TC.
OSMAN
TÜRKOĞUZ
TV.
Çeşmealtı;17 Haziran 2012./18 Temmuz 2015.
SAYIN DR.ÖZTÜRK ÜNVERDİ, ÜŞENMEMİŞ VE ERİNMEDEN BANA
KKTC’İ MECLİSİNİN KABUL ETTİĞİ YASALARI GÖNDERMİŞ.”BİR HÜKÜM BENİ FELÇ
ETTİ:”KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ YASALARI İNGİLİZ YORUM SİSTEMİNE GÖRE
YORUMLANIR!”Demek ki ,Eşeklerin başı hâlâ
İngiltere’ye bağlıymış?!Bir de,Suudi Arabistanlı bir imam:”BİR MÜSLÜMAN
ERKEKİNİN SÜLALESİNİN TÜM KADIN VE KIZLARININ IRZINA GEÇEBİLMESİNE FETVA VEREN BİR
SAPIK,İSTANBUL’DA,AYASOFYA’NIN ÖNÜNDE BİZİM ZAVALLI ARAP BÜLBÜLLERİNE NAMAZ KILDIRMIŞ?!DEMEK
Kİ TÜM BUNLAR OL FETVAYI YÜREKTEN KABUL ETMİŞLER
BEN DE ESKİ BİR YAZIMI ARŞİVİMDEN
ÇIKARTARAK HUZURLARINIZA GETİRİYORUM.SAYGILARIMLA..
ZİNA
ÜZERİNE SERENAT!
Önce,
Kıbrıs Ceza Yasasından bir alıntı sunuyor, Sayın Dr.Öztürk Ünverdiye de
saygılarımı sunuyorum.
“KKTC
MECLİSİNİN GEÇTİĞİMİZ DÖNEM EN ÖNEMLİ İŞİ MEĞER NE ELEKTRİK SORUNU, NE HALKIN
GEÇİM DERDİ, NE ÇİFTÇİ, NE SAĞLIK, NE DE HAYVANCI SORUNUYMUŞ ONLAR İÇİN EN
ÖNEMLİ SORUN “HAMAMIN NAMUSUNU KURTARMAK” GİBİ ENSESTİ TEŞVİK ETMEKMİŞ!”
2014 KADAR UYGULANAN KKTC CEZA YASASINDA
147. Kadının
rızası ile olup olmadığına bakılmaksızın, torunu, kızı, kız kardeşi veya
annesi olduğunu bildiği halde onlardan biri ile cinsi münasebette bulunan
herhangi bir kişi, akraba ile cinsi münasebette bulunma suçu işlemiş olur ve
yedi yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir.
YENİ YASA
20/2014
DEĞİŞİKLİĞİ
147. (1) On sekiz
yaşından büyük torunu, çocuğu, kardeşi, annesi, babası, büyükbabası,
büyükannesi, teyzesi, dayısı, amcası veya halası ile bu kişinin torunu,
çocuğu, kardeşi, annesi, babası, büyükbabası, büyükannesi, teyzesi, dayısı,
amcası veya halası olduğunu bilerek cinsel ilişkiye giren on sekiz yaşından
büyük bir kişi hafif bir suç işlemiş olur ve mahkûmiyeti halinde altı aya
kadar hapis cezası veya para cezasıyla cezalandırılır.
(2) Rızası olup
olmadığına bakılmaksızın, üvey olsun olmasın, on sekiz yaşından küçük torunu,
çocuğu, kardeşi, evlat edindiği kişi veya kardeşinin çocuğu ile cinsel
ilişkiye giren on sekiz yaşından büyük bir kişi ağır bir suç işlemiş olur ve
mahkûmiyeti halinde ömür boyu hapis cezasına çarptırılabilir.
(3) Onaltı
yaşından büyük, on sekiz yaşından küçük kardeşi, üvey kardeşi veya
ebeveynlerinin evlat edindiği kişi ile cinsel ilişkiye giren on altı yaşından
büyük, on sekiz yaşından küçük kişi, hafif bir suç işlemiş olur ve
mahkûmiyeti halinde altı aya kadar hapis veya para cezasıyla cezalandırılır.
BU NASIL BİR ANLAYIŞ, NASIL BİR HUKUK DÜZENİDİR. HUKUKUN ESAS
GÖREVİ TOPLUMU İLERİYE TAŞIMAKTIR. GERİYE DEĞİL. İNSANLARDA DA İLK ÇAĞLARDA,
ŞİMDİ BAZI HAYVANLARDA GÖRDÜĞÜMÜZ GİBİ ENSEST SERBESTTİ. İNSANLARIN MAĞARA
HAYATINDAN İNSANLIK YOLUNA GEÇERKEN KOYDUKLARI İLK KURAL ENSEST YASAĞI İDİ.
ENSEST YASAĞI İLE İNSANLAR KENDİ DOĞASINI BİLE DEĞİŞTİRMİŞ VE
İNSANLIK YOLUNA, MEDENİYET YOLUNA GİRMİŞTİR. HUKUK SOSYOLOJİSİNİN TEMELİ
ENSEST YASAĞINA DAYANIR.
BÖYLE BİR YASAYI EN ÖNEMLİ İŞİYMİŞ GİBİ BİN TÜRLÜ SORUN VARKEN
KKTC MECLİSİ NASIL ÇIKARMIŞTI. Ek: Bu gibi sapıkların dayandıkları tekbir konu var: HZ.ADEM’İN
KABURGA KEMİĞİNDEN YARATILAN HAVVA’NIN IRZINA GEÇMESİ, ÇOCUKLARININ DA ÇAPRAZ
OLARAK BİRİBİRLERİ İLE EVLENMELERİ. KABİLİN, HABİLİ BİR KIZ KARDEŞ UĞRUNA
ÖLDÜRMESİ ÖYKÜSÜDÜR. DÖRT RENKLİ İNSANIN VE ÇOK ÇEŞİTLİ KAN GURUPLARININ
VARLIĞI BU MASALI YALANLAMAKTADIR,SAPIKLAR
BU KONUYA AKIL BİLE ERDİREMEZLER.OSTÜZÜ.
MADEMKİ BUNA GÖRE ENSEST SERBEST O HALDE AİLE YASASINDA NİYE
BU KİŞİLER ARASINDA EVLENME YASAK.
AİLE YASASI
|
|
7.
|
(1)
|
Aşağıdaki kişiler arasında evlilik yapılması yasaktır:
|
|
|
|
|
(A)
(B)
(C)
|
Doğru hat üzerindeki
kan hısımları arasında, yani, öz veya üvey erkek kardeş ile kız kardeşler
arasında, amca ve dayı ile erkek kardeş ve kız kardeş kızları arasında, hala
ve teyze ile erkek kardeş ve kız kardeş oğulları arasında.
Sıhriyet
hısımlığı doğuran evlenme kesin hükümsüz ilan edilmiş veya ölüm veya boşanma
ile feshedilmiş olsa bile, doğru hat üzerindeki sıhriyet hısımları arasında.
Evlatlık ile
evlatlık edinen ve bunlardan biri ile ötekinin koca veya karısı arasında.
|
|
|
|
(2)
|
Bu madde
amaçları bakımından kan hısımlığı,bir taraftan nesebi sahih olmayan çocuk ile
çocuğun soyu ve öteki taraftan baba ile babanın kan hısımları arasındaki
hısımlığı da kapsar.
|
|
|
|
|
|
|
|
YASALAR
ARASINDA TUTARLILIK OLMASI GEREKMEZ Mİ? ÇÜNKÜ BU ENSEST İLİŞKİDEN DOĞAN
ÇOCUKLAR NE OLACAK HİÇ DÜŞÜNÜLDÜ MÜ? ANNESİ BABASI EVLENEMEYECEK AMA CİNSEL
İLİŞKİDE BULUNMASI KOLAYLAŞTIRILACAK. BUNUN MANTIK NERESİNDE? YAKIN AKRABA
EVLİLİĞİNDEN DOĞAN ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN GENETİK HASTALIKLAR ARTMAYACAK MI?…,
GENETİK BAKIMDAN SAĞLIKLI İLİŞKİDEN DOĞAN ÇOCUKLARIN GENETİK HASTALIĞINA ÇARE
BULAMAYAN DEVLET, BUNLARIN GENETİK HASTALIĞI İLE NASIL BAŞA ÇIKACAK? BU YASA
HAZIRLANIRKEN TABİPLER BİRLİĞİNDEN BİR GÖRÜŞ ALINDI MI?ÇOK MERAK
EDİYORUM…ONLARIN GÖRÜŞÜ ACABA NEDİR DİYE!..İNSANLIK CİNSEL ÖZGÜRLÜK DERKEN
MAĞARA HAYATINA GERİ Mİ DÖNÜYOR.” 
ŞERİAT KANUNLARI
GETİRİLECEĞİNE GÖRE,HEM UYUYUN,HEM DE BU YAZIYI İYİ OKUYUNUZ!
Kadınlarımızın
istenmeyen gebelikten kurtulmalarını önlemek için, Büyük Ağabeyimizin bir
fermanı üzerine, Bab’ıMeşihat ve Fetva Eminliği kaldırıldığı halde, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 136’ıncı maddesine rağmen, DİBaşkanımız da Ağabeyimizi
destekledi.Buna şaşırmadım.Beni en çok hayrete düşüren,Çağdaş ve Atatürkçü bir
Ulemamızın beyanı olmuştur:
“Zinayı suç olmaktan
çıkaranların çocuk aldırmalarına tepkileri anlaşılır gibi değil!”
Zina konusu çok
acıklı bir konudur. Ol Ulemamızın “suç”dediği olgu İslam Hukukuna göre midir?
Eski ceza Kanunumuza göre midir!Aklım karıştı.Gözümün önüne Suudi Arabistan’da
Zina suçundan başı kesilen Genç bir Prensesin gövdesinden ayrı yerde yatan
kesik başı ve başını kolayca kesmek için kırpılarak yerlere saçılmış saçları
geldi.Genç bir delikanlıya âşık olan Prensesi Seksen yaşındaki bir din adamı
ile evlendirmişlerdi.Prenses sevdiği Gençle Lübnan’a kaçmıştı.Affedildikleri
söylenerek kandırılan iki sevgili Arabistan’a geri döndüler ve Şeriat mahkemesi
tarafından idam cezasına çarptırılan talihsiz Prensesin önce saçları kesilmiş,Kabe’ye
doğru diz çökertilerek, boynu vurulmuştu.Zina denilen sosyal olayı doğuran
etkenleri incelemeden bu konuda konuşmak salaklara özgü bir tarzdır.
1986/1987 Ders yılında;
Zonguldak İmam-Hatip Lisesi Din dersi öğretmeni, öğrencilerine çok önemli dinsel,
bilimsel ve ahlaksal bir konuda ders vermiş, bu ders te yerel basına
yansımıştı:”
“Kız öğrenciler! Siz,
siz olunuz ki erkek öğrencilerin kalktıkları sandalyelere oturmayınız.”Yoksa”Sandalye
zinası”işlemiş olursunuz!”Ulemalık Allah vergisi olmalı tıpkı aptallık gibi.
1988 yazında Ürkmezdeydik;
tüm insanların denize girdiği sahilde genç bir Kadının, kapalı bir vaziyette,
denizi özlemler içinde seyrettiğini gördüm. Kocası denize girmesine izin vermiyormuş.
Kocasına bu yasağının nedenini sorduğumda şu dini ve bilimsel yanıtı alarak
cehaletimden utandım:
“Sayın Komutanım;
deniz erkek ve kadınlarla dolu. Dinimize ve Şeriat inancımıza göre “Deniz
Zinası” söz konusudur!”Buyurdu. Deniz kenarında oynayan ve mayolarının önü kalkık Gençleri
göstererek:
“Siz de bikini mayo giymişsiniz.
Bu önleri kalkık delikanlılarla denize girdiğinize göre, sizin için de, dininize
ve şeriatınıza göre “Deniz İpneliği” söz konusu değil midir?
Bendeniz, ilkel ve
kadınların iradesiz birer mal sayıldığı Müslüman ülkelerinde ve örnek alınan
İSLAMİ GEÇMİŞTEKİ ZİNA CEZALARINI ANLATMADAN ÖNCE; Ceza Kanunlarımızdaki Zina Cürmüne! Uygulanan
hükümleri yazmak istiyorum. Daha önceki Türk Ceza kanunundaki Zina suçu Cürüm
sayılmaktaydı! ; “Beşinci Fasıl, ZİNA”
“Kadının Zinası:”
MADDE 440-“Zina eden
karı hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası tetip olunur.
-“Karının evli olduğunu bilerek bu fiilde ortak olan kimse hakkında
da aynı ceza hükmolunur.”
“KOCANIN ZİNASI”
MADDE441-“Karısı ile
birlikte ikamet etmekte olduğu evde yahut herkesçe bilinecek surette başka
yerde karı koca gibi geçinmek için başkası ile evli olmayan bir kadını tutmakta
olan koca hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası hükmolunur.
“Erkeğin evli olduğunu bilerek bu fiilde şerik olan kadına
hakkında da aynı ceza verilir.”
“CEZAYI AZALTAN
HALKLER:”
MADDE
442-“Yukarıdaki maddelerde yazılı cürümlerin işlendiği sırada karı ve koca
birbirinden nikâh baki olduğu halde hâkimin hükmü ile ayrılmış veya biri,
diğerini, terk etmiş ise her birinin cezası üç aydan bir seneye kadar
hapistir.”
“ZİNA-KOVUŞTURMA”
MADDE 443-Geçen
maddelerde yazılı olan cürümlerden dolayı takibat icrası karı kocadan biri
tarafından şahsi dava ikamesine bağlıdır. Bu keyfiyet cürümde şerik olanlar
için de bağlıdır”
“DAVADAN VAZGEÇME”
MADDE 444-Davadan vazgeçmek,
hükümden sonra dahi makbuldür. Bu halde hükmün icrasından ve cezanın neticelerinden
sarfınazar olunur. Karı kocadan birinin ölümü davayı iskat eder.”
1964 senesiydi;
Manavgat’ın Büyük Karavca köyünden Genç bir delikanlı Side’de beni buldu;” Komutanım,
köyümüzün en Güzel kızı Yıldızla sevişiyoruz; onu bana vermeyecekler, aman
yardımınıza muhtacız!”Dedi.”Ulan oğlum; Yıldız da seni seviyor mu?”Dediğimde
ellerime sarılarak:”Komutanım, hem de nasıl!”Demişti. Gereğini yaptım ve evlendiler.
Bir ay geçmeden Cumhuryet Savcılığına Yıldız Hanımın şehir merkezindeki bir
bakkalla zina yaptığına dair dilekçe verilmiş.*O zamanlar Cumhuriyetin Savcıları vardı!*Yıldız Hanımı getirttim.
Odama girdiğinde,”yazıcı er dışarı çıksın!”Dedi ve anlatmaya başladı:”Bu adamın
erkeliği hiç yokmuş, şeyi ölü kuş yavrusu, şeyime deydirip, deydirip beni
abdest almaya zorluyor! Benim kızlığımı da Kardeşi bozdu. Ben ateş gibi bir
genç kadın oldum ve her gün de erkek isterim! Şimdi o mu suçlu ben mi
suçluyum?”Dedi.”
Durumunu Cumhuriyet
Savcısına ve sorgulamayı yapacak Yargıca anlattım, Yıldız Hanım tutuklandı.
Kocası olacak adamı, tüm aramalarıma karşın bir türlü bulamamıştım.
“Başlık Parası”
nedeniyle hayvan gibi satılan kızlarımızın ve kadınlarımızın duygularına ve
iradelerine bakan da yok. NEDENSELLİK=Causalité/Sebep-Sonuç ilişkisi kadında ve
kızlarda hiç aranmaz. Ulu Tanrımız onları satılık mal olarak yaratmış sayılmaktadır.
Kur’anı Kerimin 95/5’inci ayeti:”biz insanları noksansız olarak mükemmelen
yarattık!” Yazsa da o mahallere uğrayan da yok.”Kadın mı, saçı uzun aklı kısa!””En
makbul kadın koyun cinsinden olanıdır!”Hadis! Onları satabildikleri kadar satsınlar; sonra kabahati da, alın
yazgısı diyerek, Ulu Tanrımızın üstüne atsınlar. Zina suçunun sebebi kanundaki
tanıma uymak değildir;Allah ve din ile kandırararak kadınları mal ve meta
olarak değerlendirmektir. Rahmetli Cemil Sena
Ongun’un ünlü eseri “Ahuramazda Böyle Dedi” de; gerçeği bulabilmek için tanrıya
gidenlere parlak bir buluttan bir ses hitabeder:”Kuşlardan ve çocuklardan niçin
ibret almıyorsunuz? Ben kimseye benim adıma konuşma yetkisi vermedim. Her türlü
rezilliğinizi benim üstüme atıyor, benim adıma kötülükler yapıyorsunuz! Sizi
yarattığıma pişmanım insanoğlu!”Kadına dair tüm kötü söylemler Tanrı ve
peygamber adı kullanılarak üretilmektedir.
Manavgat’ın Beşkonak bucağında görevli bulunan
deneyimsiz bir jandarma karakol komutanı,23 yaşındaki bir kadını evli bir
erkekle zina yapıyor diyerek mevcudun Bana göndermişti. Jandarma bölüğünün
önüne getirilen kadın yerleri ve gökleri inletmişti:
“Yüzbaşım, Yüzbaşım
MAM benim onu istediğim gibi kullanırım. Bana Fahişe muamelesi yapamazsınız.
Beni, her gün anamın koynuna giren ve benim bekârlıktan yataklarımı yırttığımı
görmeyen babam şikâyet etmiş!”Devlet, benim MAMIMLA uğraşmasın!”Diye bağırmıştı.
Konuyu adliyeye intikal ettirmeden halletmiştim.
Dengesiz evlilikleri
Allah’a, Din’e ve Peygambere ve dahi Din ulularına dayanarak yaratanlar
haksızlığa uğratılan kadını suçlu çıkartmada.
1889 tarihli İtalyan Zanerdelli
ceza kanununu kendimize uydurduktan ve 45’ten fazla değişiklik yaptıktan sonra
yeniden yazdık. Eski Ceza Kanunumuzda çok komik ve Hukuk devleti kavramına da
ters bir hüküm vardı. Bu hüküm ve uygulama eşitlik ilkesine de aykırı idi ve
İslam hukuku mantığının eseri olsa gerekti. Evli kadın bir defa zina cürümünü
işlediğinde cezası tamamdı. Erkekte mükerrerlik, devamlılık şartı vardı. Erkek,evlilik
dışındaki kadınların tadına bakarak
bırakmışsa cürüm teşekkül etmemiş sayılırdı.Aşağıdaki alıntıyı okuyalım:
“Eşitsizlik bitti ama zina suç olarak kalmalı “
”Kadının zina suçunu iptal ettiren ilk başvuruyu yapan Hâkim Beyazıt Boran,
‘‘Zina eşitsizliği bitti, kadınlar adına çok mutluyum’’ dedi. Ancak Boran,
zinanın TCK’ da suç olarak kalmasını ve şikâyete bağlı olmasını savunuyor.
Anayasa Mahkemesi'ne, TCK’nin 440. maddesindeki ‘kadının zinası’ suçunu iptal
ettiren ilk başvuruyu yapan İzmir Torbalı Asliye Ceza Hâkimi Beyazıt Boran,
zinanın suç olarak kalmasından yana olduğunu söyledi.
Boran, ‘‘Bu konudaki görüşümü bir hâkim değil vatandaş olarak söylüyorum. Bana
göre, zina kadın ve erkeklere eşit ceza öngören bir suç olarak TCK’ da kalmalı.
Ancak şikâyete bağlı olarak takibi yapılmalı. Evlilikte eşlerin birbirine
sadakati esastır. Sadakatsiz davranılması halinde, eşin şikâyeti üzerine zina
nedeniyle kamu davası açılmalı’’ dedi.
18 yıllık hâkim olan Boran, iptal kararı konusunda, ‘‘TC Devleti'nin kadınları
adına da bu başarıyı elde ettiğim için mutluyum. Zina eşitsizliği bitti. Hukuk
devleti adına iptal kararının büyük bir başarı olduğunu düşünüyorum’’ diye
konuştu.
DÜNYADA BOŞANMA NEDENİ
Dünyanın birçok ülkesinde zina bir suç değil, boşanma nedeni. Türkiye'de ise bu
konuda hukukçular ikiye bölünmüş durumda. İptal kararını aldıran hâkim Boran'ın
yer aldığı bir grubun görüşüne göre, zina suç olmalı. Ancak, TCK’ da kadın ve
erkek için eşit ceza öngörülmeli. Karşıt görüşe göre ise zina sadece boşanma
nedeni sayılmalı.
TBMM Genel Kurulu'nda bekleyen tasarı, zinayı suç sayıyor ve TCK’ da
düzenliyor. Anayasa Mahkemesi'nin erkeğin zinası suçunu iptal kararı
doğrultusunda hazırlanan tasarı, zina yapan kadın ve erkeklerin aynı şekilde,
başka bir koşul aranmaksızın, 6 aydan 2 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını
öngörüyor.”
Bir başka
yaklaşım da; Zina nedeniyle Dini Nikâha varmak:
”Ancak ortada garip bir çelişki var. Zinanın suç
olmaktan çıkarıldığı, nikâhsız birlikte yaşamaya kanunun dokunmadığı bir
ortamda resmi nikâhtan önce dini nikâh yapan ve yaptıranları cezalandırmak açık
bir adaletsizliğe yol açıyor. Yani medyanın da katkısıyla bir süredir
meşrulaştırılmak istenen nikâhsız birlikteliklere, açıkçası zinaya devlet göz
yumuyor ama nişanlıyken dini nikâh kıydıran çiftler ve bu nikâhı yapan imam
hapis cezasına çarptırılıyor. Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi bir süre önce
zina suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 440 ve 441'inci maddelerini iptal
etmişti. İlginçtir ama başta amaç zinanın suç
olmaktan çıkarılması değildi. Anayasa Mahkemesi kadınlara nazaran daha farklı
düzenlenen erkeğe zina cezasının da aynı şekilde uygulanmasını istiyordu. İptal
edilen kanun yerine parlamento tarafından yeni bir düzenleme yapılmayınca Anayasa
Mahkemesi başka bir başvuru üzerine bu sefer de kadının zinasını suç olmaktan
çıkardı. Tarih boyunca, İslam öncesi Türk toplulukları tarafından bile büyük
bir suç ve günah olarak kabul edilen, günümüzde de halk nazarında çok kötü bir
fiil olan zina suç değil. Buna karşılık toplumun tamamına yakını tarafından
kabul gören hatta yapılmadığı zaman gerçek anlamda evliliğin meydana gelmediği
düşünülen dini nikâh hâlâ suç olarak duruyor.”
Zina Cürümü! İle
Müslümanlıktan sonra tanıştık, nice masum kadınları taşlarla parçalayarak öldürdük.
Osmanlının Muhteşemliğini Topkapı sarayının harem dairesine kilitleyenler,
açlıktan hayvanlarla otlamaya giden ve medreselerin taş zemininde ırzlarına
geçilen acemi Suhteleri bir kenara koydu. Yavuz Sultan Selim’in bir tek oğlu vardı:
Birinci Süleyman,erkek kardeşleri olmadığı için kardeş boğdurma zevkinden
mahrumdu bu Süleyman!Onun için de oğullarını,torunlarını ve Cem amcasının ailesini boğarak bu zevkini
tatmin etmiştir.Yavuz’un Kızı Şah Sultan;Arnavut asıllı Sadrazam Lütfi Paşa ile
evliydi. Lütfi Paşa bir fahişenin/Osmanlıda Fahişe de Oğlan da boldu/ cinsiyet organını kestirtmişti. Bunu
öğrenen Şah Sultan, Kocası olan Sadrazama:
“Sen ne alçak, ne zalim
bir Arnavut’muşsun. Bu vahşeti nasıl yaptırırsın?”Dediğinde, Ol Arnavut’tan
okkal bir tokat yemiştir. Sarayda çalışan kişilerden de bir iyice dayak yiyen Lütfi
Paşa Sadrazamlıktan kovulur.
“Kuran-ı Kerimde
Zina Suçu Ve Hükümleri”
“Aralık
9, 2006 4.02 pm (Helal-Haram
ve Günahlar),”Hz.Muhamed’in 24 eşi ve cariyeleri;
Hz. Fatma, babasından 93 gün sonra ölünce; Hz. Ali’nin on eşinden doğan 14 oğlunun
ve 17 kızının ve diğer İslam büyüklerinin ve dahi Aşarey’i Mübeşşir’dekilerin,
/Sağlıklarında Cennet ile müjdelenen on Arap/
saysız eşleri! Padişahların yüzlerce ve daha
fazla karıları? Onlara Dört kadın farzı neden uygulanmaz! Ostüzü. Kuran’ı Kerimde, zina edene yüz sopa vurulmasını Tanrımız buyurmuş!
Ama gerçek bir olay da var: Zina eden ve Tevrat’a inanan bir Yahudi kadının
çocuğunu doğurduktan sonra, Recm ile/Taşlanarak öldürmek/cezalandırılmasına Hz.
Muhammet karar vermişti. Zavallı kadın doğurduktan sonra da bu karar yerine
getirilerek göbeğine kadar toprağa gömülen kadın taşlanarak öldürülmüştü. Hz.
Muhammet’ten sonra; Hz. Ebu Bekr(MS:632/634) zamanında zina suçunun cezası yüz
sopa olarak uygulanmıştır. Hz. Ömer(MS:634/644) Halife olduktan sonra, ben, bizzat Hz. Peygamberin ağzından
duydum:”Recm cezası bir ayettir. Bunu Kur’ana yazdırsam Ömer ayet yazdırdı
derler! Zina suçunun cezası olarak uygulama ayetin emrine göre Recm olarak
uygulanacaktır!”Diye kararını vererek bu ceza uygulamasını başlatmıştır.”Bazı
Din bilginlerince de bu ayet:”Yazılması unutulmuş ayet” olarak kabul edilmiştir!
Şimdi; Zina suçu ve
nasıl cezalandırılacağının bilimsel açıklamasını okuyalım: Zina Arşivimden
derlenmiştir!
“Kuran-ı
Kerimde Zina Suçu Ve Hükümleri – Elmalılı Tefsirinden”
“24-NUR:”
“1-
Ve farz kıldık Yani bu sure, kesin olarak farz kılınan birtakım hükümleri ve
bunların delillerini içinde bulunduran bir kısım açık ve belli âyetleri ihtiva
eder. Öyle ki bu sûrenin de İslâm medeniyetinin hukukunu ve asıl vazifelerini
gösteren temel çizgilere delil olması açık bir şekilde düşünülebilir. İlk önce
namus, ırz ve aile hukuku meselelerinden başlanarak buyuruluyor ki:
Meâl-i
Şerifi
“2-
Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve
ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma
duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit
olsun.”
“3- Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından
başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik
olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.”
“4-
Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit
getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman
kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar.”
“5-
Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok
bağışlayıcı ve merhametlidir.”
“6-
Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara
gelince, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna
dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.”
“7-
Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah’ın lanetinin kendi
üzerine olmasını dilemesidir.”
“8-
Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına
yemin ve şahitlik etmesi,”
“9-
Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah’ın gazabının
kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.”
“10-
Ya Allah’ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tevbeleri kabul eden
hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (haliniz nice olurdu.)?/”
“2-
Zâniye ve zânî; ZANİYE, zina eden kadın ZANÎ zina eden erkek demek olduğu
belli, fakat zaniye ile mezniyeyi ayırmak gerekir. Her zaniye mezniyedir; ama
her mezniye, zaniye değildir. Çünkü mezniye, zina edilen kadın demektir ki,
şiddetle ve zorla da olabilir. Zorla zina edilen kadına ise mezniye denilirse
de zaniye denilemez. O zira ancak kendi istek ve arzusu ile zina işlemiş kadına
denilir. Karşılıklı rıza ile işlenilmesi sebebiyle, zina fiilinde bu fiili
işleyenler ortak olur. Zorla zina edilen kadın ise hiçbir yönden fail değil
menf’ul dür. İşte burada, zorlanana had cezası gerekmeyeceğini anlatmak için
zaniye denilmiş, mezniye denilmemiştir. Şunu da unutmamalıdır ki maksat, zinalarının
sabit olduğuna şer’i yönden hüküm verilmiş olan zanî ve zaniyedir. Zinanın tespiti
ise “Onlara içinizden dört şahit getirin.” (Nisa, 5/15) ayetinin ifadesi ve
delaletine göre dört şahide veya dört kere ikrar etmeye bağlıdır. Netice olarak
zina ettiği bu şekilde sabit olan ve sabit olduğuna hüküm verilen kadın ve
erkek, Şimdi bunlardan her birine yüz celde vurunuz. CELDE: Deriye vurmaktır
ki, her vuruşa celde denir. Keşşâf’ta der ki, “celd” sözünde şuna işaret vardır
ki acı, ete geçirilmemelidir. Çünkü celd, cilde vurmaktır.”
“Nitekim “zaherehû”: sırtına vurdu, “batanehû”: karnına vurdu,
“reesehû”: başına vurdu demek olduğu gibi derisine vurdu mânâsına da “celedehû”
denilir… Demek ki, deri hissedecek kadar kaba elbisenin üzerinden vurmaya da
celd denilmez. Aynı zamanda meselenin fıkhî yönü düşünüldüğü zaman maksadın,
bir eğlence olmadığı gibi, bir işkence veya yok edip öldürme de değil, yalnız
zorlama ve terbiye etme olduğu açıktır. Şu halde maksat, şiddetli bir celd
değil, eti çürütmeyecek ve tehlikeye sebeb olmayacak şekilde hafife yakın orta
bir şekilde vurmaktır ki, nasıl olacağı Fıkıh kitaplarında açıklanmıştır:
BİRİNCİSİ: Değnek iri olmayacak, çöp gibi çok basit de olmayacak, parmak kadar
düz ve budaksız olacak.”
“İKİNCİSİ: Vuran kimse vururken en son omuzu hizasına kadar
kaldıracak
ve omuzundan arkasına aşırtmayacak,”
“ÜÇÜNCÜSÜ: Çıplak vücuda vurulmayacak, fakat kürk gibi kalın elbise
varsa çıkarılacak. Rivayet edilir ki, Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a)’a had cezası
için bir adam getirildi, adam gömleğini çıkarmaya başladı ve “Benim şu günahkâr
vücudum dövülürken üzerinde gömlek bulunması uygun değildir”, dedi, Ebu Ubeyde
gömleğini çıkarmasına izin vermeyin, dedi ve o şekilde dövüldü.”
“DÖRDÜNCÜSÜ: Yüz, karın ve ot yeri gibi nazik ve tehlikeli organlara
vurulmaz.”
“BEŞİNCİSİ: Hepsi bir yere de vurulmayıp diğer organlara gereği
şekilde yaygınlaştırılır…”
“Âyetin
açık ifadesine göre zanî ve zaniye, zina isnad edilen evlenmiş veya evlenmemiş
olandan daha genel ve bundan dolayı celd, ikisini de içine alıyormuş gibi
görünür. Fakat Mâiz ve Gâmidiyye hakkında Peygamber efendimizin bilinen
uygulaması, yani bilinen sünneti ile bu âyetin hükmü, muhsan olmayan, yani
evlenmemiş olanlar hakkında olmak üzere yürürlüktedir. Allah’ın cezasında
onlara acıyacağınız tutmasın Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız öyle
yapınız. Allah’ın muhterem tuttuğu iffet ve namusu yırtan zanî ve zaniye’ye
acıma duygusuna mağlup olup da onlara iltimas göstererek Allah’ın emrettiği
cezayı ihmal etmezsiniz, Allah’tan ve ahiret sorumluluğundan korkarsınız. Çünkü
onlara acımak, zinalarına göz yummakta değil, tevbelerine sebeb olmak için
cezalarını yerine getirmek ve bu şekilde iffet ve namusu koruma ve zinanın
genelleşmesini önleyerek nikâhın çoğalmasına çalışmaktadır. Çünkü zina; “Çünkü
bu bir hayâsızlıktır, iğrenç bir şeydir ve kötü bir yoldur” (Nisâ, 4/22) âyeti
kerimesine göre büyük bir fuhuştur, kin ve hiddettir ve yolu pek kötüdür.”
“Gerek
sıhhî, gerek tabiî, gerek ahlâkî, gerek hukukî, gerek içtimâî hangi yönden
düşünülürse düşünülsün zina çok zararlı, harab edici bir günahtır. Erkekle
kadının yaratılış ihtiyaçlarından olan cinsî münasebetlerinin, meşru ve güzel
yolu zinada değil, nikâhtadır. Nikâhta hayatın bir bereketi, zina ve
hayâsızlıkta ise onun yok olması ve sonuçsuz kalması vardır. Nikâhın kolaylığı,
doğruluk ve emniyeti, çoğalması bir toplum bünyesinin sıhhatinden olduğu gibi,
tersi olan zinanın yayılması da aksine toplum bünyesini kemiren,
çürüten,
her türlü ahlâkî kötülüklere sürükleyen tahrib edici şeylerin başıdır. Tıbbî
ifade ile ifade edecek olursak zina, toplum bünyesinin frengisidir. Bir hadis-i
şerifte Peygamber efendimizden rivayet edilmiştir ki: “Ey insanlar topluluğu!
Zinadan kaçınınız, çünkü onda altı özellik vardır. Üçü dünyada, üçü
ahirettedir. Dünyadakiler değerleri giderir, fakirlik getirir, ömrü kısaltır.
Ahirette de Allah’ın gazabına, hesabın kötülüğüne, cehennemde ebedî kalmaya
neden olur.” Bu sebepten insanlara yardım ve acıma ona teşvikte değil, ondan
menetme ve zorlama ile kurtarmaktadır. Bu âyette emrolunan yüz sopa vurma ise
sakındırma ve yasaklamanın, gayet basit ve sade ve her türlü sıkıntı ve
korkudan uzak en sağlam yoldur. Bu âyetin nüzûlünden önce İslâm’da zinanın
cezası “Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin.
Eğer şahitlik ederlerse o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara
bir yol açıncaya kadar evlere hapsedin. İçinizden fuhuş yapan her iki tarafa
ceza verin…” (Nisâ, 4/15-16) âyeti uyarınca kadınlar
için vefat edinceye veya Allah bir yol açıncaya kadar evlerde hapis, erkekler
için de hâkimin görüş ve takdirine uygun bir eza ile tazirdi; takdir edilmiş
belli bir cezası yoktu. Bu âyetin indirilmesi ile bekârlar arasında her ikisine
de yüz sopa vurma ile sınırlandırıldı ve böylece vaad edilen yol gösterilmiş oldu
ki, bunda iki taraf için zina zevkine karşılık yeterli eziyet ifade edecek adil
bir tesir mevcut olduğu gibi, zarardan uzak ve masrafsız olmak itibariyle de
birçok yönden faydalar vardır. Hapis cezasının ahlâkî bir şekilde
tatbikatındaki zorluklarla beraber, bir taraftan her türlü iş ve gücü durdurma,
diğer taraftan devlet hazinesine birçok masraflar yüklediği hesap edilirse, bu
hususta tayin edilen yüz sopa vurulmasının, gerek ahlâkî ve gerek iktisadî ve
gerek kolay tatbiki ile adalet nokta-i nazarından faydalı ve netice verici bir
terbiye olduğunu kabul etmemek mümkün değildir. Şu kadar var ki, kötü bir
şekilde tatbik etmemek şarttır. Onun için buyuruluyor ki: Ve müminlerden bir
grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.
Yani gizli dövülmesinler de müminlerden bir taifenin (grubun) huzurunda onların
şahitliği ve gözcülüğü altında dövülsünler. Keşşâf’ın açıklamasına göre tâife;
bir halka olması mümkün olan gruptur ki, bir şeyin etrafını çeviren topluluk
demek gibidir. En azı üç dört kişi olması gerekir”
“
İbnü Abbas’tan bunun tefsirinde dörtten kırka kadar diye nakledilmiştir.
Aslında çoğulun en azı üç ise de zinada şahit adedinin istenen haddi dört
olduğuna göre, bunun da en azından dört olması gerekir. Çünkü “şahit olsun”
buyurulmuştur. Bu sebepten iki kâfi gelmez, Hatta Hasen’den rivayete göre en
azı on kişi olmalıdır. Netice olarak gizli dövme suçlamasına meydan vermeyecek
kadar bir grup insanın hazır bulunması gerekir. Bu ise bir iki kişi ile olamaz.
Sonra yalnız adet değil, nitelik de şarttır. Onun için “müminlerden bir grup”
buyurulmuştur ki, şahitliğe ehil halis müminlerdir. Zira şehadete ehil olmayan
aşağılık kimselerin şahitliği, yapılmamış gibidir. İbnü Abbas Hazretleri de
“Allah’ı tasdik edenlerden kırk kişi kadar” demekle bunu kasdetmiştir. Bu
emirde başlıca iki hikmet vardır:”
“BİRİNCİSİ:
İntikam şeklinde bir kötüye kullanmaya meydan vermemek için bir teminattır.
Çünkü gizli dövmelerin, hiddetin sevkiyle işkence halini alması veya bir
iltimasa uğraması mümkündür. Nitekim tarihin şikâyet ede geldiği zalimane
işkenceler hep gizlenerek yapılmıştır. Bundan dolayı Avrupalı ceza
hukukçularının dövme gibi bedeni cezalandırmaları hoş görmemeleri de hiç
sebebsiz değildir. Fakat hapis gibi genellikle uygun görülebilen cezaların çoğu
cismani olmaktan kurtulamayacağı gibi, gizli dövme kadar kötüye kullanmaya
müsait bulunduğu da inkâr olunamaz. Bir mahpusa, hele yalnız olan bir mahpusa
karşı ne yapılmaz. Hâlbuki herkesin gözetimi önündeki bir dövme tesirli olmakla
beraber, haddi aşmaya müsait değildir. İşte darb, ancak bu şahitlik ve kontrol
altında açıkça olmak şartıyla meşru kılınmıştır. İKİNCİSİ: Bunda iffet ve
namusun kıymetini, ibret ve terbiyenin genelleştirilmesini ifade eden bir ilan
ve sergileme vardır. Gerçi bu sergileme bu suçu işleyen kimsenin sadece
aleyhine değildir. Açıklandığı üzere lehinde bir teminatı da içinde bulunduran
bir ilandır.
Mahkemenin
ilanının ve hükmün, alenî olması gibidir. Hükmün aleniyeti (açıklığı) ise bir
sergilemeyi içerse bile, genellikle bir ceza niteliğinde kabul edilmez. İcranın
yani yürütmenin açıklığının da öyle olması gerekir. Özellikle cezalarda
uygulama, hükmü yerine getirmede tamamlayıcı unsurlardandır. Bununla beraber,
aklı olanların vicdanında, en küçük bir sergilemenin bile bir ruhî azap meydana
getireceğinde şüphe yoktur. Bundan dolayı bu şahitlik, yalnız bedeni olan “celd
ceza”sının ruhî bir tamamlayıcısı olur. Bu cümlede
“onların
her ikisine uygulanan cezaya” buyrulması da buna işarettir. Bir de bu
şahitliğin amme hukuku ile ilgisi vardır.”
“3-Şöyle ki: Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan
bir kadından başkası ile nikâhlanamaz. Zina eden bir herif evlenecek olursa,
alacağı karı ya bir zina etmiş kadın veya bir müşrik kadındır. Çünkü imanı ve
namusu olan temiz Saliha kadınlar ondan nefret eder, ona tenezzül etmez ve
etmemelidirler; öyle heriflere olsa, olsa ya kendisi gibi zina işlemiş veya
Allah’a şirk koşmakta olan bir karı rağbet eder ki, Allah’a şirk koşan
kadınların da iffet ve namusu şüphelidir. Ve işte zina şirke, şirk zinaya böyle
yakındır. Bir de nefsinde zina etmeye yatkınlık olan erkek, namus ve iffetten
yoksun kadınlarla ilgi kurar, onlardan tiksinmez; aksine şehvetini tahrik edip
heva ve hevesine uyduklarından dolayı onlara kapılır ve bu duygu onun evlenmek
konusundaki fikrini ve düşüncesini bozar da nikaha ve evlenmeye rağbet etmez ve
şayet evlenecek olursa, alacağı da öyle birisi olur. Zira iffet ve namusun
kıymetini bilmez, iffetli olanları takdir etmez, kendi dengini arar. Bu
şekilde, erkeğin iffetsizliği, iffetsiz kadına düşmesine sebeb olduğu gibi,
netice olarak nikâhlayacağı kadının iffetsiz olmasına da sebeb olur. Bu nükte
ve incelik ile bu âyette erkek, dişiden önce zikredilmiştir. Hâlbuki önceki
ayette dişi önce zikredilmişti. Çünkü dişinin görünmesi, açgözlülüğe düşürmesi,
kendi isteği ve kabulü olmadıkça adı geçen zina fiili başlayamayacağından,
orada suçun başı, zinanın maddesi, karı olduğuna işaret edilmişti. Fakat nikâh
konusuna gelince, bunda erkeğin rağbet ve isteği asıl ve öncül olduğuna ve
erkeğin ahlâkının iffet bakımından kadın
üzerindeki nüfuz ve tesirine işaret inceliği ve nüktesi gösterilmiştir.”
“Zina eden kadın; bununla da zina eden erkek veya müşrik bir
erkekten başkası nikâh edemez. Yani iffet ve namusu olanlar, zina eden kadından
nefret eder, nikâhına tenezzül etmez de onu nikâh etse, etse, bir zina suçu
işlemiş veya zinadan sakınmamak âdetleri olduğundan dolayı ancak bir müşrik
nikâh eder. Çünkü “kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara
yaraşır” (Nur, 24/26) ve o yani o nikâh, müminlere haram kılındı. Bakara
Suresinde “İman edinceye kadar müşrik kadınlarla evlenmeyin. İman etmiş bir
cariye, beğenseniz bile müşrik bir kadından kesinlikle daha iyidir. İman
edinceye kadar müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâhlamayın. İnanmış bir
köle müşrik bir kimseden daha hayırlıdır” (Bakara, 2/221) âyet-i kerimesine
göre, müşrik kadın ve müşrik erkekle nikâhlanmanın yasak olduğu bilinmektedir.
Zina eden kadını nikâhlamaya gelince; bu ayetin zahirinden, bunun da müminlere
haram ve müşrikle nikâhlanmaya yakın olduğu anlaşılıyor. Bununla beraber
ihtilaf yönü de yok değildir.”
“1-
Bazıları “bu ayette maksad, nikâhın hükmünü açıklamak değil, zinanın kötülüğünü
açıklamadır. Burada nikâh çiftleşme manasındadır ve bu sebepten haramlık da
zinanın haramlığıdır” demişlerse de anlamsızdır. Çünkü Kur’ân’da nikâh, hep
akit “nikâhlanma“ mânâsına geldiğinden çiftleşme mânâsı verilmesi doğru
değildir. Bir de bu mânâca âyetin hiçbir fayda ifade etmemiş olacağı
gösterilmiştir.2- Hz. Aişe (r.anha minha) ‘an rivayet edilmiştir ki: “Bir erkek
bir kadınla zina etse onu nikâhlayamaz, bu âyette haramdır. O işe başladığında
zina etmiş olur…” Ebu Hayyan tefsirinde: Ashâb-ı kiramdan İbnü Mes’ud ve Bera
b. Azib (r.anhüma)’nin de görüşlerinin böyle olduğu bildirilmiştir. Fakat buna
karşılık Hz. Peygamber (s.a.v) den bu konu sorulmuş “Evveli akılsızlık, ahiri
nikâhtır, haram, helali haramlaştırmaz” buyurduğu nakledilmiştir. Ebu Bekr’i Sıddîk,
İbnü Ömer, İbnü Abbas ve Cabir’den ve Tâvûs, Saîd b. Müseyyeb, Cabir b. Zeyd,
Atâ, Hasen’den ve dört imam’dan naklolunan görüş de caiz oluşudur. Ancak
Fahrü’r-Râzî tefsirinde zikredildiği üzere zina eden erkek ve zina eden kadının
iffetli erkek ve iffetli kadın ile ve iffetli erkek ve iffetli kadının, zina
eden erkek ve zina eden kadın ile evlenmesinin haram olması, Hz. Aişe ve İbnü
Mes’ud gibi Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali’nin de mezhepleridir, deniliyor.”
“3-
Hasen’in görüşüne göre bu haramlık, belirli zina eden erkek ve zina eden kadın
haklarındadır. Had vurulmuş zina eden erkek ancak zina etmiş bir kadınla
evlenebilir, Hz. Ali böylesinin nikâhını reddetti diye, rivayet edilmiştir.”
“4-
Bazıları bu hükmün Medine’de İslâm’ın başlangıcında gelmiş olup daha sonra
neshedildiğini söylemişlerdir, Said b. Müseyyeb bu suredeki “Aranızdaki
bekârları evlendirin.” (Nur, 24/32) ve Nisa Suresi’ndeki “Size helal olan
kadınlardan nikâhlayın.” (Nisa, 4/3) ayetlerinin
Umumlarıyla
birlikte neshedildiği rivayet edilmiş ve bu görüş yaygınlık kazanmıştır.
Mutezile’den Cübbâî de icma ile nesholunmuştur, demiş. Fakat Fahrür-Râzî
tefsirinde açıklandığı üzere araştırmacı âlimler bu iki görüşün ikisinin de
zayıf olduğunu anlatmışlardır. Çünkü neshedenin icma olduğunu söylemek ise,
icmanın nâsih olamayacağı Fıkıh usûlü ilminde sabittir. Bir de Ebu Bekir, Ömer,
Ali gibi zatların muhalefetleri bulunan bir konuda icma sahih olamaz. Bu
sebepten icma ile nesholunmuştur, demek doğru olamayacağı gibi mensuh olduğuna
icma edilmiş demek de doğru değildir. Çünkü açıklandığı üzere aksi sabittir.
Gerçi ve emirleri geneldir. Fakat bunların da dinen bir engel bulunmayanlara
ait olduğunda şüphe yoktur. Bundan dolayı diğer haramlar gibi buradaki haram
kılınmanın da engellerden biri olması düşünülebilir. Böyle bir ihtimal
karşısında ise neshe hükmetmek doğru olmaz. Özellikle surenin başındaki “Onu
farz kıldık” kelâmı bu sûrede mensuh bir hüküm bulunmadığını anlatmak için
yeterlidir.5- Abdullah b. Ömer’den, İbnü Abbas’tan (r.anhüma) Mücahid’den, Said
b. Cübeyr’den ve yine Saîd b. Müseyyeb’den gelen rivayetlere göre bu âyetin
iniş sebebi şudur: Cahiliye devrinde fahişeleri işleten kirahaneler
(Kerhaneler) kerhaneciler vardı. İslâm geldiği vakit Medine’de bunlardan Ümmi
Mehzûl gibi meşhur karılarla, kapıları bayraklı, alâmetli dokuz kadar kerhane
bulunuyordu. Bu karılar, bu kerhaneciler hep müşriklerden idi. İçlerinde servet
edinmiş olanları vardı. İslâm’da zina haram olduğundan bu fahişelerden
bazıları, yeni Müslüman olmuş olan bazısına nikâh teklif etmiş ve kabul
ederlerse nafakalarını taahhüt etmek istemiş, onlar da fakirlikleri ve ihtiyaç
içinde bulunduklarından dolayı Resulullah’tan izin istemişler, bunun üzerine bu
âyet indirilmiş, o nikâhın müminlere haram olduğu anlatılmıştır. Bundan dolayı
bazı tefsirciler bu haramlığın nüzul sebebi olanlara mahsus olduğunu
zannetmişlerdir ki, “elif lâmlar” ahd için demek olur. Gerçi karine tamam
olduğu zaman hüküm, nüzul sebebine tahsis olunabilir. Fakat burada hüküm, umumî
sıfat üzerine gelmiş ve bu suretle haramlığa sebep olanların şahıslarında
değil; ötede zinakârlık, beri de iman vasıfları arasındaki zıtlık da
gösterilmiştir. Bu ise tamim, yani umumîlik karinesidir. Öyle ki “lâm” ahde
yorumlansa bile, hükmün kıyas ile genelleştirilmesi zorunlu olacaktır. Bundan
dolayı, nüzul sebebine mahsustur, diyenlerin muradı da bu haram kılmanın
özellikle kerhane fahişeleri hakkında olduğunu söylemektir.”
“Ve
bu fahişelerin belirgin özelliği ise zinayı helal kabul etme veya hafife alma
demektir ki, küfürdür. İslâmiyet’in hâkimiyeti ile o cahiliyet kalıntısı olan
kerhaneler kalkmış ve had cezalarının konulması ve uygulanması İslâm
topraklarında artık öylelerinin ortaya çıkmasına meydan bırakmamış olduğu
müddetçe, bunların nev’i şahıslarına münhasır kalmış olmasından dolayı bu,
onların şahıslarına mahsus kaldı, diyenler de olmuştur. Bununla beraber:”
“6-
Tefsircilerin çoğunun açıklamasına göre; bu haram kılma, zina edenleri
nikâhlamaktan müminleri sakındırıp korkutmak için mübalağa içindir. Çünkü
diyorlar; zina damgası basılmış fasıkların peşine takılmak caiz değil,
mahzurludur. Fasıklara benzemesine, töhmet mevkiinde bulunmasına, hakkında kötü
lakırdılar edilmesine ve daha birçok bozgunculuklara sebeptir. Günahkârlar
topluluğunda oturmakta bile günahlar işlemeye maruz kalmak tehlikesi ne kadar
çoktur! Artık zina eden kadınlar, kahpelerle evlenmek nasıl olur? “Aranızdaki
bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi olanları evlendirin” (Nur,
24/32) emrindeki “Salâh” “iyi olanlar” kaydında da bu manaya dikkat çekilmiştir.
Ancak bir mümin, kaçınılması gereken böyle haram bir nikâhı -faraza- yapmış
olsa o nikâh, nikâh olur mu? Yoksa o da bir zina mı olur?7- Şimdi bunu
özetlemekle ayetin manasını tesbit edelim: Burada üç kısım vardır: Müşrikler,
zinayı helal kabul edip hafife alanlar, bir de böyle olmayanlar.”
“BİRİNCİSİ:
Herhangi bir mümin erkeğin veya mümin kadının, şirk koşan bir kadın veya şirk
koşan bir erkekle nikâhı sahih olamaz, kesinlikle haramdır, O bir zina olur.”
“İKİNCİSİ:
Zina eden erkek ve zina eden kadın, ayetin nüzul sebebi olan kerhaneciler ve
sermaye olarak kullandıkları kadınlar gibi zinayı helal gören veya zinayı
hafife alan takımdan ise, haramlığı nass ile belirlenmiş olanı helal kabul etme
veya hafife alma küfür olduğu için, bunlar müşrik hükmünde olduklarından,
nikâhları nikâh olmaz, kesinlikle haramdır, müşrik nikâhı gibidir. Onun için
ayette zina eden erkek ve kadın, müşrik erkek ve kadına denk tutulmuş “Bu
müminlere haram kılınmıştır” buyurulmuştur. Ayet bu iki kısmın nikâhının haram
oluşuna delildir. Ancak gerçekten tevbe etmiş olanlar başka.”
“ÜÇÜNCÜSÜ:
Helal sayma veya hafife alma gibi küfür delili olmayarak zinası tesbit olunmuş,
önceden de başından hiç nikâh geçmemiş ise, iffet sahibi müminlerin bunları nikâhlamaları
tahrimen mekruh, fakat nikâhları sahih olur. Ayetin tahriminin bu kısmı içine
aldığı hususunda bir çeşit şüphe vardır. Onun için ictihada yol açılmıştır.
İşte zikredilen ihtilaf, ancak bu kısım hakkındadır. Yalnız Hz. Aişe ve İbnü
Mesud ve Berâ b. Azib hiçbirisinde nikahlanmayı uygun bulmamış, bu kısmın
haramlığını da diğer iki kısım derecesinde tutmuşlardır.”
“İşte
zinanın sonucu öyle azab, böyle mahrum bırakmaktır. Mümin olanların zinadan
sakınmaları ve cezasını uygulamaları farz olduğu gibi zânî ve zâniyeyi
nikâhlamaktan kaçınmaları ve birbirlerini böyle töhmetlerden korumaları da
gerekir. Yoksa sakınma bahanesiyle ona buna zina isnat ederek, iffet
sahiblerinin namusuna dokunmak da büyük bir cinayettir, suçtur ki, buna remiy
veya kazif denilir. Bu deyim; namuslu olanlara delilsiz böyle bir isnatta
bulunmak, nasıl rastgelirse gaybı taşlamak gibi olmakla beraber, öldürmek için
şiddetli ok atmak gibi yaşama hakkına bir hücum olduğuna işarettir. Bu yönüyle
zina cezasının açıklanmasının arkasından kazif cezası açıklanarak buyuruluyor ki:”
“4-
Ve muhsanelere zina isnad eden, MUHSANE: Evlenmiş iffetli kadına, bir de
evlenmiş olsun olmasın mutlaka iffetli ve ırzı sağlam olana denilir ki, kazf
ayetindeki “ihsanda” bu mana kastolunduğunda görüş birliği vardır. Yani burada
evlenmiş olmak şart değil, zinadan temiz olmak şarttır. Bundan dolayı yetişkin
kızları da içine alır. Fakihler, bu ihsanda, İslâm, akıl, bulûğ, hür olmak ve
iffetli olmak üzere beş şart saymışlardır. Erkeklere zina isnad etmek aynı
hükümde delalet yönüyle dâhildir. Fakat kadınlara söz atmak daha yaygın
olduğundan cemi müennes sigası ile onlar özellikle belirlenmiş veya genellikle
öyle olduğu hükmü ortaya konulmuştur. Netice olarak namusu sağlam olanlara
atan, zina isnat eden sonra da dört şahit getirmeyen kimseler, demek ki ikrar
bulunmadıkça bir zinayı ispat için şahitliğin ölçüsü en az dörttür. Hâlbuki iki
adil şahit ile kısas bile sabit olur. Demek ki, namuslu bir kimseyi, özellikle
ırz ve namus sahibi bir kadını zina ile itham etmek canını almaktan ağırdır. Bu
sebepten onlara iftira atıp da ispat edemeyenler yok mu? Bunlara da
attıklarından dolayı seksen sopa vurunuz hem de bunların ebedî olarak
şahitliklerini kabul etmeyiniz. O zina iftirası suçunu fırlatan dilin ebedî
olarak, yani ölünceye kadar bu suretle hükmünü düşürmek bu da bu cezanın
tamamlayıcı unsurudur. Celdin acısı cisme ait, bunun acısı ise ruha aittir.
Zinada cisme ait olan yön, kazifte ruha ait olan yön galip olduğundan kazfin
celdi, zina cezasından aşağı ve fakat bu manevî ceza ondan daha fazladır, çünkü
ebedîdir. Bunlar fasıklar güruhundan ibarettir. Fısk ile mahkûm kimselerdir. “
“5–6-
Ancak ondan sonra tevbe edip kendilerini ıslah edenler müstesna. Yani o kazif
suçunu işledikten sonra nedamet getirerek sözünü geri alan ve onu telafi etmek
için cezasına teslim olmak ve kazfettiği kimse ile helallaşmaktan başlayarak
hal ve amelini düzelten kimseler, fasıklık hükmünden müstesna olurlar. Tevbe
ile had cezasının düşmediğinde icma vardır. Ancak Şâfiî mezhebinde bu
istisnanın yukarıdaki cümleden ikisine ait olduğu ve bu sebepten böyle tevbe
ettikleri takdirde had cezası düşmezse de fasıklıkları gittiği gibi
şehadetlerinin de kabul olunabileceği söylenilmiştir. Fakat Hanefi mezhebinde
bu, yalnız sonundaki “fâsikûn” cümlesinden istisnadır. Kazif haddi ile cezalı
olanlar tevbe ile hadden kurtulamayacakları gibi, şehadetlerinin kabul
olunmaması da ebedilik kaydı ile kayıtlıdır. Ebedileştirme ise istisnaya
aykırıdır. Bundan dolayı bu hükümden istisnanın faydası kul hakkı ile ilgisi
olmayan ve yalnız Allah hakkı olan yönde olur. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve
merhametlidir. Mağfireti çok, rahmeti çoktur. Bundan dolayı tevbe ve ıslah
halinde sorumlu tutmaz; fakat kazifte had ve şehadet yalnız Allah hakkı değil,
aynı zamanda kul hakkıdır. Kazfolunanın davası üzerine cereyan eder. Bu
sebepten kul hakkını ilgilendirir ve şahitliğin reddi hükmü, tevbe ile düşmezse
de yalnız Allah hakkı olan günah bağışlanabilir. Ve bu yönüyle bu suçlarda suçu
gizleyip açığa çıkarmamak daha uygundur. Zinayı ispatta dört şahit şartı da
bununla ilgilidir. Bununla birlikte burada pek önemli bir nokta vardır. Bir
kişi bir zinayı görecek olursa, o bir yabancının zinası olduğu takdirde
kendisine bir ar gerektirmeyeceğinden gizlemesi daha uygun olur. Fakat zevcesi
olduğu takdirde ar gelir, nesebi bozulur, sabredemez, o halde başka şahit
bulmak da mümkün değil
gibidir.
Bundan dolayı burada şöyle bir soru vardır: Rivayet edildiğine göre kazif âyeti
indirilip okunduğu zaman Ensar’dan Sa’d b. Ubâde ve Asım b. Adiy, birisi ayağa
kalkıp “Bir adam karısı ile birisini görse ne olacak. Dava etse seksen değnek
vurulacak ve şehadeti reddedilecek, fasıklığına hükmolunacak; vurup öldürürse
katlolunacak; dört şahit bulup getirinceye kadar ise işini bitirecek, bir
açıklık getir Allah’ım!” dedi. Çıkar çıkmaz damadı Hilâl b. Ümeyye veya Uveymir
kendini karşıladı, ne var dedi. “Şer var, karımı Şüreyk b. Semha ile buldum,”
dedi ki, amcası oğlu idi. “Vallahi dedi bu benim sualim, ne çabuk müptela
oldum.” Bunun üzerine ikisi bir Resulullah’a vardılar, haber verdiler.
Resulullah kadını getirtip sorguya çekti, kadın inkâr etti, ashab toplanmıştı.
Koca, önceki ayet gereğince kazif cezasına mahkûm olacaktı. “Gözlerimle gördüm,
kulaklarımla dinledim, Allah biliyor ki ben doğruyum, ancak hakkı söyledim,
herhalde Allah’ın buna açıklık getireceğini ümid ederim, diyordu.”
“Derken
Resulullah’a vahy gelmeye başladı, ashab bunu işaretlerden tanıyorlardı, hepsi
sustular, beklediler, o zaman şu Liân âyetleri indirilmişti ki kazf âyetinin
genelinden bir istisna niteliğinde ve özellikle kocaların kendi zevcelerine
kazfi hakkındadır: Kendi zevcelerine zina isnat edip de kendilerinden başka
şahitleri olmayanlara gelince onların her birinin şahitliği, yani o eşlerden
herhangi birinin kazif cezasından kurtulması için şer’an dikkate değer
bulunacak meşru ve uygun şehadeti kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair
dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir. Yani şehadet ederim,
billahi hiç şüphesiz ona attığım sözde kesinlikle doğruyum, diye tekrar, tekrar
dört kere yemin etmesidir. “
“7-
Beşincisi de, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lanetinin kendi üzerine
olmasını dilemesidir. Yani beşinci defa da böyle şehadet edecek: Eğer o zina
isnadında bulunmada ve şehadette yalan söyledi ise Allah’ın laneti muhakkak
üzerine olsun, diyecek ki bu, bir yemin-i münakidedir. Bu ayette ilâhî kelâmın
üslubu dikkat olunursa, kocanın yalanı takdirinde Allah tarafından lanete
uğratılmasını ifade eder bir şekildedir. Nitekim Resulullah da bu beşinci
“mucib yani gerekçedir” buyurmuştur.”
“8–9-Koca
böyle beş kere şehadetle liân yapınca kazif cezasından kurtulur, ithamı
karısına yönelir. Zevceden de azabı, yani o dünyada verilecek azabı -ki sonu
evliler hakkında zina cezasının neticesi olan recimdir o zevcenin kendisinin
şöyle şehadet etmesi üzerinden kaldırır: Kocasının yalan söyleyenlerden
olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ile şahitlik etmesi, beşincisi de
eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının kendi üzerine
olmasını dilemesi, yani koca, sözünde doğru ise Allah’ın gazabını zevce kendi
üzerine alacak; erkek tarafında lanet, kadın tarafında gazab üzerine on yemin
verilmesi kadınlar üzerine gazabın lanetten daha tesirli olmasındandır. Böylece
zevce de bu beş yemin ile şehadet ederse zina cezasını kendi üzerinden
kaldırmış olur ve artık karı koca arasında ayrılık meydana gelir.Fakat zevce,
bu beş şehadete yapmaz da Liân yapmaktan kaçınırsa azabı defedemez. O halde ne
yapılır? Burası ayetin mefhûm-i muhâlifine aittir. Şafiî hemen had cezasının
yapılmasına hüküm vermiş, fakat Hanefiler kesinlik gerekli olan böyle yerlerde
yalnız mefhum-ı muhalif ile amel etmeyi caiz görmediklerinden dört şahit yok
iken ikrar da bulunmayınca zinanın sabit olmasıyla hadd cezasının yerine
getirilmesine hüküm verilemeyeceğini ve bundan dolayı ya liânı kabul veya hadd
yerine getirilmek üzere ikrar edinceye kadar hapse hükmetmişlerdir.”
“10-Netice
olarak kazif, zina gibi çok çirkin, karı kocalık namusu da çok önemli
olduğundan, bir taraf açısından kazif cezası, diğer taraf açısından da zina
cezası yerine geçecek olacak liân da böyle önemli bir kurtuluş çaresidir ki,
bunları Allah Teâlâ emir ve hüküm buyurdu Allah’ın size bol lütfu ve merhameti
olmasaydı da kendi kendinize kalsaydınız ve Allah tevbeleri kabul eden hüküm ve
hikmet sahibi olmasaydı da tevbelerinizi kabul etmeseydi, hikmetsiz hükümlere,
nizamsız idarelere bırakıverseydi, neler olmazdı neler…”
İslam Hukukunda Zina.
Rahmetli
Büyük Din Bilginimiz Turan Dursun,”Tabu Can Çekişiyor; Din Bu3”adlı eserinden:
“Zina”nın İslam (Şeriat) hukukçularınca ayrı bir tanımı vardır ki,
laik hukukçuların tanımından çok değişiktir:
A-İslamhukukçularına
göre: Rağıb’ın benimsediği tanım:”Şeraitçe geçerli bir akd(nikâh) olmaksızın
kadınla cinsel birleşme.”(Bkz: Rağıb, el Müfredât,”z-n-y).
1-Hanefî
hukukçularınca benimsenen tanım:”Zina”: Erkeğin, nikâhla ya da kuşkulıı da olsa
nikâh sayılacak bir yolla ya da efendi-cariye(dişi köle) ilişkisinden ötürü ya
da böyle bir ilişki var sanısıyla sahip olmadığı bir kadının cinsel organına
cinsel organını, sünnet yeri tümüyle girmiş olacak biçimde sokması.”(Bkz:
Muhammed Ali e’t-Tehâvi, Keşşafu Istılahatî’l-FGünün.1/623).Bu tanım, kısa
anlatımıyla da olsa, Hanefî fıkıh kitaplarında benimsenmiş olarak yer alır.
Yalınız” erkeğin…”yerine “mükellefin…” yani “erkek yükümlünün…”denir. Tanımın
kapsamına yalnızca “akıllı”(âkil), ve “bâliğ”(ergin) erkek bulunsun ve
“deli”,”kısıtlı” ve “çocuk” gibi “mükellef” sayılmayacak tanımın kapsamı
dışında kalsın diye… Çünkü böyle”mükellef olmayanların cinsel birleşmeleri
“zina” sayılmamaktadır.(Bkz.Hidâye,Arapça,2/493-494;Mecmua).Enhür (Damad) Arapça,1/458;Dürer,Arapça,2/61.)
“Ünlü düşünür İbn
Rüşd(1126/1198) de tüm “İslam Uleması,”nın şu tanımda birleştiğini yazar>:”Zina;
geçerli(sahih) bir nikâh ya da böyle bir nikâh şansı ya da efendilik –Cariye
ilişkisi olmaksızın gerçekleşen her türlü cinsel birleşme.”bkz: İbn Rüşd,
Bidâyetü’l-Müctehid,2/262).
“Şafii mezhebince
benimsenen tanımın,Fahrudd3ı Râzî’nin yer verdiği şu tanımla dile geldiği
söylenir:
“Zina: Kesinlikle
haram ve doğal olarak da şehvet kaynağı olacak nitelikte.”ferc’in” “ferc’e” sokulması”F.
Râzî. e’t-Tefsiru’l-Kebîr,23/131.)””Ferc burada livata”’yı “zina” ile bir
tuttuğu belirtilir.(bkz: Dürer,2/66).Dahası, Şafiî mezhebi gibi, malikî ve Hanbelî
mezheplerinin de “livata” suçunu “zina
suçu sayıp aynı cezanın verilmesi gerektiği savunulur.(BKZ.Abdurrahman el Cezîrîo,
Kitabu’l-Flkh Ale’l-Mezzâhibi’l-Erbaa,5/139) “cinsel organ” anlamındadır. Râzî,”dübür”’ü,
yani “arkadaki,(kıçtaki)deliği(anüsü”) de “ferc” sayıyor. Bu
nedenle,”livata’nın da “(eşcinselşliğin)” Zina” sayılacağını belirtiyor.”Ön
delik te, arka delik te şehveti çekerler!”
“Cinsel birleşimde bulunan ergin olmalıdır. Ergin olma çağının kız
için 9, erkek için 12 yaşa başlayacağı belirtilir”.Aynı kaynaklar. Ölüyle
Cinsel birleşim: “Cinsel
ilişkinin “zina” kapsamına girmesinin koşullarından biri de, ilişki kurulanın
“şehvet çekecek nitelikte” bulunması olduğundan,”zina suçunun oluşması için
cinsel birleşimin diriyle olması gerekir.”Ölü şehvete elverişli nitelikte değildir.”(bkz.
Dürer, aynı yer ve öteki fıkıh kitapları.)
Hayvanla
Cinsel Birleşim.
Ortaçağda;
Almanya’da inekle cinsel ilişkide bulunan bir adam, inekle beraber mahkemeye verilmiştir.
Yapılan deneyler sonucunda, ineğin de bu ilişkiden zevk aldığı mahkeme
tarafından kanıtlanınca inek ve adam halkın gözleri önünde asılarak öldürülmüşlerdir. Ostüzü.
Bu konuda mezhep
Ulemaları değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Anlaştıkları tek konu, cinsel
ilişkide bulunulan hayvan eti yenenlerdense, kesilerek yakılması yönündedir.
Yalınız ortaya atılan iki hadise göre cezayı işlem yapılması istenmektedir:
“1-İbn Abbas’tan
şöyle aktarılır: Hayvanla cinsel ilişkide bulunan kimseye zina cezası
uygulanmaz.(bkz.Ebu davud
Kitabu’l-hudûd/30,hadisno:4465;Tirmizî,
kitabu’l-Hudûd/23,hadis no:1455).Hadis:”Hayvanla cinsel ilişkide bulunan kimse
öldürülmeli” Aynı,
İbn Abbas’tan, peygamberin şöyle dediği de aktarılır:”Hayvanla cinsel ilişkide
bulunanı öldürün! Onunla birlikte, hayvanı da öldürün!”(bkz.Ebu Davud, Kitabu’l-hudûd/30,hadis
no:4464).Mezheplerin büyük Ulemaları da eşcinselliği zina kapsamında görmektedirler.
Bu konudaki hadisler de ortaya konulmaktadır. Yalınız Razî”Bir adam karısıyla,
isterse önden yanaşarak önden cinsel ilişkide bulunabilire, isterse arkadan
yanaşarak önden cinsel ilişkide bulunabilir, bu iki yoldan birini seçmekte özgürdür.
Ayetle anlatılmak istenen budur”.(Bkz.Râzî,6/71.)Bu anlatımdan ve
Bakara2/223’ten ters ilişkide bulunma sonucu çıkartılmaktadır. S.G E.S1/38.Humeyni’nin
fetvası:”koyun,keçi,inek ve deve ile cinsel ilişkide
bulunulabilir.Yalınız,ilişkiden sonra hayvanın kesilerek komşu köylerde
satılması gerekir!”Bazı İslam ülkelerinde de dişi hayvanla nik3ah
kıyılmaktadır.Yalınız benim bir sorum var:Mısır diktatörü bir Amerikan uşağı,Mursi,kanun
bile çıkartmıştı:”Evli bir adam,ölmüş eşinin cesedi ile sekiz saat içinde cinsi
münasebette bulunabilir!”Hayvanla evli olan Müslüman erkeki,o hayvanın ölüsü
ile dinen cinsi münasebette bulunabilir mi?!Benim,Ulemalarımıza bir sorum daha
var:Keçi ile resmen dini nikâhlı bir Müslüman erkeki,başka bir keçi ile cinsi
münasebette bulunsa zina suçunu işlemiş olmaz mı?!