11 Ocak 2011 Salı

235- İNSANLARA VE CANLILARA VERİLEN DEĞERLER!

                 OSMAN TÜRKOĞUZ
                 osmanturkoguz@hotmail.com
                 İzmir; 11 Ocak 2011

               İNSANLARA VE CANLILARA VERİLEN DEĞERLER!

“Cahil, duyar ve görür hemen değişmez bir hüküm verir.
Militan sloganlara sarılarak öldürür ve ölür.
Aydın da; duyar, görür, araştırır ve soruşturur, kanıtlara göre yargılar ve bir sonuca varır.”

Ünlü Çinli Filozof Konfüçyüs, Çin’de bir eyaletin Adalet Bakanı olduğunda, ilk işi olarak halkın çok sevdiği, çok güzel konuşan bir politikacıyı idam ettirmek olmuştur. Çünkü cahiller ve militanlar böyle bir Madrabazın eline düştüklerinde, Aydınlara ateşlerde yanmak ve o topluma da masallarla yaşamak düşmektedir. Ülkemiz böylesine bir kısır döngüye düşürülmüştür.
Halkımız, Aydın ve Entelektüel geçinenleri dâhil, Doğru-Yanlış metoduna göre her sosyal ve tarihsel soruya yalınız bir tek yanıt vermektedirler.
”Yavuz Sultan Selim!” Dediğinizde, kişinin inancına göre iki türlü yanıt alınmaktadır:
        1-Çok yiğit, kahraman bir Padişahımızdı.
                 2-Çok zalimdi, (40.000) Alevi Türkünü kestirdi ve Şah İsmail’i boş yere yendi!                                                                       Bu yanıttan ötesi Çin setti!
        Sultan Abdülhamit? Yine iki türlü ve tek cümlelik yanıt:
                 1-Kızıl Sultan, Jurnalci başı!
                 2-Masonların hışmına uğramış, hiç arazi yitirmemiş, Dinimizi öne çıkarmış bir Hakanımızdı.
        Benim hesabıma göre, Kıbrıs’ı İngilizlere 04 Haziran 1878 ‘de veren ve zamanı saltanatlarında (243.000) Kilometre kare toprak kaybettiğimiz, kuşkulu ve Ümmetçi ve dahi Arap hayranı çağını kavrayamamış bir Osmanlı Padişahı dediğimde, kavga da hazır olmaktadır.
        “Etrafına cami, ağyarına mani!” Bir tanım olmamaktadır. İnsanlarımız, sloganla yaşayıp, bir slogan uğruna da ölmektedirler.
        Ülkemizde araştıran, sorunların temellerine inen, dış devletlerin ulusal güvenlik politikalarını bilenlerle hiçbir şey bilmeden, sloganların peşinden gidenler arasında bir kavga sürüp gitmektedir. Bu kavganın kökleri, Damat Ferit’lere ve Sait Molla’lara dayanmaktadır. Hatta Aydın-İktidar sahipleri ve Avam denilerek aşağılananlar arasındaki (1000) yıllık kavgalar yeni bir şekle büründürülerek sürdürülmektedir.
Bendeniz; günümüzdeki bu kavgaya ” Var olmak ve Yok olmak” kavgası diyorum.
Davulun tokmağı başkasının elinde olduğundan sesi de çok çıkmaktadır. Bu tip Madrabazlar toplumu korkutmak ve toplumsal şizofreni yaratmak için sürekli kavgalar yaratmaktadırlar.
        Son günlerde, ”Muhteşem Yüzyıl!” Dizi filminin ilk bölümünün yayımlanması üzerine, Osmanlının arkada kalmış olan kulları Vekâletsiz İş Görme Akdine soyunarak Birinci Süleyman’ın savunmasına soyundular.
Efendim Avrupalılar bile “Muhteşem Soliman!” derlermiş. ”Muhteşem Gespy”de derlerdi!
        Anadolu’muzda ilk Celali Ayaklanmaları, kimin devri saltanatında ve neden çıkmıştır?
İçel’de bir evlek tarlasına (40) Akçe vergi yazılan Türkmen’in şikâyeti üzerine sakalının kılıç ile tıraş edilmesi ayaklanmanın çıkmasına neden olmuştur.
Önce Makbul sonra da Maktul olarak ünlenen Sadrazam İbrahim Paşa bu ayaklanmaları, çok sayıda yöneticiyi neden idam ettirerek nasıl bastırabilmiştir?
        Bu dönemde; Bolu, Ankara ve Çeşme’de Türk halkı hayvanlarla beraber neden otlamaya çıkmak zorunda kalmıştır?                         Şimdi Birinci Süleyman’ın kişiliğine bir göz atalım. Yavuz Sultan Selim’in tek oğlu, şımarık ve baba korkusu altında geçen çocukluk. Osmanlının en büyük kahramanı ve dahi en büyük rüşvetçisi olan balı Bey ile evli kız kardeşinin yapmadığı fuhuş eylemleri kalmamış! Ukraynalı Papaz kızı Raksalon ile evlenince aklı başından gitmiş bir kişilik.
İkinci Beyazıt’ın damadı Sinan Paşanın kardeşi olan devşirme Hırvat Rüstem Paşa, Hürrem Sultandan doğma Mihrimah Sultanı isteyince, Rüstem Paşa Cüzamlı diye bir tevatür çıkmış.
Özel olarak Van’a gönderilen bir Casus, Rüstem Paşa’nın kirli donunun ağında bir bit bulduğunda Kanuni ve de Hürrem Sultan sevinçlerinden öleyazmışlar.
Rüstem Paşa Mihrimah Sultan ile evlendiğinde diğer Şehzadelerin suyu ısınmaya başlamıştır.
Tarihçiler, Rüstem Paşa’nın ikbaline “Kehle’i İkbal”=İkbali Bit yakıştırmasını yapmışlardır.
Devrin şairleri de geri kalmayarak olayı şiirleştirmişlerdir:                 “Olucak bir kişinin bahtı kavi talii yar,”
“Biti dahi mahallinde anın işine yarar.       “                                Rüstem Paşa’nın yıldızı birden parlamış; 28 Kasım 1544 senesinde Sadrazam olmuştur.
Rüstem Paşa, Hürrem ve Mihrimah Sultanlar elele vererek sahte mühürler ve sahte mektuplarla Birinci Süleyman’ı Şehzade Mustafa’nın Kendisini öldürerek tahta geçeceğine inandırmışlardı.
Bu oyuna inanan Birinci Süleyman 06 Ekim 1553 tarihinde ve Konya Ereğlisi ovasında 39 yaşındaki öz oğlunu boğdurtmuştur. Bu faciayı işiten diğer Torunu Şehzade Cihangir de üzüntüsünden ölmüştür.
Birinci Süleyman, aynı gün, Yeniçeriler ayaklanmasınlar diye, Rüstem Paşa’yı Sadrazamlıktan azletmiştir.
Yeni Sadrazam Kara Ahmet Paşa’yı da basit bir bahane ile Divan’ı Hümayun’un ortasında idam ettirmiştir. Hürrem Sultan ve Kızı Mihrimah Sultanın çalışmaları üzerine Rüstem Paşa 29 Eylül 1555 tarihinde öldüğü tarihe, 10 Temmuz 1561’e, kadar sadrazam olarak kalmıştır.        Bu sefer öldürülmek sırası Yiğit Şehzade ve beş oğluna gelmiştir.
İran’a sığınan Şehzade Beyazıt ve dört oğlu, Birinci Süleyman’ın göndermiş olduğu dört cellât tarafından boğularak cenazeleri katırlara yüklenerek, Kanuni Süleyman’ın huzuru Hümayunlarına getirilmiştir.    
Öldürülme sırası Bursa’da anasının yanında bulunan Rahmetli Şehzade Beyazıt’ın iki aylık oğlu Osman’a gelmiştir. Özel olarak gönderilen bir cellât tarafından anasının kucağından kopartılarak alınan Birinci Süleyman’ın torunu Şehzade Osman itina ile boğulmuştur.
Şehzadelerin kanlarını akıtmak günah olduğu için özellikle ve genellikle boğdurularak öldürülmekteydiler. Bunun için yağlı kementleri ile Cellât kara Aliler ve yamakları daima hazır bulundurulurdu.
En şansız boğularak öldürülme Rahmetli Şehzade Yakup Çelebinin başına gelmiştir. Muharebe meydanlarında bile cellâtlar hazır ve nazır olup, yağlı kement bulunmamaktadır. Bu nedenle Yıldırım Beyazıt, Yakup Çelebiyi bir yay kirişi ile boğdurtmuştur.                 Rüstem Paşa’nın donuna kadar baktırarak bit olmadığını öğrenerek Ol mübarek Bitli Paşa’nın Cüzamlı olmadığına karar veren Birinci Süleyman; neden oğulları için uydurulan suçları araştırmamıştır!
Yanı başında dünyayı soyan ve Mihrimah Sultana günlük (2000) Düka altını harçlık veren Rüstem Paşa’yı neden kontrol etmemiştir? Rüstem Paşa’nın terekesinde saptanan mal varlığına bir göz atmaya ne dersiniz?
Bu listeyi uzun boylu yazmayacağım. Belgeler:  A-Von Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.3.S.448–449. B-Peçevi Tarihi, s.17–18.   http://osmanturkoguz.blogspot.com/ No=76.
        Gelelim Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e; Trabzon’u ziyaretinde bütün mal varlığını Türk Milletine bıraktığı gibi, İş Bankasındaki hesabının kârından da Cumhuriyet Halk partisine ve Türk Tarih kurumuna da pay vermiştir.
Yanında yetişen çocuklara ve İsmet İnönü’nün oğullarına da tahsil hayatları boyunca (800) ve (600) Türk Lirası aylık bağlamıştır.
Kendisine armağan edilen bir çift Bıldırcın, eteğinin altına sığınınca çok üzülmüş ve kesilmemelerini emretmiştir.
Atatürk orman Çiftliğinin yol inşaatı sırasında, yolu genişletmek için kesilen bir İğde ağacının başında hüngür, hüngür ağlamıştır.
Yalova’da yapılan binanın çatısına değen Çınar ağacının dalını kestirtmeyerek, köşkü /4,5)metre geri çektirtmiştir.        Kimsesiz çocukları Çankaya Köşküne alarak, onları okutmuştur.
Ülkemizdeki Gül çeşitlerini Avrupa’dan getirterek O dağıtmıştır.
O,Bir güruhtan modern bir Ulusu O yaratmıştır.                
BİZLERE SEVGİYİ BIRAKMIŞTIR.
       
       

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi