TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
TV. İZMİR;09 Ekim 2013.
Akın
Aydın
9
Ekim 2013 “Molla Saitin
misyonundakilere”
“Molla Sait! Osmanlı Devleti’nde askerî ve hukukî işlerden
sorumlu olan Mustafa Neşet Molla’nın oğlu, II. Abdülhamit devri şeyhülislâmı
Cemalettin Efendi’nin yeğenidir. Bugünkü tabirle Adalet bakanının oğlu, Diyanet
İşleri Başkanının yeğeni bir zevat...
Başka bir tabirle Osmanlı’da
din ve siyaset alanında öne çıkmış ailenin oğlu. Haliyle eğitimini de dini ve
siyasi ilimler almış, aldığı eğitim neticesinde isminin başına, dini bir terim,
vasıf olan “Molla” sıfatı konulmuş ve yine Osmanlı’da din ve siyaset
alanlarında önemli mevkilerde görev yapmış bir zevat.
Bu “molla” lakaplı zevat, 1918
yılı sonlarında “Yeni İstanbul” gazetesini çıkartıyor. Gazetenin ilk sayısında
“İngiltere ve Biz” adlı, bir yazı yayınlıyor ve 1919 yılında da İngiliz
Muhipler Cemiyeti’ni kurup, başkan oluyor.
Bu İngiliz hayranı, dinci Molla
Sait, İstiklal Mücadelesi yıllarında her türlü karşıt hareket ve isyanların
içinde ve en önlerde yer almıştır.
Milletimizin, Atatürk
önderliğinde, Milli Mücadeleyi kazanması, Molla Sait zihniyetli hain ve
ajanları telaşa düşürmüştü.
Büyük Taarruz ardından bütün
hayalleri yıkılan dinci Molla Sait, İngiliz elçiliğine sığınıyor. Kendisine,
İngiliz General Harrington tarafından özel bir pasaport veriliyor ve ülkeyi
terk ediyor.
Bu dinci hain Romanya, Fransa,
İtalya, Mısır, Kıbrıs ve Yunanistan’a gidiyor. Ama bu Millete, bu milletin
vatanına kini bir türlü kini bitmiyor.
1925-1930 yılları arasında
Kıbrıs’ta bulunan “molla” lakaplı bu hain, her fırsatta bu milleti yeniden
ayağı kaldıran Atatürk’e karşı icraatlarda bulundu. Kıbrıs’ta da tutunamadı ve
Yunanistan’a gitti. Bir müddet sonra Yunan dostları bu mollayı hapse attı. Bu
molla küffar diyarında, küffarın eliyle atıldığı hapiste öldü.
Tekrar geriye dönersek! Dinsel
bir sıfat taşıyan “Sait Molla”, Mondros Mütarekesinden sonra, Protestan
misyoneri papaz Frew ile birlikte “İngiliz Muhibleri -Sevenleri- Cemiyetini”
kurmuştur.
Bu dernek, İstanbul’un
haçlılarca işgalinden sonra yayınladığı ilk bildiri aynen şöyleydi; “İngiliz
dostlarımız biraz geç kaldılar, daha önce gelmeliydiler.” (Alemdar Gazetesi)
Sait Molla, 4.11.1919’da papaz
Frew’e yazdığı mektubunda şöyle diyor…
“Aziz üstadım Frew! Kürt Teali
Cemiyeti’ndeki yakın dostlarımızla görüştüm. Kürt aşiretlerinin yaşadığı
bölgede büyük bir ödeneğe ihtiyaç vardır. Aksi halde ayaklanmayı teşvik
edemeyiz”
İngiliz Muhipler Cemiyeti
denince, halkımıza molla, büyük alim vs. gibi dini terimlerle tanıtılan bir
isim daha ortaya çıkıyor; İskilipli Atıf Efendi. Bu Efendi aynı zamanda Teali
İslam Cemiyetine de mensup.
Bu Efendinin (!) Teali İslam
Cemiyeti Başkanı olarak yayınladığı bildiriden birkaç satıra bakarak ne kadar
Efendi olduğunu anlamaya çalışalım…
“Mustafa Kemal ve Kuvvayı
Milliye maskaraları, Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Zavallı saf ve gafil
halktan topladıkları askerlere, “siz burada onlarla savaşın, biz de arkalarını
çevirelim” diyerek sıvışıyorlar…
Yazık ki halkımız Talât, Enver,
Cemal, Mustafa Kemal gibi beş, on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için
gereken fedakârlığı yapmıyor.
İngilizleri kızdırdınız,
üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Şimdi usulca oturup yenilginin
sonuçlarına katlanmak yerine Yunanlılarla harbe tutuşuyorlar. Bu eşkıyaları ve
asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır…
Elinize aldığınız bu fetva
Allah’ın emridir, Padişah fermanıdır. Sizler, bu katil canavarları daha fazla
yaşatmamakla mükellef ve görevlisiniz. Bunların vücutlarını külliyen ortadan
kaldırmak Müslümanlık için farz olmuştur.” (İskilipli Atıf)
Kısaca özetlersek; İslam
coğrafyasında yüz yıllardır birileri (!) Dini eğitim alıyorlar. Dini sıfatlarla
taltif ediliyorlar. Önemli mevkilere getiriliyorlar. Dini söylemlerle halkın
güvenini kazanıyorlar. Sonuç; Tarihe yön vermiş, İslam toplumlarına ağabeylik
yapmış bu milleti ve devleti yok etmek için haçlının gönüllü hizmetkârlığını
yapıyorlar.
Sözde modern (batı) eğitimi
aldıklarını iddia edenler ise ya batı kültürünün sözcülüğünü yapıyorlar ya da
yine gönüllü din düşmanlığına soyunuyorlar… Fatura ise hem devlete hem de
millete çıkıyor…
Bugünde aynı sıfatlarla bu
misyonun temsilcileri iş başında, yollarına durmadan devam ediyorlar. Ama
gözden kaçırdıkları; O gün M. Kemal vardı, bugünde Prof. Dr. Haydar Baş var.
Ona göre.”
BU VATAN HAİNİMİZİN İngiliz
Entelligense Servisi ajanı Rahip Frew’e yollamış olduğu mektupları bendeniz
yayınlamıştım. Bu vatan haini İngiliz
casusu,Darağacında haksızlığını haykıran Yozgat Mutasarrıfı KEMAL Bey için,
bakanlığın penceresinden bağırarak:”Asın şu köpeği konuşturmayın!”Diye
görevlilere emir vermişti.Zaferden sonra Suudi Arabistan’a kaçmış,orada
ölmüştü.Üsküdar’da oturan kızları ,Cumhurbaşkanımız Mareşal Gazi Mustafa
Kemal’e mektup yazarak babalarının emekli maaşının kendilerine bağlanmasını
istemişlerdi! Lütfen okuyunuz bugünkü vatan hainlerimizin örnek aldıkları kahramanlıklarını.
26 Haziran 2011 Pazar
405-İHANETİN BELGELERİ
OSMANTÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@hotmail.com
İzmir;24 Haziran 2008/İHANETLER SÜRDÜKÇE!
İHANETİN
BELGELERİ.
Çok
beğendiğim bir ifade var: ”Aydın İnsan, araştırır, yargılar bir sonuca varır.
Cahil yobaz, duyar, görür ve değişmez bir hükme varır.”
Genelleme geleneğimizin üstüne
diyecek ”yoktur. Benim, 21 yaşlarında bir Fransızca öğretmenim vardı. O’nu
denemek için: ”400 çeşit peynirimiz var diyorsunuz, hepsinin tadı aynı.
Kadınlarınız da birbirinin aynı,” dedim.
Şöyle bir durdu:”Bayım, dedi, 201
çeşit peynirimizden yediniz mi?”
—Yok, hayır, yemedim” dedim.
”30.000.000 Kadınımızın yarısının bir fazlası ile tanıştınız mı? Diye sorunca
da:
-“Nerede bizde o şanş !”Dedim.
“Siz, sübjektif konuşuyorsunuz. Bu
kanaatiniz hiçbir kimseyi bağlamaz”, diyerek, çapkınca bir kahkaha attıydı.
Paşa’nın birisi, bir Arap köleye
kızdığında:”Arabistan yakıla“ diye emir buyurmuş.
Rahmetli Besim Atalay, bir kitabında :”
Yunanlılar İzmir’i işgal ettiklerinde; bazı İzmir Camilerinde, Kuran’ı kerim’de
Rum Suresi vardır, bu nedenle de Yunanlılar bizi yöneteceklerdir. Sakın ola
karşı gelmeyesiniz” diye vaazlar verilmişti”, diye yazmış.
Tüm ülkemizde, imamlarımızın
yaptıkları vatanseverce çalışmaları bilmeyenler, tüm Rahmetli İmamlarımızı
lânetlemişlerdir.
Isparta’da Hafız İbrahim Efendi
gönüllülerden DEMİR ALAY’I; Afyon’da Hoca Şükrü Efendi de ÇELİKALAYI
kurmuşlardı.
Müdafaayı Hukukta çalışan din adamlarının
sayıları ciltleri doldurur.
Denizli Müftüsü Ahmet Efendi ile Ankara
Müftüsü Hoca Rıfat – Börekçi -Efendinin şahıslarında, hepsi de Rahmetli olan,
bu vatansever din adamlarımızı hürmetle yâd ederim.
Din Adamlarımızın içinden hainler de
çıktığı gibi, din adamı kılığında hainlik edenler de çıkmıştır.
Ben, ÜÇ HAİN Din Adamından söz etmek
istiyorum. Yunanlılar, Anadolu’yu istilâ etmek amacı ile kurdukları ordu’nun
Başkomutanlığına İzmir doğumlu Korgeneral Pareskevupulos’u getirmişlerdi. İkici
sefer görevinden istifa eden bu Yunanlı Komutan, General Metaksas’ın önüne bir
yığın istihbarat dosyası atarak: ”İmamlar bile Alaylar kurup savaş hazırlığına
başlamışlar. Türklerin savaşma iradesini kırmamızı mümkün görmüyorum”, der.
General Metaksas’a teklif edilen Başkomutanlık önerisini:” Kazanma
şansımızın %60 bile olmadığı bir savaşa
giremem,” diyerek reddettiğini tarih kitapları yazmaktadır.
Şimdi, hainlerden söz edebiliriz:
1-Son Osmanlı Şeyhülislamı Tokatlı Mustafa Sabri
Efendidir. Sadrazamlar yerinde olmadığı zamanlar, Şeyhülislamlar Sadrazamlara
vekâlet ederlerdi. Sadrazam Damat Ferit Paşa, bir bahane ile Sadrazamlıktan
ayrıldığından, SEVR Paçavrasını Şeyhülislam Mustafa Sabri Hoca onaylattırmıştı.
Lozan’dan sonra, yurt dışına çıkartılan Mustafa Sabri Hoca, yayımladığı bir
kitapta, ATATÜRK’E olmadık iftiralarda bulunmuş: ”Yunan İdaresi altında yaşamak, Mustafa Kemal’in
idaresi altında yaşamaktan bin kez hayırlıdır”, diye yazmıştı.1953 yılında,
Kahire’de ölmüştür.
2-Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Hoca, Mustafa
Kemal Paşa ve yedi dava arkadaşı hakkında ÖLÜM FETVASI vererek, NEMRUT
MUSTAFA’NIN bunlar hakkında ölüm cezası vermesine sağlamıştır.
3-İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kurarak, Rahip Frew
adlı bir Hıristiyan Din Adamı’nın emrinde, ÜLKEMİZ ALEYHİNDE CASUSLUK YAPAN
HAİN HOCA. Rahip Frew’den aldığı altınlarla Anadolu’ya ajanlar yollayarak,
ayaklanmalar çıkartmıştır. Rahip Frew’e gönderdiği mektuplar, Yeğeni tarafında
Mustafa Kemal Paşa’ya ulaştırılmıştır. Mektuplar, Sait Molla Hoca’nın özel
defterinden kopyalanarak alınmasına rağmen, Sait Hoca,08Ekim,1919 tarihli
İstanbul gazetesinde şiddetli bir yalanlama yayımlattırmıştı. Üşenmeden bu
iğrenç mektupları okuyalım: 1
1- Birinci mektup: “Aziz dostum, verilen iki bin
lirayı, Adapazarı’ndaki Hikmet Bey’e gönderdim. Oradaki işler pek yolunda
gidiyor. Birkaç gün sonra kesin netice elde edeceğiz. Şimdi aldığım bu bilgiyi,
size sunmayı uygun buldum. Yarın sabah,
bizzat gelip, size bilgi vereceğim.
Kuvayı Milliye taraftarlarının Fransa’ya fevkalade yakınlık
gösterdiklerini ve General Franchet d’Esperey’nin Sivas’a gönderdiği
subayların, Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek İngiltere Hükümeti aleyhinde bazı
kararlar aldığını (N.B.D. 285/39)adamımız özel olarak gönderdiği bir kurye ile
gönderdiği mektupta bildiriyor. D.B.Q.91/39 her ne kadar cemiyetimize dâhil ise
de; bu zatın Fransızlara casusluk ettiği ve sizin bu teşkilâta başkanlık
ettiğinizi beyan ettiği kanaati ben de hâsıl olmuştur. Bu mesele hakkında da,
kanaati âlilerine ve üstatlık itimadınıza muhalif olarak vuku bulacak
beyanatımla, şimdiye kadar o zat hakkında göstermiş olduğunuz itimattaki hatayı
meydana çıkarmış olacağım. Dün sabah, Âdil Bey ile birlikte, Damat Ferit Paşa
Hazretlerini ziyaret ettim. Biraz daha sabır ve intizar buyurmaları lüzumunu tarafınızdan
kendilerine tebliğ ettim. Müşarünileyh Hazretleri, cevaben size teşekkür
etmekle beraber Kuvayı Milleyenin Anadolu’da tamamen kök saldığını ve mukabil
bir hareket neticesi bilinen başlarını tepelendirilmedikçe, kendilerinin
iktidara gelemeyerek Zatı şahane’nin onayına sunulan anlaşma hükümlerinin
konferansta savunulmasına imkân olmadığını ve Kuvayı Milliye’nin dağıtılması
için İngiltere Hükümeti Fahimesi nezdinde acele bir girişimde bulunularak,
ortak bir nota’nın Milletvekilleri seçiminden önce Babı Aliye verilmesini ve
ÇETELERİMİZİN Adapazarı, Karacabey ve Şile’de Rumlara karşı yapacakları
tecavüzlerin, Kuvayı Milliye’nin asayişi ihlal ettiklerini ileri sürerek,
maksadımızın oluşmasına çalışmamızı ve İngiliz basının Kuvayı Milliye aleyhinde
neşriyatta bulunmasının teminini ve özel
surette Torpido ile gönderilen(E.B.K.19/2)ye telsiz telgrafla, dün
konuştuğumuz meseleler hakkında talimat
verilmesini rica ediyor. Bu gece onbir’de,
Âdil Bey ile “K”de sizi görecek ve Ferit Paşa’nın bazı özel ricalarını
daha tebliğ edecek. Bundan sonra, Zatı Şahane ile Mister T.R. görüşebilecektir.
Refik Bey’e artık itimat edemeyiz. Sadık Bey de bizimle çalışabilecektir.
Hürmetlerimi takdim ederim.11.x.1919.Sait. Tahşiye: Karacabey ile Bozkırdan
henüz haber gelmedi. Bozkır’dan, *Ben Osman
Türkoğuz haber vereyim: İlçe Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşıyı parçalayarak
öldürdüler. Bozkır Barut Fabrikasını da yaktılar.
2-İkinci Mektup.12 tarihiyle Ankara’daki “N.B.D.285/3”tarafından gelen
mektupta, Sivas Heyeti Temsil iyesinden Erkânıharp Miralaylığından emekli Vasıf
Bey’in d’Esperey ile temas etmek üzere gönderileceği… Hikmet Bey paraları
almış. Biraz daha para istiyor.” İhanet mektubu sürüp gidiyor. 18/19 x.1919
Sait.
3-Üçüncü
Mektup: Yapılan propagandaları göz tabibi Esat Paşa kolu ve bilhassa Çürük sulu
Mahmut Paşa, resmi bilgilere dayanarak sürekli olarak takibettiriyor ve halkın
heyecanının yatıştırılmasına çalışıyorlar. Bu adamlara, başvurularında hiçbir
cevap verilmemesini, dün kararlaştırılan zata, Zatı Şahane vasıtası ile emir
verilmesini rica ve hürmetlerimi takdim ederim.19.10,1919 Sait.
4-dördüncü
mektup. Aziz Üstat; Muhipler arasında franmason teşkilatı badiği itiraz oluyor
İttihatçıların irsine imtisalken çekiniliyor. Bu teşkilâtın idaresine kalb,
ruhu ile tenmiye edilmiş gençlerin ithaliyle bu programı tatbik edebileceğiz.
Benim dış görünüşümün verdiği ürküntü dolayısıyla, çok eski
sevenimiz(K.B.V.4/35)kararlaştırılan esaslar dâhilinde işe başlayacaktır.
Ankara ve Kayseri’den yine haber yok. Hürmetlerimi takdim ederim
üstadım.19.10.1919 Sait. 2
5-
Beşinci Mektup: Üstat; bu mektupla birbirlerini İngiliz Casusu Rahip Frew’e
şikâyet ediyorlar.21.10.1919.Sait.
6-Altıncı
Mektup: “Muhterem Üstat; Ankara’dan ”N.B.D.295/3”ten kurye ile gelen 20,Ekim,1919
tarihli mektupta,”K.D.S.93/1”,talimatımıza uygun olarak orada bırakılarak,
kendisi Kayseri’ye hareket etmiştir. Talimatın taktikli suretini Galip Bey’e
gönderdiğini bildiriyor. Evvelki tahsisatın sarf olunmasından yeniden tahsisat
istiyor…”M.K. B.”fasih Türkçesi sayesinde mühim rol çeviriyormuş. HELE
HOCALIĞINA DİYECEK YOK diyor. Talimatın “x.v” tertibi tamamen ihzar edilmiş,
aramızda, yeni yabancılar girmemiş ise meydana çıkmadan, maksat fiilen temin
edilmiş olacaktır. Yeni tahsisatın verilmesini beklemek üzere kurye (4.R)
burada alıkonulmuştur.23/24,x,1919S. Haşiye: Ahmet Rıza Bey’in İtalya mandası
hakkındaki beyanatını risalenin sonuna ekledim. Kendisinin Fransa’ya gitmesi
bizce tehlike olur. Bunu temin ediniz.”
7-“Üstadım;
Çok uzun bir ihanet belgesi…(N.B.S.495/1) KONYA’YA önem verilmesini tavsiye
ediyor… Yeni bir parola gönderiniz. Hikmet’e ve Kadıköylüye numaralarını
vereceğim. Hürmetlerimi takdim ederim üstadım.24,x,1919 S. Haşiye: Kaç defadır
söylemek istediğim halde unutuyorum Mustafa kemal Paşa’ya ve taraftarlarına
biraz müsait görünmeli ki, kendisi kemali emniyetle buraya gelebilsin. Bu işe
fevkalade ehemmiyet veriniz. Kendi gazetelerimizle taraftarlık edemeyiz.”
8-
Sekizinci Mektup:”Aziz Üstadım; İngiliz casusuna akıl veriyor.26.x,1919 S.
9-Dokuzuncu
Mektup.”9.R.” kurye geldi. Keskin teşkilatı bitmiştir. Arkadaşlara propaganda
için talimat verdim. Muvaffakiyatımızın ilk semeratına kari ben iktiraf
edeceğimizden eminim üstadım.27/28,x.1919 s.
10-Onuncu
mektup:” Aziz Üstat, Anadolu teşkilatımızın bazı tertipleri Kuvayı Milliye’ce
anlaşılmış, alelhusus Ankara ve Kayseri’de aleyhimize faaliyet başlamıştır.
Kürt Cemiyeti verdiği Va’di hilafına faaliyet gösteremedi… Konya’da
“K.B.81/1”sizin vasıtanızla propaganda heyetlerinin, Bozkır’a gidecek tanınmış
şahsiyetler üzerinde etkili olması tebliğ edilmeli. Çetelerimizin bir kısmı
tenkil olunuyor. Takdimi ihtiramat eylerim.”29/30,x,1919S.
11-
Onbirinci Mektup.”Aziz Üstadım; Kürt Teali cemiyetindeki samimi dostlarımla
görüştüm. Yeni geldiklerinden, birkaç gün sonra, verilen talimat dairesinde
tertibat ittihaz edeceklerini, yalınız Kürdistan’a gönderilecek arkadaşlar için
büyük bir tahsisatın vücuduna ihtiyaç olduğunu söylüyorlar .”D.b.R.3/141”’den
gelen mektupta, Urfa, Ayıntap, Maraş’ta Fransızlar aleyhinde gereğinden fazla
tahrikler yaptıkları bildirilmiştir… İhtira mat’ı aciz anemi takdim
ederim.4.11.1919 S.
12-Onikinci
Mektup:”Aziz Üstadım”;Çok uzun bir ihanet belgesidir. Bir sürü kot numaralı
VATAN HAİNLERİNDEN bahsediliyor ve bol para isteniyor. Ali Kemal Bey’in Vatan
Hainleri listesine alınmasının zaruretinden bahsediliyor. Sait Molla Vatan
Hainlerinin morallerinin çökmüş olduğu açıkça anlaşılıyor. Mektup,
“hürmetlerimi takdim ederim üstadımla sona eriyor.5.11.1919 S.Mektubun altına
eklenen not, çok önemli:”Kemal yakalanmış, mensubiyeti itibariyle1K.B.R.15/1”in
teşkilâtla bağlantısı meydana çıkmış demektir. Bu zatı himaye elzemdir.”
Sayın Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı iken, çok büyük bir söz söylemişti:” Bana, sağcılar suç işliyorlar
dedirtemezsiniz.” Buyurmuşlardı. Tam O günlerdeydi; Manisa Şehir merkezinde,
sağcı bir siyasi partiye bağlı bir militan, iki genç delikanlıyı tabanca ile
vurarak 3 öldürmüştü. Katilin evinde bulduğum bir genelge, her aklıma
geldiğinde kanımı donduruyor:”Birisini öldürdüğünüzde; katil oldum, günaha
girdim diye üzülmeyiniz. Yüce Yaratan, ölenin alnına senin tarafından
öldürüleceğini yazdığı gibi; senin alnına da, o kimseyi öldüreceğini
yazmıştır.”O genelgede tamı tamamına böyle yazıyordu.
1986 Senesinde;
Nurcuların Yayımladığı KÖPRÜ Dergi’sinin(86)inci sayısında Sayın Süleyman
Demirel’in bir söyleşisi yayımlandı. Sayın Demirel, Cumhuriyetin ilk yıllarından
söz ederken: ”O yıllarda, zulüm; vardı, sıkıntı vardı. Saidî Norsi fevkalade
büyük bir bilgindi.”diyordu. Bunlar beni çok rahatsız ediyordu. Bir yerde,
öylesine bir tartışmaya tanık oldum ki, böyle bir tartışmayı arasaydım,
bulamazdım. Beş kişi, bir masanın etrafına oturmuşlar; birisi anlatıyor, üçü
onu onaylıyordu. Dördüncü kişi ‘nin huzursuz olduğu yüz hatlarından belliydi.
Gençten, hafif sakallı olanı, sesini yükselterek, öteki masadakilerin de
kendisini duymalarını amaçladığını belirtiyordu. Masa’da pişirilen konu, sağ ve
sol konusuydu. Sakallı adam:”“Efendim; bana ve bilgime güvenebilirsiniz.
Kuran’ı Kerim’de bu sağ ve sol hakkında ayetler var. Sol, biraz hafife alınmış.
Zaten, sol elin işi belli, taharetlenmek;” dediğinde, o huzursuz Genç: ”Unutmayınız ki Kalbimiz solda;”dedi.
Sakallı adam.” “Ayetin üstüne söz söylenmez”; dedi ve
konuşmasını şöyle sürdürdü: ”Solcuları
bana anlatmayın, tanıdıklarımın tümü beynamaz; ne varsa sağda ve sağcılıkta
var.” Deyip, konuşmasına noktayı koydu. O huzursuzluğunu belli eden Genç:”Sağ ve sol kavramı
Fransız İhtilâlınde ortaya çıkmıştır;” dedi. Sandalyemi
elime alıp, izin isteyerek, masalarının kenarına iliştim. Sakallı Beyefendiye: ” Konulara vakıfsınız.
Elimde olmayarak dinledim ve yararlandım. Bazı şeyler, benim aklımı da
kurcalıyor, bunları size sorabilir miyim?” dedim. Sakallı adam, sandalyesinde
biraz gerinerek: ”Buyurun, sorun.” Dedi.
“Siz,
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kuran ve yürüten Önderlerimize solcudurlar,” dediniz,
elinizdeki ölçü nedir? Dedim.
-“Efendim,
din ve diyanetle ilişikleri yoktu. Zaferden sonra, eskiye ait ne varsa yerle
bir ettiler.
-“İslam
dininin Yüce Peygamberi de, başarıdan sonra, eskiye ait ne varsa yerle yeksan
etmedi mi?
—Evet, aynen böyle yapmıştı.” Dedi, ben, hemen
sorumu yapıştırdım: “ Yeni bir hareket yapan, sağ dediğimiz eski yapıyı yıkıp
atıyor. O yeni hareket Sol olmuyor mu? Yıkılan
sağ olduğuna göre. ”Doğru söylüyor
gibisiniz.” Dedi. Ben de sorularımı sormayı sürdürdüm:”Yüce Tanrımızın izni
olmadan hiçbir şey olmaz. Doğru değil mi?” dedim.”Evet, yaprak bile
kımıldamaz.” Dedi. ”-YÜCE
TANRIMIZ, Ulusal Kurtuluşumuzu sağlayanların, eskiyi yıkacaklarını bilmiyor
muydu?” -“Aksini düşünmek,
dinden, imandan çıkmış sayılır,”dedi. –“Şimdi
söyle bakalım, savaşı niçin Mustafa Kemal Paşa kazandı? Adamcağız hiç
seslenemedi. Ben de sürekli sordum:
-“Son
Osmanlı Şeyhülislamı Rahmetli Mustafa Sabri Hoca, sağcı mıydı?
“-Evet,
sağcıydı,” dedi. –“ Sadrazam Damat Ferit Paşa, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah
Hoca ve Sait Molla Hoca Neciydiler?”
—Onlar
da sağcıydılar;” dedi.-“ Ya, Divanı Harp Başkanı Nemrut Mustafa Paşa? –“ O dahi
sağcıydı:” dedi.
-“Şeyhülislam
Mustafa Sabri Hoca SEVR anlaşmasını imzaladı. Sürgüne gittiği Mısır’da Türkiye
Cumhuriyeti Aleyhinde kitaplar yazdı. Dürrizade Abdullah Hoca da, Mustafa Kemal
Paşa ve yedi silah arkadaşı aleyhinde ölüm fetvası verdi. Bu Fetva’ya
dayanarak, Nemrut Mustafa Paşa da O BÜYÜK KAHRAMANLARI idama mahkûm etti. Sait
Molla denen Hain de, İngiliz Casusu Rahip Frew emrinde, Ulusal Kurtuluş
Savaşımız aleyhinde casusluk şebekesi kurdu. Sadrazam Damat Ferit Paşa Haini de
vatanını, vatanımızı İngilizlere sattı. Bak yavrum, bak sakalı güzelim, Vatan
Haininin sağcısı, solcusu olmaz.”Dedim, izin isteyerek masalarından ayrıldım.
Geride kalan dört kişi hararetle elimi sıktıydı. İşte, bunun için bu yazıyı
yazdım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder