26 Şubat 2017 Pazar

OSMAN TÜRKOĞUZ HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞTU...

BİR DOSTU YİTİRMEK…
22 ŞUBAT 2017 ÇARŞAMBA GÜNÜ; Komutanım, dostum, öğretmenim, sırdaşım, dert ortağım, Emekli Jandarma Albay Osman Türkoğuz hakkın rahmetine kavuştu…
Bugün de Menemen Hatundere Köyünde, Oğlu ve Anasının yanında toprağa verdik…
Osman Albay; Jandarma Teşkilatımızın; seçkin subayı, iyi asker, iyi komutan, iyi öğretmen, adam gibi adamdı…
Ve gönül adamı idi…
Şair, yazar…
Hukukçu…
 Ülkemiz ölçülerinin üzerinde, aydın, çağdaş… 
Bilgi Pınarı…
Bilge…
Gerçek Atatürkçü…   
Aklı ve bilimi önemseyen, ülkesinin ve Milletinin aydınlık geleceği için çırpınan yiğit bir Savaşçı…   
Emrinde çalışmaktan,  tanımaktan,    dostluğunu kazanmaktan duyduğum onur ve kıvancı anlatmam zor…
Denir ya; “bir kitap okudum; dünyam değişti…”
Ben de Osman Albay’ı tanıyınca; dünyaya bakış açım değişti… 
Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim: Ne yazık ki, Ailesinde de, dostlarında da, komutanlarında da, astlarında da hak ettiği değeri bulamadığını düşünüyorum…
Her ölüm erkendir; yaşı ileri olmasına rağmen; bu ölüm Osman Albayıma yakışmadı…
Komutanımı; 1977 yılında Manisa’ya Merkez Kölük Komutanı olarak atandığımda tanıdım…
Emrinde iki yıl çalıştım…
Askerliği de, Jandarmayı da, insanlığı da Atatürk’ü de ondan öğrendiğimi söyleyebilirim…
Sonraki yıllarda da irtibatımız, emekli olunca da dostluğumuz sürdü…
Her görüşmemizde, yeni şeyler öğrenirdim…
Yaptığım her işimde danışırdım…
Üniversite’de ders vermeye de O’nun yönlendirmesiyle başlamıştım…
Aynı dergilerde ve aynı internet sitelerde yazılar yazmış ve birlikte kovulmuştuk…
 Osman Albayımın kaybı yalnızca; ailesini ve sevenlerini üzmedi…
Şiirleri de öksüz kaldı…
Atatürk sevdası da, Türkçe sevdası da yetim kaldı…
Bilgisayarı da boynu bükük…
Demirci Dağını, Manisa Garındaki çınar ağcını,  Sınırlardaki Mehmet’i, Antakya’nın inişli çıkışlı yollarını, hatta Sarı Gülleri kim teselli edebilir ki…
Ya, Gönül gözü ile görenleri…
“ATEŞ İLE SU” yine, yan yana mı?
Bir çınar daha göçtü bu dünyadan.
Yaşamı boyunca Cumhuriyete, M. Kemal Atatürk'ün ilkelerine sahip çıkmış, onun ocağını korumuş, vatansever, gerçek Atatürkçü, derin tarih ve hukuk bilgisiyle gün ışığına çıkarttığı gerçekleri korkusuzca bizlere sunan, cesur duruşuyla ışıklar saçan, Komutanım, ne yazık ki özlediği aydınlık günleri göremeden aramızdan ayrıldı…
ATATÜRK’ÜN yiğit Askeri;  ruhun şad olsun.

Ahmet AVCI
23 ŞUBAT 2017
İZMİR


SINIRLARDA MEHMEDİM

YÜREĞİNİ YASTIK YAPMIŞ TA ARKASINA;
GÖZLERİ ELLERİNDE DÜRBÜN.
YAĞMURLA, RÜZGÂRLA, KARLA BERABER,
GECELERİN ARKASINDA,
MEVZİDEDİR MEHMEDİM.

KAÇAKÇI KURŞUNLARI GELİR ZİYARETİNE,
KATIK YAPAR DA KURU EKMEĞİNE,
ULUSUNUN TÜM SEVGİSİNİ KATAR.
GECELER BOYU SINIRDADIR MEHMEDİM;
AYLA BERABER,
GÜNEŞLE YATAĞINA YATAR.

SİLAH SESLERİ BÖLER GECEYİ,
BAZAN ÜÇE, BAZAN DA DÖRDE.
KIRK MİLYON OLUR DA MEHMEDİM,
ÖYLE VURULUR, ÖYLE ÖLÜR,
ÖYLE DÜŞER, DÜŞERSE DERDE.

NE BİR ANA BULUNUR,
NE DE BİR BACI YANINDA.
KIRK MİLYON TÜRK UYUR GECELERİ,
MIŞIL, MIŞIL,
UYKUSUZ MEHMEDİMİN ARDINDA.

VURULUR MEHMEDİM,
KIŞ ORTASINDA, YAZ BAŞINDA.
VURULUR MEHMEDİM,
YILDIZLARIN VE AYIN TANIKLIĞINDA;
GECELER AYDINLANIR KANINDA;
TOPRAK VATAN OLUR CANINDA

BİR SİGARA GİBİ TÜTTÜRÜR,
UZUN KIŞ GECELERİNİ.
YALNIZLIK TA ÇEKİLİR Mİ HİÇ,
KAR OLMASA, YAĞMUR OLMASA,
KAÇAKÇI KURŞUNLARI DA OLMASA.
TESBİH YAPAR DA MEHMEDİM,
SABIR, SABIR ÇEKER,
YA TESKEREYİ YA DA ÖLÜMÜ.

VURULUR ÖLÜR MEHMEDİM,
BAZAN GECENİN ORTASINDA,
BİLİR AMA MEHMEDİM BİLİR,
KIRK MİLYON TÜRK UYUR GECELERİ,
MIŞIL, MIŞIL,
YARALI MEHMEDİMİN ARKASINDA.

SU UYUR, TAŞ UYUR, DÜŞMAN UYUR DA,
UYMAZ SINIRDA BENİM MEHMEDİM.
VURULUR, ÖLÜR DE BENİM MEHMEDİM;
AK GÜVERCİNLER GİBİ RUHUNU;
SELAM, SELAM, SELAM DİYE,
ULUSUNA GÖNDERİR.

OSMAN TÜRKOĞUZ…

(Kızıltepe; 1977)




MANİSA GARINDA, ÇINAR AĞACINIM.

(Bu şiiri, 22Aralık 1978’de yazmıştım.)

Koskoca yüreğim avuçlarımda,
Bir çınar ağacına da dayanmışım;
Yaprakları dökülmüş, kuşları uçmuş.
Gözlerim karanlıklarda, içimse kapkaranlık,
Yerde kardan beyaz örtüler,
Geleceğine inanmışım, geleceğine kanmışım;
Yıldızlar üşümüş yalnızlığımdan.
Üşümüş yapayalnız Koca istasyon;
Bekleme salonunda yorgun insanlar,
Ben üşümüşüm, ben yıkılmışım,
Donup kalmışım yalnızlığımdan.
İçime sığınmışım, bir ağaca sığınmışım,
Sensizliğin buz kesen ayazından.
Sense kim bilir şimdi nerdesin,
Bir tren penceresinde misin, sisli ve puslu?
Ve boğazında hıçkırıkları suskunluğun,
Düşünmekten sırılsıklam ellerin;

Beni mi düşlüyorsun, kim bilir?
Yol uzun, sevda uzun, çile uzun;
Kim bilir, beklide bilinmez ki,
Türküsünü mırıldanıyorsundur sevdamızın,
Tren tekerleklerinde upuzun.
Uzun kış geceleri olmuş özlemin,
Sensiz taşımak, sensiz yaşamak ne mümkün.
Puslu camlarda seni görünce;
Bir yüzünde sensin, bir yüzünde de ben,
Dilsiz sandığımız aynaların ve zamanın,
Bir ucunda da sen, o bir ucunda da ben.
Kim kimi bekliyor, söyle a canım,;
Keşke oturduğun koltuğun olsam,
Dudaklarına yapışan sigaran;
Her nefes alışımda seni yaşıyorum,
Bin nefes alışında, sen de beni an.
Böyle düşüncelere dalıp gitmişken,
Derinden bir sesle uyandım birden:
“Kolay mı,” diyordu ulu çınar ağacı.
“Kolay mıdır ey insanoğlu,
Bir istasyon önünde ağaç olmak?
İnsanların mutluluğu ile yeşerip,
İnsanların hüznüyle sararıp, solmak?
Görmüyor musun terk etti beni de
Yapraklarım ve kuşlarım bile.
Tek, tek kaldı üstümde,
Yaşam türküsünü yitirmiş birkaç kozalak.
Sonra sen kaldın,
Bir de sırtımda posta kutusu,
İçi mutsuz mektuplarla dolu.
Ve iki ölmüş yılan gibi,
Önümde uzanmış, geçmişten geleceğe,
Kap kara tren yolu.
Haydi, git, haydi git, bekleme sen de,
Ben bekleyeyim senin yerine de.
Dert sende, hüzün sende, ayrılık sende.

Ben sararayım insanoğlu, ben solayım;
Ve gelmeyince de beklediğin,
Ben üzülüp, ben ağlayayım.
Dayanıyorum insanoğlu dayanıyorum,
Doğanın soğuğuna kışına;
Yapraksızlığa, kuşsuzluğa dayanıyorum da,
Dayanamıyorum insanların yalnızlığına.
İnsanların acısına dayanamıyorum,
Dayanamıyor ağaç yüreğim.
İşte sırtımda posta kutunuz,
Bir reklam borusu çakılmış yüreğime,
Mutsuzluk mektupları yaralar beni,
Yolcusuz kalkan trenler birde.
Hele, hele,
Yalınız binenler ve yalınız inenler,
Birde sen kahretme beni.
Yapraksızlık, kuşsuzluk beni üşütmezde,
Üşütür insanların yalınız yüreği.
Belime dayanıp ta ey insanoğlu,
Sigara, sigara yakma zamanı,
Manisa’nın akşamüstleri vardır ya;
Ya buluşma zamanıdır, ya ayrılık zamanı.”
Derinden bir tren böldü geceyi,
İnsanca sevmeyi, ağaçça düşünmeyi.
Sonra puslu camlarda sen;
Aydınlattı koskoca istasyonu,
Yemyeşil gözlerinle pespembe çehren,
Aydınlandı içim, aydınlandı düşüncem.
Aydınlandı ağaçlar, yaprak, yaprak;
Gün doğmuşçasına birden.
Nereden geliyor bu kuş sesleri?
Serçeler midir yoksa
Çınar yaprakları altında öten?

Osman TÜRKOĞUZ


















BİR VEDA HAZIRLIĞI VE VASİYET

BİR VEDA HAZIRLIĞI VE VASİYET

İZNİNİZLE KOMUTANIM RAHMETLİ E. ALB OSMAN TÜRKOĞUZ'UN VEDA ŞİİRİNİ PAYLAŞIYORUM...

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
İzmir; 10 Ocak 2012,

SESSİZCE O AĞLAYACAK BİLİYORUM!

Ne zelzele olacak, ne volkanlar patlayacak;
Ben öldüğüm zaman hiçbir şey değişmeyecek;
Hiçbir şey değişmeyecek günlük hayattan,
Yine okulun zilleri sekizde çalacak,
Yine çocuklar oynayarak sınıflara dolacak.

Yine kumrular gelecekler penceremize,
Yine ezanlar okunacak vaktinde.
Ha bir yaprak düşecek dalından yere,
Ha bir balık vuracak o eski sahillere.

Zaman yalınız bende duracak,
Saatler yine de tam vaktinde vuracak.

Yakınımdakiler hüngür, hüngür ağlarken,
Ben için, için güleceğim yalınızca ve gizlice;
Çok uzaklarda, deniz kıyısında birisi,
Öldüğümü üç gün sonra duyacak,
Yakasına bir SARIGÜL takarak, için, için
Ve sessizce ağlayacak.
İşte o zaman ben de ağlayacağım
Gözyaşlarımı içime akıtarak.
Ben varken vardı olacağım;
Benden vardı diye de söz edecekler.
Öleceğimi ne Ahmet Bey’e, ne de
Gönlü ile gören o kıza söyleyeceğim;
Arkamdan ağlayacak görmeyen gözleriyle
Ve türküler besteleyecek benim için belki de.
Cenazemi kütüphaneme koyacaklar;
Kitaplarım, bilgisayarım ve klavyem dilsiz;
Merak içindeyim sormayın, ne yapacaklar bensiz.
Kapımdan çıkarırlarken cenazemi, aklıma bir soru takılacak:
Kim getirecek bu evin ekmeğini benden sonra;
Kim dökecek bu evin çöplerini ve
Kim değiştirecek gaz tüpünü ve su bidonunu?
Geri dönesim ve gülesim geldi:
Buncacık mesele için ölüm oyununu bozmaya değer mi?
Ölüm raporu, defin ruhsatı ve maaş bağlatma işi
Eşimi çok yoracak bu işler, bereket Ahmet Bey var.
O’NUN bu konuda kitabı ve koskocaman yüreği var.
Sonra da beni caddeye indirecekler
Ve tabutumun üstüne serilmiş bir ALBAYRAK ve gölgesinde BEN;
Cenazem geçerken yollardan, çift sıra olmuş insanların başlarını öne Eğdiklerini göreceğim ve kıvanç içinde;
“Ula Osman bu manzara bile ölmeye değer!”Diyeceğim,
Ayıp olmasa hepsinin gözlerinden öpeceğim.
Sonra da götürecekler köyümüzün mezarlığına;
Bir asker mangası üç el silah atacak
Ve tüm ölüler birisi geldi yine diye kahkahalar atacak.
Önce imam soracak, oradakilerde” iyiydi!” Diyecekler,
Onların vergileriyle okuduğumu da biri birlerine söyleyecekler! Benim Anam Namuslu bir kadındı,
Mezarımın başında İmam hayatında ilk defa
Babamın adıyla bana seslenecek;
Analarının namusunu tüm insanlar da böylece öğrenecek!
Ben SARI GÜLLÜ birisini çok özleyeceğim,
Ölmesin diye dualar etsem de 
Yanıma gelmesini de çok bekleyeceğim.
En son mezarımın başından Yeğenim Fulya ayrılacak;
Gözlerinde sevgi ve yüreğinde imanla:"
"Hey gidi Osman Albayım hey diyecek;
"Biz subaylar tutuklanır mı derken,
Ne vardı hemen erkenden ölecek?"

16 Ocak 2017 Pazartesi

1150/HUKUKU GÖTTEN DÜZMEK!


         TC.                                                                                                                                                                                          OSMANTÜRKOĞUZ                                                       osmanturkoguz@gmail.                                                                                                                                            TV. İZMİR;17 Ocak 2017.      

                 BİR HUKUK PROFESSÖRÜ  İÇİN?!

       KÖPEKLERE SÖZÜM YOKTUR.SAHİPLERİNİN EMRİYLE HAVLARLAR.HOŞTT. 

               Rahmetli Neyzen Tevfik,bugünün hainlerini de çoktan     görmüş!

       AKEPE Bursa Milletvekili İsmail Aydın adlı bir Nevbekâr,Türkiye Büyük Millet Vekilleri Meclisinde Yellenmiş:”Anayasanın değiştirilemez denilen maddelerini kabul etmek mümkün değildir.Gerekli çoğunluk sağlandığın da bütün maddeleri değiştirebilinir?!”Ulan Zibidi,neden and içtin öyleyse?!Sen ancak Gugukçu olabilirsin!Kuran’ı Kerimin muamelata dayalı hükümleri zaman değiştikçe değiştirilebilir.”ZAMAN DEĞİŞTİKÇE AHKÂM DA DEĞİŞİR.Araplara göre düzenlenmiş İslam Hukuku kuralları neden değiştirilmez?Bir tek kadının tanıklığı geçerli değildir!Bir kadın Yargıcımızın baktığı davada,illa da iki kadın tanık mı gereklidir,bir erkek tanığa eşit olarak.İslam Hukukunda Mirastan kadın mirasçılar neden yarım pay alırlar?Muhammedin Allahı kadın ve uygarlık düşmanı mıdır a tombalak?Bakınız Rahmetli Neyzen Tevfik,bu Zerzavatlar için ne yazmıştı:

        Mecliste“böğürdü”İsmailAydın,                                                                                               “Yolunuşaşırmışbirinekgibi,                                                                         Kulağı sarkıktır sular durunca,

        Dolabı bozulmuş bir eşek gibi.

        Aklı bunalınca hakka başvurur,

        Kerize taş atma kendini korur,

        Osuruğu sapınca kıvranır durur,

        Dişleri sökülmüş bir yılan gibi.

        Şaşkındır boğulur duyulmaz sesi,

        Sansarlar sarınca köhne kümesi,

        Belki de utanır dönünce tersi,

        Şeytana düzülmüş bir melek gibi.

        Silahı garezdir, partide siper,

        Önüne geleni çifteler, teper,

        Milletin hışmına göğsünü gerer,

        Tezekten yapılmış mendirek gibi!

        Garaz meydanında bu tek kişidir,

        Dalkavuk çarkının kırık dişidir,

        Mefsedet, melanet onun işidir,

        (Makyavel) sistemi bir Frenk gibi!

        Hikmet’i hukuku götünden düzer,

        Taşdelen suyunu kalburdan süzer,

        Partinin tasması boynunda gezer,

        Gereği zımmında bir köpek gibi!

        Borca aitse ger, defter dürülür,

        Hep parlak vaatler öne sürülür,

        Her çıkışta bir ihaneti görülür,

        Patronun feyline ortak gibidir!

        Bugünü gün sayar, düşünmez derin,

        Kulağı var dersin inanmaz yerin,

        Kulu, kurbanıdır keyfi bir emrin,

        Kanuni maddeye zeylen ek gibi!

        Karnına nispetle kafası dardır,

        Bilmediği varsa şerefle ardır,

        Varlığı engeldir, yokluğu kârdır,

        Kağnıda üçüncü tekerlek gibi!

HALK ONU SOKMUŞ MECLİSİ,ANDINA SADIK BİR ADAM GİBİ…

       

       

 

 

 
                                                             

14 Ocak 2017 Cumartesi

1149-ŞEYH BEDRETTİN,HÜSEYİN HAYDAR.


TC.                                                                                                                                                                                     OSMAN TÜRKOĞUZ

                    HÜSEYİNHAYDAR,                                                                                                                                                         AYDINLIKGAZETESİ,14OCAK2017.                                                              DOĞU TABLETLERİ YETMİŞÜÇÜNCÜ TABLET: BEDRETTİN.

         Osmanlı;73 Celladıyla düşünen kafaları keserek,Cumhuriyetimize ihanetlere kalkan elleri bırakmıştır.OSTÜZÜ.

                       VIII

“Serez’in pazar yerinde, korkarak, yavaş sesle çiseleyen

Yağmur, çevirdi bir ince kara, gece güne devrilirken.

İpekle dâra çekilen, kaldırdı arşıâlâya dağı taşı.

Yağıyor Türkmen eleğinden akbuğday unu gibi kar,

Hece, hece yağıyor efkâr, bilgemizin çırılçıplak etine.

Ağıyor aklın mabedine ruh, teninde buhurdan gibi tüten,

Basıyor erk mührünü Mansur gibi, ölüm tezkeresine.

Kar yağıyor ince, ince, yağdıkça eşitliyor aşk mülkünü.

Kar yağıyor elif, elif, doğacak güneşlerden mükellef,

Madem çıktı us milinden tekerlek, Yunus’a isyan gerek.

Er geç kurtaracak yakasını hak, vahşeti mevcuttan,

Avlarken avlandı çarkıfelek, birleşti vahdeti vücut ile tek,

Örttü kardeş bağını kar, çıplak dalları, kesik başları.

Seçilmiyor artık şehidin sallanmayan gölgesiz gövdesi,

Yok oldu, eridi içinde şeker şerbet bir külek sütün.

Ulaştı tanrısal öfke Ağaç Denizi’nin tutuşan bedenlerine,

Kadı asker, kul değil hâşâ, kül çıktı huzura dimdik,

Maddedeki nuru, nurdaki maddeyi elimize alalım dedik.

Kar yağıyor ince, ince, yağdıkça inliyor arzın ruhu,

Donup kalıyor hümayunun debdebeli saltanat hukuku.

Kar yağıyor ali, ali, nefessiz nefsine Ali Osman’ın,

Yağıyor karanlık felsefesine, yağıyor mürted ve mülhit.

Doluyor anbean benim diyen, bende diyenin can kafesine.

 

IX

Kar eridi, dar eridi, ahu zar eridi aktı, kalktı öldü denilen,

Ezildi tarihin tunçtan teknesinde çağlar canhıraş.

Vuruştu kıtalarca, yaşamın türeyen ile çürüyeni ve illa,

Battıktan sonra güneş, yine kan içinde doğmakta.

Asya’da görüldü basübadelmevt ve aklıselimin amentüsü,

Göründü pazar yerinde ipe çekilenin gerçek ütopyası,

Ortaklaş arkadaş, yaklaş yoldaş çağrısıyla geldi yan yana.

Batı deryalarından Doğu okyanuslarına uzanan safta,

Dikildi kötülüğün karşısına iyiliğin silahlı kadısı,

Dağlarda çağlayan keklik ile bildirildi hayatın türküsü.

Yuvarlandı taçlar tahtlar, sarıklar, kavuklar süründü,

Silkindi karanlık uykusundan, kadın erkek tüm muzlumlar.

Hüner elde belirdi, kelam dilde örüldü, canda eridi gül,

Korkmadan, yüksek sesle, bir yiğit haykırışı gibi.

Rahman eridi, Şaman eridi, coşup aktı soylar, boylarıyla,

Yeraltında yatan kahramanlar, doğruldu mezarında,

Toplanıyor bir daha Asya’nın inleri cinleri tan kapısında,

Altı yüz yılda gerçeğin kayasına kazınan çağrıyla.

Nasıl yükselttiyse Süleymaniye’yi özünden Sinan,

Öyle atıldı Yükselen Asya temelleri, Bedrettin şanından.

    



1148/BAY RECEBİN RÜYASI.


                  TC.                                                                                                                                                                                        OSMANTÜRKOĞUZ                                                          osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                                     TV.İZMİR;15 Ocak 2017.

                 SAYIN BAY RECEBİN RÜYASI!Enver Paşayla bitmişti…

                NEYZEN TEVFİK,05 Şubat 1336/1920.

                        MAŞALLAH…Duru Görü….

        “Mevsimi geldi, vatan pürşeref-ü şan olacak!

        Seyreden satvet-i milliyeyi hayran olacak!

        Ordumuz arz-u semâlarda hükümran olacak!

        Saf-be-saf ins-ü melek bende-i Turan olacak!

        Yakacak Avrupa’yı naire-i savletimiz,

        Yıkacak yumruk ile şeş ciheti milletimiz,

        Tutacak enfüs-ü âfakı bütün şöhretimiz,

        Nice mamûrelerin halkı perişan olacak!

        Yapacak yeryüzünde gayretimiz bir heykel,

        Tapacak diktiğimiz heykele akvam-ı düvel!

        Serfürü eyleyecek bizlere ahkâm-ı ezel,

        En küçük bir kulumuz Nemse ve Alman olacak!

        Alacak Rusya’da Petersburg’u askerimiz,

        Dalacak kutb-u şimali’ye yaman leşkerimiz,

        Olacak Eskimolar bende-i fermânberimiz,

        Şerrimizden nice zîruh herâsan olacak!

        Yıkacak bir elimiz vâdi-i Hindistan’ı,

        Sıkacak tâ boğazından Japon’u ve Efgan’ı,

        Tıkacak bir kümese Bulgar ile Yunan’ı!

        Sırp’tan evvel kulumuz Çin’le İtalyan olacak!

        Yanacak İngiliz’in kuvvet-i bahr’ü ve berri,

        Sanacak Leh’le Fransız, bizi dehrin pederi,

        Kazanacak bir yalan atsak ta eğer cin-ü-peri,

        Bu işe ilk şaşıran belki şeytan olacak!

        Yeryüzü hep bizim oldu, gelelim şu sadede,

        Bütün ahvam-ı cihan üştü amanla medede,

        Bir kişi kalmadı artık karışan nik-ü bede.

        Rub-u meskûn yeniden saha-i ümran olacak!

        Nafia emredecek şimdi mühendis Agop’a

        Bir tünel açmak için şöyle kutub’tan kutub’a,

        Köprü inşâsı için lâzım olan hayli duba,

        Vükelâ Meclisinin boş kafasından olacak!

        Dolacak şanlı eserlerle maârif sepeti,

        Bir risale kalacak nispeten ansiklopedi,

        Şişecek hikmet ile kilyesi, kalbi, kebedi,

        En küçük bir talebe dâhi-i devran olacak!

        Yazacak ismini yanlışsız o dem Meb’usan,

        Kalacak hayret içinde bu işe hep ayan,

        Vükelâ karşısında olacaklar lerzan,

        Bunların bilmediği din ile iman olacak!

        İşte bu zümre hukuk-i vatanın müntehibi,

        Ötecekler bir ağaçta tüneyen Karga gibi!

        Bir sadâdan nice har, vâkıf-ı cihan olacak!

        Derk-ü fehm eyleyemez bizdeki fikri Sokrat,

        Bu ne tefrit-i tecahül ne ilimde ifrat,

        Marta karşı çıkacak zil borusu mah-ı Şubat,

        Bütçemiz Vezne-i Maliye’de raksan olacak…”Neyzen Tevfik, Hilmi Yücebaş. NOT: Bu rüya ile devletimiz yıkılmış, ülkemiz de elden gitmişti. Mustafa Kemal yetişmişti imdadımıza, ŞİMDİ ELİMİZDE, HAYALLERE DAYANAN BİR USTAMIZLA, EKMELETTİNE DOMALAN BAŞKA BİR KEMALİMİZ VAR. Ustamız, ESKİ BİR RÜYAYLA SURİYEYE ÇATTI VE BATTI, GÜNEYDOĞU SORUNUNDA TAKLALAR ATTI, ÇIKAYIM DERKEN BATAKLARTAN BAPTA İYİCE BOKA BATTI. ÜLKEMİZİN NEYİ VAR NEYİ YOKSA SATTI… GERİSİNİ BİLMİYORSANIZ MAKARNAYA DEVAM.?!

İzleyiciler

Blog Arşivi