28 Mart 2010 Pazar

57- DEVLETLERİ YÖNETMEK

OSMAN TÜRKOĞUZ.

İmir;16Kasım.2008.

57- DEVLETLERİ YÖNETMEK

“Ders alınacak acıklı bir deneyim.”

“Büyük devletleri yönetmeye kalkmayın.”

İSMET İNÖNÜ

Rahmetli İsmet İnönü’nün, yeni nesil politikacılara (13) maddelik öğüdünü hatırlayanımız var mıdır?

Politikacılarımızın hatırlamalarına gereksinimleri olacağını hiç sanmıyorum. Sanmıyorum, çünkü ve dahi çünkü bildiğim ve gözlemlediğim kadarıyla politikacılarımızın politik bilgileri kendilerinden menkul. Politikacılarımız, binmişler bir alamete, hepsi de eksiksiz olarak gidiyorlar kıyamete.

Kahire konferansını iyi bilenlerimiz, Rahmetli İsmet İnönü’nün Churchill’i nasıl tongaya bastırdığını bilirler.

Kahire konferansının Kahramanı Rahmetli İsmet İnönü, yine de politikacılarımızı uyarmaktan geri durmamıştı: ”Büyük devletlerle politika yapmak; ayı ile yatağa girmek gibidir;” demiştir.

Tanrımıza binlerce şükür, ülkemizi yönetemeyenler, büyük devletleri yönetmektedirler. Bu onur verici davranışları gördükçe, aklıma ilginç bir öykü geliyor:

Akşehir’de, camiye hiç uğramayan bir Beynamazı camiye getirsin diye, Nasrettin Hoca’yı görevlendirmişler.

Nasrettin Hoca, Beynamazın evine vardığında; ol herifi naşerif, şarap içmekteymiş. Hocamız sesini çıkarmamış. Ol herif, hocamıza ısrarla bir bardak mey ikram etmiş. Hocamız; adamı tavlayıp, camiye götüreceğinden, ol Mey’i içmiş. Gözlerinden ateşler çıkmış, Hocamızı terler basmış. Bir kadeh daha içince, üzerinde ne varsa çıkarmış. Üçüncü ve dördüncü kadehten sonra, mesini, çoraplarını ve poturunu da çıkarıp atmış ve oynamaya başlamış.

Tam bu sırada, müezzin ezan okumaya başlayınca; Hocamızın aklı başına gelmiş, evden, doncak fırlamış, camiye doğru koşmaya başlamış.

Bizim Beynamaz da, Hocanın geride bıraktığı giysilerini kucaklayarak, Hocanın peşi sıra caminin yolunu tutmuş. Yolun iki tarafına, çift sıra dizilen Akşehirliler, olayı alkış tufanı ile karşılamışlar.

Olayı minareden gören müezzin, bütün gücü ile: ”Akşehirliler, Selçuklunun camiye getiremediği Beynamazı, Hocamız, çamaşırlarını taşıtarak, peşi sıra camiye getirtmektedir. Duyduk, duymadık demeyiniz”, diyerek, yeri göğü inletmiş.

Bir tarihte; George Buch, Beyaz Saray’ın bahçesinde, gazetecilere ve halka beyanat verirken, masasının başından: ”Aziz dostum Dragut Özal telefonda, benimle konuşacakmış”, diyerek, içeri girmişti.

Gerçekte, bunun böyle olması mümkün değildir ve düşünülemez. Kendisine şükran borcunu bir mektupla ödeyen kişi’nin, şükran borcu olan kişiyi, ulusal bir görevini yerine getirirken, dünya kamuoyunun önünde, görevi başından telefona çağırması mümkün değildir. Neden mümkün değildir? Çünkü çağrılan çağıranı ayağına Washington’a çağırmaktadır, sürekli olarak.

Bu basit politika, Türk Kamuoyunu kandırmaya yöneliktir. Seyredenlere, vay be! Dedirtmeye yöneliktir.

Gazetelerimizde bomba gibi bir haber: ”SAYIN BAY RTE. AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ BAŞKANLIĞINA SEÇİLEN BARAK OBAMA’YI KUTLAYARAK; ” SAKIN KİMSELERLE KAVGA ETMEYESİN”, DİYE DE UYARDI! VAY BEEE!

Türk basını, bu haberi kendi mantığına göre yorumladı. SAYIN RTE’NİN BEYANI AÇIK VE SEÇİKTİR. BUNUN ANLAMI, BENİM VE ÜLKEMİN HALİNE BAK, NE DEDİĞİMİ ANLARSINA VARIR.

Konuyu biraz daha açarsak, uyarının anlamı, tüm çıplaklığı ile ortaya çıkar:

*Ben, rahleler, tarikatlar, Necmettin Erbakan’lar ve Hikmetyar’ların dizi dibinde icazet alarak geliştirdiğim BEN ile Sultanbeyli belediye başkanlığına, oradan da İstanbul Büyük şehir belediye başkanlığına geldim.

*Aynı BEN’İ taşıyarak, HAPİSLERE DÜŞTÜM.

*Aynı BEN’İ taşıyarak AMPÜLLÜ SİYASİ PARTİYİ KURDUM.

*Aynı BEN’İ taşıyarak TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN BAŞBAKANI OLDUM.

*AYNI BEN’İ TAŞIYARAK TBM MECLİSİNE ÇIKIP, AYNI BEN’İ SERGİLENDİM.

*TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN OLANAKLARIYLA, CÜMBÜR CEMAAT DÜNYAYI, SAYILAMIYACAK KADAR ÇOK, AYNI BEN İLE TURLADIM VE AYNI BEN İLE TÜRKİYE’YE DÖNDÜM. Aziz kardeşim, işin en can alıcı ve örnek alınmayacak yanlarını da yazmak zorundayım, ders alasın diye.

1- Aynı ben ile ANAYASA MAHKEMESİ’NİN, YARGITAY’IN, DANIŞTAY’IN VE ADALETİN KARŞISINA DİKİLDİM.

2- Aynı ben ile TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN KARŞISINA GEÇTİM.

3- Aynı ben ile ATATÜR’ÜN VE DEVRİMLERİ’NİN KARŞISINA GEŞTİM.

4- Aynı ben ile AYDINLIK YÜZLÜ VE AYDINLIK RUHLU TÜRK KADINLARINI BİR BEZ PARÇASINA BAĞLAMAYA KALKTIM.

5- TARİKATLARI VE SEVR MANTIĞINI LOZAN’IN YERİNE KOYMA GİRİŞİMLERİNE SESİMİ ÇIKARTAMADIM.

6- Oy almak için, alt kimlik- üst kimlik masalların, aynı ben ile sarıldım.

7- Üniter yapımızın halini, aynı ben ile bu hale koydum.

8- BEN! BEN! BEN! MASALI İLE POLİTİK GÖLLERİMİZE MAYA ÇALDIM; TÜM GÖLLERİMİZİ DE KURUTTUM.

9- Aynı ben ile soygun, yağma ve kıyı ve orman katliamlarını ve dahi ocaklar söndüren FENERLERİ görmezden geldim.

10- KENDİMLE KAVGALI OLAN BEN, BENİ BU HALLERE SOKTU. AMAN KARDEŞİM, CANIM KARDEŞİM, BİZ BİRBİRİMİZE BENZEDİĞİMİZ İÇİN BU UYARILARI YAPTIM. TALİHİMİZ BİRBİRİNRE BENZEMESİN, CANIM UMUDUM BENİM.

P.S: Az kalsın unutuyordum, benim aziz kardeşim; 47 senede oluşturduğun BEN’İ Beyaz Saray’a taşımayasın. AKP’NİN, türban, kömür, fasulye, nohut ve İFTAR ÇADIRLARIYLA OLUŞTURDUĞU %47’LİK OY ORANINI BENİM TAŞIDIĞIM ben sildi süpürdü.

O uyarının altında yatan gerçek budur, SAYIN SEYİRCİLERİMİZ.

56- DEVLET ADAMAI VE TV. ADAMI!

OSMAN TÜRKOĞUZ

İzmir; 30 Ocak 2009

56- DEVLET ADAMI VE TV. ADAMI!

Televizyonlar; yüzü kıpkırmızı kesilen Sayın RTE’NİN, İsrail Cumhurbaşkanı Sayın Perez’e kızarak salonu terk etmesini ve: “YUMUŞAK BAŞLIYIM AMMA, GÜDÜLECEK KOYUN DEĞİLİM”, özdeyişini yayımladığında, kahvehanede müthiş bir alkış koptu.

Alkışı, önce her zaman ve her yerde, Sayın RTE’NİN her sözünü alkışlayan Sayın Bay HAMZA başlattı.

Bendeniz, dondum ve öylece kalakaldım.

Türkiye Cumhuriyetinde, devlet adamlığı nerelerden nerelere gelmiş!

“Sayın Perez, 25 dakika konuştu. Ben 12 dakika konuştum. Beni konuşturtmadılar!”

“Benim için Davos bitmiştir!” Sayın RTE, aynen böyle dedi.

Sayın RTE, yukarıdaki beyanlarıyla, koyunluğu kabul mü etmiştir? Yalınız güdülecek cinsten olmadığını açıklamıştır.

Lozan Anlaşmasının ilk oturumu, İngiltere Baş delegesi Lort Kürzon’un açılış konuşmasıyla başlayacaktı. Lort Kürzon açılış konuşmasını yaptı.

AAA!

Delegeler neden böyle hayret ifadesinde bulundular dersiniz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Baş delegesi, Rahmetli ve Yeri Türk Ulusunun gönlü olan İsmet Paşa yerinden fırlamış:

“Ben de konuşacağım!”, diyerek mikrofonu kapmış ve herkesin şaşkın bakışları altında; konuşup, ithamları yanıtlamıştır.

”Bana niye söz vermediniz?” diye ağlamamıştır!

-Sayın RTE, tarikatların peşinden kuzu, kuzu gitmektedir!

-AB’nin her dediğini yapmaktadır!

-USA ne derse, bildiği tek İngilizce kelimeyi can ve gönülden söylemektedir:

”YES SİR!”

1946 SENESİNDE; BİR ADAMIN KENDİ KENDİNE OTLAKTA GEZİNEN KOYUN SÜRÜSÜNÜN KÖSE KOYUNU UÇURUMDAN ATLAYINCA, 300 KOYUN DA KENDİLERİNİ UÇURUMDAN ATIP ÖLMÜŞLERDİ.

TBMM: Sürü sahibinin zararını karşılamıştı. Bizim uğradığımız zararları kim karşılayacak!

1943 senesinde; Rosewelt ve Churchill, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rahmetli İsmet İnönü’yü Kahire’ye davet etmişti. O; BÜYÜK DEVLET ADAMI, KAHİRE’YE GİTMEK İÇİN ŞU ŞARTLARI ÖNE SÜRMÜŞTÜ:

“1- KONUŞMALAR, EŞİT ŞARTLARDA YAPILACAKTIR!”

“2- ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞ KARARLAR, İMZA ETTİRİLMEK ÜZERE MASAYA GETİRİLMİYECEKTİR!”

“3- TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN EGEMENLİĞİYLE BAĞDAŞMAYAN HİÇ BİR TEKLİF İLERİ SÜRÜLMEYECEKTİR!”

“BUNLARI KABUL EDERSENİZ, KAHİRE’YE GELİRİM!”

Bu teklifler aynen kabul edildiği için, Rahmetli İsmet İnönü de Kahire’ye gitmiştir. Hemi de onların uçağı ile ve yanında, hali pürmelâline ağlayacak eşleri olmadan!

Bizler, Tanrımıza şükürler olsun ve ATATÜRK’ÜMÜZ sayesinde; bir torba kömür ve bir kilo nohutla güdülecek ne koyunuz ne de gariban bırakılanlardanız.

Bu oyunu niçin yaptığınızı anlatayım:

· İMF SİZE para vermedi.

· İsrail’e rest çektiğinizde, Araplar size para verir sandınız!

· Kendi şehidine ağlayamayan, elâlemin şehidine gözyaşı dökenleri garantiye almak istediniz!

· Sizler İsrail’e dua etmelisiniz; İsrail olamasa o din kardeşleriniz sizin de gözünüzü oyarlar!

· Casus uçaklarınızı kimden alıyorsunuz!

· Gece görüş dürbünlerinizi kim veriyor!

· Tanklarınızı kim yeniliyor!

· Uçaklarınızı kim modernize ediyor!

· İstihbaratınızı kimden alıyorsunuz!

Bakınız Sayın RTE, sizin o çıkışınız, size Arap ülkelerine bol hediyeli ziyaret olanağı sağlar! Bir de, kahvehanelerden ve varoşlardan bol alkış alırsınız!

Pekiyi, Davos’un ne kabahati vardı?

Sonra; gelecek sene, tüm yakınlarınızın Davos’u görebilme hayallerini soldurmanızın ne gereği vardı?

Bir Pakistanlı Bilgin hesaplamış; bir Yahudi’ye yüz Müslüman kellesi düşüyormuş.

O bakımdan, Sayın Perez’e verilen süre normal değil mi?

DAVRANIŞINIZLA KENDİ YENİLGİNİZİ KABUL ETTİNİZ:

· RİNGİ TERKEDEN BOKSÖR YENİLGİYİ KABUL ETMİŞ SAYILIR!

· MUHARAEBE SAHASINDAN KAÇAN KOMUTAN YENİLMİŞ DEMEKTİR!

· -MASADAN KALKARAK KAÇAN YENİLMİŞ DEMEKTİR!

RAHMETLİ İSMET İNÖNÜ’DEN DERS ALMAYANLAR DA HEP YENİLMİŞLERDİR.

LOZAN’IN BİRİNCİ RAUNDUNDA, LOZAN’I TERKEDENLER, KENDİLERİNİ GALİP SANANLARDI.

LOZAN ZAFERİNİ DE, LOZAN’I TERKETMEYEN İSMET PAŞA KAZANMIŞTIR.

55- EŞEKLER VE EŞEKLİK ÜZERİNE.

OSMAN TÜRKOĞUZ

İzmir,28.Haziran.2008

55- EŞEKLER VE EŞEKLİK ÜZERİNE.

ASA HABER NET’TE yayımlanan “Yalan ve İftiralara suçüstü”; yazımı okuyan Hanımlar, sabah kahvesine geldiler. Benim eşim dâhil, hepisinin yüzlerinde çapkınca bir gülüş vardı.

”Bu işte bir iş var,” diye düşünerek, sesimi çıkaramadım.”Hangi kahraman erkek, dört kadının yanında, sesini çıkarabilir”, diye de, kendimi haklı çıkarmaya çalıştım.

İlk sözü Eşim aldı: ”Osman Bey, dedi.” Hemen yanıtladım. ”Hanımefendi, kendinize geliniz, Efendi, Bey sıfatları kullanımdan kalktı “, dedim.

Dört tiz ve kararlı ses kulaklarımda çınladı: ”Unutmayınız ki, Hanımefendi sıfatı da kullanımdan kalktı!” dediler ve Şeyhi’nin Harname Şiirini önüme koydular.

Niyetlerini hemen kavradım: ”Yazamam, olmaz,” diyecek oldum; itirazım oy birliği ile reddedildi.

Benim Eşim: ”Niçin olamazmış? Fatih Sultan Mehmet Devrinde; EŞEK, ÖKÜZLERE ve ÖKÜZLÜĞE imrenirmiş.

Türkiye Cumhuriyeti’nin DEMOKRASİ DÖNEMİ’NDE de, BÖYYÜK DEVLET ADAMLARI EŞEKLİK’E özeniyorlar.

“Çok konuşup ta, YALANLARINI VE İFTİRALARINI örtmek isteyen fırıldaklara benzeme” dedi.

Ne yapabilirdim; Sayın ASA Çalışanları. Kekemeler gibi, tek parmakla yazmaya başladım:

Şeyhi, 1371-1439 tarihleri arasında yaşamış, bir Osmanlı Kadısıdır. Görev yerine, Trabzon’a giderken, yolda soyulmuş ve Harnâme’yi yazmıştır.

“Bir eşek var idi zaif ü nizar,

Yük elinden kati şikeste vü zar.

Gâh odunda vü gâh suda idi,

Ol kadar çeker idi yükler ağır,

Ki teninde tüy komamıştı yağır.

Kargalar derneği kulağında,

Sineğin seyri gözü yağında.

Arkasından alınınca Palanı,

Sanki İT artığıydı kalanı.

Bir gün ıssı eder himayet ana,

Yanı gösterir niayet ana:

Aldı Palanını vü saldı ota;

Otlayarak eşek yürüdü öte,

Gördü otlukta yürür Öküzler,

Odlu gözleri, ger’li göğüsler.

Sömürüp öyle yerler OTLAĞI,

Ki kılın çekicek damar yağı.

Boynuzu kimisinin Ay gibi,

Kimisinin halka, halka yay gibi.

Yöğrüşüp çün vururlar avaze

Yankulanırdı dağ u dervaze.

Harı miskin ederiken seyran,

Kaldı görüp sığırları hayran.

Ne yular derdi, ne gem’i Palan,

Ne yük altında hasta vü nalân.

Acebe kalır ü tefekkür eder,

Kendi ahvalini tasavvur eder.”

Bendeniz, Şeyh’in mirasçılarından izin alamadığımdan, öykünün tümünü yazma iradesine sahip değilim Öykünün gerisini ben anlatayım: Bizim zavallı Eşeğimiz, Gök Ekinlerle dolu tarlaya girer ve ne varsa silip, süpürür. Tarla sahibi tarlasının bu halini görünce, Eşek’i dövmeye başlar. Yüreğini bu dayak soğutmayınca da:

“Bıçağını çekti, kodu ayruğunu,

Kesti kulağını vü kuyruğunu,

Kaçar eşek acıyarak canı,

Dökülüp yaşı yerine kanı.

Uğrayıp geldi Pîr Eşek nagâh,

Sordu halini, kaldı derdi ile ah.

Yalvarıp, inleyip dedi:-Ey Pîr!

Hari rubah bigi pür tezvir,

Batıl isteyip haktan ayrıldım,

BOYNUZ UMDUM KULAKTAN AYRILDIM.”

Burada, uzun, uzun açıklamaya gerek yok. Milyarları çalıp, çırpıp götürenlere imrenerek, beş on kuruş çalanların uğratıldığı cezalar ortada.

İngiliz Maşası Şeyh Sait, asılmağa götürülürken bir laf etmiş: ”Boynuzlu tekelerin intikamı, boynuzsuzlardan alınır.” Demiş.

Ziya Paşa da: ”Milyon çalan izzeti serefraz/Bir kuruş çalanın cezası cayı kürektir.”demiş.

Hanımlar, gelip yazıyı okudular; Şiir’in tümünü yazmadığım için biraz buruktular.

Hanımların sözcüsü olduğunu anladığım bir Bayan: ”Sayın Bay Osman; dedi, sizinle bir pazarlık yapalım. Yol masrafınız, devlet harcırah hesabı üzerinden bizden. Siz, ilk uçakla Ankara’ya uçun. Önce; bizim hazırladığımız çiçekleri ANITKABİR’E Mustafa Kemal Paşa’nın Kabri ‘nin üstüne koyup, saygılarımızı yüksek sesle arz edin.”

“-E, sonra ne yapacağım?” diye sordum. Aslında, kararlarının mahiyetini anlamıştım.

Eşim, öne çıktı: ”-Dosdoğru, Türkiye büyük Millet Meclisi’ne gideceksin:” der demez:

“-Ben, ATATÜRK DEVRİMİ dâhil, tüm devrimlerden sınava hazırım. Ancak, T.B.M.Meclisi’nde, hiç kimseyi EŞEK gibi anırtmayacağımı KAMUOYUNA açıkladım. Dedim.

Bayanlar itiraz etti: ”Biz, buna da çözüm bulduk. Sınavı T.B.M.Meclisi’nin bahçesinde yaparsınız”.Dediler.

“-olmaz, yapamam“, diye bağırdım. ”Niçin yapamazmışsınız?” dediler“-Hırsızların, soyguncuların ve tüm ATATÜRK DÜŞMANLARI’NIN cezadan kurtulmak için kapağı attığı T.B.M.Meclisi’nin Bahçesinde EŞEK ANIRTISINI duyan Tüm EŞEKLERİN orayı da doldurmalarına neden olamam”, deyip, konuşmayı noktaladım.

Bunlardan kurtuluş yok; bunu, kadınlarımızı köle haline sokmak isteyenler, bir bilebilselerdi. Önüme, Seyranî Destanı’nı koydular: ” Bunu yaz ve tüm adreslerine de ilet”, dediler.

“Asırda acaip işler çoğaldı,

Bilmem bu işleri kimler ediyor.

Dünya’yı hep rezil KÖPEKLER aldı,

Gelen ATATÜRK’E karşı gidiyor.

Biraz bahsedeyim ehli zamandan,

Yahşılar aşağı düştü yamandan,

Temmuz İTLERİ olmuş kumandan,

Uyuz İT Kurtlara kumand’ediyor.

Buğday unu beğenmiyor enikler,

İplikten aşağı düştü İpekler,

Hep sedire geçti İtler, köpekler,

Hanedan ayakta hizmet ediyor.

Koltuk kılı fark etmiyor sakaldan,

Tüçcarlar aşağı indi Bakkaldan,

Aslanlara çoban düşmüş çakaldan,

Şimdi Aslanları Çakal güdüyor.

Sarhoşlar çoğaldı, kalmadı ayık,

Bu asır böylece hallere lâyık,

Müzevirin adı Muhbiri sadık,

Şimdi kişiyi ABD. Güdüyor.

Şahinler yurdunu tuttu Yarasa,

Baklava yerine geçti Pırasa,

Şimdi rağbet BÖLÜCÜ’YE, Terese,

Zamane bunlara rağbet ediyor.

Şeriatçı, Bayanlara TÜRBAN giydirir,

Tatlıyı insana acı yedirir,

SEYRANÎ zamana böyle dedirir,

Şimdi kişiler GERİ GİDİYOR. Ben, yazıyı bitirdim.

Bilgisayarımın başına Bayanlar oturdu.

Ne yaptılar bilemem.

osmanturkoguz@hotmail.com.

İzmir, 28 Haziran, 2008

54- ERGENEKON KARADELİK!

OSMAN TÜRKOĞUZ

İzmir; 26 Nisan 2009

54- ERGENEKON= KARADELİK!

İngilizce bilmem, İngiliz gramerine de pek aldırış etmem.

Rahmetli Einstein’dan sonra en parlak beyin olarak kabul edilen, tekerlekli sandalyeye bağımlı, konuşamayan ve özel bir bilgisayarla çalışan Bilim Adamının adı STEPHAN HAWKİNS’tir.

Uzayda KARADELİK araştırmaya vakfetmiştir felçle geçen ömrünü.

Bilmem ki; bu KARADELİK olayı dikkatinizi çekti mi? Bu özürlü Bilim Adamının bu konuda yazılarını okuyanınız oldu mu; bilmiyorum.

Bir zaman sonra; Güneş, yoğunlaşarak içe dönecek ve bir futbol topu kadar küçülecek.

İşte o zaman, etrafında ne kadar ışık, ışıklı cisim ve ışık saçan yıldız varsa hepsini yutacak. Doğal olarak ta, yutulma sırasında öncelikli olma şerefi bizlerin; Güneşin uydularının olacak.

Uzayımızda; bir kahve kaşığına sığmasına karşın; (2.000.000.000) ton ağırlığında kitleler olduğunu öğreniyoruz. Demek oluyor ki; cisimler yoğunlaştıkça; ışık saçan başka cisimlerin yaşamasına olanak bırakmayıp, CUMBURLOP yutuyorlar. O zaman, bizlere düşen görev; HİÇ BİR ŞEYİN YOĞUNLAŞMASINA OLANAK BIRAKMAMAK.

Bu olay, egemenliğin kullanılmasında da gözlemleniyor.

Egemen olan kişi egemenliğini yoğunlaştırdıkça, etrafındaki ışıklılara tahammül edemiyor.

Jozef Stalin’in, Adolf Hitler’in, Benito Mussolini’nin, Saddam Hüseyin’in ve Humeyni’nin uyguladığı kırım ve kıyımları anımsamalısınız!

UCU AÇIK, HİÇ BİR HUKUK KURALINA DA UYMAYAN SORUŞTURMALARLA ONUR VE KİŞİLİK SAHİBİ İNSANLARI, insanlık onuruna yakışmayan yöntemlerle suçlu ilan ederek kamu vicdanına öylece yerleştirmek.

Geçmişte kalan ve karara bağlanmış olayları da bu ışıklı ve onurlu insanlara yüklemek.

Ergenekon’u Kıbrıs’a yönlendirmek! Oralarda; ulusal amaçlar için gömülmüş silahları da bu aydın insanların boynuna yüklemek.

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ MENSUPLARI GÖREV OLARAK YAPTIKLARINI ÖLSELER DE SÖYLEMEZLER!

Amaç ortada; dış destekli dini yapılanma, Nohut, Bulgur ve dahi Fasulye, zayıf kitleyi yoğunlaştırdı. Yoğunlaşan kitlenin ışıklı olan her şeyi mas etme huyu yok muydu?

Uyumayalım, yutulma sırası bana gelmez demeyelim.

İnsanlık onuruna yakışmayan bir biçimde; GENCECİK POLİSLERLE, EVİNİZ BASILABİLİR!

Hiçbir suçla suçlanmadan tutuklanmışsınız gibi kolunuza girilebilinir!

Cumhuriyet Savcılarımız, MÜDDEİ ÖZEL hale sokuldu.

Hırsızlıktan ve dolandırıcılıktan hüküm giyenler hala mı hala hüküm sahibi!

Uyumayınız SAYIN SEYİRCİLERİMİZ!

İzleyiciler

Blog Arşivi