KADIN NEREDEN NEREYE?!
İKİNCİ BÖLÜM.
Tabiat,hiçbir canlı varlığın erkeğini
dişisinden üstün yaratmamıştır…
Muhammet gelene kadar,KADIN VE ERKEK
arasında fark yoktu.Ortaçağ Arabistan’ında,ALLAH adı kullanılarak KADINA
aşağılanacak bir fark ve sıfat konulmuştur….Kadınlar,öldükten sonra bile,seks
köleliğinden kurtulamamışlardır,Hadislere göre?!OĞUZ TÖRESİNE GÖRE;EVLİ BİR
OĞUZ ERKEĞİ EŞİNİN DOKUZ ADIM GERİSİNDEN YÜRÜMEK ZORUNDAYDI.15 YAŞINA GELEN BİR
TÜRK KIZI,KENDİSİNİ SPOR KARŞILAŞMASINDA YENEN DELİKANLI İLE EVLENEBİLİRDİ…BAKINIZ
ARAP KADINLARIMIZI VE ERKEKLERİMİZİ NE HALLERE SOKMUŞ:
ÖLÜ SİKİCİLİĞİ
NEKROFİLİ! NEBBAŞLIK!
“Kuran'da
Nekrofili'ye (ölü sevicilik) değinilen bir Ayet hatırlamıyorum. Ama Hadîs
kaynaklarında mevcut…
Eğer bir Namaz Hocası isimli kitaba bakarsanız, o kitaplar içinde gusul gerektiren durumlar başlığı altında Nekrofili'den söz edilir. Derler ki; ölüyle cima yapan (çifleşen) kişiden Eger meni geldiyse gusul gerekir, gelmediyse gusule gerek yok… “İnternette, bir Müslüman ulemasının! Fetvası! PS:ÖLÜM, BOŞANMA NEDENİDİR,EVLİLİK BİTMİŞTİR.NE DEMEK KOCASI ÖLMÜŞ KARISINI ALTI SAAT İÇİNDE ŞAPAR!ÖLEN KADINI KORUMAK EN YAKIN AKRABALARINA DÜŞER. “Ölülerle ve hayvanlarla yapılan cinsi münasebette inzal/boşalma/vaki olması”, veya “Arada bir özrü yokken kadının her hangi bir yerine dokunarak meninin gelmesi veya el ile istimna/Masturbasyon/otuzbir çekmek/”, veya”Dişlerden çıkan Kan tükürükten çok olur da boğaza gider ve tadı hissedilirse”bu gibi ahvalde oruç bozulur ve bunlar kazayı gerektiren şeyler imiş... “Yukarıda tırnak işareti arasına aldığımız cümleler, Devletin resmi bir kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi yayın aracı olan “DİYANET DERGİSİ” İLE ”DİYANET GAZETESİ’NDEN, hiçbir kelimesi değiştirilmeden ayniyle çıkarılmış satırlardır. Bu hükümler Başkanlık “Hadis” veya “Hadisi Şerif” olarak halkımıza ve din okullarındaki yavrularımıza sunmakta ve kaynak olarak ta Celâleddin Es Suuti’nin “Feth-ül Kebiri’ni vermektedir””Bu hadisler, DİBaşkanlığınca yayınlanan “Diyanet Gazetesi’nin” 01 Kasım 1970 günlü ve üçüncü sayısının 14’üncü sahifesinde”Orucun Fıkhı Hükümleri” başlığı altında yayınlanmıştır. Profesör Dr. İlhan Arsel,”Devletin Anayasaya Ters Düşen Davranışları, s.37,1974.“Devletin Haysiyetini Çiğneyen Zihniyet! Her hukukta,ölüm boşanma nedenidir.Ölümle evlilik te bitmiş olur.Amma,geliniz görünüz islam adına yapılan iğrenç rezaleti.Ya ölmüş kadında bulaşıcı bir hastalık varsa…Biz,yine de Osmanlıdan miras olarak aldığımız kepazeliklere dönelim…Osmanlıda Oğlancılığa devam:
Eğer bir Namaz Hocası isimli kitaba bakarsanız, o kitaplar içinde gusul gerektiren durumlar başlığı altında Nekrofili'den söz edilir. Derler ki; ölüyle cima yapan (çifleşen) kişiden Eger meni geldiyse gusul gerekir, gelmediyse gusule gerek yok… “İnternette, bir Müslüman ulemasının! Fetvası! PS:ÖLÜM, BOŞANMA NEDENİDİR,EVLİLİK BİTMİŞTİR.NE DEMEK KOCASI ÖLMÜŞ KARISINI ALTI SAAT İÇİNDE ŞAPAR!ÖLEN KADINI KORUMAK EN YAKIN AKRABALARINA DÜŞER. “Ölülerle ve hayvanlarla yapılan cinsi münasebette inzal/boşalma/vaki olması”, veya “Arada bir özrü yokken kadının her hangi bir yerine dokunarak meninin gelmesi veya el ile istimna/Masturbasyon/otuzbir çekmek/”, veya”Dişlerden çıkan Kan tükürükten çok olur da boğaza gider ve tadı hissedilirse”bu gibi ahvalde oruç bozulur ve bunlar kazayı gerektiren şeyler imiş... “Yukarıda tırnak işareti arasına aldığımız cümleler, Devletin resmi bir kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi yayın aracı olan “DİYANET DERGİSİ” İLE ”DİYANET GAZETESİ’NDEN, hiçbir kelimesi değiştirilmeden ayniyle çıkarılmış satırlardır. Bu hükümler Başkanlık “Hadis” veya “Hadisi Şerif” olarak halkımıza ve din okullarındaki yavrularımıza sunmakta ve kaynak olarak ta Celâleddin Es Suuti’nin “Feth-ül Kebiri’ni vermektedir””Bu hadisler, DİBaşkanlığınca yayınlanan “Diyanet Gazetesi’nin” 01 Kasım 1970 günlü ve üçüncü sayısının 14’üncü sahifesinde”Orucun Fıkhı Hükümleri” başlığı altında yayınlanmıştır. Profesör Dr. İlhan Arsel,”Devletin Anayasaya Ters Düşen Davranışları, s.37,1974.“Devletin Haysiyetini Çiğneyen Zihniyet! Her hukukta,ölüm boşanma nedenidir.Ölümle evlilik te bitmiş olur.Amma,geliniz görünüz islam adına yapılan iğrenç rezaleti.Ya ölmüş kadında bulaşıcı bir hastalık varsa…Biz,yine de Osmanlıdan miras olarak aldığımız kepazeliklere dönelim…Osmanlıda Oğlancılığa devam:
“Dünyâ ne kahpedür
her ana zir’i dest olam, Erlik midir acûze sevüp zenprest”.
Türkçesi:”Dünya ikiyüzlü bir oynaktır,
ben onun eli altına girmem. Ona
yenilmem. Bir kadını sevmek, kadına düşkün olmak erkeklik midir?”
Ünlü Baki:”saldın ruyuzemin’e taraf,
taraf/demir kuşaklı cihan pehlivanlarını” diye, Kanuni’nin ölümüne ağıt
yazmıştı. Bu Baki’nin burada
tekrar edemeyeceğim çok biçimsiz ve edeple bağdaşamayan şiirleri de vardır.
“Bir Kuloğlu’nun esir oldu
kapusuna gönül,
İntisab itdi gedâ bârgâh’ı sultane”.
Türkçesi:”Gönül bir Kuloğlu’nun
kapısında tutsak oldu. Bu bir dilencinin sultan kapısına sığınışı gibidir.”
XV’ inci yüzyılda yaşamış bir Şair Hıfzı:
“Zenne meyl eyleyemem kaht’ı ricat olsa
bile!”
Türkçesi:”Yeryüzünde erkek kalksa da,
gene kadına ilgi duymam!”
ŞEYHÜLİSLAM YAHYA EFENDİ’NİN BAYRAM adlı
bir oğlana yazmış olduğu şiirinin Türkçesi:
“Can bağının gonca gülüdür Ahmed
Gülün, gül bahçesinde rengidir Ahmet,
Konuşmaya başlayınca ağzından şeker
damlar,
Hokka ağızlı bir gençtir Ahmed.
Yan bakışlarla her zaman,
Ev, bark yıkandır Ahmed.
Öldüren bakışıyla her zaman,
Kan dökmede acımasızdır Ahmed.
Yeni çıkan fitnenin sultanıdır,
Yeni bir güzellik devletidir Ahmet.
Nazlanıp, konuşmaya başlayınca,
Şeker dilli bir papağandır Ahmed.”
XVIII’ inci yüz
yılda Şeyh Galip:
“Güzelliğine tutulalı ey ay alınlı Emin,
Sabahlara kadar çağırır dururum Emin,
Emin.
Bu güzellikle, bu parlaklıkla, bu
çapkınlıkla,
Bir eşin daha var mı Emin?
Ey fenni, bu özlü, yeni şiirini görünce,
Belki beğenip aferin der Emin!”
1730 Senesinde; Patrona Halil
ayaklanmasında; damdan, dama kaçarken düşerek ölen Nedim de şairliği yanında
az genç oğlan delisi
değilmiş!
“İzin al maderden Cuma namazına deyu;
Gidelim seninle sevdiceğim
Sadabada!”Kızlar Cuma namazına gidemeyeceklerine göre,”nesin sen doğru söyle,
can mısın, canan mısın kâfir?”Dediği
genç bir oğlan olsa gerek!
“Ben bugün bir nev-baharı hüsn’ü
an seyreyledim,
Tarf’ı destanında sünbül gibi
mülar var idi”
Türkçesi:”Ben bugün bir bahar güzelliği
gibi güzel gördüm. Sarığının kıyısında sünbül gibi saçlar vardı!”
“Tıraş oldun efendim, âfiyetler
izz’ü devletle,
Bir cüvan kaşı sarık sarmış
efendim başına,
Sürme çekmiş ıtri şahiler
sürünmüş kaşına.
Şimdi girmiş daha tahminimce
onbeş yaşına
Gül yanaklı, gulgule kerrakeli,
mor hareli”.
Nedim:”
Kızoğlan nazı nazın,
Şahlevent avazı, avazın.
Belasın ben dahi bilmem,
Kız mısın, oğlan mısın kâfir!”Diye
inler. Nedim’i inletenin kişiliği,
diğer şiirlerinden anlaşılmaktadır: Sakalı yeni çıkmış bir Şahlevent!
Şair nedim’in çağdaşı olan şair
Necati de, hınzır m hınzır bir şair idi.
Dili çok ağdalı olan bu Necati’nin şiirini sadeleştirerek veriyorum:
“Almış Efendi daireye bir
civan’ı şeyh,
Etmiş esir o kâfire, bir Müslüman’ı şeyh,
Bir afetin ki raksı olunca müzakere,
Görmem garip o dem ki
depitse tüvanı şeyh.
Meydan’ı akşın olmuş o
çâlâk cünbüşi,
Almış koluna vây o şuh’i
dilsitane şeyh.
İtmiş velayeti
şerefinden anı habir,
Açmış o şuha uhde’i
râz’ı nihânı şeyh!”
Türkçesi:”Şeyh Efendi,,dairesine bir
delikanlı almış ta ,binlerce Müslüman’ı bir dinsize tutsak etmiş.öyle bir
delikanlı ki,oynayışı konusunda konuşulsa,şeyhe gençlik gelir.içi
açılır.Ağzının suyu akar,buna şaşılmaz artık.O çalak delikanlı,aşk
alanının eğlencesi,şenliği olmuş,şeyh
de o çapkını koluna almış.Şeyh efendi,o delikanlıya tarikatın gizli sırlarını öğretmiş,o’nu
yetiştirmiş doğrusu!”
Şu iki mısrayı kim söylemiş dersiniz?
“Hat geldi gönül seyr’i izar’ü dehen olmaz;
Tahsili sâfa itmeğe azm’i çemen olmaz!”
Türkçesi: Artık sevgili delikanlının
sakalı çıktı, ey gönül, ağzına, yüzüne bakılmaz daha; onunla eğlenip oynaşmak
için kıra çıkmanın da gereği
kalmadı!”
“”Hat geldi gitmedi dahi yârim
letafeti,
“Hat ile vecdi dilbere bu
istihâr hat!”
Türkçesi:”evet sakal çıktı gene de,
sevgilinin gönül alıcılığı yerinde.
Şimdi bir de bu durumuyla ün kazandı”.
Şair Fazıl da az değilmiş hani:
“Nesim nâmında bir şuh’i
museviye düşüp
Dilim hava’yi muhabbetle bir
sebu’yi Nesim!”
Türkçesi: Nesim adlı bir Yahudi
delikanlısına gönül verdim, bundan dolayı gönlüm Nesim’in kadehi oluverdi; o’na
duyduğum sevgiyle!”
“Güzeller şâhı Andon’um sana
billahi meftunum
Ne simim var, ne altunum, hemen
bir tatlı canım var!”
Türkçesi: Açıklamaya gerek şairin cinsel
tercihidir!
Şair fazıl hep Oğlan sevgililerden söz
eder:
“Yetmez mi bu bela bize, söylen
anasına;
O büt’ü gut misali bir dahi
oğlan getürmesün!”
Hamamizade İhsan divanından da; akıcı,
çarpıcı bir örnek verelim: “Bir damla su ol gönlüme gel ak delikanlı,
Bir damla sudan gönlümü yık, yak
delikanlı.
Dans etmek yeter, aklımı oynatma
yerinden,
Dansın, reveransın yeter, oynak
delikanlı!”
Kadını toplum içindeki yerinden, din ve
Allah adını kullanarak, çeker
alırsanız işte böyle tıfıl delikanlılar alırlar kadının yerini. Konya’da, senelerce önce; bir tartışma
sırasında, yaşlı bir adamın Mareşal Gazi Mustafa
Kemal’e kem söz söyleyenlere söylemiş olduğu sözü hiç unutmadım: “Terbiyesizlik etmeyin; O geldi de
kıçlarınız kurtuldu! Onun sevabına
kıçlarınızın zekâtını vermelisiniz!”Bendeniz; o büyük insanın ne demek istediğini nasıl anladıysan ötekiler de
anlayarak susmuşlardı.
Boynuna bağlanan
bir iple; tarikat şeyhi huzuruna çekilerek getirilen İkinci Beyazıt,”Adli”
mahlası ile şiirler yazardı. Zampara, oğlancı,
şarapçı ve afyonkeş olmasına karşın, VELİ sıfatı ile de onurlandırılmıştır. Şakir Keceli’nin
“OSMANLI KİM, ŞERİAT NE?” ADLI KİTABI,
S.104; Ali Kemal Meram’ın “Padişah Anaları” adlı kitabının (s.106 da) mutlaka—bazı
hatalarına karşın—okunmalıdır.İkinci Beyazıt’ın anası Gülbahar takma
adlı “kamelya’’’dır.Anacığının ve nineciklerinin
etkisi ile,bu VELİ! Padişah Türk’ü nasıl değerlendirmiştir:
“Değme, Etrak ne bilsin gam’ı
aşkı Adli,
Sırrı aşk anlamaya, haylice idrak gerek!”
Türkçesi:”Türkler ne anlar aşktan Adli!
Aşkın sırını anlamaya idrak gerek!”
Türk
Halkı da Osmanlıya giydirmesini bilmiştir:
“Osmanlının
yanında gözünü; kâtibin yanında sözünü saklı tut!”
“Şalvarı şaltağ Osmanlı,
Eyeri kaltağ Osmanlı.
Ekende yok, biçende yok,
Yiyende ortağ Osmanlı!”
Osmanlı’ya hayran; Birinci Osmanlı,
İkinci Osmanlı, Osmanlı rüyaları görenler var. Osmanlı’nın düzenine hayran
olanlar var. Osmanlı’nın düzenini isteyenler de var! Osmanlı’nın hangi düzenini
istiyorsunuz Sayın Beyler ve Ağalar!
Fatih Sultan Mehmet;”Avni”takma” adıyla
yazmış olduğu 72 şiirini bir divanda toplamıştır. Bu divanında toplamış olduğu
27 şiiri oğlanlar için yazılmıştır. İlginçtir; Hıristiyanlıkta 72 mezhep
vardır. Galata’da bir kilisede görerek çarpılmış olduğu bir papaz yamağı için
mi böyle yaptığı bilinmez!
Genç papaz yamağı için yazmış olduğu bir
şiirini daha verelim:
“Bağlamaz Firdevs’e gönlünü Kalâtâ’yı
gören,
Bir Frengi şiveli İsa’yı
gördüm anda kim.
Lebleri dirilmişi der idi İsa’yı
gören,
Akl’ü fehmin dini imanün ince
zapteylesin.
Kâfir olur mu
müselmanlar o tersayi gören
Kevseri anmaz o içdüği
mey’İ AB’İ İÇEN,
Mescide varmaz o vardığı kilisâyi
gören.
Bir frengi dilber
olduğın bilûrdı Avni’ya,
Bal’ü boynunda o zünnâr’ü çelipâyı
gören!”
Aynı aruz kalıbı ile yazılmış olan bu
şiiri, günümüz Türkçesi ile de verelim:
“Galata’yı gören cenneti istemez. Orada
o servi yürüyüşlü sevgiliyi gören serviyi hatırına getirmez//Orada işveli bir
Hıristiyan güzeli gördüm. Onu gören Hazret’i İsa gibi dudaklarının hayat
verdiğini anlar//Akıl, anlayış, sin ve imânı nasıl elde tutsunlar? O Hıristiyan
güzelini gören Müslümanlar kâfir olurlar//Onun içtiği temiz şarabı görenler
cennetteki Kevser’i anlamazlar. O güzelin gittiği kiliseyi görenler mescide
gitmezler.//Ey Avni! O sevgili belinde ve boynunda papazların kuşandıkları ipi
ve haçı görse kâfir olduğuna inanmış olurdu!”
Sivas’ta Beylik kuran; Yıldırım
Beyazıt’ı da iki defa yenen Kadı Burhanettin de divan şairidir. Bu Kadı
Burhanettin’in dahi oğlancıklar üzerine yazılmış şiirleri vardır!
Divan şairlerimizden Necati’nin iki
şiirini de örnek olarak alalım. Necati’nin dili çok ağır olduğu için,
şiirlerini günümüz Türkçesi ile vermek istedim:
“Gözyaşı sanma
gözlerimden akan suları Şeyhi,
Dudağını anarak kaynadı
kanım Şeyhi,
Ölürüm de yüzünün
güneşine ulaşırım, toz olurum,
Benden geriye bir
kırıntıcık kalıncaya değin Şeyhi.
Sana vurgunluğum yüzünden kocaldım, yiğitlik
bu mu?
Sen de bir kocal bakalım, benim gibi Şeyhi.
Ne dersem öyle olayım, öleyim dirileyim,
Canım da, cihanım da yoluna gitsin şeyhi.
Özümü denedim, sensiz kalınca ölürüm
vallahi,
Gel şu ayrılığı bırak, gel yanıma ey şeyhi.
Necati’nin şiiri Nizami’ye yol gösterir
dersem,
Sözünde yalan yok sanırım Şeyhi.”
Necati’nin bu şiirini de
anlaşılır bir dille verelim:
“Yakdı aşkun beni gam
adına nâ-gâh Memi,
Yanalım, yakılalum çare
nedür ah Memi.
Çün unutuldun bana ahd
ile yemin eyledüğün,
Komaya sende benüm
hakkumı Allah Memi.
Beni sevdaya salıp
eyledi divane saçun,
Nideyim, neyleyim ah
Memi, vah Memi?
Gel ölürsem yazılur
seng’i mezârımda benüm
Çün Necâti gamı Yakdı
nideyim ah Memi?”
Osmanlı Padişahları; İkinci Murat
döneminde; Mercimek Ahmet’in tercüme etmiş olduğu “KABUSNAME” ADLI kitabı ahlak
kitabı olarak baş tacı etmişlerdi! Bu kitap, Milli Eğitim Bakanlığınca da
tercüme ettirilerek yayımlanmıştı. Sonraları;1001 kitap dizisinde, tercüman
gazetesince de, okurlarına verilmişti. Bu kitabın 112 ve113’üncü sahifelerinde;
yazın ve kışın” kimlerin arasında yatılması gerektiği anlatılmaktadır.”CARİYE
“KARAVAŞ”!”ikisinin de ayrı tatları vardır!” En müptezel oğlancı Üçüncü
Osman’dır. Saraydaki kadınlar ayak seslerini duyarak, kendisinden saklansınlar
diye, altı demir çakılı pabuçlar giydiği söylenmektedir. Son günlerde; Kanuni
Sultan Süleyman üzerine çevrilen bir dizi filmin ilk gösteriminde ülkemizde her
şey unutuldu; neredeyse kıyametler koptu. Mustafa filmi ile derin uykularından
uyanamayanlar, ülkemizin tüm dertlerini, çift dilliliği bile önemsemeyerek,
Padişahlarımızın gönüllü savunucusu kesildiler. Bendeniz de arşivimden işbu
yazımı bularak bunun altına yazmak gereğini duydum. Harem ve dahi Osmanlının
onuncu Padişahı olan Birinci Süleyman üzerine birkaç söz söyleyeceğim.
Efendim”Harem” yanlış tanıtılmış!”Hadi canım sen de! Harem, Saray ve konakların
kadınlar bölümü ya da “Tüm kadınlar!” anlamında kullanılan bir kelimedir.
Padişahın koynuna girecek yüzlerce zavallı, ailesinden, yurdundan koparılmış
cariyelerin sıra beklediği bir kapalı kutudur. Padişahların koynuna girecek
cariyelerin ibrişimle tüyleri alınır, tozu yalanmış lokum gibi pespembe
yapılırdı ve bir defteri kebire de yazılarak şapılacağı yere bırakılırdı.
Haremde cariyelerden olma (120&132) YÜZYİRMİ ya da yüzotuziki BEŞİĞİN
SALLANDIĞI DA OLMUŞTUR.
Osmanlı, her taşının altında bir
cenin ölüsü bulunan ve odalarının tavanlarında boğdurulan Şehzade çığlıkları
çınlayan Topkapı sarayını bırakarak neden Dolmabahçe sarayına ve diğer saraylara
kaçtı dersiniz! Deli İbrahim olarak adlandırılan Birinci İbrahim ki 1648’de
boğdurulmuştur:”Ben Müftünün kızı ile evleniyorum!” Diyerek tek kadınla
nikâhlandığında, kendisine düğün hediyesi olarak (800) cariye hediye edilmişti.
Kur’anı Kerim’de bir erkeğin kaç kadınla evlenebileceğine dair kesin hükümler
olmasına karşın, Tevrat’ta Hz.
Süleyman’ın (700) karısının ve (300) cariyesinin bulunduğu yazılıdır. İslam
Peygamberi Hz. Muhammed’in de (24) karısının ve sayısız cariyelerinin olduğu da
İslami kaynaklarda yazılıdır. Osmanlı Padişahları neye göre yüzlerce kadına
sahiptirler! V’İNCİ Sultan Mehmet Reşat’ın koynuna 16 yaşında bir Çerkez Cariye
koyarak, gece yarısı Birinci Dünya Savaşına girme fermanının imzalattırılmış
olduğunu bilen var mıdır? Bunları yazmak için sahifeler gerekmektedir. Biz,
Osmanlının gerçek yüzünden söz etmek için yola çıktığımıza göre,”Revenons nos
Moutons”. 1-Osmanlı’da ilk aile kanı
Osman Bey ile başlatılmıştır. Ertuğrul Bey öldüğünde Aşiret Reisliğine geçmesi
beklenen, Ertuğrul Beyin Kardeşi Dündar Bey, Osman Bey tarafından başına yay
sopası vurularak öldürülmüştü.(1298).
2-Murat’ı Hüdavendigar olarak
adlandırılan Birinci Murat, Oğlu Savcı Beyin gözlerine mil çektirerek
astırtmıştı. Sonra da, kardeşleri Şehzade Halil ve Şehzade İbrahim’i astırtarak
öldürmüştü.(1361).
3-Yıldırım Beyazıt olarak adlandırılan
Birinci Beyazıt ta,1389 tarihinde, Kosova Muharebesinde babası Birinci Murat’ın
öldürülmesi üzerine, bozulan Sırp ordusunu takip eden Kardeşi Şehzade Yakup
Çelebiyi huzuruna çağırarak boğdurtmuştu. Ayrıca, Eniştesi olan Karaman beyini
de Konya’da sarayında boğdurtmuştu.
4-Kendisine Çelebi sıfatı yakıştırılan
Birinci Mehmet te, Ağabeyi Şehzade Süleyman’ı ve diğer iki Kardeşini, Şehzade
İsa’yı ve şehzade Musa’yı öldürtmüştür. Haremden bir İtalyan genci ile kaçan
cariyesini cellâda teslim ederken de:”Aman canını incitmeden başını kesesiniz!
O İtalyanı da “Çengel Çiçeği yapasınız!” talimatını vermiştir.
5-İkinci Murat ta, Kardeşi Şehzade
Mustafa’yı boğdurtmuş, öteki kardeşlerinin de gözlerine mil
çektirtmiştir.(1421).
6-Fatih Unvanını verdiğimiz İkinci
Mehmet te; İKİ(2) yaşındaki, Sırp Prensesi Despina’dan olma, kardeşi Şehzade
Ahmeti hamamda boğdurtmuştur. Ve dahi:”İbreti âlem için karındaş karındaşı
öldüre!” Yasasını da o koymuştur.29 Mayıs 1453 günü Bizansı savunan şehzade
Orhan’ı da öldürtmüştür. Veli Beyazıt olarak tanıtılmak istenilen işret sahibi
İkinci Beyazıt ta, Kardeşi Cem Sultanı İtalya’da zehirlettiği gibi, onun (13)
yaşındaki oğlu Oğuzhanı’da Bursa’dan İstanbul’a getirtme bahanesiyle yolda
boğdurtmuştur.
7-Sultan Süleyman, Büyük Amcası Şehzade
Cem’in oğlu ile torunlarını boğdurttuğu gibi, kendi oğlu Şehzade Mustafa’yı ve
Şehzade Beyazıt’ı ve Beyazıt’tan olma torunlarını da boğdurtmuştur. Tüm Osmanlı
âşığı kölelerin sahip çıktığı bu Padişahı Oğul ve torun katilini biraz açmak
istiyorum. Manisa’da vali olarak bulunurken kendisine armağan edilen Ukraynalı
bir Papazın kızı olan Raksalon’un adını Hürrem’e çevirterek ona delicesine
bağlanmıştır. Damat olarak Sadrazamlığa getirilen ve Osmanlının en Büyük
hırsızlarından birisi olan Hırvat asıllı Rüstem Paşa ile anlaşan bu Raksalon
Sultan, türlü ve uzun bir ayak oyunundan sonra, Yaşlı Kanuni’yi kandırarak,
Kanuni’nin oğullarını ve torunlarını öldürmesini sağlamışlardır. Önce,1553
senesinde, Konya Ereğlisi ovasında; Babasının ordusuna katılmaya gelen,1515
senesinde Gülbahar Hatundan olma, Şehzade Mustafa’yı boğdurtmuşlardır.(06 Ekim
1553). Ağabeysi Şehzade Mustafa’nın ölüm haberini duyan Şehzade Cihangir de
kederinden ölmüştür.
Sırf Hürrem Sultandan olma Sarhoş Selimi
Padişah yapmak için bu sefer de Yiğit Şehzade Beyazıt’a tuzaklar kurmuşlardır.
Kanuni denilen Bunak bu tuzaklara kanarak, İran’a sığınmış olan Şehzade
Beyazıt’ı ve üç oğlunu, Şah Tahmasp’a dört cellât yollayarak, her birisini yay
kaytanı ile boğdurtmuş, öldürülen bu zavallıların cesetleri de katır sırtında
Padişahı Zülcelâl’ın huzuru Hümayunlarına getirilmiştir. Cinayetler bu kadarla
da kalmamış; Bursa’da anasının yanında bulunan süt çocuğu Şehzade Osman da
Dedesi Kanuninin fermanı hümayunları gereği boğdurulmuştur.
8-Üçüncü Murat, Manisa’dan tahta geçmek
üzere İstanbul’a geldiğinde korkudan Veziri Azamın ellerini öpen Üçüncü Murat,
tahta geçer geçmez Beş(5) kardeşini boğdurtmuştur.(1574).
9-Üçüncü Mehmet, beş(19) kardeşi
Şehzadeyi boğdurttuğu gibi, oğlu Şehzade Mahmut’u da o gün boğdurtmuştur./
10-İkinci Osman, Kardeşi Mehmed’i
boğdurtmuştur.(1621).
11-İkinci Osman tahtan indirilerek
Yedikule zindanında önce ırzına geçilmiş, sonra da boğulmuştur.(1622).
12-Üçüncü Selim IV’ üncü Mustafa
tarafından boğdurulmuş; Şehzade Mahmut’unda öldürülmesi fermanının infazına
katillere közlü kül serpen bir cariye engel olmuştu. Bayraktar Mustafa paşa’nın
Topkapı Sarayının kapılarını kırarak yetişmesi üzerine de Şehzade Mahmut, İkinci
Mahmut olarak tahta çıkmış ve Ağabeysi olan IV ‘üncü Mustafa’yı
boğdurtmuştur.(1808).
12-Yavuz Sultan Selim olarak
adlandırılmış olan Birinci Selim de Ağabeyleri Şehzade Ahmed’i ve Şehzade
Korkutu öldürdüğü gibi, Dimitoka’ya sürgüne gönderdiği babası Veli! Beyazıt’ı
da yolda zehirleterek öldürmüştür.
Osmanlı Kulları, Padişahlarımızı korumak
için “Atatürk Kanunu” gibi bir kanun çıkarılmasını istemektedirler.
14 Mayıs 1950 genel seçimleri sonunda
Demokrat Parti iktidara gelince, Atatürk heykellerine ve Mareşal Gazi Mustafa
Kemal Paşanın anısına tecavüzler başlamıştı. Kızılay Meydanında, subay
Orduevinin hemen yanında bulunan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
heykeline, Ticani bir Baba ve Oğlu, güpegündüz balta işle saldırmışlardı. Bunun
üzerine Beş maddelik bir kanun çıkartılarak 31 Temmuz 1951 tarih ve 7872 sayılı
resmi gazetede yayımlanmıştı. Bu kanunun 1’inci maddesi aynen şöyleydi:
“Madde 1-“Atatürk’ün hatırasına alenen
hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve
abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten
kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları
işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.”
Sayın RTE, Hindistan gezisinde; binmiş
olduğu trenin, tren yoluna yatmış bir inek yüzünden durmak zorunda kaldığını
öğrenince: “Bizim yolumuzun üzerinde
de ölü bir inek var!”Diyerek Atatürk’ümüze alenen hakaret etmiştir, hem de bu
kanuna rağmen. Türk milletinin kanını emen, Türk’ü Azınlıklara ve Dönmelere
ezdirten ve her türlü kepazeliği yapan Osmanlı Padişahlarını korumak için bin
kanun çıkarsanız bizler gerçekleri yazmaktan asla korkmayız. Ülkeyi mülkü,
toplumu da Kulları olarak kabul eden bir yönetimin ve onu geri getirmek
isteyenlerin canları cehenneme,başka ne
diyeyim?! Harem okuldur diyenlere,HAREM PADİŞAHLARIN KERHANESİYDİ?!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder