RÜŞVETİN
ANATOMİSİ:7’İNCİ BÖLÜM.
BİREYLERİN VE TOPLUMUN
ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜ!?
“Yolsuzluk olgusunun, tarih boyunca
tekerrür edip duran iki temel kaynağı: Kötü kanun ve kötü insan tarafından
büyük ölçüde etkilenmiştir.”Çinli Wang An Shih/MS.1020-1086/Toplumların Çöküşü,
RÜŞVET S.23.Prof.Dr. Seyyid Hüseyin El—Attas.
DGMAHKEMELERİNDEKİ Rüşvet olayına
tepkiler kıyasıya sürdürülmektedir. Gazetelerimizden örnek yazılar:
“RüşveteAdaletTokatı.”
Hürriyet
Gazetesi,14 Nisan 1998.
“ANKARA—Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu /HSYK/ İtirazları İnceleme Kurulu, İstanbul DGM’DEKİ rüşvet skandalına
karışan bir Savcı ve bir Hâkimin,”meslekten ihraçlarını dün reddetti. Bu karar
üzerine, İstanbul DGM deki Hâkimi Saim Ekinci ile Savcı İsa Geyik’in rüşvet
aldıkları gerekçesiyle meslekten ihraçları kesinleşti. İstanbul DGM’DE bazı
sanıkları tahliye ederek menfaat sağladığı iddia edilen Ekinci ve Geyik
hakkında, iki yıldan az olmamak üzere hapisle dava açılacağı öğrenildi”.
“RÜŞVETDAVASI.”
“İZMİR(CumhuriyetEGEBürosu.)”
Cumhuriyet Gazetesi,17
Nisan 1998.
“Buca
hattında çalışan minibüs şoförlerinden rüşvet aldıkları öne sürülen trafik
polisleriyle, rüşvet veren değnekçi ve şoförlerin yargılanmalarına devam
edildi. Yedisi tutuklu 34 sanıklı davada tutuklu sanıklar tahliye olunca,
davada tutuklu kalmadı. İzmir 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün yapılan
yargılamaya tutuklu polis memurları Ercan Şakir Ekrem Çakmak, Ahmet Özgüven,
Hasan Belet ile Minibüs şoförleri Kemalettin Führer, Fuat Koyuncu, İbrahim
Gacar ile tutuksuz yargılanan sanıklar katıldı. Mahkeme Başkanı Adnan Ersoy,
sanıklarla ilgili belgeleri okudu. Sanıklar, aleyhlerine olan belgeleri kabul
etmediler. Olayın bir komplo olduğunu, poliste işkence gördüklerini öne süren
tutuklu sanıklar tahliye isteminde bulundular. Mahkeme başkanı, ara kararında,
tutuklu sanıkların tahliyelerine kar ar verdi…”
“RÜŞVETHERYERİSARDI?!” OLAYTAN---SEDEF ŞENKAL.
“İstanbul Devlet Güvenlik
Mahkemesi’ndeki (DGM) bazı hâkim ve savcıların, uyuşturucu sanıklarını rüşvet
karşılığında serbest bıraktığının Adalet Bakanlığının müfettişlerinin raporuyla
belgelenmesi, adalet sisteminin ne kadar yozlaştığını gözler önüne sererken,
İstanbul barosu Başkanı Yücel Sayman da “rüşvetin” adaleti nasıl sardığıyla
ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu:”Yargıda rüşvet söylentileri çok
yaygın.Yargı sistemi işlemiyor…..””Yargının bağımsız olmadığı bir yerde rüşvet
iddialarının üzerine gidilmesi kolay değildir…”” Kamu oyunun adalete karşı bir
güvensizlik duyduğunu belirterek şöyle dedi:”Kamu oyunda yargının tam
işlediğine dair yaygın bir kanı var.Bu
nedenle yargıya gidecek kişi,iş bitirici avukat arıyor.Özellikle kara para ve
uyuşturucu suçlarında yargılanacak kişiler avukata soruyor:”Hangi hâkimi,hangi
savcıyı tanıyorsun?!Hangi bakanla dostluğun var?Siz,bu tekliflerle gelenleri
hemen büronuzdan çıkartıyorsunuz.Ancak çıkarmayan avukatlar var.Halk buna
inanıyor.Bu da sistemin işlemediğini gösteriyor.Rüşvet söylentileri son
zamanlarda çok yaygınlaştı.Bunun için yargı reformu yapılması ve adalet
sisteminin baştan düzenlenmesi lâzım…””Yargı sistemi sadece hâkimin eline bırakılmaz.Yargılama
faaliyetinin süreci yalınız yargıcın tekelinde…..”Yargıçlarda,günümüzde iktidar
partisinin tekelinde?!.
“Rüşvetle suçlanan Japon
milletvekili ölümü seçti.”Hürriyet gazetesi,20 Şubat 1998.
“Japonya’da iktidar Partisi
milletvekili Skokei Arai dokunulmazlığının kaldırılması görüşmeleri sırasında
kaldığı otel odasında intihar etti.Nikko Securities’den 41.000.000 Yen
(Yaklaşık 75.000.000.000) haksız kazanç elde ettiği iddiası ile Arai’nin
dokunulmasının kaldırılması isteniyordu….”
“Norveç’te eski bakanın yolsuzluk
intiharı.” Hürriyet gazetesi,24 Aralık 2002.
“Norveç’te,
yolsuzlukla suçlanan eski sağlık bakanı Tore Toenne intihar etti. Norveç İşçi
Partisi ve polis kaynaklarından yapılan açıklamada, Mart 2000 ile Eylül 2001
arasında görev yapan İşçi Partili Toenne’nin, Oslo dışında geçen Cuma akşamı
otomobilinde ölü bulunduğu belirtildi. Polis, İngiliz—Norveç şirketi
Kvaerner’deki danışmanlık görevinden 16 Aralık’ta istifa eden Toenne’nin
intihar ettiğini, olayın bir cinayet olmadığını düşündüklerini açıkladı.54
yaşındaki Toenne, mali polis tarafından, 2001sonbaharında 215 euroluk danışmanlık
gelirini belirtmemek ve şirkette çalışırken aynı zamanda üç ay boyunca bakanlık
ödeneği almakla suçlanıyordu. Medya’da eski bakanın bu yolsuzluklarının üstüne
gidiyordu…”!
İzmir Birinci İktisat Kongresi/17/23
Şubat 1923/Açılış Konuşmasından.CumhurbaşkanımızGaziMustafaKemal.
Hürriyet
gazetesi,18 Haziran 1997. “Bence
halk devri, İktisat devri kavramı ile belirtilir. Öyle bir iktisat devri ki,
ondan memleketimiz bayındır olsun. Bu noktada, ir felsefeyi size
hatırlatıyorum: Elinizde olanlarla yetinmek bitmez, tükenmez bir hazinedir.
Yetinmeyi tükenmez hazine saymak, yoksulluğu fazilet bilmek felsefesine de
artık iktisat devri son versin. Eğer, vatan denilen şey kupkuru dağlardan,
çorak düzeylerden, taşlardan, çıplak ovalardan ibaret olsaydı, onun zindandan
hiçbir farkı olmazdı. Oysa bu vatan çocuklarımız için cennet yapılmaya değer,
en çok değen bir topraktır.” Buradan rüşvetin tanımını da
çıkarabiliriz:”ELİNDEKİLERLE YETİNMEME ÇILGINLIĞI,İNSANLIK ONURUNU PARA İLE
SATMAK?!
“DÜNYA BANKASI: RÜŞVET ÇARKINDA MECLİS TE
VAR?” Hürriyet
Gazetesi,22 Eylül 2001.
“TÜRKİYE’NİN IMF’YE verdiği Niyet
Mektubu’nda yer alan “Yolsuzluk Mücadele Konferansı’na sunulan Dünya bankası
raporu, çarpıçı rüşvet çarkını ortaya koydu.26 ülke ve 4.000 şirketi kapsayan
ankete göre, Türkiye’deki rüşvet çarkında meclis bile payını alıyor.” “Rüşvet
anketinden çıkan sonuçlar:” “Türkiye özel çıkar için kamu
gücünü kullanmada birinci.” “Kamu ihalelerinin %5
büyüklüğünde rüşvet dönüyor.” “Şirketler,
gelirlerinin %2,5’ini rüşvete harcıyor.” “Rüşvet
vermede 4.000 şirket arasında Türkiye Dördüncü.”
“Büyük
yolsuzluk yapan şirketler daha çabuk büyüyor.” “Rüşvetle
yargı kararları bile etkileniyor.”
“Şirketler, en fazla rüşveti,
lisans kazanma, gümrük işlerini kolaylaştırma ve ihale kazanmada veriyorlar…”
“GÜMRÜKÇÜNİŞANI”
Hürriyet gazetesi,11
Mayıs 1998.
“İpsal’nın 150.000.000 maaşlı Gümrük
Müdürü Hasan Yılmaz, kızına İstanbul’un 5 yıldızlı otelinde 6.250.000.000luk
süper nişan yaptı.”
“500 kişi davet etti.”
“Hasan Bey, biricik kızı Müge’nin nişanı
için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı. Ataköy Holiday Inn Oteli’nde öncekin gece
yapılan nişana 500 kişi davet edildi. Nişan açık büfe kokdeyille başladı, dört
dörtlük yemekle sürdü.”
“Canlı müzik ve içki,”
“İçkinin su gibi aktığı nişanda
davetliler, canlı müzik eşliğinde dans edip, halay çektiler. Nişanda davetliler
de gelin adayına İKİ kilogramağırlığında altın takı taktılar. Altınlar, ancak
bir torbaya konularak taşınabildi.”
“Bu çeşmenin suyu nereden?”
“657 sayılı yasaya tabi bir
devlet memuru olan ve ayda 40.000.000 ödenekle birlikte sadece 150.000.000 lira
maaş alan Hasan Bey’in,5 yıldızlı otelde yemekli-içkili nişan yapmak için
parayı nereden bulduğu da anlaşılamadı.”Tam 3,5 yıllık maaş:”Hasan Bey’in
sadece otele ödediği 6.250.000.000luk fatura, devletten ancak 3.5 yılda
alabileceği maaşa eşit. Üstelik Hasan Bey’in bu parayı ödemesi için 3,5 yıl
boyunca başka bir kuruş harcamaması gerekir.”
“ALAYLI—MEKTEPLİ” “ALAYLI
KİTAAP”. Güneri Cıvaoğlu, Sabah
Gazetesi,15 Ocak 1989.
“Yolsuzluğun ve Rüşvetin, ekonomiye,
sosyal yapıya, siyasete yararlarını! Sıralayan bilim adamları var. İşte bunlara
örnekler: Jose Veloso Abueva’ya göre:”Az gelişmiş ülkelerde değişik toplumsal grupların,
birbirinden çok farklı isteklerini, siyasi iktidarlar aynı potada birleştiremezler.
O nedenle, bu tür istemlerin—yolsuzluklar—aracılığıyla, parça, parça doyuma ulaştırılması,
hem siyasal durulmayı sağlıyor… Hem de ulusal bütünleşmeye yardımcı
oluyor”…Political Corruption, s.634—539.BAŞKA… BAŞKA…
“Bir başka örnek David H.Bayley….”Siyaset
etki yolları bazı çıkar gruplarına
kapalı olabilir.Bu durumda –yolsuzluk—doğal bir siyasal etki yolu
olmaktadır.—şiddet unsuru taşımaması nedeniyle,yönetimi katılımı sağlaması
açısından –yolsuzluk—fonksiyoneldir.Western Political
Quartterly—Aralık1996,s.728-729.”Nathantel H.Leff’e göre:”Az gelişmiş ülkelerin
gelişiminde en önemli engellerden biri olan –siyasal
iktidarsızlığı—yolsuzluklar,azaltmaktadır.çıkar ilişkileri,siyasi iktidarın
ömrünü uzatmaktadır.Az gelişmiş ülkelerde siyasal iktidarsızlığın maliyeti ya
çok zarar,yolsuzlukların maliyetinden çok daha yüksektir.””Amerikan Beharvioral
Scientist –Kasım 1964,s.8/14.”Martin Needler anlatıyor:”Meksika devrimini
izleye dönemde,iktidara gelen Meksika Devrim Partisi’nin yerel
önderlerin,kendisine direnişlerini ve yöresel şiddet eylemlerini önlemek için
bulduğu yöntem,o önderlerin yolsuzluk yapmalarına imkân vermekti.Böylece devrim
sonrası bunalımlar büyük ölçüde azaltılabilmişti.”Amerikan Political Science
Review—Haziran 1961,s.199-210. ”DAHANELER.”
“Daha ne görüşler yok
ki!Örneğin..”Devletin katı plancılığına,saplantılarına dayalı sakağı bir ekonominin –rüşvet—ile saptırılmasının
,olumlu sonuç verebileceği,” iddiası…Örneğin…”Üst düzeylere verilen yüklü
–rüşvetlerin—sermaye birikimi yaratacağı ve yatırımlara
dönüşeceği,”iddiası…Örneğin…”vergiden düşülemeyen rüşvetin,önemli bir maliyet
unsuru olduğu….Ve firmaların bu önemli maliyet unsurunu karşılayabilmek için
çok daha verimli,yeni teknoloji kullanımlı ve yaratıcı yenilikçi üretim ve
hizmetlere yönelecekleri” iddiası…Örneğin…”Rüşvet alanın yetenekli bir kişi
olabileceği ve eğer bu musluk kesilirse o yetenekli kişinin devletten ayrılıp
çok daha yüksek ücret veren özel kesime geçeceği,böylece devletin çok zayıf ve
yetersiz kişilerin ellerinde kalacağı”,iddiası.
“HİZMET”
“Evet, yolsuzluk ve de rüşvet
iddialarının oluk, oluk aktığı 1989 başlarında, bu “kara sektörün” alaylıların
elinde teorisiz kalması yazık olurdu! O sektörün teorisinin yapıldığı
“kitabi”,yaklaşımları da sunayım dedim. O adamlar biraz kitaplı!
olsunlar…Ayrıca*….Sayın savcılara,”yasanın suç saydığı bir fiili
methetmediğimi ve
yolsuzlukların,rüşvetin karşısında olduğumu …Sunduğum bu satırların bilim
adamlarının bilimsel incelemeleri olduğunu özenle ve önemle belirtirim.”
“VE BİZDEN”
“Bu sıraladığım görüşler, sadece bilim
adamlarının bilim adına savları. Bir de bizim alaylıların ürettiği teori
örneğini vereyim. Gazetecilik yaşamımın ilk yıllarıydı. Muhabirdim. Kumarhane
çalıştırdığı için yakalanmış bir baba ile röportaj yapıyordum. Adam, kendini
sapına kadar milliyetçi olarak görüyor, kumarhanecilik işini de bir milli
hizmet olarak savunuyordu. İşte sözleri.”Bizim memlekette kumar yasak mı? yasak…
Ben kumarhaneyi açıp çalıştırmazsam, bu adamlar, bu kadınlar devletten döviz
toplayacaklar, gidecek Avrupa’da, Amerika’da, İsviçre’de kumara yatıracaklar.
Ben, Monte Carlo’da, Les Vagas’ta savrulacak dövizlerimizi Türkiye ekonomisinin
hizmetinde tutuyorum. Kumara gidecek paralar, fabrika yapımına dönüşüyor. İşte
milli ekonomiye benim hizmetim…”Bu da bizim alaylının teorisiydi! Görüyorsunuz
ki,adamlar hiç te yüzkızartısı içinde değiller….Millete siyasal istikrara,ülke
bütünlüğüne ,milli ekonomiye katkılarının gururunu duyuyorlar.Ve ey namus
erbabı…Onlara göre sizin katkınız nedir?Neredeyse mahcup musunuz?”
“RÜŞVETE414.000.000 DOLAR
ÖDEDİK!”
Hürriyet Gazetesi,23 Eylül 2001.
“Türkiye Sosyal Etüdler Vakfı’nın/TESEV/
anketine göre, Türk halkı 1999-2000 yılında, devlet hastaneleri, mahkemeler,
belediyeler, gümrükler, trafik, okul yönetimleri ve vergi daireleri olmak üzere
414.000.000 Dolar rüşvet ödemiştir.”NEDİM ŞENER.”Türk halkı,1999-2000
yılında toplam 414.000.000 Dolar
tutarında rüşvet ödedi. En fazla sayıda rüşvet,trafik polislerine,en yüksek
tarifeden gümrükçülere,parasal olarak en fazla miktarda rüşvet ise devlet
hastanelerine ödendi.Türkiye Sosyal ve Ekonomik
Etütler Vakfı/TESEF/ tarafından
yapılan yolsuzluk anketinin sonuçlarına göre,Türk halkı rüşvet vermeden işini
yapamıyor.Boğaziçi Üniversitesi’sinden
Prof.Dr.Fikret Adaman ,Doç.Dr.Ali Çakıroğlu ve Bilge Üniversitesi’nden Burhan
Şenatalar tarafından hazırlanan ve hangi
kurumda ne kadar rüşvet ödendiğini belirleyen ankete göre,Türk halkı,bu iki yılda toplam
198,5 trilyon lira,(1999 Kasım ayı dolar
kuruna göre 414.000.000Dolar)rüşvet ödedi.Bugünkü kurlara çevrildiğinde ödene
rüşvet miktarı 621.000.000.000.000 liraya ulaşıyor.Türkiye’nin 17 ilde,18 yaş
ve üzeri 3021 kişi ile görüşülerek yapılan ankete göre,en rüşvetçi kurum trafik
polisleri.Rüşvet tarifesi en yüksek kurum ,168.000.000 lira ile gümrükler.Ancak
toplam rüşvet ödemeleri en büyük miktarı devlet hastaneleri alıyor.Devlet hastanelerine giden her 100 kişiden 7.2’si ortalama
58.00.000 lira ödüyor.Okula rüşvetle başlıyoruz:Araştırmanın en çarpıcı
yönlerinden birisi de okullarda verilen rüşvet.Çocuklarını istediği okula
yazdırmak isteyen ailelerin okul yöneticilerine rüşvette ortalama tarife
30.000.000 lira.ankete katılanların %44’ü ilk ve orta öğretim sistemiyle ilişki
içinde.Bunun %12’si rüşvet verildiğini belirtiyor…
SON
İKİ YIL İÇİNDE TOPLAM RÜŞVET VE HEDİYE MİKTARI.
işi
için rüşvet% Ort. Mk.TL Top.Miktar
Top.Mik.ABD DOL.ORAN %
Dev.
Has. 7,2 58.07 823 35.404.711.664938 73755816 17.8
Mah.Hu
Sis. 7,1 156.025.025 25.536.629.900.261 53.201.312 12.9
Belediyeler
6.1 67.851.674 25.264.534.046.152 52.634.446 12.7
TapuDaire.
10.6 59.091.846. 23.695.340.974.168. 49.365.294. 11.9
Gümrük
19.5 167.506.265. 21.984.986.917.414.
45.802.056. 11.1
Tr.dışıPol. 12.7 77.567,170. 21.264.838.106.420. 44.301.746. 10.7
Okul.
12.0 29.839.077.
19.535.057.940.251.40.698.037.
9.8
Tra.Pol.
23.05. 15 475 009.15.196.777.205.789. 31.659.953. 7.7
VergiDa.6.1 37.869.581. 10.691.753.102.637. 22.274.486. 5.4.
TOPLAM: 198.574.629.858.030
TL.413.697.146S 100.00.
Endonezya’nın kuruluşunun 20’inci
yılında, Başkent Cakarta’da ONBEŞ BANKANIN Müdürlerinin çok yüksek rüşvetler
karşılığında kredi verdikleri anlaşılarak bu bankaların işlemleri bloke edilmişti.
Gümrük memurlarının Mercedes ve BMW markalı arabalarına binerek memuriyet
mahallerine gittikleri gerçeğini görebilen iktidar partisi, Endonezya gümrüğünü
bir İsviçre firmasına vererek gümrükçülerin saltanatını önleyebilmişti. İngilizler,Kıbrıs
adasına el koyduklarında,maaşlarından memnun olan polisleri işten
çıkartarak,geçinemediklerini söyleyenlerin maaşlarına zam yapmışlardı.Üç karılı
gümrük müdürüne üç katlı bir konak ile bol maaş verdiklerinde bir mucize
gerçekleşmişti.Osmanlı döneminde bir senede yakalanan gümrük kaçağı malların
çok üstündeki kaçak mallar bir ayda yakalanmıştı.İstanbul Bankası adlı bir
bankanın genel müdürü Özel Uçuran Çiller idi.Eşi Prof.Dr.Tansu Çiller de ol
bankanın baş danışmanıydı.Süleyman Demirel’in çok yakını bir iş adamına
13.000,000TL.kredi vererek ,almış oldukları 1.000.000TL.Rüşvetle
Boğazda,YENİKÖY’DE yalı aldıkları çok
yazılmış ve söylenmişti.Kırma Özal’ın Prenslerinden Bülent Şemiler,Emlak Kredi
Bankasındaki rüşvet olayından sonra,Başbakan yardımcısı Kaya Erdemin baskısı
nedeniyle,Özal tarafından feda edilmişti.Kaya Erdem Maliye bakanı iken Dünya
Bankası müzakerelerinde,kızı bu Bankayı temsilen BABASININ karşısına,Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı oturmuştu?!1995 senesinde,evimin balkonunda
çok önemli bir kitabı okumaktaydım:Toplumların Çöküşünde
RÜŞVET.PROF.DR.S.H.EL—ATTAS.”Kokuşmuş bir toplumda yolsuzluklar,gülük
yaşamımıza öylesine sık,sık girerler k,artık onun bir parçası olup
çıkıverirler.Çocuklar,daha henüz ilkokulda iken yolsuzlukların kemirici
dişlerine ruhlarını teslim etmişlerdir.yolsuzluklar artık elle tutulur,gözle görülür bir hale
gelmiştir.Genç kuşaklar yolsuzluk olaylarının gölgesi altında yetişmektedirler.Bu
durumun kişilikler üzerinde yapacağı tahribat korkutucu boyutlara ulaşmıştır.Yolsuzlukların
yiyip,bitirdiği bir toplumun genel betimlemesini vermek için,içinde yaşanılan
kokuşmuş ortamın atmosferini koklayıp,vahametinin derecesin anlamamıza
yardımcı olması bakımından faydalıdır.Hindistanlı bir gözlemci şunları
söylemektedir:”Hindistan’ın her köşesinde var olan bir tek eleman varsa o da
yolsuzluktur.Doğumevinden mezarlığa kadar uzanan tüm yollar yolsuzluklarla
yüklüdür.Yolsuzluklardan bağımsız bir
tek birey,bir tek alan bulabilmek mümkün değildir…”S.114.”Pakistan Örneği.”Pakistan’da,
yolsuzlukların din sahasına da sirayet
etmiş olması,kokuşmuşluğu daha da iğrençleştirmekteydi.Ülkesinin içinde bulunduğu hüzün verici durumu gören
Pakistanlı bir gözlemci,ülkesinde İslamiyetin yalınızca teoride,dualarda ve
ibadette kalıp,günlük yaşamı
biçimlendiren ahlak ölçülerinde varlığını hissettiremediğinden
yakınmaktadır.Üst tabakaların olumsuz etkileri,iki yüzlü dini liderler,düzenbaz
politikacılar,aç gözlü doymak bilmez iş
adamları ve zorba bürokratlar,Pakistan’da yolsuzlukların hızla artmasına neden
olan faktörlerdir.Pakistan’ın yolsuzluk öyküleri,Hindistan’ınkine pek
benzemektedir…”S.116.
Endonezya ordusunda, izine gönderilen
askerlerin maaşlarını ve iaşe paralarını komutanları paylaştığı gibi,
silahlarını da suç örgütlerine yüksek rüşvetler karşılığı vererek buradan elde
ettikleri kazançları paylaştıkları da anlaşılmıştır.
EK:Bugün,ülkemizin gelip,içine düştüğü
durum aynen anlatılanlar gibidir.Yanmaz kefen satımı,peygamberin sakal suyu
satımı,Bay Recebe verilen ULUHİYET UNVANLARI?! BAKARA/MAKARA
diyerek Kuranla dalga geçen rüşvetçilerin aç gözlü utanmazlıkları… Pakistan’da
yalınız Taahhütlü mektuplardan rüşvet alınmazmış?!
“Bir
entrikaya kurban gidip 1717 senesinde idam edilen Boşnak Sarı Mehmet Paşa,
Osmanlı İmparatorluğunun maliye bakanı idi. Yolsuzlukla ilgili olarak yaptığı
uyarı son derece çarpıcıdır. Dinleyelim.”Rüşvet, her türlü kanunsuzluğun ve zulmün
hem başlangıcı ve hem de kaynağıdır. Her türlü çarpıklığın, fitne ve fesadın
anası rüşvettir. En büyük felaketlerin, dayanılmaz acıların kökünde rüşvet vardır.
Müslümanlara, dine ve devlete zarar verebilecek unsurlar içinde rüşvetten daha
tehlikeli olanı yoktur. Kanunsuzlukları, adaletsizliği, zulmü üreten bir makinadır
rüşvet. İnancı ve devleti kökünden yıkar.”S.172. DFTERDAR SARI MEHMET
PAŞANINÖĞÜTLERİ.
Devlet Adamlarına Öğütler
(Defterdar Sarı Mehmet Paşa)
Derleyenveçeviren
HüseyinRagıpUğural.
Kitap. :
18.yüzyıl devlet adamlarımızdan Defterdâr Sarı Mehmed Paşa (1655-1717) tarafından yazılan "Nesâyıhü'l-Vüzerâ ve'l-Ümerâ" (Kitâb-ı Güldeste) isimli eser, 1935'te W. L. Wright tarafından "Ottoman Statecraft" başlığı altında İngilizce'ye tercüme edilerek Amerika'da yayımlanmıştır. Sonra H. Rağıb Uğural tarafından sadeleştirilerek 1969 yılında Kültür Bakanlığı tarafından neşredilmiştir. Çağımızda başta ekonomi ve eğitimde ortaya çıkan problemleri halletmek için, geçmiş toplumların durumlarını incelemek akıllıca bir iş olacaktır. Nitekim bu gerçeği fark eden Wright; Sarı Mehmed Paşa'nın bu eserini, eski ve modern milletlerin tarihlerinin tetkikiyle, bunların gerileme, bozulma ve yok olma sebeplerinin meydana çıkarılması amacıyla tercüme ettiğini ifade etmiştir.
Defterdar Mehmed Paşa'nın, "Nesâyıhü'l-Vüzerâ ve'l-Ümerâ" isimli eserinden bazı örnekler:
Hayat programı
Yazar, "Her biri bir hidâyet yıldızı ve insanların en iyi ve hayırlıları olan eshâb-ı güzîn..." ifâdeleri ile eserine başlar. Hz. Peygamber (sas)'in ashâbının, kendilerinden sonra gelenler için model insanlar olduğuna işaret ettikten sonra, "Her yaşlı ve genç tarafından anlaşılmıştır ki bu aldatıcı dünya kalıcı olmayıp, devamına ve yerinde durmasına itibar edilmemelidir." sözleriyle de, hayatın gâyesinin âhireti kazanmak olduğuna dikkat çekmiştir.
Maddî-Manevî sorumluluk
Mehmed Paşa, yüksek rütbeli devlet adamlarına önce büyük bir sorumluk altında olduklarını, "Hepiniz yöneticisiniz ve yönettiğiniz kimselerden sorumlusunuz." Hadîs-i şerîfi ile uyarıda bulunur. "Allah emanetleri ehil olanlara vermenizi emrediyor..." (Nisa, 4/54) ilâhî emri ile kendilerine görev verilenlerin bu konuda ihtisas sahibi olmaları gerektiğini hatırlatır. Mehmed Paşa, "Allah'ın emâneti" olarak tanımladığı halka karşı, idârecilerin başlıca görevlerinin, "dar gelirliler ve Allah'ın bütün kullarının güven ve rahatını, dirlik ve düzenini koruma, halkın durumunu iyileştirerek, doğruluk ve adaleti su gibi akıtıp, haksızlıkları ortadan kaldırmaya, bozukluk ve zulümleri gidermeye çalışmak" olduğunu belirtir. İdarecilerin sahip oldukları makamları; servet toplamak ve hazinelere sahip olma vasıtası kılmayıp, memleketin gidişatında kendini gösteren düşkünlük ve bezginliğe çare bulmak için, akıl kullanma ve yapılan hizmetlerin karşılığında da, dünya ve ahiret saadetinin kendilerine yeteceğini düşünerek, sonradan gelenlerin kendilerinden "rahmetle anılacak insanlar" olarak bahsetmelerinin kâfi olacağını ifade etmiştir...”
Derleyenveçeviren
HüseyinRagıpUğural.
Kitap. :
18.yüzyıl devlet adamlarımızdan Defterdâr Sarı Mehmed Paşa (1655-1717) tarafından yazılan "Nesâyıhü'l-Vüzerâ ve'l-Ümerâ" (Kitâb-ı Güldeste) isimli eser, 1935'te W. L. Wright tarafından "Ottoman Statecraft" başlığı altında İngilizce'ye tercüme edilerek Amerika'da yayımlanmıştır. Sonra H. Rağıb Uğural tarafından sadeleştirilerek 1969 yılında Kültür Bakanlığı tarafından neşredilmiştir. Çağımızda başta ekonomi ve eğitimde ortaya çıkan problemleri halletmek için, geçmiş toplumların durumlarını incelemek akıllıca bir iş olacaktır. Nitekim bu gerçeği fark eden Wright; Sarı Mehmed Paşa'nın bu eserini, eski ve modern milletlerin tarihlerinin tetkikiyle, bunların gerileme, bozulma ve yok olma sebeplerinin meydana çıkarılması amacıyla tercüme ettiğini ifade etmiştir.
Defterdar Mehmed Paşa'nın, "Nesâyıhü'l-Vüzerâ ve'l-Ümerâ" isimli eserinden bazı örnekler:
Hayat programı
Yazar, "Her biri bir hidâyet yıldızı ve insanların en iyi ve hayırlıları olan eshâb-ı güzîn..." ifâdeleri ile eserine başlar. Hz. Peygamber (sas)'in ashâbının, kendilerinden sonra gelenler için model insanlar olduğuna işaret ettikten sonra, "Her yaşlı ve genç tarafından anlaşılmıştır ki bu aldatıcı dünya kalıcı olmayıp, devamına ve yerinde durmasına itibar edilmemelidir." sözleriyle de, hayatın gâyesinin âhireti kazanmak olduğuna dikkat çekmiştir.
Maddî-Manevî sorumluluk
Mehmed Paşa, yüksek rütbeli devlet adamlarına önce büyük bir sorumluk altında olduklarını, "Hepiniz yöneticisiniz ve yönettiğiniz kimselerden sorumlusunuz." Hadîs-i şerîfi ile uyarıda bulunur. "Allah emanetleri ehil olanlara vermenizi emrediyor..." (Nisa, 4/54) ilâhî emri ile kendilerine görev verilenlerin bu konuda ihtisas sahibi olmaları gerektiğini hatırlatır. Mehmed Paşa, "Allah'ın emâneti" olarak tanımladığı halka karşı, idârecilerin başlıca görevlerinin, "dar gelirliler ve Allah'ın bütün kullarının güven ve rahatını, dirlik ve düzenini koruma, halkın durumunu iyileştirerek, doğruluk ve adaleti su gibi akıtıp, haksızlıkları ortadan kaldırmaya, bozukluk ve zulümleri gidermeye çalışmak" olduğunu belirtir. İdarecilerin sahip oldukları makamları; servet toplamak ve hazinelere sahip olma vasıtası kılmayıp, memleketin gidişatında kendini gösteren düşkünlük ve bezginliğe çare bulmak için, akıl kullanma ve yapılan hizmetlerin karşılığında da, dünya ve ahiret saadetinin kendilerine yeteceğini düşünerek, sonradan gelenlerin kendilerinden "rahmetle anılacak insanlar" olarak bahsetmelerinin kâfi olacağını ifade etmiştir...”
Osmanlı’da ilk sağlam bütçeyi
yapan/1652/ Sadrazam Tarhuncu Ahmet Paşa da,öldürülmeyeceğine güvence verildiği
halde,çıkar çevrelerinin baskısı ve saray giderlerinin çoğunu kesmesi sonucu,4’üncü Mehmedin emri ile boğularak öldürülmüştü.Bir devlet kolay mı yıkılır?!”Yolsuzluk
dalgası bir toplumu kaplamaya başladığında,yolsuzluklara bulaşanların
sayısı,diğer adi suçları işleyenlerin sayısını katlayarak artar.toplumun
tehlike arzeden sağlıksız öğelerinin sayısı,kanun gücü ile önü alınamayacak bir
şekilde hızla artar.Yönetim çarkı sağlıklı bir biçimde işleyemez
olur.Samimi,dürüst çalışan devlet memurlarının şevki kırılır.Kamu çıkarları
gözetilmez olur.Ülke,gemisini kurtaranın kaptan olduğu insanlar ülkesi haline
dönüşür.Sonuçta,tüm ülkeyi kaplamış yolsuzlukların verdiği
ıstırap,krizlere,ihtilallere,hatta iç savaşa neden olur.Tüm ülkeyi kaplamaya aday
yolsuzluklar,genellikle,devletin üst kademelerinde bulunan bürokratlar ile iş
adamları tarafından başlatılır.Fiyatlar yükselir,yönetim çarkının dönüşü
aksamaya başlar,günlük gereksinimleri karşılayabilmek başlı başına bir sorun
olmaya başlarken,bir de bakarsınız ki,alt kademelerde bulunan memurların olağan
gelirleri arasına yolsuzluk yoluyla temin edilen paracıklar da dahil
oluvermiş.Üst kademelerde başlayan yolsuzlukların neden olduğu sorunlar,alt
kademelerde yolsuzlukların başlamasını sağlayan bir kaynak görevini ifa
etmektedir….”S.184.Bu Profesör 40 sene önce,ülkemizi anlatmaktadır.
Zonguldak’ta yayımlanan Uyanış adlı
haftalık gazetede yazılarım yayımlanmaya başlanınca, haftalık 900 olan baskı
sayısı 10.000’e çıkmıştı.”Rüstem Paşa, Özür Diliyorum” ve “Sinan Paşa,”başlıklı
yazım da iyi ses getirmişti. Osmanlı’ya rüşveti sokan Hırvat kökenli Damat
Rüstem Paşa, Birinci Süleyman’ın damadıydı. Onun kardeşi olan Sinan Paşa da
İkinci Beyazıtın damadıydı. Bu Hırsız ve Damat Paşalara yüklenince Paşalar
rüyama girmeye başlamışlardı.1995 Senesinde bir öğle vakti, evimin balkonunda
RÜŞVET adlı çok görkemli bir kitabı okurken biraz dalmışım. Gerisini hep
birlikte okuyalım:” Kitabın içinden Sinan Paşanın çıktığını gördüm. Elimdeki bu
dehşetengiz kitap, sanki Alaaddinin sihirli lambası olmuştu. Kendisini daha
önceleri tanıtmadığım halde nasıl
tanıyabildiğimi ben de
anlayamadım?!Hemen yerimden fırlayarak,”hoş gelmişsiniz Paşa Hazretleri,evimizi
onurlandırdınız.”Dedim.Paşa çok hiddetli ve dahi şiddetliydi.”Bire Daltaban,bre
nevbekâr,bunun neresi evdir?Aslında,bu yükseklikte ve ihtişamda konak ta
olmaz.Bre, her kul taifesi böyle evlerde mi oturur?”Aman Paşam,bu apartmanın bir katı benim,emekli
maaşıyla geçinmeye çalışan eski bir Çeriyim.Allah, millete ve devlete zeval vermesin,”dedim.”Bre,ötekiler de mi
senin olacaktı.Her tekaüt fakir kul,böyle hanelerde mi oturur?Şehir dışında bir
kuşak halinde dizilmiş küçücük binacıklar,sizlerin kümesleriniz midir?!”Hayır
Paşam,onlar kendi emekleriyle geçinmeye çalışan kimselere aittir.” Yani Paşaların ve Beylerin kölelerine mi
aittir*!”Hayır, Paşam; Paşalık, kölelik ve Beylik kanunen yasaklanmıştır. Her
vatandaş, kadın ve erkek olarak özgür ve eşittir?”Der demez, Paşa hiddetle
ayağa kalktı:”Madem ki her vatandaş eşit,oturdukları evler neden eşit değil?!Devrin
padişahı bunları göremez mi?” Paşam,padişahlık yıkıldı,yerine de Türkiye
Cumhuriyeti kuruldu.?”Bu ülkede yalınız daltaban Türkler mi kaldı,nerede dönme
ve devşirme kulları padişah’ı zişhanımızın?!” “Şimdi de onlar iktidardadır
Paşam?!Dedim.”Ol kümeste oturanlar,emekli olduktan sonra mı bu kaşanelerde
oturacaklar?”Söyleyecek söz bulamadım.Paşa birden hiddetlendi:”Bre Yeniçeri
bozması,neden susarsız,beşyüz sene önceki sorulara şıp cevap verirsiz.Sizi
kuşatan kuşaktaki yaşananlarla ilgili sualler karşısında gömüden çıkmış akçeye
dönersiz.Askerliğini hangi ortada ve hangi sınıfta yaptıydınız?”Paşa
Hazretleri,büyük bir şehrin Subaşı ve
alay beyiydim?!””Desenize rüşvet ganiydi?!”Hâşa Paşa Hazretleri,Osmanlıya
karındaşınız Damat Rüstem Paşayla birlikte soktuğunuz rüşveti Türkiye
Cumhuriyeti miras olarak alarak çok yaygınlaştırmıştır.”KEH,KEH,KEH…Geçen gün
Kanuninin Damadı ve dahi Sadrazamı Rüstem Paşaya ver yansın etmiştiniz.Orada
Osmanlının kullarını kazanç gruplarına
ayırmıştınız,nasıldı?!”Buyurdular.Devletlü Paşa Hazretleri arzedeyim:Üç gelir
grubuna ayırmıştım:1-Varlıklı sınıf:On bin Akçeden yukarı geliri
olanlar,Osmanlı nüfusunun %15,2-Orta sınıf:Bin-onbin Akçe arası geliri
olanlar.%58.4,3-Fakir sınıf:Bin akçeden daha az geliri olanlar,%25,7 sini
oluşturur.”Deyince,Sinan Paşa,kıs,kıs gülerek elime bir tomar gazete küpürü
tutuşturdu ve: Bunları oku ve
yaz.Padişahın servetini geçen zenginlerinizin servetlerini de yaz?Neden
susuyorsunuz?!Buyurdu.”Paşa Hazretleri,dedim,yazmasına yazarım da,yaşayan
hırsızlarımız iktidarların korumasındalar,çalanların,çarpanların ve halkımızı
soyanların çok güçlü kaleleri ve korunakları var.Bunların maddi ve manevi tazminat davası açma hakları var.Bu listedeki
bilgileri,sizin adınıza yazacağım yazının sonuna koyacağım…””Yahu,sen şimdi
Hırsızlara Hırsızsın diyemediğinizi mi söylüyorsun?Bu adamlar kimler oluyor?”Hani
imtiyazsız sınıfsız bir toplum yaratmıştınız*!””Sistem Paşa hazretleri,sistem
siyasi çıkar dengeleri nedeniyle işleyemiyor.Mustafa Kemal’in gönlünde yatan
buydu.Osmanlıyı yıkan ümmetçiliğin EZAN,NAMAZ,CAMİ VE HAÇ şekillerini alarak
İslamın özünü ve ulusal bilincimizi de yitirdik…Günümüzde,ülkemizde türk
toplumu Üç kesimden oluşmaktadır:1-Alt kesim,2-Orta kesim,3—Üst kesim/Mutlu
azınlık/.Toplumlar,Orta kesimin üzerine bina edilmektedir.Orta sınıf ortadan
kalktığında da iç savaş kaçınılmaz olur.Günümüzde,Orta tabakanın para ve şöhret
düşkünleri,her türlü manevi değerlerden soyutlanarak, siyasi partilere
yalakalık yapıp, üst kesime geçmektedirler.Gerçek inanç sahipleri ve şükürcüler
de alt tabakaya düşmektedirler.Orta tabaka da ortadan kalkmak üzeredir… Dediğimde,””sistemi neden değiştiremiyorsunuz?!”Dedi…Sustum…
Osmanlıyı nasıl değiştirerek Cumhuriyeti kurdunuz?!””O zaman Mustafa Kemal
vardı,şimdiyse demokrasi oyunu var!”Sinan Paşa ayağa kalkarak,beni iyi dinle,dedikten
sonra eğdirdi:”Osmanlıda her yöneticiyi Padişah seçerdi,amma işin sonu da
padişaha kalırdı.Şimdiyse,Sadrazam dahil tüm yöneticilerinizi AVAM
seçmekte,AVAM dahil toplum AVAMIN seçtiğinin eline kalmaktadır.Bu değişikliğin
farkı nerede?!Sizler,geçmişi anlatırken,ya birkaç iyiyi ve güzeli ele alarak
anlatıyorsunuz,ya da 623 sene boyunca yaşanmış birkaç olumsuz olayı ele alarak
genelleştiriyorsunuz.iyi ve güzeli anlatanlar,iyiymiş yıkmakla yazık etmişiz
hükmünü veriyorlar… Kötü taraflarını anlatanlar:”Çok kötüymüş, iyi ki
yıkmışız,”hükmüne varıyorlar.GEÇMİŞE HAYRAN,GEÇMİŞE DÜŞMAN İKİ GRUP OLUP
ÇIKIYORSUNUZ?!Aynı tarihi olayı,aynı adam,çeşitli tarihlerde doğan çocuklarına
apayrı kanılarla anlatıyor.Siyasi partilileriniz de bu konularda havanda tarihi
dövüp duruyorlar.Bu nedenle,aptalca bağırarak çarpışıp duruyorsunuz.Hayat,iyi
ve kötü Taraflarıyla kesintisiz bir uğraştır.Anlattıklarınız da o uğraşın
önünüzden geçen olayların
genelleştirilmesidir.Irmak nasıl üzerine atılan her şeyi taşırsa,hayat ırmağı
da yaşadığımız tüm olayları taşır.Bir toplumda,dün ne idiyse,bugünde
odur,yarında böyle olacaktır…Osmanlıyı kıyasıya eleştirirken,623 senedeki
padişahları,kendine becerikli,devlete beceriksiz devletluları,aynı zaman ve
mekan boyutunda topluyorsunuz.Günümüzde,aynı zaman ve mekan boyutunda her türlü
kötülükleri sergileyenlere ses çıkartamıyorsunuz.Tek otorite padişaha da verip
veriştiriyorsunuz.Padişah haline soktuğunuz devletlu hırsızlara da sesiniz
çıkmıyor.Sesiniz çıkamaz,çünkü bizlerden yarar görmüyorsunuz,sizi alenen soyan
devletlu hırsızlardan yararlar
umuyorsunuz.Her hırsızın önünde,o hırsız padişahmış gibi dilsizi oynuyorsunuz.Hiç
bir yetkisi , sorumluluğu ve otoritesi e
dahi çalıp,çarpması olmayanlara da ver
yansın ediyorsunuz.Çalıp,çarpan ve sürekli olarak toplumu aldatan sahtek3arlara
da alkış tutuyorsunuz.”İnsan hakları” diye de palavralar atıyorsunuz.Hakları
yendiği için ilaç alamayıp ölenler,Meclisinizin çatısından düşüp ölenler ve
onların geride bıraktıkları insan değiller mi?!Onlara gelindiğinde insan
hakları n’oluyor?!Siz,padişahı kovmuşsunuz,padişahlığı deği.Padişahların bir
sarayı gözünüze battı,binlerce saraylı padişah yarattınız…Mezheplere ve
tarikatlara bölünen islam dininde,Kuran unutularak,mezhepler ve tarikatlar
savaşa tutuşmuşlardı.Sizler de aynı batağa sürüklendiniz.Anayasanıza göre
kurulmuş siyasi partilerinizin başkanları ve üst görevlileri,anayasanızı
koruyacaklarına and içtikleri halde,anayasanızı değiştirmek için var güçleri
ile çalışmakta,biri birlerine de savaş açmaktalar…OSMANLIDA uyutulduğunu
söylediğiniz Türk halkı,GAFLET,DALALET VE İHANET İÇERSİNDE…”
DEVAM
EDECEK.