor.
Normal
be arkadaşım gayet normal. Hz. Musa Mısırdan kurtardığı kavmini sadece 3-5 gün
terketti hatta yanlarına güvendiği kardeşini bıraktı. Ama döndüğünde yine çok
tanrılı oluverdiklerini görmedi mi?. Yani Sümerlerin çok tanrılı olmaları
standart bir şey mi sence?. Sümerler arasında ve tarihlerinde tek tanrılı dönem
veya dönemler, hatta aynı anda tek ve çok tanrılı gruplar olamaz mı?
Geçmişlerinde Adem aleyhisselamdan o yaşadıkları döneme kadar tek tanrılı din
telkin eden peygamberlerin öğretileri ile etkilenmiş olamazlar mı? Sümerlerin
tek tanrılı dinlerin kitaplarındaki benzer öğelere rastlanması da gayet normal
olmuyor mu? Peki okyanus ötesi Aztekler,Maya, inka ve hatta K. Amerika'daki
kızılderili kabilelerindeki efsaneler, Afrika kabilelerindeki hikayeler, eski Türk
yaratılış ve tufan efsaneleri bu nedenle benzer ögeler taşıyor olamazlar mı?
Bence bütün bunların hepsi normal. Bir tek tarihlemeler kafa karıştırıyor.
Ayrıca Tufan lokal mi yoksa genel miydi?. Dünyanın dört bir tarafında,
birbirinden izole topluluklarda tufan olayından bahsedilişi genel bir olaya
işaret ediyor. Ama bazı bilim adamları öne sürdükleri delillere göre
Mezopotamya ile sınırlandırıyor. Tarihlemeye gelince, kutsal kitaplarda muğlak
ve birbirinden farklı kriterlerde zaman birimlerinden söz ediliyor. Bunlar
mecazi olup insanlar tarafından farklı değerlendiriliyor olabilir.
Adsız11 Ekim, 2012
20:00
Arkadaş
şu Musa'nın kavminin bozulması olayının gerçek olduğunu nereden biliyorsun. Bu
tevrat'ta yazan bir hikaye. Sen bunu olduğu gibi tarihsel ve bilimsel bir
gerçekmiş gibi kullanıyorsun ve hisse çıkarıyorsun. Zaten biz de burada
Tanrı'nın ve kutsal metinlerin gerçek olup olmadığını tartışıyoruz. Yani bütün bu
hikayelerin eski efsanelerden devşirme olduğunu iddia ediyoruz. Sen nasıl bunu
evrensel bir gerçekmiş gibi argüman olarak kullanabiliyorsun böyle bir
tartışmada? Önce bu hikayenin gerçekliğini sağlam kaynaklardan teyit etmen
gerekmiyor mu? Nasıl bu kadar eminsin kendinden? biraz akıl, fikir. Biraz
düşünce be kardeşim.
sümerliler
yada değil.Allaha inanıp inanmamak tamamen inanç meselesidir.benim anlamadığım
yazılı bu kitapların nasıl Allahın kitapları olduğuna kayıtsız,şartsız
inanıyorsunuz.bende diyorumki Allahım sen bu kullarını nasıl bu kadar saf
yaratmışsınki kayıtsız şartsız hiç şüphe duymadan bu kitapları senin göndediğine
inanıyorlar.hazmedemiyorum nasıl bu kitaplara bu kadar güvenebiliyorsunuz.
Aslında
bu yazdıkların Kur'an-ı Kerimin Allah kelamı olduğunu kanıtlar nitelikte, Hiç
bir kavim yoktur ki peygamber gönderilmesin. Bu yüzden bunlara da bir peygamber
gitmiş bu olayları anlatmış, üzerinden seneler geçmiş peygamber vefat etmiş
veya onu kovmuşlar veya öldürmüşler ve onun anlattığı olayları saptırarak,
çarpıtarak hikayeler meydana getirmişlerdir. Bu kadar basit kardeşim...
Hem
inananları hem inanmayanları hem de iki arada bir derede kalanları saygıyla selamlarım.İNSAN
oldukları için de kutlarım. Çünki hiç biriniz gördüğüm kadarıyla insan olmanın
ilk kuralını ŞÜPHE'yi içinizden atamamışsınız.
Allaha, peygambere, Kurana ister inanın ister inanmayın ama lütfen şu sorulara mantıklı cevaplar arayın.Cevap bulamasanız da yine ister inanmaya devam edin isterse inanmamaya. Bu çeşitlilik zaten insan olduğunuzu yeterince ispatlıyor.
Buyurun şunlara cevap arayınız:
Bir tanrı düşünün. Herşeyi yaratan. Kainatı evreni bizi bitkileri hayvanları vs.vs.
a) Neden bizim duamıza muhtaç. Milyarlarca insanı yalvartmak dua ettirmek onun için ne anlam taşıyor. Mazoşist bir tanrımız mı var? Sürekli onun adını anmak ona ne katacak.
b) 5 vakit namaz kılmamımızı tanrı niye istesin? Yatıp kalkıp spor yapmanın vücudu dinç tutmanın ötesinde ona ve bize ne faydası var? Namaz ruhsal bir dinginlik huzur bulma bir psikolojik seans mı aslında? Tanrı milyarlarca müslümanı 5 vakit neden yatırıp kaldırır.
c) Tanrı yarattığı 3 makbul dine niçin haftanın 3 gününü tatil ilan etti. Müslümanlara Cuma'yı, Yahudilere Cumartesi'yi ve Hiristiyanlara Pazar'ı?
d) Tanrı niçin şarabı Hiristiyanlara kutsal, müslümanlara ise haram eyledi? Hiristiyanlar şarap ve ekmekle kutsanırken, müslümanlar niçin şarap içtiğinde dinden çıkarılacak kadar günah ve haram eylemiyle karşı karşıya bırakılıyor?
Allaha, peygambere, Kurana ister inanın ister inanmayın ama lütfen şu sorulara mantıklı cevaplar arayın.Cevap bulamasanız da yine ister inanmaya devam edin isterse inanmamaya. Bu çeşitlilik zaten insan olduğunuzu yeterince ispatlıyor.
Buyurun şunlara cevap arayınız:
Bir tanrı düşünün. Herşeyi yaratan. Kainatı evreni bizi bitkileri hayvanları vs.vs.
a) Neden bizim duamıza muhtaç. Milyarlarca insanı yalvartmak dua ettirmek onun için ne anlam taşıyor. Mazoşist bir tanrımız mı var? Sürekli onun adını anmak ona ne katacak.
b) 5 vakit namaz kılmamımızı tanrı niye istesin? Yatıp kalkıp spor yapmanın vücudu dinç tutmanın ötesinde ona ve bize ne faydası var? Namaz ruhsal bir dinginlik huzur bulma bir psikolojik seans mı aslında? Tanrı milyarlarca müslümanı 5 vakit neden yatırıp kaldırır.
c) Tanrı yarattığı 3 makbul dine niçin haftanın 3 gününü tatil ilan etti. Müslümanlara Cuma'yı, Yahudilere Cumartesi'yi ve Hiristiyanlara Pazar'ı?
d) Tanrı niçin şarabı Hiristiyanlara kutsal, müslümanlara ise haram eyledi? Hiristiyanlar şarap ve ekmekle kutsanırken, müslümanlar niçin şarap içtiğinde dinden çıkarılacak kadar günah ve haram eylemiyle karşı karşıya bırakılıyor?
e)
Tanrı cennette niçin erkeklere 72 huri hediye ediyor. Hangimiz dünyada 72
kadınla oluyoruz da cennet de 72 kadınla olmak bir ödül oluyor? Her gün bu 72
kadının dırdırını çekmek hepsini mutlu etmek zorunda kalmak bir ödül mü yoksa
ceza mı?
f)Cennet şelalerin binbir çeşit bitkinin yemyeşil ovaların sevimli hayvanların koşturduğu bir yer olarak tarif edliyor.E zaten dünyada da bunlardan binlercesi var. Kimse de gidp bütün bir ömrü oralarda tüketmiyor. Yani 72 huriyle ha babam seks yapmak, dünyada günah olan şarabı kevser şarabı olarak sonuza kadar içip sürekli sarhoş olmak ve huzurlu ortam, yemyeşil ovalar şelaler vs sonsuz bir dinginlik nasıl bir ödül? Yaşarken de buna sahibiz aslında.Yani koca bir ömrü cennette geçirmek için 5 vakit namaz kılıp milyonlarca dua ederek ibadet ederek geçirmek anlamsız olmuyor mu? Ölümsüz olmak boş ovalarda şelaler altında ceylanlar gibi sektire sektire sonsuza kadar koşturmak ve 72 hurinin hadi ilk günlerde ye iç yat hurilerle iyi de sonsuza kadar hep aynı şeyi yapıyor olmak aslında büyük bir ceza değil mi? Bu 72 huriden insan ortada bir de sonsuzluk kavramı var fena halde sıkılmaz mı? Bu hurileri başka 72 huriyle değiştirme şansı yok mudur?Ayrıca ne kadar hacı-hoca takımı varsa cennette olacaklar. Onlarla bir arada olmak fikri insanı fazlaca geriyor. Yani mankenler, şarkıcılar, dansözler, fahişeler, her türlü marijinal tip günahkar olacakları için cehennemde olacaklarına göre cennet çok can sıkıcı bir yer olmayacak mı?
g)Cehennem de yanmak büyük bir cezamı? Yani sonsuza kadar yanacaksın tamam da insan bir süre sonra mademki yanarak ölmeyecekse bu acıya bir şekilde adapte olur. Yan yan nereye kadar?Burada zaten yazın aynı duyguları hissetmiyor muyuz? Üstelik bütün bir ömür ibadet et, farkına varmadan bir iki günah işle hoop doğru cehennemdesin.Yani cehenneme gitmemek büyük çaba gerektiriyor. Yemiyecek içmeyecek mala vurmayacaksak ne diye bu dünyaya geldik? Dünya sadece cennnete gitmek için cehennem Daha azabının yaşandığı yer midir?
yazılacak çok şey var.
Ama biraz mantıklı olmak gerekmez mi?
Niçin bütün batıl dinler Mezopotamyadan çıktı?
Niçin batıl 3 din için de Kudüs kutsal?
Neden bu peygamberler çoban, marangoz vs ve okuma yazma bilmezler?
Tanrı bu kadar ilimi bilimi yaratıyor da kendini temsil etmesi için içlerinden en cahillerini niye peygamber olarak kendi elçisi olarak insanlığa gönderiyor?
Sonuç daha milyonlarca soru milyonlarca şüphe....
ister inanın ister inanmayın...Ama sorgulayın..
Ha bir de Turan Dursun'un bir iki kitabını okuyun...Hem onun neden öldürüldüğünü hem de dinimizin bilinmeyenlerini çözeceksiniz arkadaşlar...3
İnanan inanmayan.Herkese sevgiler saygılar..
f)Cennet şelalerin binbir çeşit bitkinin yemyeşil ovaların sevimli hayvanların koşturduğu bir yer olarak tarif edliyor.E zaten dünyada da bunlardan binlercesi var. Kimse de gidp bütün bir ömrü oralarda tüketmiyor. Yani 72 huriyle ha babam seks yapmak, dünyada günah olan şarabı kevser şarabı olarak sonuza kadar içip sürekli sarhoş olmak ve huzurlu ortam, yemyeşil ovalar şelaler vs sonsuz bir dinginlik nasıl bir ödül? Yaşarken de buna sahibiz aslında.Yani koca bir ömrü cennette geçirmek için 5 vakit namaz kılıp milyonlarca dua ederek ibadet ederek geçirmek anlamsız olmuyor mu? Ölümsüz olmak boş ovalarda şelaler altında ceylanlar gibi sektire sektire sonsuza kadar koşturmak ve 72 hurinin hadi ilk günlerde ye iç yat hurilerle iyi de sonsuza kadar hep aynı şeyi yapıyor olmak aslında büyük bir ceza değil mi? Bu 72 huriden insan ortada bir de sonsuzluk kavramı var fena halde sıkılmaz mı? Bu hurileri başka 72 huriyle değiştirme şansı yok mudur?Ayrıca ne kadar hacı-hoca takımı varsa cennette olacaklar. Onlarla bir arada olmak fikri insanı fazlaca geriyor. Yani mankenler, şarkıcılar, dansözler, fahişeler, her türlü marijinal tip günahkar olacakları için cehennemde olacaklarına göre cennet çok can sıkıcı bir yer olmayacak mı?
g)Cehennem de yanmak büyük bir cezamı? Yani sonsuza kadar yanacaksın tamam da insan bir süre sonra mademki yanarak ölmeyecekse bu acıya bir şekilde adapte olur. Yan yan nereye kadar?Burada zaten yazın aynı duyguları hissetmiyor muyuz? Üstelik bütün bir ömür ibadet et, farkına varmadan bir iki günah işle hoop doğru cehennemdesin.Yani cehenneme gitmemek büyük çaba gerektiriyor. Yemiyecek içmeyecek mala vurmayacaksak ne diye bu dünyaya geldik? Dünya sadece cennnete gitmek için cehennem Daha azabının yaşandığı yer midir?
yazılacak çok şey var.
Ama biraz mantıklı olmak gerekmez mi?
Niçin bütün batıl dinler Mezopotamyadan çıktı?
Niçin batıl 3 din için de Kudüs kutsal?
Neden bu peygamberler çoban, marangoz vs ve okuma yazma bilmezler?
Tanrı bu kadar ilimi bilimi yaratıyor da kendini temsil etmesi için içlerinden en cahillerini niye peygamber olarak kendi elçisi olarak insanlığa gönderiyor?
Sonuç daha milyonlarca soru milyonlarca şüphe....
ister inanın ister inanmayın...Ama sorgulayın..
Ha bir de Turan Dursun'un bir iki kitabını okuyun...Hem onun neden öldürüldüğünü hem de dinimizin bilinmeyenlerini çözeceksiniz arkadaşlar...3
İnanan inanmayan.Herkese sevgiler saygılar..
Benim
anlamadığımsa Tanrı neden illa "tek Tanrı'ya inanacaksınız. İnanmazsanız
yakarım" diyor? İslam’daki en büyük dert Tanrı'ya, ama illa ki tek
Tanrı'ya inanmak. Tanrı'nın bu kabul görme isteği ne ola? "Tanrı'yı
tanımak, kendini ve evreni tanımaktır. İnsan bu sayede özüne ulaşır, evrendeki
sevgiyi hissedebilir ve mutlu olabilir" gibi yorumlar çıkabilir. Bu
durumda inanıp inanmamak benim kişisel mutluluğumla ilgili olacağına göre,
karşılığında öbür tarafta ceza ve ödül bulmam bana saçma geliyor. Ya da
"Tanrı'ya inanarak ancak dünyaya adalet ve iyilik gelebilir. İlahi
kurallar insanlara bir sorumluluk yükler. Düzen ancak böyle mümkündür" de
denebilir. Ama Tanrıya inanmanın dünyaya güzellik ve iyilik getirdiği ne malum?
Benim gözlemlediğim Tanrıya inanmayan ve bunu açıkça ifade eden birçok insan
gayet adil ve doğaya da saygılı. Hatta ömürlerini doğanın korunmasına
veriyorlar.Sadece Tanrı inancıyla dünyanın adalete boğulacağına inanmıyorum, ki
zaten dinler gayet yaygın. Dünyayı sömürmemiz ve bencilliğimiz ise had safhada.
Dinler adına işlenen cinayetler gittikçe artmakta. Bakın Orta Doğu mezhep
çatışmalarıyla kan gölü.Hatta Semavi dinlerin şöyle bir götürüsü var; insanları
dünyanın hatta evrenin merkezine koydukları için doğayı da insanın kölesi,
sadece insana bahşedilmiş bir eşya gibi görme sanrısı
yaratıyorlar.Düşünebiliyor musunuz, milyonlarca hayvan, bitki ve mikroorganizma
türü sadece insan var olsun diye var.Şu uçsuz bucaksız evren Hz Muhammed için
yaratılmış.Bu kibir değilse nedir?
Tanrı var mı yok mu bilemiyorum.Olmasını yürekten istiyorum.Tanrıyı dünyada yapılan kötülükler veya iyilikler karşılık bulsun diye istiyorum biraz da.Bu da tuhaf bir düşünüş. Biz bilinçliyiz ve kötülüklerimizin bazen farkındayız, bu yüzden en azından kötülükler cezalandırılmalı. Öte yanda şempanzeleri düşünün.Aynen insanlar gibi erkekleri küçük ordular kurup sinsi sinsi savaşa çıkıyorlar ve başka sürüden bir erkek gördüler mi döve döve öldürüyorlar.Apaçık şeytanca bir eylem.Acaba şempanzeler bu kötülüklerinin bilincinde midir?Karşılığında öbür tarafta bir ceza görecekler mi?Cezanın ölçütü bilincin düzeyi mi olacak?Onları da uyaran oldu mu?
Bir de deniyor ki, dünyada cefa çekenler cennette sefa sürecektir.Başka canlılar da acı çekiyor, depresyona giriyor, korku işinde yaşıyor.Biz acımızın bilincindeyiz diye karşılığını alacağız.Ama kim diyebilir ki başka hayvanlarda bilinç sıfır?Yunuslar aynada kendilerini tanıyorlar; bir benlik bilinci gelişmiş.İnsan bebekleri aynada kendini 3 yaşında tanımaya başlar.Demek ki Yunuslar en az 3 yaşındaki bebek ile aynı benlik düzeyine sahip.Ayrıca hayatta kalma ve aralarındaki iletişim becerisi daha zeki olduklarını gösteriyor.Filler fil kemikleri bulduklarında bir süre orada durup yas tutarlar. Bu bilinç değilse nedir?Demek ki bilinçli tek varlık insan değil.İslama göre yeni doğan bir bebek ölünce doğrudan cennete gidecek.Peki ondan daha bilinçli olan hayvanlar dünyada çektikleri acıların karşılığında ödüllendirilecekler mi?Ödüllendirilmeyeceklerse o bilinçsiz bebeğin ayrıcalığı nedir?
Bence ortada dönen adalet duygusu ve yardımlaşma ile medeniyetler kurduk; hayatta kalma şansımızı yükselttik.İleri bilinç düzeyimizle sorduğumuz soruları dinler üreterek yanıtladık. Artık yavaş yavaş dinlerin insan ürünü olduğunu fark ediyoruz ve bu acı gerçekle baş edebilmemiz zor.Çünkü bin yıllardır insanın evrimiyle birlikte evrilmiş, medeniyetlerle karmaşık bir yapı kurmuş din duygusu var.Şu anda eski inançlara sımsıkı bağlanıyor,gerçekleri görmeyi reddediyoruz ki bu evrende gelip geçici bir varlık olduğumuz gerçeğinden kaçabilelim.Belki de en iyisi dinleri beslemek, bu varoluşsal acımıza böylece merhem sürmektir, bilemiyorum. Ama bir kere sorgulamaya başladın mı, gerçeği ne pahasına olursa olsun bilmek istiyorsun.
Tanrı var mı yok mu bilemiyorum.Olmasını yürekten istiyorum.Tanrıyı dünyada yapılan kötülükler veya iyilikler karşılık bulsun diye istiyorum biraz da.Bu da tuhaf bir düşünüş. Biz bilinçliyiz ve kötülüklerimizin bazen farkındayız, bu yüzden en azından kötülükler cezalandırılmalı. Öte yanda şempanzeleri düşünün.Aynen insanlar gibi erkekleri küçük ordular kurup sinsi sinsi savaşa çıkıyorlar ve başka sürüden bir erkek gördüler mi döve döve öldürüyorlar.Apaçık şeytanca bir eylem.Acaba şempanzeler bu kötülüklerinin bilincinde midir?Karşılığında öbür tarafta bir ceza görecekler mi?Cezanın ölçütü bilincin düzeyi mi olacak?Onları da uyaran oldu mu?
Bir de deniyor ki, dünyada cefa çekenler cennette sefa sürecektir.Başka canlılar da acı çekiyor, depresyona giriyor, korku işinde yaşıyor.Biz acımızın bilincindeyiz diye karşılığını alacağız.Ama kim diyebilir ki başka hayvanlarda bilinç sıfır?Yunuslar aynada kendilerini tanıyorlar; bir benlik bilinci gelişmiş.İnsan bebekleri aynada kendini 3 yaşında tanımaya başlar.Demek ki Yunuslar en az 3 yaşındaki bebek ile aynı benlik düzeyine sahip.Ayrıca hayatta kalma ve aralarındaki iletişim becerisi daha zeki olduklarını gösteriyor.Filler fil kemikleri bulduklarında bir süre orada durup yas tutarlar. Bu bilinç değilse nedir?Demek ki bilinçli tek varlık insan değil.İslama göre yeni doğan bir bebek ölünce doğrudan cennete gidecek.Peki ondan daha bilinçli olan hayvanlar dünyada çektikleri acıların karşılığında ödüllendirilecekler mi?Ödüllendirilmeyeceklerse o bilinçsiz bebeğin ayrıcalığı nedir?
Bence ortada dönen adalet duygusu ve yardımlaşma ile medeniyetler kurduk; hayatta kalma şansımızı yükselttik.İleri bilinç düzeyimizle sorduğumuz soruları dinler üreterek yanıtladık. Artık yavaş yavaş dinlerin insan ürünü olduğunu fark ediyoruz ve bu acı gerçekle baş edebilmemiz zor.Çünkü bin yıllardır insanın evrimiyle birlikte evrilmiş, medeniyetlerle karmaşık bir yapı kurmuş din duygusu var.Şu anda eski inançlara sımsıkı bağlanıyor,gerçekleri görmeyi reddediyoruz ki bu evrende gelip geçici bir varlık olduğumuz gerçeğinden kaçabilelim.Belki de en iyisi dinleri beslemek, bu varoluşsal acımıza böylece merhem sürmektir, bilemiyorum. Ama bir kere sorgulamaya başladın mı, gerçeği ne pahasına olursa olsun bilmek istiyorsun.
"Şimdi,
Kuran, Tevrat ile benzer dediğimizde, aynı Allahtan geldiği için diyen
arkadaşımız bu mantığını yürütmeye devam ederse, Sümer Metinleri, Tevrat'a,
Tevrat da Kuran'a benzer çünkü üçü de aynı Allah'tan gelmiştir demeye devam
edebilir mi?
Hayır?
Neden?
Aynı Allahtan gelemez,
Çünkü Sümerler Çok Tanrılıdır.
Tek olan Allah'ın çok Tanrılı metinler vaaz etmeyeceğini takdir edersiniz."
o zaman kuran araplara gönderilmedi çünkü araplarda çok tanrılı idi. mantık hatası!
Hayır?
Neden?
Aynı Allahtan gelemez,
Çünkü Sümerler Çok Tanrılıdır.
Tek olan Allah'ın çok Tanrılı metinler vaaz etmeyeceğini takdir edersiniz."
o zaman kuran araplara gönderilmedi çünkü araplarda çok tanrılı idi. mantık hatası!
Arkadaşlar
hem yazıyı okudum. Hem de yorumlara baktım. Bu yazıyı doğru kabul edersek okuma
yazma bilmediği tarihi bir gerçek olan bir peygamberin hem ibraniceyi hemde
daha yeni çözülebilmiş olan sümerceyi bildiğini ve kuranı kerim gibi bir kitabı
yazmış olduğunu mu kabul etmiş olacağız. Burada sizce bir tezat yok mu ?
Kuran
ve tevrat arasında birçok konuda farklılıklar var,peki buna ne demeli?
yukarıdaki yazılar palavra kendinizi kandırıyorsunuz...
mstglsn
İyi demişsin de
Adem'in dünyaya gelişi ile Sümerler arasında ancak 2000 yıl kadar bir zaman var
Tek tanrılı bir din , bu kadar kısa bir zaman diliminde , bu kadar büyük bir değişikliğe uğrayıp , çok tanrılı bir din haline nasıl gelebilir
Peki Mısırlıların çok tanrılı dinine ne demeli
Bütün dinlerin kaynağı insanlardır
Binlerce yıl boyunca , çok tanrılı halden , tek tanrılı hale dönüşmüşlerdir
Hepsi bu.
İyi demişsin de
Adem'in dünyaya gelişi ile Sümerler arasında ancak 2000 yıl kadar bir zaman var
Tek tanrılı bir din , bu kadar kısa bir zaman diliminde , bu kadar büyük bir değişikliğe uğrayıp , çok tanrılı bir din haline nasıl gelebilir
Peki Mısırlıların çok tanrılı dinine ne demeli
Bütün dinlerin kaynağı insanlardır
Binlerce yıl boyunca , çok tanrılı halden , tek tanrılı hale dönüşmüşlerdir
Hepsi bu.
Adsız24 Ekim, 2012
23:51
Yanılıyorsun
dostum, Sümerlerde tek tanrılı. O cok tanrı dedigin olay melekler. Cahil halk
melekleri tanrı olarak nitelendirmişlerdir. Yunanlılarda tek tanrılıydı, Budizm
de tek tanrılı, Hinduizm de tek tanrılı. Yeryüzü var olduğundan beri tek 1 din
olmuştur. Amerikalı kızılderililerinde inandığı, Afrikalı kabilelerinde
inandığı, Dünyanın 4 bir tarafından insanların inandığı din aunı din. Sadece
cahil halk melekleri kalkıp Tanrı olarak nitelemişlerdir. Bilmem ateş tanrısı,
bilmem ruzgar tanrısı.. Halbuki aslında bunlar meleklerdir. Sümer yazıtları
Aynı şekilde Allah'ın insanlara gönderdiği kitabın parçaları. Haliyle Kuran'da
, Tevratta benzer olacak.
Sümerlerin
tek veya çok tanrılı olmaları önemli değil. Her uygarlıkta hep en büyük tanrı
vardır. Sümerlilerin Tanrı An'ı en büyüktür. Kalan tanrılar tanrılaştırılmış
melek, cin yada Şeytanlaşmış cinlerdir.
Kuran Mü'minun suresi 24. ayet Nuh kavmini anlatır;
24. Bunun üzerine kendi kavminden inkâr eden ileri gelenler
şöyle dediler: “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük
taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi.
Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık
Yani Allah her ümmete uyarıcılarını yollamıştır. Bunlar melek de olabilir. Şeytan her kılığa girerek bu toplumları saptırmış ta olabilir. Saptırılmış olmak için cahil olmaya gerek yok kaldı ki Sümerlilerin yüksek uygarlık seviyesinde olduklarını bliyoruz. Günümüzdeki bir çok toplum gibi, büyük ihtimalle Sümer uygarlığıda saptırılmıştır ve zaman içinde helak olmuştur.
Şuara suresi ayet 208. Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik.
Şeytanla savaş her dönemde her zaman da kıyamete kadar olacak, Allah'ın askerleri melekler ve korudukları inançlı insanlar kıyamete kadar bu sürecek.
Biraz matematik bile bilseniz Allah'ın varlığını kanıtlardınız.
Kuran Mü'minun suresi 24. ayet Nuh kavmini anlatır;
24. Bunun üzerine kendi kavminden inkâr eden ileri gelenler
şöyle dediler: “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük
taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi.
Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık
Yani Allah her ümmete uyarıcılarını yollamıştır. Bunlar melek de olabilir. Şeytan her kılığa girerek bu toplumları saptırmış ta olabilir. Saptırılmış olmak için cahil olmaya gerek yok kaldı ki Sümerlilerin yüksek uygarlık seviyesinde olduklarını bliyoruz. Günümüzdeki bir çok toplum gibi, büyük ihtimalle Sümer uygarlığıda saptırılmıştır ve zaman içinde helak olmuştur.
Şuara suresi ayet 208. Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik.
Şeytanla savaş her dönemde her zaman da kıyamete kadar olacak, Allah'ın askerleri melekler ve korudukları inançlı insanlar kıyamete kadar bu sürecek.
Biraz matematik bile bilseniz Allah'ın varlığını kanıtlardınız.
Benimde
tuzum bulunsun barı bunu yazan admıne . Soyle bak nerde olaya. Katliam yapan
bır ınsan dusun, sen bu dunyada onu hesaba cekmek ıstersen. En az onun
oldurdugu aldığı can kadar canını almalısın. Ama bır canı var dımı. Yaratıgı
etkıyı saymıyorum bile . Bu dunyada onu hesaba cekemeyecegıne gore. Onu enaz
aldığı can kadar canını almalısın bu da ancak ahirette olur.surerler bız
firavunun alemlere ıbret olarak saklıcaz dedimı .adamın cesedinı yakın bır
zamanda çıkardılar suan motorda muzede hic bır sey olmamıs.bizansla rumlar
dünyanın en alcak yerinde savacaklardeyıpte o zamanın imkanlarıyla nasıl
gelecekten haber verıpte suankı teknolojiyle ancak anlasilmis dünyanınen alcak
yeri oldugu.bır coban okuma yazması bıle olmadan bu kadar senı nasıl bılsın.o
kıtaberı ele gecirdi diyelim nasıl kendine onceki 4000-5000 yol onceki yazıyı
okusun. Okudu diyelim kitabeler neden mekkede yada medınede bulunmadı.
muhammet(sas) peygamber olmasaydı tek basına kım dünyayı fet etmis tarihte o
imkanlarla. Anlatacak cok sey vardı yeri degil ıste. AMA SUNUDA UNUTMA KAFANA
KAZ EGER SOYLEDİKLERİNDE HAKLIYIM DIYORSAN ESITIZ HER KES EŞİT BIR SEKILDE
TORAK OLUP GIDECEK.AMA YA YANILIYORSAN HESAP VARSA SEN VE SENIN GIBILERINI KIM
KURTARACAK ...
TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;14 3YLÜL 2013.”Tanrı
kavramı, insanoğlunun zayıflığının belirtisidir!”1954,Albert Einstein. Ostüzü.
1) TANRI’DAN Mektup Var!
![]()
Turgay
Tezcanlı
|
ÖNCE,
OKU... Ve AKIL yürüt… O zaman, doğru yoldasın demektir.
Diyelim
ki ben hiçbir zaman var olmadım. Beni dinlerseniz, adam gibi yaşamaya bakın.
Benim
adım ‘a Elçi ve Vekil yaratıp birbirinizi kandırıyorsunuz,onu anlıyorum da,Peki
benim adımı,niye ortaya atıp, olur olmaz yerlerde kullanıyorsunuz.?
Eğer
ben Allah isem, niye MUSA’YI göndererek
Cumartesiyi, İSA’YA göndererek PAZAR
gününü ve MUHAMMED ile CUMA gününü tatil yapayım?
Ne için
İSA’NIN Müritleri Kilisede ŞARABI rahat içebilirken, diğerleri, içtiğinde,
KIRBAÇ yemek zorunda kalıyor?
Niye
birisini KARA ÇARŞAFA sarmam gerekirken,diğerinin üstsüz gezmesine müsaade
edeyim…?
Birisi
İMAM ile,diğeri Peygamber ile, bir başkası hayalleri ile mutlu olsun ,ama
sonunda neden birisi HATEM, diğeri MATEM olsun.?
Eğer ki
ben var isem ve Dinlerin anlattığı gibi,bu denli SEVGİ dolu isem; neden ,
Tarihteki en kanlı savaşlar,DİNİ vecibelerin yerine gelmemesi
sonucu,meydana gelen KATLİAMLAR hep DİN adına gerçekleşti.?
Hiç
düşündünüz mü, ÖLENLER, cennet’te midir yoksa cehennem’de mi? Veya hiç
düşündünüz mü, MUSA _İSA ve MUHAMMED öncesi ,DOĞAN ve ÖLENLERİN hesabına nasıl
bakılacak.
DÜŞÜNDÜNÜZ
MÜ ? BEN BÖYLE BİR ALLAH OLSAYDIM;
NİYE O
ZAMAN BİRÇOK YAMUK İNSANIN BENİM ADIMA ALLAHLIK YAPMASINA
VE
YERYÜZÜNÜ CEHENNEME ÇEVİRMESİNE MÜSAADE EDİYORUM?
İBADETE
MUHTAÇ OLAN BİR ALLAH.
EMİRLERİNDEN
VAZGEÇENLERİ GADDARCA CEHENNEME GÖNDERECEĞİNE YEMİN EDEN BİR
ALLAH.Veeeeeeee……..
YERYÜZÜNÜ BİR DENEY ORTAMI VE İNSANLARI,DENEY FARESİ GİBİ
GÖREN VE YERYÜZÜNDE YASAKLADIĞI HER ŞEYİ (ŞARAP, ZİNA VB...) CENNET İÇİN VAAT
EDEN BİR ALLAH..!
EMİN OLUN Kİ, O BEN DEĞİLİM VE OLAMAM.
ARKADAŞ, AYAK, AYAKÜSTÜNE ATIYORSUN ve UYDURUK
İSTEKLERLE, UYDURULMUŞ DUALAR EDİYORSUN VE BEKLİYORSUN Kİ FALAN
veya FİLAN ERMİŞ GELECEK SENİ İHYA EDECEK ÖYLE Mİ?
MADEM ONU BEKLİYORSUN, BUGÜNDEN İTİBAREN CENNETİN
KAPISINI MÜHÜRLÜYORUM VE KİMSEYİ SOKMAYACAĞIM ANLAŞILDI MI?
HEPİNİZİN BEYNİNDE BİR KAÇ MİLYAR GRİ HÜCRE VARDIR,
BOZULMASINLAR veya TOZLANMASINLAR DİYE ASIL ONLARI ÇALIŞTIRIN...
DÜNYANIN İÇİNE EDER, sonra da DÖNÜP "ALLAH'IN TAKDİRİ"
DERSİNİZ.
HİÇ Mİ AKLINIZA GELMİYOR? EN AZINDAN BİR GOOGLE MÜDÜRÜ
KADAR
BECERİ SAHİBİ DEĞİL MİYİM Kİ, HEM ÜRETİCİLER hem de,
TÜKETİCİLER MEMNUN OLSUNLAR?
SİZ, BİR KEZ GOOGLE İÇİN SIGN-IN YAPINCA, UZUN BİR SÜRE O
BAĞLANTIYI KOPARMADAN GÖTÜREBİLİYORSUNUZ.
PEKİİİİİHER GÜN BENİM İÇİN 5 DEFA SIGN-IN YAPMANIZA NE
GEREK VAR. …?
GÖNÜLDEN BENİMLE İSENİZ YETERLİ, BİR ÖMÜR O BAĞLANTI İLE
DEVAM EDEBİLİRİZ.
DUALARINIZA GELİNCE EMİN OLUN, ONLARIN %99.99 SPAM OLARAK
KALIYOR VE HİÇ MAIL BOX'IMAYANSIMIYOR.
BEN SİZE DÜŞÜNÜN DİYE AKIL VERDİM, HAREKETE GEÇİN DİYE EL
VERDİM
YÜRÜYESİNİZ DİYE AYAK VERDİM, GÖZ KULAK, AĞIZ VE DİĞERLERİ,
SİZ KARAR VERESİNİZ, UYGULAMAYA KOYASINIZ DİYE BUNLAR
VERİLDİ.
YOKSA VERMEYİP, DUALARLA, MUSKALARLA, KENDİ
KANUNLARIMLA, SİZİN YERİNİZE KARAR VERİP UYGULAMAYA KOYARDIM.
SİZ, BENİM HER DİNİ YARATIRKEN; BİRİSİ VEYA BİRİLERİNİN
HUYUNA VE ZEVKİNE GÖRE
VE ARALARINDA BU DENLİ FARKLILIKLAR BULUNABİLECEK
KADAR KARARSIZ VE DENGESİZ OLDUĞUMU NASIL DÜŞÜNÜRSÜNÜZ?
VEYA HER YENİ DİN İLE BİRLİKTE, TEMELDEN HER ŞEYİ BAŞTAN
DEĞİŞTİRMEMİ NASIL BEKLERSİNİZ?!
BİRAZ AKLINIZI KULLANMANIZI TAVSİYE EDERİM.
AKIL, AKIL, AKIL AKIL, AKIL, AKIL AKIL, AKIL,
AKIL, AKIL, AKIL, AKIL
Not: Düşünenler
,artık sınırları zorluyor mu ne…!
TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İzleyiciler
Blog Arşivi
- ► 2016 (202)
- ► 2015 (162)
- ► 2013 (239)
- ► 2012 (385)
- ► 2011 (300)