5 Haziran 2010 Cumartesi

158-ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞIMIZDA, ULUSAL GÜÇLERİN KARŞILAŞTIRMASI-1

OSMAN TÜRKOĞUZ                                                      
Çeşmealtı;  01Hsaziran2010


158- ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞIMIZDA,
ULUSAL GÜÇLERİN KARŞILAŞTIRILMASI!

                        BİRİNCİ BÖLÜM!

Ulusal Kurtuluş savaşındaki kahraman Yiğitlerimizin
  Tanrısal öykülerinin anısına.
“KAHRAMANI olduğu kadar GAFİLİ’DE, HAİNİ DE çok milletiz!”BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL. Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.555.

            Efendim, bendeniz bu başlık altında bir kitap yazmayı amaçlamıştım. Bu işin zorluğundan yılmadım ve yılmam da. Yazmış olduğum kitaplar raflarda, ya da alanların elinde kaldı.
            Ulusumuzun kahramanlıklarını ilgilendiren konularda sürekli konuşanları dinlediğimde, bunların üç grupta toplanmış olduklarını gördüm:
                        1*Hiçbir gerçekçi bilgisi olmadan; yalan ve yanlış, kulak dolgunluğunun vermiş olduğu cesaretle konuşanlar;
                        2*Hainler ve Ajan Provokatörler!
                        3*Yunanistan’ı hafife alanlar;
                        4*Türk Ordusunu ve Türk Ulusunu bugünkü seviyesinde sananlar. Atatürk devrimine inanmayanlar.

                        GENEL DURURUMUZ!

            30 Ekim 1918 tarihinde; Limni adasının Mondros Limanında; Agamemnun savaş gemisinde, zorla imzalamış olduğumuz Ateşkes antlaşmasının 7’inci maddesine göre ülkemiz işgal edilmişti. İstanbul, İzmir, Aydın, Antalya, Konya, Ayıntap, Urfa, Mersin; Adana; Mardin, Maraş, Samsun; Ankara, Eskişehir, İzmit, Balıkesir, Bursa, Bandırma ve çok sayıda kasaba ve köylerimiz, İngiliz; Fransız, İtalya ve Yunanistan tarafından işgale uğramıştı. Doğuda da Ermeniler Kars’ı işgal ettikleri gibi, Doğu vilayetlerimizde de egemendiler. Karadeniz kıyılarında da Rum-Pontus işgali vardı. Güneyimizde de Fransız kontrolünde, Ermeni Milisleri katliamlar yapmaktaydılar.
            Yaralı bulunan Yavuz savaş gemimiz İzmit körfezinde bağlıydı. Donanmamızı oluşturan gemiler de Haliç’e çekilmişti. Bütün denizlerimiz; İngiliz, Fransız, İtalyan ve yunan donanmasının kontrolü altındaydı. Elimizde sağlam bir gemi yoktu. Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra; Saman pazarındaki bir kiralık binada, 22 deniz subayı toplanarak TÜRK DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞINI OLUŞTURMUŞTU!
            Teşkilat’ı Mahsusa dağıtılmıştı. İstanbul’da birbirinden bağımsız haber alma grupları oluşturulmuştu. İlk resmi ve yasal, Haber alma grubumuz 6 kişiden oluşuyordu. Savaş boyunca da bu sayı 22 kişide kalmıştı. ”Milli Emniyetin Tarihçesi”. Lütfederek bana göndermişlerdi.
            Eskişehir’den çekilen İngilizler, (13)lokomotif ve (100) vagonu da beraberlerinde götürmüşlerdi. Ayrıca işletmenin kasasında bulunan (20.000) TL’yi de almışlardı.
            Elimizde demiryolu olarak şu hatlar kalmıştı:
                                   1-Osmaneli-Eskişehir: 118 KM.
                                   2-Eskişehir-Ankara: 268 KM.
                                   3-Konya-Ulukışla: 237 KM:
            Sakarya Meydan Muharebesinin sürdüğü her gün için, cepheye (320) ton malzeme taşınmıştır.
            MONDROS’TAN SONRA ELİMİZDEN ALINAN VE ELİMİZDE KALMIŞ OLAN SİLAHLAR!
                                   Ağır top: Elimizden alınan: 1099;Kalan:82.
                                   Sahra topu: ”                         : 606.  Kalan:200.
                                   Piyade Tüfeği:           : 667.983.Kalan:123.191.
                                   Ağır. Mk. Tüfek.                      : 3.108. kalan:1370.
                                   ------------------------------------------------------------------------------
            Çeşitli cephelerde kalan: 300.000 Asker ve 300.000Piyade tüfeği.
            Geri teşkillerde: 2000Mk.Tüfek ve 700 Top.
            Geri teşkillerde Asker ve Jandarma: 150.000 ve 150,000 Piyade tüfeği.
            Toplam olarak: 450.000 Asker ve 450.000 Piyade Tüfeği.
            2000Ağır Makineli tüfek ve 700 adet çeşitli cins ve çapta Top.
            Birinci Dünya Savaşında: 2.8o5.534kişi silâhaltına alınmıştır. Bunlardan:
                                   Şehit olanlar: 325.O8O.
                                   Yaralananlar: 400.000,
                                   Esir düşenler: 250.000kişidir. Genelkurmay kaynakları, Şehit sayısını: 3.159.200 olarak vermektedir.
            Genel nüfus sayımız: 1914’te 18.520.534 olarak saptanmıştı. Tüm gençler silâhaltına alınmış olduğundan, üretim kadınlara ve yaşlılara kalmıştır.
            Bozkır ayaklanmasında; Bozkır askerlik şubesi başkanı Albay ile İlçe jandarma komutanı J.Yüzbaşı şehit edilmiş ve ilçede kurulu bulunan barut fabrikası yakılmıştır.
            İstanbul’daki silah ve mühimmat depolarına, İngiliz ve Fransızlarca el konulmuştur. Zeytinburnu’ndaki, Almanların kurmuş olduğu topçu mühimmat fabrikasına da el konulmuştur.
            Yunan işgali başlarken, İzmir’de bulunan 65 topa ve Menemen’deki 7.000.000 Piyade tüfeği fişeğine el konulmuştur.
            Manisa halkı, Teğmen Nuri Beyin kaçırmak istediği 16 otomatik ateşli topun kaçırılmasına engel olmuş, bu toplar da Yunanlıların eline geçmiştir. Balkan Savaşlarından bu yana, Osmanlı Ordusunun düşmanlara terk etmiş olduğu şehirlerdeki, bankalarda ve çeşitli sandıklardaki paralara da düşmanlar el koymuşlardır.
Kepazelikler saysam sahifelerim dolar! Taraflara da bir göz atmakta yarar var sanırım.
                                              
TARAFLAR
                                  
KARŞI TARAF:
                       
1-DIŞ GÜÇLER:
                                   A-İngiltere,
                                   B-FRANSA,
                                   C-İtalya,                    FİİLEN!
                                   D-Yunanistan,
                                   E-Ermenistan,
                                   F-Manevi destek: USA.
            Bağlaşık devletlerin tüm müstemlekeleri:
                                   1-Avustralya,
                                   2-Yeni Zelanda,
                                   3-Hindistan,
                                   4-Suriye, Arabistan, Cezayir, Irak ve Senegal.
                                  
2-İÇ GÜÇLER:
                                   1-Devletlû ve Şatafatlı Padişahı Zülcelâl,
                                   2-Halifeyi Ruyu zemin!
                                   3-Anadolu ve Rumeli Rum Vatandaşlarımız!
                                   4-Ermeniler, Osmanlı vatandaşları ve HINÇAK VE TAŞNAKSUTYUN cemiyetleri ve ermeni devleti.
                                   5-Rum Ortodoks kilisesi,
                                   6-Kürt Teali Cemiyeti,
                                   7-Magri Mira ve Etniki Eterya,
                                   8-Fiili başkanı Rahip Frew ve Sait Molla; Fahri Başkanı da Devletlü ve Haşmetlû Padişahı Zülcelâl Altıncı Mehmet Vahiddettin,
                                   9-Tüm Hain ve Çıkarcı yobazların altına dayalı ihanetleri ve dahi VATAN HAİNLERİNİN çıkarmış oldukları, irili, ufaklı (63) ayaklanma!   

EK OLARAK:
                        A-Yokluk,
                        B-Cehalet ve sefalet,
                        C-araçsızlık ve gereçsizlik,
                        Ç-yenilgiler ve işgaller,
                        D-Uzun savaşların yıktığı harap bir ülke, yorgun, bitkin ve umutsuz bir yığın halk,
                        E-Tüm eyaletlerini ve egemenliğini yitirmiş bir devlet!
                        F-Osmanlı ordusunun terhisi ve tüm silah ve mühimmatının da elinden alınmış olması.
                                  
B-TÜRK ULUSAL GÜÇLERİ!
                        1*Mirliva Mustafa Kemal,
                        2*Hukuku Milliye,
                        3*Kuvvayı Milliye,
                        4*Kongreler,
                        5*Türk halkı(başta Alevilerimiz)
                        6*Filiz Erenerol’un dedesi Rahmetli Papa Eftim ve Türk Ortodoks kilisesi.
            Ulusal Kurtuluş savaşımızın büyüklüğünü, Türk ordusunun ve bu orduyu yaratan Türk toplumunun onurunu, şan ve şerefini küçültmek; Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in dehasını ve yaratmış olduğu destanın heybetini de hafife almak için, akıl ve vicdanla bağdaşmayan öyküler anlatırlar. Kötü niyetli, Türklük ve çağ düşmanı dinleyenleri de bu masalları fısıl, fısıl akılları ve de muhakemeleri gelişmemiz kişilere aktarırlar.
            Bu gibi beyinsizlerle çok karşılaşmışımdır: ”Mustafa Kemal Paşayı niye büyütür durursunuz? On paralık yunanı yenmek te lâf mı yani! O paralık bir işi, deha ürünü yapıp, çıktınız!” Gibisinden söylemleri çokça dinlemiş, bu gibi akıl dışı zavallılara, uzun, uzun laf anlatmışımdır.
            Sonra da; ilk önce yazılı basında; tarikatlar ve dış güçler egemen olduktan sonra da sözlü basında olumsuz eleştiriler boy göstermiştir:
            “Yok; İngilizlerin asker kanadı, Lort Kürzon’un temsil ettiği siyasi kanadın aleyhine, Ulusal Kurtuluş Savaşımızı kazanmamızı için, el altından biz yardım edesiymiş! Anadolu’daki ihanetleri sanki İngilizlerin asker kanadı çıkartmamış? Mustafa Sagir’in Anadolu’yu kandırması için, İnsizlerin asker kanadı, İstanbul’da numaralar çevirmemiş gibi! Sanki Mustafa Sagir’in İngiliz gizli haber alma örgütünden bir İngiliz Albayına bağlı değilmiş gibi! Türk’ün ve Türklüğün kara yazgısını tek başına silip atan bu Büyük Türk kahramanına hep, hayâsızca saldırmışlardır. Bugünkü hainler de aynı ihanetin içersindedirler.
Tüm olumsuzluklara karşın; can çekişen bir ümmet güruhundan çağdaş bir ulus yaratmış olan bu ulusal kahramanımıza ve onun onurlu silah ve devrim arkadaşlarına hayâsızca saldırılmış ve saldırılmaktadır. Din adına, tarikatlar adına ve Müslümanlığı TÜRBANA bağlamak adına; bir sürü sürünen ve sürüngen yaratık; iç ve dış desteklerinin gölgesinde, alçakça saldırılarını sürdürmektedirler.
Tüm bu saldırıların amacı:
            Çağdaş, akılcı ve evrensel bilime dayalı, demokratik, LAİK ve sosyal HUKUK devleti olan TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ yıkmak, ŞERİATÇI, GERİCİ, ÇAĞDAŞLIKTAN nasibini alamamış bir yönetim getirmeye yöneliktir. Tüm bu saldırılar; bağımsızlığımıza, toprak ve ulusal bütünlüğümüze ve KADIN VE VATANDAŞ HAKLARIMIZA DA yöneliktir. İran ve Afganistan ve Suudi Arabistan modelidir ağızlarının suyunu akıtan! Türkiye’nin İran; Türk ulusunun da İran ulusu olmadığını bu sersemlere anlatmak, hem de sürekli bir biçimde anlatmak gerekmektedir!
            Aydınıyla, yöneticisiyle, kolluk kuvvetleriyle, adliyesiyle, ordusuyla Türk’ün bu anlatım işini yapması; Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e lâyık olmanın baş şartıdır. O: ”BU COĞRAFYAYA LÂYIK BİR ULUS OLDUĞUMUZU GÖSTEREMEZSEK, BİZİM KARA GÖZÜMÜZÜN HATIRI İÇİN BU COĞRAFYA DA TUTMAZLAR!”Demişti!
            Londra konferansında, Fransız Generali Gouraud, İngiliz Başbakanı Lloht George: ”Elimizdeki güçlerle Türkleri Anadolu’dan sürüp çıkartmamız mümkün değildir!” dediğinde; her yerde zıpçık gibi çıkan Yunanlı Kurmay Albay Sarıyani:
            “Biz Türklerin huylarını biliyoruz. İyi başlarlar ve sonunu getiremezler. Yunan ordusu Fransız ordusu gibi değildir!” Buyurmuştu.
Sakarya’ya taarruz planını da bu Albay yapmıştı. Güney kanadımızdan, geniş bir yayla sarmak! Bu enayice plan, Mustafa Kemal’e bir hafta kazandırmıştı. Olay bu, amaç bu, hedef te bu. Yalınız uygulanacak strateji değişik.
            Bir zamanlar; Çetin Altan adlı bir yazarımız ortaya bir fikir atmıştı:
            “Bulgar subayları ve havacıları, Ulusal kurtuluş savaşımızda, bizim tarafımızda katılarak savaşmak istemişlerdi. Bu gerçeği niçin saklarlar?”
            Bu istekler yıllarca önce, devletimizin en yetkili kurullarınca, resmi belgelere dayalı olarak, yayımlanmıştı! Genel Kurmay Başkanlığı, Harp Tarihi daire Başkanlığının yayımlamış olduğu, Türk İstiklal Harbi 2’inci cilt, 5’inci kısım, 1’inci kitabın 177’inci sahifesini birlikte okuyalım:
            “Sıralarda Sofya’da bulunan Bolu milletvekili Cevat Abbas—Gürer—tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilen yazıda, Sofya’da pek çok Bulgar subay ve havacılarının Anadolu Milli Türk Ordusunda hizmet ve görev almak istedikleri bildiriliyordu. Buna verilen karşılıkta, Bulgar subaylarının ordumuzda kullanılmasının şimdilik uygun görülmediği bildirilerek, Bulgarların başvurmaları halinde, uygun şekilde durumun idare edilmesi istenmiştir.”           
            Hem “üç buçuk Yunanlıyı yenmek marifet mi!” Buyur; hem de ”Bulgar ulusunun subaylarının ulusal kavgaya hizmet beyanlarını“ reddettiğimiz yalanlarını uluslar arası boyuta taşı! 
            Ulusal Kurtuluş savaşımız ne İspanya iç savaşıdır, ne de bu savaşa katılmış olan uluslar arası mavi Tugaylardır!
            12 Eylül 1980 öncesi; kendisini milliyetçi, kendisinin dışındakileri gomünist, ”Kemalizm’e de renksiz ot gibi” diyen bir siyasi partimiz, sırf devlet güçlerine yardım amacıyla! Silahlı bir güç kurmuştu!
Devlete ve devletliye yardımın kurallarını düzenleyen yasaları görmezlikten görerek dâhice bir buluş!
Onbaşı Adolf Hitler de İkinci Dünya Savaşından önce; aynı numarayı çekmişti! SSleri, Gestapo’yu, sırf, Alman Ordusuna yardım etsinler amacıyla! Kurmuştu. Homoseksüel ve dahi Alman Milliyetçisi Yüzbaşı Ernest Röhm’ün kurmuş olduğu SA’LARI, bir gece baskınında; aynı yatakta şoförü ile yakaladığı Yüzbaşıyı öldürmüş,  sayıları 400.000’e varan sa’ları da ss’lere katmıştı.
            Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan ve Kemalist insancıl bir temel üzerine kurulmuş bulunan Türkiye Cumhuriyetini silahla korumak, bu vazifeyle yasal olarak görevlendirilmiş olan güçlerimizin görevi olduğunu hep savunmuşuzdur.
            Şimdi oturduk, bu dünyada ilk defa bir Türk’ün yarattığı, hem de yoktan var ettiği Ulusal Kurtuluş Savaşındaki dengesizlikleri yazalım dedik.
Yarınların araştırmacısı Atatürkçü kuşakların, geniş kaynakları taramak suretiyle, epik destanları gölgede bırakacak gerçekleri ortaya koyacaklardır. Türk çocuklarının beyinleri çağdışı safsatalarla yıkanırken; aydını, doktoru, politikacısı ve din adamları geçinenleri, Türklük ve din düşmanı bir ruh hastasını veli ve ulema ilan ederken, oturup ta ağlamamız mı gerekirdi!
            Milliyetçiliğin ne olduğunu ve ne olmadığını bilmeyen; ümmetçiliği ve Arapçılığı Din ve Milliyet olarak yutturmaya çalışan; ulusal dilini ve ulusal kimliğini de inkâr eden bazı çağ dışılar da bambaşka bir destekli uğraş içersindeler. Mustafa Kemal’in karşısına kendi emrindeki silah arkadaşlarını ve vatan hainlerini çıkarmaya çalışmaktalar. Bu uğraşın başlangıç tarihi, Ulusal Kurtuluş Savaşının başlangıç tarihiyle başlamaktadır.
            Birinci ordu komutanı Korgeneral sakallı Nurettin Paşa, Başkomutanlık Meydan Muharebesinin sahibi ve İzmir fatihi olarak, şapka devrimine karşı çıkartılmıştır!
            Mareşal Gazi Mustafa Kemal; 1927 senesinde; Cumhuriyet Halk Fırkasının 3’üncü kongresinde, 36saat, 30dakika süren Nutkunu okuyarak konuyu tüm açıklığıyla tarihe armağan etmiştir.
            O’NUN silah arkadaşlarının hepsi de birer milli kahramandılar. Bir türlü havsalalarına sığdıramadıkları o görkemli devrimler sırasında, o parlak tarihi aydınlık yolda, birer, birer dökülmüşlerdir!
            Şimdi; hepsi de hakkın Rahmetine kavuşmuş olan; Kâzım Karabekir’i, Mareşal Fevzi Çakmak’ı, Ali İhsan Sabisi, Ali Fuat Cebesoy’u O’NUN karşısında göstermek uğraşı ahmaklıktan ve hainlikten öte bir anlam taşımaz!
            Rahmetli Rauf Orbay; konuyu tüm açıklığı ve gerçekliği ile açıklamıştır:
            “O olmasaydı, bizim hiç birimiz bir şey yapamazdık. Bizler olmasaydık, O yine her şeyi daha iyi yapardı!”
            Rahmetli Kâzım Karabekir; taa! Sivas’a kadar gelerek, Mustafa Kemal’i tutuklayarak İstanbul’a götürmek telaşı içindeki Korgeneral Kavaklılı Fevzi Bey’e-Çakmak:
            “Bu işi ondan başka kimse yapamaz.” Diyerek kararlılığını göstermişti. Mareşal Fevzi Çakmak; Mustafa Kemal’in çok hırslı birisi olduğunu, başarıdan sonra kendilerini tutuklayabileceğini savunmuştu. Kâzım Karabekir’in yanıtı da çok görkemli olmuştu:
            “O günlere yeter ki ulaşalım da, zararı yok, bizi tutuklasın!”
            Erzurum günlerinde; İstanbul hükümetinin ısrarla geri çağırması üzerine, askerlikten istifa eden Mirliva Mustafa Kemal’in huzuruna çıkan 15’inci kolordu komutanı Mirliva Kâzım Karabekir; dimdik esas duruşa geçerek:
            “Ben ve kolordum emrinize amadeyiz, benim aziz komutanım!”Diye tekmil vermiştir.
            Onların hepsi de yiğit, hepsi de bu büyük destana lâyık, ulusumuzun gözbebeği kahramanlarımızdır; bu da böyle biline.
            Bu ulusal ve de evrensel davanın ekseni Mirliva Mustafa kemaldir. En küçük erinden en büyük mareşaline kadar, Ulusal Kurtuluş savaşı adlı bu epik destanın anlı ve şanlı kahramanlarıdır onlar.
            Bugünkü onurlu varlığımızı onların mübarek kanlarına ve asil terlerine borçluyuz. Bu küçücük yazım, onların soylu anısına sunulmuştur. Bu da böyle biline!

A.   KARŞI TARAF:
            1-İngiltere: Uçsuz ve bucaksız bir müstemlekeler imparatorluğu. Birinci Dünya Savaşında; Çanakkale’ye çıkmadan önce; Harbiye Nazırı Lort Kitchner ile bazı İngiliz makam sahipleri arasında yapılmış olan müzakerelerde ve yazışmalarda; yalınız Hindistan ile Osmanlı İmparatorluğunun karşılaştırılmasında şu sonuca varılmıştır:
            “Bizim Hindistan’ın bir kolunu bağlasak bile, tek kolla Osmanlı imparatorluğunu yine de yener!”
            Dünyanın güneş batmayan bu İngiliz imparatorluğu haşmetlidir, donamaları da, kara ve hava kuvvetleri de güçlüdürler. Maliyeleri de çok sağlamdır. Kütülemara’da 13 general, 450 subay ve de 13.500 askerle esir düşen İngiliz generali Tawsend, savaşı kim kazanır iddiasında şöyle buyurmuştu: Masaya bir madeni İngiliz lirası ile bir Osmanlı kâğıt lirası konulmuştu. Üfürülünce de Türk lirası uçmuştu.
            “Üfürüldüğünde, kimin parası masadan uçmaz, savaşı o kazanır!”
            Tüm dünya denizleri olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğunu çevreleyen denizler de İngiliz donanmasının gözetimi altındaydı. Ankara’da bile 120 kişilik bir kontrol noktası vardır. Samsun'da da 250 kişilik bir bölükleri vardır. 19 Mayıs 1919 tarihinde; Samsun’a inecek olan Mirliva Mustafa Kemal’i tevkif etmekle de görevlidir. Bandırma vapuru limana yaklaştığında; İngiliz müfreze komutanı Binbaşı, müfrezesinin gerisine bir göz attığında, aklı başından gider. Her erinin gerisinde, kaytan bıyıklı, siyah çizmeli elleri bellerinde yiğitler durmaktadır. Mirliva Mustafa Kemal’in huzuruna dikilir, esas duruşta:
            “Ben ve emrimdeki bölüğüm emirlerinize amadeyiz Sayın General!” Tekmilini verir. Ulusal Kurtuluş Savaşı bitene kadar da Ankara’da tutulurlar. Savaş bitiğinde askeri mahkemede, kendisini şöyle savunur:
            “Benim görevim emrime verilen askerleri sağ ve salimen ülkeme getirmektir. Esaret hayatımızda, üç askerin vadesiyle öldüler.” Samsundaki durumu anlatır ve: ”Mustafa Kemal Paşayı, emriniz gereği, tutuklamaya kalksaydım, hepimiz ölmüş olacaktık!” Der ve aklanır. İkinci Dünya Savaşında da Türkiye’de görevlendirilir.
            İngiltere Anadolu’da işgal etmiş olduğu bazı vilayetlerimizi Fransızlara devreder.
            USA’NIN Osmanlı topraklarının işgal edilmesinde manevi desteği vardır. İzmir limanında, Arizona ve Newjersey adlı iki kruvazörü yatmaktadır. İzmir’in işgal planı Arizona savaş gemisinde yapılmıştır.
            İngilizler, İstanbul ‘da Kara Harp okuluna yerleşerek polis alma bahanesiyle bir haber alma sistemi oluşturmuşlardır. Bunun adı da: kara Jumbo’dur!
            Osmanlı İmparatoru ve İslamların Halifesi altıncı Mehmet Vahdettin’in himayelerinde ve Sait Molla’nın da başında bulunduğu “İngiliz muhipleri cemiyeti” de, harıl, harıl İngilizlere ajanlık yapacak vatan hainlerini yetiştirerek, ayaklanma çıkartmaları için Anadolu’ya bol altınla göndermektedir.
            Anadolu’da akıtılan masum Türklerin kanları, din ve Hilafet adına akıtılmıştır.
            Yaralı bulunan Yavuz adlı savaş gemimizi İzmit’e çekerek, Mustafa Kemal’e karşı savaşmak üzere bir kolordu kurmuşlardır. Bunu komuta heyetini de yavuz’un içinde toplamışlardır. Bu Kolordunun adı: KUVVAY’I İNZİBATİYE ve KUVVAY’I TEDİBE’DİR. Komutanları da; Ünlü Benli Belkız’ın babasıdır!
            İngilizler; Fransızları, İtalyanları ve Yunanlıları oynatıp durmuştur. Savaşın politik ağırlığı İngiltere Dış işleri Bakanı ve Hindistan Genel Valisi Lort Kürzon’un omuzlarındadır.
Bunların adları müttefiklerdir ama birbirlerine kazık atmaktan da bir türlü vaz geçememişlerdir. Fransa ve İtalya, Anadolu milli hükümetine, uçak, silah, mühimmat ve asker üniforması satmıştır. O İngilizler ise, başımıza tüm belaları sardırmışlardır. Birinci Dünya savaşı arifesinde, bedelleri peşinen ödenmiş olan iki savaş gemimize el koymuşlardır. Savaşın başlangıcında da, Rusya’ya karşı Osmanlı İmparatorluğunu korumak amacı ile yerleşmiş olduğu Kıbrıs adasını ilhak etmiştir.
Birinci Dünya Savaşında Mısır esir kampında esir bulunan 150.000türk askerinin, bitlerini temizleme bahanesiyle KREZOL’LÜ havuzlarda yıkanmaya zorlayarak gözlerini kör etmişlerdir. Bu eylemleri bir Ermeni doktorun önerisi üzerine yapmışlardır. Sırf esir askerlerimizin askeri hizmetlerde kullanılmaması için bu insanlık dışı eylemlerini yapmışlardır.
            Para, silah, politik güç ve Yunanistan lehine istihbarat ile İngiltere, Türkiye Büyük Millet Meclisi güçlerinin karşısına dikilmiştir.          

                        2-FRANSA:
Ağır sanayi devrimini gerçekleştirmiş; denizde, karada ve havada çok güçlü, sözde, hürriyetlerin beşiği ve evrensel hamisi! Adi bir sömürgeci olarak serpilip gelişmiştir! Cezayir, Tunus, Suriye emri işgallerinde; Afrika, Hindi çini’de, Madagaskar’da ve Büyük okyanus’ta sömürgeler sahibi; İngiltere’nin dümen suyunda, Ermenilerin de emicesi bir kabaran ulus! Urfa’yı, Ayıntap’ı ve Maraş’ı işgal etmiş, Zonguldak’a kadar da uzanmış bir gafil ülke!
İngilizlere karşı da ikili oynamada. İstanbul’da üçlü işgale de ortak. İngiliz, Fransız ve İtalyan polisleri, Fukara Osmanlı polisiyle birlikte devriye olarak gezmede!
Kuvvay’ı Milliye, İstanbul’u kontrolü altına almış haberleri yok. Zaman, zaman İngiliz Kruvazörü İren Dük, Kuvvay’ı Milliye’ye geçiş yolu olan Beykoz sırtlarını bombardıman etmede. Bu nedenle de Türk halkı, bu savaş gemisine ”TENEKE KÖPEK!” ADINI TAKMIŞTIR.
            Kuvvetli bir Fransız donanması, İstanbul’u, Çanakkale boğazını ve İzmir’i tutmuş. Paris ve Aleksandret adlı iki gambot ta, Akdeniz sahillerimizde; Mersin-Antalya arasında kuş uçurtmamaktadır.
            Bu iki katil gemi de Antalya körfezinde yatmaktadır. Topçu Yüzbaşısı Rahmetli Mustafa Erdoğan Beyin 7,5Luk bataryası bu iki geminin hesabını da gördüğü gibi; Meis adasında yatan İngiliz uçak gemisi MERİ’Yİ de batırmıştır. Bu kahraman batarya’nın Mondros ateş kes hükümlerinin aksine kapak takımlarına el konulmamıştır. Rahmetli Mustafa Erdoğan, Çanakkale Kahramanı Miralay Şefik Beyin damadıdır,1965 senesinde Antalya’da vefat etmiştir.
            Halen kullanmakta olduğumuz Alemdar gemisi de; Kuvvay’ı Milliyeci kahramanlarımızın sopa ve de yumrukla Fransızlardan ele geçirmiş oldukları bir gemidir.
            İkinci Dünya Savaşı sırasında; Fransa’dan Afrika’ya kaçarak, burada felçten ölen Ebleh Fransız Mareşal’i Franset D’esperey, iki Fransız askerinin kantarmasından tutmuş olduğu, yularsız ve dahi dizginsiz bir Beyaz at üzerinde, Osmanlı oğlanı laternacıların şiddetli alkışları ve caddenin iki tarafından sarkıtılmış yabancı bayrakları arasından ve Beyoğlu’ndan geçerek, İngilizlerin kendisine vermiş olduğu rolü, aptallığını belgeleyerek yerine getirmişti!
            Anadolu’muzun birçok yerlerinde bulunan işgalci ve kontrolcü yabancı birlikler de Mustafa Kemal’den ilk şamarlarını yemedeler.
            Maraş’ta bulunan Fransız işgal komutanına bir Maraşlının yanıtı tam Mustafa Kemalce bir tokattır:
            “Burayı, İstanbul hükümeti Fransızlara bıraktı! Önüne çıkan bir Maraşlıya böyle demişti bu Ermeni âşığı Fransız. Almış olduğu yanıt ta Türk halkının yanıtı olmuştur:
            “İSTANBULDAKİ KIRIK DÖLLERİ, KİMİN MALINI KİME VERMİŞLER?” Bu birinci Türk tokatı olmuştu!
            İş bu yanıt; Erzurum Kongresine giderken, bir söğüt ağacının gölgesine öğle yemeği olan PEYNİR; EKMEK ve SOĞAN’IN başına çökmeden önce, Mirliva Mustafa Kemal’in bir Koca Erzurumludan almış olduğu yanıt kadar görkemlidir:
            “İşittim ki; İstanbul’daki kırık dölleri, Erzurum’u düşmana verecekmiş’Kimin malını kime verirlermiş? Onun hesabını sormaya geldim!” Bu yürekli sahiplik karşısında Ermenin Emicesi Fransız ne yazar, Yunanın Emicesi? Lloyd George ne yazar ve napar!
            Bir sürü vatan haini; Padişahı, Şeyhülislamı, Sait Mollası ve Damat Ferit haini ne yapar? Kafalarını taşlara vura, vura, vatan hainliklerini tarihin o şaşmaz hükmüne teslim ederek yurt dışına tüyerler ve köpekliklerini orada sürdürürler. Kimileri sığınmış olduğu Selanik’te önce adlarını, sonra da dinlerini değiştirirler! Ama                                                         velâkin, Anadolu Türk olarak kalır.
            MONDROS Ateşkes antlaşmasından sonra; bu Fransızların ettiğini İngilizler etmemiş; İtalyan fukarası ise hiç etmemiştir. Bilfiil Ayıntap’a Maraş’ta, Adana’da, Saimbeyli’de ve Urfa’da Türk ulusunun üstüne, Fransız kültürünün, hümanizminin ve de Fransız uygarlığının ürünü olan her türlü ölüm aracını, top, makineli tüfek ve uçak bombalarını yağdırmıştır. Sonunda da rezil ve rüsva olarak Mustafa Kemal’den aman üstüne aman dilemişlerdir. Fransız parlamentosunda; Fransızlara karşı gelen Türklere anarşist diyen bir hükümet üyesine muhalefetten okkalı bir yanıt gelmiştir:
            “Ekselans, Fransa’da bu gibi kimselere kahraman denilmektedir!”Demiştir.
            Ankara’daki Fransız albayı Muogin’e, Mustafa Kemal’in Anadolu ihtilalı üzerine vermiş olduğu ders para etmeyince; Fransızlara Urfa’da, Gaziantep’te, Maraş’ta ve Gülek boğazında anlayacakları dilden iyi bir ders verilmiştir. Jandarma üsteğmeni Rahmetli Hasan Akıncı (KARAAFET);45 kişilik birliği ile Ünlü Verdün kahramanı Binbaşı Menil’i450 kişilik taburu ile Anadolu yiğitlerinin deyimi ile yesir almıştır.
            Bu çarpışmalarda; şehirlerimizi için bizim taraf Kuran’ı Kerim okurlarken, karşı taraftan da Kuran okunduğuna tanıklık etmişlerdir. Meğerse Fransız sancağı altında Müslüman Türklere karşı savaşırken ölen Cezayirli Müslüman Arapların Necip! Ruhlarına dualar okunmaktaymış!
            Napolyon Bonapart bile, Mısır’ı aldığında Müslüman olduğunu beyan ederek Ali adını almamış mıydı? Emperyalizmdir bu; her kılığa ve her dine kolaylıkla girer.
            Mustafa Kemal’in askerleridir bunlar. Güneydeki Fransızları ve Fransız destekli Ermenileri yener. Doğudaki Rus, İngiliz ve Fransız destekli Ermenileri de yenerek yönünü asıl hedefe, batıya çevirir.
            Besançon üniversitesinde görevli bulunan Madam Angel’in 94’lük babası, boşuna:
            “Ah! Türk kardeşlerim; babamız bize çok söylemişti. Osmanlının kıymetini bilin, bu dönek Gâvurlara da aldanmayın dediydi!”Diyerek dizlerini düğmüştü.
            Patisteki Per Laroş mezarlığında bir anıt vardır; kaidesinde:
            “Birinci Dünya Savaşında Fransızlarla omuz, omuza savaşan Ermenilerin anısına!” Yazmaktadır.
                        3-İtalyanlar: İtalyanlar da, Anadolu’nun mirasçısı rolüne soyunmuştu. İngiliz’i, Fransız’ı ve Yunanlısı da aynı roldeydiler.
            M.Ö.735 yılında; Roma şehrini Romulüs’ün kurmuş olduğunu biliyoruz. Kurt motifi de, ilginç olmasına çok ilginç! Bir de ETRÜSKLER var, Anadolu çıkışlı.
            M.Ö.1200 tarihlerinde; Truva Agamemnun tarafından ele geçirilince; Truva kralı Priamos’un yeğen Yiğit Enea, kör babasını sırtlayıp, soluğu İtalya’da alır! Roma’ya esas olan bir şehir kurar. Bundan dolayı da İtalyanlar da Anadolu yağmasından miras payı isterler.
            Kral Priamos’un Agamemnun’a kapatma giden ve agamemnun’un karısı Klyteamastra tarafından Agamemnun ile birlikte öldürülen kızı KASSANDRA’NIN adı İtalya’da ünlü bir geçide verilmiştir. Onlar da Anadolu’dan pay kapmaya gelirler. Söke’yi, Antalya’yı ve Konya’yı işgal ederler. Konya garı da İngiliz işgalindedir. Antalya işgali ilginçtir.
            Otuz kadar yüksek rütbeli İtalyan subayı, Antalya Vilayet konağının giriş kapısı önüne gelirler. Antalya limanında da savaş gemileri hazır ve dahi nazırdır. Vilayet konağının kapısında nöbet bekleyen yırtık çarıklı jandarma eri,1903 modeli Mauser tüfeğini gelenlere doğrultur ve:
            “YASAAAH!”Diye de bağırır. Horoz tüylü şapkalı İtalyan işgal kuvveti de gerisin geriye gemilerine dönerler!
            Yıllar sonra; Antalya lisesi edebiyat öğretmeni Rahmetli Rauf Mutluay’a, öğrencileri “DEVLETnedir”diye sual ettiklerinde, yukarıda anlatmış olduğum olayı anlatarak:
            “ANTALYA VİLAYETİNİN KAPISINDAKİ YARIM ÇARIKLI JANDARMA ERİDİR!” Diye cevap verir. 
            EVET, DEVLET BUDUR! Zırhlı arabalarda ve koruma ordusu ile gezenler değil!
            Mirliva Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıkar. Samsun’un ana caddesinde; yırtık elbiseli bir asker ağlamaktadır:
            “Devlet batıyor, beni de terhis ettiler!” Diye de dövünmektedir. Mustafa Kemal emrini verir:
            “Bu askeri alın, giydirin ve benim konutumun kapısına nöbetçi dikin!” Bu asker, Mirliva Mustafa Kemal’in ordusunun ilk eridir.
            Daha sonra bir sivil gelir, tabancasını Mustafa Kemal’e uzatır:
            “Paşam, seni vurmam için bunu bana verdiler. Sen kötü adam olamazsın, buyur!” Diyerek tabancayı teslim eder. Mirliva Mustafa Kemal:
            “Bunu da alın ve giydirin. Bunu da konutuma nöbetçi dikin!” Emrini verir. Bu da Mirliva Mustafa Kemal’in ordusunun ikinci eridir.

            Gelelim İtalyanlara; İtalyanlar, Trablus’tan tanıdıkları Mustafa Kemal ile çatışmayı göze alamadıklarından yardım elini uzatmışlardır. Bunda biraz da Yunanistan’a Anadolu’dan fazla pay verme politikası etkili olmuştur. İtalyanlar:
1-    230.000 kat askeri üniforma vermeyi taahhüt ettikleri halde, 32.000 kat askeri üniforma teslim etmişlerdir,
2-    Birinci Dünya Savaşında; Avusturya ordusundan ganimet olarak almış oldukları 7,9 mm. çaplı piyade tüfeklerini ve bu tüfeklerin cephanelerini bedelleri karşılığında satmışlardır,
3-    Uçak satmışlardır,
4-    Milas’a düşmüş olan bir uçaklarını bize bırakmışlardır. Türk teknisyenleri bu uçağı tamir ederek Türk ordusuna teslim etmişlerdir.
5-    İstanbul’da konsolosluk yapmış olan İtalya Dış İşleri Bakanı Kont Sforza’nın istihbarat yönünden çok yardımları olduğuna şahsen inanmaktayım.
            Bu ortaklar, İngiliz yuları ile epeyce aleyhimizde bulunmuşlardır.
            USA Başkanı Wilson; Yunanistan başbakanı E.Venizelos’a “Yunan isteklerinin tatmini” için söz vermiştir! Ayrıca; İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali için de Lloyd George’a A ”YES!” Çekmiştir.
            Gelelim gerçek hasmımız Yunanlılara: Yunan ulusunun maddi ve manevi gücünün çok üstünde olan destekçileri ve Yunanlının Ulusal Kurtuluş Savaşındaki pozisyonlarını tam olarak hesaba katmadan, gerçek bir değerlendirme yapmamız mümkün değildir.

                        4- YUNANİSTAN:
Osmanlı İmparatorluğunun bir vilayeti iken; İngiltere, Çarlık Rusya ve Fransa’nın desteğiyle, 1929 yılında bağımsızlığına kavuşan Yunanistan bir büyüme illetine tutulmuştur. Osmanlı yönetimin beceriksizliği, saray ve eşrafın ayak oyunları, Tepedelenli Ali paşayı Osmanlıya ezdirtmiş; sonunda da Osmanlı utanç verici durumlara düşürülmüş, 1827’de Navarin baskınında; İngiliz, Fransız ve Çarlık Rusya donanmaları Osmanlı donanmasını yok etmişlerdir. Mısır Valisinden yardım istenmiş, Mısır valisinin oğlu İbrahim paşa Yunan ayaklanmasını bastırmıştır. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali’nin ayaklanmasında da; ikinci Mahmut: ”Denize düşen yılana sarılır!” Diyerek Rus Çarından yardım istemiştir. 1833. Osmanlı imparatorluğu bir dış güce egemenliğini teslim etmiştir.
            1897 senesinde; Osmanlı-Yunanistan savaşında, yenilen Yunanlı olmuş, Rus çarının araya girmesiyle de Kaybeden Osmanlı İmparatorluğu olmuştur. Daha önce de; Üçlü destekle Yunanlılar Girit adasını almışlardır.
            “MEGALO İDEA” hayaline kapılan Yunanistan, Bizans rüyalarına kapılmış; Ayasofya Kilisesinde Yunan Kralına taç giydirme paranoyasına tutulmuş, bu parayonik düşle de Anadolu’yu istilaya karar vermiştir.
            Batılı devlet adamlarını eski Atina ve Platon hayranlığı, Yunanlıya gönül kapılarını platonik olarak ardına kadar açtırtmıştır.
            Yunanlının Atina sitesi sakinleri olmadığı ortaya çıkınca da o büyük düşlerin tarları da kaçmıştır!
            Günümüzde bile; İyonya’nın ve Anadolu’nun öneminden habersiz aydınlılarımız! Yunan Türküleri söylemektedirler. Afyon Belediye Reisi:”
            “Afyona bir Yunan şehitliği yapılmalıdır!” Diyerek tepinmededir. Şehitliğin İslami bir kavram olduğunun ne önemi var!
            Halikarnas Balıkçısını ve Azra Erhat’ı okumayan ve okuyup ta anlamayanlar; nerede yazılı bir taş görseler: ”Antik Yunan Uygarlığı’” diyerek tepinmedeler!

                                   BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU.
           
           
           
           
           
           
           
           
           
           
                                  
           
           



Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi