23 Mart 2012 Cuma

İHTİLAL (LA REVOLİTİON) VE HÜKÜMET DARBESİ (LE COUP D'ETAT)


         OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir; 23 Mart 2012.

                                   İHTİLAL  (LA RéVOLİTİON)
                                                   VE
                            HÜKÜMET DARBESİ (LE COUP D’ETAT)

                            Kendi ordusunu taşıyamayan uluslar, başka ulusların ordusunu taşımak zorunda kalırlar!” Romalı Puplio Cornelio Tacito (MS:55/117)

         27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 Harekâtı, Ne İhtilaldir ne de Hükümet darbesidir. Bunu söyleyenler ya zır ,zır cahildirler ya da sırılsıklam haindirler.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin; Hırlının, Hırsızın ve Çıkarcıların elinden, Yasa Hükmüne dayanarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurtarma eylemidir. 
En büyük günahı da;  yeniden kirletilmesi için Acemi, Hain ve dışa bağımlı Çıkarcı politikacıların ellerine Türkiye Cumhuriyetini tertemiz ederek verme saflığıdır!
Bir kendini ve olayları bilmez, TV’de “12 Eylülcülerin günahları çok büyük!” diye mavallar okumaktadır.
Bülent Ecevit’in, Süleyman Demirel’in ve diğer iki siyasi parti liderinin hiç mi günahları, suçu ve kabahatleri yoktur! Ostüzü.
İki olayın içinde fiilen bulundum, mağdur edilerek sürülmeme ve çok acılar çekmeme rağmen!
         Türk Silahlı Kuvvetlerinin 211 sayılı İç Hizmet Kanunun 35’inci maddesi:
                                     C. UMUMİ VAZİFELER
    Madde 35 - Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.
         Türk silahlı Kuvvetleri bir sürü vatan haininin ve çağ dışı, Atatürk düşmanı yobazın elinde Skapogoat –Günah Keçisi--yapılmıştır
Dünyada; hiçbir yasal dayanağı olmaksızın, iktidarı zorla ele geçirmiş olan hangi milletin ordusu, milletine ve devletine çağa uygun kurumlar bırakarak ve iktidardan kendiliğinden çekilmiştir!
1961 Türk Anayasasını Ordinaryüs Profesör Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu hazırlamıştır.
1961 Anayasası Türk Anayasa hukuku tarihinde çok görkemli bir hukuk abidesidir.
Bunları sıra ile anlatacağı         m:
“İster seçimle, ister darbe ile isterse Veraset yolu ile gelinsin; İktidara gelmek önemli değildir: Önemli olan iktidardaki davranış ve iktidarı sürdürme biçimidir! Profesör Dr.Maurice Duverger.
         Osmanlı Mebusan Meclisinde; iktidarı düşürmek için gensoru veren muhalefet partisinin başkanına Sadrazam:  “Siz, iktidara gelmek istiyorsunuz!” Dediğin de şu tarihi yanıtı almıştı: ”İktidara gelmek suç ise, siz Cürmümeşhut haldesiniz!”
          “Eski Genelkurmay Başkanımız ve Milli Güvenlik Kurulu Başkanı ve dahi Devlet Başkanı ve sonra da Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Kenan Evren hakkında, “1961 Anayasasını İhtilal yaparak değiştirmek suçundan!” Dava açılmış!
Sağ partiler 17 seferde Asker anayasasının! 111 maddesini değiştirmişlerdi: Şimdi de kendi varlıklarının nedeni ve temeli olan Anayasamızı değiştirmek üzereler!
EYY! Müddeiumumiler! Eyy! Müddei hususiler! EYY! Özel yetkililer! EYY! Maskeli Muhbir’i Sadıklar ve EY!  Teğmenimizin cep telefonuna 139 sabıkalıyı yükleyen Polisler! Ve Ey! Sahte suç üretim merkezleri, AKP ve Stepneleri ve Kendinden menkul hukukçular SUÇÜSTÜNDELER!
İHBAR EDİYOR Ve sizleri tüm sanıkları Sayın Ahmet Kenan Evren’in dosyasına eklemenizi istiyorum!
Bu yazacaklarımı okuyunuz da halinize ister gülünüz isterse ağlayınız!
         Sözcü gazetesinin 22 Mart 2012 günlü sayısından bomba gibi bir haber:
                   “AKP’DEN Evren’e Yanıt!”
                  “Öyle bir yargılarız ki. ”
         “AKP Denizli milletvekili Nihat Zeybekçi: ”Ben kurucu iradeyim, beni yargılayamazsınız!” Diyen Evren’e:
         Öyle bir yargılarız ki, milletin iradesi öyle bir yargılar ki!” Buyurmuş!
         Ne zamandan beri %47,02 ‘lik seçmen grubu Millet olmuş!
         Adaletten Korkanlar Partisi mi, AKP milletvekilleri mi, Türkiye Büyük Milletvekilleri Meclisi mi yargılama yetkisini kullanmaktadır!
         Silivri ve Hasdal toplama kampına doldurmuş olduğunuz Yiğitleri siz mi tutukladınız!
03 Kasım 2003’teki bir harp oyununun—Çokları emekli olmuş-- tüm iştirakçilerini siz mi darbeci sayarak lekelediniz!
Aslında; kendisini Türkiye Cumhuriyetinin Başsavcısı olarak ilan eden Sayın RTE, Yargılama Erkini de, Atatürk ve Çağ düşmanları adına kullanmaktadır.
         İbretlik başka bir Türk Büyük Hukukçusunun! Beyanatı:
          12 Eylül 1980 olayını zemmederken; şöyle buyurmuşlar:
         “Neden gündüz değil, gece geldiler!” Sayın A.Kenan Evren’den söz ederken de:
         “Neden korunma Zırhı aldı!” Buyurmuşlar:
         Şimdi, biz ona neden düğününü gündüz yaparak, gece gerdeğe girdiğini soruyoruz mu!
         TBMM’Sİ, belirli programlarla günü ve saati belli olarak gündüz oturum yaptığı halde; Anayasamızın 145’inci maddesini Anayasa komisyonundan geçirmeden ve muhalefet partilerinin haberi de olmadan neden gece ve  “Gece Yarısı Ekspresi” gibi SN. RTE’NİN arzusu doğrultusunda değiştirdiniz?
Burada; hukuksuzluğa rağmen “baskın basanındır”ı neden oynadınız?
Mareşal Gazi Mustafa Kemal neden Gecenin yarısında Yunan ordusuna taarruz ettiği de neden sorgulamıyorsunuz!”
Şaşayrum, demiş; Temel, “yahu siz nesisiniz! Deli misiniz, hukukçu musunuz, her poka maydonuz mu?” Demiş.
         Kuzu, Kuzu AKP çizgisini savunan bu büyük Hukuk Ulemamızın iptal edilen Anayasamızın 15’inci maddesinin yorumunu çok önce yazmış olduğu” 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri ve Getirdiği Yenilikler” adlı hukuk kitabından okuyalım da Aydınlarımızın! Nasıl fenerleştiklerini de görelim:
         “Nihayet olağanüstü durum sona erdikten sonra o dönemdeki işlerin hukuki durumu ve yetkililerin sorumlulukları meselesi de anayasada çözüme bağlanmıştır. Kanaatimizce geçici 15’inci madde 12 Eylül 1980 tarihinde, ilk genel seçimlerin yapılmasını takiben toplanan TBMM Başkanlık Divanı’nın oluşumuna kadar geçen süre içinde yapılmış olan yasama ve yürütme işlemleri için her türlü sorumluluğu ortadan kaldıran ve yargı denetimini engelleyici mahiyette, tabiri caizse kalıcı bir geçici hüküm niteliğinde düzenlenmiştir.”
         Bir ozanımızın, şiddetle kabul etmediği bir fikrin bir sene sonra savunuculuğuna soyunduğunu gören bir yakını: ”Hayrola Üstat, geçen sene bu fikrin aleyhindeydiniz!” Dediğin de şu yanıtı almıştı:
         “Bendeniz de tekâmül ediyorum!”
         Bu Hukuk Pofumuz Sn. Kuzu damı tekâmül ediyor! Ama nesi tekâmül ediyor dersiniz?
         Sus şehrinde, sahte Pers kıralını öldüren altı silah arkadaşından, kimin kıral olacağının belirlenmesini bir kısrağın sidikli mendilini koklayan at belirlemişti.
“Kimin kral olacağının belirlenmesi bir sonuca bağlandı: İsyancılar, atlarına binerek, şehrin dışına çıkacaklar, gün doğarken, kimin atı önce kişnerse o kral olacaktı. Toplantı biter, bitmez; Dariyüs, çok zeki olan seyisi Oebar’a gitti. Varılan kararı anlattı ve: ”Eğer bir numara yapabilirsen yap ve bu aslan payının başkasına değil, bana düşmesini sağla“, dedi.
Oebar: “-Efendimiz, eğer tahta geçmeniz sadece buna bağlıysa, hiç kuşku etmeyin”. Şimdiden kendinizi kral Sayın”.
Öyle bir usul biliyorum ki, tam bu iş için biçilmiş kaftan”, dedi.
Oebar’ın, Dariyüs’ün atını nasıl kişnettiğine dair çeşitli öyküler anlatılır. Karanlık bastıktan sonra; Oebar, Dariyüs’ün atının en çok sevdiği kısrağı alarak, sınavın yapılacağı tepeye çıkar ve Kısrağı bir kazığa bağladıktan sonra, Dariyüs’ün atını, Kısrağın yanına getirir, etrafında dolaştırır, Kısrağı koklamasına izin verir. Kısrağın sidiğini ve dişilik organını Dariyüs’ün atına koklatır. Kısrağın sidiğini bir mendile bulaştırarak, şehre döner. Sabahleyin, altı yarışmacı, atlarına binerek, tepeye çıkarlar. Güneş dağarken; Oebar. Sidikli mendili Dariyüs’ün atına koklattığında, at kişnemeye başlar. Beş yarışmacı da yerlere kapaklanarak, Dariyüs’ün krallığını onaylarlar.
Dariyüs, ilk iş olarak, taştan bir anıt diktirerek, anıtın üzerine: ”Hystaspes’in oğlu Dariyüs, atı ve seyisi sayesinde Persia tahtını kazandı.” Yazdırır. Üzerinde seyis ve at motifli bir altın para kestirir. Bu olaylar, M.Ö. 522 tarihinde meydana geldi, Herodot Tarihi, Perihan Kuturman çevirisi, S.142–147.

                       ATİNA’DA BİR ADAY OYUNU.
“Demokrasinin beşiği sayılan Atina Sitesi’nde, birçok seçim hileleri yapılmıştır. Atina şehrinin yönetimine aday olan bir üçkâğıtçı, Atina’nın dışında, elbiselerini parçalayarak, elini ve dahi yüzünü kanatarak, Agora’da halkın huzuruna çıkıp: ”Atinalılar, sizlere hizmet etmemi istemeyen halk ve demokrasi düşmanları, beni bu hale koydular. Neyleseler, dişleseler de; benim, siz Atinalı vatandaşlarıma hizmet etme aşkımı engelleyemezler.
ÖHÖ! ÖHÖ! % 47’2 ile seçimi kazanır! PLATON-EFLATUN-’UN DEVLET ŞEKİLLERİ.(M.Ö.429–347).Osman Türkoğuz, Üç devir ve üç benzerlik, araştırma.
Eski zamanlarda; Aygırlara kısrak sidikli mendil koklatılarak iktidar olunurmuş! Günümüzde, para, makam, yiyecek paketi, din, cennet ve korku koklatılarak bu iş becerilmektedir!
         Bu madde de anayasamızın tüm hükümleri gibi halk oylamasından geçmiş ve koruduğu kimselere hakkı müktesep yaratmıştır.
Şimdi, SN.RTE emir buyursa da, Avrupa ve Dünya şampiyonu olan sporcularımıza bir ev ve 500 Cumhuriyet altını verilmeye diye bir yasa çıkartsa, bu yasayı geriye doğru uzatarak bir ev ve 500 Cumhuriyet altını kazananların ellerinden bu hakları alınır mı?
         Çok seneler önce bir karikatür görmüştüm. Ne zaman Anayasa değişikliğinden dem vursalar bu karikatür düşer aklıma: Issız bir ormanda sabah yürüyüşüne çıkan bir Genç Kıza Sefil bir erkek tecavüze yeltenir. Genç Kızın imdat çığlığına yetişen Ormanın Külhanbeyi ol sefili bir iyice döverek kızı kurtarır. Kız sevineyim derken, ol Külhaninin tecavüz saldırısına uğrar ve var gücü ile imdat ister. Silahlı bir güvenlik görevlisi hızla olay yerine yetişir ve Külhaniyi başından ve apış arasından kurşunlayarak öldürür. Kız çok mutlu olur. Son karede de çalıların üstünde kızın elbiseleri ve çalıların üstüne kalkmış bir çift kadın bacağı sergilenir!
         Akıllının cesareti bir ulusu kurtarır, cahillerin bilgisizliğe dayanan cesaretleri de bir Ulusu batırır.
27 Mayıs 1960’ta ve 12 Eylül 1980’de uygulanan 765 sayılı Türk Ceza Kanunun 146,102 ve 103’üncü maddelerini birlikte okuyalım.
Şunu da belirtmekte yarar görüyorum: Yeni Ceza Kanunlarının hükümleri Makable Şamil değildir; yani ya geçmişe uygulanamaz. Ancak; bizim Genç milli Birlikçilerimiz, İdam hükümlüsü Celal Bayar’a uygulamak için ceza kanununun hükmünü değiştirmişlerdi! Kızgınlığa dayalı adalet!
         TCK. Madde 102/”-(Değişik:29.6.1938-3531/1md.)”Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku âmme davası:
         1-Ölüm ve müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,
         2-yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde onbeş sene,
         3-Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı âmmeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,
         4-Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene,
         5-Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz Liradan ziyade hafif para cezasını müstelzim fiillerde iki sene,
         6-Bundan evvelki bendlerde beyan olunan mikdardan aşağı cezaları müstelzim kabahatlerde altı ay geçmesile ortadan kalkar.
         Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında yazılı ölüm veya müebbed yahud muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerin yurd dışında işlenmesi halinde dava müruru zamanı yoktur.”
         Madde103- “Müruru zaman başlangıcı tamamıyla icra olunan cürüm ve kabahatler hakkında fiilin vukuu gününden ve teşebbüs olunan veya icra ikmal olunamayan cürümler hakkında son fiilin işlendiği tarihten ve mütemadi ve müteselsil cürümler hakkında dahi temadi ve teselsülün bittiği günden itibar olunur.”
                   İKİNCİ FASIL
         Devlet kuvvetleri aleyhinde cürümler.
         Madde 146/1- “Türkiye cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye kanunun tamamını veya bir kısmını tâğyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs edenler, idam cezasına mahkûm olur. ”Bu suçun oluşabilmesi için, maddi ve manevi unsurların da oluşmuş olması gerekir:
         “Devletin şahsiyetine karşı cürümlerden 146’ıncı maddenin öngördüğü suçun oluşabilmesi için, fiilleri doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve dolayısıyla bu yasa ile oluşturulan temel ilkelere yönelik olması gerekmektedir. Bu suçun maddi unsurudur.
         146’ıncı maddedeki suçun manevi unsuru da:”Türkiye Cumhuriyeti anayasasının tamamını veya bir kısmını tebdil veya ilgaya cebren teşebbüstür. —Tam Teşebbüs--Teşebbüs, icra hareketlerinin tamamlanmış olmasıdır. İcra hareketlerinin tamamlanmamış olması da Nakıs—eksik—Teşebbüstür.”
        
          Türk Silahlı Kuvvetleri 4 Ocak 1961 gün ve 211 sayılı TSK İç Hizmetler Kanunun: Türk vatanı, İstiklal ve Cumhuriyetini korumak (m.2) ve Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumak (m.35) maddelerine dayanarak ülke yönetimine el koymuştur.        

                   TÜRK ANAYASA HAREKETLERİ.
         Osmanlı Devleti; ulus ve çağdaş devlet olgusundan çok uzak yaşamının devamını büyük devletlerin eteklerinin altına sığınmakta aramıştı.
Tanzimat fermanı ve 1856 Fermanı bu yolun kilometre taşlarıydı.
Sonunda; İstanbul’da toplanan Avrupalı devletlerin Osmanlıyı zora sokmasını önlemek için, 23 Aralık 1876 tarihinde, alelacele tercüme ettirilen Belçika’nın 1831 tarihli anayasası “Osmanlı Teşkilatı Esasiye Kanunu” olarak ilan edilmişti.
Bu anayasa İttihat ve Terakki Partisi tarafından birçok değişikliklere uğramıştı.
Mustafa Kemal Paşa, Anadolu ve Rumeli halk kongrelerinden geçerek 23 Nisan 1920 tarihinde, Ankara’da, Kurucu Meclis statüsündeki—Assemble Constitityonel-- Türkiye Büyük Millet Meclisini açmıştı.
1921 tarihinde kabul edilmiş olan 21 maddelik anayasa’da Osmanlının Teşkilâtı Esasiye Kanununa dokunulmamıştı. Ta ki, Kurtuluş Savaşından sonra yeniden seçilmiş olan ikinci TBM Meclisi’nin kabul etmiş olduğu 105 maddelik yeni bir anayasayla,1876 tarihli anayasa ve ekleri yürürlükten kaldırılmıştır.
         Bu anayasamıza bazı çağdaş eklerin yanı sıra Atatürk ilkeleri de eklenmiş ve 1945 yılında da Anayasamızın dili Öztürkçeye çevrilmişti.
14 Mayıs 1950 senesinde; dini ve Sait’i Nursi’yi kullanan Demokrat Partisi iktidara gelmişti. İlk iş olarak Türkçe Ezanın okunmasına son veren bu iktidar, Atatürk ilkelerinin anayasadan çıkartılması için de 1924 Anayasasını yürürlüğe koymuştur.
Ülkemizde anayasaya göre Arapçaya yakın adlar sokaklara bile taşınmıştı. Ülkemiz kamplara bölünmüş, halkımızın gittiği camiler ve kahvehaneler bile ayrılmıştı. Türk parası alabildiğine Doların altına itilmişti. Bir dolar 993 kuruş olmuştu.
Mısır’da yaşayan bir Osmanlı Şehzadesinin ülkemizin başına geçmek için askeri üniforma diktirttiği basınımıza yansımıştı.
1957 Genel seçimlerinden sonra Adnan Menderes iyice köşeye sıkışmıştı.
1955 senesinde, ayağa kalkan DP. Grubunu susturmak için: ”Siz, o kadar güçlüsünüz ki bu ülkeye isterseniz Hilafeti bile geri getirirsiniz!” Demişti.
Rahmetli İsmet İnönü’yü cezalı olarak TBMM’DEN attırtmıştı.
Anayasamızda”Tabii Hâkim ilkesi” varken; ön tedbirler kanunu ile15 Milletvekilini anayasaya ve yasalara aykırı bir biçimde yetkilerle donatmıştı.
         “Kardeş Kavgasını Önlemek için” Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuştur.
Ne yapmıştır Türk Silahlı Kuvvetleri?
SN. Recep Tayyip Erdoğan’ın anlattığı gibi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasını soymamıştır.
O gün ben de görevli olarak Başbakanlıktaydım ve Merkez Bankasının dış güvenliğini sağlayan bölüğünde takım komutanlığını yapmıştım.
Rahmetli İsmet İnönü’nün 127 ton altın ve 300.000.000 Dolar bıraktığı Merkez bankasından sadece 18 ton altın çıkmıştır.
104 ton altının da rehin olarak Londra’ya gönderildiği anlaşılmıştır.
Yasama Yetkisini Milli, Birlik Komitesi almıştır.
Kurucu Meclis seçilmiş ve dünyanın en mükemmel ananasını bu Kurucu Meclis kabul etmiştir.
Bu anayasamız üzerine bugünkü anayasamızda da varlığını sürdürmekte olan anayasal kurumlarımız oluşturulmuştur.
Bu anayasamızda hakların özüne yer verilmiştir.
Resmi Gazetede Halkoyu için yayımlanan bu yeni anayasayı Türk halkı ezici bir çoğunlukla onayladığından bu anayasamız 09 Temmuz 1961 tarihinde 334 sayı ile yayımlanmıştır.

                   1980 El koyma Olayımız!
         Ülkemizde; Sn. Süleyman Demirel ile Rahmetli Bülent Ecevit’in keçilere taş çıkartan inadı nedeniyle süresi dolan Cumhurbaşkanının yerine yeni bir cumhurbaşkanı adayı üzerinde anlaşılamadığından, siyasi kriz dev boyutlara ulaşmıştı. Bu fırsattan yararlanan:
         1-Anarşi, Terör ve bölücülük te dev boyutlara varmıştı.
         2- Ekonomi de çökmüştü.
         3-Yasama organı felç olmuştu.
         4-Kuvvetler çatışması da başlamıştı.
         5-Sovyetler Birliğinin Doğu Anadolu için lastik paletli zırhlı araçlar ürettiği ve bu görev için Ermeni asıllı bir Generali görevlendirdiği söylenmekteydi.
         6-Şehirlerde sınır savaşları verilmekteydi
         7-Uzun yayla kuşağı işgale uğramıştı. Fatsa’da Jandarma eri Fikri kendi hükümetini, yargısını ve ordusunu kurmuştu.
         8-Fatsa-Çorum-Kahraman Maraş-Malatya ve İskenderun ve Antakya ‘da sokak savaşları başlamıştı. İskenderun körfezi gerisinde uzanan ovalarla ve Ataş Rafinerisiyle 10.000.000’luk bir yabancı orduyu mükemmelen beslerdi.
         9-Lihtenstein de bir genel müdür, bir bakanımızı kapı dışarı etmişti. İstenilen kredi de 1.000.000Türk lirasıydı.
         10-Eski Başbakanlardan Profesör Dr. Nihat Erim de güpegündüz, bir plajda, halkın arasında koruması komiserle birlikte öldürülmüştü.
         Bu durum karşısında Türk silahlı Kuvvetleri Vazifesini yerine getirerek iktidara el koymuştur.
         Genelkurmay Başkanı Orgeneral Ahmet Kenan Evren’in başkanlığında üç kuvvet komutanı ve Jandarma genel komutanının iştiraki ile Milli Güvenlik Kurulu oluşturularak yasama görevi üslenilmiştir.
Hemen, vakit geçirilmeden, Danışma Meclisi Kanunu Rahmetli Prof. Dr. Turhan Fevzioğlu’na hazırlattırılarak yürürlüğe sokulmuştu.
Yani, yeni Anayasanın hazırlanarak, halkoyuna sunulması ve yürürlüğe girmesi için bir Kurucu Meclis—Assemble Constitityonel-- hedef olarak seçilmişti.
         İbreti cahiller ve kötü niyetli Aydınlar! için bu kanunu ve Danışma Meclisi üyelerimizin adlarını da vereceğim. Danışma Meclisi üyelerinden 40 kişiyi Milli Güvenlik Kurulu,120 kişiyi de İller seçmişlerdi.
         Danışma meclisi, Kanun Numarası: 2485.
”Danışma Meclisi her ilin tespit ve teklif ettiği adaylar arasından Milli Güvenlik Konseyince seçilen 120 üye ve Milli Güvenlik Konseyinin doğrudan doğruya seçtiği 40 üye olmak üzere toplamda 160 üyeden oluşan bir meclistir.

Bu meclise katılma koşulları
Türk vatandaşı olmak,
Otuz yaşını bitirmiş olmak,
Yükseköğrenimini yapmış olmak,
Kısıtlı veya kamu hizmetlerinden yasaklı olmamak
Muvazzaf askerlik hizmetini yapmış olmak veya yapmış sayılmak
Veya yükümlü bulunmak
Ağır hapis cezası veya taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan
fazla hapis cezası almamış yahut zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik inancı kötüye kullanmak, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlardan herhangi birinden hüküm giyememiş olmak,
Herhangi bir siyasi parti üyesi olmamak (11 Eylül 1980 tarihinden itibaren Milli Güvenlik Konseyinin doğrudan seçmiş olduğu üyeler arasında Yüksek öğrenim şartı aranmamıştır.

Danışma Meclisi konum itibari ile Milli Güvenlik Konseyi gölgesinde oluşmuştur. Ama bu oluşumun yanında üyelikleri kanunla güvence altına alınmıştır.
Danışma Meclisi üyeleri Türk Milleti adına görev yaparlar ve 2485 sayılı Kurucu Meclis Kanununda gösterilen üyelik sıfatlarını kaybetmeme hallerinde Danışma Meclisi üyelerinin görevlerine son verilmemesi üyeleri güvence altına almıştır.
Bugünkü milletvekilliği dokunulmazlığı gibi bir dokunulmazlık görülmektedir.
Danışma Meclisi ilk toplantıda en yaşlı üye başkanlığında toplanır ve en genç iki üyede kâtiplik görevini yapar.
Başkanlık Divanı Danışma Meclisinin ikinci toplantısında seçilir ve başkan aracılığıyla işlerler yürümeye devam eder.”

         ALINTIDIR!

         TBMM 1981 Danışma Meclisi üyeleri “

Vikipedi, özgür ansiklopedi: Bu Ansiklopedi olayı darbe olarak nitelemiştir. Neye darbe? Teröre ve yukarıda sıralamış olduğum olumsuzluklara darbedir diyorum ben kişisel olarak
12 Eylül darbesi sonrası başta 1982 Anayasası'nı yapmak için 27 Ekim 1981 - 4 Aralık 1983 tarihleri arasında toplanmış özel yasama meclisidir. Başkanlığını Ord. Prof. Dr. Sadi yapmıştır.
Toplam 160 üyeden oluşmuştur. Bunların 40 tanesi Milli Güvenlik Konseyi tarafından seçildi. Kalan 120 üye ise illerden seçilmiştir.

Konu başlıkları 

Millî Güvenlik Konseyi Kontenjanından seçilen 40 üye:

Milletvekili
Mesleği
Emekli Orgeneral, Eski Kara Kuvvetleri Komutanı
Emekli Hâkim Albay
Emekli Subay
Emekli Subay
Harp - İş Sendikası İdarî ve Malî Sekreteri
Profesör
Eski Adalet Bakanı
Emekli Orgeneral, Hava Kuvvetleri eski Komutanı
Kâğıt Sanayi İşverenleri Sendikası Genel Sekreteri
Tiyatro sanatçısı
Mühendis
Perkim Yönetim Kurulu üyesi
Emekli General
Emekli Orgeneral, Eski MİT Müsteşarı
Emekli Albay
Emekli Korgeneral
Profesör
MPM Genel Sekreteri
Eski Kontenjan Senatörü
Eski Adalet Bakanı, DİSK Kayyımı
Eski Kars senatörü
Devlet Personel Daire Başkanı
Yargıtay üyesi
Tarım Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
Türk - İş Genel Danışmanı
Öğretim görevlisi
Çevre Müsteşarlığı Daire Başkanı
Yüksek Mühendis
Endüstri Mühendisi
MEB Başmüfettişi
MGK Yasama Sekreteri
Avukat
Emekli Orgeneral
Eski Danıştay Başkanı
Merkez Valisi
Emekli Albay, MGK Genel Sekreterliği Kamuoyu Oluşturma Müşaviri
Emekli Subay
İmar Bakanlığı müfettişi
Emekli Büyükelçi
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri

İllerden seçilen 120 üye [değiştir]

Milletvekili
Bölge
Mesleği
Prof. Dr.
Adana Ziraat Odaları Koordinasyon Kurulu Başkanı
Banka Merkez şube müdürü
Çukurova Elektrik A.Ş. İdare Meclisi Başkanı
Millî Eğitim Müdürü
Topraksu Genel Müdür Yardımcısı
Fabrika Müdürü
TEK Proje Grup Müdürü
Mühendis
Prof.Dr.
Yalova Cumhuriyet Savcısı
Prof. Dr.
TİSK Genel Sekreteri
Prof. Dr.
Prof. Dr. Hacettepe eski Rektörü
İstifa: 21 Aralık 1981
Sayıştay 6. Daire üyesi
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü
Dr. Medenî Hukuk öğretim üyesi
Emekli tümgeneral
Anayasa Mahkemesi üyesi
Toprak - İskân Genel Müdür Yardımcısı
Op. Dr.
Emekli general
Ticaret eski bakanı

Gazeteci, yazar
Ağır ceza yargıcı
SSYB Nüfus Planlaması Genel Müdürü
Emekli Danıştay üyesi
Avukat
Ziraat İşleri Genel Müdürü
Bursa Veteriner Fakültesi Dekan Yardımcısı
Gelirler Genel Müdür Yardımcısı
Emekli subay
Prof.
Organize San. Böl. Kurucu Heyet üyesi
Dr.
Merkez Bankası Danışmanı
Em. Sağlık Kol. Md.
Ulaştırma Bakanlığı eski Müsteşarı
Emekli tümgeneral
Emekli tümgeneral
Emekli subay
Prof. Dr.

Emekli korgeneral 1. Taktik ve Sıkıyönetim eski Komutanı
Doktor
Cumhuriyet savcısı
Ticaret bakan, müfettişi
Anayasa mahkemesi eski üyesi, eski kontenjan senatörü
Millî eğitim müdürü
HATAŞ Tarım ürünleri yönetim kurulu üyesi
Bayındırlık müdürü
Avukat
Emekli San. Müdürler Kurulu üyesi
Adalet Bakanlığı Adlî Sicil Genel Müdürü
Prof. Dr. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi
Prof. Dr. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi öğretim üyesi
İstifa: 3 Mart 1982
İDMMA öğretim üyesi
Prof. Dr. İstanbul İktisat Fakültesi öğretim üyesi
Prof. Dr. İstanbul Göğüs Cerrahi Merkezi Başhekimi
Yargıç
Yönetici
Dekan
Serbest meslek
Müşavir
Dekan
Emekli koramiral
Serbest
Prof.Dr. İzmir Tıp Fakültesi öğretim üyesi
Emekli subay, Danıştay üyesi

İktisatçı
Prof. Dr. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi
Emekli öğretmen
Emekli albay, yüksek mühendis
Doktor
Adalet Bakanlığı müfettişi
Ord. Prof. Dr. Eski Başbakan
Eski vali
Ziraat Mühendisi
Orman Bak. Müh. Yrd.
Gediz İplik Sanayi Müdür Yardımcısı
Hukukçu
İnşaat Mühendisi
Elektrik Mühendisi
Dr. Devlet Hastanesi Başhekimi
Danıştay üyesi
Eski vali
Dr. SBF öğretim üyesi
Türkiye Ziraî Don. Kur. Başmüşaviri
Yem Sanayi Genel Müdür Yardımcısı
Emekli Prof. KHO öğretim üyesi
Emekli subay, Danıştay üyesi
İmar ve İskan Bakanlığı Müsteşarı
Doktor, SSK Hastanesi Başhekimi
Makine Mühendisi
TODAİE öğretim üyesi
Prof. Dr. İstanbul Hukuk Fakültesi öğretim üyesi

Bölge ticaret müdürü
Emekli subay
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı
Doktor
Köyişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürü
Emekli Yargıtay üyesi

Op. Dr. KTÜ Sağlık Bilim Fakültesi
Emekli Prof.
Danıştay Savcısı
Öğretmen
Avukat
Mülkiye Başmüfettişi
Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı
Mersin Valisi
Toplu Konut Yönetim Kurulu Başkanı
SBF İdare Hukuk Doçenti
1. İş Mahkemesi Yargıcı

Sonradan eklenenler

  • Recai Baturalp (Emekli Korg.), (5 Ocak 1982 - 6 Aralık 1983), MGK tarafından seçilen üye.
  • Kurucu Meclis seçilerek ve genel kabul –consensus sağlanarak—ile anayasa yapılır. Başka türlü anayasa yapmak meşru ve adil olamaz.
  • İHTİLAL: Mevcut anayasal düzeni ve onun getirmiş olduğu kurum ve kuruluşları yıkarak yeni bir anayasal düzen kurmak için yapılan toplu kıyamdır. İhtilal, ekonomik, politik ve sosyal düzene karşı halkın başkaldırısıdır. Fransız İhtilali, kanla ve gözyaşı ile liderlerini ihtilalin içinden seçerek yeni bir dünya düzeni getirmiştir. İhtilalin kökleri asırlarca geriye dayanmaktadır. Onsekizinci Işıklar Yüzyılının aydınları ve Filozofları Fransız İhtilaline öncülük etmişlerdir.
  • Rusya’daki Kominist İhtilali, Fransız ihtilalinin bir kopyasından ibarettir. Senelerce süren kanlı bir hesaplaşmanın ürünüdür. Rusya’daki sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yapıyı kökten değiştirmiştir. İhtilallerde, kan, Şiddet ve Cebir vardır.27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 olayı bu tariflerin hiç birisine uymadığı gibi, Atatürk devriminin yapısını korumaya yöneliktirler. Atatürk devrimi, Anadolu İhtilali de denilmektedir,  Klasik İhtilal tanımına hiç uymaz. Evrimleşmenin getirmiş olduğu devlet yapısında ve sosyal yapıdaki kansız ve şiddetsiz bir oluşumdur.
  • HÜKÜMET DARBESİ: Ne Atatürk Devrimi ne de diğer askeri olayları bu gruba sokmak mümkün değildir. İdi Âmin’in Sudan’da iktidara gelişi ve iktidardan gidişi tam bir Hükümet darbesidir. Suriye’de ve Irak’taki hükümetleri devirme olayları da birer hükümet darbesidir. Enver Paşa’nın ve Yakup Cemil gibi,  etrafındaki birkaç sergerdenin Babıâli baskını da bir hükümet darbesidir. Hükümet darbesi, yönetimdekileri ve onların adamlarını değiştirmeye yöneliktir. Bizim askerlerimizin saflıkları ve iyi niyetleri, devlet çarkının dönmesini kovulan iktidarların adamları kanalı ile döndürmeye yöneliktir.
  • Anayasayı zor ve şiddet yolu ile değiştirmeye en güzel örnek, AKP’NİN yapmış olduğu eylemlerdir. Şiddet silahla olmaz. Gazetecilerin, yazarların, askerlerin gece yarıları evleri basılarak Silivri ve Hasdal esir kampına kapatılmaları, her kesin telefonlarının dinlenmesi, uyduruk suç dosyalarıyla adalete yön verilmesi şiddetin en güzel örneğidir ve Anayasayı değiştirmeye yöneliktir. Ülkemizde cesur Müddeiumumîlere bu durumu ihbar ediyorum.
  • Şimdi, Marksist görüşe göre yapılmış bir değerlendirmeyi de okuyalım. Burada ekonomik değişim önemsenmiştir. Bir ülkenin ekonomik yapısı sosyal yapısının eseridir. İhtilali bir noktaya bağlamak yanlış olur kanısındayım. Ostüzü.
“Fransız ihtilâliyle ilgili açıklamalara geçmeden önce, ihtilâl sözcüğünden ne anlaşılması gerektiği üzerinde durmak, daha doğrusu, asıl amacımızın sınırları dışına çıkmadan, bu konudaki tarif ve terminoloji sorununa ışık tutmak gerekmektedir. İhtilâl, mevcut bir durumun ya da bir yaşama biçiminin ya da bir toplum düzeninin birdenbire sarsılmasıdır. Tedricî değişiklik ve gelişmenin (evrim--evolution) tersini ifade eder.
Siyasî anlamda ihtilâl, Devletin temel kanunu olan Anayasanın, kendi içinde belirtilen kanun yollarından yapılacak değişiklikler yerine, birdenbire ve hukuk dışı yollardan ortadan kaldırılmasıdır. Siyasî ihtilâlden, yürürlükteki siyasî rejimi altüst eden, değiştiren, tek ya da sürekli şiddet hareketleri anlaşılmaktadır. Dar anlamda siyasi rejim değişikliğinden, monarşiden cumhuriyete, diktatörlükten demokrasiye geçiş ya da bunların tersi ve benzeri geçişler anlaşılır. Oysa geniş anlamda siyasî rejim, toplumda hâkim olan idarî, hukuki Dinî. Sosyal ve iktisadî müesseselerin tümünü kapsar.
Öte yandan devrim, bir yandan mevcut düzeni zor kullanarak yıkma hazırlıklarını, düzenin yıkılmasını, aynı zamanda da yıkılan düzen yerine yeni kurulan düzeni hep birlikte ifade eder. Devrim üç safhada gerçekleşir. Birinci safha, toplumda değişiklik fikrinin, yeni fikir tohumlarının atıldığı ve geliştirildiği devredir; daha çok düşünürlerin ve yazarların hazırladıkları, yön verdikleri bir safhadır. Devrim fikri, halk yığınlarınca benimsenince maddî bir güç haline gelir.
İkinci safha eylem safhasıdır. Bu devre, bizim kabul ettiğimiz anlamı ile ihtilâli ifade eder. İhtilâl bazı etkenlerin itmesiyle patlar.
Bu patlamanın temelinde, toplumdaki çıkartan çelişen sınıfların çatışması yatar. Bilindiği gibi ihtilâl, başarıya ulaşırsa yani etkili olursa meşruluk kazanır.
Üçüncü safhada ise yıkılan, bozulan düzenin yerine bir yenisini kurmak söz konusudur. Bu yeniden kurma ile devrim başarılmış olur. Görülüyor ki İhtilâl, devrimin ancak bir safhasını, daha doğrusu tamamlanmamış durumunu ifade eder.
Yukarıda belirttiğimiz, geniş anlamda kullanılan devrim sözcüğünün yanı sıra dilimizde bir de dar anlamda kullanılan devrim sözcüğü vardır. Dar anlamıyla devrim, belirli sosyal müesseselerde, alt yapıyı değiştirmeksizin yapılan köklü değişikliklerdir. 1961 Anayasamızda da yer alan «Atatürk Devrimleri» dar anlamda
alınan devrimlerin tümünü belirtmek üzere kullanılır. Ulusal Kurtuluş Savaşını izleyen yıllarda, Milliyetçilik ilkesinin sonucu olarak gerçekleştirilen dil ve tarih devrimleri, batılılaşma ilkesinin sonucu olarak da şapka ve harf devrimlerinin kabulü, devletin laikleştirilmesi, ancak dar anlamda devrimi ifade ederler.

Geniş anlamdaki her devrim, özü ve temeli bakımından sosyal bir olaydır. Her devrim olayı, yeni bir sosyal düzen ve müesseseleşme getiren, zincirleme bir hızlı değişme sürecidir. Şekil bakımından ise zorunlu olarak siyasaldır ve her zaman yeni bir hukukî düzenleme sonucuna varır.

Hükümet darbesi ise. Devletin eli ve emri altındaki resmî kuvvetlerden birinin (ordu) isyan ederek hükümeti devirip, aynı düzeni sürdürmek üzere, yerine geçmesidir.

Kanımızca devrimin doğru bir tarifi ancak bilimsel sosyalizme dayanılarak verilebilir. Bilimsel sosyalizme göre devrim, gelişen sınıflı toplumlar için kaçınılmaz bir sonuçtur. Belirli bir gelişme noktasında, toplumdaki maddî üretim güçleri yürürlükteki üretim ilişkileriyle, yani mülkiyet biçimiyle çelişkiye düşer. Üretim ilişkileri üretim güçlerinin gelişmesine hizmet ederken zamanla bu gelişmeye engel olmaya başlar. Böylece bir sosyal devrim safhasına girilmiş olur.

Devrimler, yeni üretim tekniğine dayanan üretim güçleri ile eski üretim ilişkileri arasındaki antagonizmayı ortadan kaldırırlar. Devrim, devrini tamamlamış olan üretim ilişkilerini, şiddet kullanarak ortadan kaldırır, üretim güçlerinin serbestçe gelişmesi için gerekli ortamı yaratır.

Bir devrimin gerçekleşebilmesi için objektif ve sübjektif (nesnel ve öznel) şartların bir araya gelmesi gerekir. Yani toplumdaki maddî çelişinin olgunlaşması ve yeni üretim biçimini getirecek olan sınıfın, kendi sınıf bilincine varmış ve örgütlenmiş olması gerekir. Lenin’in deyişiyle, sömürülen sınıfın artık eski biçimde yaşamayı kesin olarak istemediği, sömüren sınıfın ise artık eskisi gibi yaşaması imkânsız hale geldiği zaman devrim olur.
Tüm devrimlerin en önemli sorunu, siyasî iktidar sorunudur. Toplumu, gelişmesini önleyen eski üretim ilişkilerine bağlı sınıfın yönetiminden, devrimci sınıf, siyasî iktidarı ele geçirerek devralır. Devrim, sınıf mücadelesinin en üstün biçimidir; sosyal gelişmeyi hızlandırır. Karl Marx’ın dediği gibi, devrimler tarihin lokomotifleridir.
Devrim, toplumdaki karşıtların nicel (niceleyici--kantitatif) gelişmesi sonucu, bir nitel (kalitatif) değişme, bir sıçramadır. Bugüne kadar toplumlarda bu tür sıçramalar şiddet hareketleriyle gerçekleştirilebilmişlerdir.
Devrimi, eski üretim ilişkilerinin savunucusu bir sosyal sınıfın yerine, daha ileri bir üretim ilişkisi kuran sosyal sınıfın iktidara gelmesi olarak tanımladık. Tarihteki en tipik devrimler, 1789 yılında Fransa’da burjuvazinin, 1917 yılında da Rusya’da proletaryanın iktidara gelmesine yel açan devrimlerdir. Biz bu küçük kitapta Fransız ihtilâlini ele alacağız. İhtilâl sözcüğünü kullanıyoruz, çünkü yüz soru içinde, yukarıda değindiğimiz ve devrimi meydana getiren üç safhayı birden incelemenin mümkün olmadığı kanısındayız. Bu arada her ne kadar öbür iki safhaya, özellikle de hazırlık safhasına da değineceksek de asıl ağırlığı, siyasî iktidarın birkaç defa el değiştirdiği Fransız devriminin eylem dönemine vereceğiz. Bu nedenle başlık olarak, Fransız Devrimi deyimini fazla iddialı buluyoruz.  

coup d'etat Burada Hükümet darbesinden söz edilmektedir.

27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980  olaylarının Hükümet darbesi tanımına da girmediği apaçıktır. Bizim aydınlarımız, İhtilal ve hükümet Darbesi kavramlarına sıkışıp kalmışlardır. Türk Silahlı Kuvvetleri hiçbir çıkar ve art düşüncesi olmaksızın yönetime el koymuştur. Zonguldak İlimizde de yönetime bendeniz el koymuştum. Valimiz yerindeydi, yönetime el konulduğu halde, asayiş saatine her zaman olduğu gibi saat 11.00’de vilayete valimizin huzuruna gitmekteydik. Adliyemiz ve tüm devlet dairelerimiz 11 Eylül kadrolarıyla iş başındaydılar. Adliyemizde de günlük duruşmalar yapılmaktaydı. Üç kişi bir araya gelemez emrine rağmen! Bunun neresi hükümet Darbesi ve neresi İhtilal?

         Şimdi de şu tanımlara bir bakalım. Bu tanımlar bizim dışımızdaki olguları anlatmaktadır. Bunlar bana ait değildir.
1.   Ordunun veya başka silahlı milis güçlerin mevcut hükümeti devirerek yönetimi ele geçirmeleri. Türkiye’de son zamanlarda yapılanlarına soft veya light coup d'état deniyor
2.   Halkın iradesi olmaksızın siyasal iradenin zorla el değiştirmesi hali.
3.   Darbe.

(bkz: 12 Eylül)
3.   fransizca'da "darbe", "ihtilal" anlamlarına gelen söz..
4.   "Kudeta" diye okunur. Hatta bu isimde bir kitap vardır.
7.   mot a mot çevirirsek devlet darbesi anlamına gelir.
8.   Türkçe siyaset literatürüne "hükümet darbesi" diye çevrilmiştir. Fransız darbe geleneği bu ülkede de aynen uygulandığı için bizdeki darbelere de "hükümet darbesi" diyenler çıkmıştır. Darbenin, muhatabı ile adlandırılması söz konusudur. Hâlbuki darbenin kaynağı esas alınsa "askeri darbe" demek gerekir ki daha doğru olan budur.
9.   Nasıl ki coup de poing yumrukla, coup de bâton sopa ile vurmak anlamına geliyorsa, coup d'état (é'yi büyük yazıyoruz) devletin bir organını kullanarak hükümeti ve / veya yönetim seklini değiştirmek anlamına gelir. bu deyim ilkini Napolyon’un (hani su bonaparte olan ufaklık) 9 kaşım 1799'da (Fransız devrimi takviminde 18 brumaire an vıı) ikincisini yine bir Napolyon, birincisinin yeğeni, 2 aralık 1851'de gerçekleştirdikleri "darbelerde bulur kökenini. İkisinde de yürütmenin içinde olan Napolyon’lar "bu yetkiler bana yetmiyor, benim canım imparator olmak istiyor" demişlerdir bir şekilde ve darbelerini gerçekleştirmek için devleti kullanmışlardır.
Türkiye’de hükümet deviren darbelere gelince.... Hepsini ordu gerçekleştirmiştir "emir ve komuta zinciri içerisinde". ordu devletin bir kurumudur dersek yanılmış olamayacagıimiza göre, 27 mayıs da, 12 Mart da, 12 eylül de coup d'état'dırlar, hükümet değiştirmişlerdir... Ama isin içine ordu ve sadece ordu girince ortaya çıkan durum coup d'état militiare (askeri darbe) seklinde tanımlanır, Fransızcada, dolayısıyla dünya diplomasi dilinde. o zaman coup d'état'yı hükümet darbesi, coup d'état militaire'i askerî darbe olarak çevirebiliriz Türkçeye rahat, rahat...

coup d'état, ihtilâl'den farklıdır zira ihtilâl devlet organlarına karsı, devlet organlarından bağımsız, tabandan gelen bir ayaklanmadır. bu anlamda mayıs’ı hakkettiği yere koymak, 12 Mart ve 12 Eylül'den ayırmak gerekir. Hem tabandan gelen ayaklanmayı** hem de ordunun müdahalesine tekabül ettiği için hem ihtilâl hem de inkılâp olarak anılır bu darbe. 27 Mayıs’tan sonra hapishaneler boşalmıştır, başka bir deyişle...
10.          Tam ve doğru yazılısı; coup d' état olan kelime.

İzleyiciler

Blog Arşivi