9 Nisan 2012 Pazartesi

672/YALANCI VE İFTİRACI MÜNKİRLERE!

                                                                           
            OSMAN TÜRKOĞUZ
                   osmanturkoguz@gmail.com
                   İzmir; 09 Nisan 2012.

                            YALANCI VE İFTİRCI MÜNKİRLERE!
         “Ben,süngüsünü Viyana surlarına saplamış bir ordunun subayıyım!”Mareşal Gazi Mustafa Kemal.
         Yalanla,dolanla ve halkı kandırmayla Ulusal tarihimize ve ulusal kimliğimize sahip çıkılamaz.Ostüzü.
                   “ MEVLÂNA VE MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL!”
         “Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyetin ilânından sonra, tekke ve zaviyelerin kapatılması hazırlıkları yapılırken,
Başbakan İsmet Bey  ile bizzat görüşmüş  ve” Mevlâna dergâh ve türbesinin kapatılmayarak  kendi eşyası ile birlikte müze olarak düzenlenmesi ve ziyarete açılması’nı istemiştir.Bunun üzerine derhal harekete geçilmiş ve Bakanlar Kurulu  kararı ile dergâh,müze haline getirilmiştir.
         Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal;,18 Şubat 1931 günü Konya’ya geldiğinde burada tam 11 gün kalmış ve bu süre içinde bir gününün tamamını, Mevlâna Müzesinde geçirmiştir.Bu ziyaret sırasında eski Konya milletvekillerinden Fuat Gökbudak ve o günlerde Konya Azar’ı Atika Müzesi Müdürü olan Yusuf Akyurt’un ayrı,ayrı anlattıklarına göre,Atatürk  müze müdürünün odasına girer girmez,niyaz penceresi üzerindeki rubaiyi görmüş,Farsçayı çok iyi bilen Hasan Âli’ye –Yücel’e-- tercüme yaptırtmıştır:
         “Ey keremde, yücelikte, nur saçıcılıkta,güneşin,ayın ,yıldızların kul olduğu sen;Garip âşıklar ,senin kapından başka bir kapıya yol bulmasınlar diye öteki bütün kapılar kapanmış,yalınız senin kapın çık kalmıştır!”
         Gazi Mustafa Kemal, tercümeyi dinler dinlemez şöyle demiştir:
         “Mevlâna’nın büyüklüğü burada bir kere daha kendini gösterdi.Doğrusu ben,1923 yılındaki ziyaretim sırasında,bu dergâhı kapatmayalım Müze olarak halkın ziyaretine açalım diye düşünmüş,bir yıl sonra dergâh ve tekkelerin  kapatılması kanunu çıkar çıkmaz İsmet Paşa’ya Mevlâna dergâhı ve türbesini kendi eşyası ile Müze haline getirmelerini söylemiştim.Görüyorum ki,şu okuduğumuz rubainin hükmünü yerine getirmişim”.
         Değerli tarihçi Cemal Kutay’ın ifadelerine göre ,Mustafa Kemal’e emrindeki yardımcılarının “Paşam Mevlâna’nın makamını müze haline getirmeniz üzerine halk buraya akın etmeye başladı.Bu sakınca doğurmasın?”Demeleri üzerine Gazi Mustafa Kemal şöyle demiştir:
         “Eğer, Mevlâna’yı hakkıyla tanımak ve benimsemek için ziyarete gitmekte olduklarına inansam öteki dergâhların da açılmalarını sağlardım.Çünkü,Mevlâna’yı tanımak ve anlamak zaten diğer tüm tehlikeleri de ortadan kaldırmaktır!”
         Gazi Mustafa Kemal’in  “Hariciler” ve “Bâtıniler” arasındaki ayrımı bu sözleriyle yeterince açık bir şekilde ortaya koymuştur.”Gazi Mustafa Kemal,Mevlâna dergâhını bir çok kez ziyaret etmiş,dervişlerle görüşmüş ve kendisi için düzenlenen sema âyinlerine de katılmıştır.”
                   “Cahiller,sırası gelince aydınlanacaklardır!”
         Yine aynı şekilde,29 Ekim 1923’te Fransız  yazar Maurice Pernot’a verdiği demeçte ,dinle ilgili görüşleri de aynı paralelliktedir:
         Hakikate bizzat nasıl inanıyorsam,dinime de öyle inanıyorum.şuura muhalif,terakkiye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor.Halbuki Türkiye’ye istiklalini veren bu Asya milletinin içinde daha karışık,suni itikatlardan ibaret bir din daha vardır.Fakat bu cahiller,bu acizler sırası gelince aydınlanacaktır.
         Milletimizin gerçek din bilginleri, din bilginlerimiz arasında da milletimizin hakkıyla iftihar edebileceği bilginler vardır.Fakat bunlara mukabil ilim kisvesi altında hakikatten,ilimden uzak ,gereğince ilim tahsil edememiş,ilim yolunda lâyığı kadar ilerleyememiş Hoca kıyafetli cahiller vardır.Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız!”Ergun Candan,Gizli Yönleriyle ATATÜRK,s.105/108.
                   Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal; Konya’ya gelişinin ikinci günü,20 Şubat 1931 Tarihinde Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çekmiştir:
                     Acele ve Önemlidir!”
         “Son tetkik seyahatimde muhtelif yerlerdeki müzeleri, eski sanat ve medeniyet eserlerini de gözden geçirdim:
         1*İstanbul’dan başka Bursa,İzmir,Antalya,Adana ve Konya’da mevcut müzeleri gördüm.Bunlardan şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir.Ancak,memleketimizin,hemen her tarafında  emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadim medeniyet eserlerinin ilerde kendimiz tarafından  meydana çıkarılarak ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap bir hale gelmiş olan ^bidelerin  muhafazaları için müze müdürlüklerinde ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehassıslarına  kat’i lüzum vardır.Bunun için Maarifçe harice tahsile gönderilecek talebeden bir kısmının bu şubeye tahsisi muvafık olacağı fikrindeyim.
2*Konya’da asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir harabî içinde bulunmalarına rağmen sekiz asır evvelki Türk Medeniyetinin hakiki şaheserleri kıymette bazı mebâni vardır.Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi,Alâeddin Camii,Sahip-Ata medrese,cami ve türbesi,Sırçalı Mescid,İnce Minare,derhal ve müstacelen tamire muhtaç bir haldedir. Bu tamirin gecikmesi, bu âbidelerin kâmilen indirasını mucip olacağından evvelâ asker işgalinde bulunanların tahliyesinin ve kâffesinin mütehassıs zevat nezaretiyle tamirinin temin buyurulmasını rica ederim!”Gazi Mustafa Kemal. T.İ.T.ENSTİTÜSÜ, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Tamim ve Telgraflar. S.168/169.
         “Halide Edip Hanım, her gece olduğu gibi, bu gece de, istihbarat raporunu okudu: Veliaht Abdülmecit Efendi, İngiliz yüksek komiseri ile görüşme yapmış. Edinilen bilgiye göre: MİLLİYETÇİLERİN POLİTİKASI DELİLİKTİR”, demiş. Mustafa kemal Paşa, yüzünü buruşturdu:
                   “-İstanbul’da, böyle düşünenler az değil. Bu kafalar için akıllılık: Bir büyük devletin sömürgesi olmak, onlar tarafından yönetilmek, onlar tarafından yönlendirilmek. Adamların istiklal anlayışı, bu bilinci, bu onuru, içgüdü gibi içinde bulmak, Bunlar, eğitimle ve düşünülerek kazanılır. Bunların düşünce dünyalarında, bu gibi kavramlar yer almıyor. Neyse, devam edin Hanımefendi;” dedi.
                   “Çetesiyle Konya’ya geçen Delibaş Mehmet adlı GERİCİ EŞKİYA, dün gece, adamları tarafından öldürülmüş.”
                   Hepsi doğruldu:
                   “O O O O O O!”
                   “Niçin öldürülmüş?”
                   “DİN PERDESİ ALTINDA, DÜŞMAN HESABINA ÇALIŞTIĞINI ANLAMIŞLAR.”
                   “-İsmet Paşa. BU HAİN VE KATİL YOBAZ; GEÇEN SENE, KÖY, KÖY DOLAŞIP; YUNAN ORDUSU, HALİFENİN EMRİYLE GELİYOR, KARŞI DURMAYIN, DİYE TELKİNDE BULUNUYORDU. Yazık ki, etkili olmuştu. Bu kez, yanındaki haydutları bile kandıramamış. Bu iyi bir gelişme.”Dedi. Mustafa Kemal Paşa, mendili ile yüzünün terini sildi:
                   “İLERİDE, HALKIMIZIN BUNCA İBRET VERİCİ TECRÜBEDEN SONRA; GERÇEK DİNDARLARLA, DİN TÜÇCARI VE AKTÖRLERİNİ BİRBİRİNDEN AYIRT EDECEĞİNİ ÜMİT EDERİM. Yoksa hep böyle geri ve ezik kalırız.”Dedi.
                   24 Mayıs 2006 tarihinde, Sayın Deniz Hazır’ın bir saptaması yayımlandı. O yazı ile işbu yazımı noktalamak istiyorum:
                   “Türkiye’nin, 1990’lı yılların başında, en üst gelir grubundan,15–20 kişilik sanayici ve iş adamı eşleri, Mısır’a turistik bir gezi yapıyorlar. Onları, Mısırlı arkeoloji profesörü bir kadın dolaştırıyor. Bizim gruba:”                                                                                SİZ, BİZİM ONBEŞ YIL ÖNCE YAŞADIĞIMIZ SÜREÇTEN GEÇİYORSUNUZ. ŞERİAT, BİR KAPLUMBAĞA GİBİDİR. ÇOK YAVAŞ VE SİNSİ YÜRÜR. TEHLİKEYİ GÖRÜNCE, SİNER; OLDUĞU YERDE KALIP, BAŞINI VE BACAKLARINI BAĞASINA ÇEKER, TEHLİKENİN GEÇMESİNİ BEKLER. SONRA, TEHLİKENİN GEÇTİĞİNİ DUYUMSADIĞI ANDA, TEKRAR GİDECEĞİ YÖNE DOĞRU YÜRÜMEYE BAŞLAR. HİÇ BİR ZAMAN, GERİ ADIM ATMAZ.(KAPLUMBAĞA, GERİ YÜRÜYEMEYEN CANLILARDANDIR).BİR GÜN UYANDIĞINIZDA, ŞERİATIN BİR AHTAPOTA DÖNÜŞTÜĞÜNÜ VE KOLLARI İLE TÜM ORGANLARINIZI SARDIĞINI GÖRÜRSÜNÜZ: AĞZINIZIN, BURNUNUZUN, GÖZLERİNİZİN, KOLLARINIZIN VE BACAKLARINIZIN SIMSIKIM SARILMIŞ OLDUĞUNU VE DEVİNEMEDİĞİNİZİ GÖRÜRSÜNÜZ. YAPACAK BİR ŞEY OLMADIĞINI ANLARSINIZ. KONUŞAMAZ, YÜRÜYEMEZ, BİRŞEY YAPAMAZ, GÖREMEZ, HATTA SOLUK ALAMAZSINIZ”.Demiş?ZINISIM ADNIKRAF NİNEKİLHET       
             A-Gn“Halide Edip Hanım, her gece olduğu gibi, bu gece de, istihbarat raporunu okudu: Veliaht Abdülmecit Efendi, İngiliz yüksek komiseri ile görüşme yapmış. Edinilen bilgiye göre: MİLLİYETÇİLERİN POLİTİKASI DELİLİKTİR”, demiş. Mustafa kemal Paşa, yüzünü buruşturdu:
                   “-İstanbul’da, böyle düşünenler az değil. Bu kafalar için akıllılık: Bir büyük devletin sömürgesi olmak, onlar tarafından yönetilmek, onlar tarafından yönlendirilmek. Adamların istiklal anlayışı, bu bilinci, bu onuru, içgüdü gibi içinde bulmak, Bunlar, eğitimle ve düşünülerek kazanılır. Bunların düşünce dünyalarında, bu gibi kavramlar yer almıyor. Neyse, devam edin Hanımefendi;” dedi.
                   “Çetesiyle Konya’ya geçen Delibaş Mehmet adlı GERİCİ EŞKİYA, dün gece, adamları tarafından öldürülmüş.”
                   Hepsi doğruldu:
                   “O O O O O O!”
                   “Niçin öldürülmüş?”
                   DİN PERDESİ ALTINDA, DÜŞMAN HESABINA ÇALIŞTIĞINI ANLAMIŞLAR.”
                   “-İsmet Paşa. BU HAİN VE KATİL YOBAZ; GEÇEN SENE, KÖY, KÖY DOLAŞIP; YUNAN ORDUSU, HALİFENİN EMRİYLE GELİYOR, KARŞI DURMAYIN, DİYE TELKİNDE BULUNUYORDU. Yazık ki, etkili olmuştu. Bu kez, yanındaki haydutları bile kandıramamış. Bu iyi bir gelişme.”Dedi. Mustafa kemal paşa, mendili ile yüzünün terini sildi:
                        “İLERİDE, HALKIMIZIN BUNCA İBRET VERİCİ TECRÜBEDEN SONRA; GERÇEK DİNDARLARLA, DİN TÜÇCARI VE AKTÖRLERİNİ BİRBİRİNDEN AYIRT EDECEĞİNİ ÜMİT EDERİM. Yoksa hep böyle geri ve ezik kalırız.”Dedi. Duru Görü!
                            “BİZİ YANLIŞ YOLA SÜRÜKLEYEN KÖTÜLER, DİN PERDESİNE BÜRÜNMÜŞLER, SAF VE TEMİZ HALKIMIZI HEP ŞERİAT SÖZLERİYLE ALDATA GELMİŞLERDİR. TARİHİMİZİ OKUYUNCA; GÖRÜRSÜNÜZ Kİ, ULUSU GERİLETEN, TUTSAKLAŞTIRAN, ÇÜRÜTEN KÖTÜLÜKLER HEP DİN ÖRTÜSÜ ALTINDAKİ GERİLİKLERDEN, BAYAĞILIKLARDAN VE ALÇAKLIKLARDAN GELMİŞTİR. ONLAR HER TÜRLÜ DAVRANIŞI DİNLE KARŞILAŞTIRIRLAR. HÂLBUKİ TANRI’YA ŞÜKÜRLER OLSUN, HEPİMİZ MÜSLÜMANIZ, HEPİMİZ İNANMIŞ KİMSELERİZ. ARTIK, DİNİMİZİN BİZDEN İSTEDİKLERİNİ ÖĞRENMEK İÇİN ŞUNDAN BUNDAN DERS ALMAYA, ŞUNUN BUNUN AKIL HOCALIĞINA İHTİYACIMIZ YOKTUR.
ATALARIMIZIN, BABALARIMIZIN KUCAKLARINDA VERDİKLERİ DERSLER BİZE DİNİMİZİN İLKELERİNİ ANLATMAYA YETER.
“ŞU YAPTIĞINIZ DİNE AYKIRIDIR” DİYE AKLA UYGUN İŞLER İÇİN SİZİ ALDATMAYA, YANILTMAYA KALKIŞAN AŞAĞILIKLARA KULAK ASMAYIN”
     ATATÜRK, Adana, 1923
Dr.Neda ARMANER’in 10 KASIM 1971 tarihinde ilahiyat fakültesindeki konuşmasından.
                                    K A Y N A K Ç A.
                    A-Gn. Kur. Bşk. Harp Tarihi Dairesi, resmi yayınlar, seri no_1,
                   1- Türk İstiklal Harbi,2’inci cilt, Batı cephesi,2’inci kitap(6’ıncı kısım)
                   2-Büyük Taarruz,1–31 Ağustos.1922.
                   3-3’üncü kitap.
                   Genel Kur. Bşk. Harp Tarihi Dairesi, resmi yayınlar, seri no_1,
                   1- Türk İstiklal Harbi,2’inci cilt, Batı cephesi,2’inci kitap(6’ıncı kısım)
                   2-Büyük Taarruz,1–31 Ağustos.1922.
                   3-3’üncü kitap.
                   4-Turgut Özakman, Şu çılgın Türkler.

        

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi