31 Mayıs 2012 Perşembe

734/PADİŞAHI RUYUZEMİN BİRİNCİ RECEBE GAZAEL!

OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com Çeşmealtı;31 Mayıs 2012. PADİŞAH’I RUYU ZEMİN BİRİNCİ RECEBE GAZEL! Seni çekemeyenler doldursa da meydanı! Korkma Anayasadan ve insan haklarından! Vur! Oregon’daki sulu gözlü Pir aşkına; Vur! Meydanlarda hak arayan Gafile, Vur!Korkmadan,çekinmeden vur,Hak arayan Şaşkına. Vur ki savletinle yıkılsın Çağdaş değerler. Vur!Seni seçen tarikatlar aşkına. Vur! Hak bilmeyen,seni eleştiren Gafile! Durmadan vur korkmadan da vur Dostun obama aşkına;Bulgur,Nohut aşkına. Tazyikli su, cop ve biber gazı, Tarikatlar dünden razı; Vur!Askerine vur,Aydınına vur! Vur!Köleliği kabul etmeyen şaşkına! Biber gazına,copa,tazyikli su aracına ve panzerlere masraf olmasaydı;Milletvekillerimiz,düğün ve nişanlara Çeyrek ve Yarım altın götürmek utancına düşmezlerdi!C.Ç.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

733/ÖLÜ SEVİCİLİĞİ/NEKROFİLİ!

OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com Çeşmealtı;29 Mayıs 2012. ÖLÜ SEVİCİLİĞİ NEKROFİLİ! “ Başka bir mitos, eski Yunan'da Tiran Periandre ile ilgilidir. Karısı Melissa ölüyor; buna rağmen, Periandre karısıyla ilişkisine devam ediyor ve bu ilişki ölü seviciliğinin-Nekrofili'nin ilk örneği sayılıyor. Ölü sevicinin asla vazgeçemeyeceği,onsuz olamayacağı iki yolu bulunuyor; sevdiği,beğendiği insanın varlığı altında ezildiği için onu öldürüyor ve onun cansız bedenini esas alıyor.”Başaramamak korkusu ile diriden çekinmek.Ostüzü. İslam Dininin büyük Ulemalarına ve en eskiye dayanan bir izne göre de eşleri ölen kadın ve erkek, ölümün vukuu bulduğu andan sonraki altı saat içersinde ölü ile çiftleşmesi,ölümle boşanma hukuken meydana geldiği halde,ölünün ırzına geçmesi dinen vaciptir.Bu hususta fetvalar bile vardır.Bir kadının ölmüş olan eşi ile nasıl çiftleşeceği anlaşılamamıştır! Bu bir ruh hastalığıdır.Diri kadınlarla birleşememe korkusu kişiyi ölüye tecavüze yöneltmektedir.Mezara yeni gömülen kadın ve kızları mezardan çıkartarak onlara tecavüz olayları çokçadır.Laktik/süt asidi nedeniyle oluşan ölü katılığı da muayyen bir saat sonra çözülmektedir.Müslümanlık ölü sikiciliğini dinen kabul etmektedir.bu konuyu işleyen Profesör Dr. Rahmetli İlhan Arsel’i dinsiz ilan etmişlerdir.Bazı Müslüman ülkelerinde dişi hayvanı düzmek meşrudur.Lübnan’da erkek hayvanın ırzına geçmek suçtur.Müslüman bir Afrika ülkesinde bir Müslüman resmen ve alenen dişi bir keçi ile evlenmiş ve keçiye pembe gelin elbisesi giydirmiştir.Keçi öldüğünde de komşuları eşi ölmüş gibi taziyede bulunmuşlardır.1950 senesinde,topal bir leylek göç kafilesine katılamadığı için Eyübiye Türbesine sığınmıştı.Burada görevli imam Topal Leyleğin ırzına geçerken yakalanmıştı. Yemen’de ve bazı Müslüman ülkelerde kadınların Kilitorosları kesilerek sünnet edilmekte,bu nedenle de ölümler meydana gelmektedir.Klitoris olmadan kadınlar cinsel birleşmeden zevk alamamaktadırlar.Çok yaşlı kadınlarla evli kalmak ta o erkeği sübyancılığa itmektedir.Bir kadın öldükten sonra ölü kadının ırzına geçen Müslüman erkeği ölü yıkayıcılarına:”İki kere abdest aldırın !”Diyerek tembihte bulunur.”iyi günler.Diri kadınların ırzına geçen erkeklerden,din uluları sayesinde ölü kadınlar için bile kurtuluş yok!

732/YAŞ ÇAĞININ ÖLÇÜTLERİ!

OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com Çeşmealtı,30 Mayıs 2012. YAŞ ÇAĞININ ÖLÇÜTLERİ! “Kendi ordusuna taşıyamayan uluslar; başka ulusların ordusuna taşımak zorundadırlar!”PublioCornelio Tacito (MÖ:55/117) Bir Fransız yazarı, insanların tüm yaşantısını şişelerle açıklamış. 1* Süt şişesi, 2* Su şişesi, 3*İçki şişesi, 4*İlaç şişesi, 5*Su şişesi, h 6*Süt şişesi. Daha sonra: Finit de Joué/Oyun bitti! Ölüm! Bendeniz de Sayın Recep Tayyib Erdoğan Beyimizin yükselişini rumuzlarla açıklamak istemekteyim: 1-İmam-Hatip: Öteki âlem, 2*Futbol oyunu: Dünya âlemi, 3*Refah Partisi Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanı:Dünya âlemi, 4*Sultanbeyli Belediye Başkanı, Dünya âlemi, 5*İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı: Dünya âlemi, 6*Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı:Dünya âlemi ve “İrticanın Odak Noktası!” 7*Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve BOP-Orta doğuyu bölmek-As Başkanı, bu dünya âlemi için öteki âlem! 8*Türkiye Cumhuriyeti Başsavcısı, 9*USA’NIN ve İsrail’in Baş Gözdesi, 10-Açılım nedeniyle BAŞ-KAN! Tüm Baş-Kanlar gibi bitiş!

731/YAZDIKLARIM MESEL VE MASAL DEĞİLDİR!

MASAL DEĞİL AYNİ İLE VAKİDİR! OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com Çeşmealtı;29 Mayıs 2012. Yazdığım yazının kaynağı olan Tevrat’ın ayetlerini kendilerine sunduğum Sayın İbrahim Bey; bendenizi yanlış bilgi vermekle ve Ateist olmakla suçlamıştı. Kendilerini Laik Atatürkçü olarak göstermiş olan bu Sayın Bayımızın Mustafa Kemal’e layık olmadığını düşündüm.Anayasamızın 10’uncu maddesindeki inanç özgürlüğünü de kabul etmediğini gördüm.Bendeniz;Hint ve Çin dinleri haricindeki dinlerin temelinin kan,kırım ve gözyaşından oluştuğunu örnekleriyle yazmıştım.Tevrat’ın hangi bölümlerinin ne zaman yazıldığını bilmekteyiz.Değişme söz konusu değildir ve olamaz!Çünkü İsrailli din bilginlerince yazılmıştır. Sayın İbrahim Bey; bendeniz masal ve mesel yazmıyorum, altına onurlu imzamı attığım yazılar yazıyorum. Saygılarımla. “Şimdi; Tevrat’ın Sayılar bölümü 31-7-19’uncu ayetlerini hep birlikte okuyalım: “Ve Rabbin Musa’ya emrettiği gibi, Midyan’a karşı cenk ettiler ve her erkeği öldürdüler… İsrail oğulları, Midyan kadınlarını ve onların çocuklarını esir aldılar ve bütün hayvanlarını, bütün sürülerini ve bütün mallarını çapul ettiler ve içinde oturdukları bütün şehirleri ve bütün obaları yaktılar. Savaş sonrası; savaşçılar, aldıkları ganimetleri ve esirleri getirince, Musa’nın tepkisi çok korkunç oldu: “Musa onlara dedi: Bütün kadınları sağ mı bıraktınız? İşte, İsrail oğulları’nın, Peor-Baal- meselesinde Balam’ın öğüdü ile Rabba karşı tecavüz etmelerine bunlar sebep oldu. *-Hâlbuki daha önce, Balam’ın İsrail’e iyilik dilemekten başka bir şey yapmadığını gene Tevrat anlatmıştı—Ve böylece Rabbın cemaatı arasında veba oldu. Ve şimdi, çocuklar arasındaki her erkeği öldürün ve erkekle yatmış olarak erkek bilen her kadını öldürün. Ve erkekle yatmış olmayarak bilmeyen bütün kadın ve çocukları kendiniz için sağ bırakın.” Sayılar:31-7-19. “Ve bütün İsrail, orada onun ardınca zina ettiler ve ..”Osman Türkoğuz;Dövüşen İki Kardeş Kavmin Tanrılarıdır!”

730/ŞİİRLER DE AĞLAR!

OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com Çeşmealtı 29 Mayıs 2012. ŞİİRLER DE AĞLAR ÇAĞLAR BOYUNCA! Bir şiire yanıtımdır! Bir ömür boyu gözleriyle ağlar insanlar; Çaresizliğin ve özlemlerin eseri. Dizelerinde ağlar şiirler sevdamıza tanıklığın eseri. Güllerin açıldığı mevsimler Bülbüllerin de ağlama vaktidir; Aradaki dikenlerin eseri. Sevmek acı çekmek ve acı çektirmektir Sevmek,hayatını bir Sarıgüle vermektir. Sevmek,dağıtmaktır sevdiğini Sonra da kendi dünyanda toplamaktır hislerini. Sevdiğini özleyenler oluk ve oluk ağlar, Şiirlerde özlemler soluk ve soluk çağlar. Bülbüller güllere, şairler sevdiklerimize, Dizelerinde özlemleriyle ağlar.

29 Mayıs 2012 Salı

729/YATAĞI OLMAYAN SELLER HEMEN KURUR!

OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com Çeşmealtı;29 Mayıs 2012. YATAĞI OLMAYAN SELLER HEMEN KURUR! Gözü,kulağı ve ağzı beyinlerine bağlı olan insanlar;yataklarında ağır ve çok vakur akan ırmaklar gibidir.Doğrultuları,akışları,renkleri ve hızları kolay,kolay değişmez.Kulakları ve ağızlarının esiri olan kimseler de ne kadar büyük makamlarda olurlarsa olsunlar sel suları gibi yataksız ve pervasız yıkıp geçerler;gerilerinde yıkıntıların enkazları arasında şaşkın güruhlar bırakırlar.Kasırga gibi esmeyi de büyüklük sayarlar.Bir büyük insan bu durumu şu özdeyişle anlatmıştır:” “ Eğer;bir yerde,küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa orada güneş batıyor demektir!” Konfüçyüs’ün ve Mahatma Gandi’nin insanların söylenecek sözler üzerine insanlara vermiş olduğu dersler unutulmamalıdır. Bugünkü Vatan Gazetesinde de Sayın Mustafa Mutlu, Osman Beyin Kayınpederi olan Işıklı—Alevi—taifesinden Edepli Ali Efendiye—Şeyh Edebali-Üdebali-- bağlanan bir öğüdü yayımladı.Bu öğüdün Enver Paşa tarafından yazdırıldığı da iddia edilmişti. “KKK Eğitim ve Doktrin Komutanlığının 2020 ve sonrası Dergisi; bakınız, Konfüçyüs, dil konusunda ne buyuruyor! “ Konfüçyüs’se sordular: Bir ülkeyi yönetmeye çalışsaydınız ilk iş ne oludu?” Büyük Filozof yanıt verdi: “Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe başlardım.” Ve dinleyicilerin hayret dolu bakışları karşısında sözlerine devam etti. “ Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler, doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılamazsa töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” Dedi. Bu sözün üzerinde söz söylemek olur mu? Sayın Recep Tayip Erdoğan adlı Büyük Ustamızın ağzından akan hakaretler bir devlet adamına ve Din ulemasına hiçte yakışmamaktadır. Kendilerini eleştiren yazarlarımız için”kalemlerinden çirkef akmaktadır!””Tasmalı köpekler!”Sözlerini kendilerini alkışlayan sustalıların huzurlarında yüksek sesle söylemektedir.Bir gün Başsavcı olmakta,bir gün de Doğum uzmanı olmakta,Arap baharlarına—aslında emperyalizmin kışkırtmalarıdır—Laikliği salık vermekte;ülkemizde de Türk ulusunu onurlu bir ulus yapan laikliğin aleyhinde konuşmaktan çekinmemektedir. 1965 senesinde;Manavgat Orman İşletme Müdürü olan Sayın İsmail Zengingönül Amerika’da tanık olduğu bir olayı şaşırarak anlatmıştı:Tarımcılar kongresinde konuşan tüm tarımcılar Amerika Federal Devleti Tarım Bakanına söylemedikleri söz bırakmamışlardır.Kürsüye çıkan Federal Tarım Bakanı”konuşmalardan ve eleştirilerden yaranlandım,gereğini de yerine getireceğimi bildiririm!”Der ve alkışlar arasında yerine geçer,oturur.Sayın İsmal Zengingönül şaşırır ve yanındaki Amerikalı Ziraat Mühendisi arkadaşına: “Neden onca küfüre ve hakaretlere yanıt vermedi?”Diye sorduğunda şu yanıtı alır: “Sayın Bakana hakaret edenler kendi adlarına hareket eden Amerikan vatandaşlarıdır. Bakan ise Amerika Birleşik Devletleri adına ve bir devlet adamı sorumluluğunda konuşmak zorundadır.Sayın Bakanın ağzından çıkacak her kelime Amerika Birleşik Devletlerini bağlar!Sayın Bakanın ağzından çıkan her kelime Amerika Birleşik devletlerini bağlar.Böyle bir olay sizde olsaydı hakarete uğrayan bakanınız ne yanıt verirdi?”Diye yanıtsız kalan bir soru sorar.Osmanlı hayranı bu büyüklerimizin Osmanlı Padişahı ağzı ile konuşmalarını mazur görmek durumundayız:Deli İbrahim huzuru Hümayunlarına davet ettiği sadrazamına: “Bire karpuz kıyafetli pezevenk!” Dediğini Osmanlı vakanüvisleri tarihe not olarak düşmüşlerdir. 1948 senesinde bir Hintli tarafından bıçaklanarak öldürülen Rahmetli Mahatma Gandi, bakınız ne buyurmuştu: “Söylediklerinize dikkat edin;düşüncelere dönüşür.Düşüncelerinize dikkat edin;duygularınıza dönüşür.Duygularınıza dikkat edin;davranışlarınıza dönüşür.Davranışlarınıza dikkat edin;alışkanlıklarınıza dönüşür.Alışkanlıklarınıza dikkat edin;değerlerinize dönüşür.Değerlerinize dikkat edin;Karakterinize dönüşür.Karakterinize dikkat edin;KADERİNİZE DÖNÜŞÜR!” Tüm dinlerin tabanında; Budizm, Hint ve Çin dinleri hariç; kan,işkence,cinayet ve acımasızlık yatmaktadır.Hz. Musa,seferden esir ve ganimetlerle dönen ordusuna:Erkeklere yatmış olan Esir kadınların öldürülmesini emreder ve emir hemen yerine getirilir.Hz:Muhammet Kureyza Yahudi aşiretinin tüm ergen erkelerini etek kıllarına bakarak hemen öldürtür;kadın ve çocuklarını da esir pazarlarında sattırır.Hıristiyanlıktaki cinayetler,toplu öldürmeler,çarmıha germeler ve ateşte yakmalar tüm hızı ile din ve Allah adına asırlarca sürdürülmüştür.Günümüzdeki Afganistan’a,Suudi Arabistan’a ve diğer ilkel Müslüman ülkelerine bir bakmamız yeterli olur sanmaktayım. Sayın Recep Tayyib Erdoğan’ın konuşurken içi dışına vurmaktadır!Devlet adamlığını bir kenara bırakarak Minberdeymişçesine coşku ile vaaz vermektedir.Bu ağızın bir devlet adamına yakışmadığını da kendisine söyleyecek adamları bulunmamaktadır.

728/ARAP MESELLERİ VE MASALLARI!

OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com Çeşmealtı,29 Mayıs 2012. ARAP MESELLERİ VE MASALLARI! Torunum Ezgihan ile mahkeme kararı ile ayda bir gün iletişim kurmaktaydık! Bugünlerde ondan da vaz geçtik.Daha ilkokul dördüncü sınıfındayken bana bir soru sormuştu.Şaşırmıştım.”Dede;Çanakkale muharebelerini Ermişler kazanmış diyorlar!Mondros’tan sonra,düşman donanması bando çalarak Boğazlardan geçerken bu Ermişler nerelerdeymiş?Uyuyorlarmıymış!”Napolyon’un bir sözünü söyleyerek konuyu anlatmıştım: “Zaferin babası çoktur!Yenilgiyse kimsesiz boynu bükük bir yetimdir!” Televizyonlarımızın hemen ,hemen tümüne yakınında bir Ermişler ve Kadın Evliyalar üzerine serenat dinlemekteyiz. Kadınlarımızı erkelerin keyiflerine bağlayan Ulemamız söz Arap kadınından açıldığında kadından evliye öykülerini anlatmaktadırlar. Ne çare ki aralarında Kadından Evliya olmaz tartışmaları da başlamış durumdadır.Bir televizyon kanalında Kadın Evliya Rabia Hatun anlatılmaktaydı.daha önce okumuş olduğum bir makale aklıma geldi: “Evliya=Velayet makamıdır,nuru Nebidir.Her evliya bir velidir.Ancak her veli evliya değildir.Velayet makamı kadınlara verilmez.Velayet makamı ,yani nuru Muhammedi yalınız erkeklere verilir.Kadından mürşit yani evliya olmaz,veli de olmaz!” Kadın evliyalar anlatılırken, MS.752/801 tarihleri arasında Basra’da yaşamış olan ve ailenin dördüncü kız çocuğu olduğu için adı Rabia konulan bir kadın evliya anlatılmaktadır: “Evliyalar arasında Tac’ül Arifin (Ariflerin Tacı) ümmü’l Hayır(Hayırların anası) diye anılan Rabia’tül adevviye Hazretleri..”İnternete bir göz atmanız bu konu için yeterlidir. Sağlıklarında cennetle müjdelenenler/Aşere-i Mübeşşere/ Arap asıllı,Kadından evliye olacaksa o da Arap asıllı olacaktır. Çanakkale Muharebelerindeki Türk askeri anlatılırken:”Bedirin aslanları da bu kadar şanlı idi!”Der Büyük şairimiz.Bin develik bir kervanı soymaya giden 369 kişilik,beş atlı ve 27 kılıçlı ve mızraklı bir kalabalıkla Çanakkale’de ülkemizi soymağa gelenleri canı pahasına durduran Türk askerini denk tutmak ümmetçiliğe ve Araplığa yağ yakmaktır. İslam-Ümmetçilik ve Araplık karmaşası Türklüğümüzün önüne geçirilmiştir.Allahın adını kullanarak 250 sene Türkün çocuklarını Basra,Şam,Bağdat ve Halep pazarlarında satanlar övülerek anlatılmaktadır. 19 Mayıs 1919’un kutlanmasını ve Atatürk anıtlarına çelenk konulmasını yasaklayan Atatürk’ten Korkanlar hiç ummadıkları çok ilginç ve Türk geleneklerine uygun bir olay ile sarsılmışlardır. Samsun’da bir Bayan Güreşçimiz bir Erkek Güreşçi arkadaşı ile Türk Büyüklerinin gözleri önünde ve usulüne uygun olarak yeşil çimenler üzerinde güreşmişlerdir. Vay Efendim vay ki vay! Han’ım güreşçimiz hakkında özel yetkililerce heman tahkikat açılmıştır.Kafaları Arap ve Yahudi meselleri ve masalları ile çölleşmiş olanlar, Dedem Korkutu okusalardı dünyanın gözü önünde bu hallere düşmezlerdi.Benim çok saygı duyduğum bir Piyade Albayı Ağabeyim vardır/Halil Erenoğlu/.Türk Atalarını şöyle sıralamaktadır: 1*Oğuz Ata, 2*Mahmut Ata, 3*Dedem Korkut Ata, 4*Kemal Ata. Dedem Korkut Türk töresine uygun olarak şaheser yazılar yazarak biz Türklere armağan etmiştir.Kampüre Bey oğlu Bamsı Beyrek/Böğrek av avlamak için bir orman gittiğinde yeşillikler içine kurulmuş bir çadır görür.Bu çadır,aslında beşik kertmesi Nişanlısı Banu Çiçek adlı bir Genç Kıza aittir.O devirlerde;15 yaşına gelen bir kız kendi çadırını kurmakta,kendisine talip olanlarla güreş dahil her türlü sporun yarışını yapmaktadır.Genç Kız, kendisini yenen taliple de evlenmektedir.Her türlü sporda Banu Çiçek’i yenen Bamsı Beyrek zorlu bir güreşten sonra da Banu Çiçek’i yener ve Banu Çiçek’in beşik kertmesi nişanlısı olduğunu da anlar. Bamsı Beyrek tehlikede bulunan 39 arkadaşını kurtardıktan sonra da evlenirler. Ulusal Kurtuluş Savaşında,Erkekleri ile birlikte yedi düvelle ölümüne güreşen Türk Kadın ve Kızları vatan haini Atıf Hoca ve diğer hainleri de alt etmesini bilmiştir.19 MAYIS’TA Osmanlının Matrak oyununu sergilemektense Kadın-Erkek güreşi en anlamlı bir spordur. Bunu,kadını bu dünyada ve öteki âlemde seks kölesi yapanlar anlamamakta mazurdurlar.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

726/KORKU DONANMAY'I HÜMAYUNU HALİÇTE ÇÜRÜTÜR.

726/MATRAKLA SPOR BAYRAMI AMMA DA MATRAK OLDU HAA!


OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;20 Mayıs 2012.

                   MATRAKLA SPOR BAYRAMI!
                   AMMA DA MATRAK OLDU HAA!
         Önce şu Matrak denilen ve ilk defa 19 Mayıs Atatürk’ü Anma,Gençlik ve Spor Bayramımızda kullanılan Osmanlının bir savaş sporundan söz etmek istiyorum.Bu Matrak denile savaş aletinin tanımı, Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlük’ünün 2’inci cildinin 996’ıncı sahifesinden bir öğrenelim:
         MATRAK: A.İ.Mitrak. Eski. Kalın sopa, değnek.2.S.Arp. Eğlenceli,gülünç,hoş.Matrak Adam:Cavcav gibi Matrak oğlan var mı yahu!”
         Matrak Geçmek:Argo,alay etmek,eğlenmek.
         Matrağa Almak:Alaya almak.
         Matrakçı: İ.tar.Osmanlı ordusunda Acemilere Matrak denilen silahla savaşmayı öğreten USTA.
         En büyük Ulusal Bayramımızda, Osmanlının savaş oyununu gençlerimize spor diye oynattıran BÜYÜK USTA! Ustam;bu  hareket Militaristlik olmuyor mu!Mademki bu savaş oyunu ile Viyana’ya kadar gittik,bu oyunun ivedilikle Asker okullarında, haftada her gün olmak şartı ile üçer saat oynatılmasına ferman!Ayrıca okullarımızda Hıristiyan işi resim sanatı öğretmeye de son verilerek Matrakçı Nasuh/ölümü 28Nisan 1564/ örnek alına!Matrak kullanmakta çok usta olduğu gibi matematikte de ilim sahibi bir Minyatür ustasıdır. Kendisine SilahÎ/Matrakî denilirdi. Ferman Büyük Ustamızındır.Futbol dahi yasaklana!Ulemanız Hz.Ali’nin başı ile oynamak buyurmuştu da!

18 Mayıs 2012 Cuma

725/TSK'DA YALINIZ BİR PAŞA MI VARMIŞ!

           TSK’DA BİR PAŞA MI VAR!
                     OSMAN TÜRKOĞUZ
                   osmanturkoguz@gmail.com
                   İzmir;18 Mayıs 2012.
         İş bu kanun Sayın Murat Binzet bey’den alınmıştır.
Türkiye cumhuriyetine adı ve tutumu ile lâyık oluşunu saptırmadan sürdüren CUMHURİYET GAZETESİNİN Usta kalemlerinden Sayın Bekir Coşkun “Kurt ve Köpek” üzerine Lafonten’den bir harmanlama mizah yazısı yazdı. Önce; kendinden menkul Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Recep Tayyib Erdoğan Beyimiz indifa ettiler.”Paşalarımız kaleminden pislik akan bu yazarı dava etsinler!”Buyurdular. Hiç farkında değillermiş, koruyarak, hasıraltı ederek, aklayarak depoladıkları pislikler yiğitlerin kalemlerinden dünya kamuoyuna mutlaka akacaktır. Nitekim öyle de oldu.Margaret Fehim Paşa,Damat Mehmet Ferit Paşa,Nemrut Mustafa Paşa!,Aznavur Ahmet Paşa!Ben, tüm bu gibi paşaların anasını ve avratlarını şapam!Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetlerinde kıçtan dolma paşalar yoktur!Generaller ve Amiraller vardır.Onlar da yalınız ve dahi yalınız, İftira dosyaları ve maskeli tanıklar aracılığı ile Müddei Hususiler, ki Başsavcıya bağlıdır, kanalı ile Hasdal’da Üsera kampındadır.Ne paşası!Son paşaları Zeki Müren de ölmedi mi?
         Aşağıdaki  kanun,19.500TL.Maaş karşılığı parmak kaldıranlar kanalı ile kabul edilmemiştir.Özellikle duyurulur!
  KANUN: Efendi -Bey - Paşa gibi lakap ve ünvanların kaldırılmasına dair Kanun;
KANUN NUMARASI:  2590
KABUL TARİHİ: 26 / 11 / 1934
YAYIMLANDIĞI RESMİ GAZETENİN TARİHİ - SAYISI: 29 / 11 / 1934 – 2867
MD–1: Ağa - Hacı - Hafız - Hoca - Molla - Efendi - Bey - Beyefendi - Paşa - Hanım - Hanımefendi ve Hazretleri gibi Lakap ve Ünvanlar kaldırılmıştır.
Erkek ve Kadın vatandaşlar, Kanun karşısında ve Resmi belgelerde yalnız adlarıyla anılırlar
MD- 2: Sivil ve Rütbe ve Resmi nişanlar ve Madalyalar kaldırılmıştır ve bu nişan ve madalyaların kullanılması yasaktır. Harb Madalyaları bundan müstesnadır.
Türkler yabancı devlet nişanları da taşıyamazlar.
MD- 3: Askeri rütbelerden, adın başına gelmek üzere Kara ve Havada, Müşirlere
Mareşal, Birinci Ferik - Ferik ve Livalara "GENERAL", Denizde Birinci Ferik - Ferik
ve Livalara, "AMİRAL" denilir. Generallerin ve Amirallerin derecelerini gösteren
ünvanlarla Deniz Müşirleri ünvanlarının ve diğer askeri rütbelerin karşılıkları,
Ali İcra Vekilleri heyetinin tasdiki ile konulur.
MD- 4 : Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.
MD- 5: Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.)
NOT: TÜRK POLİSİNİN EN BAŞARILI UYUŞTURUCU MADDE BULUCUSU KÖPEĞİN ADI DA”PAŞA’DIR. Anadolu’ muz’da iri çoban köpekleri de “Paşa!Paşa!”Diye çağırılır.

17 Mayıs 2012 Perşembe

724/ÇOBAN OLMUŞ SARIGÜLÜM!

OSMAN TÜRKOĞUZ                                                                  osmanturkoguz@gmail.com                                                                                  İzmir;16 Mayıs 2012.

                   SARIGÜLÜM ÇOBAN OLMUŞ!
         Masaldan,destandan,gerçekten öte;
         Kaz Dağında kaz güdermiş Sarıkız.
         Gönlünde bin iftira acısı,
         Kazlarıyla paylaşırmış hayatı.
         Şimdi semada dolaşan kuşlar,
         Çoktan ölmüş Sarıkızı ararlar.
         Hepsinin kanadında alın yazısı
         Yaşar gönlümüzde sonsuza dek
         Kaz dağında Sarıkızın anısı.
         Masmavi göğümüzde bulutların altında,
         Elinde yanık sevda kavalı,
         Bunca sessizlikten sonra
         Bir sürüye çoban olmuş Sarıgül.
         Kavalında yanık sevda türküleri
         Yüreğinde yarım kalmış sevdaları.
         Karşı tepelerde bir kurt olsaydım;
         Kapıp ta götürürdüm Sarıgülümü,
         Mağarama, inime sevdalı yüreğime.
         Sürüsünü ve kavalını onsuz bırakırdım,
         Yüreklerini de yaralı.
        
        


15 Mayıs 2012 Salı

723/DİN İLE ALDATAN SAHTEKÂRLAR!


                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                   osmanturkoguz@gmail.com
                   İzmir;15 Mayıs 2012

                            DİN İLE ALDATAN SAHTEKÂRLAR!
         Amerikalı Karı-Koca iki gök bilgini;Jüpiter Gezegenine yedi  gök cisminin 1994 Ağustos ayının ilk haftasında, peşi peşine çarpacağını,günü ve saatine varana kadar,dakikası dakikasına aylar önce bildirmişlerdi.Dedikleri gün ve saatte bu gök cisimlerinin Jüpiter’e çarpmalarını televizyonlardan izlemiştik.Müslüman’ı ve dahi diğer din mensupları şaşırıp ta kalakalmışlardı.Jüpiter’deki insanların günahlarına karşı Ulu Tanrımızın bir gazabıydıysa bu cezalandırma,bunu ta dünyadan iki kişi nasıl önceden bilebilirdi!Gaybı Tanrıdan başka bilen olamayacağına göre.Sonradan tüm insanlar öğrendiler ki Jüpiter’de yaşam yokmuş!Peki bu gözdağı Jüpiter’de kimlere dersiniz?O iki insan olmasaydı bu gök olayını da bilen ve izleyen olmayacaktı.Uzayda ve dünyamızda tüm göksel olaylar bağlı oldukları değişmez yasalarına göre olmaktadır.                  Şimdi,taa!Amerika’da Bonanza çiftliğinde Amerikalıların esiri olarak yaşayan, oradan zavallı insanların beyinlerine çimento akıtan bir zavallının bilimsel!Nitelikteki uyarısını okuyalım da ne mal olduğumuza kendimiz karar verelim:Vatan Gazetesinin 18 Ağustos 2007,Cumartesi günlü bir haberi:
         “KURAKLIĞIN NEDENİ GÜNAHLARIN ARTMASI!”
    “Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen,verdiği bir vaazda kuraklığın nedeninin küresel ısınma değil insanların günahları olduğunu iddia etti.Türkiye’deki yağmur dualarının da yanlış yapıldığını savunan Gülen’in vaazı,cemaatine yakınlığı ile bilinen Zaman gazetesinde yayınlandı.Gülen’in sellere ve kuraklığa ilişkin yorumu şöyle: Bugün dünyanın değişik yerlerinde ve ülkemizde bir kuraklık yaşanıyor ve bu,umumiyetle bir şeye bağlanıyor:Küresel ısınma.Ama aynı zamanda diğer taraflarda bir çok bölgede yağmur yağıyor,seylâplar oluyor.Oralarda da yağmur Allah’ın rahmeti olarak yeryüzüne iniyor;ama vesileyle Allah’ın gazabına inkılâp ediyor.Bence meseleyi götürüp de eriyen buzullara,küresel ısınmaya fatura etmemeli.Evvela fatura edilecek  bizler varız,maalesef gaflet içindeyiz.Bin türlü günah işleniyor,ama biz tevbe etmeyi düşünmüyoruz.”  
    “Hürriyet’in haberi de ilginç. İran’da; iki kafalı, üç elli bir çocuk dünyaya gelmiş. Dini bütün Tanrı’nın mucizesi adamlarla, İslami kurallara göre yönetilen; kadınlarını, kızlarını çarşafa sokan bir ülkede, bu olay, neyin işaretidir.
    22 Eylül 1995 tarihli Cumhuriyet gazetesinde iki ilginç haber var. Aynı tarihli Hürriyet gazetesinde de ilginç bir haber var.
    Tarihten üç ay önce; Senirkent İlçemizde, şiddetli yağışlar sonucu, büyük bir felaket yaşandı. Dini bütün, pırıl, pırıl 74 fakir insanımız öldü. Sellerin sürüklediği kaya, moloz ve çamurun altında kalıp öldüler. Genç bir jandarma subayıyken oralarda görev yaptım. O dağları, kesilen ormanları, içim yanarak gördüm. Senirkent faciası denilen; bir şişe şarapla tezgâhlanan oyunun iç yüzünü de öğrendim. Bu yüzden cezalandırılıp, meslekten atılan, Eskişehir’de kömür satan jandarma astsubayına ve yedi masum jandarma erine çok yandım. Ne ise.
    R.P. Yerel bir gazetede, bu facianın sebebini kamuya duyurmuş. 2000’e 5 kale. Senirkent’te içki ve fuhuş varmış. O yüzden bu felaket olmuş! Felakete uğrayanların içki ve fuhuşla ne ilgisi var. Tanrı ,yapanları bırakacak, masumları öldürtecek. Hadi canım sende. Bosna paralarını iç edenler, paralarını marka ve dolara yatıranlar, her türlü sosyal pisliğin nedeni ve anası değiller mi? Askerine her gün 750 gr. şarap veren Fransa’da; içkiyi su diye içen; karılarını ve kızlarını bir çift naylon çoraba devreden ülkelerde bu felaket niye olmaz! İlle de; Bangladeş, Hindistan, Çin ve fakir ülkelerde olur?
    Yeni Asya gazetesinin sahibi Mehmet Kutlular ne yaptı da bu felakete uğradı. ATATÜRK’E saldırdı da ondan mı?
    İran’da ki olaya gelince:
    Çocuğun anası ve babası; geceleyin küllüğe işemiş olmasınlar! Cünüp olarak gezmiş olmasınlar!
    Yehova şahitleri de; Müslüman mahallesinde, salyangoz satıyorlar. Fuhuş ve içki yüzünden bu felaketler oluyormuş!
    Şimdi; çağın dışındaki bu yaratıklara soruyorum.
    1994 yılı yazında; çok önemli bir gök olayı oldu. Amerikalı karı-koca bilginler, bu olayın gününü, saatini ve dakikasını, aylar önce bildirdiler.
    Jüpiter gezegenine, peşi peşine belirli aralıklarla, yedi yıldızın çarpacağını duyurdular insanlara. Çarpma, Tanrı’nın bir cezalandırma olayıysa, insanlar bunu nasıl bilebilirler. Bilince de; uçağa, füzeye atlayıp tüymezler mi?
    Tanrı’nın Nuh Tufan’ı gibi; bir cezalandırma olayı olduğunu var sayalım.
    Jüpiter’de hayat ta yok insan da yok. Yani; içki ve fuhuş yok. Sahi bu yedi yıldız, Jüpiter’e niçin çarptı dersiniz?
    Doğal olaylar, kendi yasalarına göre işler. 65 milyon yıl önce, Dinozorların ortadan kalkışı, Mamutların soyunun tükenmesi fuhuş ve içkiye mi bağlı? O zaman insanlar yoktu; içki ve fuhuş ta yoktu. Şimdi; Dünya’nın başına bela ve Dünya’ya fazlalık olan insanı Dünya’dan silsek doğal felaketler şıp diye kesilecek mi?
Hz. Davut; uzaktan gördüğü çıplak kadının subay kocasını öldürtür.—Hititli General Uria,karısı Sitti yüzünden-- Hz. Musa; bir oğlakla gelinini kandırır hiçbir şey olmaz.
    Doğal felaketler insanların günahı nedeniyle olsaydı; insanları kandırıp sömüren; cennet vaat ederek gerçek cennette yaşayanların başında patlardı tüm doğal yıkımlar!”Ostüzü. Nurculuk.
         Kalahari çölüne beş senede bir yağmur düşermiş!Bu fukara zenciler ne günahı işlerler acep!Deniz Feneri,Kombasan,yalan ve dolan ile insanları aldatarak soymak günahtan değil midir acep!
         Besançon şehrinin dağlarında 19’uncu asırda çam ormanları yetiştirilmiş.Her Allahın günü;sabahleyin yağmur yağmazsa öğleden sonra mutlaka yağmaktaymış.Bunun sebebini soranlara şu yanıt verilmektedir:”Her gün yağmur,yağmur yağmazsa kar yağar!” Ağaçları kes, ormanları yok edenlere 2B yasasını uygula,denizleri fosseptik çukuruna çevir, çocukların ırzına geç,ondan sonra da zavallı insanları masallarla korkut!Bunun adına ahlaksızlık derler!

722/İNKÂRA TAPMAK!

OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;15 Mayıs 2012.

                            İNKÂRA TAPMAK!
                            “Evvel onlardandı,şimdi bunlardan;
                             Renkten renge giren Bukalemunlardan!”Darbımesel!
         Sayın Recep Tayyib Erdoğan Beyimiz,her yurt dışına çıkışını çok acayip bir demeçle tarihlendirmektedir.Daha önceleri taa!İspanyadan ses vermişti.Laiklik aleyhine.Ondan önce de Laikliğin dinin ve özgür inancın teminatı olan bir Anayasal güvence olarak beyanı fikirde bulunmuştu,hem de laikliğin yıldönümünde, Bay Bülent Arınç ile beraber!!
         Mısır’daki dıştan körüklü ayaklanmaya da Laik bir anayasa önerisinde bulunmuştu!İnsan her gün elbise değiştirir amma,sık,sık fikir değiştirmek ne insanlığa ne de bir Büyük liderlere yakışır!Neyin ne olduğunu anlayamayan Milli İrade!Sahipleri bu önerileri dinlemekte ve hemen de unutmaktadır.Halkın kendi deyimiyle:”Bi gulağımdan girdi,öteki gulağımdan çıktı!”Kıçına giren kazıklardan haberi olmayanların neden haberi olur ki!
         Bu sefer de bir Arap ülkesine giderken, politik gündemimize ışık tuttu:
         “Yeni anayasanın yazılmaya başladığı bu günlerde,Başkanlık sistemini tartışmakta yarar vardır!”Dedi.Bunun nedeni ikidir kanımca:
         1-Delikten aşağıya süpürülmemek!
         2-Amerikan emperyalizminin emrine ve dahi güdümüne girmek!
“AYDINLARI KORKAK OLAN MİLLETLER, EZİLMEĞE MAHKÛMDUR.”
"Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi
gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir
Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk
bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir.
Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamı
giderilmesi olanaklı olmayan Zararlar verebilir."
Mustafa Kemal Atatürk.”En iyi yönetim şekli Cumhuriyettir. Seçilmiş olan milletvekilleri ve hatta Cumhurbaşkanı hırsız çıkarsa, halkın bunları seçimle değiştirmek imkânı daima mevcuttur!”Mustafa Kemal Atatürk.
         İtalya’da, Almanya’da ve Rusya’da tek adama gidiş sürerken, Mareşal Gazi Mustafa Kemal:
         “BENİM EN BÜYÜK ESERİM TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİDİR!”Diyordu.
         Onun övündüğü en büyük eseri, bugünkü TBMM’Sİ değildi. Her şeyden önce kendilerini düşünen, Memurlarına, Emeklilerine ve Çalışanlarına 2012 Yılı maaş artışlarını ödeyemezken kendilerine 19.500TL,maaşı ve 5000TL.Emekli maaşını hemen alan Meclis hiç te değildir.Atatürk’ün getirmiş olduğu Cumhuriyet sayesinde seçilen,yemin ettikleri anayasayı hiçe sayan meclis te hiç değildir!
         Başkan ve seçtiği adamlar hırsız,vatan haini ve bugün gözlemlediklerimiz gibi olursa onları kim ve nasıl değiştirecektir.Buyurunuz Deniz Fenerini,buyurunuz  Danıştay Başkanının söylemlerini.Bizim Danıştay’ımızın 4584 yürütmeyi durdurma kararı verdiği sene Fransız Danıştayı 52 adet yürütmeyi durdurma kararı vermişti.Bunun nedenini sorduğum da Arkadaşım J.F.Pifelman durumu aynen şöyle açıklamıştı:
         Fransa’da bir bakan istese de haksız ve yanlış bir karar veremez. Bakanlar politik kişilerdir. Bakanlıklarda Fransa’nın Müsteşarları ve Genel Müdürleri vardır.Onlar haksızlığa ve yanlışlığa izin vermezler!”                                                                                         Bizim Osmanlı yüzüklü ve Osmanlı kaftanlı Danıştay Başkanımızım söylemi beni derinden yaraladı:”Durdurmak, bozmak yok artık!”
         Önceden kurulan Bay Bekir Bozdağ da,Başkanlık Sisteminin faydalarından yazılı ve sözlü basınımıza beyanat üstüne beyanat verdi.
         En sonunda da:” Başkanlık Sistemi dışındaki diğer sistemler bocalamaktadır. Sonunda ülkemiz Başkanlık sistemine gidecektir!”Duru görüsünü söyledi!
         Ünlü fıkradır. Padişahı Ruyu zeminin Soytarısı da yanında seyretmekteyken,Padişah Patlıcan aleyhinde konuşunca  Soytarısı  da:
         “Gıda olarak beş para etmez Hünkârım!” Demiş. Biraz sonra, Padişah,”Canım bir patlıcan yemeği istedi,ne mükemmel gıdadır şu patlıcan!”Deyince,Soytarı:”Çok mükemmel bir nimettir, karnıyarığına, imambayıldısına ve közlemesine doyum olmaz Hünkârım!”Demiş.Padişah,eyerinin üstünden aşağıya bakarak:
         “Bire daltaban! Biraz önce kötülediğin patlıcanı şimdi de methedersin!Bu ne densizliktir!”Deyu kükreyince Zavallı Soytarı:
         “Devletlü Hünkârım, ben patlıcanın değil sizin soytarınızım!” demiş.Önemli olan da budur!Kim,kimin ve kimlerin soytarısıdır!
         Şimdi, Sayın Bay Recep Erdoğan’ın 1993 tarihindeki Başkanlık Sistemi değerlendirmesini Bay Bozdağa’a söylesek bozarır mı dersiniz!Sayın Recep Tayyib Erdoğan,1993 senesinde Refah Partisi İstanbul il başkanı iken şöyle buyurmuşmuş:”
         “Türkiye henüz başkanlık sistemine hazır değil. Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı,bir özentinin sonucu ya da Amerikan Emperyalizminin bire bir tavsiyesidir!”Bay Recep Beyimiz bu kanısını söylediğinde,delikten aşağıya süpürülme tehlikesi yoktu!Bay Bekir Bozdağ burada kimin meddahı olmaktadır?Bekir Bozdağ’ın dağında ne ot bitmiş ne de Cumhuriyet’in nimetleri bitmiş.Buna rağmen haklı olduğu taraflar da yok değildir!Başkanlık sisteminde kararlar hemen alınır: Irak’ta atom silahları üretilmektedir yalanı üzerine Irak hemen işgal edilerek,milyonlarca Müslüman öldürülür ve milyonlarca Müslüman kadın ve kızın hemen ırzına geçilir.Adolf Hitler;83 muhalif milletvekilini Rayştag’a polis zoru ile sokmaz,tek adam seçilir,milyonlarca Yahudi hemen yakılır,60.000.000 insanın ölümüne hemen neden olunur.Jozef Stalin,1198 arkadaşının 1130’unu hemen kurşuna dizer,bir tek emri ile de 3 Mareşal,210 General,208 Amiral ve 30.000 Subay hemen kurşuna dizilir.Benito Mussolini tek adam seçilir;bir tek tahta kanatlı uçağı olan Habeşistan’a iperit gazı atılır,Arnavutluk’a ve Yunanistan’a hemen girilir ve dünyaya rezil olunur.Saddam Hüseyin Başkan seçilir,ülkesinin ırzına geçilir. Hamit Karzai Afganistan’a başkan seçilir, ülkesi anında Amerika’ya peşkeş çekilir.Türkiye’ye Başkanlık Sistemi gelirse ne mi olur?Hâlâ anlayamadınız mı?Önce tutuklanmayan Generaller ve Subaylar,Aydınlar ve Yazarlar tutuklanır.İnsanlar, başkanın dar açısından dünyaya baksınlar diye beyinleri kilitlenir vatandaşlıktan köleliğe yatay geçiş sağlanır,üniter yapımız ve ülkemiz parçalanır.Çok zor kazanılmış olan hürriyetimizin elden kolayca  çıkarılışına ağlamadık kimse kalmaz!
        
        

                  

13 Mayıs 2012 Pazar

721/BAŞKANLIK YOLU TAKLA ATMAKTAN GEÇER!


            OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;13 Mayıs 2012.

                   BAŞKANLIK YOLU, TAKLA ATMAKTAN GEÇER!
         Adnan Menderes Başbakan olduğunda;bir gece Ulus Meydanındaki bir lokantanın garsonunu dövmüşlerdi.Ol garson Hemen Adnan Menderes’e telefon ederek olaya polisten önce el koymasını sağlamıştı.İlk Askeri Şura toplantısına başkanlık ettiğinde de Adnan Menderes:
         “Sayın Genelkurmay Başkanım,gündemimiz nedir?” Dediğinde,şu yanıtı almıştı:
         “Nasıl emrederseniz,gündemimiz odur!”
         Adnan Menderes’i tutana aşk olsun! İmara açacağım diye de İstanbul’u neden yıkmasın!Hastalık büyümeye görsün bir kere!
         Şimdi iyice bir bakarsanız,Rahmetli George Orwell’in 1984 adlı romanını Ülkemizde hayata geçirilişini de görürsünüz.1947/1948 yıllarında;İskoçya’da bir Verem hastanesinde yatmakta olan George Orwell adlı İngiliz,Korkuya,Beyin Yıkamaya ve Propagandaya dayalı tek siyasi parti eksenli bir yönetimde her şeye egemen olan ve her şeyin ona danışıldığı bir Büyük Şef üzerine kurgulanmıştır.”Big Brother/Büyük Birader/.Kitap 8 Haziran 1949’daİngiltere’de yayımlanmıştı.Dünya çapında da bir büyük üne kavuşmuştu.1984’te de filmi çekilmişti!
         İstanbul’da Fenerbahçe ve Galatasaray futbol takımları arasındaki son karşılaşmayı Galatasaray Futbol takımı kazanmıştı.İşte kepazelikler,kişisiliklikler bundan sonra sahaya egemen olmuştu.Bundan önce bir gelenek olarak kupa, maçı kazanan takıma oyunun oynandığı  sahada verilmekteydi.Usul ve gelenek te böyleydi.Fenerbahçe,kazanmış olduğu tüm  kupaları da,sıcağı,sıcağına maçın yapılmış olduğu sahada almıştı.Önceden,şampiyonluk kupasının maçın yapıldığı sahada verileceği de ilan edilmişti.Efendim,Fenerbahçe,kupanın sahada verilmesini istememiş.Bu konuda müzakerelerden bir sonuç çıkmayınca da konu İstanbul valisine onun kanalı ile de Sayın Recep Tayyib Erdoğan’a aksetmiş!Kupanın maçın yapıldığı sahada verilmesi Fermanı çıkmış!Bu konuda atılmış olan taklalar Sayın RTE’YE kadar ulaştırılarak onu tek seçici durumuna getirmiş!Büyük Birader,taklacılar tarafından yaratılmıştır!Bu konunun ipuçları İçişleri Bakanımız İdris Naim Şahin tarafından tüm dünyaya gösterilmişti.Belki harırlayamayanlarımız bulunabilir.Güneydoğu’da öldürülen katırın hesabının sorulacağını ilan eden,iri ön dişli Sinoplumuz.
         Kendisini karşılayanlar arasında,huzurlarında manevi  bir sevgi taklası atan yaşlı bir Çilekeşimize:
         “Nereden bileyim sevdiğini,hadi bir takla at,ya da oyna da görelim!” Emrini vermişti.
         Bu emrin verilmesinin iki nedeni olabilir:
         1-Oynayarak ve bin bir takla atarak yükselmenin tek yol olduğunu göstermek!
         2-Ben buralara takla atarak geldim şuuraltının emrine uymak! Takla Atmanın yasal ve vicdani bir yükselme aracı olduğunu göstermek, Takla Atmanın hıncını halktan çıkartmak!Denizlili bir kadın da:”Recep Tayyib Erdoğan’ı sevmemek,Allahı sevmemektir’”Diye ilahi bir karar ortaya atmamış mıydı?Hastalıklar bu ortamda boy atarlar,sayın Seyircilerimiz!
         Diktatörleri taklacılar ve şakşakçılar yaratır!


720/ANALAR VE BABALAR!


         OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;13 Mayıs 2012.

                            ANALAR VE BABALAR!
         Bir erkek,bir kadınla bir olduğunu ömrü boyunca övünerek anlatır ve bir anı olarak taşır!
         Bir erkekle bir olan Kadın da bunun yükünü ve sorumluluğunu ömrü boyunca taşır:İşte o Anadır!Anamızıdır!

11 Mayıs 2012 Cuma

719/CUMHURİYET,LAİKLİK VE BAŞKANLIK SİSTEMİ!


OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;12 Nisan 2012
            CUMHURİYET,LAİKLİK VE BAŞKANLIK SİSTEMİ’
                                                           Budur Ustamızın son istemi!

“06.Şubat.2007 tarihli Milliyet Gazetesi, laiklik tartışmasını çok ilginç bir şekilde verdi. Sayfa’nın başına, Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’in, ”70. Yıl uyarısı” başlığını koyduktan sonra; daha büyük harflerle, ”LAİKLİK GÜVENCEDİR.” BAŞLIĞINI KOYDU.
Bunların hangi gün söylediklerinin TAKİYYE olduğunu kestirmek mümkün değildir. Sayın Arınç, o gün için şöyle buyurmuştu: ”Laiklik, vatandaşlarımıza vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlükleri konusunda en büyük güvenceyi sağlamıştır.
5. Şubat. 1937 ‘de Anayasa hukukumuza giren laiklik ilkesi ile tüm inançlar teminat altına alınmıştır. Laik düzende herkes, dini inanç ve düşünme özgürlüğüne sahiptir. Bu nedenle, laiklik Türkiye Cumhuriyeti’nin vazgeçilmez ilkeleri arasındadır.”
Sayın R.T.E de, şöyle buyurmuştu: ”BİRLEŞTİRİCİ OLSUN.” Mutlulukla söyleyebilirim ki, milletimiz, cumhuriyetin temel niteliklerini benimsemiş, laiklik gibi hukukun üstünlüğü ilkelerini de içselleştirmiştir. Bütün diğer kurumlarıyla, cumhuriyetimizin de, demokrasimizin de, en büyük güvencesi, işte bu itibarla aziz milletimizdir. Anayasamızda yer almasının 70. Yıldönümünde, bugün laiklik ilkesinin, farklı inanç ve yaşam biçimleri için özgürleştirici bir güvence olarak ne kadar hayati öneme sahip olduğunu çok daha görüyoruz. Laikliği, ayrıştırıcı değil, birleştirici bir ilke olarak yaşatıp, gelecek kuşaklara taşımalıyız.”
Aynı Recep Tayyib Erdoğan Beyimiz, bu sefer de başka türlü konuşmuş:Referansımız İslam. Tek hedefimiz İslam Devletidir!”
Taa! İspanya’dankükremiş: BİR TUTTURMUŞLAR LAİKLİK ELDEN GİDİYOR DİYE! MİLLET İSTERSE TABİİ GİDECEK BE!””SONRA NEDİR BU LAİKLİK ALLAH AŞKINA? BU NE MENEM ŞEY!”Gömlek değiştirmek önemli değildir, yeter ki karakter değiştirilmesinkardeşim!Ostüzü.
 Profesör Dr. Maurice Düverger söylemiş: ”POLİTİKACI, GELECEK SEÇİMLERİ DÜŞÜNÜR. DEVLET ADAMI DA, BİR ULUSUN GELECEĞİNİ, YARINLARINI DÜŞÜNÜR.”
Attıkları oyları, milli irade sayılan, evlerinde bir tas çorba kaynatmaktan mahrum bırakılıp, İFTAR ÇADIRLARININ DMİRBAŞI YAPILAN, KENDİLERİNİ BU HALLERE
DÜŞÜRENLERİ BAŞTACI YAPAN, MİDESİNİ VE DAHİ TAKIM TAKLAVATINI DÜŞÜNEN KALABALIKLAR DA, BİR KİLO BULGURU, BİR KİLO NOHUDU DÜŞÜNÜRLER.
Sayın Bülent Arınç: ”Anayasamızın ikinci maddesine atıfta bulunarak: ”Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir. Laikliğin tanımı dendiği zaman ben bunu anlıyorum.” demiştir.
Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer de: ”Laiklik, Türkiye’nin ümmetçilikten ulusçuluğa, kulluktan yurttaşlığa, bağnazlıktan çağdaşlığa yönelişini simgeler.” dedikten sonra, laiklik ilkesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilemez ilkeleri arasında yerini aldığını “, vurgulamıştır
23.Aralık.2003 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde; Fransa’nın Eski Cumhurbaşkanlarından Sayın Bay Jacgue Chirac’ın laiklik ilkesi ürerine yapmış olduğu konuşması, tam metin olarak, birinci sayfa’da yayımlandı. ”LAİKLİK’İN SINIRLARI DEĞİŞTİRİLEMEZ”.
“Kamusal alanda, türban’ın yasaklanmasını destekleyen Chirac: ”Laiklik, cumhuriyetçi kimliğimizin merkezinde yer almaktadır. Artık, laikliğin sınırlarını değiştirmek söz konusu olamaz demiştir
.”OsmanTürkoğuz; Tüm İnsanları Kucaklamak.11
Şimdi de tutturmuşlar  Başkanlık Sistemi! Hadi canım sen de! Tüm erkleri şahsında toplamanın başka adı mı var?
Sayın Kemal Kara Bey’in liselerde okutulan şimdilerde de ortadan kaldırılmış iki ciltlik kitabının adı: Kemalizm/Atatürkçülük idi.O kitapta Mustafa Kemal’in bir öngörüsü de yer almıştı:
“En iyi yönetim şekli Cumhuriyettir.Milletvekilleri ve hatta cumhurbaşkanı hırsız olursa onları vatandaş eliyle,seçimle değiştirmekmümkündür!”Korkulan nokta bu mudur!

718/ŞURA-YI DEVLET,DANIŞTAY VE YANDAŞTAY!


                   OSMAN TÜRKOĞUZ
                   osmanturkoguz@gmail.com
                   İzmir;11 Nisan 2012.İletiyi gönderme yazım!
                 Karakullukçuluk temizlikte kullanılan devlet görevlisinin unvan ve sıfatıymış! Bunu böyle bilerek kızmamamız gerek.Herkes üzerine düşen görevi ifa etmekle sorumludur.Kirli ve bulaşık kaplar ve dahi kazanlar  ortada mı kalsın Kardeşim!
                     ŞURA-YI DEVLET,DANIŞTAY VE YANDAŞYAY!
         Danıştay Başkanlığına seçilmiş olan Başbakan Yardımcımız Bay Bülent Arınç’ın sınıf arkadaşı Hüseyin Karakullukçu adlı kimesne Danıştayın 144’üncü ve Yandaştay’ın da birinci kuruluş yıldönümünde bir fikir beyan etti ki,tam Adaleti kullananlara özgü!
         “Danıştayın 144’üncü kuruluş yıldönümünde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyib Erdoğan’ın huzurlarında başkanlık sistemini desteklediklerini açıklamıştır!”Ve şöyle buyurmuşlardır:
         “Başkanlık sisteminin tartışmaya değer ve demokratik bir yönetim modeli olduğu KANISINDAYIZ!”Bu, bir Danıştay Başkanının açıklaması olmayıp,Danıştay üyelerinin oybirliği ile almış oldukları bir karardır!Vay anam vay!İkinci Mahmud’un ve Sultan Abdülaziz’in ve eski Danıştaylıların kemiklerini sızlatmaz mı bu haksız,hukuksuz ve taraflı konuşma.
         Bendeniz;”Atatürk Kültür ,Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,Türk dil Kurumunun Türkçe sözlüğünün Karakullukçu maddesine bir bakayım dedim.İkinci cilt,sahife 793.                                                          “Kara Kullukçu:İ.Ta.Yeniçeri ocağı bölük ve ortalarında ,odaları ve odalara gelen konukların ayakkabılarını temizlemek,yemek kaplarını yıkamak gibi işlerde görevli yeniçeri eri!”
         Bu konuda sözü uzatmaya da gerek kalmadı sanırım.Uzun boylu olarak ta Danıştay’ın tarihinden söz edecek te değilim.Yalınız bir olguyu vurgulamak istemekteyim:
         Yeni binasına taşınan ve yepyeni bir başkanına da kavuşan bu Anayasal Kurumumuzun adının YANDAŞTAY olmasını önermekteyim.Saygılarımla.     
Nereden nereye geldiğimizi göstermek amacı ile Şimdiki YANDAŞTAY’IMIZIN       kısa bir öz geçmişini veriyorum:

Şura-yı Devlet

Vikipedi, özgür ansiklopedi: ALINTIDIR!
Şura-yı Devlet (Osmanlıca: شوراى دولت) Osmanlı Devleti'nde günümüzdeki Danıştay'a karşılık gelen yüksek yargı kurumudur. 1868-1922 yılları arasında görev yapmıştır.
Şura-yı Devlet'in temelleri II. Mahmut tarafından 1837 yılında kurulmuş olan Meclis-i Vâlây-ı Ahkâmı Adliye adındaki yüksek mahkemeye dayanır. Bu mahkeme günümüzdeki Danıştay ile Yargıtay’ın temelleri olan bir kurumdur. Daha sonra 1839 yılında Gülhane Hattı Hümayunu ile Osmanlı halkının din ve mezhep farkı gözetilmeksizin can, mal, ırz ve namus gibi tabi haklarının kanun teminatı altına alınacağı devletçe vaat edilmiş, böylece yeni bir hukuk devletinin temel prensipleri ortaya konmuş, idarenin (devletin) de hukuk kurallarına uyması gerekliliği Osmanlı’da kabul edilir bir fikir haline gelmiştir.
1868 yılında padişah Abdülaziz döneminde Meclis-i Vâlây-ı Ahkâm-ı Adliye ikiye ayrılarak Danıştay işlevini yapmak üzere Şura-yı Devlet, Yargıtay işlevini yapmak üzere ise Meclis-i Ahkâmı Adliye adıyla iki kuruma ayrılmış, böylelikle, yargı ve yürütme birbirinden ayrılmıştır. Bu iki yargı organından Şura'yı Devlet'e hem kanun tasarılarını hazırlama hem de idarî uyuşmazlıklara çözüm getirme şeklinde hem "kanun tasarı hazırlama" hem "yargı" görevi olarak iki görev verilmiştir. Divan­-ı Ahkâm­-ı Adliye'ye ise yalnızca "yargı" görevi verilmiştir.
Padişah Abdülaziz'in 10 Mayıs 1868 günlü nutkuyla fiilen çalışmaya başlayan Şura-yı Devlet'in[1] görevi "Kavanin ve nizamat layihalarını tetkik ve tanzim, mesalihi mülkiyeyi tetkik, hükümet ile eşhas beyninde mütehaddis deaviyi rü'yet ve memurini devletin tahkik ahvaliyle, muhakemelerini icra" olarak ifade edilmiştir. "Hükümet ile eşhas beyninde mütehaddis davaları" görmek ve çözümlemek görevi, 1876 Kanuni Esasisi ile genel mahkemelere bırakıldığından, Şura-yı Devlet'in yargısal görevi çok sınırlı kalmıştır.
Osmanlı döneminde 54 yıl görev yapan Şura-yı Devlet, 4 Kasım 1922 tarihinde İstanbul’daki bütün merkez kuruluşlarının TBMM Hükümetinin yönetimine geçmesiyle sona erdi[2]. 669 sayılı Kanunla Şura-yı Devlet'in yerine Danıştay kurulup, 6 Temmuz 1927 tarihinde çalışmaya başladı.
  1. ^ II. Meşrutiyet Döneminde Danıştay (Şura-yı Devlet), Erkan Tural, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, V:13, 2006, sayfa: 79-89
  2. ^ 1868'den 1922'ye Şura-yı Devlet Reisleri, Fethi Gedikli.
  3. Ülkemizde hâlâ hukukçu olduğuna inanan Milli İrade mensuplarımıza armağan edilmiştir iş bu yazımız!

10 Mayıs 2012 Perşembe

717/GENERAL VE AMİRALLERİMİZE BÜYÜK TUZAK!KÜRT VE KURT MASALI!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                                        İzmir;09 Nisan 2012

                        Generallerimize ve AMİRALLERİMİZE BÜYÜK Tuzak!
                              KÜRT VE KURT MASALI!
Komünist çın Lideri Mao-ZeTung—Maoçe tung—öldükten sonra, eşi ve üç yakını dörtlü çete suçlaması ile tutuklanmıştı.Bayan Mao,yargılanma başladığında  şu savunmayı yapmıştı:”Ben,Mao ze tung’un köpeğiydim.Kimi ısır diye emir verirse onu ısırırdım!”Diktatörlüğe özenenlerde de emirle adam ısırtılacak köpekler olduğunu tarih bizlere söylemektedir.
Ülkemizin en büyük kalemlerinden Sayın Bekir Coşkun, çok bilinen bir öyküyü yazmıştı:”Kurt ve Köpek!”Köpek,bir parça kemik ve artık ekmek için kulluğu ve köleliği kabul etmiş bir Kurt cinsidir.Oğuz Boylarına Ergenekon’dan çıkış yolunu gösteren de bir Kurttur.Kurt,Asil,karakter ve özgür gelenek sahibi bir canlıdır.Köpek gibi bir kemik için yaltaklanarak sahibine  kuyruk sallamaz.Kurdun sahibi özgür dağlar ve kendisidir.Vatan Şairimiz Rahmetli Namık Kemal:”Köpektir zevk alan sayyadıbi insafa hizmetten!”Sözünü boşuna etmemiştir.
Sayın Politikamızın en büyük Ustası Recep Beyimiz bu yazıda Paşalara yapılan hakaretin Atatürk’e kadar uzandığını!”söyleyerek Paşaları ve Atatürk’ü savunur olmuştur ve şöyle eydirmiştir:
“Bu zat, ne yazık ki,bütün kaleminden pislik akan bu zat,bunu her zaman yapıyor!”
Tüm Cumhuriyetçi Aydınlarımız Büyük Ustamızın bu sözüne kızmışlardır.Ben ise başka türlü düşündüm ve gerçeği yorumladım:Sayın büyük Ustamız ilk defa doğruyu konuşmuştur.Adaleti kullanan Partisi tüm pislikleri bir koruma havuzuna toplayarak topluma aksettirilmesini önlemiştir.Yalınız,çok az sayıdaki vatansever ve cesur yazarlarımızın kalemlerinden bu pislikler dışarıya halkımıza akılmaktadır.Sayın Bekir Coşkun’un,Sayın Emin Çölaşan’ın ve Sayın Yılmaz Öztin ve Sayın Uğur Dündar’ın kalemlerinden aktığı söylenen pislikler hep bu soyguncuların ve işbirlikçilerin pislikleridir.Bu pisliklerin kokusu bile Sayın Büyük Ustamızı tedirgin etmeye yetmiştir!
         Generallerini yarısından çoğunu düzmece belgeler ve Özel Hükema tarafından Silivri ve Hasdal Üsera Kampına dolduran Sayın Büyük ustamız,”Paşaları!”Savunmaya kalkmış.Türk Ordusunda Sayın Necdet Özel’den başka Paşa  yoktur! Türk Silahlı Kuvvetlerinde Generaller ve Amiraller vardır.Paşalık unvanı Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkarmış olduğu bir yasa ile yıllarca önce kullanımdan kaldırılmıştır.Paşalık unvanı ve sıfatı Mustafa Kemal’e,hele,hele Atatürk’e kadar hiç vardırılamaz.Mustafa Kemal,askerlikten ve onun vermiş olduğu rütbe ve unvanlardan Erzurum Kongresi öncesi istifa ederek tüm bu unvanlarını İstanbul’daki İngiliz Uşağı vatan hainlerimizin suratlarına fırlatmıştı.Ulusal Kurtuluş Savaşını da bir Türk olarak başlatmıştı.Bir Türk ferdi olarak;Erzurum ve Sivas Kongrelerine ve Heyeyitemsiliye Reisliğine  seçilmişti.Ankara’ya da bu sıfatla gelmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,Devlet Başkanı ve  Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordularına Başkomutan olarak seçilmişti.Sakarya Meydan Muharebesinden sonra da Mareşal olmuştur.Paşalık uzatması Mustafa Kemal’e ve Atatürk’e kadar uzatılamaz.Hele,hele Sayın Recep Tayyib Erdoğan tarafından böyle bir yakıştırma hiç yapılamaz.Paşalık,Osmanlı'da Arpalık gibi dağıtılmıştır.At Cambazı Ahmet Anzavur,önce Balıkesir Jandarma komutanı yapılmış;İngili,z altınları ve silahları ile Kuvvayı Milliyeye saldırınca da Paşa yapılarak izmit Mutasarrıflığına atanmıştı.Sonunda da bir adamı tarafından öldürülmüştür.Paşaılık en sonunda Zeki Müren'e kalmış, o dahi ölünce de Paşalık fiilen sona ermiştir!
         Sayın Büyük Ustamız, Türk Silahlı Kuvvetleri Generallerini ve Amirallerini Bekir Coşkun aleyhine kışkırtarak dava açtırma sevdasındadır.Cumhuriyetçileri biribirine düşürmek ilkel akıllılığıdır bu!Buna Sayın Recep Beyimizin dediği gibi yanıt vermek gerekmektedir:”Yemezler Recep Beyimiz,yemezler!”Senin emrin,altındakilere geçer ancak ve dahi ancak!

İzleyiciler

Blog Arşivi