TC. OSMAN TÜRKOĞUZ
TV.
İzmir;01 Aralık 2013. Bu yazım,vatan
haini yalancı yalakalarına vurulmuş
kapsamlı bir şamardır.Okuna,yayıla ve saklana!
Bandırma Vapuru Samsun Yolcuları
(15
Mayıs 1919-19Mayıs 1919)
Bazı
Türk,Türklük ve Atatürk düşmanı Vatan Hainlerimiz,Mustafa
Kemal’i 40.000 altın vererek Anadolu’ya Vahdettin gönderdi masallarını
utanmadan ve bıkmadan anlatmaktadırlar.Neden Mustafa Kemal’i seçti de o kadar
Paşa,Müşir ve Şehzadeyi seçmedi?40.000x6,7 gram=268 kilo altın eder.Mustafa
Kemal bu kadar altını cebinde mi saklamış!Geniş yetkilerle Anadolu’daki Türk
İsyancıları tepelemek!Maksadı ile görevlendirilen
bir komutanın resmi ödeneği olmasın
mıydı?
Aşağıdaki yazı Murat Bardakçı tarafından Hürriyet
gazetesinde yayınlanmıştır.
“İşte, 19 Mayıs gerçeği: Bandırma Vapuru’nda tam 48 kişi
vardı
Bu yayınlarda Samsun’a gidenlerin 18 kişi olduğu
söyleniyordu ama verilen sayı yanlıştı, zira Samsun yolcuları 18 değil tam 48
kişiydi.
Sık, sık tekrar edilen bu hatayı görünce, Samsun
listesinin doğru şeklini, Paşa’nın ‘kendi belgelerine’ dayanarak yayınlamak istedim.
İşte, bir kopyasını İstiklal Savaşı’nın önde gelen kumandanlarından Kázım
Karabekir Paşa’nın şimdi hayatta olmayan damadı Prof. Dr. Faruk Özerengin’den
bundan senelerce önce aldığım Mustafa Kemal Paşa’nın ‘Samsun Belgeleri’ne göre,
Bandırma Vapuru’ndaki Samsun yolcularının tam ve doğru listesi...
MURAT BARDAKÇI
İSTİKLÁL Savaşı’nın ilk ateşinin yakıldığı gün olan bir 19
Mayıs’ı daha geride bıraktık.
19 Mayıs münasebetiyle, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun
yolculuğu hakkında bu yıl da çok sayıda yayın yapıldı. Bu yayınların hemen
hepsinde yer alan yolcu listesi Fethi Tevetoğlu’nun ‘Atatürk’le Samsun’a
Çıkanlar’ isimli eserinden alınmıştı. Samsun yolcularının 18 kişi olduğu
söyleniyordu ama listeler maalesef eksikti, zira Bandırma Vapuru ile Samsun’a
gidenler 18 değil tam 48 kişiydi. Bu 48 kişiden 23’ünü Mustafa Kemal Paşa ile
karargâh mensupları, 25’ini de er ve erbaşlar teşkil ediyordu.
İşte, artık her 19 Mayıs’ta tekrar eden bu hataları
görünce, Mustafa Kemal Paşa ile beraber Samsun’a gidenlerin tam listesinin
doğru şeklini, Paşa’nın ‘kendi belgelerine’ dayanarak yayınlamak istedim. Bir
kısmını daha önce bir kitabımda da kullandığım Paşa’nın Samsun’a gidiş
belgeleri, İstiklal Savaşı’nın önde gelen kumandanlarından Kázım Karabekir
Paşa’nın şimdi hayatta olmayan damadı Prof. Dr. Faruk Özerengin’de bulunuyordu.
Rahmetli Faruk Bey bundan yıllarca önce dosyanın bir kopyasını alma ricamı
kabul etmiş, hiç unutmuyorum, kayınpederinin Erenköy’deki köşkünün hemen yanı
başındaki evinde muhafaza ettiği evrakı karlı bir günde yanımıza alıp iyi bir
fotokopici bulabilmek için dükkân, dükkân dolaşmıştık.
Bu sayfada, Paşa ile Samsun’a giden 22 kişinin yanı sıra
Bandırma Vapuru’ndaki 25 er ve erbaşın isimlerini en güvenilir belgelere, yani
Paşa’nın ‘Samsun Dosyası’na dayanarak yayınlarken, belgelerin gelecekteki 19
Mayıslarda daha doğru yayınlar yapılmasını sağlayacağını ümit ediyorum.
Samsun yolcularından biri daha sonra idam edildi
MUSTAFA Kemal Paşa ile beraber Samsun’a çıkanların bir
kısmı sonraki senelerde devletin üst kademelerine yükseldiler.
Samsun yolcularının arasından generaller, büyükelçiler,
milletvekilleri ve hatta bir de başbakan çıkacak ama içlerinden biri, Kurmay
Binbaşı Arif Bey, kader yoldaşlığı ettiği Paşa’sına suikast hazırlığı
içerisinde bulunmakla suçlanarak idam edilecekti.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun belgelerine göre, Bandırma
Vapuru’nda bulunan karargâh heyetinin tam listesi aşağıda yer alıyor. Ancak, bu
23 kişinin altısı, Yüzbaşı Behçet, Asteğmen Abdullah, yedeksubay Tahir ve hesap
memurları Rahmi ile Ahmed Nuri Efendiler ve adli müşavir Ali Rıza Bey hakkında
bugün elimizde hiçbir bilgi bulunmuyor.
1. Dokuzuncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri.
2. Kurmay Başkanı Albay Kázım Beyefendi (General Kázım
Dirik. 1880-1941).
3. Sağlık Müfettişi Albay İbrahim Tali Beyefendi
(Milletvekili ve elçi Dr. İbrahim Tali Öngören. 1875-952).
4. Kurmay Binbaşı Arif B (İzmir suikastı davasında
İstiklál Mahkemesi’nin kararıyla idam edilen Ayıcı Arif Bey. 1882-1926).
5. Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey (Asker ve büyükelçi Hüsrev
Gerede. 1886-1962).
6. Topçu Müfettişi Binbaşı Kemal Bey (Korgeneral Kemal
Doğan 1879-1951).
7. Sıhhiye Müfettiş Muavini Binbaşı Refik Bey (Başbakan
Dr. Refik Saydam. 1881-1942).
8. Yaver Piyade Yüzbaşı Cevad Efendi (Atatürk’ün yaveri ve
milletvekili Cevad Abbas Gürer. 1887-1943).
9. Yaver Piyade Yüzbaşısı Mustafa Efendi (Tokat
milletvekili Mustafa Sabri Süsoy. 1876-1934).
10. Piyade Yüzbaşı Ali Şevket Efendi (Gümüşhane
milletvekili Ali Şevket Öndersev. 1884-1940).
11. Piyade Yüzbaşı Mümtaz Efendi (Yüzbaşı Ali Mümtaz
Tünay. 1886-1946).
12. Piyade Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi (Başbakanlık özel
kalem müdürü İsmail Hakkı Ede. 1886-1943).
13. Tabib Yüzbaşı Behçet Efendi.
14. Piyade Asteğmeni Hayati Efendi (Cumhurbaşkanlığı özel
kalem müdürü Hayati Bey. 1892-1926).
15. Piyade Asteğmeni Arif Hikmet Efendi (Tümgeneral Arif
Hikmet Gerçekçi. 1894-1970).
16. Yaver Topçu Üsteğmeni Muzaffer Efendi (Atatürk’ün emir
subayı ve Giresun milletvekili Muzaffer Kılıç. 1897-1959).
17. Asteğmen Abdullah Efendi.
18. Adli müşavir Ali Rıza Bey.
19. Tabur hesap memuru Rahmi Efendi.
20. Tabur hesap memuru Ahmed Nuri Efendi.
21. Kâtip Faik Efendi (Sağlık Bakanlığı memuru Faik
Aybars. 1880-1945).
22. Yedeksubay Tahir Efendi.
23. Kâtip Memduh Efendi (Cumhurbaşkanlığı memuru Memduh
Atasev. 1895-1930’lar).
19 Mayıs öncesinin bilinmeyen günlüğü
30 NİSAN 1919: Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu
Müfettişliği’ne tayin emri, o zamanın Resmi Gazete’sinde yayınlandı. Savaş
Bakanlığı, aynı gün Başbakanlıktan Samsun, Sivas, Van, Trabzon ile Erzincan’daki
mülki memurların Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılacak olan tebligata
uymaları konusunda bir tamim çıkartılmasını istedi. Mustafa Kemal Paşa da yine
o gün, Samsun’a götüreceği karargâh mensuplarının isimlerinin yer aldığı taslak
listeyi Savaş Bakanlığı’na sundu.
6 MAYIS 1919: Savaş Bakanı Şakır Paşa, Mustafa Kemal
Paşa’ya Samsun’daki göreviyle ilgili bir talimatname verdi. Paşa, o gün Savaş
Bakanlığı’ndan bazı diplomatik yazışmaların kopyasını ve altı adet mühür
kazdırılmasını istedi.
9 MAYIS 1919: Mustafa Kemal Paşa, Sivas’taki 3. Kolordu
Kumandanlığı’na bir telgraf çekerek birkaç gün sonra Samsun’da olacağını yazdı.
13 MAYIS 1919: Mustafa Kemal Paşa, Basın-Yayın Genel
Müdürlüğü’ne bir yazı yollayarak Genelkurmay’da ertesi gün bir toplantı planladığını
ve Samsun yolcularının toplantıdan haberdar olabilmeleri için toplantının
günlük gazeteler vasıtasıyla duyurulmasını istedi.
13 MAYIS 1919: Savaş Bakanlığı’na bir yazı gönderen
Mustafa Kemal Paşa, görevinin ‘seferi olması’ dolayısıyla üç aylık tahsisatının
peşin verilmesini, beklenmeyen masraflar için bir miktar ödeme yapılmasını ve
iki binek otomobili tahsis edilmesini talep ederken, bu işlemlerin bir haftadır
neticeye bağlanmamış olmasından yakındı.
13 MAYIS 1919: Karadeniz fiilen İngiliz donanmasının
işgali altında bulunduğu için Boğazlardan ancak İngiliz vizesi ile
çıkılabiliyordu. 23 karargâh mensubu ile 25 erden oluşan liste 9. Ordu
Müfettişliği’nin kurmay başkanı Albay Kázım Bey tarafından mühürlenerek,
vizelerin alınması için Savaş Bakanlığı’na gönderildi.
14 MAYIS 1919: Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a bir telgraf
çekti, ‘Cuma günü öğleden sonra Bandırma Vapuru’yla hareket edeceğini’ söyledi
ve geçici olarak kalabilecekleri bir yer temin edilmesini istedi.
15 MAYIS 1919: İstanbul’daki İngiliz İrtibat Kumandanı
Binbaşı Millingen, Samsun’a gidecek olan 48 kişi ile ‘altı adet eğerli at’tan
ibaret olan listeyi 15 Mayıs’ta tasdik etti.
15 MAYIS 1919: Mustafa Kemal Paşa, Yıldız Sarayı’nda
Sultan Vahideddin ile görüştü.
16 MAYIS 1919: İngiliz İrtibat Subayı Yüzbaşı John
Godolphin Bennett, bir gün önce onaylanan isimlerin yazılı olduğu káğıtların
arka sayfasına vize damgalarını bastı.
16 MAYIS 1919: Mustafa Kemal Paşa, öğle saatlerinde Yıldız
Sarayı’nda Sultan Vahideddin ile son defa görüştü. Oradan Şişli’deki evine
geçip annesiyle ve kız kardeşiyle vedalaştı, daha sonra Galata rıhtımına gitti
bir motorla Bandırma Vapuru’na bindi.
19 MAYIS 1919: Bandırma Vapuru’nun yolcuları sabahın erken
saatlerinde Samsun’a vardılar.
Bandırma Vapuru’nun rütbesiz 25 yolcusu
BANDIRMA Vapuru’nda, Mustafa Kemal Paşa ile 22
kişilik kurmay heyetinin yanı sıra erler, onbaşılar ve çavuşlar da vardı;
erlerle erbaşlar 25 kişiydiler ama bu 25 kişinin Samsun’a gidişlerinden sonraki
hayatları hakkında bugüne kadar hiçbir araştırma yapılmadı.
Aşağıda, Mustafa Kemal Paşa ile beraber Samsun’a giden
erlerle erbaşların tam listesi yer alıyor. Ben, bugün artık hayatta olmalarına imkân
bulunmayan bu meçhul kahramanların ailelerinden gelebilecek bilgileri
yayınlamaya her zaman hazırım.
1. Osman Nuri oğlu Ali Faik Efendi (kıdemli çavuş),
2. İbrahim İzzet oğlu Atıf (kıdemsiz çavuş),
3. Aydınlı Ali oğlu Musa (çavuş),
4. Konyalı Mustafa oğlu Kemal (çavuş),
5. Konyalı Kemal oğlu Mustafa (çavuş),
6. Sivaslı Ali oğlu Rıfat (onbaşı),
7. Sivaslı Rıfat oğlu Ali (onbaşı),
8. Çatalcalı Tevfik oğlu Âdem (onbaşı)
9. Sincanlı Hüseyin oğlu Mehmet (er),
10. Sincanlı Ahmed oğlu Emin (er),
11. Sincanlı Mustafa oğlu İsmail (er),
12. Sincanlı İbrahim oğlu Ömer (er),
13. Alanyalı Kerim oğlu Mehmet (er),
14. Sungurlulu Hasan oğlu Elvan (er),
15. Geredeli Mehmet oğlu Mehmet (er),
16. Mudurnulu Mehmet oğlu Durmuş (er),
17. Geyveli Mehmet oğlu Ali (er),
18. Geredeli Şakir oğlu Nuri (er),
19. Akhisarlı Hasan oğlu Hüseyin (er),
20. Tokatlı Abdullah oğlu Mehmet (er),
21. Divrikli Abdullah oğlu Musa (er),
22. Kadıköylü Mehmet oğlu Hasan (er),
23. Yenihanlı Bekir oğlu Mahmud (er),
24. Üsküdarlı İhsan oğlu Mehmet Lütfi (er),
25. İzmirli Abdullah oğlu Ali (er). www.hürriyetim.com.tr”
2-
DİYARBEKİRLİ KÂZIM (İNANÇ) PAŞA VE 6 MAYIS 1919 TARİHLİ TALİMATNAME
“Mesuliyet
yükü her şeyden, ölümden de ağırdır.”
“Her an tarihe karşı, cihana karşı hareketimizin
hesabını verebilecek bir vaziyette bulunmak lâzımdır.”
“Her an tarihe karşı, cihana karşı hareketimizin
hesabını verebilecek bir vaziyette bulunmak lâzımdır.”
Kemal
ATATÜRK
Kafasında taşıdığı fikirleri Kâzım (İnanç) Paşa’ya âdeta açıklarcasına anlatan Mustafa Kemal Paşa: “Ben zaten şu veya bu suretle Anadolu’ya geçmek fırsatını arıyordum” diyor.
Kafasında taşıdığı fikirleri Kâzım (İnanç) Paşa’ya âdeta açıklarcasına anlatan Mustafa Kemal Paşa: “Ben zaten şu veya bu suretle Anadolu’ya geçmek fırsatını arıyordum” diyor.
Mustafa
Kemal Paşa, müfettişlik yetki ve sorumluluklarını ihtiva eden 6 Mayıs 1919
tarihli talimatnameyi Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (Genel Kurmay Başkanı)
Fevzi (Çakmak) Paşa’nın o zaman raporlu olması dolayısıyla İkinci Başkan
Diyarbakırlı Kâzım (İnanç) Paşa’ya hazırlattırıp, Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya
mühürlettirmiştir. Profesör Gotthard Jaeschke’nin de belirttiği gibi, Mustafa
Kemal’in 1926’da yazdırdığı ve 1944’de yayınlanan hatıralarında anlattıkları
ile Kâzım İnanç Paşa’nın 1933 yılında Cumhuriyet Gazetesi’ne yaptığı açıklama,
esas itibariyle birbirine uymaktadır15. Böylece her iki hatıra vasıtasıyla bu
tarihi talimatnamenin nasıl meydana getirildiğini ve bu arada Kâzım İnanç
Paşa’nın bu konuda oynadığı rolü tereddütlere yer vermeyecek şekilde öğrenmek
mümkün olmaktadır.
Mustafa
Kemal Paşa gerçekten, o zaman sık, sık görüştüğü Kâzım (İnanç) Paşa’dan arzu
ettiği talimatnameyi hazırlatmak hususunda büyük anlayış ve yardım görmüştür.
Hatta O, Kâzım Paşa’yı fikren kendine yakın görmüş olmalı ki, ona düşüncelerini
ihsas etmekten çekinmemiştir.
Mustafa
Kemal Paşa, Harbiye Nazırı Şakir Paşa’dan Samsun ve havalisindeki olayların
araştırılmasına dair görev teklifi alınca, Genel Kurmay Başkanlığı Dairesi’ne
gitmiş ve durumu Genel Kurmay İkinci Başkanı Kâzım Paşa’ya açmıştır. Orada ona hemen,
hemen bütün düşüncelerini anlatan Mustafa Kemal, sözlerini, ‘ ‘Ben zaten şu
veya bu suretle Anadolu ‘ya geçmek fırsatım arıyordum. Mademki onlar teklif
ettiler, fırsattan mümkün olduğu kadar istifade etmeliyiz” şeklinde cümlelerle
bitirmiştir16.
İtilâf
Devletlerinin dikkatlerini üzerine çekmemek düşüncesiyle o günlerde orduyu
küçültmek ve yeni makamlar ihdas etmekle meşgul olan Genel Kurmay
Başkanlığı’nın, Mustafa Kemal Paşa’ya Samsun ve havalisindeki olaylarla ilgili
bir görev bulması pek güç olmamıştı. Öte yandan daha önce Mersinli Cemal
Paşa’nın Konya’da Yıldırım Kıtaatı Müfettişliği’ne tayin edilmiş olması (2
Şubat 1919), bu hususta önemli bir kolaylık sağlamıştı. Fakat Mustafa Kemal
Paşa memuriyetin şekline değil, verilecek yetkinin mümkün olduğu kadar geniş
olmasına önem veriyordu. Kâzım Paşa, “Zaten ordu müfettişlikleri meselesi var.
Sen o taraflara ordu müfettişi unvanıyla gidebilirsin” deyince, O “Unvanın
ehemmiyeti yok. Şimdi Harbiye Nazın ile konuş; benden ne istiyorlar tespit et;
üst tarafını kendimiz yaparız” diyerek bu konuda asıl düşüncesini açığa vurmuştur.
Mustafa
Kemal Paşa arzu ettiği talimatnameyi hazırlatıp imzalatmak hususunda
Diyarbakırlı Kâzım İnanç Paşa’dan büyük anlayış ve yardım görüyor.
Kâzım
(İnanç) Paşa Harbiye Nazırı Şakir Paşa’nın görüşünü alıp döndükten sonra,
Mustafa Kemal ona: “Onlar ne istiyorlarsa, azamisini ilâve ederek bir
talimatname kaleme alınız; yalnız bir noktayı ben not ettireyim” demiştir.
Mustafa Kemal 1926 yılında yazdırdığı hatıralarında o zaman talimatnameye
eklettirdiği maddeler hakkında şunları söylemektedir: “Mümkün olduğu kadar
Anadolu’nun her tarafına emir vermeli idim. istediğim bir madde, Samsun’dan
başlayarak bütün şark vilâyetlerinde bulunan küvetlerin kumandanı olmaklığım ve
bu kuvvetlerin bulunduğu vilâyetler ve valilerine doğrudan doğruya emir
vermezliğimdi. Bir başka madde, bu mıntıka ile herhangi bir temasta bulunan
askerî ve idarî makamlara işarlarda (yazı ile bildirme) bulunabilmeliğimdi.”
Mustafa
Kemal Paşa talimatnamede yer almasını istediği bu maddeleri dikte ettirdikten
sonra, Kâzım Paşa’ya tekrar; “Onların arzularını bir araya topla; fakat sonuna
bu iki maddeyi ilâve et” demiştir. Kâzım Paşa o zaman, onun esas gayesi
hakkında bir şeyler sezinlemiş olacak ki, “Bir şey mi yapacaksın” diye
sormaktan kendini alamamıştır. Mustafa Kemal Paşa da, ‘ ‘Evet… Bir şey
yapacağım. Bu maddeler olsada olmasa da yapacağım’’ şeklinde karşılık
vermiştir. Kâzım Paşa gülerek “Vazifemiz, çalışacağız” demiştir17.
Mustafa
Kemal bu sözleri söylediği sırada herkes her şeyden ümidini kesmiş bulunuyordu.
Bu ortam içinde, onun söylediği bu sözler, Türklüğün azim ve iradesini
göstermesi bakımından dikkate şayandır.
Mustafa
Kemal Paşa ertesi gün müsveddeyi okuyup, tekrar bazı tashih ve ilâvelerde
bulununca, Kâzım Paşa dayanamamış ve “Salâhiyetin bu kadarı da çok fazla olmaz
mı Paşam? Çünkü korkarım ki, Nazır kabul etmemezlik eder” diye onu ikaz etmek
ihtiyacını duymuştur.
Kâzım
(İnanç) Paşa son şeklini alan talimatnameyi Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya
götürmüş ve imzasına arzetmiştir. O gün hasta bulunan Harbiye Nazın Şakir Paşa,
talimatnameyi Kâzım Paşa’ya okutmuş; fakat okuma işi daha bitmeden “Paşa oğlum,
siz üçüncü (9.) Ordu Müfettişliği değil, bütün Anadolu’da sahib-i nüfuz bir
müfettişlik ihdas etmişsiniz, bu nasıl şey” diye yetkinin genişliği karşısında
hayretini belirtmekten kendini alamamıştır. Kâzım Paşa, “Hayır Efendim,
müfettişliklerin kendi hududuna mücavir (komşu) kıtaat ve vilâyetlerde de
temasta bulunması vazifemizin mesul ve mevzuuna dâhildir. Tabirimiz umûm
Anadolu müfettişliği sarahatinde ifade etsek dahi yeniden bir şey ihdas etmiş
olmuyoruz” gibi bir açıklamada bulunduysa da, Şakir Paşa’yı ikna etmesi mümkün
olamamıştı. Ancak Paşa, “İmzaya lüzum yoktur; yalnız mühürlersin” diyerek ona
mührünü vermiştir18. Mustafa Kemal Paşa bu kadarını yeterli bulmuştur. Ayrıca
o, Kâzım Paşa’nın itirazlarına rağmen, son olarak talimatnameye ‘ ‘Müfettişlik
lüzum gördükçe doğrudan doğruya Sadrazam Paşa ile muhabere eder” kaydını
koydurmuştur19.
6
Mayıs 1919 tarihli tarihî talimatname âdeta Mustafa Kemal Paşa’nın eseri olarak
ortaya çıkıyor.
Mustafa
Kemal Paşa’yı tasavvur ve gayesine ulaştıracak olan tarihi talimatnamenin tam
metni şöyledir:
Erkân-ı
Harbiye-i Umûmiye Dairesi
Şube
I
Numara
Dokuzuncu
Ordu Kıtaatı Müfettişliğine
Verilecek
talimat suretidir.
Dokuzuncu
Ordu Kıtaatı Müfettişliği’ne ait vezaif Zât-ı âlinizin Dokuzuncu Ordu Kıtaatı
Müfettişliği’ne tayini İrade-i Seniyye-i Cenab-ı Padişahi şerefsüdur (Padişah
emri) buyrulmuştur. Ancak işbu müfettişlikteki vezaif-i âlileri), yalnız askerî
olmayıp müfettişliğin ihtiva eylediği mıntıka dâhilinde aynı zamanda da
mülkîdir.
1.
İşbu müşterek vezaif (görevler) şunlardır:
a)
Mıntıkada asayiş-i dâhilinin iade ve istikran ve bu asayişsizliğin esbab-ı
hususunun (ortaya çıkış sebebinin) tespiti.
b)
Mıntıkada ötede beride müteferrik (ayrı, ayrı) bir halde mevcudiyetinden
bahsedilen esliha (silâhlar) ve cephanenin bir an evvel toplattırılarak münasip
depolara iddiharı (yığma) ve muhafaza altına alınması.
c)
Muhtelif mahallerde birtakım şûralar mevcut olduğu ve bunların asker toplamakta
bulunduğu ve gayr-ı resmî bir surette ordunun bunları himaye eylediği iddia
olunuyor. Böyle şûralar mevcut olup da asker topluyorlarsa, kat’-iyyen men’i
ile bu kabil (gibi) müteşekkil şûraların da lağvı.
2.
Bunun için:
a)
İki fırkalı olan Üçüncü ve dört fırkalı olan Onbeşinci Kolordular müfettişlik
emrine verilmiştir. İşbu kolordular hareket ve asayiş hususatında doğrudan
doğruya müfettişlikle ve muamelât-i cariye (günlük işler), yani muamelât-ı
zatiye (özlük işler) kuvve-i umûmiye (genel kuvvet) vesaire gibi hususatta kemâfissabık
(eskisi gibi) Harbiye Nezareti’yle muhabere edeceklerdir. Fırka (tümen) veyahut
mıntıka (bölge) kumandalığı veya bir vazife-i hususiyeye tayin edilecek
zabıtanın tayin ve tebdilleri (değiştirme) müfettişliğin muvafakat (onayı) ve
talebiyle olacaktır. Maahaza (bununla beraber) sair (diğer) hususatta lüzum ve
menfaat görerek müfettişliğin verdiği talimatı kolordu kumandanları aynen
tatbik edeceklerdir. Bilhassa ahval-i sıhhiyye pek mühimdir. Bu zemindeki
tetkikat ve icraatın ahaliye de teslimi lâzımdır.
b)
Müfettişlik mıntakası Trabzon, Erzurum, Sivas, Van vilâyetleri ile Erzincan ve
Canik20 müstakil livalarını (sancak) ihtiva eylediğinden müfettişliğin yukarıda
ta’dât edilen (sayılan) vezaif-i tedvir (idare) için vereceği bil-cümle talimat
işbu vilâyetlerle mutasarrıflıklar doğrudan doğruya ifa edeceklerdir. Müstakile
(bağımsız sancaklar) (Diyarbakır, Bitlis, Mamüretülaziz (Eflâziz), Ankara,
Kastamonu vilâyetleri) ile kolordu kumandanlıkları da müfettişliğin ifa-ı
vazife sırasında re’sen (doğrudan doğruya) vâki olacak müracaatlarını nazar-ı
dikkate alacaklardır.
4.
Müfettişliğin hususat-ı askeriyyeye ait merci Harbiye Nezareti olmakla beraber
hususat-ı saire (diğer konular) için makamat-ı âliye-i aidesiyle (yüksek
makamlarla, yani başbakan) muhabere edecek ve işbu muhabereden Harbiye
Nezareti’ne de haber verecektir21.
Şifreye
tahvil edildi
(değiştirildi)
7.5.(1919)
Refet
|
Harbiye
Nazırı
Mehmed
Şakir bin
Numa
Tahir
Mühür
|
Genel
Kurmay İkinci Başkanı Diyarbakırlı Kâzım (İnanç) Paşa İngiliz İşgal subayının
şüphelerini dağıtmayı başarıyor.
Söylemeye
bile gerek yoktur ki, bu talimatnamede Mustafa Kemal Paşa’nın o zaman Kâzım
(İnanç) Paşa’ya dikte ettirdiği maddeler açıkça belli olmaktadır.
Diyarbakırlı
Kâzım (İnanç) Paşa, sadece 6 Mayıs 1919 tarihli talimatnameyi hazırlayıp
Harbiye Nazırına onaylatmakla kalmamış, İngiliz işgal komutanlığının, Mustafa
Kemal Paşa’nın beraberinde götürmek üzere teşkil ettiği karargâhındaki22
subayların çokluğu üzerinde uyanan şüphelerini de dağıtmayı başarmıştır. O,
1933 yılında Cumhuriyet Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, bu hususta şunları
söylemektedir. “Gazi Hazretlerinin hareketleri günü dairemdeki yerimde
bulunmadım. Ertesi günü İngiliz irtibat zabitlerinin beni çok aradığını ve
nihayet İngiliz Komutanlığının bir mektubunu bıraktığını söylediler. Mektup
cevaplı bir protesto idi. Muazzam bir ordu karargâhı gönderdiğimizden ve bunun
ahkâmı mütareke ile taban tabana zıt bulunduğundan ve hemen cevap talep edildiğinden
bahsediliyordu.
İngiliz
irtibat zabitini gördüm. İngiliz ordusu karargâhında kaç zabit bulunduğunu
sordum. İyi hatırlamıyorsam da iki yüze yakın bir rakam söyledi. “Hâlbuki
muazzam gördüğünüz bu karargâhta 20 zabit bile yok” mukabelesinde bulundum ve o
gün cevabı tehir ile ertesi sabah gönderdim”23.
Gerçekten
bu tayin, ‘ ‘şu veya bu suretle Anadolu ‘ya geçmek fırsatını’’ arayan Mustafa
Kemal’e bu hususta büyük kolaylık sağlamıştır. O, yetki ve sorumluluklarını
ihtiva eden 6 Mayıs 1919 tarihli talimatnameyi hazırlatmak ve ilgili makamın
onayından geçirmek hususunda da, o zaman Genel Kurmay İkinci Başkanlığı
makamında bulunan Diyarbakırlı Kâzım İnanç Paşa’dan büyük anlayış ve yardım
görmüştür. Öte yandan O, bizzat Kâzım Paşa’ya talimatnamede yer almaşım istediği
maddeleri dikte ettirmekle, işi tesadüflere bırakmayan, olaylar ve kişiler
üzerinde kolayca hâkimiyet kurabilen büyük adam olma özelliğini daha o zaman
göstermiştir. Böylece talimatname hükümetin değil, onun eseri olarak ortaya
çıkmıştır.
Talimatname üzerinde, onun daha o zaman neler
yapmak istediğini, yani tasavvur ve gayesini anlamak güç değildir. Ancak onun,
daha sonra yaptıklarının hepsini, talimatnamenin kendisine tanıdığı yetkilere
bağlamak doğru olmaz. Zira O, daha o zaman ‘‘bu maddeler olsa da olmasa da” bir
şeyler yapmak azim ve kararında idi. Talimatnamedeki yetkiler, ancak Samsun’a
çıkışının ilk aylarında kendisine büyük kolaylık sağlamıştır. Nitekim Erzurum
Kongresinden az önce görev ve yetkileri tamamen elinden alınmıştır (9 Temmuz
1919).
Mustafa Kemal ve Arkadaşları hakkında verilen idam kararı ve fermanı
Mustafa Kemal ve Arkadaşları hakkında verilen idam kararı ve fermanı
Bir Dini ve bir Ulusu Bölen Fetvalar, Osman Türkoğuz.
“İngilizlerde, İstanbul’daki vatan ve din
düşmanlarına bir fetva hazırlatarak uçaklarla Anadolu ve Trakya içlerine
attırtmışlar; Sait Molla denilen hainin kurduğu casusluk örgütü ile isyanlar
çıkartmışlardır.
Sadrazam Damat
Ferit Paşa Haini; bir yandan ”Kuvve’İ İnzibatiye” adlı bir Hilafet Ordusu
kurdurmuş; bir yardanda bu hain fetvayı yayımlattırmıştır.
Bu fetvayı
Şeyhülislam Dürri zade Abdullah Efendi kaleme almıştır. Bu Hain Abdullah
Efendi; İstanbul’un geri alınması üzerine, kaçtığı Arabistan’da ölmüştür.
Kızları, Diyanet
İşleri Başkanlığına, kendilerine maaş bağlanması için başvuruda bulunmuşlardır.
Şimdi, bu namussuz fetvayı Türkçeleştirerek veriyorum. Bu fetva, Sultan
Vahdettin’in bir “Hatt’ı Hümayun“u ve İstanbul Hükümeti’nin bir bildirisi ile
05Nisan.1920 günü yayımlanmıştır.
Bu “Fetva’yı
Şerife!”, aynen şöyledir:
“Bütün
nizamın sebebi olan İslam halifesi (yüce Tanrı O’nun hilâfetini kıyamet gününe
kadar sürdürsün) Hazretlerinin idaresi altında bulunan İslâm beldelerinde, bazı
Şerir şahıslar aralarında birleşip ve kendilerine reisler seçerek padişahın
sadık tabasını hileler ve tezvirler ile
kandırmağa ve yoldan çıkarmağa, Padişahın yüksek emirleri olmadan, ahaliden
asker toplamağa kalkışıp, görünüşte askeri iaşe ve teçhiz bahanesiyle ve
gerçekte mal toplama sevdasıyla kutsal
şeriata ve Padişahın emirlerine aykırı
olarak bir takım salma ve vergiler kesip, çeşitli baskı ve işkencelerle halkın
mallarını ve eşyalarını yağmalamak ve bu yoldan Tanrı’nın kullarına zulmede
gelmeğe ve suçlar işlemeğe, memleketin
bazı köyleri ve bölgelerine hücum ile tahrip, yerle bir etmek, Padişahın sadık
tebaalarından nice masum kimseleri katl ve kanlarını döktükleri, müminlerin
emiri olan padişah emrinde bulunan bazı dini, askeri ve mülki memurları kendi
başlarına azi ve kendi hempalarını tayin, hilafet merkezi ile memleketin
ulaştırma ve haberleşme yollarını kesmek, devletçe gönderilen emirlerin
yapılmasını yasaklamak, hükümet merkezini diğer bölgelerden ayırmak suretiyle,
halifelik otoritesini kırmak ve zayıflatmak maksadıyla yüksek halifelik makamına ihanet etmek imama
(Padişaha) itaatten dışarı düşmekle, “Devleti Âliye’nin nizam ve düzenlerini,
memleketin asayişini bozmak için yalanlar yaymak ile halkı fitneye sevke sebep ve fesada gayret etmekte
oldukları açıklanmış ve gerçekleşmiş olan adı geçen reisleri ile aveneleri ve
onlara bağlı olan kimseler eşkıya mertebesinde bulunup, dağılmaları hakkında
gönderilmiş bulunan yüksek emirlerden sonra halâ inat ve fesatlarında direnirler ise adı geçen kimselerin
kötülüklerinden memleketi temizlemek ve
zararlarından halkı kurtarmak vacip olup
”Fe-katilû nelleti tebga hatta tefea ile emerillah” ayeti kerimesi gereğince
katilleri ve gerekirse kitle halinde öldürülmeleri meşru ve farz olur mu?
Beyan buyrula.
Cevabı budur: gerçeği Tanrı bilir ki, olur. Dürri
Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
Böylece
padişahın ülkesinde savaş kudretleri bulunan Müslümanların âdil halifemiz ve
imamımız Sultan Mehmet Vahidettin Han Hazretlerinin çevresi etrafında toplanıp,
bunlarla çarpışmak için yapılan davet ve emirlerine koşup, adı geçen eşkıyalar
ile savaşları vacip olur mu? Beyan buyrula.
Cevabı
budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olur.
Dürri
Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
Bu surette Halife
hazretleri tarafından adı geçen eşkıyalar ile çarpışmak için tayin olunan
askerler, çarpışmaktan kaçınır ve firar eylerlerse, büyük günaha girip ve asi
olup, dünya’da şiddetle cezaya ve ahrette acıklı azaplara hak kazanmış olurlar
mı? Beyan buyrula.
Cevabı
budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
Dürri
Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
Bu
suretle halife’nin askerlerinden olup ta eşkıyaları katledenler gazi ve
eşkıyalar tarafından katlolun anlar şehit ve şefaate nail olurlar mı? Beyan
buyrula.
Cevabı
budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
Dürri
Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
Bu
suretle eşkıyalar ile muharebe hakkında çıkarılmış olan padişah emirlerine
itaat etmeyen Müslümanlar asi ve şeran cezalandırılmaya hak kazanmış olurlar
mı? Beyan buyrula.
Cevabı
budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
Dürri
Zade Es- Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
Bu
fetva birçok Türk’ün kanının akmasına neden olmuştur.”Ilımlı İslâm”numaraları
bizi bu aşağılık durumlara götürür. Yüce Tanrı; bir defa Mustafa Kemal verir,
bunu da unutmamamız gerekir. Bu fetva üzerine VATAN HAİNİ NEMRUT MUSTAFA;
Mustafa Kemal ve yedi kader arkadaşını GIYABEN idama mahkûm etmiştir. Altıncı
Vahdettin de bu kararı onaylamıştır.
Anadolu da boş durmamış,
mukabil Fetvayı yayımlamıştır. Yüce İslam dini, iki cepheye ayrılan ülkemizde,
her iki tarafa da elini uzatmıştır. Bir yerde, politikanın içersine dini
soktunuz mu, tüm alçak yarasalar orasını mesken tutar. Din, birleştirici ve
barıştırıcı özelliğini yitirerek politikacının çıkar aleti haline gelir.
Mareşal Gazi Mustafa kemal’e kızgınlık ve düşmanlıkla din kullanılarak
ihanetler ortaya saçılmıştır.
“Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki,
olurlar.
Dürri
Zade Es- Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
Bu
fetva birçok Türk’ün kanının akmasına neden olmuştur.”Ilımlı İslâm”numaraları
bizi bu aşağılık durumlara götürür. Yüce Tanrı; bir defa Mustafa Kemal verir,
bunu da unutmamamız gerekir. Bu fetva üzerine VATAN HAİNİ NEMRUT MUSTAFA;
Mustafa Kemal ve yedi kader arkadaşını GIYABEN idama mahkûm etmiştir. Altıncı
Vahdettin de bu kararı onaylamıştır.
Anadolu
da boş durmamış, mukabil Fetvayı yayımlamıştır. Yüce İslam dini, iki cepheye
ayrılan ülkemizde, her iki tarafa da elini uzatmıştır. Bir yerde, politikanın
içersine dini soktunuz mu, tüm alçak yarasalar orasını mesken tutar. Din,
birleştirici ve barıştırıcı özelliğini yitirerek politikacının çıkar aleti
haline gelir. Mareşal Gazi Mustafa kemal’e kızgınlık ve düşmanlıkların altında,
din bezirgânlarının soyma ve sömürme hırsları yatmaktadır.
Cennetmekân Rıfat
Börekçi ve cennetmekân (153) kahraman Müftü bir araya gelerek mukabil fetvayı
hazırlayıp, imzalayarak yayımlamışlardır. Rahmetli Rıfat Börekçi.İlk Diyanet
İşleri Başkanımız olmuştur. En sıkıntılı anların da, T.B.M.Meclisi Başkanı Mustafa kemal’in emrine
(1.200) Türk lirasını veren Ankara müftüsü, bu Rıfat Efendidir.
Bu ÜNLÜ FETVA’YI
Türkçeleştirilmiş olarak veriyorum:
“Dünya
nizamının sebebi olan İslâm Halifesi Hazretlerinin halifelik makamı ve saltanat
yeri olan İstanbul, müminlerin emerinin (padişahın) varlığının sebebine aykırı
olarak, İslamların düşmanları olan düşman devletler tarafından fiilen işgal
edilerek İslâm Askerleri silâhlarından uzaklaştırılıp, bazıları haksız olarak
katl ve hilafet yerinin korunmasına yarayan bütün istihkamları, kale ve diğer
harp vasıtaları zapt edilmiş, resmi işler görmeğe ve İslam askerlerini teçhize
memur olan Babıâli ve harbiye Nezaretine el konularak, halifeyi milletin gerçek
menfaatlerini hedef tutan tedbirler almaktan fiilen men ve örfi idare ilan ve
divanı harpler kurmak suretiyle İngiliz Kanunlarını tatbikle muhakeme etmek ve
cezalandırmak suretiyle halifenin yargılama hakkına müdahale ve yine yüksek
halifelik makamının maksatlarına aykırı olarak Osmanlı memleketi parçalarından
İzmir ve Adana ve Maraş ve Ayıntap ve Urfa bölgelerinde düşmanlar tarafından tecavüz edilerek gayrimüslim tebaa ile
birleşip İslamları katilam ve mallarını yağmalamak ve kadınlara tecavüz ve
İslam’ın kutsal saydığı hususları tahkir eder olduklarında açıklandığı veçhile
hakaret ve esirliğe maruz kalmış bulunan İslam halifesinin kurtarılması için
elden gelen gayreti sarf ederek bütün iman sahiplerine farz olur mu?Beyan
buyrula. Cevabı
budur:Gerçeği tanrı bilir ki, olur. Bu
suretle meşru haklarını ve halifeliğin gasp edilmiş olan kudretini kurtarmak ve
fiilen tecavüze maruz kaldığı zikredilen
memleketleri düşmandan temizlemek için
mücadele eden ve savaşan İslam
halkı şeriatça eşkıya olurlar mı ? Beyan
buyrula. Cevabı budur: Gerçeği
Tanrı bilir ki, olmazlar.
Bu
suretle düşmanlara karşı açılan savaşta ölenler şehit, hayatta kalanlar gazi
olurlar mı? Beyan buyrula.
Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki olurlar.
Bu
suretle savaşta ve dini vazifesini yerine getiren İslam halkına karşı, düşman
tarafını tutarak İslâmlar arasında fitne çıkararak silah kullanan Müslümanlar,
şeriatça günahların en büyüğünü işlemiş ve fesada yönelmiş olurlar mı? Beyan
buyrula.
Cevabı
budur: Gerçeği tanrı bilir ki, olurlar.
Bu
suretle düşman devletlerinin zorlamaları ve kandırmalarıyla olaylara ve
gerçeklere aykırı olarak çıkarılmış bulunan fetvalar, İslâm halkı için şeriatça
muteber olurlar mı? Beyan buyrula:
Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki,
olmazlar.”kaynak olarak: Dr. Abdülkadir Altınsu, Osmanlı Şeyhülislamları,
Mahmut Esat Bozkurt, ATATÜRK İHTİLALİ VE Sabahattin Selek, Anadolu İhtilalı
ATATÜRK
ile kazandıklarımız üstüne titremezsek, böylesine utanç verici durumlardan
bizleri kimseler kurtaramaz.
Benim
aklımın almadığı bir olgu var: Diyanet İşleri Başkanlığımızın “ALO FETVA
HATTI”.Şeyhülislamlık kaldırılmış; Fetvahane tarih olmuş, fetva emini ortalarda
yok. Fetva kurumu tarihteki yerini almış. Osmanlıda fetvalar, SÜNNİ MEZHEBE
göre verilerek, Osmanlı toplumu paramparça edilmiştir Bu Diyanet İşleri’nin
fetva ısrarı, tarihi bir özlemin ifadesi midir?
1.
2.
Dosya tasnifi: Harbiye-Divan-ı Harp
dosya no: 70
Harbiye Nezareti
Adliye-i Askeriye dairesi
şube :
adet: 705
Padişah Buyruğu
mehmet vahidüddin
"kuvayı milliye" adı altında çıkardıkları fitne ve fesatla, anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek şehirleri yakıp yıkmaya kalkışmak suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçisi oldukları iddiasıyla haklarında dava açılan, üçüncü ordu müfettişliğinden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selanikli Mustafa Kemal efendi, eski yirmi yedinci fırka kumandanı miralaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey, eski yirminci kolordu kumandanı mirliva salacaklı Fuat Paşa ile eski Washington elçisi ve Ankara milletvekili midillili Alfred Rüstem ve sıhhiye eski müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ile üniversite batı edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip Hanımın, ayrıntıları 11 Mayıs 1336 (1920) tarihli ve 20 numaralı karar tutanağında yazılı olduğu üzere, mülkiye ceza Kanunu’nun kırk beşinci maddesinin birinci fıkrası delaletiyle elli beşinci maddesinin dördüncü fıkrası ve elli altıncı maddesi uyarınca, sahip oldukları askeri ve mülki rütbe ve nişanlarla, her türlü resmi unvanlarının kaldırılmasına ve idamlarına, halen firarda bulunmaları dolayısıyla kanun hükümleri gereğince mallarının haczedilerek, usulüne göre idare ettirilmesine dair İstanbul bir numaralı sıkıyönetim mahkemesi tarafından gıyaben verilen hüküm ve karar, ele geçirildiklerinde tekrar yargılanmak üzere tasdik edilmiştir.
Bu padişah Buruğu’nu yürütmeye Harbiye Nazırı görevlidir.
24 Mayıs 1336 (1920)
Sadrazam ve Harbiye Nazırı Vekili
Damad Ferid
kaynak: http://tr.wikisource.org/...en_%c4%b0dam_ferman%c4%b1
dosya no: 70
Harbiye Nezareti
Adliye-i Askeriye dairesi
şube :
adet: 705
Padişah Buyruğu
mehmet vahidüddin
"kuvayı milliye" adı altında çıkardıkları fitne ve fesatla, anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek şehirleri yakıp yıkmaya kalkışmak suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçisi oldukları iddiasıyla haklarında dava açılan, üçüncü ordu müfettişliğinden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selanikli Mustafa Kemal efendi, eski yirmi yedinci fırka kumandanı miralaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey, eski yirminci kolordu kumandanı mirliva salacaklı Fuat Paşa ile eski Washington elçisi ve Ankara milletvekili midillili Alfred Rüstem ve sıhhiye eski müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ile üniversite batı edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip Hanımın, ayrıntıları 11 Mayıs 1336 (1920) tarihli ve 20 numaralı karar tutanağında yazılı olduğu üzere, mülkiye ceza Kanunu’nun kırk beşinci maddesinin birinci fıkrası delaletiyle elli beşinci maddesinin dördüncü fıkrası ve elli altıncı maddesi uyarınca, sahip oldukları askeri ve mülki rütbe ve nişanlarla, her türlü resmi unvanlarının kaldırılmasına ve idamlarına, halen firarda bulunmaları dolayısıyla kanun hükümleri gereğince mallarının haczedilerek, usulüne göre idare ettirilmesine dair İstanbul bir numaralı sıkıyönetim mahkemesi tarafından gıyaben verilen hüküm ve karar, ele geçirildiklerinde tekrar yargılanmak üzere tasdik edilmiştir.
Bu padişah Buruğu’nu yürütmeye Harbiye Nazırı görevlidir.
24 Mayıs 1336 (1920)
Sadrazam ve Harbiye Nazırı Vekili
Damad Ferid
kaynak: http://tr.wikisource.org/...en_%c4%b0dam_ferman%c4%b1
(söyle-böyle,
16.01.2007 09.51 ~ 09.53)
Kararın çıkarılmasının ise 19
Mayıs 1919'dan bir yıl sonra olması ilginçtir. Ayrıca bütün resmi unvanların
kaldırılması yönündeki bu karara rağmen 7 Eylül 1920 tarihli takvim-i vakayı
gazetesinde rütbesi indirilen subaylar arasında Mustafa Kemal'in yarbaylığa
indirilmesi de ilgi çekicidir.
Sonuç olarak sıkıyönetim mahkemesince -ki mahkeme üyeleri arasında yabancılar da vardır-verilen bir karar günümüzdeki cumhurbaşkanı tarafından onaylanmıştır ancak yürürlüğe konması için de hiçbir gayret gösterilmediği aşikârdır.
Sonuç olarak sıkıyönetim mahkemesince -ki mahkeme üyeleri arasında yabancılar da vardır-verilen bir karar günümüzdeki cumhurbaşkanı tarafından onaylanmıştır ancak yürürlüğe konması için de hiçbir gayret gösterilmediği aşikârdır.
Vahdettin’e toz kondurmak
istemeyenlere tarihi iyi anlamaları için ders olmasını dilediğim belge. Ama
yine de yok öyleydi yok böyleydi diyerek saptırmaya devam edenlere pes
doğrusu
İngiltere’nin baskısıyla verilmiş
bir karardır.
3.
İngiltere’nin baskısı ile ülkeyi satmış olan ama yine de bir takım
nedenlerle! El üstünde tutulan padişahın verdiği ferman. Bugün birisi
Amerika’nın baskısıyla ülkeyi satsa yine vatan haini olmaz! *
ahı olmak ile para karşılığı
ülkeyi satıp getirim elde eden insan olmak arasındaki farkı bilmeden de
yorumlanamayacak
Karşılığının
"ferman padişahın, memleket bizimdir" olduğu yabancı kökenli ferman.
Vahdettin’in
"kuvayı milliye" adı altında çıkardıkları fitne ve fesatla, anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek şehirleri yakıp yıkmaya kalkışmak suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçisi oldukları iddiasıyla haklarında dava açılan, üçüncü ordu müfettişliğinden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selanikli Mustafa Kemal Efendi...”
"kuvayı milliye" adı altında çıkardıkları fitne ve fesatla, anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek şehirleri yakıp yıkmaya kalkışmak suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçisi oldukları iddiasıyla haklarında dava açılan, üçüncü ordu müfettişliğinden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selanikli Mustafa Kemal Efendi...”
1 yorum:
Bandırma Vapurunda Miralay Refet bey ve ekibi de vardı.
Gerçi 9.Ordu müfettişliği karargahında o erlerin kimi aşçı vs idi.Sonra onlara ne oldu ile ilgili bilgi yok.
Yorum Gönder