TÜRKİYE
NEREYE GÖTÜRÜLMEK İSTENMEKTEDİR!
TC.OSMAN
TÜRKOĞUZ
TV.
İzmir; 27 Şubat 2010./09 Şubat 2013! Ve! İHANETLER
VE AYMAZLIKLAR SÜRDÜKÇE!
İleti yazımla birlikte: HAYVANLARIN ADINI VEREN İNSAN;
ONLARIN ADLARINI DEĞİŞTİRMİŞ OLSA, HİÇ BİR TEPKİ İLE KARŞILAŞMAZ.
KOYUNLAŞTIRILAN BİR TOPLUMDA DA, BU İŞLEM TEPKİSİZ BAŞARILARAK O TOPLUM TARİHİN
ÇÖPLÜĞÜNE UĞURLANIR! Türk
milleti denilen bir millet yokmuş! Buna bir tek yanıtım olur: HASTİR ULAN SÜLADEN KOKUŞMUŞ! TBMMECLİSİ! TÜRKİYE CUMHURİYETİ! TÜRK
ORDUSU NE OLUYOR! OLMAYAN BİR ULUSA MI AİTTİR TÜM bu onurlu kurumlar! BÜTÜN DÜNYA ULUSLARI Asırlardan beri TÜRK ADINI NEDEN KULLANMAKTADIR
A Türk ve Türklük haini!””Türklere dikkat edin!” Martin Luther, Protestanlığın kurucusu
Alman Papaz.(10 Kasım 1483/18 Şubat 1546).”Son Beş bin senelik insanlık tarihi Türkler olmadan yazılamaz!””Türklerin
Tarihi”Ünlü Fransız Türkolog’u Jean Paul Roux
Denize
bir taş atmaya görsün insan; o küçücük halkalar karşı kıyılara varır. Bendeniz;
emekli edildikten sonra,bir yerel gazetede yayımlanan yazılarımı bazı
dostlarıma göndermeye başlamıştım.Sonra elle yazdıklarımı da çoğaltarak
1986'dan beri bazı adreslere bedava dağıtıyordum.Sayın Ahmet Avcının zorlaması
ile Bilgisayara başladım,08 Nisan 2008'den beri tam 45.000 sahifelik,özgün
yazılarımdan bir blok oluşturmuşum.Bu arada yazılarım dış ülkelerde de okuyucu
bulmuştur.Sınıf ve devre arkadaşlarım mı!Onlar,orduevlerinde belirli günlerde toplanarak
torunlarından ve torunlarının köpeklerinden söz etmektedirler.O cephede
okuyanım yok.Emekli komutanlarımdan da 1975'ten beri okuyanım olanlar da
tutuklamalar üzerine,bu Osmanı da mutlaka tutuklarlar düncesiyle yazılarımı
kendilerine iletmememi emrettiler.Ama, hiç ümit etmediğim ve tanımadığım bazı
kimseler,yazılarımın çıktısı ile önüme dikilebilmektedirler.Bunlardan birisi
;Cuma namazından sonra,elinde "Türkiye Nereye Götürülmek İstenmektedir
adlı yazımın çıktısı ile,kibarca yolumu kesti:"Sayın Osman Bey;sizinle bir
konu üzerine konuşabilir miyim?"Dedi.Küçük parkımızın bir köşesine
oturduk:"Siz,Albay rütbesinden emekli edilmişsiniz.General bile
olamamışsınız.Sevr antlaşmasını yerin dibine batırıyorsunuz.Rahmetli Turgut Özal"Sevr,Lozan'dan
iyiydi!"Demişti.Koskocaman bir Cumhurbaşkanı sıfatıyla..."Daha bazı
şeyler anlattı.Konuşma sırası bana geldiğinde:"Size,çok kimsenin bilmediği
bir sırrımı açıklayacağım:Türk ordusunda her subay general olmak için can
atar.Ben,general olmamak için çok çabaladım.General olsaydım,Albaylara kadar ki
kişiliğimi de inkar etmiş olur,bazı generallerimizden farkım da
kalmazdı!"Adamcağız bir Allah!Allah çekti."Siz,Sevr ve Lozan
antlaşmalarını okudunuz mu?"Soruma,"hayır hiç okumadım!"Dedi.Uzun
boylu anlattım ve karşılaştırmasını da yaptım.Lozan'ı Ulusal Kurtuluş Savaşını
kazanmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti yapmış,Türkiye Büyük Millet
Meclisi de onaylamıştır.Sevr antlaşmasını da Osmanlıdan habersiz,Birinci Dünya
Savaşındaki düşmanlarımız yapmıştır.Düşmanlarımızın yaptığı ve bütünlüğümüz
bozan antlaşma daha mı iyiydi!Biz,bizim için çok iyi bir
Antlaşma yapan düşmanlarımızla kötü bir
antlaşma yapmak için mi Üçbuçuk sene savaştıktan sonra da, Lozan’da Sekiz ay boğuştuk!
Beyefendimizin gözlerinde şimşekler çaktı! Ayrılırken, Sevr antlaşmasının
yazılı metnini vereceğime de söz verdim ve:"Siz, hainlerimizi yüksek
mevkilerde aramalısınız, Turgut Özal'ın babasına neden Dönme Hasan Efendi
derler?Şavşat nüfus idaresi neden yakılmıştır!"Demeyi de ihmal
etmedim.Şimdi ol yazımı eklemeler yaparak yeniden huzurlarınıza getireceğim.Önce
bir alıntı:
"Sevr’in
bazı maddeleri zaten Lozan’da M. Kemal Atatürk ve avenesi tarafından kabul
edilmiştir. “Sevr Sulh Projesi”nde yer alan 115′inci madde, Kıbrıs’ın kaderini
tayin eden Lozan antlaşmasının 20′İnci maddesinin kelime, kelime aynısıdır.[23]
Ayrıca Sevr’in 139′uncu maddesi; “İşgal altındaki Müslümanlarla bütün
ilişkinizi keseceksiniz” mealindedir…"Atatürk düşmanı bir yayından alınmıştır.
Önce; şu Avenesi kelimesinin anlamına bir bakalım:
AVENE:İ:Fenalıktan,yardımcılar.A’van=yardımcılar
demektir.Mustafa Kemal’e ülkemiz için yaptığı fenalıklara yardım
edenler!Mustafa Nihat Özön,Büyük Osmanlıca-Türkçe Sözlük,s.51.Böyle olunca
da,böyle derenlerin sülalesinin Yunancılarca ırzlarına geçilmesine yardım
edenler onlar için kahraman olmuyor mu?
Sevr
antlaşmasının ünlü maddelerinden birisi ve Halifeliğin kaldırılmasına ve
Osmanlı devletinin diğer Müslümanlar üzerindeki, sözde, egemenliğinin
sonlandırılmasına dair 139'uncu maddesi:
"Türkiye
diğer bir devletin hâkimiyeti veya himayesine tabi Müslümanlar üzerinde her ne
mahiyette olursa olsun, icrayı hâkimiyet ve salahhyet-i kazaiya hususundaki
bilcümle hukukundan kat'iyetle feragat eyler."
"iş
bu muhadename mucibince Türkiye’den irtifak eden ve Türkiye tarafından tanınan
bir şekl'i idareye malik arazi üzerinde hiç bir Osmanlı memuru tarafından ne
doğrudan doğruya ne de dolayısiyle hiç bir nüfuz icra edilmeyecektir."
Sadrazam Damat Mehmet Ferit Paşa, Saltanat Şurasında bulunmayarak Sadrazam
vekili Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi tarafından Şuraya kabul ettirilerek imzalanmıştır.
Bu antlaşmanın tam metnini de vereceğim.
Vatan hainlerimiz mirasçılarına övünçle bırakabilirler.
Vatanseverlerimiz ve Atatürkçülerimiz de dizi seyretmekten vakit ayırabilirlerse,
şöyle bir göz atabilirler!+
TÜRKİYE,
NEREYE GÖTÜRÜLMEK İSTENMEKTEDİR!
+Bu
başlık altındaki ilkyazım 1999 yılında, Zonguldak-Uyanışta yayımlanmıştır!
Türkiye;
Türkiye Cumhuriyetinden ve Mustafa Kemal Atatürk'ten Korkanların istemiş olduğu
parçalanmaya götürülmektedir. Avrupa Parlamentosundan bir
Soytarının:"Avrupa Birliğine girmek için Atatürkçülüğü bırakmalısınız!"Emri
uygulanmaktadır. Sayın Recep Beyimizin son Avrupa turunda:"Elli senedir,
Avrupa Birliğinin kapısında bekletiliyoruz!"Beyanı"Atatürk'ü ve
Türklüğü de sildik, üniter yapıyı da çökerttik; daha ne istiyorsunuz!"Diye
bir yakarıdır.
“Efendiler!
Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine
karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlandırılmıştır.
Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri
Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir
takım zihniyetler belirdi. Hâlbuki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin
nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir
hadiseyi kaydetmemiştir!” Mareşal Gazi Mustafa Kemal, TBMM.06 Mart 1922.
“BİZ, BU COĞRAFYAYA LÂYIK BİR ULUS OLDUĞUMUZU İSBAT EDEMEZSEK;
BİZİM KARA GÖZÜMÜZ İÇİN, BİZİ BU COĞRAFYADA YAŞATMAZLAR!” MAREŞAL GAZİ MUSTAFA
KEMAL.
Bu,
benim 01.12. 2004 tarihinde; böyük bir Türk Büyüğü namzedinin istemi üzerine,
yazmış olduğum kitabımın adıdır. Bir öğrencime de armağan etmiştim. Çok az
sayıda teksir edilerek dağıtılmıştı. Bendeniz; bu kitabıma 28 Aralık 1998
tarihinde, Zonguldak’ta yayımlanan UYANIŞ adlı gazetedeki yazımı da eklemiştim.
Konuya şöyle yaklaşmıştım:
“Dününü
bilmeyen, gününü ve dahi yarınını da hiç bilemez. Yalınız tahılla beslenen
toplumların ve o toplumun bireylerinin bellek kapasiteleri üç günlüktür.
Duyguyla köpürerek, şahlanıp, kırıp ta dökerek hep zararla ve köhne
geçmişleriyle yaşamak! Kısır bir döngünün adına da talih ve kader demek! Bu
kısır döngüye “Tanrımızın iradesi ve KADERİMİZ!” Deyip te geçeriz.
Kişiler,
davranışları ile de, kendilerinin ve içinde yaşamakta oldukları toplumların
alın yazgılarını belirlemektedirler.
Gazi
Mustafa Kemal’e gelene kadar, YENİLMEK, HORLANMAK, İTİLİP KAKILMAK TANRI’NIN
İRADESİNE BAĞLANAN BİR YAŞAM BİÇİMİ OLARAK ALGILATTIRILMIŞTIR!
22
Haziran 1919 tarihinde, Türk ulusuna ve tüm dünyaya yayımlanan AMASYA GENELGESİ
ile BEŞERİ İRADE, ALIN YAZGISI KALEMİNİ ELİNE ALMIŞTIR!
Bizi ve
Koskoca Osmanlı İmparatorluğunu, 10 Ağustos 1920 SEVR bataklığına götüren
yazgısallık tepetaklak edilmiştir.
İnsanlara
ve toplumlara yapılmış olan fenalıkların cezasını Tanrı’ya havale etmek;
korkaklık, beceriksizlik ve onursuzluğun kabulünden başka bir şey değildir.
Bizler;
Türk ulusu olarak Gazi Mustafa Kemal gibi davranırız! Öyle davranmak
zorundayız. ULUSAL ONURUMUZUN VE TÜRKLÜĞÜMÜZÜN BİZLERE YÜKLEMİŞ OLDUĞU DAVRANIŞ
BİÇİMİ DE BUDUR!
Bize
yapılan ve yapılmış olan kötülükleri yakamızdan silker atarız. Kötülük
yapanları da bir daha kötülük yapamayacak hale koyarak, elimizi dostça
uzatırız.
BİZLER,
ANALİZİ, SENTEZİ, YORUMU VE ÇIKARSIZ VATANIMIZI SEVMEYİ MAREŞAL GAZİ MUSTAFA
KEMAL’DEN ÖĞRENDİK.
Bendeniz;
senelerce, tüm astlarıma ve öğrencilerime SEVR’İN 52,62.63.64 ve 231’inci
maddelerini, bıkmadan anlattım.
Mudanya’ya
ve Lozan’a yenilmişler gibi oturtulan Batı’nın, SEVR’İ uygun durumlar yaratarak
uygulama girişimlerinde bulunacaklarını! Şeriatçıların ve gericileri çok
kuvvetlenerek, HARİCİ BEDHAHLARLA BİRLİKTE, TÜRKİYE CUMHURİYETİNE VE ATATÜRK
DEVRİMİNE YÜKLENECEKLERİNİ HEP ANLATTIM.
Bizlere,
SEVR paranoyasına tutulmuşlar dediler.
Bendeniz,
geçmişi bir masal gibi değil de, hangi anlaşmaya bir sonraki vuruşun gizlenmiş
olduğunu göstererek anlatmıştım.
Şimdi;
UYANIŞ gazetesinde yayımlanan ve başlığı:
”2000’li
Yıllarda; Türkiye’ye Yöneltilecek Diplomatik Dış Baskılar ve Türkiye’nin Karşı
Politikaları!”
“Uluslar; görünürdeki varlıklarını yitirmekle yıkılmazlar: Bu
felakete uğrayanları yok eden illet, HAFIZALARINI YİTİRMİŞ OLMALARIDIR!”
Prof.Dr. Gustave le Bon.
“Sakarya
Meydan Muharebesi, en kritik anlarını yaşamaktadır. Cephenin kuzeyindeki kilit,
Karacadağ düşmüştür. Güney kanadımızı kuşatmayı amaçlayan Yunan saldırısı
Haymana’ya dayanmış, Batıya karşı kurmuş olduğumuz cephemiz, Güneye
döndürülmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları Başkomutan Gazi Mustafa
Kemal; Batı Cephesi Kurmay Başkanı ve sınıf arkadaşı Miralay Asım Gündüz’e:
“Asım;
bana iki fırka bul!” Emrini vermiştir.
Cephemizin
güney kanadından alınan iki fırkamız, 24 saatlik bir CEBRİ YÜRÜYÜŞ ile 114 kilometre kat
ederek, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal’in emrine girmiştir.
DOKUZ
YÜZ ŞEHİT VERİLEREK yapılmış olan DUA TEPE saldırısı, Düşman cephesinin
çökmesini sağlamıştır. DUA TEPEYE dikilen Türk Bayrağını seyreden Başkomutan
Gazi Mustafa Kemal; gülerek ve eldivenlerini eline takarken:
“Papulas’a
TÜRK ULUSU adına şükranlarımı sunarım!” Demiştir.
Sarkan
cephemizin böğrüne saplanan Türk hançeri, düşman cephesinin çöküşünü
sağlamıştır. En sonunda da; Büyük taarruzumuzla Yunan orduları dağıtılmıştır.
Esir
düşen Yunanistan’ın Küçük Asya Orduları Başkomutanı Tüm General Trikopis;
Uşak’ta; Yunan Kralına hazırlanmış olan konakta; Başkomutan Mareşal Gazi
Mustafa Kemal’in huzurlarına çıkarılır. Mareşal Gazi Başkomutanımız esirleri
güler yüzle karşılar. Birçok hareket varken, neden hiçbir harekette
bulunmadıklarını sorar:
“Öğleden
sonra; Afyon-Ilgın yönünde, bir karşı saldırı yapmayı düşünmüştüm!” Der.
Haritasının
başına eğilen Başkomutanımızdan da:
“Ben
de; şöyle ve şöyle yaparak karşı saldırınızı karşılardım!” Yanıtını alır.
Ünlü
Alman Stratejisti Tüm General Karl Von Clausewitç ününü sağlayan, KAN adlı
eserinde savaşı şöyle tanımlamıştı:
“Savaş,
politikanın başka araçlarla devamıdır!”
Savaşta
yapılacak hareketlerin ve bu hareketlere karşı yapılması düşünülen hareketlerin
planları vardır. Bu planlar barış zamanında yapılır. Bize dost ve düşman olacak
devletlerin, bize karşı uygulamaları düşünülen planlarına karşı, karşı planlar
yapılır. Jeopolitik, bir ulusun tüm planlarına ve etkinliklerine egemendir.
Komşu
devletlerin ve uzak devletlerin ULUSAL HEDEFLERİNİ ve ULUSAL STRAREJİLERİNİ çok
iyi bilmek gerekir. Politikada karşı planlar yoksa teslimiyet vardır.
Örnek
vermek gerekirse, örnekler çoktur *EK)
İngilizler;
bugün Emekli Generallerimize ve Akademisyenlere ve gazetecilerimize karşı
yapılan gece baskınlarını 16 Mart 1920’den sonra yaparak 58 adamımızı Malta’ya
sürerek, tüm dünya’ya bunları kurşuna dizeceklerini duyurmuştu. Batum’a gelen
İngiliz subaylarını derhal tutuklatan TBMM Başkanı Gazi Mustafa Kemal de bir
bildiri yayımlamıştı:
“Malta’da
sürgünde bulunan adamlarımızdan her hangi birisini İngilizler kurşuna
dizerlerse; elimizde bulunan İngiliz esirleri de derhal kurşuna dizilecektir!”
İngilizlerin yelkenleri rüzgâr tutamaz hale gelmişti.
Midilli
açıklarında; bir Fransız gemisi ile çarpışan kömür yüklü BOZKURT adlı gemimiz
batmıştı. İstanbul’daki Müstantik Himmet Bey de; her iki geminin kaptanını
tutuklamıştı.
Fransızlar
bir son ihtarla:
“Kaptanımız
serbest bırakılmazsa, Türk limanlarını topa tutarız!” Tehdidinde bulunmuşlardı.
Karşı
yanıt hemen verilmişti:
“Bir
tek Türk Limanına bir tek Fransız topçu mermisi düştüğü takdirde; SURİYE’Yİ
İŞGÂL EDERİZ!” Politika muharebesinin karşı planları olmayan, Medrese
çıkışlılarda, sürekli olarak “YES MEN!” ve TESLİMİYET VARDIR! VARDIR.
Türk
Genel Kurmayı dış hatta çıkma manevrasında; Medreseden icazetliler de ah
yalellim türküsünü çığırmadalar!
Bendeniz,
2000’li yıllarda Türkiye’nin siyasi konjonktürünü ve bu konjonktürü
belirleyecek etkenlerden söz etmek istiyorum:
*Bugün
düzeltemediğimiz siyasi tümsekler, örtmek için üzerine atmış olduğumuz
topraklarla, birer Everest tepesi olarak, geleceğimizin yolu üzerinde,
karşımıza dikileceklerdir.
*Ülkemizi
birinci kuşaktan çevreleyen ve çemberleyen, ülkemize karşı politikalarını yeni
motiflerle bezeyerek sürdürmeleri beklenmelidir.
*İkinci
kuşağı oluşturan Suudi Arabistan, Sudan ve Libya; önce kendi yönetimlerini
güvenceye almak; sonra da, başarılı olmuş laik, demokratik ve sosyal bir hukuk
devleti olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN, diğer İslam ülkelerine örnek olmasını
önlemek için, petrol gelirleri ve diğer üçüncü kuşak ülkelerinin taşeronluğu
ile aleyhimizde bulunmaları beklenmelidir. Bu girişimler için para ve DİN motif
olarak kullanılacaktır.
Suudi
şirketlerine Turgut Özal’ın sağlamış olduğu kolaylıklar gözden geçirilmelidir.
*Üçüncü
kuşak ülkeleri; USA ve onun güdümündeki İngiltere, Fransa, Almanya ve dahi
İtalya ve öteki İnsan Hakları türkülerini çığırıp, ülkelerindeki sübyancılık
olaylarını görmeyen ülkeler de bu kervana katılacaklardır. Türkiye’ye karşı
başlatılmış olan haçlı seferleri, 8’inci haçlı seferi ile bitmemiştir.
BATIYA
KARŞI, BATI KULLANILMALIDIR!
*Üçüncü
Dünya Savaşı ne zaman çıkacak diye beklemeyelim! Üçüncü Dünya Savaşı henüz
bitmemiştir.
*Gerilla
hareketleri, iç kavgalar ve iç savaşlar, Üçüncü Dünya Savaşının
uygulamalarıdır. Az gelişmiş ve hedefteki ülkeler, kendi çocukları birikirine
düşürülerek parçalanacaktır.
*Etnik
gruplar ve diğer inanç grupları kışkırtılacaktır.
BU POLİTİKALARI ŞÖYLECE SIRALAYABİLİRİZ:
1-
Bölücülük ve bölgecilik, Osmanlı imparatorluğundan bu yana. Batı’nın başımıza
sardığı, bizlerin de hâlâ farkına varamadığımız bu büyük bela, daha da
büyütülerek ve daha da kaşınarak, üzerine tuzruhu serpilerek, dış müdahale
olanağı sağlayacak bir hale getirilmeye çalışılacaktır. Çünkü bu problem şu
nedenlerden dolayı daha da önem kazanmıştır:
“A-
Bölgenin sahip olduğu su ve diğer doğal zenginlikler bakımından,
B- Her yönden—Kültür ve okumuşluk
hariç—önderi olduğumuz Türk dünyası ile aramıza set çekmek yönünden,
C- Bu, USA ve Batı için çok zor bir durum
yaratmak olduğundan, Azeri-Ermen çekişmesi kullanılacaktır,
D- Almanya’nın Kuveyt ve diğer yağmalardan
pay alamaması, kontrolünde bir Kürt devleti yaratılması isteği yönünden,
E- Rusya’nın, İran’ın ve diğer devletlerin
büyük ve güçlü bir Türkiye yaratılmasından korkmaları yönünden,
F- Tüm bunlar başarıldığı takdirde; SEVR’İN
uygulanabilirliği yönünden.
BUNUN İÇİN
DE:
*Silahlı ve terörist hareketler
desteklenecektir,
*Türkiye Cumhuriyetinin iç siyaseti, Siyasi
islam bazına çekilerek, orada tüm yenilikler, tüm güzellikler boğulacaktır.
*Gençlik, en basit Türban yüzünden parçalanıp,
çağdışına itilerek, ATATÜRK’ÜN TÜRK GENÇLİĞİNE verdiği görevin yerine
getirilmesi önlenmiş olacaktır,
*Mezhep çatışmaları hızlandırılacaktır,
*İslam Dini yerine, İslamı temsil yetkisi
NURCULUK gibi, Müslümanlık dışı akımlara verilecektir.
Clemenceau-Klemanso-: ”Bir damla petrol, bir
damla kan!” Demişti. Yirmi birinci asırda da: ”Bir damla su, bir damla kan!”
Olacaktır.
2- Siyasal İslam’ın bölünerek yerleşmesine
çalışılacaktır. İlericilik ve gericilik kavgası yerini, Siyasal İslamın temsil
edilmesi kavgasına bırakacaktır.
a
İslam’a zıt dini akımlar desteklenecektir,
b
Her siyasi partinin bir tarikata dayanarak,
bu tarikatı siyasi İslam yapma kavgası yaratılacaktır. 20 Ekim1998 tarihli
Cumhuriyet gazetesinde, bunun ilk belirtileri yayımlanmıştır: ”Tarikatlar
Arasında Siyasi Destek Kavgası!”
c
Okullarda siyasi İslam’ı destekleme
kavgaları, tarikat kavgaları yerine kızıştırılarak sürdürülecektir,
Ç-
TBMM’NE sokulan tarikatçı Milletvekilleri sayısı artırıldığı gibi, TBMM açıkça
tarikatlar arası savaş alanına dönüştürülecektir,
3-
Milli Eğitim, daha da yozlaştırılacak, çağa uygun insan yetiştirme kavgası
yerine, tutsak ve dogmatik kafalı taraftar yetiştirme kavgası sürdürülüp,
genişletilecektir,
a
Sosyal boyutlu Atatürkçülük, ekonomik
boyuta indirilip; ağabeydik-gübeydik palavralarla sulandırılarak gölgeye
çekilmeye çalışılacaktır,
B-
Eskiye özlem kamçılanacak, Osmanlının bilmem kaçıncı yıldönümü kutlamaları,
bilmem kaçıncı Mehmed’in ve Ahmed’in sünnet ve cülus kutlamaları
izlettirilecektir,
b
Arap’ın ve İran’ın siyasal güç kurma
kavgaları kızışacaktır,
4-
Ortaasya Türk cumhuriyetleri ile anlaşmazlıklar ve çekişmeler yaratılacaktır.
”EK: Turgut Özal’ın taa! USA’ da: ”Azeriler bizden değildirler. Onlar
Şii’dirler!” Dediğini unutmamalıyız!
5-
Komşularımızla olan anlaşmazlıklarımız körüklenerek, çok masraflı ve çok büyük
bir askeri güç yaratarak, beslememiz sağlanacaktır. Kaynaklarımızın yatırıma
ayrılması önlenecektir.
*Hiç
te dost olmayan ülkeler tarafından kuşatılmış bulunan Türkiye Cumhuriyeti,
İsrail örneğinde olduğu gibi, dış hatlara çıkmalı, dış hatlara dayalı diplomasisini
güçlendirmelidir.
*Türkiye
Cumhuriyeti; ulusal politikasında SEVR olgusunu göz ardı etmeksizin, dışta ve
içte uygulayacağı stratejisini belirlemeli; günü birlik ve ayaküstü
diplomasiden kaçınmalıdır. Bireyini ve Türk Toplumunu, yönlendirilen değil, yöneten
ve politika üreten bir seviyede yetiştirmelidir.
*Politik
yelpazede, bir kişinin duracağı yerde, kişilik kaygısından ve özveri sorunundan
kaynaklanan nedenlerle, bir kaş kişi durursa, karşısındaki yeri işgal eden tek
kişi daha da güçlü bir duruma geçer. (KOALİSYON!)
*Atatürk
devriminin özüne yönelik saldırılar, Atatürkçü güçlerin korkusundan; orta
sürede mümkün görülmemesine karşın; masumiyet örtüsüne büründürülmüş biçimsel
isteklere verilecek ödünler dış ve iç politikada özü yok etmek için kullanılacaktır.
*Osmanlının
Düveli Muazzama korkusu, USA ve BATI korkusu olarak Cumhuriyet döneminin
günümüz yöneticilerine yansımıştır. Bu korkun ile anayasamızın ve dahi
yasalarımızın hükümleri uygulanamamaktadır.
Yargı
kararları Yürütmenin elinde kalmaktadır. Her kapatılan siyasi partinin,
hemencecik, başka adlar altında devamına izin verilemezdi! Ödünler, döner ve
dolaşır ödünü verenlerin başına çoraplar örer. USA’DA, korkusuzca idam
hükümleri uygulanırken, bize insan hakları dersleri vermesi, yukarıda, sözünü
etmiş olduğum korkunun eseridir.
6-
Türkçe kirletilerek, yabancı hayranlığı körüklenecek ve yabancı mallarla
birlikte yabancı sözlüklere ülkemizi ve ülkümüzü istila ettirilecektir.
Dil;
Almanya’daki tokluluklardan Alman ulusunu, İngiltere’deki topluluklardan
İngiliz ulusunu yaratmıştır. Osmanlının Fars ve Arap kırması, kelime salatası
dili, Ümmetçilik odağında bile birleşemeyen Türk öğesinin başına Bin bir bela
açan, garip mi, garip bir güruh oluşturmuştur. Bu güruhun içindeki etnik öğeler
kendi anadillerine yapışarak ulus olabilme bilincine erişebilmişlerdir.
Fransa’da; Frank kadınları ile evlenen ve Latince konuşan fakir Romalı
askerlerden üreyen yeni topluluk, yaratmış oldukları yeni dille, Fransız dilini
ve Fransız ulusunu yaratmışlardır.
Şimdi;
bu olgu Anadolu’da yeniden dokunmaktadır. Türkçe, alabildiğine başka dillerin
boyunduruğuna, ATATÜRK’E inat sokulurken; insan hakları edebiyatıyla, dışa
dayalı iç yardakçılarla : ”Her etnik grup kendi anadiliyle eğitim ve öğretim
yapsın!” Fikri, yüksek sesle yankılandırılmaktadır. Türk toplumu, karmaşaya
uğratılan dili nedeni ile çözülürken; öteki unsurlar da, kendi anadillerine ve
bu dille öğrenim haklarına kavuşturularak uluslaştırma sürecine
sokulmaktadırlar. Tüm bunları görememek için, tarihi bilmemenin yanı sıra, kör
olmak gerekir. Tüm bunlar, SEVR’İ uygulayabilmenin yeni figürleridir.
7-
Üretimi çok aşan bir tüketim toplumu yaratılmış olup, bu olgu daha da
güçlendirilecektir.
8-
Anasırdan; etnik gruplar yaratılacak, insan hakları edebiyatıyla terör desteklenecek;
bu uğurda ölenlerimize değer verilmemesi sağlanacaktır.
9-
Siyasi partiler arasında kısır çekişmeler, anlaşması mümkün olmayan ideolojik
boyutlara taşınacaktır.
10-
Gelir dağılımdaki adaletsizlik daha da büyük boyutlara taşınacaktır. Seçene 45
milyonTl. Asgari ücret üzerinden aylık; seçilene 1.500.000.000TL. Aylık ve
ayriyeten sosyal üstünlük ayrıcalıkları sağlanacaktır. (1998)EK: Bu günün
değerlerini yazarsam, Kahramanları Hain, Hainleri de kahraman yapmalarının
bedelini de yazmış olurum!
11-
Enflasyon, şişirildikçe şişirilecek, insanlar, daha da vurdumduymaz ; ”BANA
NECİ,”, ADAM SENDECİ,” haline getirileceklerdir.
12-
Adam kayırmalar; ön saflarda hep fakirlerin ve garibanların çocuklarının
bulundurulması; önce öfkeye sonra da isyana dönüştürülecektir.
13-
Osmanlı da olsun, diğer devletlerde, Fransa da olsun, egemenliği kullananın
hırsızlık ve yasadışlılıkta ısrarı onların sonu olmuştur.
TBMM’İNDE;
Milletvekillerinin vurgunu, talanı TBMM ‘İNİN soruşturamayacağı bir boyuta
vardığı,her türlü basından net ve açıkça izlenmektedir.
Anayasamızın
83’üncü maddesi bu şekilde kaldığı sürece:
a
Halkımızda TBMM’ne alt sıralarda olan güven
tamamen sarsılacaktır.
b
Halkımızda; Cumhuriyete, Yargıya ve
Yürütmeye olan güveni de sarsılacaktır.
BUNUN SONUNDA DA:
Marjinal
sağ düşüncede DİSSENSUS sağlanmış olacaktır. Dini propagandalardan gelmiş olan
sola düşmanlık, solu temsil edenlerin beceriksizlikleri yüzünden, solu silip te
süpürecektir.
TÜM
SİYASİ PARTİLER, GÖZLERİ KORMÜŞÇESİNE, SİYASAL İSLAM KAVGASINDA, TÜRK SİLAHLI
KUVVETLERİNİ YALINIZ BIRAKTIKLARI GİBİ. O’nu BOY HEDEFİ YAPMAKTADIRLAR.
Okumuşların
çoğalması, onların haksızlıkları daha iyi görmelerini sağlayacaktır. Bu durum
da sistemimizin aleyhine sonuçlar doğuracaktır.
SAĞDAKİ
MARJİNALLER, ORDUYA KARŞI ALTTAN, ALTA HALKIMIZI KIŞKIRTMAKTADIRLAR. (1998)
12 Eylül’ün Yiğit Paşalarının armağanı olan Holdingleşmiş ve
örgütlenmiş olan sözlü ve yazılı basın ile destekli MARJİNAL SAĞ; politikalar
ürettiği gibi, bu politikaları uygulayacak politik motifler de üretmekte ve
uygulamaya koyabilmektedirler. Özellikle; Suriye, Almanya ve Yunanistan’da
bulunan ve beslenerek desteklenen örgütlerle daha da etkin bir mücadele
yapılmalıdır. İmam-hatip okulları, kesinlikle meslek okulları olarak kalmalıdır.
Buradan mezun olanlara, dini yüksek okulların dışındaki fakülte ve yüksek
okulların kapıları kapatılmalıdır. Asker okullarını kapıları da değil açılmak,
hiç aralanmamalıdır.
Dış
devletlerdeki görevleri sırasında, ya da burada bulunanların, ülkemiz, ulusumuz
ve cumhuriyetimiz aleyhinde işlemiş oldukları suçlar çok sıkı bir şekilde
izlenmeli, ülkemizdeki mal varlıklarına bile el konulabilinmeli.
Cumhuriyetimizi
fişek ve göbek atarak kutlamak yeterli değildir. Cumhuriyetle neler kazandık?
Cumhuriyeti yitirdiğimiz takdirde nelerimizi yitirmiş oluruz? Bunların bilinci
ile cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız. BİR TOPLUMUN BİREYLERİ, DÖRTBUÇUK KIÇI
KIRIK AJAN-PROVAKATÖR MOLLANIN PEŞİNDEN GİDECEK SEVİYEDE KALDIĞI SÜRECE, VATAN
HAİNLERİ BUNLARDAN ELBETTE YARANLANACAKLARDIR!
*Çağdaş
eğitim, Milli gelirin adaletli bir şekilde dağıtılması, temel ihtiyaçlarımızın
giderilmesinde tek bir ölçünün kullanılması mutlaka sağlanmalıdır. Asgari ücret
komedisi toplumsal bir trajediye dönmeden mutlaka bitirilmelidir Adalet sistemimiz,
çok hızlı ve etkin bir biçimde çalışma düzenine kavuşturulmalıdır. Türkiye
Cumhuriyetini Hâkim Ve Cumhuriyet savcısı sayısı, TBMM memur sayısından azdır.
Politikacıların
elleri, DİNDEN-CAMİDEN, Emniyetten TSK’DAN ve devlet kurum ve kuruluşlarından çektirilmelidir.
Denge hesapları için, pespaye kimselerle pazarlık yapılmamalıdır.
Bizleri
bekleyen çok büyük sorunların bazıları bunlardır. Bu sorunlarımızı görmezden
gelerek, bugünü yaratan yasal ve sosyal alt yapıyı düzeltmeden, ivedi yapılacak
bir seçim, çok korkunç sonuçlara bizleri ve ülkemizi götürecektir (1998).
Belediyeleri ve şirketleri ele geçirmiş olan aşırı sağ,
oradan kent varoşlarının her türlü desteği ile sistemimizi felç ederek iktidarı
ele geçirecektir. (1998).
İŞTE,
GELECEKTEKİ TÜRK SİYASİ KONJÖNKTÜRÜNÜ BELİRLEYİP, ONUN STRATEJİSİNİ DE
BELİRLEYECEK FAKTÖRLERDEN BAZILARI. TANRIMIZIN HALKIMIZA VE POLİTİKACILARIMIZA
AKIL VERMESİ DİLEĞİYLE, SAYIN SEYİRCİLER.”
SEVR
ANTLAŞMASI
12
Kesimden, 433 maddeden ve 130 sahifeden oluşturulan bu ünlü paçavranın bizimle
ilgili maddelerini okumamızda bin bir yarar görmekteyim. EK:Sevr’in tamamını da
ileteceğim.
Madde
52- “Fıratın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının
güneyinde ve 27’inci maddenin 11/2 ve 3’üncü fıkralarındaki tanıma uygun olarak
saptanan Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün
bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, işbu antlaşmanın yürürlüğe
konulmasından başlayarak altı ay içinde, İstanbul’da toplanan ve İngiliz,
Fransız ve İtalyan Hükümetlerinden her birinin atadığı üç üyeden oluşan bir
komisyon hazırlayacaktır.
Herhangi
bir sorun üzerinde oy birliği oluşamazsa, bu sorun, Komisyon üyelerince, bağlı
oldukları hükümetlerine götürülecektir. Bu plan, Süryani-Geldaniler ile bu
bölgelerin içindeki öteki etnik ve dinsel azınlıkların korunmasına ilişkin tam
güvenceleri de kapsayacaktır. Bu amaçla, İngiliz, Fransız, İtalyan, İranlı ve
Kürt temsilcilerinden oluşan bir komisyon incelemelerde bulunmak ve işbu
Antlaşma uyarınca, Türkiye sınırının İran sınırı ile birleşmesi durumlarında,
Türkiye sınırında yapılması gerekebilecek düzeltmeleri kararlaştırmak üzere bu
yerleri ziyaret edecektir.”
“Madde 63- Osmanlı hükümeti 62’inci maddede öngörülen
komisyonlardan birinin ya da ötekinin kararlarını, kendisine bildirildiğinden
başlayarak üç ay içinde kabul etmeyi ve yürürlüğe koymayı şimdiden kabul eder.”
“Madde
64- İşbu antlaşmasının yürürlüğe konuluşundan bir yıl sonra 62’inci maddede
belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun
Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti
Konseyine başvururlarsa ve konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli
olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı onlara tanımayı Türkiye’ye salık
verirse, Türkiye, bu tavsiyeye uymayı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından
ve sıfatlarından vazgeçmeyi şimdiden kabul eder.
Bu
vazgeçmenin ayrıntıları başlıca müttefik devletlerle Türkiye arasında yapılacak
özel bir sözleşmeye konu olacaktır.
Bu
vazgeçme gerçekleşirse ve gerçekleşeceği zaman, Kürdistan’ın şimdiye dek Musul
vilayetinde kalmış kesiminde oturan Kürtlerin, bu bağımsız Kürt Devleti’ne
kendi istekleri ile katılmalarına, başlıca müttefik devletlerle Türkiye
arasında yapılacak özel bir sözleşmeye konu olacaktır.”
“Madde
231- Osmanlı Meclisi Mebusanına sevk edilecek olan Bütçe Kanunu tasarısı,
Duyun-u Umumiye görevlileri İngiliz. Fransız ve İtalyan yetkililerince
onaylanacaktır. Bütçe kanunu kabul edilse bile; bu delegelerin bu kanunu
uygulamama yetkileri vardır.”
Sayın
RTE’NİN eyalet olarak anlatmış olduğu açılımın nerelere kadar varabileceğini
kestirebiliyor musunuz?
Bir
İtalyan Profesörün önerisi ile iş bu yazımızı sonlamak istiyorum:
“Türklere
zorla hiçbir şeyi kabul ettirmek mümkün değildir. Üzerinize Pars gibi atlar ve
sizi parçalarlar. Türklerin güzellikle kabul etmeyecekleri hiç bir şey
yoktur!"Ninnilerle ve masallarla uyutularak büyütülen Türk, masallarla
tarihin çöplüğüne gönderilecektir. Dâhili ve harici
Bedhahlarımızın oyunları bunu gerçekleştirmek içindir! Paşalar, paşa ve Paşa
esir kamplarına dolduruldukça; halkımız da bebelerini:"Benim oğlum uyusun
da büyüsün/Paşa olup ünü de Silivri’den duyulsun!"Ninnileriyle
büyütmektedirler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder