TC . OSMAN
TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@hotmail.com
TV.İzmir;27Şubat2010./09Şubat2013!
ÖNEMLİDİR:
BU YAZIYI OKUMADAN ÖNCE,YAZININ İLK YAZILIŞ TARİHİNE İYİCE
BAKMALISINIZ?!
BİR HUKUK PROFESÖRÜ,POLİSİN TÜM UYARILARINA
RAĞMEN,TÜM PARALARINI BANKADAN ÇEKEREK
DOLANDIRICILARINA TESLİM ETMİŞTİR?!AKEPEYE TESLİM OLMANIN FARKI VAR MIDIR*!
İleti yazımla birlikte: HAYVANLARIN
ADINI VEREN İNSAN; ONLARIN ADLARINI DEĞİŞTİRMİŞ OLSA, HİÇ BİR TEPKİ İLE KARŞILAŞMAZ.
KOYUNLAŞTIRILAN BİR TOPLUMDA DA,BU İŞLEM TEPKİSİZ BAŞARILARAK O TOPLUM TARİHİN
ÇÖPLÜĞÜNE UĞURLANIR!
Denize bir taş atmaya görsün insan; o
küçücük halkalar karşı kıyılara varır. Bendeniz; emekli edildikten sonra, bir
yerel gazetede yayımlanan yazılarımı bazı dostlarıma göndermeye başlamıştım.
Sonra elle yazdıklarımı da çoğaltarak 1986'dan beri bazı adreslere bedava dağıtıyordum.
Sayın Ahmet Avcı'nın zorlaması ile Bilgisayara başladım,08 Nisan 2008'den beri
tam 45.000 sahifelik,özgün yazılarımdan bir blok oluşturmuşum.Bu arada
yazılarım dış ülkelerde de okuyucu bulmuştur.Sınıf ve devre arkadaşlarım
mı!Onlar,orduevlerinde belirli günlerde toplanarak torunlarından ve torunlarının
köpeklerinden söz etmektedirler.O cephede okuyanım yok.Emekli komutanlarımdan
da 1975'ten beri okuyanım olanlar da tutuklamalar üzerine,bu Osman’ı da mutlaka
tutuklarlar düşüncesiyle yazılarımı kendilerine iletmememi emrettiler.Ama, hiç
ümit etmediğim ve tanımadığım bazı kimseler,yazılarımın çıktısı ile önüme
dikilebilmektedirler.Bunlardan birisi ;Cuma namazından sonra,elinde
"Türkiye Nereye Götürülmek İstenmektedir adlı yazımın çıktısı ile,kibarca
yolumu kesti:"Sayın Osman Bey;sizinle bir konu üzerine konuşabilir miyim?"Dedi.Küçük
parkımızın bir köşesine oturduk:"Siz,Albay rütbesinden emekli
edilmişsiniz.General bile olamamışsınız.Sevr antlaşmasını yerin dibine
batırıyorsunuz.Rahmetli Turgut Özal,"Sevr,Lozan'dan
iyiydi!"Demişti.Koskocaman bir Cumhurbaşkanı sıfatıyla..."Daha bazı
şeyler anlattı.Konuşma sırası bana geldiğinde:"Size,çok kimsenin bilmediği
bir sırrımı açıklayacağım:Türk ordusunda her subay general olmak için can
atar.Ben,general olmamak için çok çabaladım.General olsaydım,Albaylara kadar ki
kişiliğimi de inkar etmiş olur,bazı generallerimizden farkım da
kalmazdı!"Adamcağız bir Allah!Allah çekti."Siz,Sevr ve Lozan
antlaşmalarını okudunuz mu?"Soruma,"hayır hiç
okumadım!"Dedi.Uzun boylu anlattım ve karşılaştırmasını da yaptım.Lozan'ı
Ulusal Kurtuluş Savaşını kazanmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti
yapmış,Türkiye Büyük Millet Meclisi de onaylamıştır.Sevr antlaşmasını da Osmanlıdan
habersiz,Birinci Dünya Savaşındaki düşmanlarımız yapmıştır.Düşmanlarımızın
yaptığı ve bütünlüğümüz bozan antlaşma daha mı iyiydi!Biz,bizim için çok iyi
bir
Antlaşma
yapan düşmanlarımızla kötü bir antlaşma yapmak için mi Üçbuçuk sene savaştıktan
sonra da, Lozan’da Sekiz ay boğuştuk! Beyefendimizin gözlerinde şimşekler çaktı!
Ayrılırken, Sevr antlaşmasının yazılı metnini vereceğime de söz verdim
ve:"Siz, hainlerimizi yüksek mevkilerde aramalısınız, Turgut Özal'ın
babasına neden Dönme Hasan Efendi derler? Şavşat nüfus idaresi neden
yakılmıştır!"Demeyi de ihmal etmedim. Şimdi ol yazımı eklemeler yaparak
yeniden huzurlarınıza getireceğim. Önce bir alıntı:
"Sevr’in bazı maddeleri zaten
Lozan’da Mustafa Kemal Atatürk ve avenesi tarafından kabul edilmiştir. “Sevr
Sulh Projesi”nde yer alan 115′inci madde, Kıbrıs’ın kaderini tayin eden Lozan
antlaşmasının 20′nci maddesinin kelime, kelime aynısıdır.[23] Ayrıca Sevr’in
139′uncu maddesi; “İşgal altındaki Müslümanlarla bütün ilişkinizi keseceksiniz”
mealindedir…"Atatürk düşmanı bir yayından alınmıştır. Önce;şu Avanesi
kelimesinin anlamına bir bakalım:
AVANE:İ:Fenalıktan,yardımcılar.A'van=yardımcılar
demektir.Mustafa Kemal'e ülkemiz için yaptığı fenalıklara yardım
edenler!Mustafa Nihat Özön,Büyük Osmanlıca-Türkçe Sözlük,s.51.Böyle olunca
da,böyle diyenlerin sülalesinin Yunancılarca ırzlarına geçilmesine yardım
edenler onlar için kahraman olmuyor mu!
Sevr antlaşmasının ünlü maddelerinden
birisi ve Halifeliğin kaldırılmasına ve Osmanlı devletinin diğer Müslümanlar üzerindeki,
sözde, egemenliğinin sonlandırılmasına dair 139'uncu maddesi:
"Türkiye diğer bir devletin hâkimiyeti
veya himayesine tabi Müslümanlar üzerinde her ne mahiyette olursa olsun, icrayı
hâkimiyet ve salahhyet-i kazaiya hususundaki bilcümle hukukundan kat'iyetle
feragat eyler."
"iş bu muhadename mucibince Türkiye’den
irtifak eden ve Türkiye tarafından tanınan bir şek’li idareye malik arazi
üzerinde hiç bir Osmanlı memuru tarafından ne doğrudan doğruya ne de dolayısıyla
hiç bir nüfuz icra edilmeyecektir." Sadrazam Damat Mehmet Ferit Paşa,
Saltanat Şurasında bulunmayarak Sadrazam vekili Şeyhülislam Mustafa Sabri
Efendi tarafından Şuraya kabul ettirilerek imzalanmıştır. Bu antlaşmanın tam
metnini de vereceğim. Vatan hainlerimiz
mirasçılarına övünçle bırakabilirler. Vatanseverlerimiz ve Atatürkçülerimiz de
dizi seyretmekten vakit ayırabilirlerse, şöyle bir göz atabilirler!
TÜRKİYE, NEREYE GÖTÜRÜLMEK
İSTENMEKTEDİR!
+Bu başlık altındaki ilkyazım 1999 yılında,
Zonguldak-Uyanışta yayımlanmıştır!
Türkiye; Türkiye Cumhuriyetinden ve
Mustafa Kemal Atatürk'ten Korkanların istemiş olduğu parçalanmaya götürülmektedir.
Avrupa Parlamentosundan bir Soytarının:"Avrupa Birliğine girmek için
Atatürkçülüğü bırakmalıısınız!"Emri uygulanmaktadır. Sayın Recep Beyimizin
son Avrupa turunda:"Elli senedir, Avrupa Birliğinin kapısında bekletiliyoruz!"Beyanı,"Atatürk'ü
ve Türklüğü de sildik, üniter yapıyı da çökerttik; daha ne
istiyorsunuz!"Diye bir yakarıdır.
“Efendiler!
Avrupa’nın bütün ilerlemesine,
yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş
vadisine yuvarlandırılmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan
nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri
Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Hâlbuki hangi istiklal
vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?
Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!” Mareşal Gazi Mustafa Kemal, TBMM.06
Mart 1922.
“BİZ, BU COĞRAFYAYA LÂYIK BİR
ULUS OLDUĞUMUZU İSBAT EDEMEZSEK; BİZİM KARA GÖZÜMÜZ İÇİN, BİZİ BU COĞRAFYADA
YAŞATMAZLAR!” MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL.
Bu, benim 01 12 2004 tarihinde; böyük
bir Türk Büyüğü namzedinin istemi üzerine, yazmış olduğum kitabımın adıdır. Bir
öğrencime de armağan etmiştim. Çok az sayıda teksir edilerek dağıtılmıştı.
Bendeniz; bu kitabıma 28 Aralık 1998 tarihinde, Zonguldak’ta yayımlanan UYANIŞ
adlı gazetedeki yazımı da eklemiştim. Konuya şöyle yaklaşmıştım:
“Dününü bilmeyen, gününü ve dahi
yarınını da hiç bilemez. Yalınız tahılla beslenen toplumların ve o toplumun
bireylerinin bellek kapasiteleri üç günlüktür. Duyguyla köpürerek, şahlanıp,
kırıp ta dökerek hep zararla ve köhne geçmişleriyle yaşamak! Kısır bir döngünün
adına da talih ve kader demek! Bu kısır döngüye “Tanrımızın iradesi ve
KADERİMİZ!” Deyip te geçeriz.
Kişiler, davranışları ile de, kendilerinin ve içinde yaşamakta
oldukları toplumların alın yazgılarını belirlemektedirler.
Gazi Mustafa Kemal’e gelene kadar, YENİLMEK, HORLANMAK, İTİLİP
KAKILMAK TANRI’NIN İRADESİNE BAĞLANAN BİR YAŞAM BİÇİMİ OLARAK
ALGILATTIRILMIŞTIR!
22 Haziran 1919 tarihinde, Türk ulusuna
ve tüm dünyaya yayımlanan AMASYA GENELGESİ ile BEŞERİ İRADE, ALIN YAZGISI
KALEMİNİ ALLAH’IN ELİNE ALMIŞTIR!
Bizi ve Koskoca Osmanlı İmparatorluğunu, 10 Ağustos 1920 SEVR
bataklığına götüren yazgısallık tepetaklak edilmiştir.
İnsanlara ve toplumlara yapılmış olan fenalıkların cezasını
Tanrı’ya havale etmek; korkaklık, beceriksizlik ve onursuzluğun kabulünden
başka bir şey değildir.
Bizler; Türk ulusu olarak Gazi Mustafa Kemal gibi davranırız!
Öyle davranmak zorundayız. ULUSAL ONURUMUZUN VE TÜRKLÜĞÜMÜZÜN BİZLERE YÜKLEMİŞ
OLDUĞU DAVRANIŞ BİÇİMİ DE BUDUR!
Bize yapılan ve yapılmış olan kötülükleri yakamızdan silker
atarız. Kötülük yapanları da bir daha kötülük yapamayacak hale koyarak, elimizi
dostça uzatırız.
BİZLER, ANALİZİ, SENTEZİ, YORUMU VE ÇIKARSIZ VATANIMIZI SEVMEYİ
MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL’DEN ÖĞRENDİK.
Bendeniz; senelerce, tüm astlarıma ve
öğrencilerime SEVR’İN 52,62.63.64 ve 231’inci maddelerini, bıkmadan anlattım.
Mudanya’ya ve Lozan’a yenilmişler gibi oturtulan Batı’nın,
SEVR’İ uygun durumlar yaratarak uygulama girişimlerinde bulunacaklarını!
Şeriatçıların ve gericileri çok kuvvetlenerek, HARİCİ BEDHAHLARLA BİRLİKTE,
TÜRKİYE CUMHURİYETİNE VE ATATÜRK DEVRİMİNE YÜKLENECEKLERİNİ HEP ANLATTIM.
Bizlere, SEVR paranoyasına tutulmuşlar dediler.
Bendeniz, geçmişi bir masal gibi değil de, hangi anlaşmaya bir
sonraki vuruşun gizlenmiş olduğunu göstererek anlatmıştım.
Şimdi; UYANIŞ gazetesinde yayımlanan ve
başlığı:
”2000’li Yıllarda; Türkiye’ye Yöneltilecek Diplomatik Dış
Baskılar ve Türkiye’nin Karşı Politikaları!”
“Uluslar;
görünürdeki varlıklarını yitirmekle yıkılmazlar: Bu felakete uğrayanları yok
eden illet, HAFIZALARINI YİTİRMİŞ OLMALARIDIR!” Prof.Dr. Gustave le Bon.
“Sakarya Meydan Muharebesi, en kritik anlarını yaşamaktadır.
Cephenin kuzeyindeki kilit, Karacadağ düşmüştür. Güney kanadımızı kuşatmayı
amaçlayan Yunan saldırısı Haymana’ya dayanmış, Batıya karşı kurmuş olduğumuz
cephemiz, Güneye döndürülmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal; Batı Cephesi Kurmay Başkanı ve sınıf arkadaşı
Miralay Asım Gündüz’e:
“Asım; bana iki fırka bul!” Emrini
vermiştir.
Cephemizin güney kanadından alınan iki
fırkamız, 24 saatlik bir CEBRİ YÜRÜYÜŞ ile 114 kilometre kat ederek, Başkomutan
Gazi Mustafa Kemal’in emrine girmiştir.
DOKUZ YÜZ ŞEHİT VERİLEREK yapılmış olan
DUATEPE saldırısı, Düşman cephesinin çökmesini sağlamıştır. DUATEPEYE dikilen
Türk Bayrağını seyreden Başkomutan Gazi Mustafa Kemal; gülerek ve eldivenlerini
eline takarken:
“Papulas’a TÜRK ULUSU adına şükranlarımı
sunarım!” Demiştir.
Sarkan cephemizin böğrüne saplanan Türk
hançeri, düşman cephesinin çöküşünü sağlamıştır. En sonunda da; Büyük
taarruzumuzla Yunan orduları dağıtılmıştır.
Esir düşen Yunanistan’ın Küçük Asya
Orduları Başkomutanı Tüm General Trikopis; Uşak’ta; Yunan Kralına hazırlanmış
olan konakta; Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in huzurlarına çıkarılır.
Mareşal Gazi Başkomutanımız esirleri güler yüzle karşılar. Birçok hareket
varken, neden hiçbir harekette bulunmadıklarını sorar:
“Öğleden sonra; Afyon-Ilgın yönünde, bir
karşı saldırı yapmayı düşünmüştüm!” Der.
Haritasının başına eğilen Başkomutanımızdan da:
“Ben de; şöyle ve şöyle yaparak karşı
saldırınızı karşılardım!” Yanıtını alır.
Ünlü Alman Stratejisti Tüm General Karl
Von Clausewitç ününü sağlayan, KAN adlı eserinde savaşı şöyle tanımlamıştı:
“Savaş, politikanın başka araçlarla
devamıdır!”
Savaşta yapılacak hareketlerin ve bu
hareketlere karşı yapılması düşünülen hareketlerin planları vardır. Bu planlar
barış zamanında yapılır. Bize dost ve düşman olacak devletlerin, bize karşı
uygulamaları düşünülen planlarına karşı, karşı planlar yapılır. Jeopolitik, bir
ulusun tüm planlarına ve etkinliklerine egemendir.
Komşu devletlerin ve uzak devletlerin
ULUSAL HEDEFLERİNİ ve ULUSAL STRAREJİLERİNİ çok iyi bilmek gerekir. Politikada
karşı planlar yoksa teslimiyet vardır.
Örnek vermek gerekirse, örnekler çoktur *EK)
İngilizler; bugün Emekli Generallerimize
ve Akademisyenlere ve gazetecilerimize karşı yapılan gece baskınlarını 16 Mart
1920’den sonra yaparak 58 adamımızı Malta’ya sürerek, tüm dünya’ya bunları
kurşuna dizeceklerini duyurmuştu. Batum’a gelen İngiliz subaylarını derhal
tutuklatan TBMM Başkanı Gazi Mustafa Kemal de bir bildiri yayımlamıştı:
“Malta’da sürgünde bulunan
adamlarımızdan her hangi birisini İngilizler kurşuna dizerlerse; elimizde
bulunan İngiliz esirleri de derhal kurşuna dizilecektir!” İngilizlerin
yelkenleri rüzgâr tutamaz hale gelmişti.
Midilli açıklarında; bir Fransız gemisi
ile çarpışan kömür yüklü BOZKURT adlı gemimiz batmıştı. İstanbul’daki Müstantik
Himmet Bey de; her iki geminin kaptanını tutuklamıştı.
Fransızlar bir son ihtarla:
“Kaptanımız serbest bırakılmazsa, Türk
limanlarını topa tutarız!” Tehdidinde bulunmuşlardı.
Karşı yanıt hemen verilmişti:
“Bir tek Türk Limanına bir tek Fransız
topçu mermisi düştüğü takdirde; SURİYE’Yİ İŞGÂL EDERİZ!” Politika muharebesinin
karşı planları olmayan, Medrese çıkışlılarda, sürekli olarak “YES MEN!” ve
TESLİMİYET VARDIR! VARDIR.
Türk Genel Kurmayı dış hatta çıkma
manevrasında; Medreseden icazetliler de ah yalellim türküsünü çığırmadalar!
Bendeniz, 2000’li yıllarda Türkiye’nin
siyasi konjonktürünü ve bu konjonktürü belirleyecek etkenlerden söz etmek
istiyorum:
*Bugün düzeltemediğimiz siyasi tümsekler,
örtmek için üzerine atmış olduğumuz topraklarla, birer Everest tepesi olarak,
geleceğimizin yolu üzerinde, karşımıza dikileceklerdir.
*Ülkemizi birinci kuşaktan çevreleyen ve
çemberleyen, ülkemize karşı politikalarını yeni motiflerle bezeyerek sürdürmeleri
beklenmelidir.
*İkinci kuşağı oluşturan Suudi
Arabistan, Sudan ve Libya; önce kendi yönetimlerini güvenceye almak; sonra da,
başarılı olmuş laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan TÜRKİYE
CUMHURİYETİ’NİN, diğer islam ülkelerine örnek olmasını önlemek için, petrol
gelirleri ve diğer üçüncü kuşak ülkelerinin taşeronluğu ile aleyhimizde
bulunmaları beklenmelidir. Bu girişimler için para ve DİN motif olarak
kullanılacaktır.
Suudi şirketlerine Turgut Özal’ın
sağlamış olduğu kolaylıklar gözden geçirilmelidir.
*Üçüncü kuşak ülkeleri; USA ve onun
güdümündeki İngiltere, Fransa, Almanya ve dahi İtalya ve öteki İnsan Hakları
türkülerini çığırıp, ülkelerindeki Sübyancılık olaylarını görmeyen ülkeler de
bu kervana katılacaklardır. Türkiye’ye karşı başlatılmış olan haçlı seferleri,
8’inci haçlı seferi ile bitmemiştir.
BATIYA KARŞI, BATI KULLANILMALIDIR!
*Üçüncü Dünya Savaşı ne zaman çıkacak
diye beklemeyelim! Üçüncü Dünya Savaşı henüz bitmemiştir.
*Gerilla hareketleri, iç kavgalar ve iç
savaşlar, Üçüncü Dünya Savaşının uygulamalarıdır. Az gelişmiş ve hedefteki
ülkeler, kendi çocukları birikirine düşürülerek parçalanacaktır.
*Etnik gruplar ve diğer inanç grupları
kışkırtılacaktır.
BU POLİTİKALARI ŞÖYLECE SIRALAYABİLİRİZ:
1- Bölücülük ve bölgecilik, Osmanlı
imparatorluğundan bu yana. Batı’nın başımıza sardığı, bizlerin de hâlâ farkına
varamadığımız bu büyük bela, daha da büyütülerek ve daha da kaşınarak, üzerine
tuzruhu serpilerek, dış müdahale olanağı sağlayacak bir hale getirilmeye
çalışılacaktır. Çünkü bu problem şu nedenlerden dolayı daha da önem
kazanmıştır:
“A- Bölgenin sahip olduğu su ve diğer doğal zenginlikler
bakımından,
B- Her yönden—Kültür ve
okumuşluk hariç—önderi olduğumuz Türk dünyası ile aramıza set çekmek yönünden,
C- Bu, USA ve Batı için
çok zor bir durum yaratmak olduğundan, Azeri-Ermen çekişmesi kullanılacaktır,
D- Almanya’nın Kuveyt ve
diğer yağmalardan pay alamaması, kontrolünde bir Kürt devleti yaratılması
isteği yönünden,
E- Rusya’nın, İran’ın
ve diğer devletlerin büyük ve güçlü bir Türkiye yaratılmasından korkmaları
yönünden,
F- Tüm bunlar
başarıldığı takdirde; SEVR’İN uygulanabilirliği yönünden.
BUNUN İÇİN DE:
*Silahlı ve terörist
hareketler desteklenecektir,
*Türkiye Cumhuriyetinin
iç siyaseti, Siyasi islam bazına çekilerek, orada tüm yenilikler, tüm
güzellikler boğulacaktır.
*Gençlik, en basit Türban yüzünden parçalanıp,
çağdışına itilerek, ATATÜRK’ÜN TÜRK GENÇLİĞİNE verdiği görevin yerine
getirilmesi önlenmiş olacaktır,
*Mezhep çatışmaları hızlandırılacaktır,
*İslam Dini yerine, İslamı temsil yetkisi NURCULUK gibi, Müslümanlık
dışı akımlara verilecektir.
Clemenceau-Klemanso-: ”Bir damla petrol, bir damla kan!” Demişti. Yirmi
birinci asırda da: ”Bir damla su, bir damla kan!” Olacaktır.
2- Siyasal İslam’ın bölünerek yerleşmesine çalışılacaktır. İlericilik ve
gericilik kavgası yerini, Siyasal İslamın temsil edilmesi kavgasına
bırakacaktır.
a İslam’a zıt dini akımlar desteklenecektir,
b Her siyasi partinin bir tarikata dayanarak, bu tarikatı siyasi
İslam yapma kavgası yaratılacaktır. 20 Ekim1998 tarihli Cumhuriyet gazetesinde,
bunun ilk belirtileri yayımlanmıştır: ”Tarikatlar Arasında Siyasi Destek
Kavgası!”
c Okullarda siyasi İslam’ı destekleme kavgaları, tarikat kavgaları
yerine kızıştırılarak sürdürülecektir,
Ç- TBMM’NE sokulan tarikatçı
Milletvekilleri sayısı artırıldığı gibi, TBMM açıkça tarikatlar arası savaş
alanına dönüştürülecektir,
3- Milli Eğitim, daha da
yozlaştırılacak, çağa uygun insan yetiştirme kavgası yerine, tutsak ve dogmatik
kafalı taraftar yetiştirme kavgası sürdürülüp, genişletilecektir,
a Sosyal boyutlu Atatürkçülük, ekonomik boyuta indirilip;
ağabeydik-gübeydik palavralarla sulandırılarak gölgeye çekilmeye
çalışılacaktır,
B- Eskiye özlem kamçılanacak, Osmanlının
bilmem kaçıncı yıldönümü kutlamaları, bilmem kaçıncı Mehmed’in ve Ahmed’in
sünnet ve cülus kutlamaları izlettirilecektir,
b Arap’ın ve İran’ın siyasal güç kurma kavgaları kızışacaktır,
4- Ortaasya Türk cumhuriyetleri ile
anlaşmazlıklar ve çekişmeler yaratılacaktır. ”EK: Turgut Özal’ın taa USA’ da:
”Azeriler bizden değildirler. Onlar Şii’dirler!” Dediğini unutmamalıyız!
5- Komşularımızla olan
anlaşmazlıklarımız körüklenerek, çok masraflı ve çok büyük bir askeri güç
yaratarak, beslememiz sağlanacaktır. Kaynaklarımızın yatırıma ayrılması
önlenecektir.
*Hiç te dost olmayan ülkeler tarafından
kuşatılmış bulunan Türkiye Cumhuriyeti, İsrail örneğinde olduğu gibi, dış
hatlara çıkmalı, dış hatlara dayalı diplomasisini güçlendirmelidir.
*Türkiye Cumhuriyeti; ulusal
politikasında SEVR olgusunu göz ardı etmeksizin, dışta ve içte uygulayacağı
stratejisini belirlemeli; günü birlik ve ayaküstü diplomasiden kaçınmalıdır.
Bireyini ve Türk Toplumunu, yönlendirilen değil, yöneten ve politika üreten bir
seviyede yetiştirmelidir.
*Politik yelpazede, bir kişinin duracağı
yerde, kişilik kaygısından ve özveri sorunundan kaynaklanan nedenlerle, bir kaş
kişi durursa, karşısındaki yeri işgal eden tek kişi daha da güçlü bir duruma
geçer. (KOALİSYON!)
*Atatürk devriminin özüne yönelik
saldırılar, Atatürkçü güçlerin korkusundan; orta sürede mümkün görülmemesine
karşın; masumiyet örtüsüne büründürülmüş biçimsel isteklere verilecek ödünler
dış ve iç politikada özü yok etmek için kullanılacaktır.
*Osmanlının Düveli Muazzama korkusu, USA
ve BATI korkusu olarak Cumhuriyet döneminin günümüz yöneticilerine yansımıştır.
Bu korkun ile anayasamızın ve dahi yasalarımızın hükümleri uygulanamamaktadır.
Yargı kararları Yürütmenin elinde kalmaktadır. Her kapatılan
siyasi partinin, hemencecik, başka adlar altında devamına izin verilemezdi!
Ödünler, döner ve dolaşır ödünü verenlerin başına çoraplar örer. USA’DA,
korkusuzca idam hükümleri uygulanırken, bize insan hakları dersleri vermesi,
yukarıda, sözünü etmiş olduğum korkunun eseridir.
6- Türkçe kirletilerek, yabancı
hayranlığı körüklenecek ve yabancı mallarla birlikte yabancı sözlüklere
ülkemizi ve ülkümüzü istila ettirilecektir.
Dil; Almanya’daki tokluluklardan Alman
ulusunu, İngiltere’deki topluluklardan İngiliz ulusunu yaratmıştır. Osmanlının
Fars ve Arap kırması, kelime salatası dili, Ümmetçilik odağında bile
birleşemeyen Türk öğesinin başına Binbir bela açan, garip mi, garip bir güruh
oluşturmuştur. Bu güruhun içindeki etnik öğeler kendi anadillerine yapışarak
ulus olabilme bilincine erişebilmişlerdir. Fransa’da; Frank kadınları ile
evlenen ve Latince konuşan fakir Romalı askerlerden üreyen yeni topluluk,
yaratmış oldukları yeni dille, Fransız dilini ve Fransız ulusunu
yaratmışlardır.
Şimdi; bu olgu Anadolu’da yeniden
dokunmaktadır. Türkçe, alabildiğine başka dillerin boyunduruğuna, ATATÜRK’E
inat sokulurken; insan hakları edebiyatıyla, dışa dayalı iç yardakçılarla :
”Her etnik grup kendi anadiliyle eğitim ve öğretim yapsın!” Fikri, yüksek sesle
yankılandırılmaktadır. Türk toplumu, karmaşaya uğratılan dili nedeni ile
çözülürken; öteki unsurlar da, kendi anadillerine ve bu dille öğrenim haklarına
kavuşturularak uluslaştırma sürecine sokulmaktadırlar. Tüm bunları görememek
için, tarihi bilmemenin yanı sıra, kör olmak gerekir. Tüm bunlar, SEVR’İ
uygulayabilmenin yeni figürleridir.
7- Üretimi çok aşan bir tüketim toplumu
yaratılmış olup, bu olgu daha da güçlendirilecektir.
8- Anasırdan; etnik gruplar yaratılacak,
insan hakları edebiyatıyla terör desteklenecek; bu uğurda ölenlerimize değer
verilmemesi sağlanacaktır.
9- Siyasi partiler arasında kısır
çekişmeler, anlaşması mümkün olmayan ideolojik boyutlara taşınacaktır.
10- Gelir dağılımdaki adaletsizlik daha
da büyük boyutlara taşınacaktır. Seçene 4,5 milyonTl. Asgari ücret üzerinden aylık;
seçilene 1.500.000.000TL. Aylık ve ayriyeten sosyal üstünlük ayrıcalıkları
sağlanacaktır. (1998)
11- Enflasyon, şişirildikçe şişirilecek,
insanlar, daha da vurdumduymaz ; ”BANA NECİ,”, ADAM SENDECİ,” haline
getirileceklerdir.
12- Adam kayırmalar; ön saflarda hep
fakirlerin ve garibanların çocuklarının bulundurulması; önce öfkeye sonra da
isyana dönüştürülecektir.
13- Osmanlı da olsun, diğer devletlerde,
Fransa da olsun, egemenliği kullananın hırsızlık ve yasa dışılıkta ısrarı
onların sonu olmuştur.
TBMM’İNDE; Milletvekillerinin vurgunu,
talanı TBMM ‘İNİN soruşturamayacağı bir boyuta vardığı,her türlü basından net
ve açıkça izlenmektedir.
Anayasamızın 83’üncü maddesi bu şekilde
kaldığı sürece:
a Halkımızda TBMM’ne alt sıralarda olan güven tamamen sarsılacaktır.
b Halkımızda; Cumhuriyete, Yargıya ve Yürütmeye olan güveni de
sarsılacaktır.
BUNUN SONUNDA DA:
Marjinal sağ düşüncede DİSSENSUS
sağlanmış olacaktır. Dini propagandalardan gelmiş olan sola düşmanlık, solu
temsil edenlerin beceriksizlikleri yüzünden, solu silip te süpürecektir.
TÜM SİYASİ PARTİLER, GÖZLERİ
KORMÜŞÇESİNE, SİYASAL İSLAM KAVGASINDA, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİ YALINIZ
BIRAKTIKLARI GİBİ. O’nu BOY HEDEFİ YAPMAKTADIRLAR.
Okumuşların çoğalması, onların
haksızlıkları daha iyi görmelerini sağlayacaktır. Bu durum da sistemimizin
aleyhine sonuçlar doğuracaktır.
SAĞDAKİ MARJİNALLER, ORDUYA KARŞI
ALTTAN, ALTA HALKIMIZI KIŞKIRTMAKTADIRLAR. (1998)
12 Eylül’ün
Yiğit Paşalarının armağanı olan Holdingleşmiş ve örgütlenmiş olan sözlü ve
yazılı basın ile destekli MARJİNAL SAĞ; politikalar ürettiği gibi, bu
politikaları uygulayacak politik motifler de üretmekte ve uygulamaya
koyabilmektedirler. Özellikle; Suriye, Almanya ve Yunanistan’da bulunan ve beslenerek
desteklenen örgütlerle daha da etkin bir mücadele yapılmalıdır. İmam-hatip
okulları, kesinlikle meslek okulları olarak kalmalıdır. Buradan mezun olanlara,
dini yüksek okulların dışındaki fakülte ve yüksek okulların kapıları
kapatılmalıdır. Asker okullarını kapıları da değil açılmak, hiç
aralanmamalıdır.
Dış devletlerdeki
görevleri sırasında, ya da burada bulunanların, ülkemiz, ulusumuz ve
cumhuriyetimiz aleyhinde işlemiş oldukları suçlar çok sıkı bir şekilde
izlenmeli, ülkemizdeki mal varlıklarına bile el konulabilinmeli.
Cumhuriyetimizi fişek
ve göbek atarak kutlamak yeterli değildir. Cumhuriyetle neler kazandık?
Cumhuriyeti yitirdiğimiz takdirde nelerimizi yitirmiş oluruz? Bunların bilinci
ile cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız. BİR TOPLUMUN BİREYLERİ, DÖRTBUÇUK KIÇI
KIRIK AJAN-PROVAKATÖR MOLLANIN PEŞİNDEN GİDECEK SEVİYEDE KALDIĞI SÜRECE, VATAN
HAİNLERİ BUNLARDAN ELBETTE YARANLANACAKLARDIR!
*Çağdaş eğitim, Milli gelirin adaletli bir şekilde
dağıtılması, temal ihtiyaçlarımızın giderilmesinde tek bir ölçünün kullanılması
mutlaka sağlanmalıdır. Asgari ücret komedisi toplumsal bir trajediye dönmeden
mutlaka bitirilmelidir Adalet sistemimiz, çok hızlı ve etkin bir biçimde
çalışma düzenine kavuşturulmalıdır. Türkiye Cumhuriyetini Hâkim Ve Cumhuriyet
savcısı sayısı, TBMM memur sayısından azdır.
Politikacıların elleri, DİNDEN-CAMİDEN, Emniyetten TSK’DAN ve
devlet kurum ve kuruluşlarından çektirilmelidir. Denge hesapları için, pespaye
kimselerle pazarlık yapılmamalıdır.
Bizleri bekleyen çok büyük sorunların bazıları
bunlardır. Bu sorunlarımızı görmezden gelerek, bugünü yaratan yasal ve sosyal
alt yapıyı düzeltmeden, ivedi yapılacak bir seçim, çok korkunç sonuçlara
bizleri ve ülkemizi götürecektir (1998).
Belediyeleri ve
şirketleri ele geçirmiş olan aşırı sağ, oradan kent varoşlarının her türlü
desteği ile sistemimizi felç ederek iktidarı ele geçirecektir. (1998).
İŞTE, GELECEKTEKİ TÜRK
SİYASİ KONJÖNKTÜRÜNÜ BELİRLEYİP, ONUN STRATEJİSİNİ DE BELİRLEYECEK FAKTÖRLERDEN
BAZILARI. TANRIMIZIN HALKIMIZA VE POLİTİKACILARIMIZA AKIL VERMESİ DİLEĞİYLE,
SAYIN SEYİRCİLER.”
SEVR ANTLAŞMASI
12 Kesimden, 433 maddeden ve 130
sahifeden oluşturulan bu ünlü paçavranın bizimle ilgili maddelerini okumamızda
bin bir yarar görmekteyim. EK: Sevr’in tamamını da ileteceğim.
Madde 52- “Fıratın doğusunda, ileride
saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının güneyinde ve 27’inci maddenin 11/2 ve
3’üncü fıkralarındaki tanıma uygun olarak saptanan Suriye ve Irak ile Türkiye
sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel
özerkliğini, işbu antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay
içinde, İstanbul’da toplanan ve İngiliz, Fransız ve İtalyan Hükümetlerinden her
birinin atadığı üç üyeden oluşan bir komisyon hazırlayacaktır.
Herhangi bir sorun üzerinde oy birliği oluşamazsa, bu sorun,
Komisyon üyelerince, bağlı oldukları hükümetlerine götürülecektir. Bu plan,
Süryani-Geldaniler ile bu bölgelerin içindeki öteki etnik ve dinsel
azınlıkların korunmasına ilişkin tam güvenceleri de kapsayacaktır. Bu amaçla,
İngiliz, Fransız, İtalyan, İranlı ve Kürt temsilcilerinden oluşan bir komisyon
incelemelerde bulunmak ve işbu Antlaşma uyarınca, Türkiye sınırının İran sınırı
ile birleşmesi durumlarında, Türkiye sınırında yapılması gerekebilecek
düzeltmeleri kararlaştırmak üzere bu yerleri ziyaret edecektir.”
“Madde 63-
Osmanlı hükümeti 62’inci maddede öngörülen komisyonlardan birinin ya da
ötekinin kararlarını, kendisine bildirildiğinden başlayarak üç ay içinde kabul
etmeyi ve yürürlüğe koymayı şimdiden kabul eder.”
“Madde 64- İşbu antlaşmasının yürürlüğe konuluşundan
bir yıl sonra 62’inci maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki
nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak
Milletler Cemiyeti Konseyine başvururlarsa ve konsey de bu nüfusun bu
bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı onlara
tanımayı Türkiye’ye salık verirse, Türkiye, bu tavsiyeye uymayı ve bu bölgeler
üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi şimdiden kabul eder.
Bu vazgeçmenin ayrıntıları
başlıca müttefik devletlerle Türkiye arasında yapılacak özel bir sözleşmeye
konu olacaktır.
Bu vazgeçme
gerçekleşirse ve gerçekleşeceği zaman, Kürdistan’ın şimdiye dek Musul
vilayetinde kalmış kesiminde oturan Kürtlerin, bu bağımsız Kürt Devleti’ne
kendi istekleri ile katılmalarına, başlıca müttefik devletlerle Türkiye
arasında yapılacak özel bir sözleşmeye konu olacaktır.”
“Madde 231- Osmanlı Meclisi Mebusanına sevk edilecek
olan Bütçe Kanunu tasarısı, Duyun-u Umumiye görevlileri İngiliz. Fransız ve
İtalyan yetkililerince onaylanacaktır. Bütçe kanunu kabul edilse bile; bu
delegelerin bu kanunu uygulamama yetkileri vardır.”
Sayın RTE’NİN eyalet
olarak anlatmış olduğu açılımın nerelere kadar varabileceğini kestirebiliyor
musunuz?
Bir İtalyan Profesörün önerisi ile iş bu yazımızı
sonlamak istiyorum:
“Türklere zorla hiçbir
şeyi kabul ettirmek mümkün değildir. Üzerinize Pars gibi atlar ve sizi
parçalarlar. Türklerin güzellikle kabul etmeyecekleri hiç bir şey
yoktur!"Ninnilerle ve masallarla uyutularak büyütülen Türk, masallarla
tarihin çöplüğüne gönderilecektir. Dâhili ve harici
Bedhahlarımızın oyunları bunu gerçekleştirmek içindir! Paşalar, paşa ve Paşa
esir kamplarına dolduruldukça; halkımız da bebelerini:"Benim oğlum uyusun
da büyüsün/Paşa olup ünü de Silivri’den duyulsun!"Ninnileriyle
büyütmektedirler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder